- 28 Ocak 2007
- 6,759
- 48
Düz yazı Türleri
-Masal
-Halk öyküsü
-Fıkra
-Atasözü
-Deyim
Nazım Şekilleri Koşma
-Türkü
-Taşlama
-Tekerleme
-Mani
-Deyiş
-Ninni
-Ağıt
-İlahi
-Semai
-Varsağı
-Selis
-Ayin
-Tapuğ
-Cumhur
-Hikmet
-Devriye
-Şathiye
-Tevhid
-Nutuk
-Deme
-Duvaz
-Güzelleme
-Horyat
-Kalenderî
-Kavuştak
-Koçaklama
-Halk şarkısı
AÇIKLAMALARI.....
DÜZ YAZI TÜRLERİ:
-DESTAN:
Destan milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş manzum söylenceleridir.
Destanlar, Araplar'da "esatir", Batı'da "myth" olarak adlandırılır. Destanlar ikiye ayrılır; Yapay ve Doğal Destanlar. Yapay Destanlar: yazarı belli olan,daha yakın zamanda YAZILAN ve olağanüstü durumlara az yer veren bir destan türü iken, Doğal Destanlar: anonim( yazarı belli olmayan),ilkel dönemde yaşanmış olayları konu alan ve SÖZLÜ destan türüdür. Destanlar İslamiyet'in kabulünden önceki Türk Edebiyatı kategorisine aittirler. Ayrıca da çok uzun yazılardırlar. Destanlar 3 safhadan oluşur:
Halkın benliğinde iz bırakan olaylar ve bunda rol oynayan kahramanlar,
Olayın ağızdan ağıza aktarılması,
Yazıya daha sonradan geçirilmesidir.
Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihi önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler. Çoğu kez manzum olurlar. Tarih, etnografya, folklor gibi bilimler destanlardaki bilgilerden yararlanır.
MASAL:
Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal terimi öncelikle, Sindrella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır. Halk masalları 4 temel grupta toplanır: Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La fontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne örnek gösterilebilir.
Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.
Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.
Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
HALK ÖYKÜSÜ:
Halk hikayeleri, destanların devamı olarak ortaya çıkar. Halk hikayelerini aşıklar (halk şairleri)anlatır.Genellikle konusu aşk, ilahi aşk, adalettir. Olayları ve konusu olağanüstü olabilir.
Kaynağını gerçek yaşamdan alan, anlatıya sazın - ezginin eşlik ettiği, ses ve mimiklerin kullanıldığı uzun soluklu anlatım türüdür. Boyutları açısından ikiye ayrılır:
1)Efsaneden, masaldan ya da gerçek yaşamdan alınmış, bir tek olay çevresinde geçen, yapısı basit, kısa hikâyelerdir. Türküleriyle birlikte en çok iki saatlik anlatma süresi vardır.
2)Daha çok kalabalık kişileri, birbiri ardından gelen beklenmedik durumları ve bunun sonucu olarak da az çok çapraşıklaşan olayları birbirine ekleyerek anlatıya uzun bir süre sağlayan hikâyelerdir.Bu hikâyeler 1-7 gece devam edebilir.
FIKRA:
Fıkra, yaşamsal olaylardan hareketle anlatılan, anlatılanlardan bir sonuç çıkarma amacında olan, nükte, hiciv, mizah unsuru barındıran kısa sözlü ürünlerdir.
Mizah sanatının en temel unsurlarından fıkralar, çok eskiden beri var olan edebi metinlere örnek teşkil ederler. Türkiye' de fıkra, çoğu zaman şahıs, yöre, topluluk ile özdeşleştirilir, ve bu unsurlara ait güldürücü öğeleri hatırlatışı ile güç kazanır. Nasreddin Hoca fıkraları, Karadeniz Fıkraları, Bektaşi Fıkraları bunlara örnektir.
Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere,kanıtlara,aşırı ayrıntıya yer verilmez iddalı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir.
Gazete ve dergilerde yayınlanan günlük,siyasal,toplumsal sorunları ele alan yazılardır. Fıkralar, gülme nitelikli olmakla birlikte; yazılı kompozisyon türü olarak fıkra,düşünsel ağırlıklı kısa yazılardır. Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere,kanıtlara,aşırı ayrıntılara yer verilmez.Makaleler gibi iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir.Fıkra yazarı,geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır bir dil olmalıdır. Her konuda fıkra yazılabilir.
Atasözü:
Geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlere atasözü denir. Türkçe'de "sav" ve "irsal-i mesel" olarak da adlanılır.
Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce inanç ve kültür yapısını yansıtır. Atasözlerinin kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmez. Yani atasözleri anonimdir. Bu sözler topluma mâl olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık isteminden geçerek günümüze ulaşmış kısa ve özlü sözlerdir. Atasözleri, bir düşünce açıklanırken ya da savunulurken tanık olarak da gösterilirler.
Atasözleri, halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil ortak dil zevkini de yansıtır
Deyim:
Deyimler, dilbilimde, sözcükselleşmiş karmaşık birlikteliklerdir. Asıl anlamlarından uzaklaşarak yeni kavramlar meydana getiren kalıplaşmış sözler veya söz öbekleridir.
İki veya daha çok kelimeden kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan isim, sıfat, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Tam cümle olarak kullanılamazlar.
BAZI DEYİMLER VE ANLAMLARI
Sabahın köründe:sabahleyin ortalık iyice aydınlanmadan
Ruhunu teslim etmek: ölmek
Ramak kaldı:az kalsın olacaktı
Püf noktası:bir işin en önemki ve ince noktası
Rekor kırmak:en üst durumu elde etmek
Bozuk çalmak:can sıkıntısının yüzünden anlaşılması
Bol keseden:bol bol, çok çok
Borusu ötmek:sözü geçer olmak
Adı batmak:unutulmak
Açık yürekli:içi dısı bır
Adam sendeci:aldırmayan önem vermeyen
Nazım Şekilleri Açıklamaları
Koşma:
Koşma, Türk Halk edebiyatında doğa, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar gibi konuların işlendiği en sık kullanılan şiir türü.
Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı genellikle 3, 5 arasındadır. Hece ölçüsünün 6+5 veya 4+4+3 duraklı 11’li kalıbıyla yazılır. Şair koşmanın son bendinde ismini ya da mahlasını söyler. Koşmalar dile getirilen duygular ve söylenişlerine göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi isimler alır. Karşılıklı konuşma şeklinde yani "dedim" "dedi" diye başlayan dizelerle de söylenebilir. Bu tür koşmalara "mürâcaa" ismi verilir. Bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmalara "tecnis" denir.
ÖRNEK KOŞMA
Yiğidin eyisini nerden bileyim
Yüzü güleç, kendi yaman olmalı
Kasavet serine çöktüğü zaman
Gönlünün gâmını alan olmalı.
Benim sözüm yiğit olan yiğide
Yiğit olan muntazırdır öğüde
Ben yiğit isterim fırka dağında
Yiğidin başında duman olmalı.
Yiğit olan yiğit kurt gibi bakar
Düşmanı görünce ayağa kalkar
Kapar mızrağını meydana çıkar
Yiğidin ardında duran olmalı.
Sâfi güzel olan, şol bazı kötü
Yiğidin densizi ey’olmaz zati
Gayet durgun ister silahı atı
Yiğit el çekmeyip viran olmalı.
Karacaoğlan der ki çile çekilmez
Hozan tarlalara sümbül ekilmez
Sak yabancı ile başa çıkılmaz
İçinden sıdk ile yanan olmalı.
Karaca oğlan
Türkü:
Türkçe ait ürün anlamındadır.Türküyü oluşturan dize grupları arasında tekrarlardan kavuştak bölümleri vardır. Türküler ezgilerine göre adlar;uzun havalar,kırık havalar(oyun havaları). Konusuna göre ise ölüm,ayrılık,savaş,çocuk,doğa...türküleri olur.
Bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için Türkiye’nin sözlü geleneğinde en çok kullanılan ad * Türküler dir.
Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır.
Türk halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür. Ezgisi yönüyle diğer halk şiiri türlerinden ayrılır. Türküler genellikle anonimdir. İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuş ve bunlar da anonimleşme eğilimine girmiştir. Türkü söylemeye "türkü yakmak" da denir. Türkü adı Türk sözcüğüne Arapça "ı" eki eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. "Türk’e özgü" anlamına gelir.
