ATATÜRK Hakkında Herşey

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Şimdi 1921 yılının Temmuz başlarındayız. Yunanlılar Ankara Hükûmeti'nin reddettiği Sevr Antlaşması'nı gerçekleştirmek amacıyla Anadolu topraklarına durmadan kuvvet çıkararak Türklere karşı yeni bir taarruza hazırlanmaktadırlar. Nihayet bu genel düşman taarruzu*10 Temmuz 1921 günü* bütün Batı Cephesi boyunca takviyeli kuvvetlerle başladı. Harekât ilerledikçe Yunan kuvvetleri ile Türk kuvvetleri arasında yer yer şiddetli çarpışmalar oldu. Ancak gerek insan gücü gerekse araç ve gereç yönünden Türk kuvvetlerinden sayıca fazla durumda bulunan Yunanlılar birçok yerleri işgal ettiler. Afyon* Eskişehir* Kütahya* Bilecik art arda düşman eline geçti.

Cepheden gelen bu kaygı verici haberler üzerine 18 Temmuz 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa* Ankara'dan Karacahisar'daki Batı Cephesi Karargâhı'na geldi. Takviyeli kuvvetlerle gelişen Yunan ilerleyişi karşısında* o günkü şartlar altında imkânları sınırlı Türk ordusu için daha da ileri kayıpları önlemek üzere yeni bir strateji tesbitine gerek gördü ve Cephe Kumandanı İsmet Paşa'ya şu direktifi verdi: "Orduyu* Eskişehir'in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra* düşman ordusuyla araya bir mesafe koymak lâzımdır ki* orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin* bunun için Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmek yerindedir!" Müteakiben bu strateji uygulandı ve Batı Cephesindeki Türk ordusu geri yürüyüşe geçerek 25 Temmuz 1921'de tamamen Sakarya Nehri'nin doğusuna çekildi. Bu karar* harp yönetimi bakımından isabetli bir davranıştı; zira kayba uğrayan* azalan kuvvetlerimizin* tutunduğu mevzilerde tazelenen taarruz gücüne karşı* çekilmeksizin uzun sure direnilmesı daha büyük kayıpların sebebi olacaktı.

İnkılâp tarihimizde "Kütahya-Eskişehir Savaşları" adını alan ve Sakarya'nın doğusuna çekilmemizle sonuçlanan bu çarpışmalarda ordumuz kendisinden sayıca 2 misli fazla düşman kuvvetleri karşısında oldukça ağır zayiat vermiş* gerek çarpışmalar gerekse geri çekiliş esnasında şehit* yaralı ve kayıp olmak üzere 40.000'e yakın silâhlı kuvvetimiz yok olmuştu. Ayrıca araç ve gereç kaybımız da büyüktü.

Ordumuzun* Sakarya'nın doğusuna çekiliş günlerinde Bakanlar Kurulu* tekrar gelişebilecek yeni bir Yunan taarruzuna karşı tedbir olmak üzere Hükûmet Merkezi'nin Ankara'dan Kayseri'ye nakline karar verdi; ancak Meclis'ten onay almak gerekiyordu. Hükûmet kararı* Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumunda açıklandı. Meclis şahlanmıştı: "Biz buraya kaçmaya mı *geldik* yoksa düşmanla dövüşmeye mi?" Millet temsilcileri* Ankara'yı harpsiz teslim etmeyi kabul etmediler; hedef son tepeye kadar dövüşmekti. Bu heyecanlı konuşmalar üzerine Meclis* tahliyenin aksine Ankara'nın müdafaasına* bunun için gerekli hazırlıkların yapılmasına karar verdi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Bütün bu zor şartlara* geçici çekilişe rağmen sonunda düşmana kat'î darbe indirileceğine dair* başta Atatürk olmak üzere Millî Mücadele liderlerinin inançları asla sarsılmamıştı. Mustafa Kemal Paşa'ya göre "Pek uzak olmayan bir gelecekte karşımızdaki Yunan ordusu tükenecek* sonunda imhası mümkün hale gelecekti." Ancak başarının en önemli şartı* herkesin bu sonuca candan inanması ve bu uğurda maddî ve manevî tüm güçlerini memleket savunmasına yöneltmesi idi. Ayrıca unutulmaması gereken nokta* ordumuz* düşmanın arzu ettiği yerde değil* bizim arzu ettiğimiz yerde kesin muharebeye girecek ve ona* orada kat'î darbeyi vuracaktı. Bu bakımdan gerektiğinde geri çekilişin* bazı yerleri düşmana terk edişin büyük bir önemi yoktu. Askerliğin gereğini kararsızlığa düşmeden uygulamak gerekiyordu.

Ne çare ki liderlerin bu inancına rağmen Sakarya'nın doğusuna çekilmenin yarattığı maneviyat bozukluğu Meclis'e de aksetmişti. Yeni bir ordu oluşturulurken meydana gelen bu ağır kayıp* bu çekilme ister istemez sarsıntılara sebep olmuş; bazı çevreleri haklı olarak endişe ve tedirginlik kaplamıştı. Bu hava içinde 4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumunda askerî durum ve Başkomutanlık teşkili üzerinde heyecanlı görüşmeler oldu. Milletvekilleri* yorgun orduyu yeniden canlandıracak* memleketi bu badireden kurtaracak son çareyi aramaktadırlar. Bu çare* Mustafa Kemal'in fiilen ordunun başına geçmesidir. Çünkü O* katıldığı bütün savaşlarda yenilmemiş* yenmiş bir kumandandır. Bu sebepledir ki konuşmalar onun başkomutanlığı üzerine alması görüşünde birleşti. Taraftarları gibi muhalifleri de kendisinden* ordunun başına geçmesini istemektedirler. Meclis'in büyük çoğunluğu* taraftarları kurtuluş için tek çarenin bu olduğu* başka çıkar yol bulunmadığı fikrindedirler. Bazı milletvekilleri içtenlikle haykırırlar: "Sen mühim bir kumandansın! Büyük bir askersin ve bunu da Çanakkale Muharebesi'nde ispat ettin. Şimdi kendini hangi güne saklıyorsun? Sakarya'ya kadar geldi düşman* kendini hangi güne saklıyorsun?" Bu haykırışlar* gerçekten millî iradenin sesi idi ve büyük kahramanı* fiilen ordunun başına davet ediyordu.

