Annelere

3333

Emektar
27 Ara 2005
3,212
45
Little Town.
dagarcik10038.jpg


ANNEM
O partiye gittim annem* inan seni dinledim*
"İçme kızım" demiştin* şişeye ilişmedim.
Dediğin oldu annem* ısrarlara kanmadım.
Sarhoş değildim annem* gizlice gururlandım...
Sonra parti bitti annem* herkes gözden kayboldu*
Beni böyle yetiştirmen* inan cok iyi oldu.
Kontağı çevirdim annem* yavaşça yola çıktım*
Ne var ne oldu derken* birdenbire çakıldım.
Karşıdan gelen annem bakmadı bile bana*
Kütük gibi bindirdi tam önden arabama.
Kaldırımda kıvranırken* önce polisi duydum*
Sarhoş şoför oymuş annem* kurban niçin ben oldum?
Galiba bittim annem* keşke yetişebilsen
Bu kaza nasıl oldu* yaşamın başındayken...
Ne kadar çok kan var annem* hepsi benden mi aktı?
Doktoru duydum annem* artık vakit kalmadı.
Anne* annem inan bana alkol ağzıma değmedi*
Oysa ötekiler annem* onlar hiç düşünmedi.
O da partideydi annem* güldü içti* dans etti.
Bir yanlışlık olmalı* ölüm niçin beni seçti?
Bu büyük haksızlık annem* o ayakta ben yerde
Ölümle savaşan ben* hani adalet nerde?
İnsanlar niye içer annem* yazık değil mi cana?
Acım artıyor annem* yetiş kuvvet ver bana...
Sakın ağlama annem* babam da cesur olsun*
Mezar taşıma annem* bu ders doğru yazılsın.
Dur anne* söyle ona ya araba* ya içki*
Eğer ikaz etselerdi* ben de ölmezdim belki.
Göğsüm sıkışıyor anne* öyle korkuyorum ki..
Yeter ağlama artık* hep benimlesin sanki..
Son bir sorum var annem* veda etmeden önce*
Söz dinledim ben. Tamam.
Niye seçildim sence?


