Tarihte Türk Korsanları (Resimlerle)

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27


Osmanlı Bahriyesi

Bahr kelimesi Arapça’da “deniz” demektir. Bahriye (bahriyye), ise terim anlamıyla, “Devletin donanma ve deniz askeriyle ilgili hususları”nı kapsar.

Türk bahriyesi Çaka Bey ile teşkilat bulmuştur. Fatih devrine gelinceye dek bahriye işlerinde devlete ait gemiler yanında, lüzum görüldükçe tüccar sefineleri de harp gemisi olarak kullanılırdı. Bu gemilerde genelde denizcilikle ilgisi olmayan ve “başıbozuk” tabir edilen kişiler istihdam edilirdi. Fatih’ten sonra bahriyeye iş bölümü usulü getirilmiş ve gemiciler (tersane halkı) ile harp sınıfı (levend) birbirinden ayrılmıştır.

Yavuz Sultan Selim zamanında gelişmesini köklü biçimde sürdüren Osmanlı Bahriyesi, Kanuni döneminde dünyanın en büyük deniz gücü haline geldi. Bu dönemde ünlü Amiral Barbaros Hızır Hayreddin Paşa (Ö.1546) tarafından yeniden teşkilatlandırılan Kaptan-ı Derya makamına bağlandı. 1876 yılında Kaptan-ı Derya yerine Bahriye Nazırı adı kullanılmaya başlandı. Bu albümün resmedildiği yıllarda (1918) halen bu isim kullanılmaktaydı.

İstiklal Harbi’nde milli deniz cephesi teşekkül etti. 1924 yılında denizcilik faaliyetleri Erkan-ı Harp Dairesi’ne (Genelkurmay) bağlı olarak Donanma Kumandanlığı tarafından yürütülmeye başlandı. Nihayet 1949 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı makamı ihdas olunarak Türk bahriyesi çağdaş faaliyetlere yöneldi.

Bugün Türk milleti kendi gemisini kendi gücüyle yapan modern Türk bahriyesine (Deniz Kuvvetleri) sahip olmakla gurur duymaktadır.



Kadırga

Çekdiri sınıfından bir savaş gemisidir. Buharlı gemilerin icadından evvel dünya bahriyelerinde kullanılmış olup çeşitli denizci devletlerce “gali, galey galer, galles, galera” gibi adlarla anılırdı.

Gayet hafif, uzun, dar ve su seviyesinde denilecek tarzda alçak yapımlı bir gemi türüdür. Boyu 165-168, genişliği 21-22, kıç irtif 17-18, baş irtif ise 10-11 kadem (1 kadem 32 cm.dir.) olurdu.

Önceleri kıçı aynalıklı inşa edilmiş olup köşk kısmı köşeli idi. Daha sonra kıçı ve köşkü müdevver (dairevi) inşa edilmiştir.

Kadırganın 25 oturağı ve 49 küreği (bir kürek yeri mutfak için ayrılmıştır) bulunurdu. Beher kürek dört veya beş kişi tarafından çekilir ve toplam 196 (veya 245) pazyen (kürekçi) bulunurdu.

Son derece seri vasıtalar olan kadırgalar kürek yanında yelkenle de seyredebilirdi. Yelkenleri 3 köşeli olup 500 ila 1400 zira (1 zira, 75-90 cm. arasında bir uzunluk ölçü birimidir) arasında değişirdi. On direkte tirinket (dört köşeli küçük yelken) bulunurdu. Mürettebatı arasında 1 kadırga reisi (kaptan), 1 porsun, 19 armador, 2 serdümen, 1 yelkenci, iki vardiyan, 2 kürek yapıcı, 2 kalafatçı ve 2 marangoz bulunurdu. 100 nefer cenkçiler (silahendaz) ise muharip sınıfı oluştururdu.

Kadırgada 7-10 kantar (1 kantar 44 okka, yani 18.600 gr.dır.) ağırlığında 6 lenger (demir) bulunurdu. Baş tarafta 10-12 okkalık (1 okka 400 gr.dır.) 1 top ile bunun iki yanında iki küçük top yer alırdı.

Kadırga inşasında yalnızca ahşap ve çivi kullanılırdı. Girit Harbi sırasında bir kadırganın maliyeti 56.000 akçe ahşap; 49.280 akçe de çivi gideri olarak tespit edilmiştir.

Yelkenle hareket eden kalyonların yaygınlaşmasından sonra kadırgalar yavaş yavaş denizlerden çekilmişlerdir. Kalita tipi bir kadırga halen Deniz Müzesi’nde (İstanbul) orijinal şekliyle muhafaza ve teşhir edilmektedir



Levend

İtalyanca “Levantino (şark ahalisi, doğulu)” kelimesinden gelme bir isimdir. Önceleri genel manada denizcilerin serseri takımına denilmişse de daha sonra iyi manası ile Osmanlı’nın deniz askerini anlatmada kullanılmıştır.

Levendler deniz ve kara olmak üzere iki kısım idiler. Deniz levendleri korsan gemilerinde gemici ve cenkçi olarak bulunurlardı. XVII. yy.dan sonra ihtiyaç anında sahil ahalisiden donanmada tüfenkçi er olarak hizmete alınır olmuşlardır. Önceleri korsanlık yapan serbest levendler, Barbaros zamanında devlet hizmetine girmişlerdi. Maaşlı olan bu yerli levendler İstanbul’daki hanlarda ikamet ederler ve sulh zamanında çeşitli taşkınlıklar yaparlarmış. XVIII.yy. da Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa bunlar için Galata, Beşiktaş, Hasköy ve Eyüp’te bazı tesisler yaptırıp zabt u rabta alınmalarını sağlamıştı. Keza Cezayirli Gazi Hasan Paşa da aynı asrın sonlarına doğru levendler için Kasımpaşa’da (Bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Karargah binası) ve Levent’te (Bugünkü 3. Kolordu Komutanlığı Karargahı olan Levent Çiftliği) birer kışla yaptırmıştır.