Muhaliflere gelince* onlar da Başkomutanlığı Mustafa Kemal Paşa'ya vermekle zaten kurtuluş ümidi kalmadığını kabul ettikleri bir ortamda* gelişecek tüm sorumluluğu onun* omuzlarına yüklemeyi amaçlıyorlardı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Meclis'te 4 Ağustos 1921 günü başlayan bu görüşmeler* ertesi gün de aynı heyecanla devam etti. Mustafa Kemal Paşa* önce tartışmaların dışında kaldı. Ancak konuşmamasının* tavrını açıkça ortaya koymamasının* onun da gelecekten ümitsiz olduğu şeklinde yorumlanması ihtimaline karşı* kendisini Başkomutan görmek isteyen millî iradenin bu ısrarı karşısında* Meclis Başkanlığına şu önergeyi sundu: "Meclis'in sayın üyelerinin umumî surette beliren arzu ve istekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu vazifeyi* kendi üzerime almaktan doğacak yararları en kısa zamanda elde edebilmek ve ordunun maddî ve manevî kuvvetini en kısa zamanda artırmak ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirmek için* Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin haiz olduğu yetkileri fiilen kullanmak şartıyla üzerime alıyorum. Hayatım boyunca millî hâkimiyetin en sadık bir hizmetkârı olduğumu milletin nazarında bir defa daha doğrulamak için bu yetkinin 3 ay gibi kısa bir müddetle sınırlandırılmasını ayrıca istiyorum".

Bu önerge Meclis'in yetkilerini kullanma isteği sebebiyle bazı itirazlara sebep oldu. Ancak durum* olağanüstü bir durumdu ve ölüm kalım mücadelesi gibi olağanüstü şartlar konuşuyordu. Bu şartlar içinde Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edilen görev* gerçekten çok büyük ve önemli* diğer bir ifade ile Türk milletinin mukadderatı ile ilgili idi. Düşman karşısındaki cephede vakit geçirmeksizin en seri* en doğru kararları verebilmek* ancak Meclis'in yetkilerini anında kullanmakla mümkündü. Esasen Atatürk de bu olağanüstü şartlara rağmen* söz konusu yetkinin 3 ayla sınırlı kalmasını istemekle* millî iradeye olan sarsılmaz saygısını gösteriyordu. Nihayet Meclis* bu isteğinde kendisini haklı gördü. Görüşmeler sonucu* 5 Ağustos 1921 günü* Mustafa Kemal Paşa'ya 3 ay süre ile askerliğe ait hususlarda Meclis'in yetkilerini kullanmak koşuluyla Başkomutanlık tevcih eden Kanun* Büyük Millet Meclisi'nde oy birliği ile kabul edildi. Kanunda şu sözlere yer veriliyordu: "Millet ve memleketin mukadderatına bilfiil el koyan yegane yüce kuvvet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi* Başkomutanlık fiili vazifesine kendi reisi Mustafa Kemal Paşa'yı memur etmiştir. Başkomutan* ordunun maddî ve manevî kuvvetini artırma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin buna ait salâhiyetini Meclis namına fiilen kullanmaya yetkilidir. Bu sıfat ve salâhiyet üç ay müddetle sınırlıdır. Meclis lüzum gördüğü takdirde bu müddetin bitiminden evvel dahi bu sıfat ve salâhiyeti kaldırabilir."

Başkomutanlık verilişinden sonra Mustafa Kemal Paşa kürsüye geldi. Memleketin düşman istilâsından kurtarılacağına dair sarsılmaz inancını bir kere daha ifade ederek Meclis'e şu teminatı verdi: "Efendiler! Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları* Allah'ın yardımıyla behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı* bütün millete karşı ve bütün âleme karşı ilân ederim." Başkomutan aynı gün ordu ve millete de bir bildiri yayımladı. Bu bildiride de şu cümleler yer alıyordu: ".... Bana bu vazifeyi tevdi etmiş olan Meclis ve bu Meclis'te beliren milletin kesin iradesi* hareket tarzımın mihrakını teşkil edecektir. Hiçbir sebep ve suretle değiştirilmesine imkân omayan bu kesin irade* her ne olursa olsun düşman ordusunu imha etmek ve bütün Yunanistan'ın silâhlı kuvvetlerinden oluşan bu orduyu* ana yurdumuzun mukaddes ocağında boğarak kurtuluşa ve bağımsızlığa kavuşmaktır. "
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Başkomutan* artık plânını yapmış ve kesin şekilde uygulamaya başlamıştır. Hedef* muvaffakiyete götürecek bütün tedbirleri en kısa zamanda almaktır. Bu amaçla 7 ve 8 Ağustos 1921 günleri* kendi imzasıyla 10 adet "Tekâlif-i Milliye" yani "Millî Vergi" emri yayımladı. Bu emirler gereği her ilçede bir "Millî Vergi Komisyonu" kuruluyordu. Her evden ordunun ihtiyacı için bir kat çamaşır* bir çift çorap* bir çift çarık isteniyordu. Ordunun malzeme ihtiyacı için tüccarın elinde bulunan stoklardan yüzde kırkına parası zaferden sonra ödenmek üzere el konuluyordu. Herkes hububat* hayvan ve yem bakımından stoklarının yüzde 40'ını yine parası sonradan ödenmek üzere orduya verecekti. Halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silâh ve cephane* 3 gün içinde ordu ambarına teslim edelecekti. Memleketteki demircilerin* dökümcülerin* marangozların* sanayi imalâthanelerinin listesi çıkacak ve sahiplerinin isimleri belirlenecekti. Böylece bütün memleket* gelecekteki zafer için olağanüstü bir seferberliğe davet edilmişti. Artık millet ve ordu el ele idi ve topyekûn bir harp başlatılmıştı.

Başkomutan bu acil tedbirleri aldıktan sonra 12 Ağustos 1921 günü Ankara'dan hareketle Polatlı'daki Cephe Karargâhı'na geldi. Artık Mustafa Kemal Paşa* cephede ve fiilen Türk ordusunun başında idi.