Türkü sözcüğü ilk kez XV. Yüzyılda Doğu Türklerince kullanılmıştır. Hikmet Dizdaroğlu, Anadolu’da türkünün ilk örneğini Öksüz Dede’nin verdiğini belirtir. Türküler genellikle hece vezninin 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla kıtalar halinde söylenir. Her kıta türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bend ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya kavuştak diye de bilinir. Türküleri kesin ayrıma sokmak güçtür. Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir. Türküler ezgilerine, konularına ve yapılarına göre ayrılır.
Taşlama:
Bir kimsenin kusurlarını, gülünç taraflarını alaylı bir dille ortaya koyan şiirdir. Divan şiirlerinin hicviyelerine karşılık halk şairleri, şahıslara karşı duydukları nefret ve kinleri, yermek istedikleri kimseleri taşlamalarının okuna hedef tutmuşlardır. Âşık edebiyatımızda zengin bir taşlama geleneği vardır. Örneğin Sefil Selimî’nin bu yönü kuvvetlidir. Ev halkını şöyle taşlıyor:
ÖRNEKEmmim yemez içmez, mala ot vermez;
Ahır güpürdetir sus da seyir et.
Halamın ineği kısır süt vermez,
Kirpik kipirtedir sus da seyir et.
Dayım ava gider vurur zurbayı,
Tıka basa doldurur torbayı,
Kaşıklar, yudumlar ayran çorbayı,
Dudak şapırdatır sus da seyir et.
İş görmeyip yatar iki oğlan kız,
Biri yatağına etmiyor mu bız,
Ne söylersin söyle ona gelir vız,
Parmak kıpırdatır sus da seyir et.
Avrat vurdum duymaz neme gerek der,
On günlük lavaşı bir lokmada yer,
Öğlen sonu kalkar, demez mi ki er,
Ayak tapırdatır sus da seyir et.
Tekerleme:
sözlüklerde "ağızda yuvarlanan söz, saçma sapan söz, eşsesli kelimelerle kurulu konuşma" anlamlarına gelen, masal, hikaye, bilmece, halk tiyatrosu gibi bazı edebi türler içinde veya bağımsız olarak söylenen ölçülü ve kafiyeli sözlerdir.
Çokluk çocuk folklorunda hoşça vakit geçirmek, konuşma kabiliyeti kazanmak, oyunlarda eş ve ebe seçmek için bu yola başvurulur. Masal tekerlemesi, oyun tekerlemesi gibi adlar alırlar. En çok çocuk oyunlarında, masalların baş, orta ve sonunda söylenirler. Yöreye göre değişik isimle de söylenirler. Doğu Anadolu’da döşeme, Güney Anadolu’da sayışma denir. Karagöz ve ortaoyununda muhavere, çocuk oyununda ebe, çıkarmada ise sayışma diyebiliriz. Türk edebiyatında ilk tekerleme örneklerine 11. yüzyıldan itibaren rastlanır. Divanü Lügati’t Türk’te bazı tekerlemeler yer alır.
Halk Edebiyatında Tekerleme:
Âşık fasıllarında, saz şairlerinin yaptıkları şiir yarışmaları. Halk dilinde tekerleme, âşıklar arasında tekellüm olarak adlandırılır. Bu tür şiirler ya söylenmesi zor sözcüklerden meydana getirilir ya da darayak şeklindedir. Ayak daraldıkça kafiye bulmak zorlaşır. Âşıklardan biri fasal aralarında tekerlemeye başlar ve yeni bir ayak açar.
NİNİ:
Annenin ******nu uyutmak için kendine özgü bir ezgiyle söylediği şiirlerdir. Belli bir kafiye ölçüsü olmadığı gibi, çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Hatta ninnilerin dörtlükler halinde olmayanları da vardır
Ninni Örnekleri :
Dandini dandini dastana
Danalar girdi bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Dandini dandini damama
Kızlar gider hamama
Hamamın yolu taşlıdır
Kızım kara kaşlıdır.
Dandini dandini dan kuşu
Yüksek saraylar kuşu
Çalım çırpım yuvası
Şeker getir yavrumun babası
Dandini dandini danadan
Bir anadan bir babadan
Bağışlasın Yaradan
Nenni benim oğlum neni
Babası beyler başı nenni
Anası cevahir taşı neni
Nenni benim oğlum neni
Nenni dedim uyuyasın
Kaymak verdim büyüyesin.
Uyumuyor ben neydeyim
Neneni yavrum nenni neni
Nenni dedim yatasın
Kızıl güle batasın
Kızıl gül bir ağaçtır
Duldasında yatasın
Nenni der de uyuturum
Uyutur da büyütürüm
Ben yavrumu yürütürüm
Nenni yavrum nenni nenni.
Nesi var yavrumun nesi var
Benim yavrumun uykusu var
Uyusun da büyüsün neni
Tıpış tıpış yürüsün neni
Nen çalar uyurdum neni
Üstünü soyudurum neni
Mevlam izin verirse
Küçüksün büyüdürüm nenni
Elma attım yuvalandı nenni
Vardı beşiğe dayandı nenni
İçinde bebek uyandı nenni
Ak taş diye belediğim nenni
Haktan dilek dilediğim nenni
Tülbendime doladığım neni
Kalaylı kazanda yemek pişiyor
Oynayan bebeğe gönlüm düşüyor
Bir fazla söylesem kocam boşuyor
Yüce dağ başında höllük eleseydim
Aynalı beşiğe oğlan beleseydim
Al bayrak dike esdireydim
Emmisin dayısın küstüreydim
Dandil dandil danası var
Bir kötüce anası var
Yumaz başını kırkar saçını
Yamru yumru kafası var
Hu hu hu derviş
Derviş bir gelin almış
O da öpmeden ölmüş
Cıngıllısı püsküllüsü … kalmış
Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Eee.. Eee.. Eeeh
Dandili oğlum dandili
Ulu Caminin kandili
İmamların asası
Küçük kürkün yakası
Tüccarların kasası
Güvalerin kesesi
Ağıt:
genellikle bir ölüm'ün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türkü'südür. Doğal afet'ler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir. Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.Ağıtın halk edebiyatındaki adı anonim, divan edebiyatındaki adı ise mersiyedir.
Türkiye'de Ağıt Geleneği
Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir. Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir. Türkçe’de 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir. Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir.
Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir. Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler.
Örnekler [değiştir]Ağıt - Doğu Anadolu yöresi
Can evimden vurdu felek neyleyim
Ben ağlarım çelik teller iniler
Ben almadım toprak aldı koynuna
Yarim diyen bülbül diller iniler
Gider oldum Avşar ili yoluna
Bakmam gayrı bu diyarın gülüne
Karaları taksın çapar koluna
Yağız atlı nice kollar iniler
Varayım da mezarına varayım
Yürü bre Dadaloğlu'm yürü git
Baş ucunda el kavşurup durayım
Dertli dertli Çukurova yolunu tut
İÇ ANADOLUDAN BİR ÖRNEK
Kızılırmak nittin allı gelini
Nasıl aldın allı pullu gelini
ESKİLERDEN BİR ÖRNEK
Alp Er Tunga öldü mü
Ödlek öcünü aldı mı
İlahi:
İlahi, Allah'ı övmek, O'na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmıs makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir. Bir başka kullanımı da şaşma ve sitem bildiren ünlemdir.
İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. Her dinin farklı ilahileri vardır. İlahiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parçasını oluşturup, kutsi bir mahiyete sahip olabilir veya sadece o dinin inandığı Tanrı veya tanrısal mefhumları övmek için inananlar tarafından yazılmış, kutsiyeti bulunmayan metinler de olabilirler. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir. Fakat, ilahi söylemek çoğu inanışta belirli ibadetlerin sadece bir parçasını oluşturur.
İlahiler tarikatlere göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlerde de cumhur ve ilahi adını alır.
7'li, 8'li ve 11'li hece ölçüsü ile yazılır. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasındadır.
Din ile ilgili bu madde bir taslaktır. İçeriğini geliştirerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.
Müzik ile ilgili bu madde bir taslaktır. İçeriğini geliştirerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.
