Al Tabancayı, Öldür Beni

KaRa_HiL@L

Katılımcı Üye
19 Şub 2006
448
13
VaTaN BeKÇiSi
ATAMIZIN Başından Geçen Gerçek Bir Olay

İzmir’deki suikast girişiminden sonra Atatürk, kendisini öldürmeye kalkışan *** kişiden birini, sorgusu tamamlandıktan sonra yanına çağırdı.
Odada kimse yoktu. Atatürk adama sordu:
- Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet.
- Mustafa Kemal ne yapmış ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış... Memlekete çok kötülük yapmış... Sonra onu öldürmek için bize para da vereceklerdi.
- Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?
- Hayır.
- O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldüreceksin?


- Geçerken işaret edecekler, "Mustafa Kemal işte budur" diyeceklerdi...

Atatürk birden cebinden tabancasını çıkartarak adama uzattı:
- Mustafa Kemal benim!" Haydi, al tabancayı ve öldür beni!..

Adam bu yanıtı alınca bir süre şaşkın şaşkın Ata’nın yüzüne baktıktan sonra kendini dizüstü yere atarak bağıra bağıra ağlamaya başladı...
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Atatürk'ten Anılar

Atatürk'ün) En sevdiği hikayelerdir. Arada kendi anlatır, arada baskasna anlattırır, hep gülermiş. (F. R. ATAY)

Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormus:

"Bir eşegin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"

Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu."

Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"

Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor.

"Eşekliğinden."

Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.

Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.

Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:

"Söyle çocuk: Bir eşegin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini icer?"

Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor:

"Rakıyı kumandanım!"

Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:

"Aman beyler! Neden diye sormayın!"
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
ATATÜRK’Ü AĞLATAN OLAY
(alıntıdır)
“Ben İnsan Değil miyim?”

Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal’in özel treni Eskişehir’e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolu’sunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya İzmir’e gidip annesini görecek. Ve Latife’yi.

Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal’in ve bir türlü uyku tutturamıyor.

Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyreder ken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor.

“Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.

İşte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. İçeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: ‘Anamız öldü paşam!’ diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, ‘Paşam sen sağ ol’ desem ‘Eyvah demez mi?’ ‘Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"

Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. İçeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.

Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:

“Emret Paşam”.

Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:

“Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?”

“Uyku tutturamadım da Paşam”

“Annemden bir haber var mı?”

“Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.”

“Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.”

Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor:

“Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.”

Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.

“Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana birşeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı ***ürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..”

Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi:

“Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!”

Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.

“Ver onu” dedi. “Paşamız bekliyor.”

Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: “Sen sağol paşam” dedi.

“Millet sağ olsun.”

Gözünden iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı.

“Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.”

İşte ben bunun için:

‘Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ diye cevap vermedim mi Namık Kemal’e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
"Atatürk Duygusuz Bir İnsandı Diyenlere İthaf Olunur"

Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına
rasladık. Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.

- Merhaba nine

Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

- Merhaba dedi.

- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,

- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

Paşa gülümsedi.

- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip
nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.

- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana
bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?

- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da.... Benim iki oğlum
gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez
görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü
sertleşti.

- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim
vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını
onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi
istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun
sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol
paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen
efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı
bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok
duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek,

- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm,
benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum
anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni
buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.

Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi
de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul
gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın
ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;

- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.

Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;

"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne ***ürün.
Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Atatürk'e bir köylünün cevabı

Tarihimiz sayisiz savaslarla doludur. Biz bu savaslardan baskaldirip ne memleketi imar edebilmisiz, ne de kendimiz refaha kavusmusuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuzda oldugu kadar düsmanlarimizdadir da. Çünkü basta moskoflar olmak üzere düsmanlarimiz hep söyle düsünürlerdi :

- Türklere rahat vermemeli ki, baska sahalarda ilerleyemesinler...

Bunun için de sik sik basimiza belalar çikarirlar, savaslar açarlar, Balkan milletlerini istiklal diye kiskirtirlardi.

Biz böyle durmadan savasirken de o zamanlar askere alinmayan gayri müslimler durmadan zenginlesirlerdi.

Onlarin neden zengin, bizim neden fakir kaldigimizi bir köylü, Atatürk'e verdigi kisa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmistir.

