AHMED PAŞA (KARA) (?-1555)
Sadrazam.
Enderun'dan yetişerek kapıcı-başı* mir-i alem olduktan sonra 1521'de Yeniçeri ağalığına yükselmiş* sonra Rumeli beylerbeyliğine atanmıştır.
1543'te Macaristan seferine katılmış ve başarılar göstermiştir.
İkinci vezirliği sırasında doğu sınırlarına komutan olan Ahmed Paşa İranlıları Kemah'ta büyük bir yenilgiye uğratmış (1549)* Doğu Anadolu ve Gürcistan'da birçok kaleler almıştır.
1552'de Lippa'nın düşman eline geçmesi ve Sokullu Mehmed Paşa'nın Temeşvar kalesinin kuşatılmasında bir başarı elde edememesi üzerine* Ahmed Paşa Macaristan serdarlığına getirilmiştir. Kısa bir zaman içinde burasını almış ise de Sokullu ile birlikte Eğri kalesini almadan geri dönmek zorunda kalmıştır. 1553'te Şah Tahmasb'm yeniden Osmanlı ülkesine akınlarda bulunması yüzünden* İran'a sefere çıkan Kanuni Sultan Süleyman* Rüstem Paşa'yi sadrazamlıktan uzaklaştırmış ve yerine Ahmed Paşa sadrazam olmuştur.
Damad Rüstem Paşa'nın yeniden sadrazamlığa gelmek için dolaplar çevirmesi ve Mısır valiliğinde bulunmuş olan Ali Paşa'yı yok etmeye uğraşması yüzünden* İran seferinden döndükten sonra 1555'te Topkapı Sarayı'nda öldürülmüştür.
Cesur* dindar* iyiliksever bir vezir olduğu söylenir. Bir cami yaptırmaya başlamış* cami ölümünden sonra tamamlanmıştır. Medrese ve okul gibi hayratı da vardır.
AHMED PAŞA (KAVANOZ) (1655-1705)
Sadrazam.
Trabzon'da doğdu. Silahdar Hüseyin Paşa'nın azadlısıdır. Enderun'dan yetişmiş* 1679'da hazine
kethüdası ve 1680'de vezirlikle Basra* daha sonra Musul ve Sayda valiliklerinde bulunmuştur.
Amcazade Hüseyin Paşa'ya damat olan Ahmed Paşa* Diyarbakır ve Girid vailiklerinden sonra 1694'te
Sadrazam Elmas Mehmed Paşa tarafından emekliye çıkarılmışsa da 1697'de kayınpederi sadrazam olunca
tekrar Girid valiliğine ve bir yıl sonra da nişancılığa getirilmiştir. 1703 Edirne Vakası'nda ayaklananlar
Ahmed Paşa'yı da aralarına almışlar ve III. Ahmed'i tahta çıkarınca sadarete de onun atanmasında ayak
diremişlerdir. Padişah kendisini 25 Temmuz 1703'te sadaret kaymakamlığına ve 22 Ağustos 17O3'te
sadrazamlığa getirmiştir. Üç ay geçince azledilerek Sakız'a sürülmüştür. İnebahtı muhafızı iken orada ölmüştür.
Kısa boylu ve şişman olduğu için halk kendisine "Kavanoz" adını takmıştır.
AHMED PAŞA (KAYSERİLİ) (1806-1878)
Devlet adamı.
Kayseri'de doğmuştur. Babasının adı Mehmed'dir. İstanbul'a gelmiş ve er olarak donanmaya
girmiş* zekası ve becerikliliği ile sivrilerek kısa zamanda subay olmuş* birçok gemilerin
süvariliklerinde bulunmuş* Sisam'da* Trablusgarp'ta ve Mısır'da başarılı işler gördüğünden yükselerek
tuğamiral (riyale)* 1845'te tümamiral (patrona) ve daha sonra da oramiral (kapudane) olmuştur.