Kara leventleri XVII.yy. başlarında (Saruca ve Sekban) kuvvetleriyle beraber beylerbeyi maiyyetinde süvari hizmeti görmüşlerdir. Bir vezir veya beylerbeyi kapısında hizmet eden bu levendlere Kapılı levend denirdi. Azledildikleri zaman ise Kapısız levend diye anılırlar ve başıboş bir hayat sürerlerdi.

Levendler 1772 yılında dağıtılmış ve ocakları lağvedilmiştir. Bugün halk dilindeki “levend, şeblevend, levend gibi delikanlı” tabirleri genellikle onların boylu poslu, güzel endamlı olmalarından dilimize yadigar kalmıştır.






Eski Osmanlı Harp Gemileri

Topkapı sarayının Haliç’e bakan sahiline Yavuz Sultan Selim tarafından inşa ettirilen Yalıköşkü’nün gayet güzel bir kayıkhanesi olduğunu tarih kitapları yazar. Bu kayıkhanede, XIX.yy.ın ikinci yarısına kadar padişahların deniz yolculuklarında hizmet görmüş saltanat kayıkları bulunurmuş. Bugünkü Sepetçiler Kasrı’nın bitişiğinde olan bu kayıkhane, Kayıkhane Ocağı tarafindan idare edilirdi. Bir tamir kitabesi ile içindeki kayıkların tamamı halen Deniz Müzesi’nde (İstanbul) bulunur. Kayıkhane, Sultan II.Abdülhamit zamanında lağvedilmiştir.

2. Sultan IV.Mehmed’in (saltanatı, 1648-1687) kullandığı rivayet edilen bu kadırga aslında bir kalita’dır. Çekdiri sınıfından bir gemi olan kalita 24 oturaklı olup kadırganın bir boy küçüğüdür. Halen Deniz Müzesi’nde (İstanbul) bulunan (De.Nr.221) boyu 40 m; eni 5.70 m; baş yüksekliği 2.28 m., kıç yüksekliği 21,90 m. dir. Beher oturakta 3 kürekçi bulunan kalitanın toplam kürekleri adedi 144 dür.

3. Orta, yeniçeri teşkilatında tabur (sonradan bölük) yerine kullanılan bir tabir olup her ortada önceleri 60-70, sonra da 100 nefer bulunurdu. Ortalar birbirlerinden alametleriyle ayrılırlardı. Bu alametler, ortaların özel bayrak ve çadırlarına işlenir, bazan da dövme olarak mensuplarının pazularına nakşedilirdi. Orta alametleri ise genellikle yaptıkları görev ile alakalı olurdu.

4. Osmanlı tarih yazıcıları (müverrih veya vak’a-nüvis), pek çok genel tarihler yanında kişileri konu alan tarihler de yazmışlardır. Barbaros ‘un hatıralarını yazdırmasından sonra bahriyede de önem kazanan bu tarihçiliğin sonucunda Kılıç (Uluç) Ali Paşa’nın deniz savaşları ile başından geçenler de “Vakayı Ali Paşa” adıyla yazılmıştır. Bu kitabın içinde çeşitli resim ve minyatürler mevcuttur.

5-8.Kırlangıç, çekdiri sınıfından bir gemidir. Çekelve’den büyük, firkateden küçük olup daha çok karakol ve haberleşmede kullanılırdı. 1 süvari, 2 reis, 25 zabit yanında 60-70 kadar mürettebatı olurdu. Küreklerinden her biri 2-3 kürekçi ile çekilen 10-16 oturaklı gemilerdir.

9,10, 13. Çekdiri, kürekle yürüyen gemi sınıfının genel adıdır. Bu tip gemilerde yelken, bir yardımcı hareket unsuru olarak bulunur. Küçükten büyüğe doğru 19 çeşidi vardır. Çekelve (10,13 oturaklı), kırlangıç (14-16 oturaklı), firkate (16-18 oturaklı), kalita (19-24 oturaklı), kadırga (25 oturaklı) ve baştarda (26’dan fazla oturaklı) bunlardandır. Çekdiri sınıfının kalita ve daha az oturaklı olanları savaşta değil, yardımcı hizmetlerde kullanılırlardı.

12. Barça, kalyon sınıfından bir gemidir. Altı düz olup nakliye hizmeti görürdü. Ancak yine de gemide irili ufaklı 85 top bulundurulur, gerektiğinde savaşa girilirdi. Barçalar kalyondan küçük olup 2-3 direkli idiler. Daha çok İspanyollar tarafından kullanılmışlardır.


"Seydi Ali Reis'in Bahr-i Muhit-i Hindi'de Portekizlilerle Muharebesi"

Seydi Ali Reis
(1498 - 1563)

Seydi Ali Reis, yazdığı kitaplarıyla tanınan bir Osmanlı amiralidir. Barbaros Hayreddin Paşa’nın maiyyetinde yetişmiş, Preveze Zaferi’nde donanmanın sağ kanadına hükmetmişti. Aslen tersane kethüdası olduğundan bir deniz harekatında bağımsız olarak kumandanlık yapmamıştır. Ancak Basra’da bulunan donanmayı Süveyş’e getirmek üzere “Hind Kaptanı” tayin edildi. 1553 yılında başlayan bu görevi oldukça maceralı geçmiştir.

Şair de olan Seydi Ali Reis “Mir’atü’l - Memalik (Ülkelerin Aynası)” adlı eserinde başından geçenleri anlatır. “Muhit” adlı bir atlası, “Hülasatü’l - Hey’e (Astranominin Özeti)” adlı Arapça’dan bir çevirisi, “Mir’atı Kainat (Kainatın aynası)” adlı bir denizcilik kitabı vardır.