Şimdi 1921 yılı Ağustos başlarındayız. Yunan ordusu 13 Ağustos 1921 günü Sakarya'daki Türk mevzilerine doğru yeniden ileri harekâta başladı. 15 Ağustos 1921 günü Yunan Kralı Konstantin* ordularına "Ankara'ya!" emrini verdi. Durmaksızın ilerleyen Yunanlılar* birçok şehir ve kasabalarımızı işgal ederek sonunda Sakarya'daki savunma hattımıza dayandılar.

23 Ağustos 1921 günü* Yunan ordusunun taarruzu ile Sakarya Meydan Muharebesi başladı. Bütün cephe boyunca taarruz ve karşı taarruzlarla çok şiddetli muharebeler oldu. Yunan taarruzu* bir çok yerde kıtalarımız tarafından düşmana ağır zayiat verdirilerek durduruldu. Ancak takviyeli Yunan kuvvetlerinin önemli mevzilerimizi ele geçirdikleri* Polatlı'ya kadar yaklaştıkları* top seslerinin Ankara'dan duyulduğu zamanlar oldu. Türk mevzileri birçok noktada yarılmasına rağmen* her nokta inatla savunuluyor* kaybedilen her hattın gerisinde yeni bir savunma hattı oluşturuluyor* böylece düşmanın ilerlemesine imkân verilmiyordu. Zira Başkomutan* savaş stratejisi için şu formülü koymuştu: "Hatt-ı müdafaa yoktur* sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı* vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için* küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük* büyük her birlik* ilk durabildiği noktada* tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler* ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmağa ve mukavemete mecburdur".
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Başkomutan'ın ortaya koyduğu* harp yönetimi bakımından büyük önem taşıyan bu kural* Sakarya'da aynen uygulanmış ve mukaddes vatan toprakları* her kaybedilen hattın gerisinde vakit geçirmeksizin yeniden bir hat teşkili suretiyle sonuna kadar savunulmuştur. Düşman aştığı her tepenin ardında "Ankara var!" hulyasıyla harp ediyor* Mustafa Kemal Paşa ise Yunan kuvvetlerini* son darbeyi indireceği yere* memleketin harim-i ismetine çekiyordu. Nihayet düşmanın taarruz gücü* ilerleme kuvvet ve kudreti gittikçe tükenmeye başladı. Yunan birlikleri ana mevzilerinden çok uzaklaşmış* gerçekten Türklerin harim-i ismetine düşmüştü. Artık taarruz sırası Türklerindi. 10 Eylül 1921 günü başlayan karşı taarruzumuzla düşmana ağır zayiat verdirilmiş* bu taarruz sonucu Yunanlılar batıya doğru çekilmeye başlamıştı. Bütün savaş boyunca cepheden ayrılmayan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa* zaman zaman da en ileri mevzilerde görünmüş* hatta ateş hattına girmişti. Başkomutan'ın en ileri hatta* taarruz eden kıtaların yanında görülmesi ve muharebeyi ateş hattında bizzat takip edişi şüphesiz ki subay ve erlerimizin maneviyatları üzerinde büyük tesir yaptı.

"Sakarya Meydan Muharebesi" adını alan bu büyük ve kanlı savaş* 22 gün 22 gece devam etmiş ve nihayet 13 Eylül 1921 günü* düşman Sakarya Nehri'nin doğusunda tamamen imha edilerek büyük bir zafer kazanılmıştı. Bu anlamlı ve büyük başarı üzerine 19 Eylül 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından* Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya Kanunla Müşir (Mareşal) rütbesi ve "Gazi" unvanı verildi. Sakarya Zaferinin sonuçları siyasî alanda da kendisini gösterdi. 13 Ekim 1921'de Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması* 20 Ekim 1921'de Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı.

Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra mağlup Yunanlılar* Afyon-Eskişehir hattına kadar çekilmişler* bu bölgede mevzilerini kuvvetlendirmek* önemli yerleri tel örgülerle takviye etmek suretiyle savunmada kalmışlardı. Düşmanın bu geniş hat üzerinde üç kolordusu bulunuyordu.

Yunanlıların* tutundukları bu son mevzilerden de atılmaları* Türk ordusunun kesin sonuçlu bir muharebeyi kazanmasına gerek gösteriyordu. Ancak bu suretle düşmanın Anadolu'dan tamamen çıkartılması mümkün olabilecekti. Diğer taraftan gerek Yunanlılar gerekse İngilizler* mevsimin ilerlemiş olduğu* Türk Hükûmeti'nin içinde bulunduğu güçlükler ve Anadolu'daki ekonomik durumun ağırlığı sebebiyle Türk ordusunun genel bir taarruzunu imkânsız görüyorlar; ordumuzun bir süre daha dayandıktan sonra ister istemez barış isteğinde bulunacağını hesaplıyorlardı. Bu sebeple kendileri barışa yanaşmıyorlar* işgal ettikleri toprakları ellerinde bulundurarak vakit kazanmak suretiyle daha kârlı çıkmayı amaçlıyorlardı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ise düşmanın hayal ürünü bu hesaplarının dışında taarruz hazırlıklarını sürdürmek suretiyle gerçekçi bir yol izliyor; ancak taarruzun zamanını ve şeklini son derece gizli tutuyordu. Çünkü Atatürk'e göre* "Yarım hazırlıkla * yarım tedbirlerle yapılacak taarruz* hiç taarruz etmemekten daha kötü idi". Nihayet eldeki bütün imkânlar kullanılarak* memleketin maddî ve mânevî bütün güçleri seferber edilerek taarruz zamanının geldiğine karar verildi. Ama yine de Yunanlılar asker sayısı* araç ve gereç yönünden üstünlüklerini korumakta idiler.

Başkomutan tarafından en ince ayrıntılarına kadar hazırlanan Büyük Taarruz ve onu izleyecek meydan muharebesi plânı* 27/28 Temmuz 1922 gecesi* Akşehir'e çağrılan ordu komutanlarına açıklandı. Onların da görüşleri alınarak Batı Cephesi Ordularına 6 Ağustos 1922'de gizli olarak "taarruza hazırlık" emri verildi.

