Bahtiyar Vahabzade şiirleri

erminfatal

Katılımcı Üye
Katılım
11 Tem 2010
Mesajlar
650
Tepkime puanı
0
Konum
bin/dash
hayati
Mahmud oğlu Bahtiyar Vahabzade, 16 Ağustos 1925 tarihinde Şeki'de doğdu. 9 yaşında ailesiyle beraber Bakü'ye taşındı. İlk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladı. 1942 yılında girdiği Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümü'nden 1947 yılında mezun oldu ve aynı bölümde öğretim üyesi olarak ders vermeye başladı. 1964 yılında tamamladığı S.Vurğunun hayat ve yaradıcılığı isimli monografisi ile filoloji doktoru ünvanını aldı.
1980 yılında Azerbaycan İlimler Akademisi üyeliğine seçilen Vahabzade, 2001 yılında emekli olana kadar üniversite de ders vermiştir.
Vahabzade, 1960'larda başlayan özgürlük hareketlerinin öncülerindendir. Bu konuda kaleme aldığı 1959 tarihli Gülistan isimli şiirinde, ikiye bölünen (İran ve Rusya) Azerbaycan halkının yaşadığı felaketleri anlatmıştır. Adı geçen eserinde dolayı 1962 yılında milliyetçi damgası vurulan şair 2 yıllığına üniversitede ki görevinden de uzaklaştırılmıştır. Bu olumsuzluklara ve Sovyet rejiminin baskılarına rağmen özgürlük mücadelesinden hiç yılmamıştır. Azerbaycan halkının sıkıntılarını konu ettiği pek çok eserini yurt dışına kaçırarak yayınlanmasını sağlamıştır.
Eserlerinde Azerbaycan Türkçesi'ni en temiz şekilde kullanmaya özen gösteren ve halkının duygularına tercüman olan Vahabzade Azerbaycan'da Halk Şairi adıyla anılır. 1995 yılında Azerbaycan özgürlük mücadelesindeki hizmetlerinden dolayı İstiklal nişanı ile ödüllendirilmiştir. Ülkesinin özgürlük simgelerinden biridir. Vahabzade 1980-2000 yılları arasında 5 defa milletvekili seçilmiştir. 13 Şubat 2009 tarihinde Azerbaycan'ın başkenti Bakü'deki evinde vefat etti. Bahtiyar Vahapzade'nin cenazesi, uzun yıllar ders verdiği Bakü Devlet Üniversitesinin salonunda düzenlenen törenden sonra tanınmış şair, edebiyatçı, bilim ve siyaset adamlarının mezarlarının bulunduğu Fahri Hıyaban'da toprağa verildi.
Eserleri

Bahtiyar Vahabzade, 40'ı aşkın şiir kitabı, 11 ilmi eser, 2 monografi, çeşitli piyesler ve yüzlerce makale yayınlamıştır. Eserlerinde genellikle özgürlük, yurt sevgisi, din gibi temaları işlemiştir.
Türkiye'de Basılan Eserleri
Ömürden Sayfalar (Ötügen, 2000)
Vatan, millet, ana dili (Atatürk Kültür Başkanlığı yayınları, 2000)
Soru işareti (Kaynak yayınları, 2002 )
Diğer Dillere Çeviriler [değiştir]
Türkçe (Türkiye Türkçesi) 15 kitap
Rusca 14 kitap
İran'da Azerbaycan Türkçesi 5 kitap
Ermenice 3 kitap
Özbek Türkçesi 2 kitap
Almanca 2 kitap
İngilizce 2 kitap
Türkmen Türkçesi 1 kitap


 
Adsız Şiir

Gözümde göllendi, güllendi yaşlar
Dağıldı başımdan dostlar, tanışlar
Bedbahtlık- yüreğe çapraz dağ çeken
Tekliğin zamanda ikiz kardeşi
Teklik – gönül sıkan, teklik bel büken
Dünyanın en büyük, en ağır taşı!

Yalan bin boyalı, gerçek boyasız
Yalan-kıpkırmızı, gerçek- ak olur
Yalan kışkırıkçı, yalan hayasız
Gerçekse her zaman utancak(1) olur.