Atatürk, mMersin'e yaptigi seyahatlerden birinde, sehirde gördügü büyük binalari isaret ederek sormus :

- bu kösk kimin ?
- kirkor'un...
- ya su koca bina ?
- yargo'nun
- ya su ?
- salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormus :

- onlar bu binalari yaparken ya siz nerede idiniz ? Toplananlarin arkalarindan bir köylünün sesi duyulur :

- biz mi nerede idik ? Biz Yemen'de, Tuna boylarinda, Balkanlarda Arnavutluk daglarinda, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savasiyorduk pasam...

Atatürk bu hatirasini naklederken :

- hayatimda cevap veremedigim yegane insan bu ak sakalli ihtiyar olmustur, der dururdu.

Atatürk'ün nükteleri-fikralari-hatiralari, sh 18
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Olur sey degil

--------------------------------------------------------------------------------

Muallimler ankara'da bir içtima yapmislar, içtimaa iki üç muallim hanim da istirak ederek salonda ayri bir yere oturmuslardi.

Muallim hanimlarin içtimaa gitmelerini hos görmeyen meclis'in sariklilari gaziye sikayete gidiyorlar.

Gazi kizarak :
- "kimmis muallimler cemiyeti reisi ? Çagirin onu !"

Ve Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girinci gürleyen bir sesle çikisiyor :
-"siz muallimler içtimamda ne yapmissiniz ? Ne ayip sey bu ?"

Mazhar Müfit sasakalir. Gaziden bu hareket mi beklenirdi ? Sariklilar muzaffer bir besaretle gülüyor. Sariklilar nes'e içinde gazinin sesi hep ayni tonda devam ediyor.

- "olur sey degil olur sey degil !"

Mazhar Müfit hala ayakta ve hala ne diyecegini sasirmis bir halde cevap vermeye çalisiyor :
-"efendim vallahi... "

- "birak birak ben hepsini biliyorum; içtimaa muallime hanimlarida çagirdiniz. Fakat onlari niye ayri siralara oturttunuz ? Sizin kendinize mi itimadiniz yok, türk haniminin faziletine mi ? Bir daha öyle ayrilik gayrilik görmeyeyim, anladiniz mi ?

Atatürk'ün nükteleri-fikralari-hatiralari sh 59
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Cumhuriyet

--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa�ya gidiyordu. Kalabalik bir halk kitlesi iskelede etrafini çevirmis bulunmakta idi. Bir kadinin, elinde bir kagitla Atatürk�e yaklastigi görüldü. Ihtiyar, zayif bir kadindi. Ata�nin yolunu keserek titrek bir sesle:
- beni tanidin mi ogul? Dedi. Ben sizin Selanik�te komsunuzdum. Bir oglum var; devlet demiryollarina girmek istiyor. Siz onu alsinlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oglumu yine ise almamis..ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk�ün çelik bakisli gözleri samimiyetle parladi... Elleriyle genis jestler yaparak ve yüksek sesle :
- oglunu almadilar mi? Dedi. Ben tavsiye ettigim halde mi almalidar? Ne kadar iyi olmus... Çok iyi yapmislar... Iste Cumhuriyet böyle anlasilacak...
Kadin kalabaligin içinde kaybolmustu. Ve Atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:
- iste Cumhuriyetten bekledigimiz netice... Diyordu.

Köymen, Hulusi; Atatürk�ü anmak kitabindan, s. 260
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Bayrağa saygı

--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk bu engin insanlik duygusu ile milletlerin istiklali prensibine olan gönülden saygi ve bagliligini izmir�e girdigi sirada da göstermisti... O�na İzmir�de Karsiyaka�da bir ev hazirlanmisti ki, bu evde isgal esnasinda Yunan krali Konstantin�de kalmisti... Evin sahibinin oglu ile hazirlikta çalisanlarin bazi yakin akrabasi Yunanistan�da esir bulunuyorlardi; isgal esnasinda, bütün Türkler gibi çok izdirap çekmislerdi; içlerinden yaraliydilar ve yunanlilardan öç almak atesiyle yanip tutusuyorlardi. Bu duygularin etkisi altinda evin dis merdiveninin üzerine, muzaffer baskomuta�ninin basip geçmesi için, ipek bir düsman bayragi sermislerdi...
Atatürk yere serili bayragin önünde durmustu; etrafinda bulunan kadin-erkek izmirliler, kendisini içeriye girmeye davet ediyor, gözleri yaslarla dolu:
�buyurunuz, geçiniz, bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabanci kral bu evden içeri, bizim bayragimiza basarak girmisti; siz lütfedin, bu karsilikla o lekeyi silin. Burasi bizim sehrimizdir, bu ev sizin evinizdir, bu hak sizindir� diye yalvariyorlardi.
Hiçbir durumda benligini ve sagduyusunu kaybetmeyen civanmert insan; kendilerine en tatli bakis ve sesi ile:
�o, geçmiste hata etmis; bir milletin iskitlalinin timsali olan bayrak çignenmez, ben onun hatasini tekrar edemem,� cevabini vermisti ve ancak bayragi yerden kaldirttiktan sonra beyaz mermerlere basarak içeri girmisti...