Annesiz Bir Güne Uyanmak
Gece çökünce* uzun beyaz florasanlar ile aydınlatılan koridorlarda* üzerlerine ilaç kokuları sinmiş hasta yakınları* korku* umut ve endişeyle beraber* geceyi sırtlayıp sabaha taşırlardı.
Hastanenin ikinci katında bulunan yoğun-bakım odasındaki sessizlik* karanlığı bile kıskandırmaya yeterdi. Azrail`in sık sık uğradığı bu yerde* umut zincirlerine sarılmış yaşamlar; insanca bir çaba ile sürdürülürdü. Belki anneme bir faydası olur düşüncesiyle* görevlilerin izin verdiği kadar bu odanın önünde beklerdim. Beni terk etmesine izin vermediğim umudumla...
Salı gününü çarşamba gününe bağlayan gece de* yoğun-bakım odasındaki hareketlilik gözüme çarptı. Ses avına çıkmış kulaklarımla* tüm olup biteni anlayabilmek için yaklaştığımda* görevlilerin her zaman yaptıkları gibi yaşam savaşını kaybeden birini* sarıp sarmalayıp* zemin katta bulunan morg odasına götürmek üzere çabaladıklarını gördüm. Ölen kişinin annem olabileceği korkusu* yüreğime oturdu. Üzerine bastığım mermer zemin sanki ayaklarımın altından çekildi* dengem bozuldu ve vücudumun her yeri titremeye başladı. Kendimi biraz olsun toparladıktan sonra görevlilere ; ''bu kez kim?'' diye soracakken* birgün önce hastanenin kantininde çay içip* sohbet ettiğimiz hemşirenin dost elini sırtımda hissettim. —Yaşlı amca!'' dedi. —Bir haftalık yaşam mücadelesi sona erdi. Dayanılmaz acılar çekiyordu. Ölüm belki de kurtuluşu oldu.''
Hemşirenin söyledikleri beni rahatlatmıştı ama her gün birilerinin ölmesi* sıranın anneme de gelebileceği korkusunu üzerimden atmama yetmemişti. Yine de tüm olumsuz düşünceleri beynimin duvarlarından kazımak üzere* hemşireye teşekkür edip yanından ayrıldım.
Hastanenin karşısında bulunan cami minaresinden yükselen ezan sesi; insanları sabah namazına davet ederken* İstanbul sisli bir sonbahar sabahına uyanıyordu.
Sigara içmek için kantine geldiğimde* kardeşlerimin ve babamın ayrı ayrı masalarda oturduklarını* sildikçe yenileri gelen gözyaşlarını* nafile çabalarla birbirlerinden sakladıklarını gördüm. Beni fark ettiklerinde* sorgulayan gözleri suratımdaydı.
İnandırıcılıktan uzak sözcükleri bile bulmamın günbegün zorlaştığı* kimin* kimi kandırdığının bilinmediği* insanca oynanan bir oyunun kim bilir kaçıncı sahnesindeydim. Benimle beraber umut biriktiren bu insanların* morallerini yüksek tutma zorundalığım* beni yalan üreten bir makineye çevirmişti.
Daha fazla beklemeden aklıma gelen yalanları sıralamaya başladım. ''Yoğun bakım odasında bulunan yaşlı amcayı hatırladınız mı? Hani annemin solunda bulunan. İşte o amca iyileşmiş. Ölüm riskini atlatmış olacak ki* yukarı katta bir odaya aldılar. İnşallah annem de iyileşecek! Hep beraber evimize gideceğiz!''
Söylediklerimi onaylarcasına başlarını sallayıp* hep bir ağızdan ''inşallah!'' dediler. Beraber* yoğun-bakım odasının sorumlu doktorunun* hasta yakınlarını bilgilendirmek amacıyla* saat 10.30`da yapacağı görüşmeyi beklemeye koyulduk.
Saati görebileceğim bir masa bulup oturdum. Ismarladığım demli çayımı içerken* bir de sigara yaktım. Zaman genişliyordu* genişledikçe yüreğimden gelen kabul edilmez öfke ve direniş giderek artıyordu. Henüz hayatının baharında olan annem* lanet olası bir odada ölüm-kalım savaşı veriyordu. Şuurunu kaybetmiş* kalbi de bir cihaz yardımıyla çalışıyordu. Sığındığım Allah`a dua etmekten başka elimden hiçbir şey gelmiyordu. ''Ya annem ölürse'' düşüncesi* beynimi kemiren kocaman bir kurt oluyor ve her geçen dakika daha fazla kemirgenleşiyordu. Gözlerimde tıkalı olan yaşlar* bir yol bulup akmaya başladı. Ağladım çokça...
Saatler 10.30`u gösterdiğinde* yoğun-bakım odasının sorumlu doktoru* bir sonraki günün getireceklerine kendimizi hazırlamamız gerektiğini söylüyordu. Annemin beyninde oluşan ödem* yaşama şansını neredeyse sıfıra indirmişti.
Günlerdir hastanede uykusuz* sağa-sola koşturan bedenim* doktorun söyledikleri karşısında direncini iyice yitirdi. Göz kapaklarım kendiliğinden kapandı. Eve kiminle geldiğimi* üzerimdekileri çıkartıp* yatağa nasıl uzandığımı hatırlamıyorum. Derin bir uykudan sıçrayarak uyandığımda* kardeşimin -''Hastaneye gitmemiz gerek!'' feryadının yankısı* hastaneye gitmek üzere bindiğimiz taksinin içerisinde bile sürüyordu.
Hastaneye geldiğimde* annemin parmak uçlarından kayan yaşam yıldızı* veda için bekliyordu. Henüz ısısını kaybetmemiş yanağına bir öpücük kondurduktan sonra* hıçkıra hıçkıra ağlayarak* morg odasından dışarıya çıktım. Adımlarım beni* günlerdir annemi bize bağışlaması için dua ettiğim caminin avlusuna götürdü. Kulağıma fısıldanan* nereden ve kimden geldiğini bilmediğim ''Takdir İlahi'' sözcüğü* beni ne kadar teselli edebilirdi ki?
Aynı gün* ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra* annemi son yolculuğuna uğurladım.
Ertesi günü* İstanbul yine bir sonbahar sabahına uyanırken* annesiz geçireceğim ilk gün başlıyordu. Canımın yarısının olmadığı