Şubat 2001
1) Utangaç
 
Akıl Başka Yürek Başka

Birbirine benzese de
Yel başkadır, külek* başka
Itrı da hoş, rengi de hoş
Gül başkadır, çiçek başka.

Her diki yokuş bilme gel
Her meyi meyhoş bilme gel
Her uçanı kuş bilme gel
Kuş başkadır, böcek başka.

Her derdine ortak benim
Her ağrını ten bölenim*
Sen çekensin, Ben gelenim
Gemi başka, yedek başka.

Hakkın yolu öz yolumdur
Eğilmeyen düz yolumdur,
Hayırla şer sağ solumdur
Şeytan başka, melek başka.

Bir dileğe ben calandım*
Kah kazandım, kah talandım.
Ömrüm boyu haçalandım*
Akıl başka, yürek başka.

Dilek oldu benim adım
Pervazlandı kol kanadım
Yetmedi sabrım, inadım
Amel başka, dilek başka.

külek: rüzgar ten bölen: paylanmak canlanmak: buzlanmak
haçalanmak: çatallaşmak, iki yöne ayrıldım
 
Allah

İdrakte yol açmış geceden gündüze Allah.
Güldürmesen öz(1) gönlünü, gülmez yüze Allah.
Dünyaya şafaklar gibi Tanrım sepelenmiş(2) ,
Kalbin gözü yanmazsa, görünmez göze Allah.

Allah! Biliriz cisim değil, ya nedir Allah?
En yüksek olan hakta, hakikattedir Allah.
Dondunsa Tekâmül ve güzellikler önünde,
Derket, bu taaccübde(3) , bu hayrettedir Allah.

Bildik, biliriz, gizlidir insandaki kudret,
Herkes onu fehmetmese(4) , acizdir o, elbet.
İnsanın ezel borcudur insanlığa hürmet,
İnsanlığa hürmette, liyakattedir Allah.

Gerçek de şu ki: Gizlidir her zerrede vahdet.
Bir zerre iken külle(5) kavuşmak ulu niyet.
Gördüklerimiz zahiridir(6) , batna(7) nüfuz et.
Batındaki, cevherdeki fıtrattadır Allah.

Fıtrat da yatar sözde, sözün öz yükü fikrim,
Seçmiş, seçecek daima tüyden tüyü fikrim.
Ben bir ağacım, yaprağı sözler, kökü fikrim,
Sözlerde değil, sözdeki hikmettedir Allah.

İnsan! Tepeden-tırnağa, sen arzu, dileksin.
Nefsinde doyumsuz, fakat aşkında meleksin
Zulmün yüzüne hak denilen silleni çeksen,
Sillende mühürlenmiş o gayrettedir(8) Allah.

Cahil İner alçaklığa, öz kalbine inmez,
Vicdandan eğer dönse de, hayrından o dönmez.
Zulmette, cehalette, adavette görünmez,
İlgarda(9) , sadakatte, muhabbettedir Allah.

1984
1) Kendi
2) Serpilmiş
3) Bu hayrette, şaşkınlıkta
4) Anlamasa
5) Bütünlük
6) açıktadır, görünüştedir
7) İçe
8) Namustadır
9) Sözdedir
 
Ana Dili

Dil açanda ilk defa 'ana' söylerik biz
'Ana dili' adlanır bizim ilk dersliyimiz
İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle
İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile.

Bu dil - bizim ruhumuz, eşgimiz, canımızdır,
Bu dil - birbirimizle ehdi-peymanımızdır.
Bu dil - tanıtmış bize bu dünyada her şeyi
Bu dil - ecdadımızın bize goyup getdiyi
En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek
Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.

Bizim uca dağların sonsuz ezemetinden,
Yatağına sığmayan çayların hiddetinden,
Bu torpağdan, bu yerden,
Elin bağrından gopan yanığlı neğmelerden,
Güllerin renglerinden, çiçeklerin iyinden,
Mil düzünün, Muğanın sonsuz genişliyinden,
Ağ saçlı babaların aglından, kâmalından,
Düşmen üstüne cuman o gıratın nalından
Gopan sesden yarandın.
Sen halgımın aldığı ilk nefesden yarandın.

Ana dilim, sendedir halgın aglı, hikmeti,
Ereb oğlu Mecnunun derdi sende dil açmış.
Üreklere yol açan Füzulinin sen'eti,
Ey dilim, gudretinle dünyalara yol açmış.
Sende menim halgımın gahramanlığla dolu
Tarihi verağlanır.

