ATATÜRK Hakkında Herşey

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ün Hayatı

HARBİYELİ 1283 MUSTAFA KEMAL

OKULA GİRİŞİ* DERSLERİ VE NOTLARI

Mustafa Kemal Atatürk 1898 yılı Aralık ayının ortalarında Manastır Askerî İdadisi'ni* notları kendisiyle aynı olan Selanikli Ahmet Tevfik'le birlikte birinci olarak bitirmiş ve orta öğrenimini tamamlamıştır. 1899 yılının Mart ayı ortalarına kadar Selanik'te tatilini geçiren Mustafa Kemal* İstanbul Pangaltı'daki Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine devam etmek için Selanik'ten vapura biner ve İstanbul'a* Payitaht'a hareket eder. Böylece bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya'dan ilk defa ayrılır.

Birikimi ile yeni bir hayata atılacağı* kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp Okulu'na girişi (duhulü) 1 Mart 1315/13 Mart 1899* Apolet Numarası 1283'tür. "Harbiyeli Mustafa Kemal"* buradaki "1315 Duhullülere Mahsus Künye Defteri" ne "Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahalleli Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu uzun boylu* beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96" olarak* 1282 Selanikli Ahmet Tevfik Efendi (96) ile 1284 Manastırlı Recep Fahri Efendi (95) arasına kaydedilecektir.

Mustafa Kemal* o sene sınıf mevcudu bazı hatıralara göre 900'ü geçen* bazı kaynaklara göre de 736 olan Harp Okulu'nda altı kısma ayrılan birinci sınıfların birinci kısmında idi.
 
Son düzenleme:

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Salacaklı Ali Fuat Efendi* sınavlarını vererek mektebe kabul edildi. Kendisini birinci sınıfın birinci kısmına götür."

emrini verdi. Sonra neden gerek gördü bilmem* ilâve etti: "Fuat Efendi* Müşir şehit Mehmet Ali Paşa'nın torunudur. Dedem Mehmet Ali Paşa* 93 Savaşı'nda (1877-1878) Tuna Orduları Başkumandanı'yken şehit düşmüştü".

İçimde tatlı bir heyecan vardı. Düşlerim gerçekleşmiş* ben de dedem* babam* eniştelerim ve ağabeyim gibi asker olmuştum. Bu uğurda sarf ettiğim çabalar boşa gitmemişti. Albay İbrahim Bey'in odasından çıkarken heyecandan az daha selâm vermeyi unutuyordum. Nöbetçi subayı önde* ben arkasında okulun koridorlarını geçtik. O zamanlar* öğrencilerin hafta tatilleri perşembe günleri öğleden sonra başlar* cuma akşamı sona ererdi. Bugün de cuma olduğu için öğrenciler gruplar halinde şen şakrak okula dönüyorlardı. Aralarında Erzincan Rüştiyesi'nden tanıdığım bazı simalar da vardı.

Kendi odasına geldiğimiz zaman nöbetçi subayı hademelerden birine:

Birinci sınıfın birinci kısım çavuşu Mustafa Efendi buraya gelsin. Emrini verdi. Sonra bana döndü :

Mustafa Efendi* sizden birkaç ay önce Manastır Askeri İdadisi'nden geldi. Çalışkan* iyi huylu ve zeki bir çocuktur. Onunla iyi anlaş.

Kısa bir süre sonra içeriye on yedi* on sekiz yaşlarında; sarı saçlı* parlak mavi gözlü* sarı bıyıklı* pembe yanaklı* zayıfça bir çocuk girdi. Giydiği şık Harbiyeli elbisesini düzgün bedenine pek yakıştırmıştı. Vakurdu. Nöbetçi subayını selamladı:
Emredin efendim.

Senin takımının birinci mangasına* sınavla Harbiye'ye kabul edilen Salacaklı Ali Fuat Efendi'nin kaydını yaptık. Alıp gidin. Kendine ne şekilde hareket etmesi gerektiğini güzelce anlatın. Askeri İdadi'den gelmediğini de dikkate alın.

Sarı saçlı* sarı burma bıyıklı genç Harbiyeli ayaklarını birbirine vurdu.

Emredersiniz efendim* baş üstüne efendim.

Sonra bana döndü. Gayet nazik bir tavırla:

Buyurun arkadaş. dedi* Gidelim.
İkimiz kapıdan birlikte çıktık. Yan yana yürüyorduk. Fakat kolundaki üçü kırmızı ve biri sarı olan şeridi fark edince duruladım. Askerlikte kıdem ve rütbe esastı.

Siz önden geçin çavuşum* ben sizi takip edeyim.

Bu hitabımdan memnun oldu. O önde* ben arkada Dahiliye'den çıktık.

İşte* Türk tarihine şan ve şeref veren aziz ve rahmetli arkadaşım Mustafa Kemal'i böyle tanımıştım. Üzerinden altmış küsur yıl geçmiş olmasına rağmen* o cuma akşamını hâlâ ve bütün heyecanı ile hatırlarım...

Mustafa Kemal* İstanbul'a gelerek 13 Mart 1899'da Pangaltı'daki Harp Okulu'na kaydoldu. İki ay içinde kendisini tanıtarak sınıfının çavuşu oldu.

Şimdi hatıralarıma başladığım yere* Harp Okulu'na dönüyorum. Okula başladığım o cuma akşamını hiç unutmam. Mustafa Kemal önde* ben arkada dahiliyeden çıktık. Okulun asıl koridorundan geçerken koluma girdi:
Önce yatakhaneye çıkalım* size yatacağınız yeri göstereyim. Sonra dershaneye gideriz.

Yatakhanemiz* üst katta Boğaz'a bakan cephenin ortasındaydı. Burasını beğendim. Birinci katta cephesi Nişantaşı istikametinde olan dershanemiz ise* önünde aristokrat daireleri olduğu için içeriye az ışık nüfuz edebiliyordu. Bu yüzden salona "Karanlık Dershane" adı verilmişti. Mustafa Kemal:

Dershanemiz karanlık* fakat bizim yüreklerimiz aydınlıktır.

Dedi ve hangi okuldan geldiğimi sordu. Moda'daki Fransız Sen Josef Lisesi'nde okuduğumu söyledim. Sustu* bir şey daha sormak istediğini* fakat çekindiğini anladım.

Galiba* daha başka şeyler de öğrenmek istiyorsunuz.

Kararsızlığı geçmişti.

Askeri İdadi derslerinin sınavlarını verdiniz mi ?
Hepsinden sınava girdim. Yalnız hesap* geometri ve cebir gibi dersleri Sen Josef'te Fransızca okuduğum için bunlara ait soruların yanıtlarını Fransızca olarak vermek istediğimi söyledim. Sınav Kurulu ricamı kabul etti.

Birden elimi sıktı.

Çok iyi* çok iyi* birbirimize yardımcı olacağız. Merak ettiğim bazı Fransızca eserleri okumak için sık sık sözlüğe müracaat ediyorum. Bundan sonra sizden yararlanmaya çalışacağım.

Bu sırada çavuş işaretinin üzerindeki sarı şerit dikkatimi çekti. Neye delalet ettiğini sordum. Meğer Fransızca sınavına girmiş* başarı kazanmış* ondan dolayı bu şeridi de ilave etmişler. O zamanlar Türk okullarında yabancı dil öğrenimi kolay değildi. Kendi kendisine çalıştığı ve büyük çaba gösterdiği kesindi: Toplamı yedi yüz elli kişiyi bulan birinci sınıfta* kendisi gibi dil bilenlerin sayısının parmakla sayılacak kadar az olduğunu söyledi. Sonra:

Ailenizde asker var mı?

Diye bir soru sordu:

Ailemizin bütün erkekleri askerdir.

Yanıtını verdim. Memnun oldu. Biz konuşmaya devam ederken arkadan:

Fuat* Fuat!
Diye birisinin bağırdığını duydum. Başımı çevirdim* Mehmet Ali ağabeyim bize doğru geliyordu. Kendisine sınıfımızın çavuşunu tanıttım. El sıkıştılar. Okulun üçüncü sınıfında olan ağabeyim:

Mustafa Kemal Efendi'yi gıyaben tanıyorum* dedi.

Manastır'dan gelen arkadaşlar çok övgüde bulundular.