Büyük taarruz plânı gerçekten dâhiyane* dâhiyane olduğu kadar da cüretli ve tehlikeli idi. Zira kuvvetlerimizin hemen tamamı* taarruzun siklet merkezi olarak kabul edilen Afyon-Konya demiryolunun güneyine kaydırılmış* başka cephelere kuvvet ayırma hususu ister istemez ikinci plânda düşünülmüştü. Bunun sonucu olarak Eskişehir-Ankara istikameti açık denecek bir durumda bırakılmıştı. Keza cephenin ağırlık merkezi olarak kabul edilen bölgenin arkası da göller bölgesine dayanıyordu. Başarısızlık halinde* bu bölgede savaşan l. Ordu'nun akıbeti kritikleşebilirdi. 29/2

Bu plân* ancak büyük komutanların sevk ve idaresinde başarıya ulaşabilirdi ve bütün riskleri etkisiz kılacak faktör* ne pahasına olursa olsun mağlup olmamak kararı idi. Gerçekten de öyle oldu.

26 Ağustos 1922 sabahı saat 5.30 da topçularımızın ateşiyle Kocatepe'den Büyük Türk Taarruzu başladı. Başkomutan da bu esnada Kocatepe'de bulunuyordu. Taarruz* kısa sürede Afyon Konya demiryolu hattı boyunca başarılı bir şekilde gelişti. Bu hattın güneyinden I. Ordu* kuzeyinden II. Ordu taarruz ediyordu. Ancak cephenin ağırlık merkezi* I. Ordu bölgesinde toplanmıştı.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın büyük bir basiretle ateş hattında yönettiği bu taarruzda ordumuzun Genelkurmay Başkanlığını Fevzi (Çakmak) Paşa* Batı Cephesi Komutanlığını İsmet Paşa üstlenmişti. I. Ordu'ya Nurettin Paşa* II. Ordu'ya Yakup Şevki Paşa* Süvari Kolordusu'na da Fahrettin (Altay) Paşa komuta ediyordu
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Süratli taarruz sonucu* 26/27 Ağustos gecesi Yunan ordusunun bir çok mevzii düşürüldü. Anî baskın şeklinde gelişen bu taarruz karşısında şaşıran Yunanlılar çekilmeye başladı. 27 Ağustos 1922'de ordumuz düşman işgalindeki Afyon'a girdi. Türk ordusunun bu ilerleyişi karşısında Yunan ordusu* Dumlupınar mevzilerine çekilme kararı aldı. Kuvvetlerimiz 29 Ağustos günü de Dumlupınar mevzilerine taarruza başladı. 30 Ağustos günü Dumlupınar bölgesinde 200.000 kişilik Yunan ordusu tamamen kuşatılmıştı. "Başkomutan Meydan Muharebesi" adını alan bugünkü savaşta* düşmanın büyük kısmı imha edildi. Bu gece Kütahya da ordumuz tarafından kurtarılmış bulunuyordu.

Ancak* mağlup düşmanın çekilme yollarının da kesilmesi ve İzmir doğrultusunda aralıksız takibi gerekiyordu. Başkomutan*1 Eylül 1922 günü komutası altındaki kuvvetlere: "Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir* ileri!" emrini verdi.

Son süratle İzmir yönünde ilerleyen kuvvetlerimiz* 1 Eylül' de Uşak'ı* 2 Eylül'de Eskişehir'i* 3 EyIül'de Nazilli* Simav* Salihli* Alaşehir ve Gördes'i* 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i* 7 Eylül' de Aydın'ı* 8 Eylül'de de Manisa'yı kurtardılar. Bu takip esnasında l. Yunan Ordusu Komutanı General Trikopis ile 2. Yunan Ordusu Komutanı General Diyenis ve bir kısım yüksek rütbeli Yunan subayları esir alındılar. Nihayet Türk birlikleri 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e ulaştılar. Bu sabah Kadifekale'de Türk bayrağı dalgalanıyordu. Artık Anadolu* 4 yıl süren düşman istilâsından kurtarılmış* "Türkiye Türklerindir!" gerçeği bir kere daha gözler önüne serilmişti.

Mondros Mütarekesi'yle başlatılan ve Sevr Antlaşması'yla gerçekleştirildiği zannedilen Türk milletini Anadolu topraklarından çıkarmak ve tarihten silmek isteyen korkunç ve hain zihniyete karşı* milletimizin maddî ve manevî bütün güç kaynaklarını seferber ederek kazandığı bu büyük zaferler Atatürk'ün ifadesi ile tek bir amaca yönelikti: "Kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak!" Atatürk diyor ki: "Hiç bir zafer* gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için gereken vasıtadır. Gaye* fikirdir. Zafer bir fikrin elde edilişine hizmeti nispetinde kıymet ifade eder. Bir fikrin elde edilişine dayanmayan bir zafer* ömürlü olamaz. O* boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinden* her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem doğmalıdır* doğar. Yoksa başlı başına zafer* boşa gitmiş bir gayret olur".
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Büyük Türk Zaferinden sonra da Türk milleti için yeni bir âlem doğmuş; çağdaş* demokratik ve lâik Türk devletinin kuruluşuna uzanacak olan bütün yollar açılmıştı. Bu sebepledir ki memleketi düşman istilâsından temizleyen büyük askerî zaferleri takiben bu başarıların semerelerini toplamak üzere siyasî faaliyetlere önem verildi. 11 Ekim 1922'de İtilâf Devletleri'yle imzalanan Mudanya Mütarekesi ile silâhlar bırakıldı; Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki çarpışmalara son verildi. Yine bu anlaşmaya göre Edirne'yi de içine almak üzere Doğu Trakya'nın Yunanlılar tarafından tahliyesi kabul edildi; İstanbul ve Boğazlar bazı kayıtlarla idaremize bırakıldı.