Soyak, Hasan Rıza; Atatürk�ten hatiralar, s. 136
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Devlet imkanlarını amacına uygun kullanma ...

--------------------------------------------------------------------------------

Sivas kongresi sonrasi, heyeti temsiliye�nin Ankara�ya gelmesi kararlastirildiktan sonra Mustafa Kemal ve Hüseyin Rauf beraberlerindekilerle ankara�ya geldiklerinde keçiören yolu üzerindeki ziraat mektebi�ne misafir edilmislerdi. Daha sonra Mustafa Kemal Ankara istasyonundaki gar müdürlügü binasina yerlesti. Burasi hem evi, hem çalisma yeriydi.

O tarihlerde ankara vilayetinin sehir merkezi kale ve onun hemen çevresi idi. Keçiören, Etlik, Dikmen, Ayranci�da bag evleri vardi. Bunlar arasinda Çankayada papazin bagi olarak adlandirilan iki katli ev Mustafa Kemal�e armagan edildi ve o da evi ordu�ya devrederek evin adi ordu köskü oldu. Iki katli binaya 1924�de ilaveler yapildi fakat bina isitilamiyor idi. Zafer, inkilaplar, cumhuriyet, dünyanin üzerimizde toplanan gözleri, Mustafa Kemal�in müstesna sahsiyeti, mütevazi de olsa yeni bir devlet baskanligi konutunu zorunlu kiliyordu.

Mustafa Kemal yeri kendi seçti, kayalar düzenlendi, dis cephe pembe rengin hakimiyetinde, içerde yesilin her tonu ile ve planin esasi Mustafa Kemal�in olan yapi 1932�de tamamlandi ve ayni yilin haziran ayinda da tasinildi.
Pembe köskün dösenmesi için bütçede pek mütevazi para vardi. Gazi, gerekli olani sahsi imkanlari ile karsilama karari aldi ve kendisine tavsiye edilen o günlerde beyoglu istiklal caddesinde bir türk�ün açtigi dekorasyon magazasi sahibi Selahattin Refik beyi ankara�ya davet etti. Binayi gezdirdi, arzularini açikladi ve kendisinden teklif istedi.

Kisa süre sonra kendisine sunulan tasariyi inceledi, muhatabi konuyu gerçekten biliyordu ve anladi ki, kendisini taniyanlarca da uyarilmisti. Buna ragmen teklifleri hazirlayanlari kirmadan ülkenin mütevazi imkanlarini izah edebilmis olmanin rahatligi içinde feragatlar istedi. O sirada ata�nin yaninda olan Ankara belediye baskani asaf İlbay bey Ata�nin su açiklamasini kaydeder.
�biliyorsunuz burasi cumhurbaskanligi köskü... Mülkiyeti devletin... Benden sonra buraya meclisin veya belki milletin dogrudan seçecegi zatlar gelecek. Bu esyalarin parasini benim sahsen verdigimi sizler biliyorsunuz ama, yarin bunu bilmeyenler içinde yanlis hükümler veren olmaz mi? Memlekete en zaruri hizmetlerin yapilamadigi bütçe darligi içinde israf yapildigini düsünenler bulunmaz mi? Bir endisem de karar mevkinde olanlarin sahsi arzularini devlete yükleme mevzuunda beni emsal göstermelidir. Bunu hiç istemem.�
Sonra Selahattin Refik bey�e döner:
�sahsi imkanlarin olsa bile, böyle mekânlara asgari masraflarla rahat ve zevkli tefrisi tercih etme tercihindeyim. Beni anliyorsunuz zannederim.� Der.