Seydi Ali Reis, Basra’da bulunan Osmanli Donanmasını Süveyş ‘e getirmek üzere Hind Kaptanı olunca önce gemileri tamir ettirdi. Böylece donanmayı oluşturan 15 kadırga yenilenmiş oluyordu. 5 ay uygun deniz mevsimini bekleyip 1554 Temmuz’unda yola çıktı. Abadan, Katif ve Bahreyn’i geçtikten sonra Hürmüz Adası’ndan Hurfakan’a geldi. Hind Okyanusu’nun bu hareketli sularında, birden 34 gemilik bir Portekiz donanmasıyla karşılaştı. Savaş, gece yatsıya kadar sürdü ve Portekiz donanmasından 2 gemi batırıldı. Ertesi gün yoluna devam eden Seydi Ali Reis Umman’ı geçince ikinci bir Portekiz donanmasına yakalandı. Bu sefer Portekizlilere zayiat verdirmekle birlikte bir kadırgası yandı, 5 kadırgası da battı. Elde kalan 9 kadırga ile Umman denizine yelken açtı. Böylece 3 yıl 7 ay sürecek bir maceralı seyahat başlamış oluyordu.





Seydi Ali Reis'in iki cesim Portekiz donanmasıyla iki büyük muharebeden sonra "Tüfan-ı Fil" denilen Hind denizlerine mahsus dehşetli boraya tutulması"

Tüfan-ı Fil
(Ağustos 1554)

Seydi Ali Reis iki büyük Portekiz Donanmasından kurtulduktan sonra Umman Denizi’nde sakin bir yolculuğa başladı. Ancak Kirman ve Zufar limanları geçilip de Şihr şehri hizasına gelindiğinde, emsali görülmemiş acı bir fırtına çıktı. Günbatısı istikametinden şiddetli rüzgar esiyor, donanmada yelken tutturulamıyordu. Bu firtınaya Yemen sahillerindeki insanlar zaman zaman rastladıklarından onu “Tufan-ı Fil” (Fil Kasırgası) adıyla anıyor ve bu tufana yakalananların kurtulmalarından ümitlerini kesiyorlardı. Bu sefer sıra Seydi Ali Reis’in 9 kadırgasında mı idi?

Bora günlerce dinmek bilmedi. Seydi Ali Reis ve mürettebatı gece-gündüz mücadele ederek, ****netlerini yitirmediler. Rüzgar onları Hindistan’a doğru devamlı sürüklüyordu. Nihayet yorgun, aç, susuz ve bitap vaziyette Div Kalesi açıklarına ulaştılar. Fakat bu kale de Portekizlilerin elinde idi. Artık ne yelken, ne armadan hayır yoktu. Elde kalan küreklere asıldılar ve Daman Kalesi önlerine demir attılar.

Bu fırtına, Seydi Ali Reis’in daha sonraki maceralı hayatının ilk basamağı idi. Bundan ancak 3 yıl 7 ay sonra İstanbul’a ulaşacaktı; Ama nasıl ve neliklerle.



Sıngın Donanma Cengi
(20 Kasım 1567)

Sıngın kelimesi eski Tükçedeki “sı-mak (= kırmak)” fiilinden gelir ve “kırılan, kırılmış, bozguna uğramış, vurgun” gibi manalar içerir (Msl. Sırp Sındığı Savaşı = Sırpların kırıldığı savaş ... gibi). Dolayısıyla Sıngın donanma “bozguna uğramış donanma” demektir. Tarihlerimiz bu ismi genellikle “Lepanto/İnebahtı” (deniz savaşı için kullanmışlardır.

Lepanto (Lepante), Mora yarımadasının girintisi içinde, Yunanistan’ın güney sahilindedir (Patras - Korintos körfezi). Ancak buradaki deniz savaşı Yunanlılarla değil Papalık kumandasındaki Haçlı donanmasıyla yapılmıştır. Savaş, İnebahtı’nın Türkler tarafindan fethinden 72 sene sonraya rastlar. Bu dönemde Papalık, Venedik ve İspanya, Türklere karşı bir mukaddes ittifak oluşturmuşlardı. İttifakın gayesi Türkleri Avrupa, Afrika ve hatta Anadolu’dan çıkartmak, kısacası Orta-Asya’ya sürmekti.

İttifak donanması 295 pare gemi ve 46.000 asker ile Osmanlı sularında ilerlemeye başladılar. Sokollu Mehmet Paşa bu donanmaya karşı Pertev Paşa’yı serdar, Müezzinzade Ali Paşa’yı da kapudan-ı derya tayin etti. Ne gaflettir ki Barbaros’un talebeleri Uluç Ali ve Piyale Paşalar hala hayatta iken bu görevler başkalarına verilmiştir. Daha sonra iş yine Uluç Ali Paşa’ya düşecektir. Ama ne çare ki artık çok geçtir.

225 parelik Osmanlı donanması bu savaşta sevk ve idareden yoksun komutanların ihtiras kavgaları yüzünden tam adıyla sınmış, kırılmış; 23.000 kişi şehid verilmiştir. Bu savaş ile Osmanlılar, ömründe kayığa binmemiş insanlara donanma teslim edilemeyeceğini çok acı biçimde görmüşlerdir.