İlahi nazım şeklinin öncüsü YUNUS EMRE'dir.Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır.Hece ölçüsü kullanmıştır.11'li hece ölçüsünü kullanmıştır.Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.
ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ
Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasib eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed Canım arzular seni
Bir mübarek sefer olsa da gitsem
Kabe yollannda tozlara batsam
Hub cemalin birkez düşümde görsem
Ya Muhammed Canım arzular seni
Zerrece kalmadı kalbimde hile
Sıdk ile girmişem ben bu hak yola
Ebu Bekir, Ömer, Osman'da bile
Ya Muhammedi Canım arzular seni
Ali ve Hasan, Hüseyin anda
Sevdası gönüllerde muhabbet canda
Yarın mahşer günü Hak divanda
Ya Muhammed Canım arzular seni
Yunus senin methin eder dillerde
Dillerde dillerde her gönüllerde
Arayı arayı gurbet illerde
Ya Muhammed Canım arzular seni
Semai:
Semai , Halk şiirinde bir tür adı
Semai Usulü , Türk müziğinde bir usul adı
Bu bir anlam ayrımı sayfasıdır; benzer başlıklı maddeleri listeler.
Eğer bir Vikipedi bağlantısından bu sayfaya eriştiyseniz, lütfen kullandığınız bağlantıyı ilgili başlığa yönlendirin.
Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlerdir.
Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşurlar. Çoğunlukla doğa, güzellik, ayrılık, kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işlerler. Semainin hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsü kullanılarak yazılanları da vardır.
Örnek
ELİF
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Elif’in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye
Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye
Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye
Karac’oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye
Karacaoğlan
SEMAİ
Gönül gurbet ele çıkma,
Ya gelinir ya gelinmez,
Her dilbere meyil verme,
Ya sevilir ya sevilmez.
Yüğrüktür bizim atımız,
Yardan atlattı zatımız,
Gurbet elde kıymatımız,
Ya bilinir ya bilinmez.
Bahçemizde nar ağacı,
Kimi tatlı kimi acı,
Gönüldeki dert ilacı,
Ya bulunur ya bulunmaz.
Varsağı:
Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.
Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde "bre", "hey", "hey gidi", gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir.
Güney Anadolu'da Maraş'tan Mersin'e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu'ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri'nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir.
Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan'dır.
Örnek
Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim
Amen hey Allahım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüzde çayır çemen
Bitmeden bir dem sürelim
Bana felek derler felek
Ne aman bilir ne dilek
Âhir ömrümüze helâk
Etmeden bir dem sürelim
Karacaoğlan der cânân
Güzelim sözüme inan
Bu ayrılık bize heman
Ermeden bir dem sürelim
Selis:
Selis, aruzun fe'ilatün fe'ilatün fe'ilün kalıbıyla yazılan gazellere denir. Murabba, muhammes, müseddes biçimiyle yazılmış selisler de vardır. Uyak düzeni, divan, semai ve kalenderi de olduğu gibidir.
Ayin:
Ayin, (Farsça:¥y³n) kısaca dini tören demektir. Ayinler kendilerine özgü belirli dini ve geleneksel ritüelleri kapsar, çoğunlukla sembollerden ve ilahi kavramlardan faydalanır. Çoğu zaman tapınaklarda ve özel giysilerle, bazen özel makyajlarla yapılır.Hristiyanlara ait bir gelenektir...
Hikmet:
Anlamı Arapça bir kelime olan Hikmet, حكم (H-K-M) fiilinden türetilmiştir. Fiil, herhangi bir konuda hüküm vermek, yargılamak anlamına gelmektedir. Hikmet'in kelime anlamı şeyleri en iyi bilgi ile bilmektir. Tarihte Kimya ve Tıp ilmine de Hikmet denildiği olmuştur. Türkçede tıp doktoruna Hekim denilmesinin bir nedeni de bu olsa gerektir. Gerçi İbn Sina Hekim ve Tabib arasındaki farkı ortaya koyarken 'Tabib'i hastalıklar ve ilaçlar hakkında bilgi sahibi olarak , hekimi ise hastalıklara neden olan şeyleri araştıran, bulan ve bunlara çareler üreten olarak tanımlamıştır. Aynı kökten gelen Hakîm kelimesi ise filozof anlamında kullanılmıştır.
Şiir'de Hikmet [değiştir]Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi'ye ait şiirlere verilen isimdir. Hikmetlerin bir kısmı hece ölçüsü ve dörtlüklerle, diğer bir kısmıysa aruz ölçüsü ve beyitlerle oluşturulmuştur. Hikmetlerin Yesevi dervişlerince yazıya geçirilmesiyle Hoca Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmet adlı eseri oluşturulmuştur.
DEVRİYE:
Devir kuramını anlatan şiirlere denir. Devir kuramı Muhammed'in "Ben nebî iken Âdem su ile çamur arasındaydı." hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Muhammed, yeryüzüne sonradan gelmiştir. Halbuki ruh halindeki Muhammed ezelden beri vardı. Vakti gelen ruh maddi aleme iner. Önce cemâdata (cansız varlıklara) sonra nebata (bitkilere), hayvana, insana en sonra da İnsan-ı Kamil'e geçer. Oradan da Allah'a döner ve onunla birleşir. Bu inişe nüzul, tekrar Allah'a dönüşe de huruc denir. Bu inişi ve çıkışı anlatan şiirlere devriye denir.
Lâ mekân ilinde bir nokta iken İsmi var, cismi yok yerden gelirim Daha hiçbir nesne yaratılmadan Kandilin içinde Nûr’dan gelirim.
Dört nesneden yoğrulup da yapıldım Şekillendim, fırınlara atıldım Mevla’m ruh verince ayağa kalktım Adem denen bir beşer’den gelirim.
Kabil, Hâbil olup dünyaya geldim Öldüren ben idim, ölen ben oldum İdris ile bile cennete girdim Nâciye’den pâk mâder’den gelirim.
Nûh Peygamber ile bir gemi yaptım Her mahluktan bir çift içine attım Tûfanda münkîri suya gark ettim Mü’minlerle bir sefer’den gelirim.
Hûd Peygamber ile gezdim bir zaman Zalimler elinden dedim el’aman Salih ile taştan çıkardım bir can Mucize gösterdim Bir’den gelirim.
İbrahim’le bile putları kırdım Nemrûd’un emrine ben karşı durdum Elim kolum bağlı ateşe girdim Nârı nûr eyledim kor’dan gelirim.
İsmâil, Hâcer’le çöle atıldım Yâkup ile figanlara katıldım Yusuf ile kul oluban satıldım Mısır ülkesinden var’dan gelirim.
Eyyüb ile derde düştüm, küsmedim Kurt yedi vücudum, şükrüm kesmedim Şuâyb ile doğruluktan geçmedim Lâl ü mercan satan şâr’dan gelirim.
Tûvâ vadisinde Allah’ı gördüm Tûr dağına çıktım, Tevrat’ı aldım Âsâm canlı idi ben onu bildim Küntü kenz sırr-ı esrâr’dan gelirim.
Hızır ile âb-ı hayâtı içtim İlyas ile bile göklere uçtum Yûnus Peygamberle ummana düştüm Balığın karnından gâr’dan gelirim.
Lokman oldum, ölüme çâre buldum Danyal ile rahmet suyunda yundum Üzeyr’e yeniden bir Tevrat sundum Zülkarneyn’le bile sır’dan gelirim.
Dâvud oldum sapanımla taş attım Calût’u öldüren kahraman zâttım Süleymân’la inse cine hükmettim Kuş dilini bilen Pîr’den gelirim.
Zekeriyyâ ile beni biçtiler Yahyâ ile bile başım kestiler İsâ ile çarmıhlara astılar Bedenim bıraktım, dâr’dan gelirim.
Muhammed Mustafâ şefâat kâni Ona tâbi olan buldu îmânı Aliyy’el Mürtezâ Velîler Şâhı Kamber, Selmân oldum, yâr’dan gelirim.
Mansur geldim, âzâlarım kestiler Nesîmî’ydim, bedenimi yüzdüler Bu gelmemde adın Nizam dediler Bir gerçek evlâdı er’den gelirim
Şathiye:
Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. Şathiyelerde Allah’ın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır.Ama şathiyeler asla küfür değildir.Şathiyeler biçimce komik ve alaylı olabilir ama şathiyede aranan şiirin arkasındaki düşüncedir.Anlanıp yorumlandığında çok derin anlamlara sahip oldugu görülür.Şathiye çok derin tasavvufi konular işleyen felsefi şiirlerdir.Kaygusuz Abdal şathiye yazmıştır.