Yeni arkadaşım* övülmekten utanıyormuş gibi başını hafifçe önüne eğdi ve öylece teşekkür etti.

"Kısım Çavuşu" Mustafa Kemal* kısımda önce "Sınıf Başçavuşu" Ispartalı Faik ve Ömer Abdülkadir Yanya ile birlikte birinci sırada oturuyordu. Sonra yanlarına Ali Fuat'ı da alarak dört samimi arkadaş birlikte oturmaya başladılar. Ali Fuat Cebesoy* bunu şöyle anlatıyor:

"Ertesi günü derslere başladım. Birinci sıranın baş tarafında Başçavuşumuz Ispartalı Faik oturuyordu. Bu öğrenci* Bursa Askerî İdadisi'nin birincisiydi. Zeki ve bilgili bir gençti. Ne yazık ki* son sınıfta bir kazaya uğradı ve askerlikten ayrılmak zorunda kaldı. Ispartalı Faik'in yanında Mustafa Kemal ve Ömer Abdülkadir Yanya vardı. Bu kişi* Birinci Dünya Savaşı'nda Sadrazam Talat Paşa'nın yaverliğini yapmıştır. Ben yeni geldiğim için arka sıralardaydım. Fakat birkaç gün sonra durum değişti. Mustafa Kemal* Ispartalı Faik ile konuşmuş:

Salacaklı Fuat'ı bizim sıraya alalım.

Demiş* Ispartalı da bu öneriyi iyi karşılamış olacak ki* öğle yemeğinde yanıma gelen Mustafa Kemal:

Bizimle beraber oturmak ister misiniz?

Diye sordu. Çok memnun oldum.

Siz nasıl emrederseniz* çavuşum.

Yanıtını verdim. Öğleden sonra birinci sıraya geçtim. Şimdi sağımda Mustafa Kemal* solumda Ömer Abdülkadir Yanya vardı. Dördümüz de iyi anlaşmıştık."
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
HARP OKULU KÜNYE BİLGİLER


Mustafa Kemal Atatürk hakkında yapılan biyografi çalışmalarında onun öğrenim hayatı ile ilgili verilen bilgilerin çoğunun yanlış olduğu görülmektedir. Bu yanlışlıklardan Harp Okulu'ndaki dönemi de kurtulamamış* arşiv çalışması yapılmadan genellikle birbirinden aktarmalarla ve Rumi* Hicri tarihleri Miladi tarihlere çevirirken yapılan hatalarla bu yanlışlıklar devam edip gitmiştir. Hatta* bu biyografilerin yanlışlarını düzeltmek iddiası ile ortaya çıkanlardan bazıları da yeni yanlışlara düşmüşlerdir.

Notları* toplam not üzerinden sırası ve derslerle ilgili bilgileri yukarıda verdiğimiz için bir kenara bırakacak olursak* Mustafa Kemal'in diğer künye bilgileri belgelere göre şu şekildedir:


Duhulü: 1 Mart 1315 (13 Mart 1899 Pazartesi). Apolet Numarası: 1283. Diploma Numarası: 5998. Üçüncü Sınıfta sınav sonuçlarının ve yeni subayların isimlerinin açıklanması ve öğrencilerin 39 günlük bayram iznine gitmeleri: 22 Teşrinisani 1317 (05 Aralık 1901 Perşembe). Bayramın Bitişi: 31 Kanunuevvel 1317 (13 Ocak 1902 Pazartesi). Diploma töreni ve diplomaların verilişi: 12 Kanunusani 1317 (25 Ocak 1902 Cumartesi). Neşeti (Harp Okulu'ndan Çıkışı): 28 Kanunusani 1317 (10 Şubat 1902 Pazartesi).

Önemli bir yanlışlık konusu da Mustafa Kemal'in "Sicili"dir. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi'nde bulunan "Özlük Dosyası"nda sicili "1317-P. 8"* (1317-Piyade-8) olarak görülmektedir. Buradaki 1317 Rumi tarihi bazı kaynaklarda 1901* bazı kaynaklarda 1902 olarak çevrilmektedir. Bunun doğrusu 1901'dir. Okul o dönemde 13 Mart tarihinde eğitim ve öğretime başlamakta* Aralık ayı sonunda da eğitim-öğretim yılı bitmektedir. 1317 Rumi yılı 01 Mart ile 28 Şubat arasında 12 ayı kapsamaktadır. 1317 Rumi yılının toplam 9 ay ve 18 günü yani 14 Mart ile 31 Aralık arası Miladi 1901 yılındadır. 1901 yılının Mart ayında 18 gün* diğer Nisan* Mayıs* Haziran* Temmuz* Ağustos* Eylül* Ekim* Kasım ve Aralık aylarının tamamı 1317 yılına aittir. 1317 yılının sadece 2 ay ve 13 günü yani* 01 Ocak ile 13 Mart tarihleri arası Miladi 1902 yılındadır. 1902'nin Ocak* Şubat aylarının tamamı ile Mart ayının 13 günü* Rumi 1317 yılındadır. Bu duruma göre* Mustafa Kemal ve diğer "1315 Duhullü" Harbiyeliler* "1901 Devresi" olmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk'ün Sicili de "1901-Piyade-8" dir.
Mustafa Kemal'in "sicili" bazı yayınlarda "Piyade-1474" olarak verilmektedir. Bu bilginin en eski kaynağının Muharrem Mazlum (İskora)'un eseri olduğu görülmektedir. Bunun Mustafa Kemal'in Akademi'deki numarası olması muhtemeldir. Özlük dosyası bilgileri* Onun "subay sicili"nin "1317-Piyade-8" (1901-Piyade-8) olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
HARBİYELİ 1283 MUSTAFA KEMAL

ARKADAŞLARI* ÖĞRETMENLERİ VE FAALİYETLERİ

Mustafa Kemal'in Harbiye'deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi'nden gelenlerdi. Bunlar arasında* Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır. Çocukluk arkadaşı* Rüştiye ve İdadi'de de birlikte okuduğu Mustafa Nuri (Conker)* Lütfi Müfit (Özdeş)* Ali Fuat (Cebesoy)* Arif (Ayıcı)* Hayri (Tırnovacık)* Kazım (Karabekir)* Ömer Naci* İsmail Hakkı (Pars)* Kazım (İnanç)* Kazım (Özalp)* Ali Fethi (Okyar)* onu takip eden arkadaşlarıydı. Bunların bazıları kendi devresi* bazıları da kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi.

Hayri Paşa (Tırnovacık)* anılarında gazeteci Naci Sadullah'ın "sınıfta* en fazla kimlerle samimi konuşurlardı Paşam?" sorusuna şu cevabı vermiştir: "Manastır İdadisi'nden kendileriyle birlikte gelen Tevfik Bey'le ki bu kıymetli arkadaşı mektepten mezun olduğumuz sene kaybettik. Sonra şimdi Kırşehir mebusu bulunan Müfit Bey de samimi dostlarındandı..."

Ali Fuat Cebesoy okuldaki arkadaşları ve arkadaşlıkları ile ilgili şunları yazmaktadır: "Günler geçtikçe yeni arkadaşlar edindim. Bunların arasında ikinci sınıfta okuyan Pirlepeli Ali Fethi (rahmetli Fethi Okyar) da vardı. Bir gün öğle namazından çıkarken Mustafa Kemal elimden tuttu. Yanımızdan geçmekte olan Ali Fethi'ye:

"Sana söz etmiş olduğum arkadaşım* Salacaklı Ali Fuat diye tanıttı. E1 sıkıştık. Nazik ve terbiyeli bir çocuktu. Hafta tatilinde üçümüz beraber çıktık. Beyoğlu'nda gezdik* dolaştık. Onlar beni vapura kadar götürüp uğurladılar. Cafer Tayyar Edirne (General Cafer Tayyar Eğilmez) de Fethi'nin sınıfındaydı. Kendisi ile çok yakın arkadaşlığımız olmuştur. Ağabeyimin sınıfından Enver'i (Birinci Dünya Savaşı'nda Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olan Enver Paşa) de orada tanıdım. Yakışıklı ve güzel bir gençti. Selahattin Adil (Rahmetli Korgeneral) de aynı sınıftaydı. Enver'in amcası Halil (Birinci Dünya Savaşı'nda Ordu Kumandanlığı yapan rahmetli Orgeneral Halil Kut)* bizim sınıfın üçüncü kısmında okuyordu. Halil Paşa ile olan arkadaşlığımız o tarihte başlar.