Cemal Kutay, Atatürk olmasaydi
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Bu milletvekilliği ayrıcalığını hiç beğenmedim

--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk bir sabah florya�dan dolmabahçe sarayina dönüyor. Yesilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve basyaver�e:
- sorunuz, tren var mi? Diye emir veriyor.
O sirada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanindakilerle trene biniyor. Karar ani verildigi ve tatbik edildigi için bu trene binis hemen kimsenin nazari dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, her seyden habersiz olan kondüktör ata�nin bulundugu kompartimana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor;
- vazifeni yap! (yanindakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?
Yanindakiler cevap verirler.
- pasam biz mebusuz. Tren bileti almayiz. Parasiz seyehat ederiz.
Ata hayretle:
- bu imtiyazi hiç begenmedim, der. Çok ayip ve acayip bir kaide. Çok güzel halkçilik!

Ali Kılıç

Not..: Şimdiki zamanla kıyaslayın lütfen
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Kurtdereli...

Atatürk, ünlü güreşçi Kurtdereli'ye ödül olarak 1000 liralık bir İş Bankası çeki veriyor. Altını Kemal Atatürk diye imzalıyor, zaten çeklerde resmi de var. Pehlivan çeki İş Bankası' na ***ürüyor; kendisine 1000 lirayı ödüyorlar. Muazzam bir para.

Ama Kurtdereli hala bekliyor. "Ne bekliyorsun pehlivan?" diye sorduklarında çeki beklediğini söylüyor.
"Parayı aldın, çek bizde kalacak" diyorlar.
"O zaman alin 1000 liranızı, verin çekimi" diyor. "Onda Atatürk'ümün imzası var." Ve parayı iade edip Atatürk imzalı çeki sevgiyle cebine yerleştirerek gidiyor.
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
On yıl sonra...

--------------------------------------------------------------------------------

Samsun�dan havza�ya gidiyorduk. Altimizda, birinci dünya harbi�nden kalan benz marka bir otomobil vardi. Söför de Türk degildi. Yola çiktik, biraz sonra motorda bozukluk oldu ve araba durdu. Otuzalti yasinda zaferler kazanan kumandan Mustafa Kemal Paşa�nin ne demek oldgunu arkadaslari bilirler. Kizdi ve asabilesti. Söförü azarladi ve kendisi makinayi harekete geçirmege ugrasti. Tabi muvaffak olamadi.
Ben, doktor Refik Saydam ve Kazim Dirik bir kösede duruyorduk. Dogrusu, içimizden neden ise karistigina hem üzülüyor, hem sinirleniyorduk. Içimizden geçeni anlamis gibi bize bakti ve dedi ki:
- on sene sonra sizinle, kendi yaptigimiz yollarda, Türk söförleri bizi istedigimiz yerlere ***ürecekler!
Biz sustuk. Içimizden geçenlerin ne oldugunu bilmem anlatmak lazim mi? Aradan tam on yil geçti. Ben birinci umumi müfettis idim. Diyarbakir�a gelmisti. Bir yolda giderken gene otomobil bozuldu. Kafile durdu. Beni yanina çagirdi ve Türk söförle islemeye baslayan makineyi isaret etti:
- vaadimi yerine getirdim!

Dr. Ibrahim Tali Öngören
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Şef asker mi sivil mi olmalı?

--------------------------------------------------------------------------------

Çankaya aksamlarindan biri. Bazen Atatürk soruyor, bazen de Atatürk� e soruyorlar. O� na diyorlar ki:
- sef asker mi, sivil mi olmali? Cevap veriyor:
-sef, sef olmali. Ister sivil, ister asker.
Bu cevabi ile �sef� ligin rütbede ve elbisede degil, ruhta ve kafa yapisinda oldugu hakikatini veciz sürette belirtmis oluyor.

Nükte ve fikralarla Atatürk
Niyazi Ahmet Banoglu
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Vatan işlerinde korkmak olmaz...

