Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda
hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
(Müminûn, 23/62)
Yüce Allah bu dünyayı insanları sınamak için yaratmıştır. Allah, gökleri ve yeri, hak
ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. (Câsiye,
45/22) İnsanlar kendi kazandıklarına göre, ahirette farklı şekillerde muamele göreceklerdir
(Hac, 22/10) Güzel mükâfatlara muhatap olabilmek için, insanın kendine
zulmetmemesi gerekir. Kişinin kendine zulmetmesi demek, Allahın çizdiği sınırları
aşmak demektir (Talâk, 65/1). Bu sınırları kimileri çok fazla aşarak sırat-ı müstakim
diye ifade edilen Allahın yapılmasını istediği ibadet ve güzel davranışları terk eder
ve kendilerine daha farklı yol ve ideolojiler edinirler. Bu şekilde sınırı aşan insanlar,
sadece ahirette değil, dünya hayatında da felaketlerle karşılaşabilirler. Yüce Allah,
Kuranda bazı kavimlerin maruz kaldığı akıbetlerden bahseder (Ankebût, 29/40).
Kuranda Muhammed ümmetinin üç grupta olduğu, bunlardan kendilerine zulmedenlerin
bir grup, iyiliklerde öncü olanların bir grup, ikisi arasındaki insanların
ise vasat bir grup olduğu vurgulanmaktadır (Fatır, 35/32). Burada kendimize sormamız
gereken soru Kuranda ifade edilen bu üç gruptan bizim hangisine dâhil olduğumuz
sorusudur.
Allahın sınırlarını aşmak Türkçenin çarpıcı deyişiyle haddi aşmak, fıtrat olarak
insanın düşebileceği bir durumdur. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde İnsanlar
hiç günah işlemeyecek olsa, Allahın, onların yerine günah işleyecek başka insanları
getireceğini söylemektedir (Tirmizî, Daavât, 3539). Demek ki, hatalar insandan insana
değişse de, her insanın mutlaka bir hata payı vardır. Hatta zaman zaman bazı peygamberler
bile bu sınıra yaklaştıklarını düşünmüşler, Allahtan af dilemişlerdir. Zünnûn ve
Musa peygamberlerin bu doğrultuda Allaha yakarışları vardır. Sebe melikesi Belkısın
Kurandaki yakarışı da buna dâhil edilebilir (Enbiyâ, 21/87; Kasas, 28/16; Neml, 27/44).
Allah sözünden dönmez (Rûm, 30/6). Allah söz verdiği gibi kendisine inanan ve
rızası için yararlı işler yapanları cennetine sokacak, inanmayan insanları ise zulüm ve haksızlıklarının sonucu olarak, cehennem azabına çarptıracaktır. Fakat ölmeden önce tövbe etme şansı herkes için vardır.
Kişinin kendine zulmetmesi, çoğu zaman başkalarına da zulmetmesi sonucunu
doğurur. Allah, mazlum insanlara, ilkinde olmasa bile, ikinci defa haklarının ihlâli
durumunda yardım elini uzatacağını beyan etmektedir (Hac, 22/60). Zulmedenler, bu
hâldeyken azap onlara geldiğinde yaptıkları zulüm ve haksızlığı inkâr etmeye çalışacaklardır
(Nahl, 16/28). Fakat hesap günü sorguda her şey açığa çıkacağı için onların
yaptıkları haksızlığı gizleme ihtimalleri yoktur.
Yüce Allah, insanlara asla zulmedilmeyeceğini Kuranda çok çarpıcı tanımlamalarla
ifade etmiştir. Bu ayetlerde Allahın, insanlara zerre kadar (Nisâ, 4/40), hardal
tanesi kadar (Enbiyâ, 21/47), kıl kadar bile (Nisâ, 4/49) zulmetmeyeceği ifade edilmektedir.
Hatta hesap sırasında insanların yapıp ettiği her şeyi apaçık bir kitap sayıp
dökecek ve insanların itiraz hakkı kalmayacaktır (Kehf, 18/49).