"Erzincan Askeri Rüştiyesi'nden tanıdığım bazı öğrenciler* ben Fransız Lisesi'nde dil öğrenmek için iki yıl hazırlığa devam etmek zorunda kaldığım için* Harbiye'de üçüncü sınıfa geçmişlerdi. Bunların arasında Fahrettin (Emekli Orgeneral Fahrettin Altay) da vardı."

Mustafa Kemal Harbiye'de öğretime başladığı sırada* okul komutanı 24 yıl (1884-1908) bu kutsal yuvaya komutanlık yapmış olan Mustafa Zeki Paşa; öğretim başkanı* o zamanki ismi ile "ders nazırı"* daha sonra Çanakkale'de kendisine kolordu komutanlığı yapacak olan Esat Paşa'dır.

Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndaki öğretmenleri arasında* onun kişiliğini etkileyen ve onu hayata hazırlayan çok değerli öğretmenleri olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında; sonradan İstanbul Üniversitesi'nde Profesör olan* Türk Tarih Kurumu kurucu üyesi ve Milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım (Yazıksız) Bey (1861-1935)* Talim Öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Binbaşı Fazıl Bey* sonra Korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz)Bey ve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu.

Ali Fuat Cebesoy öğretmenleri hakkında şunları anlatmıştır: "Hocalarımızdan memnunduk. Talim öğretmenlerimizin başında öğrenimini Almanya'da yapmış olan Rahmi Paşa bulunuyordu. Maiyetinde Birinci Dünya Savaşı'nda ölen* Hünkâr yaverlerinden Binbaşı Fazıl Bey* Yüzbaşı Naci (Rahmetli Korgeneral ve Milletvekili Naci Eldeniz) ve Teğmen Erzurumlu Osman Efendi vardı. Osman Efendi talim yaptırırken: "Birinci mangadan sağdan itibaren beş kişi kop da gel !" Diye bizleri çağırırdı. Bundan dolayı kendisine Kopdagel adını vermiştik. Daha sonra bu lakabı kendisi de beğenmiş olacak ki* soyadı olarak almıştır.

Mustafa Kemal en ziyade Yüzbaşı Naci Bey'i sayar ve severdi. Hatırımda yanlış kalmadıysa* Manastır'dan tanışıyorlardı. Bu saygı ölünceye kadar devam etti. Çok yıllar önce Naci Paşa Kolordu Kumandanıyken bir münasebetle Atatürk'ü ziyaret etmişti. Ben de oradaydım. Kendisine çok itibar etti. "Buyurunuz hocam." Diye yer gösterdi ve sonra bana döndü : "Naci Paşa Hazretleri'nin"* dedi* "İkimizin üzerinde de emeği vardır." Ben* okula geldikten on beş gün kadar sonra Ders Nazırlığı'na Yanyalı Esat Paşa atandı. O zaman rütbesi albaydı. Taşkentli Mehmet Kaçın'ın sülalesinden olan Esat Paşa vatanperver ve bilgili bir askerdi. Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde birçok ıslahat yapmıştır. Bu kişi Balkan Savaşı'nda Yanya Savunması'nda benim kumandanımdı. Onun kolordusunun Kurmay Başkanlığı'nı yaptım* yine onun emri altında 23. Tümen Kumandan Vekili olarak Pasita ve Pizani mevkilerini müdafaa ettim. Yaralandığım zaman çok üzülmüştü.

Esat Paşa* Çanakkale Savaşları'nda Atatürk'e de kumandanlık etmiştir. Atatürk'ün meşhur 19. Tümeni Esat Paşa'nın kumandasındaki 3. Kolordu'nun kuruluşu içindeydi."

Okul arkadaşlarının anlattıklarından Harbiyeli Mustafa Kemal'in* bu dönemde hem Fransızca'sını geliştirdiği* hem de memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin daha da olgunlaştığı görülmektedir. Onun nasıl bir öğrenci olduğunu ve ileriye dönük hangi düşüncelere sahip olduğunu göstermek için Harbiye öğrenciliği ile ilgili bazı anıları buraya aynen alıyoruz.

En samimi arkadaşlarından Lütfi Müfit (Özdeş)'e göre Harbiyeli Mustafa Kemal:

"Gazi Hazretleri askerî idadisinden 315 yılında Harbiye mektebine gelmişlerdi. Orada* İstanbul Erzurum* Şam* Bağdat idadilerinin sınıfları da toplanmışlardı. Sınıf mevcudu dokuz yüzü geçiyordu. Bu sebeple tedrisatın kolaylaştırılması için sınıf altı kısma ayrılmıştı. Gazi Hazretleri birinci kısımda idiler. 317 de üç Harbiye sınıfı bitirilerek otuz dokuz efendi Erkân-ı Harbiye namzeti birinci sınıfına seçildi.

Harbiye'den çıkan Büyük Şefin gerek Harbiye ve gerekse Erkân-ı Harbiye namzeti sınıflarında geçirdikleri tahsil hayatı öyle birkaç cümle veya satırla ifade edilebilecek bir mevzu değildir. Onun altı senelik hayatı ciltler dolduracak başlı başına bir tarihtir.

Daha o zaman mektepte iken* şuursuz* düşüncesiz kötü bir idareye karşı vicdan ve ruhundan fışkıran inkılapçı düşünceleri bilhassa kayda şayandır. Her okuduğu ders* her mütalaa ettiği ilim ve fenni dikkatle tahlil ederek neticeyi alırdı. Bütün talebe arkadaşlarının ders müşküllerini makul ve mukni cevaplarla izah ederdi. Erkân-ı Harbiye'de mesleğe ait ihtisas derslerinde en iyi notu Büyük Şef almıştır." Lütfü Müfit Bey Gazi Hazretlerinin istibdat devrinde mektepteki hatıralarını anlatırken onun gazete çıkararak talebe arkadaşlarını tenvir ettiğini kaydetmiş ve böyle devam etmişti:

" Büyük Şef şuursuz idareden o derece ıstırap duymuştu ki* daha mektepte iken o zamanki idareye karşı arkadaşları ile hasbıhaller* tenkitlere başlamış ve hatta büyük tehlikelere rağmen haftada bir iki defa gizli olarak gazete bile çıkarmışlardır.

Daha o zaman evlâdı bulunduğu asil Türk milletine ileride ne büyük hizmetler yapmağa namzet olduğunu pek güzel anlatıyordu. Onun her haline olduğu gibi dürüst düşüncelerine meftun olan ve candan inanan arkadaşları O Büyük Adamın etrafına toplanmışlardı."

Hayri Paşa (Tırnovacık) Gazeteci Naci Sadullah'a anlatıyor:

"… Gazi Hazretleri sınıfın en zeki talebesiydi. Hallerinden* yaşlarından umulmayan bir olgunluk vardı. Çok kuvvetli bir ikna kabiliyetine sahipti Herhangi kavgaya tek defa olsun karıştığını hatırlamıyorum.

Mekteplerde*intikal kabiliyetinin ve zekalarının kıtlığını* zorlamalarla telafiye çalışan bedbaht talebeler vardır. Bu zorlamalardan müstağni olan Gazi Hazretlerinin kitaplar üzerinde mütemadiyen kafa patlatan ezberciler gibi de çalıştığını hatırlamıyorum. Bilhassa merak ettikleri derslerle fazla meşgul olurlardı. Riyaziye (Matematik)ve edebiyata karşı fazla düşkünlüğü vardı. En çok okudukları Tevfik Fikret'in bilhassa Sis manzumesini beğenirlerdi. Namık Kemal'i* Abdülhak Hamit'i okumaktan da zevk duyarlardı.

"En fazla meşgul oldukları şeylerden biri de zamanın felsefesi ve fikri cereyanları idi. Toplumun henüz halledilmemiş davalarıyla dimağlarını meşgul ederlerdi. Darvin nazariyesiyle de çok meşgul olurlar* papazlar dini neşriyatını dikkatle takip ederlerdi."

Sınıftaki durumu*davranışları nasıldı?

