Misyonerler ile Terör Örgütü PKK Elele
Araştırmacı -Yazar Aytunç ALTINDAL terör örgütü PKK ile bölücülerin arkasındaki destekçilerin başında kiliseler olduğuna dikkat çekti.
Türkiyenin tek Oksidantalisti (Batı Bilimcisi) olan araştırmacı yazar Aytunç Altındal, misyonerliğin dini değil, siyasi faaliyetler olduğunu söyledi. Altındal, Türkiyede faaliyet gösteren misyonerlerin, terör örgütü ve yandaşlarının destekçisi olduğunu da kaydetti. Malatyada Nisan 2007′de yaşanan, üç kişinin öldürüldüğü misyoner vahşetine de dikkat çeken Altındal, her şeyden önce işlenen cinayetleri kınıyorum. Ancak bu cinayetleri kınamak, faaliyetlerin niteliğini görmezden gelmeyi öngörmez. Dolayısıyla bu cinayetler, dini değil siyasidirler. dedi.
Dini Değil, Siyasi
Her siyasi cinayetin menfur bir saldırı olduğunu kaydeden Altındal, misyonerlik faaliyetleri siyasi nitelikli olduğu için, korkarım ki, Türkiyedeki bu tür patlamalar bundan sonra da devam edecektir. Onun için buradan bir uyarı yapmamız gerekir; Türkiyedeki misyonerlik faaliyetlerini yönetenler öncelikle siyasi faaliyetlerden bulunmaktan vazgeçmelidirler. Yapacaklar ise bunu, uluslar arası hukuk çerçevesinde kabul edilmiş olan dini tebliğ görevini yerine getirsinler ve bunun dışına da çıkmasınlar diye konuştu.
ABD Bu Hale Getirdi
Türkiyenin kendi coğrafyasına hapsedildiğini Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıtın da dile getirdiğini anlatan Aytunç Altındal şöyle devam etti: Bundan dolayı büyük bir sıkıntı ve patlama yaşanıyor. Türkiye adeta kıstırılmış durumda. Bir taraftan AB tarafından aldatılmak, diğer taraftan ABDnin Türkiyeyi hiçbir şehidinin intikamını alamayacak duruma getirmesi Türk insanını gerdi.
Türkiye İkiye Bölünür
Türk halkının, Peşmerge Barzaninin iç siyasetine müdahale etmesini ve başımıza geçirilmiş olan bu onursuzluk çuvalını hiçbir reaksiyon göstermeden karşılamasının mümkün olmadığını savunan Altındal, Bunun da tek sorumlusu AKP iktidarıdır. Çünkü Türkiyede yaşayan insanlar, vatanının bütünlüğünü, devletin bölünmezliğini, bayrağın kutsallığını savunur ve buna içtenlikle bağlıdır. İçimizdeki bir avuç işbirlikçi ve azınlığın, Türkiyedeki çoğunluğun üzerindeki bu tahakküme seyirci kalınamaz. Bunun sonucunda Türkiye ikiye bölünür ve iç savaşa kadar gidebilir şeklinde konuştu.
Boğaziçi Deklarasyonu
1965′te II.Vatikan Konseyinin sone erdiğini, bunlar arasında üç kavramın dünya çapında yaygınlaştırılmasının kararlaştırıldığını ifade eden Altındal, bu kavramların ekümenizm, diyalog ve hoşgörü olduğu vurgulandı. Altındal, şunları söyledi: Ekümenizm, özellikle tüm kiliseleri bir araya getirmeye yönelik bir girişimdi. Bunun sonucu olarak Katolik ve Ortodoks kiliseleri ortak bir yönetmelik hazırladılar ve bir ortak eylem planı yaptılar.