Deme:
Tasavvuf ya da tekke edebiyatı Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" ya da "tekke edebiyatı" denilen türü 12’nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.
Tekke edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tekke şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.genelde 8'li hece ölçüsü ile 4+4 kalıbıyla yazılır.telmih,tenasüp,tezat,mübalağa,gibi sanatlar sıkça kullanılır. masiva yani allah dışındakileri önemsememe söz konusudur.ilahilerin mevlütlerde bir ezgi ile söylenmesinin sebebi;hece ölçüsü,kafiye şeması ve ahenk unsurlarıdır.
Duvaz:
Duvaz, bir halk edebiyatı nazım şeklidir. Düvaz imam, düvaze veya imam olarak da adlandırılır. Alevi ve Bektaşi şiirinde görülür. Farsça'da oniki anlamına gelen düvazdeh kelimesinin kısaltılmış söylenişidir. Duvazlar On İki İmam’ı öven nefeslerdir.
Örnek Kaldır at gönlünden gafil,seki şüpheyi gayri,
Yolun Sahibi Murtaza Şahı Merdan Alidir.
Uyup melunlara sakın,onlari görme ayrı,
Nuru Muhammed Mustafa Şahı Merdan Alidir.
Nebilerle resullerle,batında konup göçen,
Resulu Kibriya ile zahirde Hak yol açan.
Muaviye hilesiyle zehirli suyu içen,
İmam Hasan-el Mücteba şahı Merdan Alidir.
Muhammed okudu Kuran, Ali eyledi beyan,
İnkar eyledi Kuranı,kavimi Ehli Sufyan.
İmam Hüseyine oldu Kerbela çölü mekan,
Şahı Sehid-i Kerbela Şahı Merdan Alidir.
İmam-i Zeynel Abidin Sam'da zindana düştü,
Muhammed Bakir ağladı, ciğeri yandı pişti.
İmam Cafer erkan kurdu,münkirin aklı şaştı,
Musa Kazım, Ali Rıza Şahı Merdan Alidir.
İmam Taki, İmam Naki bu yolun erenleri,
Velayetin gözü nuru Can Hasan-ül Askeri.
Sahib Zamana bağlandım, Caferiyem Caferi,
Konup göçen tüm evliya Şahı Merdan Alidir
Örnek:
cennet cennet dedikleri
birkaç köşkle birkaç huri
isteyene ver sen onu
bana seni gerek seni
Güzelleme:
Güzelleme, Âşık edebiyatında insan ve doğa güzelliklerini işleyen koşmalardır. Güzellemelerde genellikle aşık olunan kadın, kız, gelin veya çok sevilen dağ, ağaç, hayvan, çiçek gibi unsurlar işlenir.
Örnek
Ruhsatî
NASIL VASFEDEYİM
GÜZELİM SENİ
Nasıl vasfedeyim güzelim seni
Rumeli Bosna’yı değer gözlerin
Dünyaya gelmemiş eşin akranın
İzmir’i Konya’yı değer gözlerin
Kimsede görmedim sendeki nazı
Tunus Tırablus Mısır Hicaz’ı
Kars’ı Kağızman’ı Acem Şiraz’ı
Girid’i Yanya’yı değer gözlerin
Yüzünde görünür Yusuf nişanı
Yüzünü görenler çeker efganı
Büsbütün Gürcistan Erzurum Van’ı
Belh-i Buhaça’yı değer gözlerin
Ruhsatî’m eyledim senin de mehdin
Al yanaktan bir buse ver himmetin
Yüzbin saraf gelse bilmez kıymetin
Âhirî dünyaya değer gözlerin
Hoyrat:
Hoyrat, (Horyat da denir) dört dizelik serbest tarzda halk edebiyatı nazım türüdür. Söz ve ezgisinde yiğitlik havası hakimdir.
Irak’ta Türklerin yoğun olduğu Kerkük ve Erbil ile Diyarbakır, Elazığ, Harput, Erzurum, Kars, Urfa yörelerinde yaygındır.
Basit üsluplu, derin anlamlı, uyumlu, cinaslı sözcüklerden kuruludur. Genellikle 7 hecelidir. Benzer dizelerin başına veya sonuna konulan ve miyan denilen ek sözcüklerle vezin bozulabilir. İlk dize bir anlam ifade eden ve diğer dizelere ayak veren cinaslı bir sözcüktür. Hoyrat söyleyenlere hoyrat çağıran ya da sazlıyan (yas törenlerinde ağıt yakan anlamında) denir. Anadolu’da hoyratların bir bölümüne ayaklı mani, kesik mani adı da verilir.
Hoyrat örneği Dolandı gün
Döndü gün dolandı gün
Men sene daldalandım
Sene de dolandı gün
Güle naz
Bilbil eyler güle naz
Girdim dost bağçasına
Ağlayan çok gülen az
Yüz aya değer
Hüsniv yüz aya değer
Ay var bir güne değmez
Gün var yüz aya değer
Düşte gör
Hayalde gör
Hayalde gör düşte gör
Düşenin dosti olmaz
İnanmazsan düşte gör
Kalenderî:
Kalenderî, Halk şairleri tarafından aruzun mef’ûlü mefâ’îlü kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes biçiminde söylenen şiire denir. Özel bir ezgiyle okunur. Ezgisi bakımından düz kalenderî, Acem kalenderisi, Emrah kalenderisi gibi çeşitlere ayrılır. Kafiye düzeni divan ve semaî ile aynıdır. Bu tür şiirler 3+4+3+4 veya 7+7 şeklinde ondört heceli iken, sonradan yerine aruz vezninin geçtiğini ileri sürenler vardır.
Örnek
İçtin mi a cânım yine mestâne durursun
Gamzen gibi âşıklara bîgâne durursun
Kimden söz işittin ki celâ hakkına dâir
Böyle güzelim hâtırı vîrâne durursun
Geç şâhım otur başımın üstünde yerin var
El bağlı efendim kime divâne durursun
Bir çift idiniz vuslat-ı devlette geçen gün
Nettin eşini ey peri bir dâne durursun
Sen al ile başımdan alıp aklımı şimdi
Ey rind-i felek-meşreb edibane durursun
Öldürmek ise Nûri kulun kasdına böyle
Çek hançeri öldür a paşam ne durursun
Tokatlı Nurî
Kavuştak:
Kavuştak, nakarat mısralara verilen addır. Türküler ikişer, üçer, dörder mısralık bentler üzerine kavuştak (nakarat) mısralar eklenerek oluşturulur.
Koçaklama:
Koçaklama, konusu savaş, yiğitlik, kahramanlık olan halk edebiyatı şiirlerine denir. Çoşkun ve yüksek tempolu söyleyişleri vardır. Halk edebiyatında bu türün en güzel örneklerini Köroğlu ile Dadaloğlu vermiştir.
Koçak, yürekli yiğit demektir. Âşıkının en meşhur koçaklama şairi Köroğlu'dur. Köroğlu fakirleri koruyan, yardım eden; padişaha saygılı, onun için savaşan; vali, vezir, bezirgan, sancakbeyi, yeniçerilerin ise düşmanıdır. Aşağıdaki koçaklamada Köroğlu, Bolu beyini dağlara çağırır. Ancak karşısına büyük bir ordu çıkar, bunların tüfeği de vardır. Yine de Köroğlu savaştan kaçacak değildir, bildik usulüyle saldırır. Yiğit, dönemini onurla kapatır. Aslında Köroğlu ölmemiş, kırklara karışmıştır.
Nazım biçimi koşmadır. Birimi dörtlük.
Örnek
BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ’NE
Benden selam olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır
Köroğlu
Halk şarkısı:
Halk şarkısı, halk edebiyatındaki "koşma" ve "türkü" etkisiyle ortaya çıkmış milli bir nazım şeklidir.Dörtlükle yazılır
-Masal
-Halk öyküsü
-Fıkra
-Atasözü
-Deyim
Nazım Şekilleri Koşma
-Türkü
-Taşlama
-Tekerleme
-Mani
-Deyiş
-Ninni
-Ağıt
-İlahi
-Semai
-Varsağı
-Selis
-Ayin
-Tapuğ
-Cumhur
-Hikmet
-Devriye
-Şathiye
-Tevhid
-Nutuk
-Deme
-Duvaz
-Güzelleme
-Horyat
-Kalenderî
-Kavuştak
-Koçaklama
-Halk şarkısı
AÇIKLAMALARI.....