1853-1856 Kırım Savaşı'nda Karadeniz Osmanlı filosuna komuta etmiş* Sivastopol'ün alınmasında
gösterdiği yararlılık üzerine vezirlik rütbesi verilmiştir. 1856 barışından sonra Ahmed Paşa* sırası ile
İzmir* Sayda ve Yanya valiliklerinde bulunmuş 1873'te Bahriye nazırı olmuş* birbuçuk yıldan fazla bu
görevde kaldıktan sonra azledilmiştir. Kısa bir idari görevden sora İzmir* Bursa ve Adana gibi vilayetlerin
valiliklerine gönderilmiş ve 1876'da ikinci defa Bahriye nazırlığına getirilmiştir. Sultan Abdülaziz'i
tahttan indirmeye karar verenlerden biri olan Ahmed Paşa* sarayı denizden kuşatarak bu teşebbüsü
desteklemiştir.
V. Murad tahta çıkınca görevinin adı kaptan-ı deryalığa çevrilmiştir.
Çerkez Hasan Vakası'nda Midhat Paşa'mn konağında yapılan toplantıya katılan nazırlar arasında
bulunan Ahmed Paşa* katili tutmaya uğraşırken yaralanmıştır.
II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra Ahmed Paşa'yı kaptan-ı deryalıktan alarak Meclis-i Has-ı Vü-
kela'ya memur etmiş* ilk Ayan Meclisi'ne üye olacak adaylar arasına koymuş* ancak amcasını tahttan
indirenlerden biri olduğu için kendisine güvenemediğinden* 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı bahanesi ve
Tuna valiliğiyle İstanbul'dan uzaklaştırmıştır.
Bir zaman sonra yaşı ilerlediği halde Rusçuk komutanı olarak görev almış bulunan ve kalbinden
hasta olan Ahmed Paşa'nın* bir hayli güçlük çıkarıldıktan sonra* İstanbul'a dönmesine izin verilmiş*
Ahmed Paşa da İstanbul'a geldikten bir ay sonra ölmüştür.
Cesaretli bir komutan ve iyi bir idare adamı olarak tanınan Ahmed Paşa* okur-yazar değildi.
AHMED PAŞA (MELEK) (?-1663)
Sadrazam.
IV. Murad'ın zamanında saraya alınmış* yetiştirilmiş ve başarılı görülerek silahdarlığa yükseltilmiştir. 1638-1639 yıllarında Diyarbakır ve sonra Erzurum valiliklerinde bulunmuş* Şam ve Halep valiliklerinde de bir zaman görev yapmış olan Ahmed Paşa* İstanbul'a döndüğünde Bağdat Eyaleti'ne atanmıştır. Ancak saray kadınlarının etkisiyle sadrazamlığa getirilmiştir (1650).
Ahmed Paşa* çeşitli sebeplerle boşalan devlet hazinesini karşılamak için "bedel-i tımar" adı ile dirlik gelirinin %50'sine yakın miktarının bir çeşit savaş vergisi olarak verilmesi ve rüşvetin önünü almak için de* memuriyetlerin devletçe satılması usulünü koymuştur. Bütün bu tedbirler ayaklanmalara sebep olduklarından başka beklenen faydayı da sağlayamamışlardır. Bir başka tedbir olarak has gelirlerinin yanında ulema* şeyh* dul ve yetim aylıklarının bir kısmının devlet hazinesine bırakılması da büyük bir tepki uyandırmış ve sarayda da iyi karşılanmamıştır.
Ahmed Paşa'nın altın ayarını eksiltmeye girişmesi de kötü sonuç vermiş* paranın kıymeti düşmüştür. Ölçü vermek gerekirse bir Macar dukası 50 akçe ederken* bu sırada 160 akçeye çıkmıştır.
Ayarı düşük akçeleri* esnaf ve sarraflara* başka para ile zorla değiştirterek askerin ücretini sağlamak istemesi üzerine çıkan bir ayaklanma sonunda görevinden azledilmiştir (1651).