"Mezamorta Hüseyin Paşa'nın Koyunadaları Muharebesi"

Mezamorta Hüseyin Paşa
(Ö. 1701)

Gençliğinde katıldığı bir savaşta 8-10 yerinden yaralanıp öldüğü sanılırken iyileşmesi üzerine canını dişine takan bu Türk denizcisi, Venediklilerin “Yarı ölü” manasına kullandıkları İtalyanca “Mezzo-morto kelimesinden bozma olarak tarihimizde Mezamorta diye anılmaktadır. 1683’te Cezayir Beylerbeyi oldu. Bu görevde iken Fransızlara karşı zaferler kazandı. İstanbul’a gelip kaptan-ı derya atandı. Venedikliler Sakız’ı işgal edince 7-8 Şubat 1695’te 44 gemiden mürekkep Türk Donanması Kalyonlar Kaptanı sıfatı ile Eski Foça önündeki Orak Adasından kalkarak Venedik donanmasının bulunduğu Koyun Adalarına gitmiştir. Burada 60’tan fazla gemiden oluşan Venedik donanmasını bozguna uğratmış, bir çok gemilerini batırarak 9 Şubat 1695’te büyük bir zafer kazanmıştır. Bu savaşta Venedik amirali Benedetto Pisani öldürülmüş ve Venedikliler püskürtülmüştü.

Amcazade Hüseyin Paşa’nın Sakız muhafızı olmasından sonra da pek çok yararlılıkları görüldü. 1696’dan 1701 yılına kadar kaptan-ı derya olarak görev yapan Hüseyin Paşa, ıslahatçı bir amiral idi. Emrindeki donanmanın eksikliklerini bildiği için yeni düzenlemelere girişti. Yeni bir bahriye teşkilat kanunu hazırladı. Çektirilerle birlikte öncü kuvvet olarak yelkenli gemiler yaptırıp donanmada yer almasını sağladı.





"Onuncu Asr-ı Hicri Evahirinde Osmanlı Kalyonu ve Kıyafet-i Bahriyye"

Kalyon

Yelken ile hareket eden Osmanlı gemilerinin en büyüğüne kalyon (gallion) denir. XI.yy.’dan itibaren dünya denizlerinde kullanılmış olup Kolomb ve Vasco de Gamma birer kalyon kaptanı idiler.

Osmanlılarda ilk yelkenli gemileri, Sultan II. Bayezid devrinde yapılan gökeler idi. Kalyon, Osmanlı’da bu gemilerin devamı olarak buharlı gemiler çağına kadar kullanılmıştır.

Kalyonun mutlaka 3 direği ve mükemmel bir yelken donanımı olurdu. Güvertesi kat kat olup sırasıyla açık güverte, palavra, orta kat, top ambarı, tavlon ve kontra tavlon güverte adlarıyla anılır. En altta sintine bulunur ve bir kalyon en az 60-100 topa sahip olurdu. Kalyonlar bu katlara göre isim alırlardı (Üç ambarlı... gibi). Ateş kudretleri bir bordadan yapabildikleri atışla ölçülen kalyonlarda, topların namluları atış esnasında lumbarlardan dışarı uzanır ve lumbarlar su girmemesi için kapaklı olurdu. XVIII. yy.’da bilhassa Girit savaşlarında kalyonlar ve teşkilatı önemli gelişmeler gösterdi. Viyana bozgunundan (1863) sonraki savaşlarda daima kalyon kullanıldı. Mezamorta Hüseyin Paşa, kalyon teşkilat ve kanunlarını hazırlayarak Osmanlı denizciliğine büyük katkılar sağladı.

Kalyon, kat adedi ve donanımına göre kapak (kaypak), fırkateyn, korvet gibi isimlerle anılmıştır.

1, 2. Kapudan-ı Derya (Kaptan-ı Derya):
Bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı yerine kullanılır. Önceleri derya beyi adıyla anılan ve reis tabir olunan bu makam, teşkilatın büyümesiyle reisin İtalyanca karşılığı olan capitona’dan bozma olarak kaptan kelimesiyle karşılandı. Kaptan-ı Derya vezirlerden atanırsa Kaptan Paşa adını alırdı. Tanzimattan sonra Bahriye Nazırı diye anılmışlardır.

İlk tersane Gelibolu’da bulunduğu için Gelibolu sancağının Kaptan-ı Derya mutasarrıflığına verilmesi Osmanlı’da gelenek olmuş ve donanma böylece gelişmiştir.

3. Riyale-i Hümayun Kaptanı : Osmanlı donanmasında 1682’den Tanzimat’a kadar kullanılmış bir rütbedir. Bugünkü Tümamiral rütbesi karşılığıdır. Riyale, miri kalyonların üçüncü kaptanıdır. Bindiği gemiye Riyale-i Hümayun denir.

4. Kapudane Bey: 1682’den Tanzimat’a kadar kullanılmış bir rütbedir. Bugünkü Oramiral rütbesi karşılığıdır. Miri kalyonların baş kaptanıdır. Kendisinden sonra Patrona ve Riyale gelirdi.

5. Paşa Başçavuşu: Küçük Hüseyin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı (1792-1803) zamanında ihdas edilen Paşa çıplağı kadrosunun başçavuşudur. Paşanın emir astsubayı gibi olup yanından hiç ayrılmaz, aynı zamanda koruma görevini yürütürdü. 1872 yılında lağvedilmişlerdir.

6. Kalyoncu : Levendlerin XVII. yy.da aldıkları isimdir. Sefer sırasında donanmaya alınıp, sefer sonunda serbest kalan paralı denizciler bunlardandır. Genellikle Rumeli yakası ile Ege sahillerinden toplanırlardı. Disiplinden mahrum kabadayılar bunlardan çıkardı. Cezayirli Hasan Paşa bunlar için Kasımpaşa’da bir kışla yaptırmıştır. (Bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Karargah Binası). Kalyoncu rütbesi 1872 yılında lağvedilmiştir.

7. Paşa Çıplağı: Küçük Hüseyin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı (1792-1803) zamanında paşanın koruma görevlisi olarak istihdam edilmiş olan çıplaklarının seçkinlerine denirdi. Endamı düzgün babayiğitlerden seçilirlerdi. Kollarında döğme bulunurdu. 1827 yılında lağvedilmiştir.