--------------------------------------------------------------------------------

Sivas'ta vatan bütünlügü ve bütün millet adina bir kongre toplamaya karsi olanlar çoktu.
Isgal kuvvetleri ile İstanbul hükümeti de kongreyi toplatmamak için el birligi etmislerdi. Binbasi rütbesinde bir fransiz jandarma subayi, yanina bir tercüman alarak sivas valisine geldi.
"eger burada kongre toplanirsa fransizlar sivas'i isgal edecekler" dedi.
Vali, Mustafa Kemal'e ikinci bir kongreden vazgeçilmesini yahut Erzincan'da toplanmasini söyledi. Kuva-i milliyeci bir genç sonradan Sivas milletvekili Kasim da valiyi desteklemekteydiler. Mustafa kemal, ingilizlerin Samsun'u topa tutmak, on güne kadar yeni isgaller yapmak santaji ile kendi çalismalarina engel olmak istediklerini hatirlatarak bu blöflere kulak asmamalari cevabini verdi.
Hiç bir vaka olmadan 2 eylül aksami Sivas'a varilmistir. Sehirde ne kadar fayton ve yayli araba varsa hepsini karsilayicilar tutmuslardi. Yalniz hürriyet ve itilaf partisinden kimse yoktu. Kalabalik arasinda fransiz subayin tehdidi üzerine telaslanan genç rasim'i Gören Mustafa Kemal:
- "gençler için vatan islerinde ölmek olabilir, korkmak asla !
Kurtulus Savasi�nda Sakarya Zaferi nasil bir kader dönümü olmussa, anadolu'da yeni devletin kurulusunda sivas kongresi�nin o kadar büyük önemi vardir.

F. Rifki Atay, Çankaya
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Samsun Gezisi...

--------------------------------------------------------------------------------

Serbest firka'nin kurulusu ve kaldirilisi :
Gazi, 1930 yilinin kasim�inda Kayseri yönünde trenle yurt gezisine çikmisti. Yol arkadaslarina ilk sordugu soru;
"serbest firka'yi kapatmakla iyi mi ettik?" idi. Tabii herkes "iyi oldu" diyordu. Ama bu soru bütün gezi boyunca sürecekti. Sonunda 22 kasim 1930'da gazi Samsun'a varmisti. Samsun'da olaganüstü önlemler alinmistir. Halk asker kordonlarinin arkasina sinmistir. Aksam ziyafet verilir. Ama masada kenti temsil eden hiç kimse yoktur. (Bosnakzade Ahmet Bey).
"Belediye baskani nerede? Nasil olur? Kentlerine konuk geldik" diye sorar belediye baskani serbest firka�li oldugu için vali tarafindan davet edilmemistir. Hemen belediye baskani�ni bulup masaya getirirler. Söz serbest firka'dan açilir. Gazi serbest firka'nin kendinden beklenen isleri göremeyecegi, memlekette gericiligin ve inkilap disi akimlarin bundan yararlanacagi düsüncesi ile serbest firka'nin kapatildigini anlatir ve sonunda belediye baskani�na dönerek der ki;
"simdi baskan bey, siz de artik kaldirilmis olan bir partinin belediye baskani olarak görevinizi sürdürmek istemezsiniz, degil mi? Istifa ediniz" ama belediye baskani�nin yaniti baskadir.
"Pasam, ben serbest firka'yi temsil etmiyorum. Bu seçim halkin bana karsi bir güveni seklinde ortaya çikmistir. Eger bu görevden istifa edersem, halkin gösterdigi yakinliga ve güvenine karsi gelmis olurum."
Gazi sakin bir sesle :
"düsündügünüz dogru. Dilediginiz gibi olsun." yanitini verir.
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
12 eylül 1929 tarihinde ankara�da paris büyükelçisi Fethi Okyar�a cumhurbaskanligi genel sekreteri Tevfik Biyiklioglun�dan bir telgraf gider:
�reisicumhur hazretleri fransiz hukuk fakültelerinde okutulan derslere ait kitaplarla en mufassal ve yüksek bir umumi tarihi zat-i alilerinden rica etmektedir.�
Fethi bey, üç gün içinde kitaplari gönderir, arkadan yeni siparisler gelir, ernest lavisse ve alfret rambaud�un 12 ciltlik �histoire generale des peoples et des civilisations� kitabi istenir, Fethi Okyar bunlari da gönderir.
18 kasim 1929�da büyükelçi�ye, Çankaya�dan bir mektup gelir:
�dün ernest lavisse�in on iki ciltlik tarih-i umumisi geldi. Yalniz tarih-i kadim�e ait kismi yok, yani milattan sonra basliyor. Bunu ikmal edecek kisimin da lütuf buyurulmasini reisicumhur hazretleri rica ediyorlar.(...) Yalniz bunlarin bedeli bir hayli tutsa gerektir. Tasfiye edilmek üzere bedelinin is�arini istirham ederim. Pasa hazretleri, sonra bir daha kitap istemeye yüzümüz olmaz, diyorlar. Reisicumhur hazretleri muhabbetle gözlerinden öpüyorlar efendim.�
Fethi bey, Atatürk�ün çok yakin arkadasidir, kitaplarin bedelini seve seve ödeyebilir, ama Atatürk bunu istemez, fatura gelir, kitaplarin bedeli paris�e gönderilir.
1930�da Fethi Okyar, merkeze döner, Paris büyükelçiligi�ne Münir Ertegün atanir, atatürk�ün kitap siparisleri devam eder, genel sekreter, rene grousset�nin iki ciltlik �historie de i�ektreme orient� adli kitabini ister.
Kitap hemen gönderilir.....
Devamini bilal simsir söyle anlatir:
�Münir bey, hemen kitabi postalar. Kitabin 571 frank, 80 santim tutarindaki faturasini da disisleri bakanligi�na yollar. Büyük bir hukukçu olan Münir bey, büyükelçilik ve bakanlik bütçesinden cumhurbaskani için harcama yapilamayacagini herhalde bilir. Ama, belki, gazi için bir kerecik çignesek ne çikar, diye düsünmüstür. Bu yüzden disisleri bakanligi ve sayistay kendisinden hesap soracak degildi ya. Gazi denince akan sular dururdu.�
Ama büyükelçi yanilmaktadir, çankaya�nin böyle seylere tahammülü yoktur.
Hatta büyükelçi, disisleri�nin kitap, brosür tahsisati vardir, fatura bakanliga gönderilmis, bedeli o tahsisattan ödenmistir, dese bile...
Çankaya faturalari disisleri bakanligi�ndan alir, 571 frank, 80 santim is bankasi araciligiyla paris�e gönderilir.
babaay is offline Kurallara Aykırı Mesajı Bildir Alıntı Yaparak Cevapla
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Atatürk'ten Sovyet Elçisine "Asla Bolşevik Olmayacağız"