Sende neçe min illik menim medeniyyetim
Şan-şöhretim sahlanır.
Menim adım, sanımsan,
Namusum, vicdanımsan!
Milletlere halglara halgımızın adından
Mehebbet destanları yaradıldı bu dilde.


Bu dil - tanıtmış bize bu dünyada her şeyi
Bu dil - ecdadımızın bize goyup getdiyi
En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek
Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.
 
Annem Öldü Mü?

Annem Öldü Mü?
Ne hız ellerini üzdün dünyadan
Balanı tek koyup nereye gittin?
Nasıl yok oluyormuş bir anda insan
Sanki bu dünyada hiç yok imişsin..

Güneş gurup etti... oda karardı...
Bir anda yok oldun sen hayal gibi.
Şimdi düşünürüm senden ne kaldı..
Gönlünde hatıran kara hal gibi...

Beni boya başa yetirdin anne
Bize borçlu bildik her zaman seni
Sen beni dünyaya getirdin anne
Bense yola saldım dünyadan seni...

Sen bana beşikte ninni çalmışsın
Bugün ninni çalsam sana ben de mi?
Senin şirin şirin ninnilerini
Sana gaytarayım cenazende mi?

'Uykun şirin olsun' diyerdin bana
'Uykun şirin olsun' deyim mi sana
Gerek ben basına dönüm dolanım,
Beni hayat için hep uyutanım,

Söyle ölümçün
Nasıl uyutayım seni ben bugün?

Bu nasıl dünyadır anlayamam ben,
Cilvesi cürbecür, rengi cürbecür
Dün öz nefesiyle seni işiden
Bugün buza dönüp, tasa dönüptür

Bu nasıl dünyadır...
İnsanoğlunun
Hayali göktedir kendi yerdedir...
Sağken omuzunda hayatın yükü
Ölende ceseti çiyinlerdedir...
Bu nice dünyadır bu nice dünya
Ölüm hakikat hayatı rüya
Derdimin gamımın ortagı sendin
Niye yüz çevirdin ya niye benden? ...
'Derdin bana gelsin' hani diyerdin
Niye dert ekledin derdime ya sen

Annem, kimse seni darıltmamıstır,
Ben seni
Ben seni darıltan kadar.
Şimdi kime açsam derdimi bir bir
Kim benim derdime yanar sen kadar?
Evin her yerinde görülür yerin
Gözüm ahtarcıdır anne ey anne
'Ninem' 'hani' diyor küçük azerin
Ne cevap verem ana ey ana
Bilmem bilmem bilmem bu ölüm nedir
Hayat var iken
Nefesin ey anam hala evdedir
Kendin yer altinda taşa dönmüşsün

Bugün yedin oldu...
Annem yedi gün,
Bizimle beraber ağlar odalar
Sana
Yalniz sana
Sana demek için
Gönlümde ne kadar bilsen sözüm var...

Annem ısmarlandın anne topraga
Bu ölüm sineme çekti dağ benim
Sen benim arkamda benzerdin dağa
Sanki de arkamdan uçtu dağ benim...

Ömrü başa vurdun altmış yaşında
Altmışın üstünde durup yaşında
Artık senin için durudgu zaman
Benim çün dolaşır
Gün olur akşam...
Vakit geçer sen benden uzaklaşirsin
Ben sana günbegün yakınlaşırım...
 
Bas Açmadim Ömrüm Boyu Ben Yazik

Bas açmadim ömrüm boyu ben yazik
Iblisinden, meleginden dünyanin
adem satti bir elmaya cenneti
tora düstü keleginden dünyanin

Ne güzeldir, yürek genis, söz açik
Yasamadim bir sevdami yarimcik.
Azap adli degirmenden narin cik
Geçeceksin eleginden dünyanin

Arzum için bir meleyen cüyürdüm
o tepeden bu tepeye yüyürdüm
niye korkum kefeninden ? Ne gördüm
Besiginden, beleginden dünyanin

Biz çzümüz özümüzden öç aldik
geçen güne gelen günü bac aldik
ömrümüzün yarisinda gocaldik
Sillesinden köteginden dünyanin

Gönül üzgün, hayal küskün derbeder
özün söyle zulm olar mi bu kadar?
Yedekleyip arkasinca sürüder
Berk yapissan eteginden dünyanin.