Ahmed Paşa önce Silistre eyaletine gönderilmiş* İpşir Paşa'nın sadrazamlığında* sadrazam kaymakamlığına getirilmiş ise de (1654) sadrazamlıkta gözü olduğu anlaşıldığından Malkara'ya sürgün edilmiştir. Sonraki hizmetleri* bazı eyaletlerin idareciliğinde geçmiştir.
AHMED TEVFİK PAŞA (1845-1936)
Sadrazam.
Üsküdar'da doğdu* önce Topkapı Sıbyan Mektebi'nde okudu. Sonradan Vidin'de eğitimine devam etti. Harbiye Mektebi'nde imtihan edilerek teğmen (müla-im-i sani) oldu. Kısa bir süre geçince askerlikten ayrıldı. 1865'de maaşsız olarak Babıali Tercüme Odası'na girdi. 1872'de Roma Sefareti ikinci katipliğine tayin edildi. 1873 yılında Viyana ve Berlin elçiliklerinde ikinci katip olarak görev yaptı.
1875'de Atina sefareti başkitabetinde ve 1876'da Petersburg sefaretinde görev aldı. Rus Hariciye Nazırı Prens Gorçakov Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilanıyla ilgili olarak bir nota gönderince İstanbul'a geldi.
1883'de orta elçi olarak Atina'ya tayin edildi. 1895 'de Hariciye Nezareti'ne getirildi.
1909 tarihine kadar devletin harici işlerini yürüten Tevfik Paşa 1909 yılında Londra elçiliğine gönderildi. Fakat Londra'ya hareketinden önce 31 Mart Olayı ortaya çıktı. İstanbul'daki askerlerin dini tahrikler yüzünden ayaklanmaları üzerine* Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa istifa etti. II. Abdülhamid* ayaklanmanın meydana getirdiği anarşi karşısında* gerekli tedbirleri almak üzere Ahmed Tevfik Paşa'yi sadrazam yaptı.
Yeni sadrazam için tertiplenen alayla (tören) Babıali'ye gelen Tevfik Paşa* asilerin kurşunları karşısında telaş göstermeden göreve başladı. Ayaklanmayı bastırmak için Selanik'ten gelen Hareket Ordusu* Sultan II. Abdülhamid'i tahttan indirerek yerine Sultan V. Mehmed (Reşad)'i padişah yaptı. Yeni olaylar karşısında Tevfik Paşa* görevinden ayrılmak istedi. Fakat Sultan V. Mehmed (Reşad)* Tevfik Paşa'nın göreve devam etmesini uygun gördüğünden vazifesini sürdürdü.
İttihat ve Terakki Partisi'nin padişah üzerinde yaptığı baskı üzerine Tevfik Paşa sadrazamlıktan istifa etti. Dört gün sonra ikinci defa Londra elçiliğine tayin edildi. 1912 yılında Said Paşa'nın istifasından sonra sadrazamlık tekrar kendisine teklif olundu. Teklifi kabul etmeyerek Londra'da* görevinde kaldı.
Birinci Dünya Savaşı'nın ilanı üzerine Londra'dan ayrılarak İstanbul'a döndü.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İzzet Paşa hükümetinin çekilmesiyle yeni padişah VI. Mehmed (Vahdeddin) tarafından 1918 yılında teklif olunan sadrazamlığı kabul ederek görevine başladı.
Kısa süre sonra istifa eden Tevfik Paşa'nın yerine Damad Ferid Paşa tayin edildi. 30 Ağustos 1922 zaferinden sonra saltanatla hilafetin ayrılması üzerine sadaretten ve siyasi hayattan çekildi.
Tevfik Paşa doksan dört yaşında 8 Ekim 1936 gecesi vefat etti.
Tevfik Paşa* Osmanlı Devleti'nin son gününe kadar hizmet etmiş namuslu ve vakar sahibi bir devlet adamı idi.
AHMED VEFİK PASA (1823-1891)
Osmanlı fikir ve devlet adamı.