8. Tersane Başçavuşu : Tersanenin içişlerinden sorumlu kimsedir. Emrinde divanhane çavuşları denilen çavuşlar bulunurdu. Tanzimat döneminde teşkilat ve kadroları değiştirilmiştir.

9. Baratalı Levend: Barata çuhadan yapılan bir çeşit serpuştur. Barata giyen levendler genellikle kapıcılık hizmeti görürlerdi. Barata, mukavva üzerine tutkalla kırmızı çuha yapıştırılarak yapılırdı. Hüsnü Tengüz resmi, Mahmud Şevket Paşa’nın “Osmanlı Teşkilat ve Kıyafat-ı Askeriyyesi” adlı eserinden kopya etmiştir.

10. Levend-i Rumi: Adalardaki Rum halkından alınıp donanmada görevlendirilen denizcilerdir. XVIII. yy.’a kadar bu usule devam edilmişse de hemen daima ihanetleri görülmüştür. Kıyafetleri Türk levendlerinden farklı olurdu. Daha sonra bunlara kalyoncu adı verilmiştir.

11. Çıplak: Küçük Hüseyin Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı (1792-1803) zamanında koruma görevlisi olarak istihdam edilen bahriye neferidir. Tamamı 1 bölük olup merasim kıtası görevini yürütmüşlerdir. Endamı düzgün babayiğitlerden seçilirlerdi.

12. Galata Çavuşu : Tersane askerinden olup Galata tarafının inzibat işlerinden sorumlu bahriye amiridir. Voyvoda Karakolhanesi’nde otururdu. 1827 ‘den Sultan II.Abdüllhamit dönemine kadar görev yapmışlardır.





Cezayirli Hasan Paşa'nın Rus amirali Orlof'un gemisiyle muharebesi"

Çeşme Faciası
(5-6 Temmuz 1770)

Rus çariçesi II. Katerina, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Akdeniz’e inme emelinde idi. Bu sırada Osmanli Devleti de Lehistan’ı Ruslara karşı korumayı istiyordu. Ruslar Mora Rumlarını ayaklandırmak amacıyla Baltık Denizi’ndeki savaş gemilerini, Avrupa’yı dolaşarak Ege Denizi’ne gitmek üzere yola çıkardılar. 1770’te Cebelitarık’a hareket eden Rus donanmasına ünlü amiral Aleksi Orlof komuta ediyordu. Orlof, Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile denizlerde sık sık karşılaşmış ve hemen çoğunda mağlup ayrılmıştı. Ancak bu sefer Osmanlı donanmasında kaptan-ı derya olarak Hüsamettin Paşa bulunuyordu. Cezayirli, Rusların bu hareket ile Çanakkale Boğazı’nı Osmanlı donanmasına kapatmak peşinde olduklarını sezmiş ve Hüsamettin Paşa’yı sert bir dille uyarmıştı. Bu arada Rodos sancak beyi Cafer Bey, Çeşme limanına sığınmış, öteki Osmanlı gemileri de onu takip etmişlerdi. Orlof, bunu firsat bilerek üzerlerine yürüdü. Rus donanmasında İngiliz amirali Elfinston ve Greig ile bazı yetenekli İngiliz subayları da bulunuyordu. Elfinston ve Greig’in planları gereği Çeşme limanı ağzında 4 gemi batırılarak Osmanlı gemilerinin dışarıya çıkışları engellendi. Akşam karanlığında içeriye Rus ateş gemileri girip Osmanh donanmasını ateşe verdi. Liman dar ve gemi adedi çok olduğundan Osmanlı donanmasında hareket kabiliyeti yitirilmişti. Ateş Osmanlı kalyonlarının birinden diğerine sıçrıyordu. Donanma Rusların top atışları altında tamamen yandı. Kaptan-ı derya Hüsamettin Paşa, bataryası ile Sakız adasına kaçıp kurtuldu ise de sonradan bu tedbirsizliğini idam cezasıyla ödedi.

Çeşme Deniz Savaşı, Osmanlı donanmasının tamamen yok olması ile o dönemde Osmanlı’nın deniz hakimiyetinin bir anlamda sonu oldu.



Cezayirli Gazi Hasan Paşa
(Ö.1790)

Tekirdağlı bir tüccarın yanında yetişmiş bir esir iken cesareti ile dikkatleri çekmiş ve efendisi tarafından azad edilmiştir. O, eskiden beri şöhretini duyduğu Cezayir kaptanlarının yanına gitmeyi çok istiyordu. Bu amaçla bindiği gemi yolda yabancı bir korsan gemisinin saldırısına uğrayınca yatağanını sıyırıp rampa eden korsan gemisine atladı. Ancak biraz sonra gemiler ayrılıp da korsan gemisinde tek başına kaldığını görünce hiç istifini bozmadan savaşmaya devam etti. Sonunda mürettebattan bir kısmını öldürüp, diğerlerini ambara kapatmayı başardı. Gemi kendisine kalmıştı. O sırada bir Cezayir gemisi görüp peşine takıldı ve Cezayir’e kadar gitti. Cezayir dayısı onun macerasını öğrenince iltifatlarda bulunup zaptettiği gemi kendisinde kalmak üzere hizmetine aldı. Ancak her geçen gün ünü yayılıp da onu kıskanan rakipleri artınca İstanbul’a gelmek zorunda kaldı.

İstanbul’da kalyon kaptanı olarak göreve başlayıp kısa zamanda yükseldi. Türk-Rus Harbi’nde üstün başarıları görüldü ve nihayet kendisine sırayla beylerbeylik, kapudanelik, kaptan-ı deryalık, seraskerlik ve vezirlik görevleri verildi. Ünlü Rus Amirali Aleksi Orlof ile denizlerde sık sık karşılaştı ve hemen her defasında onu yendi. Tabiri caiz ise Orlof’un korkulu rüyası idi. Çoktan beri yok sayılan ve iyiden iyiye zayıflamış olan Osmanlı donanması, onun sayesinde yeni bir güce ve eski şöhretine kavuştu.