1 Kasım 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile saltanatla hilâfet birbirinden ayrılarak saltanat kaldırıldı. O gün Mustafa Kemal Paşa* Meclis kürsüsünden şunları söylemişti: "Millet* mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve hâkimiyetini bir şâhısta değil* bütün fertleri tarafından seçilmiş vekillerden oluşan bir Meclis-i Âli'de temsil etti. İşte o Meclis* Meclis-i Âli'nizdir; Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir". Meclis'in bu tarihî kararı üzerine Vahdettin bir İngiliz harp gemisiyle yurt dışına kaçtı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ÇAĞDAŞ BİR DEVLETİN TEMELLERİ ATILIYOR

Artık sıra barış görüşmelerine gelmişti. Lozan Barış Konferansı* 20 Kasım 1922 günü toplandı. Aylarca süren* zaman zaman da çok çetinleşen bu görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ni -Mudanya görüşmelerinde olduğu gibi- İsmet (İnönü) Paşa temsil ediyordu. Nihayet 24 Temmuz 1923 günü antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile yeni Türkiye Devleti'nin bağımsızlığı bütün dünyaca onaylanıyor* millî sınırlarımız çiziliyor* ekonomik alanda Osmanlılar devrinden kalma eski pürüzler temizlenerek kapitülâsyonlar kaldırılıyordu. Diplomasi alanında kazanılan bu sonuç gerçekten çok önemliydi. Zira bu antlaşma Atatürk'ün ifadesiyle "Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir vesika" idi. "Bu sebeple Osmanlı devrine ait tarihte benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseri idi".

13 Ekim 1923'de Ankara* Büyük Millet Meclisi kararı ile* Türkiye Devleti'nin Hükûmet Merkezi oldu. Artık mevcut yönetimin isminin de açıkça ifadesi ve ilânı gerekiyordu. Nihayet 29 Ekim 1923 akşamı* yapılan bir Anayasa değişikliği ile - Cumhuriyet ilân olundu. Milletvekilleri bu büyük olayı ayakta "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle kutladılar. Bu sonucu takiben Cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa* oy birliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhuriyetin ilânı ile gerçekleşen bu büyük inkılâbın yanı sıra devlet örgütü ve toplum yönetiminin de çağdaş devlet anlayışına uygun olarak lâikleşmesi gerekiyordu. Böyle bir anlayış içinde halifeli Cumhuriyet söz konusu olamazdı. Bu sebeple 3 Mart 1924'te artık hiçbir lüzumu kalmayan* aksine zararlı bir kuruluş halini almış bulunan halifelik de kaldırıldı ve son halifeyle beraber Osmanlı hanedanı yurt dışına çıkarıldı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ÇAĞDAŞ BİR DEVLETİN TEMELLERİ ATILIYOR

Artık devletin modern bir şekil alması ve milletin çağdaş uygarlık seviyesine en kısa zamanda erişebilmesi yolunda büyük inkılâplar birbirini takibe başladı. Bu devre esnasında şapka ve kıyafet inkılâpları yapıldı. Halkı uyuşukluğa sevk ederek her türlü hayat enerjisini yok eden tekkeler* zaviyeler* türbeler kapatıldı; Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldirıldı. Lâik devlet prensibi kabul edilerek din ve devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrıldı. Hukuk alanında* şeriye mahkemeleri ve Mecelle kaldırılarak Türk Medenî Kanunu'yla beraber birçok yeni kanunlar kabul edildi.

İlim ve kültür işlerine büyük önem verildi; Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kurularak Türk tarihi ve Türk dili üzerinde çalışmalar yapıldı. Medreseler kapatılarak çağdaş kültürü benimseyen Cumhuriyet okulları açıldı. Eğitim ve öğretimde* lâik ve millî bir yol takip edildi. Atatürk'ün en büyük eserlerinden biri olan Harf İnkılâbı meydana geldi; Arap harfleri terk edilerek Lâtin harfleri esasına dayanan Türk alfabesi yapıldı. Üniversite'de de büyük bir reform gerçekleştirilerek ona çağdaş bir görünüm kazandırıldı; bu arada ihtiyaç duyulan çeşitli fakülteler ve kürsüler açıldı. Uluslar arası takvim* saat ve rakamlar kabul edildi. Kadın hukukunda reform yapıÎarak Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Ekonomik hareketlere önem verildi. 1923 yılında Türkiye'de ilk defa olarak bir İktisat Kongresi toplanarak memleketin ekonomik problemleri görüşüldü. Ziraî faaliyetler genişletildi; ticaret ve millî sanayi geliştirildi. Sağlık işlerine önem verildi. Güçlü bir ordu kuruldu. Yeni Türkiye Devleti'nin temeli olan bütün bu inkılâplara

"Atatürk İnkılâpları" adı verildi. İnkılâpların memlekette daha süratle ve daha sağlam yerleşmesi için bütün Türk halkını içine almak üzere Cumhuriyet Halk Partisi teşkil edildi. Cumhuriyetçilik* milliyetçilik* halkçılık* devletçilik* lâiklik ve inkılâpçılık Türkiye siyasetinin ilkeleri olarak kabul edildi.

Milleti çağdaş uygarlığa götüren bu zorunlu gidiş karşısında* muhalefeti teşkil eden* fakat bir kolu da tutuculuğa ve gericiliğe dayanan bir grup tedirgin oldu. Politik sahada da kendilerine temsilciler bulan bu grup* bütün bu gidişten Atatürk'ü sorumlu tuttukları için ona birkaç suikast girişiminde bulundularsa da muvaffak olamadılar ve millet tarafından tel'in edildiler.

Mustafa Kemal Paşa* inkılâpların büyük kısmını başardıktan sonra Türk bağımsızlık mücadelesini ve yeni Türkiye'nin kuruluşunu anlatan Büyük Nutku'nu yazdı. Bunu 1927 yılında* Parti Kongresi'nde altı gün devam eden büyüleyici hitabetiyle okudu. Değerli tahlil ve tenkitlerle dolu olan bu eser* Türk tarihinin olduğu kadar Türk edebiyatının da ölmez eserleri arasında yer aldı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
BÜYÜK DAHİNİN VEFATI

Büyük Önder* kurtuluştan sonra memleketi baştan başa dolaşarak halka inkılâpların ve yeni Türk Devleti'nin ideolojisini anlattı. 1934 senesinde Meclis* özel bir kanunla kendisine "ATATÜRK" soyadını verdi. Son senelerinde bitmeyen bir heyecanla Hatay'ın ana vatana ilhakına çalıştı. Kendisinde mevcut karaciğer kifayetsizliği zamanla ağırlaştı; son günlerini hasta ve rahatsız olarak geçirdi. 10 Kasım 1938 perşembe günü saat dokuzu beş geçe Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini kapadı. Ölümü bütün dünyada derin akisler yaptı ve büyük üzüntü yarattı.