İstanbul'da doğdu. Hariciye Nezareti memurlarından Ruhittin Efendi'nin oğludur. İlk öğrenimini tamamladıktan sonra babasının Paris elçiliğinde görev alması üzerine Paris’e giderek (1834) orada üç yıl kadar kalmış ve öğrenimine Saint-Louis lisesinde devam etmiştir. İstanbul'a gelince Hariciye Nezareti Tercüme Odası'na girmiş ve birkaç yıl orada çalıştıktan sonra sürekli veya geçici görevlerle yurt dışına çıkmıştır. Böylelikle Londra'da ve Sırbistan'da bulunmuş; çalışkanlığı ve bilgisi ile dikkati çekmiştir. 1847'de Tercüme Odası baştercümanlığına getirilmiş ve Devlet Salnamesi'nin düzenlenmesi işi de kendisine verilmiştir. 1848'de Memleketeyn fevkalade komiserliğine* 1851'de Encümen-i Daniş üyeliğine ve birkaç ay sonra da Tahran elçiliğine atanmıştır. 1854'de Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye üyeliğine seçilen paşa* 1857'de Deavi Nazırlığı'na* 1860'da Paris elçiliğine* 1861'de Evkaf Nazırlığı'na* 1862'de Darülfünun hikmet-i tarih öğretmenliğine ve birkaç ay sonra da Anadolu müfettişliğine getirilmiştir.
Mahmud Nedim Paşa'nınm sadareti sırasında sadaret müsteşarlığında* Maarif Nazırlığı'nda ve Danıştay üyeliğinde bulunmuşsa da* 1873'de görevine son verilmiştir.
Bundan iki yıl sonra Petersburg Bilim Akademisi'ne muhabir üye ve 1877'de de ilk Meclis-i Meb'usan'a başkan olarak seçilmiş* aynı yıl vezir rütbesini alarak bir müddet Meclis-i Ayan üyeliğinde ve Edirne valiliğinde bulunduktan sonra* başvekilliğe atanmıştır (1878). Fakat aradan üç ay geçmeden bu görev de üzerinden alınmış ve on ay sonra valilikle Bursa'ya gönderilmiştir (1879). Bu görevi sırasında yeniden başvekilliğe getirilmişse de (1882)* bu sefer ancak üç gün kaldıktan sonra ayrılmıştır. Bundan sonra siyasi hayattan çekilerek bilimsel çalışmalarla uğraşmış 2 Nisan 1891'de ölmüştür.
Son devir Türk edebiyatında "Moliere mütercimi" adiyle de anılan Ahmed Vefik Paşa* zamanına göre* çeşitli yönlerden dikkate değer bir kişidir. Moliere’- den yaptığı çevirmelerle adaptasyonların bir kısmı manzum* bir kısmı mensurdur. Bununla beraber Vefik Paşa'nın üslubu oldukça bozuktur. Bu hal* öteki eserlerinde daha çok dikkati çeker. Sayılan on altıyı bulan Moliere çevirmeleri eski harflerle değişik tarihlerde basıldığı gibi* Kanaat Kitabevi tarafından da hepsi bir arada ve dört cilt halinde ayrıca yayımlanmıştır (1933). Ahmed Vefik Paşa'nın Fransız edebiyatından yaptığı başka tercümeler de vardır.
Bunlar Voltaire'den Hikaye-i Hikemiye-i Mikromega (1871)* Fenelon'dan Telemak (1881)* Le Sage'dan Cil Blas dö Santillani'nin Sergüzeşti (1886) ve V. Hugo'dan Ernani tercümeleridir.
Ahmed Vefik Paşa'nın bir bilgin görüşü ile dil üzerindeki çalışmaları* tiyatro çalışmalarıyla hemen hemen aynı zamana rastlar. Dil anlayışı bakımından çağdaşlarından ileri bir durumdadır. Lehçe-i Osmani (1876* 1888* 1889)'si ile bu çalışmalarının sonucunu vermek istemiştir.