--------------------------------------------------------------------------------

Ankara�nin subat ayina tesadüf eden oldukça soguk ve karli bir gecesi idi. Ankara kulübünde bir balo tertip edilmistir. O zamanin bütün mümtaz simalari orada idiler. Saat henüz 12�ye gelmemisti. Herkesin kalbinde ani bir heyecan uyandiran mes�ut bir haber baloya yayildi:
- Gazi pasa baloya geliyorlar !.
Rus sefarethanesinde imisler, oradan baloya geliyorlar. O zamanki rus sefiri de baloya gelmisti.
Bir aralik sefir, salonunun ortasina dogru ilerlemekte olan gaziye yaklasarak fransizca:
Ekselans dedi, sizi çok seviyorum, hürmetim sonsuzdur; çünkü müsterek bir gaye ugrunda varligini kurtarmaga çalisan milletleriz. Türkiye�nin en büyük halaskari ve banisi olan sizi müsaade ederseniz bir kere öpmek serefini kazanabilir miyim?...
Atatürk evvela gülerek elini uzatti, sonra o da elçiyi öptü. Büyük ve kiymetli atamiz bu çesit eglence yerlerinde dahi memleketin menfaat ve siyasetini göz önünden bir an uzak tutmazdi. Onun için bütün yabanci gazete muhabirlerinin huzurunda su cümlelerle sefirin sözlerini cevaplandirdi:
- ekselans, gösterdiginiz sevgi hareketinden ve sözlerinizden çok mütehassis oldum. Tesekkür ederim. Bu iki millet ilelebet dost kalmalidir. Yalniz suna dikkat ediniz, her zaman dost olmak arzumuza ragmen asla bolsevik olmayacagiz !

Atatürk�ün nükteleri, hilmi yücebas
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Atatürk�ün Eşitlik Anlayışı...