Gazi Hazretleri*sınıfımızın en yakışıklı* en şık* en temiz giyinen talebesiydi. Kendisi* muasır hayatın İstanbul'dan evvel yer bulduğu Selanik'te bulundukları için cemiyetin ince muaşeret kaidelerine hepimizden fazla vakıftı. Beyrut'tayken de davet edildiğimiz yüksek mahfellerde gayet güzel dans etmeleri*çok serbest halleri ve çok tatlı konuşmalarıyla kadınlar ve erkekler arasında büyük tesir ve itibarla hepimize geniş bir iftihar hissesi ayırmışlardır.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Sınıfta en fazla kimlerle konuşurlardı Paşam?

Manastır İdadisi'nden kendileriyle beraber gelen Tevfik Bey'le* ki bu kıymetli arkadaşı mektepten mezun olduğu zaman kaybettik.

Sonra şimdi Kırşehir mebusu bulunan Müfit Bey'de samimi dostlarındandı…"

Manastır ve Harp Okulu'nda kendisini bir devre arkadan takip eden Kazım Özalp Paşa da Harbiye'deki arkadaşlıkları hakkında şunları anlatmıştır: "1899 yılında Mustafa Kemal İstanbul'a Harp Okulu'na gitti. Bir yıl sonra ben de aynı okula gittim. Böylece arkadaşlığımız tekrar başladı. Manastır İdadisi'nden Harbiye'ye gelenler tatil günlerinde genellikle Babıali'deki Stefan'ın kıraathanesinde veya Sirkeci'deki Yani'nin kahvehanesinde buluşurlardı. Buralardaki sohbetlerimiz önceki yıllara göre daha anlamlı ve tartışmalı olurdu. Tavladan başka* imkan bulduğumuz için bilardo da oynamaya çalışırdık..."

Harp Okulu'nda Mustafa Kemal'den bir devre önce olan (1900-Piyade-2) fakat* okulu bitirdiğinde bir sene "tebdil-i hava" raporu alarak memleketine giden ve Harp Akademisi'ne bir yıl sonra başlayan Asım Gündüz* orada Mustafa Kemal'lerle birlikte aynı sınıfları okumuştur. Anılarında Harbiyeli Mustafa Kemal'i şöyle anlatmaktadır:

"Kuleli'den sonra Harbiye'ye geçtim. Manastır* Şam ve Erzurum İdadilerinden gelen arkadaşlar Harbiye'de toplanmıştık. Bu defa da çeşitli idadilerden gelen arkadaşlar arasında üstünlük yarısı başlamıştı. Bu yarış* zaman zaman büyük geçimsizliklere yol açıyordu.

Kuleli'den mezun olurken aldığım notlar* diğer idadilerden gelen arkadaşların notlarından daha yüksek olduğu için sınıf birincisi ve başçavuş olmuştum. Harp okulunda bulunduğum sürede sınıf birinciliğim ve başçavuşluğum devam etti.

Harp Okulunu bitirdiğim zaman hastalanmış ve okul hastanesi raporuyla bir yıl hava tebdili olarak memleketime gitmiştim. O zaman* Harbiye'yi birincilikle onunculuk arasında bitirenler* Harp Akademisi sınıflarına ayrılırlardı. Harp Okulunu birincilikle bitirmiş olmama rağmen* rahatsızlığım sebebiyle Harp Akademisi'ne* ancak bir yıl sonra gidebildim. Böylece Mustafa Kemal* Ali Fuat Cebesoy ve Ali Ihsan Sabis'le Harp Akademisi'nde beraber oldum. Daha önce de sınıf birincisi olmam ve notlarımın o yılın sınıf birincisi Ali Ihsan Sabis'ten 14 numara yüksek bulunması dolayısıyla yine sınıf kıdemlisi seçildim.

Gerek Harbiye'de* gerek Harp Akademisi'nde bir şey dikkatimi çekmişti. Doğu illerinden ve Anadolu'dan gelen arkadaşlar* İstanbullular gibi* yalnız dersleriyle meşguldüler. Sadece Manastır İdadisi'nden gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık* daha çok Batı'ya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleketin meselelerini de tartışıyorlar* bu konularda fikirler ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı.

Beni* Mustafa Kemal'le ilk tanıştıran eski arkadaşım Fethi Bey (Okyar) olmuştu. Mustafa Kemal* çok güzel giyinir* çok güzel konuşur* kimseyi kırmaz* terbiyeli bir çocuktu. Doğup büyüdüğü Selanik'in batıyla daha çok bağlantılı bulunması sebebiyle olacak* dikkati çeken fikirleri vardı. Etrafına topladığı arkadaşlarla cesaretle konuşuyor* onları güzel konuşmasıyla kısa zamanda tesiri altına alıyordu. Bizlerin okumadığımız bir çok vatan şiirlerini sık sık tekrarlıyordu. Namık Kemal'in bütün şiirlerini bir defterde toplamıştı. Bu şiirleri kısa zamanda bütün arkadaşlar defterlerimize yazmış ve ezberlemiştik. Mustafa Kemal "Milletleri uyandıracak olan fikir adamları* devlet adamlarıdır" diyordu. Yabancı lisana karşı büyük bir hevesi vardı. Bu maksatla. Beyoğlu'nda bir Fransız madamına pansiyoner olmuştu. Bu Fransız kadın* Fransız sefareti kuryeleriyle* ittihatçıların Paris'te yayınladıkları gazeteleri getirtiyor ve Mustafa Kemal'e veriyordu. Fransız kadın aynı zamanda Mustafa Kemal'e Fransızca dersi veriyordu. Bizler* Vatan* Millet ve Türklük fikirlerini ilk defa* Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk. Bizim sınıfta en iyi Fransızca bilen Ali Fuat'tı (Cebesoy). Çünkü* Ali Fuat Fransız okulundan Harbiye'ye gelmişti. Onu takiben de Mustafa Kemal iyi Fransızca bilirdi. Mustafa Kemal* Harbiye'de iken her tatilde Selânik'te bir Fransız okulunun tatil kurslarına devam ederek lisanını ilerlettiğini söylerdi."

Bütün bu anlatılanlardan anlaşılmaktadır ki* Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi* Mustafa Kemal'in hem vatan* millet* Türklük fikirlerinin olgunlaşmasında* hem de Batıya dönük "çağdaşlaşma" düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur. Ayrıca bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması* okula bu fikirleri yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması* onun daha o dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da göstermektedir. O* yine bu dönemde özellikle ilk sınıfta İstanbul'un sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir. "İçki" ve "dans" konusunda da bazı ilk deneyimlerin burada yaşandığı bilinmektedir.

Son yapılan araştırmalara göre Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nda iken "şiir yazıp* dergilere gönderdiği" bilgisinin de yanlış olduğu anlaşılmıştır. Şiir okuyan* arkadaşlarına şiir okutan Mustafa Kemal Atatürk* şiir yazan bir başka Mustafa Kemal ile karıştırılmıştır.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
SOYU* AİLESİ VE KARDEŞLERİ

Mustafa Kemal Atatürk*1881(Rumi 1296) yılında Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi.Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi* annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi* Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise* Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Efendi'dir.

Mustafa Kemal'in hem baba* hem de anne tarafından soyu Rumeli'nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu'dan göçürülerek iskân edilen "Yörük" (Yürük) veya "Türkmenler"den gelmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün baba soyu* Karaman'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Debre-i Balâ Sancağı'na bağlı Kocacık'a yerleşmişlerdir. Kocacık* bugünkü Makedonya Cumhuriyeti'nde Arnavutluk sınırına yakın olan Debre şehrine bağlı bir nahiyedir. Aile sonradan (muhtemelen 1830'larda) Selanik'e göç etmiş; Ali Rıza Efendi de muhtemelen 1839'da Selanik'te dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet Emin'in taşıdığı "Kızıl" lâkabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan "Kocacık"ın da gösterdiği üzere* Mustafa Kemal'in baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde önemli roller oynayan "Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri* Türkmenleri"nden gelmektedir.