DÜZ YAZI TÜRLERİ:
-DESTAN:
Destan milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş manzum söylenceleridir.
Destanlar, Araplar'da "esatir", Batı'da "myth" olarak adlandırılır. Destanlar ikiye ayrılır; Yapay ve Doğal Destanlar. Yapay Destanlar: yazarı belli olan,daha yakın zamanda YAZILAN ve olağanüstü durumlara az yer veren bir destan türü iken, Doğal Destanlar: anonim( yazarı belli olmayan),ilkel dönemde yaşanmış olayları konu alan ve SÖZLÜ destan türüdür. Destanlar İslamiyet'in kabulünden önceki Türk Edebiyatı kategorisine aittirler. Ayrıca da çok uzun yazılardırlar. Destanlar 3 safhadan oluşur:
Halkın benliğinde iz bırakan olaylar ve bunda rol oynayan kahramanlar,
Olayın ağızdan ağıza aktarılması,
Yazıya daha sonradan geçirilmesidir.
Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihi önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler. Çoğu kez manzum olurlar. Tarih, etnografya, folklor gibi bilimler destanlardaki bilgilerden yararlanır.
MASAL:
Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal terimi öncelikle, Sindrella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır. Halk masalları 4 temel grupta toplanır: Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La fontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne örnek gösterilebilir.
Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.
Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.
Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
HALK ÖYKÜSÜ:
Halk hikayeleri, destanların devamı olarak ortaya çıkar. Halk hikayelerini aşıklar (halk şairleri)anlatır.Genellikle konusu aşk, ilahi aşk, adalettir. Olayları ve konusu olağanüstü olabilir.
Kaynağını gerçek yaşamdan alan, anlatıya sazın - ezginin eşlik ettiği, ses ve mimiklerin kullanıldığı uzun soluklu anlatım türüdür. Boyutları açısından ikiye ayrılır:
1)Efsaneden, masaldan ya da gerçek yaşamdan alınmış, bir tek olay çevresinde geçen, yapısı basit, kısa hikâyelerdir. Türküleriyle birlikte en çok iki saatlik anlatma süresi vardır.
2)Daha çok kalabalık kişileri, birbiri ardından gelen beklenmedik durumları ve bunun sonucu olarak da az çok çapraşıklaşan olayları birbirine ekleyerek anlatıya uzun bir süre sağlayan hikâyelerdir.Bu hikâyeler 1-7 gece devam edebilir.
FIKRA:
Fıkra, yaşamsal olaylardan hareketle anlatılan, anlatılanlardan bir sonuç çıkarma amacında olan, nükte, hiciv, mizah unsuru barındıran kısa sözlü ürünlerdir.
Mizah sanatının en temel unsurlarından fıkralar, çok eskiden beri var olan edebi metinlere örnek teşkil ederler. Türkiye' de fıkra, çoğu zaman şahıs, yöre, topluluk ile özdeşleştirilir, ve bu unsurlara ait güldürücü öğeleri hatırlatışı ile güç kazanır. Nasreddin Hoca fıkraları, Karadeniz Fıkraları, Bektaşi Fıkraları bunlara örnektir.
Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere,kanıtlara,aşırı ayrıntıya yer verilmez iddalı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir.
Gazete ve dergilerde yayınlanan günlük,siyasal,toplumsal sorunları ele alan yazılardır. Fıkralar, gülme nitelikli olmakla birlikte; yazılı kompozisyon türü olarak fıkra,düşünsel ağırlıklı kısa yazılardır. Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere,kanıtlara,aşırı ayrıntılara yer verilmez.Makaleler gibi iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir.Fıkra yazarı,geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır bir dil olmalıdır. Her konuda fıkra yazılabilir.
Atasözü:
Geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlere atasözü denir. Türkçe'de "sav" ve "irsal-i mesel" olarak da adlanılır.
Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce inanç ve kültür yapısını yansıtır. Atasözlerinin kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmez. Yani atasözleri anonimdir. Bu sözler topluma mâl olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık isteminden geçerek günümüze ulaşmış kısa ve özlü sözlerdir. Atasözleri, bir düşünce açıklanırken ya da savunulurken tanık olarak da gösterilirler.
Atasözleri, halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil ortak dil zevkini de yansıtır
Deyim:
Deyimler, dilbilimde, sözcükselleşmiş karmaşık birlikteliklerdir. Asıl anlamlarından uzaklaşarak yeni kavramlar meydana getiren kalıplaşmış sözler veya söz öbekleridir.
İki veya daha çok kelimeden kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan isim, sıfat, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Tam cümle olarak kullanılamazlar.
BAZI DEYİMLER VE ANLAMLARI
Sabahın köründe:sabahleyin ortalık iyice aydınlanmadan
Ruhunu teslim etmek: ölmek
Ramak kaldı:az kalsın olacaktı
Püf noktası:bir işin en önemki ve ince noktası
Rekor kırmak:en üst durumu elde etmek
Bozuk çalmak:can sıkıntısının yüzünden anlaşılması
Bol keseden:bol bol, çok çok
Borusu ötmek:sözü geçer olmak
Adı batmak:unutulmak
Açık yürekli:içi dısı bır
Adam sendeci:aldırmayan önem vermeyen
Nazım Şekilleri Açıklamaları
Koşma:
Koşma, Türk Halk edebiyatında doğa, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar gibi konuların işlendiği en sık kullanılan şiir türü.
Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı genellikle 3, 5 arasındadır. Hece ölçüsünün 6+5 veya 4+4+3 duraklı 11’li kalıbıyla yazılır. Şair koşmanın son bendinde ismini ya da mahlasını söyler. Koşmalar dile getirilen duygular ve söylenişlerine göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi isimler alır. Karşılıklı konuşma şeklinde yani "dedim" "dedi" diye başlayan dizelerle de söylenebilir. Bu tür koşmalara "mürâcaa" ismi verilir. Bütün kafiyeleri cinaslı olan koşmalara "tecnis" denir.
ÖRNEK KOŞMA
Yiğidin eyisini nerden bileyim
Yüzü güleç, kendi yaman olmalı
Kasavet serine çöktüğü zaman
Gönlünün gâmını alan olmalı.
Benim sözüm yiğit olan yiğide
Yiğit olan muntazırdır öğüde
Ben yiğit isterim fırka dağında
Yiğidin başında duman olmalı.
Yiğit olan yiğit kurt gibi bakar
Düşmanı görünce ayağa kalkar
Kapar mızrağını meydana çıkar
Yiğidin ardında duran olmalı.
Sâfi güzel olan, şol bazı kötü
Yiğidin densizi ey’olmaz zati
Gayet durgun ister silahı atı
Yiğit el çekmeyip viran olmalı.
Karacaoğlan der ki çile çekilmez
Hozan tarlalara sümbül ekilmez
Sak yabancı ile başa çıkılmaz
İçinden sıdk ile yanan olmalı.
Karaca oğlan
Türkü:
Türkçe ait ürün anlamındadır.Türküyü oluşturan dize grupları arasında tekrarlardan kavuştak bölümleri vardır. Türküler ezgilerine göre adlar;uzun havalar,kırık havalar(oyun havaları). Konusuna göre ise ölüm,ayrılık,savaş,çocuk,doğa...türküleri olur.
Bir ezgi ile söylenen halk şiirinin her çeşidini göstermek için Türkiye’nin sözlü geleneğinde en çok kullanılan ad * Türküler dir.
Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır.
Türk halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür. Ezgisi yönüyle diğer halk şiiri türlerinden ayrılır. Türküler genellikle anonimdir. İsimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuş ve bunlar da anonimleşme eğilimine girmiştir. Türkü söylemeye "türkü yakmak" da denir. Türkü adı Türk sözcüğüne Arapça "ı" eki eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. "Türk’e özgü" anlamına gelir.