0annem02nh1cu.gif

Ve Allah Anneyi Yarattı
ALLAH BUYURDU: “Rahmetim herşeyi kuşatsın.”
Ve bardaktan boşanırcasına yağdı rahmet yeryüzüne.
Ezelî ve sınırsız rahmetin bir parıltısı* dağları ve denizleri kuşattı.
Annelerin ve babaların yüreğine aktı* sinelerinden fışkırdı.
Yavru kuşlar ve yavru balinalar beraberce beslendiler o pınardan. Okyanuslar ve karalar o rahmetin neş’esiyle şenlendi. Yumurtalar o neş’eyle çatladı* memeler o neş’eyle dolup dolup boşaldı.
Anne ayı ve baba penguen* o neş’eyle yemek yemeyi unuttu. Üç ay boyunca biri yumurtayı beklerken* diğeri yavrusunu emzirdi. Baba balık* ağzındaki yumurtaların başına birşey gelmesin diye 80 gün boyunca aç dolaştı.
Hepsi de yalnız rahmetle beslendiler.
Yumurtasının kabuğunu kırıp bilmediği bir dünyaya gözünü açan kuş* rahmeti başucunda kanat çırparken buldu. Kanguru yavrusunun elinde harita vardı; o da tırmanıp anneciğinin kesesinde rahmetin sıcaklığıyla kucaklaştı. Yavru fil çayırın üzerine düştüğü zaman anne ve teyzeler şeklinde tecessüm etmiş bir rahmet halkasıyla karşılaştı. Yavru balina ağzını açtığında* mikroskopik planktonları günde 700 kilo süte çeviren rahmetin denizaltında bir şelâle gibi coştuğunu gördü.
Milyonlarca türden sayısız yavruların o rahmeti alkışlayan çığlıkları* gökyüzünden yüz milyar kere yüz milyar gözlerle dünyayı seyreden âlemlerde yankılandı.
Yıldızlar bir Cennete baktı* bir yeryüzüne. Ve bir cilvesinden bir Cennet çıkan rahmetin* bu minik gezegenin dağlarından* ormanlarından* çöllerinden* çalılıklarından* ırmaklarından ve denizlerinden rengârenk çağlayışını seyretti.
DÜNYAYI anlamak istiyorsanız eğer* hayata bakın. Hayatı anlamak istiyorsanız* annelere ve babalara bakın. Çünkü bir canlı ekseriyetle ya anne olmak için doğar* ya da baba olmak için.
Dünyanın niçin göklere denk bir kıymet aldığını ancak o zaman anlarsınız. Kendisini sayısız aynalarda birden seyretmek isteyen bir güzelliğin merhamet ve şefkat suretine büründüğünü gözünüzle görürsünüz. Bir parıltısıyla canlılar dünyasını birbirine bağlayan bir muhabbet deryasında yaşadığınızı bilirsiniz.
Ve bu minik gezegene gözlerini dikmiş milyarlarca yıldızla beraber* dünyanın simasında “Rahmetim herşeyi kuşatmıştır” âyetini okursunuz.
Fakat bir yavruda bütün yavruları* bir annede bütün anneleri görmek şartıyla. Yoksa tek bir annenin yüreği* kâinatı kuşatan bir rahmeti size nasıl anlatsın?
BİR SELİMİYE* o muhteşem zarafetinin lisanıyla* “Benim mimarım ancak Süleymaniye’nin mimarı olabilir” der. Çünkü ikisinde de aynı sanatkârın fiili görünür.
Kanatlarının altındaki yavrularıyla birlikte poz veren anne kuşun bakışında da aynı ifade vardır: “Bütün annelerin ve bütün yavruların Rabbinden başkası bize rab olamaz.”
Çünkü annelerde ve yavrularda hükmeden fiiller dünyanın her yerinde birdir. Öyleyse bütün bunların tek bir faili olabilir. İşte:
1.Bütün annelerin hizmeti* yavrunun mutlak ihtiyaç içinde bulunduğu bir sırada* tam zamanında gelir. Herşeyden âciz bir şekilde* hiç bilmediği bir dünyaya gözünü açtığı dakikada bir yavrunun başucunda bir anne görmesi ve sadece kendisi için özel olarak hazırlanmış rızkını ya onun gagasında* ya da sinesinde bulması* bütün canlılar dünyasını kuşatan tek bir fiildir. Bu fiilin faili hem vardır* hem birdir* hem de bütün yavruları kuşatan bir rahmet ve şefkatin yegâne sahibidir.