Atatürk'ün Dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin Evi
Kocacık Köyü / Debre-Makedonya
Mustafa Kemal Atatürk'ün anne soyu da* Konya/Karaman'dan gelerek Selanik ile Manastır'ın arasında bulunan Vodina Sancağı'na bağlı "Sarıgöl" de denilen "Kayalar" Nahiyesine yerleştiler. Aile* sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Lankaza'ya yerleşmiştir. Dedesi Feyzullah Efendi'in taşıdığı "Sofu-zade" (Sofular) lâkabı* yerleştikleri Sarıgöl bölgesindeki yer adları ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere* Atatürk'ün anne soyu Konya/Karaman'dan Rumeli'ye gelen ve bundan dolayı da "Konyarlar" olarak Rumeli'de anılan Yürük* Türkmenlerdendir. Zübeyde Hanım* 1857'de Lankaza'da dünyaya gelmiştir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
SOYU* AİLESİ VE KARDEŞLERİ


1857 doğumlu Zübeyde Hanım ile 1839 doğumlu Ali Rıza Efendi 1870 veya 1871 yılında evlendiler. Bu evlilikten altı çocukları olmuştur: Fatma (1871/72-1875)* Ahmet (1874-1883)* Ömer (1875-1883)* Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938)* Makbule (Boysan* Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901). Bu çocuklardan Fatma dört* Ahmet Dokuz* Ömer sekiz yaşlarında o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler En küçükleri Naciye Mustafa Kemal Harp Okulu'nu bitirdiği sene* oniki yaşında hayata gözlerini kapadı. Ailede çocuklardan en uzun yaşayan Makbule Hanım olmuştur.

Ali Rıza Efendi Zübeyde Hanım

Babası Ali Rıza Efendi'nin hastalanarak 28 Kasım 1893 tarinde vefat etmesi üzerine 12 yaşında yetim kalan Mustafa Kemal ve iki küçük kardeşin (Makbule ve Naciye) büyütülmesi ve yetiştirilmesi görevi* büyük Türk kadını Zübeyde Hanım'a düştü.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ÖĞRENİM HAYATI

Küçük Mustafa* Haziran 1887'de başladığı ilk öğrenimine bir süre annesinin arzusuna uyarak Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde devam etti; fakat çok geçmeden babasının isteği ile Selanik'te çağdaş eğitim yapan Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti ve ilkokulu burada bitirdi. Şemsi Efendi* yeni öğrencisinin yeteneklerini ve zekâsını takdir ettiğinden* küçük Mustafa'nın kendi okulunda bulunmasından son derece memnundu.

Küçük Mustafa* bu okulda okurken babası öldü. Ali Rıza Efendi'nin ölümü üzerine* Zübeyde Hanım üç çocuğu ile bir süre Selânik yakınlarındaki Lankaza'da bulunan Rapla çiftliğinde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin Efendi'nin yanına yerleşti. Çiftlik hayatı nedeniyle küçük Mustafa'nın öğrenimi ister istemez bir süre aksamıştı. Fakat* çok geçmeden Selanik'e dönerek halasının yanında* bıraktığı yerden öğrenimine devam etti.

ATATÜRK'ÜN İLK ÖĞRETMENİ
ŞEMSİ EFENDİ
Küçük Mustafa* Şemsi Efendi İlkokulundan sonra bir süre Selanik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ise de Kaymak Hafız adlı Arapça öğretmeninin kendisine haksız yere sopa ile vurması üzerine bu okuldan ayrıldı ve 1894 yılının Temmuz-Ağustos aylarında kendi kararı ile Askerî Rüştiye'ye müracaat ederek öğrenimine burada devam etti. Yazları* dayısı Hüseyin Efendi'nin yanına gider* okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı. Mustafa* bu okulu gerçekten sevmişti. Arkadaşları arasında zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda kendisini gösterdi ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı; öğretmenleri neredeyse kendisine bir arkadaş muamelesi yapma gereğini hissetmişlerdi.

Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi* genç öğrencisinin yetenekleri ve zekâsı karşısında sınıftaki diğer Mustafa'larla aralarındaki farkı belirtmek üzere öğrencisinin adının sonuna "Kemal" ismini ilâve etti. Artık genç öğrenci Mustafa Kemal olmuştu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ÖĞRENİM HAYATI


Mustafa Kemal* Selanik Askerî Rüştiyesini bitirdikten sonra 13 Mart 1896'da Manastır Askerî İdadisine girdi. Burada Ömer Naci ile arkadaşlık etti. İlerde ünlü bir hatip olarak tanınacak olan bu kişi* Mustafa Kemal'in hitabet ve edebiyat sevgisinde etkin rol oynadı. Yakın arkadaşlarından biri olacak Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öğrenci idi. Genç Mustafa Kemal* askerî öğreniminin yanı sıra yabancı dil öğrenimini de ihmal etmiyor; yazları izinli olarak Selânik'e döndüğü zaman Fransızca dersleri alıyordu.


Manastır İdadisi

Genç Mustafa Kemal* Manastır Askerî İdadisini de başarı ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde İstanbul'da Harp Okulu'na girdi. 3 senelik başarılı bir Harbiye öğreniminden sonra 10 Şubat 1902'de bu okulu Teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisinde devam etti.1903 yılında Üsteğmen olmuştu.11 Ocak 1905 tarihinde de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisinden mezun oldu.
Harbiye Mektebi / Pangaltı -İSTANBUL


Harp Okulunda ve Harp Akademisinde de zekâsı* yetenekleri ve üstün kişiliği ile kendisini arkadaşlarına ve hocalarına tanıtmış* onların içten sevgi ve saygısını kazanmıştı. Askerlik derslerine büyük ilgisi yanında matematiğe* edebiyata ve güzel söz söylemeye karşı da merakı ve eğilimi vardı. Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde* memleket ve millet davaları ile ilgilenmesi* düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydın ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştı. Devir istibdat idaresi idi ve bu davranışları aleyhine olabilirdi; ancak çevresince gerçekten çok sevilişi* düşüncelerinde samimî oluşu* onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemişti. Bununla beraber Harp Akademisi'nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu* şüphe çekerek birkaç ay İstanbul'da tutuklu kaldı; sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile 5 Şubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine* Şam'a atandı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ASKERÎ GÖREVLERİ

Şam'da 5. Ordu'nun emrinde kaldığı üç yıl içinde Suriye'nin hemen her yerini görevle dolaşmış* memleket idaresindeki aksaklıkları* ordunun eğitim ve öğretimindeki eksiklikleri daha da yakından görmüştü. Mustafa Kemal* burada 1906 yılı Ekim ayı içinde güvendiği bazı arkadaşlarıyla gizli olarak "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Bu arkadaşlarıyla beraber Beyrut* Yafa ve Kudüs'te de kurdukları cemiyeti genişletti. Bir ara gizli olarak Mısır ve Yunanistan yoluyla Selânik'e geçerek burada da "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"nin bir şubesini açtı ve tekrar Şam'a döndü. Şam'dan uzaklaşışı hükûmetçe duyuldu ise de âmirleri kendisini koruduğundan bir ceza yoluna gidilmedi. Bir süre daha Şam'da kaldı. Bu sıralarda 20 Haziran 1907 tarihinde Kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu ve Şam'daki Ordunun Kurmay Başkanlığında bir göreve getirildi.
Mustafa Kemal* 13 Ekim 1907'de merkezi Manastır'da bulunan 3. Ordu Karargâhına atandı. Bu Karargâhın Selânik'teki şubesinde çalışmak üzere Selânik'e geldi. Bu sıralarda Selânik'teki "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti" üyelerini de içine almış olan Îttihat ve Terakki Cemiyeti" faaliyet halinde idi. Mustafa Kemal de Selânik'e gelişini takiben bu cemiyete dahil olarak hizmet görmeye başladı. Memleketin istibdat idaresinden kurtarılması* yapılacak yenilikler Onun da baş düşüncesiydi. Selânik'e gelişini takiben kısa bir süre sonra 22 Haziran 1908 de Üsküp-Selânik arasındaki demiryolu müfettişliği de 3. Ordu Karargâhındaki görevine ek olarak kendisine verildi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERİ GÖREVLERİ

Bu esnada Rumeli'de büyük faaliyet gösteren "İttihat ve Terakki Cemiyeti" Abdülhamit'i*1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe koymaya ve kapatılan Meclis-i Mebusan'ı tekrar toplantıya çağırmaya zorlamaktadır. "Ittihat ve Terakki Cemiyeti nin bu girişimleri adım adım II. Meşrutiyet'in ilânına uzandı.