Atatürk'ün na'şı* tahnit edilerek Dolmabahçe Sarayı salonunda özel bir katafalka yerleştirildi. Türk bayrağına sarılı ve başında silâh arkadaşlarının nöbet tuttuğu mukaddes tabut* üç gün müddetle milletin ziyaretine bırakıldı. Na'şı* bilâhare 20 Kasım'da Ankara'ya getirildi. 21 Kasım'da büyük törenle Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabrine kondu. Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilciler gönderdi. Çanakkale'de ve diğer muharebelerde ona karşı savaşmış yabancı generaller törende bilhassa dikkati çekiyordu.10 Kasım 1953'te na'şı* Etnografya Müzesinden alınarak muhteşem bir törenle Anıtkabir'e nakledildi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ATATÜRK'ÜN ÜSTÜN KİŞİLİĞİ

Atatürk* Millî Mücadele'de millî birliği temin eden eşsiz bir lider* muharebe meydanlarında efsanevî bir kumandan* devlet kuran büyük siyaset adamı* milletin çehresini değiştiren kudretli bir inkılâpçıdır. Bu vasıflarıyla* insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyede taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir.
Tarihin büyük tanıdığı şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman türlü bakımlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafı* hem fikir hem hareket adamı oluşudur. O* fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir lider idi. Düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük* her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan* problemler karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş* gerek Türk Bağımsızlık Savaşı'nın gerekse onu izleyen Türk Çağdaşlaşma Hareketi'nin esasını oluşturmaktadır.
Atatürk* milletin tarihî seyrini değiştirebilecek üstün meziyetleri sayesinde* memleketi askerî ve siyasî zaferlerle uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihinde* her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri tatbik sahasına dökmüş. "Ya istiklâl* ya ölüm!" parolası ile bir Millî Mücadele kazanınış* arkasından yepyeni hüviyette bir çağdaş millet ve devlet yaratmış adam azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede* engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk'ün ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir.
Diyebiliriz ki Atatürk* Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil* bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiği için büyüktür. Esasen "Modern Türkiye'nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.
Büyük Nutku'n sonlarında* Türk gençliğine hitaben çizdiği tablo* aslında* kendisi mücadeleye atıldığı zaman* memleketin içinde bulunduğu tablodur. Atatürk* en güç şartlar altında bile* her şeyin bitti zannedildiği bir zamanda bile* Türk milletine güven hissinin kaybolmaması gerektiği gerçeğini* eseriyle ispatlamış bir millî kahramandır; onun için sembol olmuştur* onun için bayrak olmuştur.
Atatürk* gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerde ne yaptı* neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış* en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki* müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş* kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış* kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri* görüşleri ve ölmez eseriyle* tesirleri memleket sınırlarını aşmış* mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.
Atatürk; yaratıcısı* yapıcısı olduğu Türk İnkılâbı"nı ifade ederken: "Bu inkılâp* yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir." diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle* samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten* "Ne Mutlu Türküm Diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk* aynı zamanda insanlık idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi. Yabancıların* "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna* "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanılığın düşmanı olanların düşmanıyız!" cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan "Atatürk İnkılâbı" aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ATATÜRK'ÜN ÜSTÜN KİŞİLİĞİ

Atatürk'ün insanlık değerlerine içten ve büyük saygısı vardı. O* bütün insanlığın asırlar boyu övdüğü ile övündüğü meziyetleri üstün kişiliğinde toplamıştı. Hayatı boyunca gösterdiği davranışlar* bu meziyetleri sergiliyordu. Şöyle ki:

-Muzaffer Başkomutan olarak İzmir'e girdiği gün* önüne serilen düşman bayrağını* "Bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!" diyerek* onu yerden kaldırtan*

-Bir milleti hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin haşmeti karşısında* memleketin büyük sanatkârları* şairleri* tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman "Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür!" cevabını veren *

-Çanakkale'de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud'ya* yıllar sonra Ankara'da karşılaştıkları zaman -Generalin boş kolunu. işaret ederek- : "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz* memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"diyen *

- Çanakkale şehitleri törenine konuşma yapmak üzere giden bir Bakanına* harpte ölen diğer millet askerleri için de: "Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz!" diye not yazdıran*

- Mısır elçisine* bir sabah* Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam* uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler* bütün güçlüklere* bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk* din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı alacaktır!"

Diyen Büyük Atatürk* gerçekten insan sevgisinin ve insanlık idealinin kolay erişilemeyecek bir örneği idi. Bu davranışlar* belki de insanlık tarihinde eşi olmayan şeylerdi ve O'nun büyüklüğünü* O'nun genişliğini* O'nun engin hoşgörüsünü simgeliyordu.

"Yurtta barış* cihanda barış" için çalışmak* Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak* daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi. O* "İnsan her şeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahıni düşünmelidir." derken* işte bu çabasını dile getiriyordu. Atatürk'e göre "Dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak* diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak* demekti". Çünkü* "Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa* bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdu". İşte Atatürk'ün "Yurtta barış* dünyada barış" ilkesinin kökleri böyle insancıl bir düşünceden* böyle insancıl bir idealden kaynaklanıyordu.

Atatürk'e göre "Milletleri idare edenlerin vazifesi* hayatı mutlu kılmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Hayatta mutluluk* ancak gelecek nesillerin şerefi* varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Hatta bir devlet adamı böyle hareket ederken 'Benden sonra gelecekler* acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekter mi?' diye bile düşünmemeliydi."

O* karşılık beklemeksizin* insanlığın mutluluğuna hizmet edebilecek adam yetiştirmenin* en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiştiren insan* bu çiçekten birşey bekler mi? Adam yetiştiren insan da* çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki* memleketlerine* milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler".

Atatürk'e göre* milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. Kıta'alar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar* yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere terk etmeli idi. "İnsanları mesut edecek yegâne vasıta* onları birbirine yaklaştırarak* onları birbirlerine sevdirecek karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarıyan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu* ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaşları kıskançlık* aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli* insanlığın bütününün refahı* açlık ve baskının yerini almalıydı." Bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi* bu ortak uygarlığa dahil olması Atatürk'ün en samimî arzusu idi. Çünkü O* insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu.