Gönül düstü bin arzunun izine
Bilemedik egrisi ne düzü ne?
Simdi kefen örüyoruz özüne
Öz külünden, çiçeginden dünyanin.
 
Ömrün fasılları tez geldi geçti.
Yazı verimlidir, kışı verimsiz
Bir gün gördüm ki, güçten düşmüşüm.
Yıllar öz atını sürdü eğersiz.

Ülkü olan yere baş koyan yıllar
Gamlı gözlerime yaş koyan yıllar
Ey yaşım üstüne yaş koyan yıllar,
Nere kaçarsınız benden habersiz?

Ey ömür! Görünür artık sahilin,
Elin kısıldıkça uzanır dilin.
Ömürden verdiğim yetmiş üç yılın
Zehiri yeterli, balı yetersiz.

Öz omuz yüküdür herkesin yaşı
Derdi - sırdaşıdır, fikri – yoldaşı,
Dönüp mizacıma kahır gözyaşı.
Sevinç de, keder de, geçmez kahırsız.

Fikirler selinde akandan beri
Ayıramadım ben hayırdan şerri
Dökülmüş ömrümün yaprak yılları
Bahçesi virane, bağı çepersiz

Gönül o gönüldür, koca yaşımda,
Fikirler kaynaşır yine başımda
Yine hücumdayım söz savaşımda,
Sözüm teperlidir(1) , özüm tepersiz.

Ağustos 1998



Teperlidir: Kuvvetlidir, etkilidir, geçerlidir
 
Dönge

Bu yollardan katar geçti
Kulağımda sesi kaldı.
Tükense de canda takat
Yaşamak hevesi kaldı.

Dayazda(1) gördüm derini
Hayırda gördüm şerrini
Ömrün iyi günlerini
Yola saldım, pisi kaldı.

Ömür ki, var birce karış
İlki savaş, sonu barış.
Katar geçti, buruş buruş
Yüz gözümde isi kaldı

Unutulmuş çoktan beri
Dünyanın toy düğünleri
Gelip geçti şen günleri
Derdi, gam gussası(2) kaldı.

Katar gider öz başına
Yettim ihtiyar yaşına
Yetirem menzil başına,
Sonuncu döngesi kaldı

30 Haziran 1996

1) Dayaz: Sığ
2) Gussa: Tasa, Keder
 
Ecdada Borcumuz

Çok sevdiğim kalem dostum Sabır Rüstemhanlí’ya Ölülerinizi hayırla yadediniz
Hadis
İmandan, gümandan, esen külekten
Bu millet bir nice yere bölündü.
Biri öbürünü iğnelemekten
Sanki çevrilerek akrebe döndü.

Bu ona şer atar, o buna bühtan
Allah kendi yetsin feryadımıza
Bıkıp kendimizi damgalamaktan
Şimdi de geçmişiz ecdadımıza.

İyiyi dışarda arıyoruz biz
Farkını bilmeden boşla dolunun
Savaş meydanından çekilmeğimiz
Adına yazılmış koç Köroğlu’nun:
“Yiğitlik on imiş, dokuzu kaçmak”
Bizim kimliğimiz bu imiş ancak?

Kendini küçültmek nerdendir bizde?
Nedir kendimize bu şer, bu bühtan?
Bizim aşağılık düşüncemizde
“Öküz olmaz imiş ev danasından.”

“O altın ***ürüp ülkeden” diye
Bühtan da yamadık Resulzade’ye.
Ama bir ayarı olur yalanın
Gel dünü bu güne satma sen bu gün
Kendi baştan başa altın olanın
Neyine gerekmiş altın, bir düşün.