2. Denize açılan bir kanalizasyon borusunun ortasından bembeyaz bir süt fışkırdığını görsek bile inanmayız. Bir de anne vücudunda* sütün üretildiği yere bakın: kan ve fışkının tam ortası! Bu iki pisliğin içinden özel arıtma tesisleriyle süzülen* inceden inceye elenerek ölçülüp biçilen ve sadece o yavrunun ihtiyaçlarına göre terkip edilerek proteini* kreması* tuzu* şekeri en hassas terazilerle tartılan tertemiz bir gıdanın* yüz binlerce memeli türüne mensup sayısız annelerde birden aynı özenle üretilerek bulanmadan ve kirlenmeden yavrunun ağzına akıtılabileceğine kim ihtimal verebilir? Halbuki bu fiil vardır ve denizin dibinden dağın başına kadar dünyanın her yerinde birdir. Öyleyse bu fiilin faili de birdir; üstelik bütün yavruların bütün ihtiyaçlarını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir ilmin ve bu ihtiyaçları en umulmadık bir yerden* hiç akla gelmeyen bir tarzda ve en mükemmel şekilde gönderen bir hikmet ve rahmetin sahibidir.
3. Bir annenin veya babanın bütün gayreti* yavrunun yaratılışındaki en mükemmel noktaya ulaşmasına hizmet etmekten ibarettir. Herşeyden âciz bir şekilde dünyaya gelen yavru* kendisinin her ihtiyacını karşılamak için çırpınan* kendisini besleyen ve büyüten bir anne ile baba sayesinde yetişir* olgunlaşır ve kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirecek mükemmel bir seviyeye ulaşır. Bütün yavruların birden bu şekilde merhametle ve ihtimamla yetiştirilmelerine baktığınız zaman* bütün canlılar dünyasına hükmeden bir “terbiye” fiili de bütün parlaklığıyla karşınızda beliriverir. Madem ki bu fiil vardır ve birdir; öyleyse herşeyi kuşatan bir rubûbiyetin eseridir.
4. Bir annenin fedâkârlığı sınır tanımaz. Yavrusunu korumak için eğer kendisini fedâ etmek gerekiyorsa eder. Bu öyle bir sırdır ki* en canavar bir hayvanı kendi yavrusu karşısında uysallaştırırken* en uysal ve çekingen bir hayvandan da yavrusunu savunma ânında bütün dünyayı karşısına alabilecek kahraman bir muharip çıkarır. Tehlikeyi sezdiği anda yavrularını çalılığın ardına saklayıp düşmanı kendi peşine takarak oradan uzaklaşan anne keklik* bu davranışıyla* “Ne pahasına olursa olsun yavrular korunacak” emrine hayatı pahasına uyan anneler ordusundan bir fert olduğunu gösterir. Aynı anda* her yerde* bütün yavrular üzerinde cereyan eden bu “koruma” fiili ise* bütün yavruları kuşatan bir rahmet ve hafîziyetin ve bütün anneleri birden emri altında tutan bir irade ve kudretin habercisidir.
5. Anne ile yavru doğum ânında tanışırlar. Daha evvel yumurtasının veya karnının içindekini hiçbir anne bilemez. Fakat tanıştıkları anda* bir dakika evvel mevcut olmayan yavru ile anne arasında âdetâ “hiçten” ortaya çıkan bağ* dünyada hiçbir şeyin koparamayacağı kuvvettedir. Her an yeryüzünde böyle nice bağlar kurulur. Yumurtalardan ve rahimlerden çıkan milyonlarca yavru ilk defa gördüğü annesine* milyonlarca anne de ilk defa gördüğü yavrusuna* sanki ezelden gelen bir beraberlikleri varmış gibi bağlanır. Hiçbir saniye yoktur ki* dünyanın karaları ve denizleri* böyle sayısız kucaklaşmalara şahit olmasın. Her yerde* her an görülen bu fiil de madem ki vardır ve tektir; öyleyse rahimlerde olanı bilen ve yeryüzünü mütemadiyen muhabbet ve şefkatle çalkalayıp yoğuran bir Fâil de vardır.