Diyalog Tplantıları
Diyalog ve hoşgörü toplantılarını düzenleme işinin ilk kez 1960′ta gündeme geldiğini ifade eden Altındal, Taraflar, Amerikada Standing Conference of Canonical Ortodox Bishops of America (SCOBA) adı altında daimi bir konferans örgütü kurmuşlardı. Yılar süren çabalar sonucu ilk uluslar arası diyalog ve hoşgörü toplantısı düzenlendi. Bu karar, Temmuz 1993′te Lübnandaki Balamand Manastırında düzenlenen çok gizli bir toplantıda alındı ve ilk Hoşgörü ve Diyalog Konferansının sembolik önemi de dikkate alınarak İstanbulda yapılmasına karar verildi. Fener Rum Patriği Bartholomeusun girişimleriyle bu ilk toplantı, kutsal St. Andrew günü, 30 Kasım 1993′te İstanbulda yapıldı. Ve ünlü Boğaziçi Deklarasyonu toplantının ardından yayımlandı.
Türk Düşmanı Papaz
Katolik ve Ortodoks kiliselerini birbirlerine bağlayan kişinin, Suriye Ortodoks Kilisesinin başı Mar Athanasius Yeshue Samuel olduğunu anlatan Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, Türk düşmanı bu papaz hakkında şunları söyledi: Bu kişi ile ondan önceki papaz Gabriel Abdülsaid bu uğurda çok çalışmışlardı. Mar Athanasius, namlı bir Türk düşmanıydı. Suriyedeki Nusayrilerle de çok sıkı ilişkiler içindeydi. Nitekim 1989 ve 1991 yıllarında bu kilise iki kez Türkiyeyi Avrupa Birliğine şikâyet etti. Kilisenin şikayet mektubunda, Türk Silahlı Kuvvetleri, Güneydoğu Anadoludaki Kürt ve Süryanileri öldürmekte, evlerini yıkmakta ve onlara işkence uygulamaktadır. Kürtler ve Süryaniler TSKnin ve Müslümanların boyunduruğundan kurtarılmalıdırlar ifadesi kullanılmıştı.
Teröristleri Vatikan Besliyor
Vatikan, bölgedeki vatandaşların, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından vahşice katledildiği iftirasını da attı
Misyonerlik ile ilgili yaptığı analizde, PKK-Vatikan-Apo ilişkisinin iç yüzü hakkında da önemli ip uçları veren Aytunç Altındal, Ortadoğudaki kilise İslami harici fraksiyonlar çok uzun zamandır bir ittifak içindeler uyarısında bulundu. Kiliselerin 1965′ten bu yana Ortadoğudaki Kürtçülük hareketleri ve 1983′ten sonra ise PKK ile yakından ilgilendiğini ifade eden Altındal, bu konuda şunları söyledi:
Karalama Kampanyası
Güneydoğu Anadoludaki ilk gizli ve örgütlü etnik ve dinsel ayrımcılığı esas alan istihbarat faaliyetlerini 1962′de Barış Gönüllüleri adıyla bölgeye gönderilen, çoğunluğu Katolik ve Anglikan kiliselerine kayıtlı Amerikalı uzmanlar başlatmışlardı. Bunlar üç yıl süreyle bu bölgede yoğun misyonerlik faaliyetlerinde bulundular. Bir çok vatandaşımıza din değiştirme telkinleri yaptılar, inanılmaz faaliyetlerde bulundular. Vatikan, PKKyı savunan yayınlara başladı. Dünyadaki 900 milyon Katolik için yayın yapan radyo, televizyon ve yazılı basında TSKnın ve Türklerin Kürtleri vahşice yok etmekte oldukları yazılmaya başlandı. The World Catholic Report Mayıs-Haziran 1995 tarihli yayımlarında tam 8 sayfa, Türkiyeyi iğrenç bir şekilde karalayan yayınlar yaptılar. PKKya destek olmaları çağrısında bulundular.
Papaz Mar Athanasius Yeshue Samuelin başında olduğu kilise, 1989 ve 1991 yıllarında Türkiyeyi ilk kez Avrupa Birliğine şikayet etmişti. Şikayet mektubunda, Kürt ve Süryanilerin TSKNIN boyunduruğundan kurtarılması istenmişti.
