Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de
olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.
(Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın).
Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle
ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken
gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Nisa, 4/135)
İnsan toplumsal bir varlık olması hasebiyle, bir diğeriyle müşterek yaşamaya,
alışveriş yapmaya, komşuluk ilişkilerinde bulunmaya bir anlamda mecburdur. Toplumsal
ilişkilerdeki en önemli ilke ise adaletten ayrılmamaktır. Kelime itibariyle
adalet, düzeltmek, doğru yola yönelmek, eşit ve dengeli olmak, tartmak, hakkaniyete
uygun bir iş yapmak anlamlarına gelir. Bir başka deyişle, zulmün zıddı olarak
adalet, bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk davranmak
gibi anlamlara da gelmektedir. Kuran-ı Kerimde geçen kıst kelimesi de adaletin
anlamını ve mahiyetini tamamlayan kelimelerden biridir. Kıst; kast, istikamet, vasat,
nasip, hisse, mizan gibi pek çok manaya gelmektedir. Düzgün ve usulüne uygun
olmayan şeye ise cevr (haksızlık, eziyet) adı verilmektedir.
O halde çok önemli bir kavramın anlamına uygun yaşamak hem dinin, hem
ahlakın, hem de hukukun ve daha da önemlisi toplumsal yaşamanın bir gereğidir.
Çünkü din ve ahlakın içten, hukukun ise dıştan kontrol altına alamadığı insan,
hayatı hem kendine, hem de çevresine zararlı ve yaşanmaz hâle getirmektedir. Herkese
adalet, hakkaniyet, eşitlik prensipleri ölçüsünde davranmak, İslamın temel
prensibidir.
Doğrusu Müslümanların adaleti koruma bağlamında uç değil vasat ümmet oldukları,
Kuran-ı Kerimde şöyle ifade edilmektedir:
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit
(ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allahın doğru yolu gösterdiği
kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûle tabi olanlarla
gerisin geriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak
değildir. Şüphesiz, Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (Bakara, 2/143)
Ayetteki Orta ümmet ifadesi ile adil, seçkin, her yönüyle dengeli, haktan asla
ayrılmayan, önder, bütün toplumlarca hakem kabul edilecek bir ümmet kastedilmektedir.
Yani İslam ümmeti adaletli bir toplumdur ve öyle olmalıdır. Ancak burada
dikkat edilmesi gereken husus, adaletin sadece idareci kesimle ilgili olmanın çok
ötesinde olup herkesi kapsadığıdır. Bir ev reisliğinden tutun da en küçük birimden
en büyük birime kadar insan, maiyetindekilere tarafsız davranmalı, onların hak ve
hukukuna riayet etmelidir.
Netice itibariyle, başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmada, ticarette, insanları
idare etmede, sevgi ve dostlukta hep adil olmanın yollarını aramalıyız. Eğer
toplumsal ilişkilerde bizim şahitliğimize ihtiyaç duyulmuş ise bundan kaçınmayıp
hep doğruyu söylemeliyiz. Yalan ve yalancı şahitlik yaparak hem idareyi aldatmak,
hem de hakkı gasp edilen mazlumun aleyhine işleyecek bir duruma sebebiyet vermek
bir Müslümana asla yakışmaz. Öyleyse adaletin yalnızca mahkemelerden dağıtılmasını
ve sadece buralardan beklenmesini yeterli göremeyiz. Adalet her yere
hâkim olursa mahkemenin işleri kolaylaşır. Unutmayalım ki, mahkemede doğru
şahitlik yaparak adaletin tesisine yardımcı olmak da en önemli insani ve İslami görevlimizden
biridir.
KAYNAK: Kur'an'dan Oğütler (Diyanet İşleri Yayınları)
olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.
(Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın).
Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle
ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken
gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Nisa, 4/135)
İnsan toplumsal bir varlık olması hasebiyle, bir diğeriyle müşterek yaşamaya,
alışveriş yapmaya, komşuluk ilişkilerinde bulunmaya bir anlamda mecburdur. Toplumsal
ilişkilerdeki en önemli ilke ise adaletten ayrılmamaktır. Kelime itibariyle
adalet, düzeltmek, doğru yola yönelmek, eşit ve dengeli olmak, tartmak, hakkaniyete
uygun bir iş yapmak anlamlarına gelir. Bir başka deyişle, zulmün zıddı olarak
adalet, bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk davranmak
gibi anlamlara da gelmektedir. Kuran-ı Kerimde geçen kıst kelimesi de adaletin
anlamını ve mahiyetini tamamlayan kelimelerden biridir. Kıst; kast, istikamet, vasat,
nasip, hisse, mizan gibi pek çok manaya gelmektedir. Düzgün ve usulüne uygun
olmayan şeye ise cevr (haksızlık, eziyet) adı verilmektedir.
O halde çok önemli bir kavramın anlamına uygun yaşamak hem dinin, hem
ahlakın, hem de hukukun ve daha da önemlisi toplumsal yaşamanın bir gereğidir.
Çünkü din ve ahlakın içten, hukukun ise dıştan kontrol altına alamadığı insan,
hayatı hem kendine, hem de çevresine zararlı ve yaşanmaz hâle getirmektedir. Herkese
adalet, hakkaniyet, eşitlik prensipleri ölçüsünde davranmak, İslamın temel
prensibidir.
Doğrusu Müslümanların adaleti koruma bağlamında uç değil vasat ümmet oldukları,
Kuran-ı Kerimde şöyle ifade edilmektedir:
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit
(ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allahın doğru yolu gösterdiği
kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûle tabi olanlarla
gerisin geriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak
değildir. Şüphesiz, Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (Bakara, 2/143)
Ayetteki Orta ümmet ifadesi ile adil, seçkin, her yönüyle dengeli, haktan asla
ayrılmayan, önder, bütün toplumlarca hakem kabul edilecek bir ümmet kastedilmektedir.
Yani İslam ümmeti adaletli bir toplumdur ve öyle olmalıdır. Ancak burada
dikkat edilmesi gereken husus, adaletin sadece idareci kesimle ilgili olmanın çok
ötesinde olup herkesi kapsadığıdır. Bir ev reisliğinden tutun da en küçük birimden
en büyük birime kadar insan, maiyetindekilere tarafsız davranmalı, onların hak ve
hukukuna riayet etmelidir.
Netice itibariyle, başkalarının hak ve hürriyetlerine saygılı olmada, ticarette, insanları
idare etmede, sevgi ve dostlukta hep adil olmanın yollarını aramalıyız. Eğer
toplumsal ilişkilerde bizim şahitliğimize ihtiyaç duyulmuş ise bundan kaçınmayıp
hep doğruyu söylemeliyiz. Yalan ve yalancı şahitlik yaparak hem idareyi aldatmak,
hem de hakkı gasp edilen mazlumun aleyhine işleyecek bir duruma sebebiyet vermek
bir Müslümana asla yakışmaz. Öyleyse adaletin yalnızca mahkemelerden dağıtılmasını
ve sadece buralardan beklenmesini yeterli göremeyiz. Adalet her yere
hâkim olursa mahkemenin işleri kolaylaşır. Unutmayalım ki, mahkemede doğru
şahitlik yaparak adaletin tesisine yardımcı olmak da en önemli insani ve İslami görevlimizden
biridir.
KAYNAK: Kur'an'dan Oğütler (Diyanet İşleri Yayınları)