Sen Allah, taş atma sen billur suya,
Gün gelir, vicdanın kınayar seni.
Amandır, koymayın karşı karşıya
Gelin Neriman’la Resulzade’yi

“Babek soy köküyle bizden değilmiş
Hatai İslam’ı ikiye bölmüş
Fetalı Allahsız, Vagif baz idi
Falansa azıcık kumarbaz idi
Geceli gündüzlü Hadi dem idi
O ayyaş, bu fersiz, o bigam idi
Biri garazkârdı, biri hasisti
Bu ondan iyiydi, o bundan pisti
Nâtavan böyleydi Hacer şöyleydi
Büyükler önünde o, bir köleydi

Rahmet demiyoruz ama bir kere
Milleti yücelten rahmetlilere
Bir soran yok mudur peki, sen nesin?
Söyle, bu millete ne getirmişsin?
Sen bühtan attığın bu büyüklerin
Yüzde biri kadar ne iş görmüşsün?

“Divan şairleri” yaramaz bize
Yoktur uyarlığı zamanımıza
Fikret’in oğlu da vazgeçti dinden
Gitti öz yurdundan, öz vatanından,
Hamit eserleri batı taklidi
Akif de, Fazıl da bir dindar idi”

“Doğudan Batıya ferman gönderen
Atalar ne kadar cephe yardılar
Batının önünde Fatihlerimiz
Bu gün yeni nesli utandırdılar.”

Kendini küçülten ey Türk, bir düşün
İncele tarihi bir de derinden.
Niçin utanmıyor batılı bu gün
Atasının haçlı seferlerinden?

Yadların önünde kekelemekle
Dedeni, nineni lekelemekle
Niye geçmişini sen danıyorsun?
Ulu şöhretini kıskanıyorsun,

Sözün doğruysa da deme arkadaş
Birine Turancı, birine yoldaş
Öyle bile olsa söyleme kardaş
Birine gasbıkâr, birine ayyaş

O vakitten sular akmış durulmuş
Çok şeyler değişmiş, bu ki sır değil.
Farklı düşünceler her zaman olmuş
Yarın da olacak, zaman bir değil,

Zirveden dereyi görmen ile sen
Övünme, bu değil uzak görenlik
Dereden zirveyi gör, deyim ahsen!
İşte, buna derler erlik, erenlik,
Bugünün gözüyle sen düne baksan
Geçmişe yargıda yanılacaksan,

Evvel özümüzü görek, anlayak
Bize akıl verip o ulu tanrı
Hiç görebildik mi biz on yıl gabak
Bu gün gördüğümüz bu oyunları?

Çok şey ummadık mı biz atalardan?
Bu günkü dertlere biz yâdız meğer
Bizden öncekine kulp tokmak asan,
O kulptan kendimiz azadız meğer?

Neriman kim idi? : vaktinin oğlu!
O vakit düşünemezdi o bizim gibi
Sor öz vicdanından sanki bu yurdu
O senden, ya benden az mı severdi?

Gelin ataları ata sayak biz
Ulu mezarlara taş atmayak biz
Zaman hükmeyledi, dünya değişti
Bizden arkadaki ileri geçti
Dünya göz göresi şer atar bize
Biz de şer atarız öz dedemize
Ulu Atalara yol gösteririz
Nerde ayrılsak da burda biz biriz.


Hakkı ayaklarız biz hak adına
Dil uzun, el kısa, fikir derbeder
Ya Rab! Bu dünyada öz ecdadına
Çirkef atan var mı bu millet kadar?
 
Elveda

Deyirem sefası bitdi ömrümün,
İndi dağ çıhıram, düze elveda.
Göze duman çökür, başa gar yağır,
Bahara elveda, yaza elveda.

Aşgına her zaman mügaddes dedin.
Günler elden gedir, sen teles dedin.
Çohu istemedin, aza bes dedin,
Dedim, çoh yoh ise, aza elveda.

İndi öz kökünden üzülen menem.
Özge budaglara düzülen menem.
İndi ne sen, sensen, ne de men, menem.
Biz ki, biz değildik, bize elveda.

Bahtiyar, derinde sızlayıp yaran.
Seni keçmişine bağlar her zaman.
Zulmet üreğini işıglandıran,
Yoluna şam tutan göze elveda.