Araştırmacı -Yazar Aytunç ALTINDAL terör örgütü PKK ile bölücülerin arkasındaki destekçilerin başında kiliseler olduğuna dikkat çekti.
Türkiyenin tek Oksidantalisti (Batı Bilimcisi) olan araştırmacı yazar Aytunç Altındal, misyonerliğin dini değil, siyasi faaliyetler olduğunu söyledi. Altındal, Türkiyede faaliyet gösteren misyonerlerin, terör örgütü ve yandaşlarının destekçisi olduğunu da kaydetti. Malatyada Nisan 2007′de yaşanan, üç kişinin öldürüldüğü misyoner vahşetine de dikkat çeken Altındal, her şeyden önce işlenen cinayetleri kınıyorum. Ancak bu cinayetleri kınamak, faaliyetlerin niteliğini görmezden gelmeyi öngörmez. Dolayısıyla bu cinayetler, dini değil siyasidirler. dedi.
Dini Değil, Siyasi
Her siyasi cinayetin menfur bir saldırı olduğunu kaydeden Altındal, misyonerlik faaliyetleri siyasi nitelikli olduğu için, korkarım ki, Türkiyedeki bu tür patlamalar bundan sonra da devam edecektir. Onun için buradan bir uyarı yapmamız gerekir; Türkiyedeki misyonerlik faaliyetlerini yönetenler öncelikle siyasi faaliyetlerden bulunmaktan vazgeçmelidirler. Yapacaklar ise bunu, uluslar arası hukuk çerçevesinde kabul edilmiş olan dini tebliğ görevini yerine getirsinler ve bunun dışına da çıkmasınlar diye konuştu.
ABD Bu Hale Getirdi
Türkiyenin kendi coğrafyasına hapsedildiğini Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıtın da dile getirdiğini anlatan Aytunç Altındal şöyle devam etti: Bundan dolayı büyük bir sıkıntı ve patlama yaşanıyor. Türkiye adeta kıstırılmış durumda. Bir taraftan AB tarafından aldatılmak, diğer taraftan ABDnin Türkiyeyi hiçbir şehidinin intikamını alamayacak duruma getirmesi Türk insanını gerdi.
Türkiye İkiye Bölünür
Türk halkının, Peşmerge Barzaninin iç siyasetine müdahale etmesini ve başımıza geçirilmiş olan bu onursuzluk çuvalını hiçbir reaksiyon göstermeden karşılamasının mümkün olmadığını savunan Altındal, Bunun da tek sorumlusu AKP iktidarıdır. Çünkü Türkiyede yaşayan insanlar, vatanının bütünlüğünü, devletin bölünmezliğini, bayrağın kutsallığını savunur ve buna içtenlikle bağlıdır. İçimizdeki bir avuç işbirlikçi ve azınlığın, Türkiyedeki çoğunluğun üzerindeki bu tahakküme seyirci kalınamaz. Bunun sonucunda Türkiye ikiye bölünür ve iç savaşa kadar gidebilir şeklinde konuştu.
Boğaziçi Deklarasyonu
1965′te II.Vatikan Konseyinin sone erdiğini, bunlar arasında üç kavramın dünya çapında yaygınlaştırılmasının kararlaştırıldığını ifade eden Altındal, bu kavramların ekümenizm, diyalog ve hoşgörü olduğu vurgulandı. Altındal, şunları söyledi: Ekümenizm, özellikle tüm kiliseleri bir araya getirmeye yönelik bir girişimdi. Bunun sonucu olarak Katolik ve Ortodoks kiliseleri ortak bir yönetmelik hazırladılar ve bir ortak eylem planı yaptılar.