Ahmed Vefik Paşa'nm tercüme ve dil alanlarından başka tarih alanında da dikkate değer gayretleri vardır. Darülfünun'da hikmet-i tarih okuttuğu sıra-larda* dersine ait notlarını* Tasvir-i Efkar'da tefrika suretiyle yayımlamıştır (1863). Bir yıl sonra Ebülgazi Bahadır Han'ın eserini Şecere-i Evşal-i Türkiyye adı ile Osmanlı diyaleğine çevirmiş ve Fezleke-i Tarih-i Osmani adı ile bir de okul kitabı yazmıştır (1869). Hikmet-i Tarih notları ise* bizde İbni Haldun Mukaddemesi'nden sonra* bu konu üzerinde Batı fikir adamlarından da faydalanılarak yazılmış değerli bir eserdir.
AHŞAP VE SEDEF
Anadolu-Türk sanatında mimar olarak yetişeceklerin üç boyutlu düşünebilmelerini sağlamak için* mimarlıktan önce marangozluk (neccarlık)* sedefkarlık gibi sanat dallarında becerilerinin geliştirilmesi* ahşap işlerine verilen önemin bir kanıtıdır. Tasarımdan ahşap ve taşa kadar uzanan dallarda becerileri gelişmiş sanatçı adları* Anadolu- Türk sanatının erken dönemlerinden başlayarak değişik sanat ürünlerinde karşımıza çıkmaktadır.
Mimar Sinan'ın neccarlıktan* Mehmet Ağa'nın ise sedefkarlıktan mimarlığa geçtiği düşünülürse* bu eski geleneğin uzun yıllar sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi ahşap* başta kapı* pencere kapakları mimber* mihrap* sütun başlıkları* kiriş gibi mimarlık ögelerinde* rahle* Kuran mahfazası* sandık* sehpa gibi eşyaların üretilmesinde değişik tekniklerde kullanılmıştır. Ahşap çok yaygın kullanılan bir malzeme olduğundan kullanılan teknikler de buna bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir.
Genellikle ceviz* elma armut* sedir* abanoz* gül* şimşir* tik meşe ve çam ağaçlarına çağlar boyunca çok yer verilmiş* işin önemine yakın çevrede olmasa da bulunmasına çalışılmıştır. Ayrıca yapılacak işe göre* ahşapın seçiminin özel bir önemi vardır. Bunun gibi kullanılacak tekniğin seçimi de sonucu etkileyecek önemli bir etkendir. Örneğin kapı* pencere kanatları mimber ve mihrapta çokca uygulanan* özgün işçilik gerektiren teknik* kündekaridir.
Bu teknikte* baklava* yıldız gibi geometrik geçmeler* tutkal kullanılmadan bir çerçeveyle çevrilir. Parçaların alıştırılmasıyla* çatkı oluşturulur. Bu nedenle bu teknikte çalışılırken çok dikkat ve beceri gereklidir. Ayrıca ağacın da iyi kurutulması* özel yöntemlerle terbiye edilerek sertleştirilmesi ve özenle hazırlanması önemli bir noktadır. Konya Alaeddin* Beyşehir Eşrefoğlu ve Bursa Ulu camilerinin mimberlerinde bu tekniğin büyük bir ustalıkla uygulandığı görülmektedir. Özellikle Bursa Ulu Camisi mimberinde her parça ayrı motiflerle bezenmiştir.
Bunların dışında " taklit kündekarı" denilen teknikte ise* ahşap parçalar yan yana getirildikten sonra geometrik desen kabartma biçiminde işlenir. Bu çıkıntılı yüzeylerin arasına* geometrik kafesi oluşturan kirişler çakılır veya yapıştırılar. Kayseri ve Çorum Ulu camilerinin mimberleri* bu teknikle yapılmışlardır. Taklit kündekarı tekniğinin diğer uygulamasında ahşap levhalar üzerine geometrik parçalar ve ahşap kafesi bir oluşturan kirişler doğrudan yapıştırılır.