Teles: Acele et
Bes: Yeter
Üzülen: Kopan
Şam: Mum
 
Gereksiz

Od almazdı bir zaman bu derdimden o derdim.
“Ben çıkmaya tepe yok, yüce bir dağ isterdim.”*
Birce diki çıkmaya şimdi ferasetim yok.
Ayak üstte durmaya bir lahza takatim yok.
Kuvvetimi yitirip ben kendimi danmışım(1)
Ömrü günü harcayıp, şan şöhret kazanmışım.
Şimdi şan şöhretimden nârazıyım yoksa ben?
Meğer bu değil miydi geceleri eriten
Gündüzleri öğüten zahmetimin meramı?
Meğer kazanmadım mı bu adın hesabına
Bu günkü ihtiramı?
Ben içeri girince ayağa kalksalar da,
Meclislerin başında beni oturtsalar da
Her şey benim gözümde şimdi başka renk alıp.
Tanıdığım bu dünya benim gibi kocalıp.
Şimdi kendi içimde batıp unutulmuşum,
Artık kendim için de ben gereksiz olmuşum.

Mart 2001

* 60. Yıllarda yazdığım “Dağda şelale gibi” şiirimden mısra.
(1) Danmışım: İnkâr etmişim.
 
Gözle Germek

Ey dost, birden bire geçip zil sime(1) ,
Dedin: -inanmam görmediğime.
Dedim: -sen arifsin bense bir avam.
Gözle gördüğüme bense inanmam.
Bilmirem gözüme görünen dünya
Aslında gerçek mi, ya sırlı rüya?

İnişli yokuşlu bir ömür sürüp
Bildim, sağ solumdur, hayrım, şerrim,
En büyük gerçektir aklımla görüp
Ama gözlerimle görmediklerim.
Göz bizi aldatır, akla borçluyuk
Aklın gözleri var, gözün aklı yok.

10 Ocak 2002

1) Derine gittin, beni incitecek konuya dokundun
 
Kafi mi?

Allah’ın verdiği bu aciz akıl
O’nu derk etmeye bize yeter mi?
Ne kadar istesen göğe secde kıl,
Görünmezi görmek göze yeter mi?

Elimiz uzundur, aklımız gödek(1)
Bir taşın üstünde bir bostan ekmek
İnsan yüreğinin resmini çekmek
Allah’ım, bir renge, boza kafi mi?

Kalbimi şiirimle diyenden beri,
Sandım sözümdedir fikrin cevheri
Sorurum duyduğum derinlikleri
Hissim kadar demek söze kafi mi?

Ekim 2001
1) Gödek: Kısa
 
Neylemeli

Kuş okudu, ferahlandık
Taş okusa neylemeli?
Örümcekse tor(1) dokudu
Kol(2) dokusa neylemeli?

Dedim, dünya bir temaşa
Her arzumuz geldi başa
Dediklerin baştan başa
Boş uykuysa(3) neylemeli?

Sesimiz yok, küyümüz(4) var
Okumuz yok, yayımız var
Deme gelmiş çayımız var
Şeker yoksa neylemeli?

Yalanlardan cana doyduk
Ona uyduk, buna uyduk
Et kokuştu, tuza koyduk
Tuz kokarsa neylemeli?

19 Şubat 2000

1) Tor: Ağ
2) Kol: Çalı
3) Uyku: Rüya
4) Küy: Gürültü
 
Sükut, Hayal, Muhabbet

Müslüman’ın bir saatlik tefekkürü bir yıllık nafile ibadetten evladır.
Hadis

Ben sükuta göçmüşüm, sükut benim oylağım.(1)
Ben hayale göçmüşüm,
Hayal- arzularımı hakikata ***üren
Elimdeki bayrağım.
Hayal gökte kanadım.
Yerde çapan Kırat’ım,
Denizdeyse yelkenim.
Sükut- mabedim benim!
Bıkmışım bu dünyanın hayli küylü sesinden
Sanırım kurtarmışım yerin cazibesinden.
Yerde her şey ölçülür, her şeyin bir haddi var.
Yerde deryaların da öz cezri var, meddi var.
Yerin kanunlarına baş eğmeyen hayalim
Benim sonsuz aşkımı sonsuzluğa taşıyor.
Sükutumla kol kola orda rahat yaşıyor
Bu hayatın şartı yok.
Varla yokun dünyada benim için farkı yok.