Cezayirli Hasan Paşa Osmanlı devlet adamları arasında ender görülen bir şahsiyettir. Yiğitliği, enerjisi ve zekası ile ün almıştır. Düşüncesi ne ise, padişah dahil, herkese açıkça söyler, kimseden çekinmez, kimseye de eğilip bükülmezdi.

Küçük bir yavru iken alıp beslediği bir arslanı vardı ve paşa nereye gitse arslan da sadakatla onun yanından ayrılmazdı. Gemisinde beslediği bu arslanın, onun heybetini bir kat daha arttırdığını tarihler yazar.



Yılan Adası Muharebesi
(12 Ağustos 1788)

Yılanadası, Karadeniz’de Tuna’nın Kuli (Kiliya) ağzının 22 mil açığında bir adadır. Ruslar Zmeiniy derler.

Osmanlıların Özi Kalesi önünde bozguna uğraması üzerine, Rus donanması da Karadeniz’e açılıp Yılanadası’nda demirlemiş olan Osmanlı donanması üzerine yürür. Bunu haber alan Cezayirli Gazi Hasan Paşa, aceleyle donanmasının demirlerini alıp denize açıldı. Yolda Rus donanmasına karşı bir plan hazırladı ve her bir sancak gemisine 8 kalyon vererek birbirlerinden ayrılmamalarını tenbihledi. Ancak düşmanla karşı karşıya gelindiğinde donanmanın büyük kısmı gerilerde kalmıştı. Hemen batarya ateşine başlandı. Düşman pek çok kayıp verdi. Özellikle kaptanpaşa, bizzat bir Rus kalyonuna rampa olup ele geçirdi. Düşmanın birkaç firkateyni de gülle ateşiyle battı. Düşman henüz geride kalan Osmanlı donanması gelmeden bozguna uğrayıp kaçmaya başladı. Gemiler Sivastopol’a kadar takip edildiyse de Rus donanmasından geride kalan gemiler kaçmayı başardı.

Daha sonradan Hüdavendigar adı verilip Osmanlı donanmasında önemli görevler üstlenen Rus kalyonu bu savaşta ele geçirilmiştir.

Yılanadası cengi Karadeniz’de Türk hakimiyetinin hemen 1 asır kadar daha sürmesine kapı araladığı için tarihi önemi haizdir.





Göke

Sultan II. Bayezid döneminde İstanbul Tershanesi'nde iki Göke
yapılmış olup Kemal Reis'in büyük hizmetlerindendir.

Resim, Deniz Müzesi'nden alınmıştır.


KEMAL REİS

Osmanlı Donanmasına hocalık ederek bu filoyu harekete geçirmek maksadıyla, İkinci Beyazıt, Akdeniz'deki Türk korsanları İstanbul'a çağırmıştı. Bu korsanların arasında sadece şahsı, bir donanma değerinde korkunç ve müthiş Kemal Reis de bulunuyordu. Kemal Reis İstanbul'a gelirken rastladığı adalara yaptığı akınlarla ve Malta Adası'na saldırıp aldığı esirlerle İkinci Beyazıd'ın huzuruna çıktı. Getirmiş olduğu hediyeler o kadar çok ve paha biçilmez şeylerdi ki, bunlar bir imparatorluk hazinesi değerinde idi. Bu sıralarda Ege Denizi'nde Santuroğlu lakabı ile anılan, asıl ismi Piyer do Buson olan Rodos Senjan şövalyelerinin amirali Türk sahillerini basıyor, ticaret yapan gemilere nefes aldırmıyordu. Santuroğlu Rodos filosundan başka, Venedik gemilerini de etrafına toplamıştı. Senjan ocağının bu amirali Ege'de rakipsiz oluşunu; İkinci Beyazıd'ın Türkiye'yi denizden çekmiş olmasına ve korsanlarımızın da İspanyol mezalimine karşı Endülüs Müslümanlarının imdadına koşarak, Batı Akdeniz'i Gaza sahası olarak seçmiş olmalarına borçlu idi. Bu sıralarda Osmanlı Hükümeti, İstanbul'daki vakıflardan biriken zengin bir hazineyi Hicaz'a göndermek istiyor, fakat deniz ve kara yolunun emniyetsiz oluşu sebebiyle buna cesaret edemiyordu. Kemal Reis, kulağına çalınan bu haber üzerine hazineyi İskenderiye'ye ***ürmeyi teklif etti. Bu teklif Osmanlı Devlet adamları tarafından hayretle karşılandı. Çünkü, Ege'de Santuroğlu'na karşı Kemal Reis meydan okuyabilir miydi?

Osmanlı Devlet adamlarının da, Osmanlı denizcilerinin de hayretleri arasında Kemal Reis, 1498 baharında Gelibolu'dan hareketle denize açıldı. Kemal Reis, Santuroğlu'nun dönüşte hatırını sormak üzere Sen Jan filosuna gözükmedi bile. Hazineyi İskenderiye'ye çıkardı ve dönüş için Ege'ye dümen kırdı. Santuroğlu da, Kemal Reis'in yolunu bekliyordu. Nihayet Kemal Reis, Santuroğlu'nun filosunu uzakta görünce, gemilerindeki yelkenleri, direkleri, komutan fors ve fenerlerini indirerek filosunu savaş nizamında kürekle sevk etmeye başladı. Sen Jan filosu iki kolona halinde dizilmişti. Kemal Reis de aynı savaş nizamında ilerliyordu. Kemal Reis Sen Jan filosuna yaklaşınca gemilerini tek hat (Pruva) nizamına aldı ve Santuroğlu'nun kolonaları arasına girdi. Kolonalar arasına girer girmez de, muharebe geri dönüşü ile beraber seyirle seyretmeye ve gemilerinin her iki borda toplarını da kullanarak Sen Jan donanmasına mermi yağdırmaya başladı.