Kuranın ifade ettiğine göre, bazen insanoğlunun zulmü o dereceye varır ki, bu
zulümler nedeniyle karada ve denizde bozulmalar meydana gelir (Rûm, 30/41). Bu ayet
ekosistemde bozulmaların olduğu, küresel ısınmanın arttığı, zararlı gazların atmosferde
tehlike oluşturduğu ve kutuplardaki buzulların eridiği bir zamanda hayatın tam
da orta yerine düşmektedir. Bu olaylar karşısında insanlığın kendisine zulmedişinin
ne demek olduğunu acı bir tecrübe olarak yaşama fırsatı yakalamaktayız.
Bu doğal felaketlere, dünyamızda 1946dan bu yana bölgesel ve iç savaşlarda 25
milyonun üzerinde insanın öldürüldüğünü, 45 milyon insanın yaşadığı ortamı terk
etmek zorunda kaldığını ve savaş mağduru milyonlarca insanın açlık, yoksulluk ve
salgın hastalıklarla karşı karşıya kaldığını da eklersek, insanın kendisine zulmetmesinin
ne demek olduğunu daha iyi anlarız.
Elbette bütün bu yanlışların dökümü Kuranda ifadesini bulan apaçık kitaba da
yansıyacaktır. Yapılanların dünyevî anlamdaki kâr ve zarar hesaplarını aşan, ilâhî
ödül ve ceza türünden karşılıkları da olacaktır. Sanılmasın ki, hiçbir günahı yokken
ölüme terk edilen kız çocuklarının yaşadıkları acı boşa gidecek, kötülüklerin karşılığı
olmayacaktır. Allah adildir. Allah âlemlere zulmetmez (Âl-i İmrân, 3/108). Fakat
cezayı hak edenlere de cezalarını verir (Zümer, 39/37).
Allahın vaat ettiği nimetler ile vaat ettiği cezalar arasında tercih yapma özgürlüğü
ise insanın kendi elindedir. Allah vaadinden dönmeyeceğine göre, hazır fırsat
varken bizim, günahlarımızdan dönerek Allahtan af ve mağfiret dilememiz gerekmektedir.
Konumuzu sevgili Peygamberimizin ağzından bir duayla bitirelim:
Allahım! Fakirlikten, azlıktan, perişanlıktan sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme
uğramaktan sana sığınırım. (Ebû Dâvûd, Vitir, 1544) Âmin!
KAYNAK: Kur'an'dan Oğütler (Diyanet İşleri Yayınları)
hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
(Müminûn, 23/62)
Yüce Allah bu dünyayı insanları sınamak için yaratmıştır. Allah, gökleri ve yeri, hak
ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. (Câsiye,
45/22) İnsanlar kendi kazandıklarına göre, ahirette farklı şekillerde muamele göreceklerdir
(Hac, 22/10) Güzel mükâfatlara muhatap olabilmek için, insanın kendine
zulmetmemesi gerekir. Kişinin kendine zulmetmesi demek, Allahın çizdiği sınırları
aşmak demektir (Talâk, 65/1). Bu sınırları kimileri çok fazla aşarak sırat-ı müstakim
diye ifade edilen Allahın yapılmasını istediği ibadet ve güzel davranışları terk eder
ve kendilerine daha farklı yol ve ideolojiler edinirler. Bu şekilde sınırı aşan insanlar,
sadece ahirette değil, dünya hayatında da felaketlerle karşılaşabilirler. Yüce Allah,
Kuranda bazı kavimlerin maruz kaldığı akıbetlerden bahseder (Ankebût, 29/40).
Kuranda Muhammed ümmetinin üç grupta olduğu, bunlardan kendilerine zulmedenlerin
bir grup, iyiliklerde öncü olanların bir grup, ikisi arasındaki insanların
ise vasat bir grup olduğu vurgulanmaktadır (Fatır, 35/32). Burada kendimize sormamız
gereken soru Kuranda ifade edilen bu üç gruptan bizim hangisine dâhil olduğumuz
sorusudur.
Allahın sınırlarını aşmak Türkçenin çarpıcı deyişiyle haddi aşmak, fıtrat olarak
insanın düşebileceği bir durumdur. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde İnsanlar
hiç günah işlemeyecek olsa, Allahın, onların yerine günah işleyecek başka insanları
getireceğini söylemektedir (Tirmizî, Daavât, 3539). Demek ki, hatalar insandan insana
değişse de, her insanın mutlaka bir hata payı vardır. Hatta zaman zaman bazı peygamberler
bile bu sınıra yaklaştıklarını düşünmüşler, Allahtan af dilemişlerdir. Zünnûn ve
Musa peygamberlerin bu doğrultuda Allaha yakarışları vardır. Sebe melikesi Belkısın
Kurandaki yakarışı da buna dâhil edilebilir (Enbiyâ, 21/87; Kasas, 28/16; Neml, 27/44).