Atatürk'e göre* insanlar arasında artık hiçbir renk* din ve ırk ayırımı tanımayan bir ahenk ve iş birliği çağı açılmalı* milletler bağımsızlıklarını* millî niteliklerini* millî kültürlerini kaybetmeksizin* her türlü emperyalist görüşün dışında* insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. Bu ortaklaşa değerlerin kıtaları birbirine bağlaması* insanları renk* ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması lâzımdı. Çünkü insanlığın yükselmesi* insanlık idealinin gerçekleşmesi bu şuurun ayakta tutulmasına bağlı idi. İşte Atatürk* görüş ve düşünceleriyle* bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir büyüklüğü temsil etmektedir.

Son söz olarak diyebiliriz ki* Atatürk'ün hayatı* şahsiyeti ve eseri incelendiği zaman* insanoğlu* hayranlığını gizleyememekte; bu millî kahramanı kutlamakta* bu kutsal mücadelenin önünde saygı ile eğilmektedir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN ÖZLÜK DOSYASI

Muamelat-ı Zatiye Dairesi (Personel Başkanlığı)
Evraka 21 Teşrinisani 1341 (21 Kasım 1925)
Reis-i Cumhur
Müşir
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri
bin Ali Rıza Selânik
Duhulü: 1 Mart 1315 (13 Mart 1899)
Nasbı: 19 Eylül 1337 (19 Eylül 1921 )
Sicil No: 1317-P.8 (Piyade 1901-8)
Müşarünileyh Hazretleri :

29 Kânunuevvel 320 (11 Ocak 1905)

Tarihinde Erkân-ı Harbiye Yüzbaşılığı ile mektepten neş'et ederek sunuf-u selasede bölük idare ve kumanda etmek üzere atik 5 nci Ordu'ya memur buyrulmuştur

12 Kânunuevvel 332 (25 Aralık 1906)

Tarihinde Beşinci Mecidi Nişanı'yla taltif edilmiştir

7 Haziran 323 (20 Haziran 1907)

Tarihinde Kolağalığa terfi etmiştir. Sene-i mezkûre eylülü gayesinde arıza-i vücudiyelerinden naşi atik 3 ncü Ordu'ya nakledilmişlerdir

9 Haziran 324 (22 Haziran 1908)

Tarihinde Şark Demiryolu Müfettişliği'ne ve sene-i mezkûre Kânunuevvel gayesinde 3 ncü Ordu Redif 17 nci Selânik Fırkası Erkân-ı; Harbiyesine tayin buyrulmuşlardır

23 Teşrinievvel 325 (5 Kasım 1909)

Tarihinde 3 ncü Ordu Erkân-ı Harbi- yesine tayin buyrulmuştur

24 Ağustos 326 (6 Eylül 1910)

Tarihinde 3 ncü Ordu Zabitan Talimgahı Kumandanlığı'na ve sene-i mezkûre teşrinievvelinde tekrar mezkûr 3 ncü Ordu Erkân-ı Harbiyesine ve bilahara Kânunusâni zarfında 5 nci Kolordu Erkân-ı Harbiyesine tayin buyrulmuştur

14 Eylüf 327 (27 Eylül 1911 )

Tarihinde muvakkaten Trablusgarp Fırkası Erkân-ı Harbiyesine memur edilmişse de Trablusgarp'a gitmeksizin İstanbuf'a cefbi 5 nci Kolordu'ya tebliğ edilerek Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Dairesi'ne tayin buyrulmuştur

14 Teşrinisani 327 (27 Kasım 1911 )

Tarihinde Binbaşılığa terfi edilmiştir

19 Kânunusanı 327 (1 Ocak 1912)

Tarihinde Bingazi'de bulunan müşarünileyhin Derne karşısındaki Şark Gönülfü Kumandanlığı'nı deruhte etmiştir

26 Şubat 327 (11 Mart 1912)

Tarihinde Derne Kumandanlığı'na tayin edilmiştir

11 Teşrinievvel 328 (24 Ekim 1912)

Tarihinde rahatsızlığına mebni Dersaadet'e hareket etmiştir

8 Teşrinisani 328 (21 Kasım 1912)

Tarihinde Karargâh-ı Umuroi emrine verilerek mezkûr ay zarfında Bahrü sefit Boğazı Kuvay-i Mürettebesi Erkân-ı Harbiyesi'ne tayin buyrulmuştur

14 Teşrinievvel 329 (27 Ekim 1913)

Tarihinde Sofya Ataşemiliterliği'ne tayin buyrulmuştur

24 Teşrinievvel 329 (6 Kasım 1913)

Tarihinde Bingazi muharebatında ibraz-ı şecaat ve liyakat etmesine mebni kıdemine iki sene zam* Dördüncü Rütbe'den Osmani Nişanı ita klınmıştır

29 Kânunuevvel 329 (11 Ocak 1914)

Tarihinde Sofya-Belgrat-Çetine Sefaretleri Ataşemiliterliği'ne tayin buyrulmuştur

26 Şubat 329 (11 Mart 1914)

Tarihinde Fransa Hükümeti tarafından Şövalye Rütbesinden Legion d'honneur nişanı ita kılınmıştır

16 Şubat 329 (1 Mart 1914)

Tarihinde Balkan Harbi'ndeki hidemat-ı hasenesinden dofayı kaymakamlığa terfi etmiştir

22 Temmuz 330 (4 Ağustos 1914)

Tarihinde Sırbistan Ataşemiliterfiği'ne tayin kılınmış ise de Sofya Ataşemiliterliği'ne ipka edilmiştir

16 Teşrinisani 330 (29 Kasım 1914)

Tarihinde iki sene kıdem zammı verilmiştir

7 Kânunusani 330 (20 Ocak 1915)

Tarihinde 3 ncü Kolordu'da yeni teşekkül eden 19 ncu Fırka Kumandanlığı'na tayin buyrulmuştur