Düz yüzeyli derin oyma tekniğinde* motifler yüzeye dik ve derin oyularak işlenmiştir. Akşehir Kileci Mescidi mimberi* Ankara Hacı Bayram Türbesi kapısı* bu teknikle yapılmış en güzel örnekler arasındadır.
Oyma işlerinde motifler* daha çok ceviz* meşe gibi ağaçların üzerine bıçaklarla çalışılırdı. Kesme oyma tekniğinde de* kıl testeresi ve ince eğeler yardımıyla çalışılır* genellikle ıhlamur* kavak ladin* gibi yumuşak ağaçlar yeğlenirdi.
Bu tür örnekler XVIII. yüzyıldan sonra yaygınlaşmıştır. Kakma tekniğinde* sert ağaçlara açılan kanallara gümüş* bakır* pirinç* kurşun* kalay gibi madenler çakılarak uygulanmıştır. Tarsi (Rasi) tekniğinde ise* sert ağaç yüzeyleri oyulup bir kaplama gömülerek yapıştırılmıştır. Altın* bronz ve bakır gömülen örnekler de vardır. Değişik ağaç türü ve malzemlerin kulanılmasıyla* bu tekniklerle uygulamalar yapılarak* yüzlerce yıl mimarlıktaki ağırlığı zaman zaman değişen birbirinden ilginç ürünler verilmiştir. Bunlar cami başta olmak üzere* değişik işlevi birçok yapıyı zenginleştirmiş* ayrıca bağımsız olarak değişik biçim ve tekniklerdeki uygulamalarla* dönemlerinin genel özelliklerini yansıtmışlardır. Yer yer bu ürünlerin üzerlerinde* sanatçı adlarını veren yazıtlara da rastlanmaktadır.
Özellikle XVI ve XVII. yüzyıllarda sedefli eşya kullanımı yaygınlık kazanmış* mimarlıktan değişik türde eşyalara kadar uygulama alanı bulmuştur. Sedef bazen ahşap üzerinde yalnız* bazen de fildişi* bağa ve kemik ile birlikte kullanılmıştır. Gömme (kakma)* macunlama ve kaplama olarak üç ayrı tekniği vardır. Kakma tekniğinde sedefin gömüleceği ceviz* meşe gibi ağaçlardan zemin hazırlandıktan sonra* kağıda çizilen desen yapıştırılır veya koyu yüzeylere çelik kalemle* açık yüzeylere ise kurşun kalemli işlenir. Motifler dikkatle oyulduktan sonra* bu yerlere göre kesilen sedef ve bilikte kullanılan diğer malzeme yapıştırılarak* düzleme yapılır. Yapıştırma işleminde* kan veya sıcak tutkal kullanılmıştır.
Kaplama tekniğinde* masif zemin üzerine istenilen cins ahşap kaplama yapıştırıldıktan sonra* desen çizilir ve sedef* bağa fildişi olması istenen yerler boşaltılıp* bu yere göre hazırlanan kaplanacak malzeme inceltilerek yapıştırılır.
Macunlama tekniği* artık malzemenin değerlendirilmesi düşüncesinden çıkmıştır. İşlenmeyecek kadar küçük sedef parçaları* belirli desenler gözetilerek yerleştirildikten sonra* boşluklara ağaç tozu* sedef tozu ve sıcak tutkal karışımından oluşan macun doldurulur. Macunun donmasından sonra düzleme işlemi yapılarak cilalanır.
Özellikle Osmanlı döneminde* sedef işçiliği konusunda Dalgıç Ahmet Ağa'nın ürünü olan* Ayasofya Camisi avlusundaki III.Murat Türbesi'nin kapı kanatları* Sedefkar Mehmet Ağa'nın Sultan Ahmet Camisi pencere ve cümle kapısı* Şale* Köşkü'ndeki sedefli odanın kapı kanadı ve dolap kapakları sayılabilir. Son dönem ustaları arasında ise* Sedefkar Vasıf Sedef (1876-1940)* Sedefçi Mihran Ağa ile Nerses Semercioğlu sayılabilir.