Kavuştuğum sükutu ama işitirim ben
İşittiğim bu sükut daha güçlü seslenir
Dünyanın ses küyünden.
Belki benim içimde çarpışan fikirlerin
Gür sesidir bu sükut.
Arzumun karşıdaki engellere vurduğu
Darbesidir bu sükut.
Hayal, sükut, muhabbet- şeref yolum, şan yolum
Allah’ın dergâhına beni ***üren yolum.
Sükutu anlamayan ebedi gaflettedir.
Bir çerçeve içinde hangiyse bir haddedir.
Sükutun feryadını işitenler, duyanlar
Sonsuz ibadettedir.
Nisan 2001

(1) Oylağım: Meskenim
 
Tenha Mezar*

Yolun kenarında tenha bir mezar
Üstünde ne adı, ne soyadı var.
Yolcu, arabayı durdur bu yerde
Bir sor, kimdir yatan tenha kabirde?

O bir Türk askeri, kahraman, metin!
O öz kardeşine yardıma geldi.
Kurşuna dizilen milletimizin,
Haklı savaşına yardıma geldi.

Uzaktan ses verip senin sesine
Geldi, o dönmedi öz ülkesine.
Düşman saflarını o, soldan sağa,
Biçti, dostlarıyla cepheyi yardı.
Toprağın yolunda düştü toprağa,
Senin toprağını sana kaytardı.(1)

Kendi koruduğu, hem can verdiği
Yolun kenarında defn edildi o.
Uğrunda canını kurban verdiği
Toprağı kendine vatan bildi o.

Yolcu, arabanı bu yerde eğle.(2)
O mezar önünde sen ta’zim eyle.
Secde kıl, dua et onun ruhuna,
Ayak bastığın yer borçludur ona

1998
* 1918’de, Türk ordusu Ermeni işgaline maruz kalan Azerbaycan halkının yardımına geldi. Destan yazan Türk ordusunun neferlerinden birisi Şamahı civarında yaralanır ve şehit düşer. Yaralandığında yardımına gelen köylülere eğer ben ölürsem beni yaralı olarak bulduğunuz yere defn edin diye vasiyette bulunur ve asker yaralandığı yere defn edilir (AN) .
1) Geri aldı
2) Durdur
 
Tora Düştü Keleğinden Dünyanın

Baş açmadım ömrüm boyu ben yazık
İblisinden, meleğinden dünyanın
Adem sattı bir elmaya cenneti
Tora düştü keleğinden dünyanın

Ne güzeldir, yürek geniş, söz açık
Yaşamadım bir sevdamı yarımcık.
Azap adlı değirmenden narin çık
Geçeceksin eleğinden dünyanın

Arzum için bir meleyen cüyürdüm
O tepeden bu tepeye yüyürdüm
Niye korkum kefeninden? Ne gördüm
Beşiğinden, beleğinden dünyanın

Biz özümüz özümüzden öç aldık
Geçen güne gelen günü bac aldık
Ömrümüzün yarısında gocaldık
Sillesinden köteğinden dünyanın

Gönül üzgün, hayal küskün derbeder
Özün söyle zulm olar mi bu kadar?
Yedekleyip arkasınca süreder
Berk yapışsan eteğinden dünyanın.

Gönül düştü bin arzunun izine
Bilemedik eğrisi ne düzü ne?
Şimdi kefen örüyoruz özüne
Öz külünden, çiçeğinden dünyanın.
 
Vicdan

İki yolun ayrımında ben durup
Gah o yandan, gah bu yandan korkarım
Devden değil, sinek kadar gücüyle
Ben kendini dev sayandan korkarım
Hakk evinde hak divanı kurulmuş
Her kazancın öz kiymeti sorulmuş
İddiası boynumuza yük ılmuş
Bağışlanan şeref şandan korkarım

Bu dünyadan umacağım mizandır
Korktuğum kes bu mizanı bozandır
Tok herifin kudurması, yamandır
Acandan yok, ben doyandan korkarım

Uyarsak biz nefs adlanan elçiye
Tükürürüz vicdan kesen ölçüye
Odur veren düz, kıymeti her şeye
Vicdanından korkmayandan korkarım
 
Yol İşareti

Sevdinse ...
Aşkında yitip yok oldun,
Karıştıracaksın günü ,ayları .
Sevgi yollarında ne kaide, kanun
Kendin aşmalısın bu dolayları .

Eriyip kendini yok sanacaksın
Bu derdin olmayıp özge çaresi
Sen hız hız 'kazaya' uğrayacaksın
Yoktur bu yollarda yol işareti
 
Geri
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.