Kemal Reis, böylece her iki borda toplarını da kullanarak Santuroğlu donanması top adedine eş bir top adedi ile dövüşmekte idi. Tabii, Santuroğlu kolonalarındaki gemilerin bir bordalarındaki toplar savaşa giremiyorlar, tek borda topları ateş edebiliyordu.

Kemal Reis'in ilk savurduğu salvo, Sen Jan filosunun amiral gemisini bir anda havaya uçurdu. Santuroğlu, donanmasının akıbetini görmek ve Kemal Reis'i tanımak fırsatına kavuşamadı. Çünkü ilk anda vücudu amiral gemisi enkazı ile birlikte havaya uçtu. Başsız kalan gemilerin üç beş tanesi de haklandıktan sonra diğerleri üzerine rampa edilerek zaptedildi. Sen Jan filosu içerleri esirlerle dolu olduğu halde, Türk gemilerinin yedeğine bağlandı.

Kemal Reis'in filosu, İstanbul'a gelip Dolmabahçe önüne inerken, İkinci Beyazıt ve vezirleri, senelerdir görmekten mahrum oldukları ihtişamlı bir manzarayı zevk ve hayranlıkla seyrediyorlardı. Esirler gemilerin güvertesinde elleri arkalarına bağlı olarak dizilmişlerdi. Rodos ve Venedik bandıralar (zaptedilmiş olan gemilerin direklerine ; Türk Sancağının ve Kemal Reis'in forsunun altına çekilmişti). Hristiyan dünyasının senelerce tanımış olduğu Kemal Reis'i İkinci Beyazıt ve vezirleri de tanıdılar.

Derya kaptanlığı makamının önemi, Osmanlı Hanedanı tarafından hiçbir zaman layıkı ile anlaşılamadı. Bu makam, ya gözden düşmüş vezirlere sürgün yeri, ya damat vezirlere ikbal makamı olarak liyakatsiz ellere tevdi edildi. Donanmanın sevk ve idaresi Kemal Reis'e verildiği halde derya kaptanlığı makamı kendisinden esirgendi.

Ecnebi muharrirlerinden bir kısmı bu Amiralimizi Barbaros'la kıyaslandırarak onun kadar değerli bir denizci olduğunu kabul etmektedirler.



Barbaros Hayreddin Paşa

XVI. yüzyılın ve tüm Osmanlı İmparatorluğu döneminin en namlı
Kaptan-ı Derya'sı olan Paşa'nın kurduğu ve son derece yücelttiği
Donanma, ehil olmayan ellerde giderek önemini yitirmiştir.

Resim, Deniz Müzesi'nden alınmıştır.






PREVEZE SAVAŞI (27 EYLÜL 1538)

Akdeniz'deki iktisadi menfaatler yelken devrinde bugünkünden çok başka idi. Denizdeki Hilal ve Salip mücadelesi en hareketli devrini yaşıyordu. Akdeniz'deki Türk Korsanları da Osmanlı deniz kuvvetlerine iltihak edince, bu denizde iki şöhret karşı karşıya kaldı. Barbaros ve Andrea Dorya. Bu iki Amiralin komuta ettiği donanmaların karşı karşıya gelmesi, Akdeniz hakimiyeti için savaşmaları kaçınılmaz bir hadise idi. Nitekim 1538 senesi baharında Akdeniz'deki Hristiyan devletleri bütün imkanlarını seferber ederek, her biri seyyar bir kale heybetinde 262 parça gemiden mürekkep bir haçlı filosu verdiler.

Filo, 60.000 muharibe ve 2500 top'a malikti. Osmanlı İmparatorluğu'nun Derya Kaptanı olan Barbaros'un elindeki Deniz kuvveti ise, hafif yapılı 122 gemiden ibaretti. Bu filoda 6000 muharip ve 336 top vardı. Haçlı filosu adedi üstünlüğü büyüktü. Fakat, Barbaros'ta Haçlı Donanmasında olmayan bir şey mevcuttu ki, o da her biri bir filo değerinde olan Turgut Reis, Salih Reis, Seyit Ali Reis gibi değerli komutanlardı.

Nihayet bu iki donanma 27 Eylül 1538 sabahı Preveze açıklarında karşılaştılar. Haçlı filo da, peşpeşe 3 hat halinde, yüksek bordalı yalnız yelkenle hareket eden büyük gemiler ön safı teşkil ediyordu. Dorya, kadırgaları ile ikinci hatta idi. Üçüncü sıra yardımcı gemilere bırakılmıştı. Dorya, rüzgarın önünde süratle geliyordu.

Barbaros, gemilerini bir hilal şeklinde tabiye etmişti. Kendisi hattın ortasında bulunuyordu. Turgut Reis 16 gemilik Yörük levent fırkası ile hattın gerisinde idi. Turgut fırsat kollayarak kah düşmanın arkasına sarkacak, kah düşmanı yandan vuracaktı, veya hattın sıkışan yerine yetişecekti.

Barbaros, filosunu savaş tertibi hazırlamıştı. Yelkenler ve direkler indirilmiş, tekneler kuruda ilerliyorlardı. Rüzgarla doludizgin gelen haçlı filo, top menziline girmeden, rüzgarın kesilmesiyle müşkül duruma düştü. Hattın önünde bulunan büyük haçlı gemileri, sularla birbirlerine yaklaştı ve çaparız vererek gemiler birbirinin top atışına engel oldu.

Barbaros kürekçilerine hız vererek ilk anda baş topları ile, biraz sonra bütün topları ile kalyon hattını dövmeye başladı. Dorya zor duruma düşmüştü. Bir iki kere ikinci hatta bulunan kadırgaları ile kalyon hattının arkasından çıkmak istedi ise de, Dorya'nın niyetini sezen Barbaros buna fırsat vermedi. Turgut mukabil taraftan kalyon hattının arkasına sarkmak için ileri atıldı.