23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet ilân edildiği zaman Mustafa Kemal* Kolağası rütbesiyle Selânik'te askerî görevini sürdürmekte* bir yandan da "İttihat ve Terakki Cemiyeti" içinde çalışarak İstanbul'daki siyasî gelişmeleri yakından izlemektedir. O* II. Meşrutiyet gibi büyük bir inkılâbı takiben yapılanları kâfi görmüyor; bu fırsattan yararlanılarak memlekette daha büyük ve daha köklü değişikliklerin gerçekleştirilmesi gereğine inanıyordu.Fakat kendisinin görüşleri "İttihat ve Terakki Cemiyeti" ileri gelenlerinin görüş ve düşüncelerine uymadı. Buna rağmen* fikirleriyle zamanın söz sahibi kişilerini uyarmaktan da çekinmiyordu.
II. Meşrutiyet'in ilânı üzerinden henüz bir sene geçmemişti ki* İstanbul'da 13 Nisan 1909'da bu harekete karşı* gerici çevrelerce desteklenen büyük bir isyan gelişti. Mustafa Kemal* 31 Mart Vak'ası olarak bilinen bu isyanı bastırmak üzere Rumeli'de oluşturulan Hareket Ordusu'nun Kurmay Başkanlığına getirildi ve bu ordu ile 19 Nisan 1909 tarihinde İstanbul'a geldi. Hareket Ordusu'nun gerek yolda gerekse İstanbul'daki sevk ve idaresinde Kurmay Başkanı olarak önemli hizmetler gördü. Hareket Ordusu'nun İstânbul'a girdiği gün halka hitaben yayımlanan beyannameyi kendisi yazmıştı. Hareket Ordusu'nun duruma hakim oluşundan sonra Abdülhamit tahttan indirildi* yerine Sultan Reşat getirildi. Mustafa Kemal* bu gerici olayın bastırılmasından sonra İstanbul'da çok kalmayarak 16 Mayıs 1909'da tekrar Selânik'e döndü. Bu sıralarda Selânik ve çevresinde yapılan mânevralarda* tatbikatlarda düşünce ve görüşlerini cesaretle savunuyor; bu ise bazı üstlerinin dikkatini çekerken bazılarının da tahammülsüzlüğüne sebep oluyordu. Kendisi* bir yandan da askerî eğitim konuları üzerinde telif ve tercüme eserler hazırlıyordu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERÎ GÖREVLERİ

O* II. Meşrutiyet'i takiben Ordu'nun "İttihat ve Terakki Cemiyeti" ile sıkı alâkasının ve siyasete karışmasının tehlikelerini sezinlemeye başlamış* bu görüşlerini 22 Eylül 1909'da Selânik'te toplanan "İttihat ve Terakki Bûyük Kongresi"nde açıkça dile getirmişti. Fâkat* cemiyetin önde gelenleri onun bu görüşlerini paylaşmadılar. Mustafa Kemal de kendisini cemiyetten uzak tutarak doğrudan doğruya askerî vazifesine verdi. "İttihat ve Terakki Cemiyeti" ile anlaşmazlığı ve aralarının açılması böyle başladı.
Mustafa Kemal* Selânik'teki görevini başarı ile yürütürken 1910 yılı Eylül ayında Pikardi manevralarını izleme amacıyla Fransa'ya gönderildi. Burada Fransız Ordusunu ve komutanlarını yakından tanıdı. Selânik'e dönüşünden kısa süre sonra 1911 Mart'ında Arnavutluk'ta bir isyan çıktı. Bu isyanı bastırmak üzere düzenlenen harekâtta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın yanında görev aldı.
Mustafa Kemal* 15 Ocak 1911'de 3. Ordu Karargâhındaki görevinden alınarak evvelâ 5. Kolordu Karargâhında* daha sonra yine Selânik'te bulunan 38. Piyade Alayı'nda görevlendirildi. Bu atamadan amaç* kendisine kıta hizmeti gördürerek onu başarısızlığa sürüklemek; bu suretle şevk ve hevesini bir ölçüde kırmak idi. Ama O* bu görevde de büyük başarılar gösterdi; eskiden olduğu gibi yine kumandanlarının* arkadaşlarının sevgi ve saygısını kazandı. Selânik garnizonundaki subaylar gittikçe onun etrafında toplanıyorlardı. Bu durum 3. Ordu Müfettişliğinin hoşuna gitmedi. O'nu Selânik'teki vazifesinden ayırarak 27 Eylül 1911 tarihinde İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığında bir göreve tayin ettiler. Mustafa Kemal* bu atama üzerine İstanbul'a gelerek bir süre Genelkurmay Başkanlığında çalıştı.


5 Ekim 1911'de İtalyanlar Trablusgarp'a hücum ederek istilâ hareketlerine başlamışlardı. Mustafa Kemal* bu bölgede görev almak üzere 15 Ekim 1911'de İstanbul'dan ayrıldı. Trablusgarp'a gelişini takiben bir süre Tobruk ve Derne Bölgelerinde gönüllü mahallî kuvvetlerin başında bulundu.12 Mart 1912 de Derne Komutanlığına getirildi. Bu sıralarda 27 Kasım 1911 tarihinde binbaşılığa terfi etti.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERİ GÖREVLERİ

1912 yılı Ekim ayında Balkan Harbi başlamıştı. Mustafa Kemal* 24 Ekim 1912'de Trablusgarp'tan hareket ederek İstanbul'a geldi. 21 Kasım 1912'de Gelibolu'da bulunan Bahr-i Sefîd (Akdeniz) Boğazı Kuvay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğüne atandı. Bu atama üzerine Gelibolu'ya geldi. Olaylar süratle gelişmiş* baba memleketi Selânik düşmüş* Bulgar Ordusu ilerleyerek Çatalca'ya kadar gelmişti. Bu elim vaziyet kendisini çok üzdü. Bu cephede bir süre sonra Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanlığına getirildi. Bu görevde iken Dimetoka ve Edirne'nin düşmandan geri alınışında büyük hizmetler gördü.

Mustafa Kemal* Balkan Harbi'nden sonra* 27 Ekim 1913 tarihinde Sofya Ataşemiliterliğine atandı.11 Ocak 1914 tarihinden itibaren Belgrat ve Çetine Ataşemiliterliklerini yürütme görevi de kendisine verildi. Sofya Ataşemiliterliği'ne atandığı günlerde yakın arkadaşı Ali Fethi (Okyar) de Sofya Elçiliği'ne atanmıştı. Mustafa Kemal Sofya Ataşemiliterliği esnasında 1 Mart 1914 tarihinde yarbaylığa terfi etti.1915 yılı Ocak sonlarına kadar Sofya'da kaldı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERİ GÖREVLERİ

Bu sıralarda 1 Ağustos 1914'te Almanya'nın Rusya'ya harp ilânı ile I. Dünya Savaşı başlamıştı. Mustafa Kemal* gelişen siyasî ve askerî olayları büyük bir dikkatle izlemekte; bir taraftan da görüş ve düşüncelerini Harbiye Nezaretine bildirmekte idi. Ona göre katılma zorunlu hale gelmedikçe Osmanlı Devleti bu büyük savaşın dışında kalmalıydı. Ancak olayların süratle gelişmesi 29 Ekim 1914'te Osmanlı Devletini de ister istemez İttifak Devletleri yanında harbe girmek mecburiyetinde bıraktı. Mustafa Kemal* bu gelişmeler üzerine Başkumandanlıktan kendisine faal bir hizmet istedi ise de uzun süre bu isteği yerine getirilmedi. Nihayet ısrarı üzerine* kendisini 20 Ocak 1915* tarihinde* Tekirdağ'da teşkil edilecek 19. Tümen Komutanlığına tayin ettiler. Mustafa Kemal* bu tayin üzerine Sofya dan ayrılarak İstanbul'a döndü; derhal yeni görev yerine hareket ederek tümenini kurdu. Bu tümen* kısa süre sonra görülen lüzum üzerine 25 Şubat 1915'te Tekirdağ'dan Maydos (Eceabat)'a nakledildi. Mustafa Kemal* burada 19. Tümene ilâveten 9. Tümenin 2.Piyade Alayı ve bazı topçu birlikleri de emrine verilerek Maydos Mıntıkası Kumandanı olarak görev yaptı.
Gelibolu Yarımadası'nda önemli olaylar oluyordu. İngiliz donanması 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı'nı geçmeye teşebbüs etti ise de kıyı topçusunun başarılı savunması karşısında* muvaffak olamayarak ağır zayiat verdi. Donanması ile Boğaz'ı geçemeyen düşman* bu defa Gelibolu Yarımadası'nı çıkarma ile zorlamaya karar verdi. Olaylar bu şekilde gelişirken* Genelkurmay Başkanlığı da 23 Mart 1915 tarihinde Gelibolu'da 5. Ordu kurulmasına karar vermiş* Komutanlığına da Alman Generali Liman von Sanders'i atamıştı.
Liman von Sanders* muhtemel düşman taarruzuna karşı kuvvetlerini üç gruba ayırarak plânını yapmış; Mustafa Kemal'in başında bulunduğu kuvvetleri ordu ihtiyatına almıştı. Mustafa Kemal* bu plân gereğince 18 Nisan 1915 günü tümeniyle Bigalı'ya geçti.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERİ GÖREVLERİ

