DİN BU MU?
-Camiler-
-Camiler-
Cami kelimesinin sözlükte ki tanımı şudur; Müslümanların bir arada namaz kılmak, Tanrıya tapınmak için yaptıkları, içinde günde beş vakit namaz kılıp dua okuyarak Tanrıya tapındıkları yapı.
Günümüz de inşa edilen bu yapılara baktığımız da, hangimiz bu tanıma itiraz edebiliriz ki? Ama ben ediyorum! Şiddet ile itiraz ediyorum ki, müslümanlığın ilk döneminde bugün cami diyerek adlandırdığımız mescitlerin cami tanımıyla hiç bir alakası yoktur. Cami (mescit) yalnızca ibadet maksadıyla inşa edilen bir yer değildir. Hz. Peygamber zamanın da hem toplantı yeri, hem sanatsal gösterilerin sergilendiği, dünyevi meselelerin konuşularak tartışıldığı aynı zaman da ikramların sunulduğu herkese açık bir yerdi. Bugün ki tanımdan yola çıkarak durumu değerlendirdiğimiz de asıl maksadından uzaklaştırıldığı, içi boş değerlerle bezenmiş ve akıl işletmeyenlerin dergahına dönüştürülmüştür. Cami sadece ibadet edilen ve Allahın evi değildir.
Hangi semtin camisi daha görkemli (gösterişli) ise orada namaz kılmanın daha ulvi olduğuna inananlarla doludur toplumumuz. Çünkü bilmediklerinden, gözün gördüğüne kanarak ve hiç sorgulamadan çoğunluğa uyarak (Ki Kuran Bakara Suresinde Bizi güt demeyin, bize bak deyin der), gönül gözünü kapatarak ibadet ederler. Oysa ki, açıp okusalar Kuran-ı Kerimi, hemen anlayacaklar içine düştükleri gafleti.
Kuran, temel ibadetler de bir liderin; maaşlı, tutulmuş, görevlendirilmiş birini ibadetlerin başında istemez. Maaşlı imamın kıldırdığı namaz İslam Fıkhına göre geçerli değildir. Ta ki 14.cü Yüzyılda Osmanlı bu uygulamayı başlatana kadar. Durum böyle iken, günümüz Diyanet İşleri Başkanlığını da sorgulamak gerekir.
Kuranın ışığında bir toplumda diyanet kurumu; ilmi, akademik çalışmaları olan, kendi alanına giren konularda toplumu kontrol eden, gözetleyen ve yön göstererek o toplumu aydınlatan bir kurum olmalıdır. Diyanet kurumu imamlara maaş dağıtan, camilere hiç gitmeyenlerden topladığı paralarla (vergi), camilere abone olanlara hizmet taşıyan bir kurum olmamalıdır. Bu durum alenen Maun Suçu işlemektir ki, Kuran bu suçu Maun Suresin de açıkça ifşa etmiştir. Bu suçu işleyen yöneticilerin ve bu suça bir şekilde aracı olanların ise Allahı ve dini olamaz.
Yine Kurana göre, camiler de Yardım adı altında para toplanamaz. Dini ibadet için kurban satışı veya aracılık yapamaz. Bu uygulamaları gerçekleştiren camiler de kılınan namazların tümü geçersizdir. İslam fıkhına göre yeniden kılınması gerekir.
Kuran, bu özellikleri taşıyan camilere Zarar veren mescit tabirini kullanır ki, Hz. Peygamberimize Tevbe Suresini indirerek yıkmasını emretmiştir.
Eğer ki bir mümin, bunları görüyor ve bildiği halde yine de o camiler de namazını kılıyorsa dinde Şirk suçunu işlemiş sayılır. Bu camiler de kılınan namaz geçersiz olduğu gibi, yine bu camiler de anlatılan din, Kuranın dini değildir.
Cuma namazların da, namaz öncesi okunan hutbe arasına Yardım Kampanyası sıkıştırılarak müminlere dikte edilen uygulamalar, Kuranın bize anlattığı din ile hiç bir alakası yoktur. Üstelik cuma hutbeleri, müminin kıldığı namaz sonrasın da okunurdu. İsteyen kalıp dinler, isteyen giderdi. Ayrıca bu hutbeler sohbet ve bilgilenme amaçlı olup, dileyen sorularıyla bu sohbete katılabilirdi. Oysa ki günümüz de okunan hutbeler, bırakın sohbet ve bilgilenme amacını, tek taraflı anlatım ile ideolojik mesajların hava da uçuştuğu, dikte içerikli beyin yıkamasından başka bir şey değildir.
Muaviye döneminden başlayarak uygulanan bu yöntemler ile toplum Din Kisvesi altında sürekli zehirlenmektedir. Dini bir çıkar aracı olarak gören ve uygulayan toplumların akıbetleri tarih sayfalarında gömülüdür. Allah, ilahi süreç ile cezalarını vermiştir, vermektedir. İslam coğrafyasının içinde bulunduğu durum bunu ispat etmektedir.
Her köşe başına dikilmiş camileriyle, dünya dolandırıcılık listesinde dördüncü sırayı almış Türkiyeyi kıyaslayın. Ne demek istediğimi belki o zaman daha iyi anlayacaksınız.
Işık ve Sevgiyle
Yazan:
AXPA
© Copyright TurkHackTeam.Net