Türkü sözcüğü ilk kez XV. Yüzyılda Doğu Türklerince kullanılmıştır. Hikmet Dizdaroğlu, Anadolu’da türkünün ilk örneğini Öksüz Dede’nin verdiğini belirtir. Türküler genellikle hece vezninin 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla kıtalar halinde söylenir. Her kıta türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bend ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya kavuştak diye de bilinir. Türküleri kesin ayrıma sokmak güçtür. Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir. Türküler ezgilerine, konularına ve yapılarına göre ayrılır.
Taşlama:
Bir kimsenin kusurlarını, gülünç taraflarını alaylı bir dille ortaya koyan şiirdir. Divan şiirlerinin hicviyelerine karşılık halk şairleri, şahıslara karşı duydukları nefret ve kinleri, yermek istedikleri kimseleri taşlamalarının okuna hedef tutmuşlardır. Âşık edebiyatımızda zengin bir taşlama geleneği vardır. Örneğin Sefil Selimî’nin bu yönü kuvvetlidir. Ev halkını şöyle taşlıyor:
ÖRNEKEmmim yemez içmez, mala ot vermez;
Ahır güpürdetir sus da seyir et.
Halamın ineği kısır süt vermez,
Kirpik kipirtedir sus da seyir et.
Dayım ava gider vurur zurbayı,
Tıka basa doldurur torbayı,
Kaşıklar, yudumlar ayran çorbayı,
Dudak şapırdatır sus da seyir et.
İş görmeyip yatar iki oğlan kız,
Biri yatağına etmiyor mu bız,
Ne söylersin söyle ona gelir vız,
Parmak kıpırdatır sus da seyir et.
Avrat vurdum duymaz neme gerek der,
On günlük lavaşı bir lokmada yer,
Öğlen sonu kalkar, demez mi ki er,
Ayak tapırdatır sus da seyir et.
Tekerleme:
sözlüklerde "ağızda yuvarlanan söz, saçma sapan söz, eşsesli kelimelerle kurulu konuşma" anlamlarına gelen, masal, hikaye, bilmece, halk tiyatrosu gibi bazı edebi türler içinde veya bağımsız olarak söylenen ölçülü ve kafiyeli sözlerdir.
Çokluk çocuk folklorunda hoşça vakit geçirmek, konuşma kabiliyeti kazanmak, oyunlarda eş ve ebe seçmek için bu yola başvurulur. Masal tekerlemesi, oyun tekerlemesi gibi adlar alırlar. En çok çocuk oyunlarında, masalların baş, orta ve sonunda söylenirler. Yöreye göre değişik isimle de söylenirler. Doğu Anadolu’da döşeme, Güney Anadolu’da sayışma denir. Karagöz ve ortaoyununda muhavere, çocuk oyununda ebe, çıkarmada ise sayışma diyebiliriz. Türk edebiyatında ilk tekerleme örneklerine 11. yüzyıldan itibaren rastlanır. Divanü Lügati’t Türk’te bazı tekerlemeler yer alır.
Halk Edebiyatında Tekerleme:
Âşık fasıllarında, saz şairlerinin yaptıkları şiir yarışmaları. Halk dilinde tekerleme, âşıklar arasında tekellüm olarak adlandırılır. Bu tür şiirler ya söylenmesi zor sözcüklerden meydana getirilir ya da darayak şeklindedir. Ayak daraldıkça kafiye bulmak zorlaşır. Âşıklardan biri fasal aralarında tekerlemeye başlar ve yeni bir ayak açar.
NİNİ:
Annenin ******nu uyutmak için kendine özgü bir ezgiyle söylediği şiirlerdir. Belli bir kafiye ölçüsü olmadığı gibi, çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Hatta ninnilerin dörtlükler halinde olmayanları da vardır
Ninni Örnekleri :
Dandini dandini dastana
Danalar girdi bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Dandini dandini damama
Kızlar gider hamama
Hamamın yolu taşlıdır
Kızım kara kaşlıdır.
Dandini dandini dan kuşu
Yüksek saraylar kuşu
Çalım çırpım yuvası
Şeker getir yavrumun babası
Dandini dandini danadan
Bir anadan bir babadan
Bağışlasın Yaradan
Nenni benim oğlum neni
Babası beyler başı nenni
Anası cevahir taşı neni
Nenni benim oğlum neni
Nenni dedim uyuyasın
Kaymak verdim büyüyesin.
Uyumuyor ben neydeyim
Neneni yavrum nenni neni
Nenni dedim yatasın
Kızıl güle batasın
Kızıl gül bir ağaçtır
Duldasında yatasın
Nenni der de uyuturum
Uyutur da büyütürüm
Ben yavrumu yürütürüm
Nenni yavrum nenni nenni.
Nesi var yavrumun nesi var
Benim yavrumun uykusu var
Uyusun da büyüsün neni
Tıpış tıpış yürüsün neni
Nen çalar uyurdum neni
Üstünü soyudurum neni
Mevlam izin verirse
Küçüksün büyüdürüm nenni
Elma attım yuvalandı nenni
Vardı beşiğe dayandı nenni
İçinde bebek uyandı nenni
Ak taş diye belediğim nenni
Haktan dilek dilediğim nenni
Tülbendime doladığım neni
Kalaylı kazanda yemek pişiyor
Oynayan bebeğe gönlüm düşüyor
Bir fazla söylesem kocam boşuyor
Yüce dağ başında höllük eleseydim
Aynalı beşiğe oğlan beleseydim
Al bayrak dike esdireydim
Emmisin dayısın küstüreydim
Dandil dandil danası var
Bir kötüce anası var
Yumaz başını kırkar saçını
Yamru yumru kafası var
Hu hu hu derviş
Derviş bir gelin almış
O da öpmeden ölmüş
Cıngıllısı püsküllüsü … kalmış
Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Eee.. Eee.. Eeeh
Dandili oğlum dandili
Ulu Caminin kandili
İmamların asası
Küçük kürkün yakası
Tüccarların kasası
Güvalerin kesesi
Ağıt:
genellikle bir ölüm'ün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türkü'südür. Doğal afet'ler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir. Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir.Ağıtın halk edebiyatındaki adı anonim, divan edebiyatındaki adı ise mersiyedir.
Türkiye'de Ağıt Geleneği
Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir. Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir. Türkçe’de 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir. Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir.
Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir. Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler.
Örnekler [değiştir]Ağıt - Doğu Anadolu yöresi
Can evimden vurdu felek neyleyim
Ben ağlarım çelik teller iniler
Ben almadım toprak aldı koynuna
Yarim diyen bülbül diller iniler
Gider oldum Avşar ili yoluna
Bakmam gayrı bu diyarın gülüne
Karaları taksın çapar koluna
Yağız atlı nice kollar iniler
Varayım da mezarına varayım
Yürü bre Dadaloğlu'm yürü git
Baş ucunda el kavşurup durayım
Dertli dertli Çukurova yolunu tut
İÇ ANADOLUDAN BİR ÖRNEK
Kızılırmak nittin allı gelini
Nasıl aldın allı pullu gelini
ESKİLERDEN BİR ÖRNEK
Alp Er Tunga öldü mü
Ödlek öcünü aldı mı
İlahi:
İlahi, Allah'ı övmek, O'na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmıs makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir. Bir başka kullanımı da şaşma ve sitem bildiren ünlemdir.
İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. Her dinin farklı ilahileri vardır. İlahiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parçasını oluşturup, kutsi bir mahiyete sahip olabilir veya sadece o dinin inandığı Tanrı veya tanrısal mefhumları övmek için inananlar tarafından yazılmış, kutsiyeti bulunmayan metinler de olabilirler. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir. Fakat, ilahi söylemek çoğu inanışta belirli ibadetlerin sadece bir parçasını oluşturur.
İlahiler tarikatlere göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlerde de cumhur ve ilahi adını alır.
7'li, 8'li ve 11'li hece ölçüsü ile yazılır. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasındadır.
Din ile ilgili bu madde bir taslaktır. İçeriğini geliştirerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.
Müzik ile ilgili bu madde bir taslaktır. İçeriğini geliştirerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.
İlahi nazım şeklinin öncüsü YUNUS EMRE'dir.Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır.Hece ölçüsü kullanmıştır.11'li hece ölçüsünü kullanmıştır.Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.
ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ
Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasib eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed Canım arzular seni
Bir mübarek sefer olsa da gitsem
Kabe yollannda tozlara batsam
Hub cemalin birkez düşümde görsem
Ya Muhammed Canım arzular seni
Zerrece kalmadı kalbimde hile
Sıdk ile girmişem ben bu hak yola
Ebu Bekir, Ömer, Osman'da bile
Ya Muhammedi Canım arzular seni
Ali ve Hasan, Hüseyin anda
Sevdası gönüllerde muhabbet canda
Yarın mahşer günü Hak divanda
Ya Muhammed Canım arzular seni
Yunus senin methin eder dillerde
Dillerde dillerde her gönüllerde
Arayı arayı gurbet illerde
Ya Muhammed Canım arzular seni
Semai:
Semai , Halk şiirinde bir tür adı
Semai Usulü , Türk müziğinde bir usul adı
Bu bir anlam ayrımı sayfasıdır; benzer başlıklı maddeleri listeler.
Eğer bir Vikipedi bağlantısından bu sayfaya eriştiyseniz, lütfen kullandığınız bağlantıyı ilgili başlığa yönlendirin.
Halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlerdir.
Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşurlar. Çoğunlukla doğa, güzellik, ayrılık, kavuşma gibi duygusal ve lirik temaları işlerler. Semainin hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsü kullanılarak yazılanları da vardır.
Örnek
ELİF
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Elif’in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye
Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye
Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye
Karac’oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye
Karacaoğlan
SEMAİ
Gönül gurbet ele çıkma,
Ya gelinir ya gelinmez,
Her dilbere meyil verme,
Ya sevilir ya sevilmez.
Yüğrüktür bizim atımız,
Yardan atlattı zatımız,
Gurbet elde kıymatımız,
Ya bilinir ya bilinmez.
Bahçemizde nar ağacı,
Kimi tatlı kimi acı,
Gönüldeki dert ilacı,
Ya bulunur ya bulunmaz.
Varsağı:
Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.
Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde "bre", "hey", "hey gidi", gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir.
Güney Anadolu'da Maraş'tan Mersin'e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu'ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri'nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir.
Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan'dır.
Örnek
Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim
Amen hey Allahım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüzde çayır çemen
Bitmeden bir dem sürelim
Bana felek derler felek
Ne aman bilir ne dilek
Âhir ömrümüze helâk
Etmeden bir dem sürelim
Karacaoğlan der cânân
Güzelim sözüme inan
Bu ayrılık bize heman
Ermeden bir dem sürelim
Selis:
Selis, aruzun fe'ilatün fe'ilatün fe'ilün kalıbıyla yazılan gazellere denir. Murabba, muhammes, müseddes biçimiyle yazılmış selisler de vardır. Uyak düzeni, divan, semai ve kalenderi de olduğu gibidir.
Ayin:
Ayin, (Farsça:¥y³n) kısaca dini tören demektir. Ayinler kendilerine özgü belirli dini ve geleneksel ritüelleri kapsar, çoğunlukla sembollerden ve ilahi kavramlardan faydalanır. Çoğu zaman tapınaklarda ve özel giysilerle, bazen özel makyajlarla yapılır.Hristiyanlara ait bir gelenektir...
Hikmet:
Anlamı Arapça bir kelime olan Hikmet, حكم (H-K-M) fiilinden türetilmiştir. Fiil, herhangi bir konuda hüküm vermek, yargılamak anlamına gelmektedir. Hikmet'in kelime anlamı şeyleri en iyi bilgi ile bilmektir. Tarihte Kimya ve Tıp ilmine de Hikmet denildiği olmuştur. Türkçede tıp doktoruna Hekim denilmesinin bir nedeni de bu olsa gerektir. Gerçi İbn Sina Hekim ve Tabib arasındaki farkı ortaya koyarken 'Tabib'i hastalıklar ve ilaçlar hakkında bilgi sahibi olarak , hekimi ise hastalıklara neden olan şeyleri araştıran, bulan ve bunlara çareler üreten olarak tanımlamıştır. Aynı kökten gelen Hakîm kelimesi ise filozof anlamında kullanılmıştır.
Şiir'de Hikmet [değiştir]Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi'ye ait şiirlere verilen isimdir. Hikmetlerin bir kısmı hece ölçüsü ve dörtlüklerle, diğer bir kısmıysa aruz ölçüsü ve beyitlerle oluşturulmuştur. Hikmetlerin Yesevi dervişlerince yazıya geçirilmesiyle Hoca Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmet adlı eseri oluşturulmuştur.
DEVRİYE:
Devir kuramını anlatan şiirlere denir. Devir kuramı Muhammed'in "Ben nebî iken Âdem su ile çamur arasındaydı." hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Muhammed, yeryüzüne sonradan gelmiştir. Halbuki ruh halindeki Muhammed ezelden beri vardı. Vakti gelen ruh maddi aleme iner. Önce cemâdata (cansız varlıklara) sonra nebata (bitkilere), hayvana, insana en sonra da İnsan-ı Kamil'e geçer. Oradan da Allah'a döner ve onunla birleşir. Bu inişe nüzul, tekrar Allah'a dönüşe de huruc denir. Bu inişi ve çıkışı anlatan şiirlere devriye denir.
Lâ mekân ilinde bir nokta iken İsmi var, cismi yok yerden gelirim Daha hiçbir nesne yaratılmadan Kandilin içinde Nûr’dan gelirim.
Dört nesneden yoğrulup da yapıldım Şekillendim, fırınlara atıldım Mevla’m ruh verince ayağa kalktım Adem denen bir beşer’den gelirim.
Kabil, Hâbil olup dünyaya geldim Öldüren ben idim, ölen ben oldum İdris ile bile cennete girdim Nâciye’den pâk mâder’den gelirim.
Nûh Peygamber ile bir gemi yaptım Her mahluktan bir çift içine attım Tûfanda münkîri suya gark ettim Mü’minlerle bir sefer’den gelirim.
Hûd Peygamber ile gezdim bir zaman Zalimler elinden dedim el’aman Salih ile taştan çıkardım bir can Mucize gösterdim Bir’den gelirim.
İbrahim’le bile putları kırdım Nemrûd’un emrine ben karşı durdum Elim kolum bağlı ateşe girdim Nârı nûr eyledim kor’dan gelirim.
İsmâil, Hâcer’le çöle atıldım Yâkup ile figanlara katıldım Yusuf ile kul oluban satıldım Mısır ülkesinden var’dan gelirim.
Eyyüb ile derde düştüm, küsmedim Kurt yedi vücudum, şükrüm kesmedim Şuâyb ile doğruluktan geçmedim Lâl ü mercan satan şâr’dan gelirim.
Tûvâ vadisinde Allah’ı gördüm Tûr dağına çıktım, Tevrat’ı aldım Âsâm canlı idi ben onu bildim Küntü kenz sırr-ı esrâr’dan gelirim.
Hızır ile âb-ı hayâtı içtim İlyas ile bile göklere uçtum Yûnus Peygamberle ummana düştüm Balığın karnından gâr’dan gelirim.
Lokman oldum, ölüme çâre buldum Danyal ile rahmet suyunda yundum Üzeyr’e yeniden bir Tevrat sundum Zülkarneyn’le bile sır’dan gelirim.
Dâvud oldum sapanımla taş attım Calût’u öldüren kahraman zâttım Süleymân’la inse cine hükmettim Kuş dilini bilen Pîr’den gelirim.
Zekeriyyâ ile beni biçtiler Yahyâ ile bile başım kestiler İsâ ile çarmıhlara astılar Bedenim bıraktım, dâr’dan gelirim.
Muhammed Mustafâ şefâat kâni Ona tâbi olan buldu îmânı Aliyy’el Mürtezâ Velîler Şâhı Kamber, Selmân oldum, yâr’dan gelirim.
Mansur geldim, âzâlarım kestiler Nesîmî’ydim, bedenimi yüzdüler Bu gelmemde adın Nizam dediler Bir gerçek evlâdı er’den gelirim
Şathiye:
Şathiyeler, mutasavvuf şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları dile getiren, anlaşılması yorumlanmasına bağlı şiirlerdir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar. Şathiyelerde Allah’ın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı görülür. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi-Alevi şairlerinde rastlanır. Allah ile alay eder gibi yazılmış şathiyeler küfür sayılmıştır.Ama şathiyeler asla küfür değildir.Şathiyeler biçimce komik ve alaylı olabilir ama şathiyede aranan şiirin arkasındaki düşüncedir.Anlanıp yorumlandığında çok derin anlamlara sahip oldugu görülür.Şathiye çok derin tasavvufi konular işleyen felsefi şiirlerdir.Kaygusuz Abdal şathiye yazmıştır.