Düşman birlikleri 25 Nisan 1915 günü Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinden ilk çıkarma hareketine başladı. Ancak çıkarma hareketi ilk gün karşısında Mustafa Kemal'i buldu. Mustafa Kemal* çıkarmanın başladığını görür görmez* kuvvetlerini süratle Bigalı'dan Conkbayırı'na sevk etmişti. Arıburnu'ndan Conkbayırı'na ilerleyen İngiliz kuvvetleri* o gün* Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur edildi.
Conkbayırı taarruzunda Türk askeri görülmemiş bir inanç ve cesaretle savaşıyor* tarihin en büyük kahramanlık sahneleri sergileniyordu. Dâhi komutan* kumandanlara verdiği emre şu cümleleri de ilâve etmişti: "Ben* size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir !"

25 Nisan 1915 günü başlayan çıkarma* kuvvetlerimiz tarafından kıyıya kadar itilmesine rağmen* düşman* 26 ve 27 Nisan 1915 günleri de çıkarma harekâtına devam etti. İlerlemek isteyen İngilizler'le yer yer şiddetli çarpışmalar oldu; ancak her taarruz Türk askerinin kahramanca savunması karşısında başarısız kaldı. Mustafa Kemal* Çanakkale Cephesîndeki bu üstün başarıları üzerine 1 Haziran 1915'de Albaylığa terfi etti.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ASKERİ GÖREVLERİ

Düşman* Çanakkale'de başarı sağlayamamasına* ilerleme gösterememesine rağmen* yeni bir çıkarma yapmada kararlıydı. Düşünülen çıkarmanın gerçekleşebilmesi için* her şeyden önce ilk direnç hatlarını oluşturan Arıburnu ve Seddülbahir'deki Türk kuvvetlerinin yerlerinden sökülmesi gerekiyordu. İngilizler* bu amaçla 6 ve 7 Ağustos l9l5 günleri* takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruz daha denediler; düşman kuvvetleriyle* kuvvetlerimiz arasında şiddetli muharebeler oldu. Ancak* Mustafa Kemal'in aldığı önlemIer sayesinde düşmanın bu taarruzu da gelişme imkânı bulamadı. Arıburnu ve Seddülbahir'deki taarruz devam ederken İngilizler* 6 Ağustos 1919 akşamı Çanakkale'nin güney kıyılarına da asker çıkararak ilerlemeye başladı. Bu suretle* Anafartalar Bölgesi de ansızın kritikleşti.

Gelişen bu buhranlı durum üzerine Liman von Sanders'in emri ile komuta değişikliği yapılarak* "Anafartalar Grubu Komutanlığı'na 8 Ağustos 1915 tarihinde Albay Mustafa Kemal getirildi. 9 Ağustos 1915 günü komutayı ele alan Mustafa Kemal* beklemeksizin aynı gün yaptığı taarruz ile ilerleyen İngiliz kuvvetlerini tekrar çıkarma yaptıkları kıyılara itti. Aynı günün akşamı Conkbayırı bölgesine geçerek buradaki kuvvetleri de 10 Ağustos 1915 sabahı taarruza geçirdi. Böylece düşmanın ilerlemesine imkân verilmemiş; aksine tutunduğu mevzilerden tamamen çıkarılarak Anafartalar bölgesine tam anlamıyla hâkim olunmuştu.

Mustata Kemal* 25 Nisan 1915 taarruzunda olduğu gibi 9 ve 10 Ağustos taarruzlarında da bizzat ateş hattında bulunmuş* ateş hattından emirler vermiş* bu davranışı yanındaki subay ve erler için ifadesi imkânsız cesaret kaynağı olmuştu.
Conkbayırı'nda kalbini hedef alan bir kurşun* cebindeki saate çarpıp geri döndüğünden mutlak bir ölümden kurtuldu. Bu muharebeler esnasında gösterdiği kahramanlık* azim ve yüksek kumanda kudreti* kendisine memleket içinde ve dışında büyük ün sağladı. Artık O* "Anafartalar Kahramanı" olarak anılıyordu. Aylarca süren çıkarma ve savaşlar sonucu ilerleme kaydedemeyen İngilizler; nihayet 1915 yılı Aralık sonunda müttefikleriyle beraber Çanakkale'den çekildiler. Düşmanların Çanakkale Boğazı'nı geçememesi* İstanbul'un işgalini önlemiş; İngilizlerin* Marmara ve Karadeniz üzerinden müttefikleri Rusya ile bağlantı kurma hayallerini söndürmüştü. Bütün bu olaylar* bir anlamda* I. Dünya Savaşı'nın akışını da etkiliyor* dünya tarihinin yönünü değiştiriyordu. Bu savaşlarda İngilizler insan* araç ve gereç yönünden Türklerden şüphesiz ki çok fazla idi; ancak onların unuttukları nokta* Türk askerinin tarihsel kahramanlığı ve bu kahramanlığı yönlendiren Mustafa Kemal faktörü idi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERİ GÖREVLERİ

Mustafa Kemal* Çanakkale Muharebelerinin eski şiddetini kaybettiği 1915 yılının son aylarında* son bir taarruzla düşmanı tutunduğu kıyılardan da sökerek onu tam mağlûp duruma düşürmek görüşünde idi. Ancak bu teklifi* Ordu Komutanı Liman von Sanders tarafından* düşmanın da kıyıdan yapacağı topçu ateşinin ağır zayiat verdirebileceği endişesiyle benimsenmedi. Artık bu cephede yapacak bir şey kalmamıştı. Mustafa Kemal*10 Aralık 1915'te "Anafartalar Grubu Komutanlığı"nı* Fevzi (Çakmak) Paşa'ya bırakarak izinli olarak Çanakkale den ayrıldı; İstanbul a döndü.
Mustafa Kemal* 27 Ocak 1916'da karargâhı Edirne'de bulunan Onaltıncı Kolordu Komutanlığına atandı. Kısa süre sonra bu Kolordu'nun aynı isimle Diyarbakır'da kurulması kararı üzerine yine Kolordu Komutanı olarak 11 Mart 1916'da Diyarbakır-Bitlis-Muş Cephesi'ne tayin edildi. Mustafa Kemal* 26 Mart 1916'da Diyarbakır'a gelerek komutayı ele aldı.1 Nisan 1916 da Generalliğe yükseltildi. Diyarbakır'a gelişini takiben kısa bir hazırlıktan sonra 3 Ağustos 1916 sabahı emrindeki kuvvetleri* Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçirdi; Ruslar'la iki tümenimiz arasında taarruz ve karşı taarruz şeklinde şiddetli çarpışmalar oldu. Nihayet 8 Ağustos 1916 sabahı Muş* aynı günün akşamı Bitlis* kuvvetlerimiz tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. Muş; ne yazık ki 25 Ağustos 1916'da tekrar Rusların eline düşmüştü. Mustafa Kemal Paşa* 2. Ordu Komutanlığı sırasında* 14 Mayıs 1917'de Muş'u ikinci defa Rus işgalinden kurtardı.
Mustafa Kemal Paşa* Aralık l9l6'da Ahmet İzzet Paşa'nın izinli olarak bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Komutanlığı'na tayin edildi. Karargâhı Diyarbakır'da olan bu ordunun Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey'di. Büyük Komutan'ın* İnönü ile yakından tanışması* emir-komuta zinciri içinde çalışması bu tarihlere rastladı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