--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk birgün dolmabahçe�den gizlice çikar Topkapi sarayi müzesine gelir. Müzeyi gezmek ister. Kendisini kapiciya tanitir, fakat kapici henüz saat 9 olmadi, memurlar da gelmedi Atatürk degil, kim olursan ol, bekleyeceksin der.
Hiç süphe yokki , kapici atatürk'ü tanimamis ve birden fazla bu sözlere muhatap bulundugu için gelenin Atatürk olabilecegine inanmamistir. Fakat bu anekdotta mühim olan nokta Atatürk'ün kapicinin sert cevabi karsisinda israr etmeyerek ,bir kenara çekilip, saatin 9 olmasini ve memurlarin gelmesini beklemesidir.

Yazilmayan yönleriyle atatürk, S. Arif Terzioglu sayfa 4
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Satı Kadın...

--------------------------------------------------------------------------------

Ankara'da yakici bir yaz günü idi Atatürk beraberinde arkadaslari ve yaverleri oldugu halde Kizilcahamam'a giderken Kazan köyü yakinlarinda durmus ve otomobilinden inmisti. Köyün kadini, genci, yaslisi, ihtiyari köylerin içinden geçen, sosede duran bu yabanci konuklari görünce hep kosustular. Kimi su seyirtti, kimi ayran , bunlardan biri, gügümünden aktardigi soguk ayrani ata'ya uzatti:
- bir soguk ayran içermisiniz,dedi.
Bu çorak iklimin kavurdugu yüzünde bronzlasmis Türk kadinin en bariz ifadelerini tasiyan, bir türk anasi idi. Bögrüne sikistirdigi kundagi biraz daha bastirdiktan sonra, sag elindeki ayran bardagini uzatti, bekledi. Ata'si, ayrani kana kana içmis ve biran durakladiktan sonra ona :
- senin kocan kim ? Diye sormustu
Köylü kadini,yüzü tunçlasmis, elleri nasirli bir Türk anasi Ankara'nin kendine has sivesi ile kocasinin Sakarya harbinde bogazindan yaralanmis bir cengaver oldugunu söyledi. Ata bir soru daha sordu :
- ne zaman dogdun?
- 1919'da Atatürk Samsun'a çiktigi zaman dogdum.
Ata, bir an düsündü. Yil 1934 idi. Kadinin bu ifadesine göre 15 yasinda olmasi lazim gelirdi. Halbuki karsisindaki kadin 25 yaslarinda görünüyordu tekrar sordu :
- nasil olur
- evet , nasil olurdu .bu sati kadin hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin isgal altinda geçirdigi aci yillari ima ederek:
- evet pasam,ondan evvel yasamiyordum ki !
Bu espiri ata'yi bir hayli düsündürdü. Ayrilirken yaverine kadinin ismini ve adresini not ettirdi.daha sonra biz sati kadini büyük millet meclisine giren ilk kadin milletvekili olarak görmekteyiz.

Yazilmayan yönleriyle Atatürk, S. Arif Terzioglu sayfa 22-23
 

ZoRRoKiN

Özel Üye
7 Ağu 2005
2,149
374
WORLD
Babalık Duygusu...

--------------------------------------------------------------------------------

Düğün, O'nun varlığı ile son sınırına ulaşan bir neşe içinde geçmişti. Ata, ayrılmak üzere ayağa kalkınca kendisini uğurlamak için halk iki sıra diziliverdi. Sevecen bakışlarını sağa sola yönelterek yavaş yavaş ilerlerken bir yerde durakladı, sonra durdu, elini yedi sekiz yaşlarında bir kız ******nun başına uzattı.
******n arkasında yer alan ve anası ile babası olduğu belli olan çifte yavaşça seslendi: "Öpeyim mi?"

Herkesi derinden duygulandıran bu isteği ana babanın nasıl yerinde bir minnetle karşıladıkları kestirilebilir.

Atatürk, ****** iki eliyle kaldırdı, öptü ve bıraktı. Fakat sahne bununla kapanmış olmadı.

Uyanık ve duygulu çocuk: "Ben de öpeyim, ne olursunuz Atatürk, ben de sizi öpeyim." diye direndi.

Ata, belki de hiç ummadığı halde kendisine babalık mutluluğu tattıran bu içten davranışı, ****** bir daha yerden alarak yüzüne yaklaştırmakla karşıladı.

Bilmiyorum, halk bu dokunaklı sahneyi, gözleri yaşlı alkışlayarak kutlu kılarken, o çelik iradeli insanın da iki damla gözyaşını tutamadığını görebilmiş mi idi?
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.