Diyalog Tplantıları
Diyalog ve hoşgörü toplantılarını düzenleme işinin ilk kez 1960′ta gündeme geldiğini ifade eden Altındal, Taraflar, Amerikada Standing Conference of Canonical Ortodox Bishops of America (SCOBA) adı altında daimi bir konferans örgütü kurmuşlardı. Yılar süren çabalar sonucu ilk uluslar arası diyalog ve hoşgörü toplantısı düzenlendi. Bu karar, Temmuz 1993′te Lübnandaki Balamand Manastırında düzenlenen çok gizli bir toplantıda alındı ve ilk Hoşgörü ve Diyalog Konferansının sembolik önemi de dikkate alınarak İstanbulda yapılmasına karar verildi. Fener Rum Patriği Bartholomeusun girişimleriyle bu ilk toplantı, kutsal St. Andrew günü, 30 Kasım 1993′te İstanbulda yapıldı. Ve ünlü Boğaziçi Deklarasyonu toplantının ardından yayımlandı.
Türk Düşmanı Papaz
Katolik ve Ortodoks kiliselerini birbirlerine bağlayan kişinin, Suriye Ortodoks Kilisesinin başı Mar Athanasius Yeshue Samuel olduğunu anlatan Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, Türk düşmanı bu papaz hakkında şunları söyledi: Bu kişi ile ondan önceki papaz Gabriel Abdülsaid bu uğurda çok çalışmışlardı. Mar Athanasius, namlı bir Türk düşmanıydı. Suriyedeki Nusayrilerle de çok sıkı ilişkiler içindeydi. Nitekim 1989 ve 1991 yıllarında bu kilise iki kez Türkiyeyi Avrupa Birliğine şikâyet etti. Kilisenin şikayet mektubunda, Türk Silahlı Kuvvetleri, Güneydoğu Anadoludaki Kürt ve Süryanileri öldürmekte, evlerini yıkmakta ve onlara işkence uygulamaktadır. Kürtler ve Süryaniler TSKnin ve Müslümanların boyunduruğundan kurtarılmalıdırlar ifadesi kullanılmıştı.
Teröristleri Vatikan Besliyor
Vatikan, bölgedeki vatandaşların, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından vahşice katledildiği iftirasını da attı
Misyonerlik ile ilgili yaptığı analizde, PKK-Vatikan-Apo ilişkisinin iç yüzü hakkında da önemli ip uçları veren Aytunç Altındal, Ortadoğudaki kilise İslami harici fraksiyonlar çok uzun zamandır bir ittifak içindeler uyarısında bulundu. Kiliselerin 1965′ten bu yana Ortadoğudaki Kürtçülük hareketleri ve 1983′ten sonra ise PKK ile yakından ilgilendiğini ifade eden Altındal, bu konuda şunları söyledi:
Karalama Kampanyası
Güneydoğu Anadoludaki ilk gizli ve örgütlü etnik ve dinsel ayrımcılığı esas alan istihbarat faaliyetlerini 1962′de Barış Gönüllüleri adıyla bölgeye gönderilen, çoğunluğu Katolik ve Anglikan kiliselerine kayıtlı Amerikalı uzmanlar başlatmışlardı. Bunlar üç yıl süreyle bu bölgede yoğun misyonerlik faaliyetlerinde bulundular. Bir çok vatandaşımıza din değiştirme telkinleri yaptılar, inanılmaz faaliyetlerde bulundular. Vatikan, PKKyı savunan yayınlara başladı. Dünyadaki 900 milyon Katolik için yayın yapan radyo, televizyon ve yazılı basında TSKnın ve Türklerin Kürtleri vahşice yok etmekte oldukları yazılmaya başlandı. The World Catholic Report Mayıs-Haziran 1995 tarihli yayımlarında tam 8 sayfa, Türkiyeyi iğrenç bir şekilde karalayan yayınlar yaptılar. PKKya destek olmaları çağrısında bulundular.
Papaz Mar Athanasius Yeshue Samuelin başında olduğu kilise, 1989 ve 1991 yıllarında Türkiyeyi ilk kez Avrupa Birliğine şikayet etmişti. Şikayet mektubunda, Kürt ve Süryanilerin TSKNIN boyunduruğundan kurtarılması istenmişti.