ASKERİ GÖREVLERİ

Mustafa Kemal Paşa*14 Şubat 1917'de Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığına atanması üzerine Şam'a giderek Sina Cephesi'ni teftiş etti ise de 5 Mart 1917 tarihinde Diyarbakır'da 2. Ordu'ya vekâleten komutan atandı. Tekrar Diyarbakır'a dönen Mustafa Kemal Paşa*16 Mart 1917'de asaleten 2. Ordu Komutanlığına getirildi. Fakat bu görevde de çok kalmayarak 5 Temmuz 1917 tarihinde Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına bağlı olarak Halep'te kurulması kararlaştırılan 7. Ordu'nun başına getirildi. Bu cephenin umumî idaresi Falkenhein adlı bir Alman generaline verilmişti. Mustafa Kemal Paşa*15 Ağustos 1917 günü Halep'e gelerek göreve başladı. Fakat bir süre sonra General Falkenhein ile aralarında askerî görüşler ve uygulanacak harekât bakımından anlaşmazlık çıktı; bu anlaşmazlık sonucu Mustafa Kemal Paşa*1917 Ekim başlarında istifa mecburiyetinde kaldı. Kendisine tekrar Diyarbakır'daki eski görevi teklif edildi ise de kabul etmeyerek İstanbul'a geldi. 7 Kasım 1917'de Genel Karargâh'ta görevlendirildi. Ancak kısa süre sonra Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Alman Umumî Karargâhını ve Alman Cepheleri'ni ziyaret etmek üzere Almanya seyahatine iştirak etti.15 Aralık 1917 - 4 Ocak 1918 arasını kapsayan bu seyahat esnasında Mustafa Kemal* Alman askerî çevrelerinde incelemeler yaparak* Alman İmparatoru II. Wilhelm ve devrin tanınmış komutanlarıyla görüştü. Onlara -hoşlanmasalar da- I. Dünya Harbi'nin muhtemel sonuçları hakkındaki görüşlerini açıkça ve belirgin şekilde anlatıyordu.
Mustafa Kemal Paşa* 20 gün süren Almanya seyahatinden İstanbul'a döndükten bir süre sonra böbrek rahatsızlığı nedeniyle Viyana ve Karlsbad'a giderek tedavi gördü. 13 Mayıs 1918 - 4 Ağustos 1918 arasını kapsayan bu seyahat dönüşü General Falkenhein'in yerine Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına getirilmiş olan General Liman von Sanders'in emrindeki 7. Ordu'ya Ağustos 1918'de tekrar komutan oldu ve 15 Ağustos 1918 günü Halep'e geldi. Mustafa Kemal* bu cephede İngilizlere karşı başarılı müdafaa savaşları yaptı. Takviyeli İngiliz kuvvetleri karşısında* O'nun maharet ve dirayeti sayesinde* bu bölgedeki Türk Ordusu dağılmaktan kurtarılmış; büyük bir düzen içinde Halep'e kadar çekilme başarısını göstermişti. Fakat I. Dünya Savaşı Almanya ve müttefikleri aleyhine gelişiyordu. 29 Eylül 1918 tarihinde Bulgaristan savaştan çekilmiş* 4 Ekim 1918 tarihinde de Almanya mütareke istemişti. İstanbul'da Talat Paşa kabinesi istifa etmiş* yeni kabineyi Ahmet İzzet Paşa kurmuştu. Bu gelişmeler karşısında Mustafa Kemal Paşa* yetkili makamlara* askerî ve siyasî önerilerine devam etti ise de yine kabul ettiremedi. Nihayet 30 Ekim 1918 tarihinde de Osmanlı Devleti* itilâf devletleri ile Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak l. Dünya Savaşı'ndan çekildi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

MÜTAREKE DÖNEMİNDE MUSTAFA KEMAL

Mustafa Kemal Paşa* Mondros Mütarekesi'nin imza edildiği günün ertesi* 31 Ekim 1918 tarihinde Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına getirildi ise de artık yapacak bir şey kalmamıştı. 7 Kasım 1918 tarihinde bu Grup Komutanlığı'nın da Padişah iradesiyle kaldırılması üzerine Adana'dan hareketle 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geldi. Artık Türkiye* mütareke şartlarını yaşıyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiş bir Ordu Komutanı idi.

Memleket ve milletin içinde bulunduğu şartlar ağır idi. Büyük bir savaş sonunda* mağlup bir devlet olarak 30 Ekim 1918'de "Mondros Mütarekesi" adı verilen* şartları ağır bir anlaşma imzalanmış* bu anlaşma şartlarına dayanılarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce işgal edilmiş* ordumuz dağıtılmış* bütün silâh ve cephane galip devletlerin emrine verilmişti. Osmanlı memleketleri tamamen parçalandığı gibi* Türk'ün ana yurdu* Anadolu da galip devletler arasında taksime uğruyordu. İtalyanla* Antalya'ya çıkmıştı. İskenderun* Adana* Mersin* Antep* Maraş* Urfa işgal altında idi. Kars'ta İngilizler idareyi ele almıştı. Trakya* işgal altında idi. Düşman donanması İstanbul sularında demirlemişti. Çanakkale ve İstanbul Boğazları tutulmuştu. İstanbul ve İstanbul Hükûmeti İtilâf Devletleri'nin baskı ve kontrolü altında idi. Padişah ve hükûmet* düşmanlara âlet olmuş* âciz ve şaşkın bir vaziyette sadece kendileri için emniyet ve kurtuluş yolu aramakta idiler. Anadolu'nun her şehrinde ecnebi subaylar dolaşıyor* İtilâf Devletleri temsilcisi sıfatıyla direktifler veriyorlardı. Yunanlılar da İzmir'i işgal hazırlıklarıyla meşguldü; bu yolda büyük çaba harcıyorlar* İtilâf Devletler'ini iknaya çalışıyorlardı. Nihayet* 15 Mayıs 1919'da bu gayelerine eriştiler.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

MÜTAREKE DÖNEMİNDE MUSTAFA KEMAL

Olayların bu şekilde gelişeceğini Mustafa Kemal* önceden sezinlemişti. Nitekim Mondros Mütarekesi'nden 5 gün sonra* 5 Kasım 1918'den itibaren Harbiye Nezaretinden Mondros Mütarekesi gereğince ordulara terhis emirleri gelmeğe başladı. Atatürk* aynı gün Adana'dan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa'ya ilk ikaz telgrafını çekti: "Ciddî olarak arzederim ki gereken tedbirleri almadıkça orduyu terhis etmeyiniz! Şayet orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak düşman ihtiraslarının önüne geçmeğe imkân kalmayacaktır." Bu* Atatürk'te* her şey bitti zannedilen bir zamanda da kurtuluş ümidinin sönmediğini* pek çoklarının düştüğü yeis ve ümitsizliğe asla kendisini kaptırmadığını gösterir.

Fakat* acıdır ki Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan bütün bu haklı itirazlar etkisiz kalır ve ordunun terhisine sür'atle devam edilir. Çünkü genel kanaat* İtilâf Devletleri ile herhangi bir mücadeleye giremeyeceğimiz* böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacağı idi. O halde İtilâf Devletleri'ni gücendirmeyecek* Mondros Mütarekesi şartlarını yerine getirecektik. İstanbul Hükûmetinin görüşü ve davranışı bu idi.

Padişah ve hükûmetini saran bu umutsuzluğa rağmen* milletimiz* haksız işgal ve istilâlara karşı nefsini müdafaa yolunda her çabayı gösteriyor; memleketin çeşitli yörelerinde düşmanla mahalli kuvvetler arasında çarpışmalar oluyordu. Diğer taraftan mütecaviz düşmana karşı koymak ve kurtuluş çareleri aramak üzere Anadolu'da yer yer millî teşkilâtlar oluşturuluyordu. Ancak bütün bu kuruluşlar* ayrı ayrı çalışmaları sebebiyle istenilen ölçüde etkili olamıyorlar* bütün memleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösteremiyorlardı.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.