19 Mayıs 331 (1 Haziran 1915)

Tarihinde Miralaylığa terfi etmiştir

15 Temmuz 331 (28 Temmuz 1915)

Tarihinde 15 nci Kolordu Kumandanlığı'na ve sene-yi mezkûrede (Ağustos) 16 ncı Kolordu Komutanlığı'na tayin buyrulmuştur

14 Kânunusani 331(27 Ocak 1916)

Tarihinde tebdil havasının hitamına mebni 16 ncı Kolordu`ya İltihak buyrulmuştur

2 Temmuz 331(15 Temmuz 1915)

Tarihinde Harp Madalyası

19 Ağustos 331(1 Eylül 1915)

Tarihinde Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası

4 Kânunusani 331(17 Ocak 1916)

Tarihinde Anafartalar Grubu Komutanı iken Muharebe Altın Liyakat Madalyası

19 Kânunusani 331(1 Şubat 1916)

Tarihinde Üçüncü Rütbe'den Osmani Nişanı

28 Kânunuevvel 331( Aralık 1915)

Alman Hükümeti tarafından Demir Salip Nişanı verilmiş

28 Şubat 331(13 Mart 1916) Anafartalar'daki hidemat-ı hasenesinden dolayı iki sene seferi kıdem zammı ita kılınmıştır

19 Mart 332(1 Nisan 1916)

Tarihinde Hidemat-ı fevkâledesine mebni bir sene kıdem zammı ile Mirli valığa terfi etmiştir

29 Teşrinisani 332.(12 Aralık 1916)

Müceddeden İkinci Rütbe'den Mecidi Nişanı ita kılınmıştır

11 Kânunuevvel 1332(24 Aralık 1916)

Bitlis havalisindeki hidematına mükâfeten bir sene seferi kıdem zammı ita edilmiştir. Sene-yi mezkûre zarfında Almanya Hükümeti tarafından Birinci ve İkinci Demir Salip ve Avus turya Macaristan Hükümeti tarafından Üçüncü Rütbe'den Muharebe Liyakat Madalyası ile İkinci Rütbeden Harp Alâmeti Liyakat-ı Askeri Madalyası ita kılınmıştır

7 Mart 333(7 Mart 1917)

Tarihinde 2 nci Ordu Kumandanlığı'na tayin buyrulmuştur

19 Mart 333(19 Mart 1917)

Tarihinde muharebat-ı vakıadaki hidemat-ı hasanesinden dolayı tebdilen İkinci Rütbeden Osmani Nişanı ita kılınmıştır

5 Temmuz 333(5 Temmuz 1917)

Tarihinde 7 nci Ordu Kumandanlığı'na tayin buyrulmuştur

23 Eylül 333(23 Eylül 1917)

Tarihinde Muharebe Altın İmtiyaz Madalyası ile taltif buyrulmuştur

9 Teşrinievvel 333(9 Ekim 1917)

Tarihinde becayişen 2 nci Ordu Kumandanlığı'na tayin kılınmıştır

11 Teşrinievvel 333(11 Ekim 1917)

Tarihinde bir ay müddetle İstanbul'a mezunen gitmişler ve rahatsızlıklarına mebni tedavi edilmek üzere üç ay mezuniyet verilmiştir

7 Teşrinisani 333(7 Aralık 1917)

Tarihinde Karargâh-ı Umumi emrine alınarak sene-i meıkûre kânunuevvelinde mülga Veliaht-ı Saltanat refakatinde Almanya Karargah-ı Umumisi'ne azimet etmiş

16 Kânunuevvel 333(16 Aralık 1917)

Tarihinde tebdilen Birinci Rütbe'den Kılıçlı Mecidi Nişanı ita kılınmıştır

19 Şubat 334(19 Şubat 1918)

Tarihinde Almanya İmparatoru tarafından Birinci Rütbe'den Kılıçlı Kron dö Prus Nişanı verilmiştir

13 Mayıs 334(13 Mayıs 1918)

Tarihinde bera-i tedavi Viyana'ya azimet buyurmuştur

7 Ağustos 334(7 Ağustos 1918)

Tarihinde 7 nci Ordu Kumandanlığı'na ve sene-yi mezkure eylülünde Fahri Yaveran silkine ithal buyrulmuş

31 Teşrinievvel 334(31 Ekim 1918)

Tarihinde Yıldırım Ordular Grubu Kumandanlığı'nı deruhte buyurmuşlardır

Teşrinisani 334(Kasım 1918)

Tarihinde Grubun Lağvı üzerine Harbiye Nezareti emrine alınmıştır

30 Nisan 335(30 Nisan 1919)

Tarihinde 9 ncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği'ne tayin edilmiş ve sene-yi mezkûre Temmuzu'nun beşinde İstanbul Hükümet-i sakıtasınca memuriyetine hitam verilmiştir

9 Ağustos 335(9 Ağustos 1919)

Ordu Müfettişliği'nden mazul ve askerlikten müstafi olan müşarünileyhin silk-i askerîden ihracı ve haiz olduğu nişanların refi ve Fahri Yaveran Unvanının nezi hakkında irade çıkmıştır

23 Nisan 336(23 Nisan 1920)

Tarihinde Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilesine intahap buyrulmuşlardır

19 Eylül 337 (19 Eylül 1921 ) Tarihinde Büyük Millet Meclisi'nce ittifakla kendilerine Gazilik Ünvanı ita ve Rütbe-i Samiye-i Müşiri tevcih buyrulmuştur

5 Teşrinisani 337 (5 Kasım 1921 )

Tarihinden itibaren müşarünileyhin Başkumandanlık müddeti üç ay daha temdit edilmiştir

5 Şubat 338 (5 Şubat 1922)

Tarihinden itibaren Başkumandanlık müddeti üç ay daha temdit edilmiştir

27 Mart 339 (27 Mart 1923)

Tarihinde Afganistan Emiri (Kralı) tarafından Aliyülâlâ Nişanı irsal kılınmıştır

21 Teşrinisani 339 (21 Kasım 1923)

Tarihinde kırmızı-yeşil kurdeleli İstiklal Madalyası talik olunmuştur

29 Teşrinievvel 339 (29 Ekim 1923)

Tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti'ne intihap buyrulmuştur
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN ALDIĞI MADALYONLAR


vQe_madalyalari.JPG
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.