6. Annenin hizmeti karşılıksızdır. Yavrusunu besler* büyütür* yetiştirir; sonra yavrular uçar* gider. Sonra yeni yavrular gelir. Birbiri ardınca gelip giden yavrular uğruna çırpınan* zahmet çeken* tahammülü imkânsız açlıklara katlanan* gerekirse hayatını fedâ eden anne* bütün bunları hiçbir karşılık beklemeden ve görmeden yapar. Bunu yaptıran ise* aşkın da ötesinde bir iştir; çünkü âşık sevdiğinden karşılık ister. Öyleyse* bütün annelerin kalplerini birden tek bir kalp gibi kuşatan ve dolduran* saf ve katıksız bir şefkat var ki* maddî sebepler* “hiçten” ortaya çıkan bu şefkati açıklamaktan âcizdir. Her an* her yerde* bütün annelerde birden eserini gösteren bu şefkat de dünyayı kuşatan bir rahmete sahip tek bir Fâil ister.
BİR KUŞUN yumurtasında proteinlerin ve tüylerin programını bulabilirsiniz—gerçi bunlar da bir fâil ister. Fakat anne kalbindeki şefkat* nükleik asitlerin işi değildir. Oysa açıkça görülüyor ki* başlangıçta mevcut olmayan şey* neticede vardır. Bir yumurta hücresi bir anne olduğu zaman tepeden tırnağa şefkatle dolar. Peki* nereden gelir* nereden akar bu şefkat annenin yüreğine?
“Hiçbir şey yoktan var olmaz” diyenler* bütün canlılar dünyasını kuşatan bir şefkati açıklamak için* hiç yoktan bir “içgüdü” icad ettiler. Fakat dünyanın her köşesinde her an hükmünü sürdüren fiillerdeki birliği göremediler* yahut görmek istemediler. Bu yüzden* ilmi* kudreti* iradesi* hikmeti* rubûbiyeti* hafîziyeti ve rahmeti herşeyi kuşatan tek bir Yaratıcının vasıflarını* anneler sayısınca içgüdülerde aramak zorunda kaldılar. Lâkin hiçbiri de bu “içgüdünün” nasıl birşey olduğunu* nasıl ortaya çıktığını* kime nasıl hüküm geçirdiğini ve nasıl işlediğini açıklayamadı. Çünkü ellerindeki malzeme* tek bir hayvana bir içgüdü yaratmaya yetmedi. Gerçekte onlar birşey icad etmediler; sadece bâtıl inançlarına bir isim takmış oldular. Kendilerini de herşeyi kuşatan bir rahmetten ebediyen mahrum ettiler.
Onlar böylece avunadursunlar. Bacalarımızın üzerinde gagalarını takırdatarak annelerinin dönüşünü kutlayan leylek yavruları* o bacanın altındaki insanın gevezeliğine aldırmadan* kendi âlemini kuşatan bir rahmeti alkışlamaya devam ediyor. Kuş yuvalarındaki çığlıkların balina şarkılarıyla* kedi mırmırlarının kuzu melemeleriyle karıştığı şu günlerde bahar* tıpkı çok sesli bir koro gibi* o rahmeti terennüm ediyor. Sayısız sinelerden oluk oluk fışkıran sütler* tükenmez gayb hazinelerinden dünyaya her an tonlarca rahmet boşaltıyor.
Çünkü Allah* “Rahmetim herşeyi kuşatsın” buyurdu.
Ve bardaktan boşanırcasına yağdı rahmet yeryüzüne.
Dağları ve denizleri kuşattı.
Annelerin kalbinde şefkat* yavruların dilinde şükür çiçekleri açtı.
Her zerresi rahmetle yoğrulan dünya* o şevkle kanat açtı ve uçtu. Işık saçan yıldızlara bedel* her zerresinden şükür çığlıkları saçtı fezaya.
Ve o çığlıkların arasında* Kâinat Yolcusunun Arşta yankılanan sesini yıldızlar ve kehkeşanlar birlikte dinledi:
“Bütün zîhayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbihât-ı hayatiye ve Sânilerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler* ey Rabbim* Sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla Sana takdim ediyorum.”
 