Allah sözünden dönmez (Rûm, 30/6). Allah söz verdiği gibi kendisine inanan ve
rızası için yararlı işler yapanları cennetine sokacak, inanmayan insanları ise zulüm ve haksızlıklarının sonucu olarak, cehennem azabına çarptıracaktır. Fakat ölmeden önce tövbe etme şansı herkes için vardır.
Kişinin kendine zulmetmesi, çoğu zaman başkalarına da zulmetmesi sonucunu
doğurur. Allah, mazlum insanlara, ilkinde olmasa bile, ikinci defa haklarının ihlâli
durumunda yardım elini uzatacağını beyan etmektedir (Hac, 22/60). Zulmedenler, bu
hâldeyken azap onlara geldiğinde yaptıkları zulüm ve haksızlığı inkâr etmeye çalışacaklardır
(Nahl, 16/28). Fakat hesap günü sorguda her şey açığa çıkacağı için onların
yaptıkları haksızlığı gizleme ihtimalleri yoktur.
Yüce Allah, insanlara asla zulmedilmeyeceğini Kuranda çok çarpıcı tanımlamalarla
ifade etmiştir. Bu ayetlerde Allahın, insanlara zerre kadar (Nisâ, 4/40), hardal
tanesi kadar (Enbiyâ, 21/47), kıl kadar bile (Nisâ, 4/49) zulmetmeyeceği ifade edilmektedir.
Hatta hesap sırasında insanların yapıp ettiği her şeyi apaçık bir kitap sayıp
dökecek ve insanların itiraz hakkı kalmayacaktır (Kehf, 18/49).
Kuranın ifade ettiğine göre, bazen insanoğlunun zulmü o dereceye varır ki, bu
zulümler nedeniyle karada ve denizde bozulmalar meydana gelir (Rûm, 30/41). Bu ayet
ekosistemde bozulmaların olduğu, küresel ısınmanın arttığı, zararlı gazların atmosferde
tehlike oluşturduğu ve kutuplardaki buzulların eridiği bir zamanda hayatın tam
da orta yerine düşmektedir. Bu olaylar karşısında insanlığın kendisine zulmedişinin
ne demek olduğunu acı bir tecrübe olarak yaşama fırsatı yakalamaktayız.
Bu doğal felaketlere, dünyamızda 1946dan bu yana bölgesel ve iç savaşlarda 25
milyonun üzerinde insanın öldürüldüğünü, 45 milyon insanın yaşadığı ortamı terk
etmek zorunda kaldığını ve savaş mağduru milyonlarca insanın açlık, yoksulluk ve
salgın hastalıklarla karşı karşıya kaldığını da eklersek, insanın kendisine zulmetmesinin
ne demek olduğunu daha iyi anlarız.
Elbette bütün bu yanlışların dökümü Kuranda ifadesini bulan apaçık kitaba da
yansıyacaktır. Yapılanların dünyevî anlamdaki kâr ve zarar hesaplarını aşan, ilâhî
ödül ve ceza türünden karşılıkları da olacaktır. Sanılmasın ki, hiçbir günahı yokken
ölüme terk edilen kız çocuklarının yaşadıkları acı boşa gidecek, kötülüklerin karşılığı
olmayacaktır. Allah adildir. Allah âlemlere zulmetmez (Âl-i İmrân, 3/108). Fakat
cezayı hak edenlere de cezalarını verir (Zümer, 39/37).
Allahın vaat ettiği nimetler ile vaat ettiği cezalar arasında tercih yapma özgürlüğü
ise insanın kendi elindedir. Allah vaadinden dönmeyeceğine göre, hazır fırsat
varken bizim, günahlarımızdan dönerek Allahtan af ve mağfiret dilememiz gerekmektedir.
Konumuzu sevgili Peygamberimizin ağzından bir duayla bitirelim:
Allahım! Fakirlikten, azlıktan, perişanlıktan sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme
uğramaktan sana sığınırım. (Ebû Dâvûd, Vitir, 1544) Âmin!
KAYNAK: Kur'an'dan Oğütler (Diyanet İşleri Yayınları)