Deme:
Tasavvuf ya da tekke edebiyatı Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" ya da "tekke edebiyatı" denilen türü 12’nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. Anadolu’da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.
Tekke edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tekke şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.genelde 8'li hece ölçüsü ile 4+4 kalıbıyla yazılır.telmih,tenasüp,tezat,mübalağa,gibi sanatlar sıkça kullanılır. masiva yani allah dışındakileri önemsememe söz konusudur.ilahilerin mevlütlerde bir ezgi ile söylenmesinin sebebi;hece ölçüsü,kafiye şeması ve ahenk unsurlarıdır.
Duvaz:
Duvaz, bir halk edebiyatı nazım şeklidir. Düvaz imam, düvaze veya imam olarak da adlandırılır. Alevi ve Bektaşi şiirinde görülür. Farsça'da oniki anlamına gelen düvazdeh kelimesinin kısaltılmış söylenişidir. Duvazlar On İki İmam’ı öven nefeslerdir.
Örnek Kaldır at gönlünden gafil,seki şüpheyi gayri,
Yolun Sahibi Murtaza Şahı Merdan Alidir.
Uyup melunlara sakın,onlari görme ayrı,
Nuru Muhammed Mustafa Şahı Merdan Alidir.
Nebilerle resullerle,batında konup göçen,
Resulu Kibriya ile zahirde Hak yol açan.
Muaviye hilesiyle zehirli suyu içen,
İmam Hasan-el Mücteba şahı Merdan Alidir.
Muhammed okudu Kuran, Ali eyledi beyan,
İnkar eyledi Kuranı,kavimi Ehli Sufyan.
İmam Hüseyine oldu Kerbela çölü mekan,
Şahı Sehid-i Kerbela Şahı Merdan Alidir.
İmam-i Zeynel Abidin Sam'da zindana düştü,
Muhammed Bakir ağladı, ciğeri yandı pişti.
İmam Cafer erkan kurdu,münkirin aklı şaştı,
Musa Kazım, Ali Rıza Şahı Merdan Alidir.
İmam Taki, İmam Naki bu yolun erenleri,
Velayetin gözü nuru Can Hasan-ül Askeri.
Sahib Zamana bağlandım, Caferiyem Caferi,
Konup göçen tüm evliya Şahı Merdan Alidir
Örnek:
cennet cennet dedikleri
birkaç köşkle birkaç huri
isteyene ver sen onu
bana seni gerek seni
Güzelleme:
Güzelleme, Âşık edebiyatında insan ve doğa güzelliklerini işleyen koşmalardır. Güzellemelerde genellikle aşık olunan kadın, kız, gelin veya çok sevilen dağ, ağaç, hayvan, çiçek gibi unsurlar işlenir.
Örnek
Ruhsatî
NASIL VASFEDEYİM
GÜZELİM SENİ
Nasıl vasfedeyim güzelim seni
Rumeli Bosna’yı değer gözlerin
Dünyaya gelmemiş eşin akranın
İzmir’i Konya’yı değer gözlerin
Kimsede görmedim sendeki nazı
Tunus Tırablus Mısır Hicaz’ı
Kars’ı Kağızman’ı Acem Şiraz’ı
Girid’i Yanya’yı değer gözlerin
Yüzünde görünür Yusuf nişanı
Yüzünü görenler çeker efganı
Büsbütün Gürcistan Erzurum Van’ı
Belh-i Buhaça’yı değer gözlerin
Ruhsatî’m eyledim senin de mehdin
Al yanaktan bir buse ver himmetin
Yüzbin saraf gelse bilmez kıymetin
Âhirî dünyaya değer gözlerin
Hoyrat:
Hoyrat, (Horyat da denir) dört dizelik serbest tarzda halk edebiyatı nazım türüdür. Söz ve ezgisinde yiğitlik havası hakimdir.
Irak’ta Türklerin yoğun olduğu Kerkük ve Erbil ile Diyarbakır, Elazığ, Harput, Erzurum, Kars, Urfa yörelerinde yaygındır.
Basit üsluplu, derin anlamlı, uyumlu, cinaslı sözcüklerden kuruludur. Genellikle 7 hecelidir. Benzer dizelerin başına veya sonuna konulan ve miyan denilen ek sözcüklerle vezin bozulabilir. İlk dize bir anlam ifade eden ve diğer dizelere ayak veren cinaslı bir sözcüktür. Hoyrat söyleyenlere hoyrat çağıran ya da sazlıyan (yas törenlerinde ağıt yakan anlamında) denir. Anadolu’da hoyratların bir bölümüne ayaklı mani, kesik mani adı da verilir.
Hoyrat örneği Dolandı gün
Döndü gün dolandı gün
Men sene daldalandım
Sene de dolandı gün
Güle naz
Bilbil eyler güle naz
Girdim dost bağçasına
Ağlayan çok gülen az
Yüz aya değer
Hüsniv yüz aya değer
Ay var bir güne değmez
Gün var yüz aya değer
Düşte gör
Hayalde gör
Hayalde gör düşte gör
Düşenin dosti olmaz
İnanmazsan düşte gör
Kalenderî:
Kalenderî, Halk şairleri tarafından aruzun mef’ûlü mefâ’îlü kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes biçiminde söylenen şiire denir. Özel bir ezgiyle okunur. Ezgisi bakımından düz kalenderî, Acem kalenderisi, Emrah kalenderisi gibi çeşitlere ayrılır. Kafiye düzeni divan ve semaî ile aynıdır. Bu tür şiirler 3+4+3+4 veya 7+7 şeklinde ondört heceli iken, sonradan yerine aruz vezninin geçtiğini ileri sürenler vardır.
Örnek
İçtin mi a cânım yine mestâne durursun
Gamzen gibi âşıklara bîgâne durursun
Kimden söz işittin ki celâ hakkına dâir
Böyle güzelim hâtırı vîrâne durursun
Geç şâhım otur başımın üstünde yerin var
El bağlı efendim kime divâne durursun
Bir çift idiniz vuslat-ı devlette geçen gün
Nettin eşini ey peri bir dâne durursun
Sen al ile başımdan alıp aklımı şimdi
Ey rind-i felek-meşreb edibane durursun
Öldürmek ise Nûri kulun kasdına böyle
Çek hançeri öldür a paşam ne durursun
Tokatlı Nurî
Kavuştak:
Kavuştak, nakarat mısralara verilen addır. Türküler ikişer, üçer, dörder mısralık bentler üzerine kavuştak (nakarat) mısralar eklenerek oluşturulur.
Koçaklama:
Koçaklama, konusu savaş, yiğitlik, kahramanlık olan halk edebiyatı şiirlerine denir. Çoşkun ve yüksek tempolu söyleyişleri vardır. Halk edebiyatında bu türün en güzel örneklerini Köroğlu ile Dadaloğlu vermiştir.
Koçak, yürekli yiğit demektir. Âşıkının en meşhur koçaklama şairi Köroğlu'dur. Köroğlu fakirleri koruyan, yardım eden; padişaha saygılı, onun için savaşan; vali, vezir, bezirgan, sancakbeyi, yeniçerilerin ise düşmanıdır. Aşağıdaki koçaklamada Köroğlu, Bolu beyini dağlara çağırır. Ancak karşısına büyük bir ordu çıkar, bunların tüfeği de vardır. Yine de Köroğlu savaştan kaçacak değildir, bildik usulüyle saldırır. Yiğit, dönemini onurla kapatır. Aslında Köroğlu ölmemiş, kırklara karışmıştır.
Nazım biçimi koşmadır. Birimi dörtlük.
Örnek
BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ’NE
Benden selam olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
Köroğlu düşer mi yine şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır
Köroğlu
Halk şarkısı:
Halk şarkısı, halk edebiyatındaki "koşma" ve "türkü" etkisiyle ortaya çıkmış milli bir nazım şeklidir.Dörtlükle yazılır