3333

Emektar
27 Ara 2005
3,212
45
Little Town.

ANNE SEVGİSİ

Anne sevgisi derler*
Sığarmı o kitaplara?
Anne şefkatı derler*
Sığarmı o şu dünyaya?
Anne anne anne*
İsmi bile güzel* kendisi gibi.
Bilmiyorum nasıl demeli?
Nasıl tarıf etmeli?
Bir dünya sevgisi değil*
Bir gül sevgisi değil*
Bu sevgi anne sevgisi.
Bir anneki* karnında sefkatle bıkmadan*
Tam dokuz ay taşır*
Ve yine doğduktan sonra*
Baş ucundan ayrılmaz çocuğunun*
kendini ona adar.
Annedir bu!
Anne kalbine sahıp*
Acıma hissi ondadır*
Şefkatin en alası ondadır*
Anne sevgisidir bu*
Yavrusu için ölür ölür* yine ölür.



Canım annem*
Geçen gün ablamla seni çekiştirdik... 25 –30 yıl önceki günlerini.... Zorluklara kanat gerişini.... Anaç tavuk hallerini... Olmazları var edişini... Çiçeklere düşkünlüğünü... Küçükken bize yasak ettiklerini.... Kulak çekmelerini.... Kızmalarını... Her şeyini....
Çok küçüktüm... Satıcı amca sana ‘teyze’ dediğinde* eve gelip pek bir söylenmiştin... ‘Daha 40 ımı yeni geçtim* ne teyzesi diye’’.......... Bana da artık abla diyenler oluyor... Seni çok iyi anlıyorum annem....
Zaman hiç geçmez sanırdım... Zaman şimdi göz kenarlarımda iki ince çizgi* her yıl yenisi eklenecek.....
Kalabalıktı soframız.... Herkes eşit yesin diye* eşit dağıtırdın yemekleri... Hak yememeyi ilk senden öğrendim.... Öğrendiğimi uyguladım... Oysa çok yenildi hakkım...
Ağabeyin* ağacı topraktan söker misali* körpecik dallarını acıtarak koparmıştı seni okulundan.
Ardından başın bağlanmıştı o yılların her genç kızı gibi... Ahdın vardı... Çocuklarını okutacaktın... Dört ablam* ben ve ikiz erkek kardeşim okul sevdanı dinleyerek büyüdük... Sakındın kızlarını ev işlerinden* nakışlardan* çeyizlerden.... ‘Aman okuyun’ diye... Altın bilezik oldu hedefimiz... Ellerimiz pamuk gibi kaldı... Tırnaklarımız kaşık....
Ama evlenip de iş başa düşünce kolay olmadı* ilk günler çok zorlandık.... Kabiliyetliymişiz ki çabuk öğrendik.... Henüz hiç birimizin çöken evi* yanan mutfağı olmadı... Yaktırmadık* yıktırmadık...
Arka bahçemiz yetmezmiş gibi üst katın ön balkonunu da çiçeklerle doldururdun... Rahmetli Zekiye teyze* kendi balkonundan bizim balkona seslenir* ‘sizin ki balkon değil* küçük park’ derdi... Bazen çiçeklerle konuşmanı dinlerdim gizli gizli... Ne çok vaktin varmış* onca ev işi* çiçeklerin bakımı* babamın olmazsa olmazları* bizlerin istekleri.... Ben bazen 3 kişilik dünyama yetişemiyorum... Sahi sen nasıl da yetiştirirdin onca şeyi?...
Ablam siyah beyaz resimleri sakladığı kutusunu getirdi.... Benim erişemediğim günlerin sararmış resimlerine baktık.... O anlattı ben dinledim... Dört ablam da senin 35 li yaşlarını çok iyi hatırlıyorlar... Saçlarını* gözlerini..... O zamanlar çok küçükmüşüm......
35 imi geçtim annem....
Ablamlar söyledi* ben sana benzemeye başlamışım... O 35 li yıllarına.... Biliyor musun ben sana benzemekle kalmıyor* seni artık daha iyi anlıyorum.....
O sohbetten geriye koca bir hüzün kaldı.
Saçlarımı toplayıp ne zaman aynaya baksam*
İçimde buruk bir acı....



Melek Anne


Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan
bir bebek varmış. Bir gün Tanrı'ya sormuş:
-Tanrım* beni yarın dünyaya göndereceğini
söylediler* fakat ben o kadar küçük ve
güçsüzüm ki* orada nasıl yaşayacağım?
-Tüm meleklerin arasından senin için bir
tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak
ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün
şarkı söyleyecek ve gülümseyecek.
Böylece sen onun sevgisini
hissedecek ve mutlu olacaksın.
-Pekiiiii... İnsanlar bana birşeyler
söylediklerinde* dillerini bilmeden
söylenenleri nasıl anlayacağım?
-Meleğin sana dünyada duyabileceğin en
güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek* sana
konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.
-Peki Tanrım* ben seninle konuşmak
istersem ne yapacağım?
-Meleğin sana ellerini açarak
bana dua etmeyi de öğretecek.
-Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum*
beni kim koruyacak?
-Meleğin seni kendi hayatı pahasına
dahi olsa daima koruyacak.
-Fakat ben* seni bir daha
göremeyeceğim için çok üzgünüm.
-Meleğin sana sürekli benden söz edecek
ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek.
O sırada Cennette bir sessizlik olur
ve düyanın sesleri cennete kadar ulaşır.
Bebek gitmek üzere olduğunu anlar
ve son bir soru sorar:
-Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen
çabuk söyle* benim meleğimin adı ne?
-Meleğinin adının önemi yok yavrum*
sen onu ANNE diye çağıracaksın...
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.