Barbaros, top ateşi ile kalyon hattını bir hayli hırpaladıktan sonra, kalyon hattını yarıp kadırgalara hücum için ileri atıldı. Hat yarılırken yakın mesafeden yapılan sıkı top ateşi ile kalyonların bir kısmı yakıldı. Türk Filosu, Dorya'nın kadırgalarının karşısına dikilerek iki taraf arasında müthiş bir top düellosu başladı. Türk Filosunun isabetli atışları, Dorya'yı kötü bir duruma düşürdü. Bu arada Turgut, Dorya'yı arkadan sarmıştı. Haçlı filoyu bu cehennemden kurtaramayan Dorya, kürekçilerine hız vererek selameti kaçmakta buldu.

Barbaros bir müddet Dorya'nın peşine düştü, fakat sonra ortalık kararmaya başlarken Preveze'ye döndü. Gecenin karanlığında kopan fırtına, esasen hırpalanmış olan haçlı filoyu büsbütün perişan etti.

Böylece, haçlı filo savaş sahasında ve fırtınadan 128 gemi kaybetmiştir.

Preveze Savaşı Neticeleri :

1. Türk Donanması bu zafer ile Akdeniz'de mutlak bir hakimiyet kurdu.
2. Batıya yürüyen Kanuni, ordularına deniz cephesinde destek sağladı.
3. Andrea Dorya bir daha denize açılmadı ve haçlı filo uzun zaman kendini toparlayamadı.



Preveze Deniz Muharebesi

Ressam : Ohannes Umed BEHZAD, 1866
Teknik : Yağlıboya
Boyutlar : 125x200cm
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27


Barbaros Hayrettin Paşa Sancağı

Barbaros Hızır Hayrettin Paşa'nın Kaptan-ı Derya olduğu dönemde (1534-1546) kullandığı sancaktır. Sancağın zemini kendinden desenli ve yeşil renk ipeklidir. Yazı ve şekiller beyaz ipek kumaşla aplike edilmiştir. Üzerinde "Fetih Suresi", dört İslam halifesinin isimleri, zülfikarlı kılıç (aynı zamanda üçlü teslis), pençe (el şekli) ve altı köşeli yıldız aplikedir.
Boyutlar : 287x200 cm



İnebahtı Savaşı'nda Osmanlı Sancağı

Sancak, savaş sırasında Haçlı Filosu'nun eline geçmiş
ve daha sonra iade edilmiştir.

Resim, Deniz Müzesi'nden alınmıştır.



İnebahtı (Lephanto) Muharebesi Sancağı

Müezzinzade Ali Paşa'nın 1571 yılında İnebahtı Deniz Muharebesi'nde kullandığı sancak, 1964 yılında Papa VI. Paul tarafından Türkiye Cumhuriyeti'ne bir nezaket göstergesi olarak iade edilmiştir. Kırmızı ipek üzerine, yeşil ipekli dokumadan ayet ve sureler aplike edilmiştir.






Fetih Suresi İşlemeli Sancak

Sultan III. Selim tarafından 1789 yılında Bağdat'ta yaptırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun yabancı ülkelere yaptığı deniz seferlerinde kumandan gemisinin grandi ve mizena direklerine takılırdı. Üzerinde "Fetih Suresi" yazan sancak, ipek ve altın simle dokunmuştur.
Boyutlar : 1400x500 cm



Barbaros Hayrettin Paşa

Yağlıboya Tablo

Boyutlar : 152x112 cm



Turgut Reis

Batı dünyasının "Dragut" diye adlandırdığı, denizlerin bu pervasız
******, hakettiği Kaptan-ı Deryalık mevkiinin kendisine
verilmemesine rağmen, şehit olana kadar Donanma hizmetlerinin
hep içerisinde kalmıştır.

Resim, Deniz Müzesi'nden alınmıştır.






Turgut Reis
(Ö.22 Haziran 1565)

Barbaros Hayrettin Paşa’nın maiyyetinde yetişti. Preveze Zaferi’nde yedek donanmaya kumanda etti. 1540’ta Cenovalılara esir düştü ve üç yıl bir gemide forsa olarak kaldı. Barbaros tarafindan kurtarılınca kendisine bir donanma oluşturdu. Cerbe Adası’nda üslendi ve Kandiye’yi fethetti. Akdeniz’de pek çok yararlıklar gösterdi. 1551’de İstanbul’a çağırılıp sancakbeyliğine atandı. Osmanlı Donanması Malta Adası’nın fethiyle görevlendirilince, donanmaya kumandan tayin edildi. Trablusgarp’ı Malta şövalyelerinden kurtarmayı kendisine hedef edinerek bunu başardı. Andrea Doria ile yaptığı savaşların hepsini kazandı. 1554 ‘te Trablusgarp Beylerbeyi oldu. Sonra Kaptan-ı Derya Piyale Paşa ile birlikte Akdeniz’de pek çok sefer ve fetihler yaptı. Cerbe Zaferi’nde (1560) olağanüstü yararlılıkları görüldü.

Osmanlı Devleti 1565’de Malta’yı kuşatmıştı. Ordunun başında Serdar Mustafa Paşa vardı. Bir ara ordu geri çekilecekken Turgut Reis donanmasıyla yetişti. St. Almo Kalesi önünde müthiş bir mücadele başladı. Turgut, kuşatmanın en ön safında gece gündüz çalışıyordu. Bir sabah, hisar önünde yine bir tabya yapmağa uğraşırken kaleden atılan bir gülle, Turgut Reis’in hemen yanıbaşındaki bir kayayı parçaladı. Kötü talih, parçalardan biri Turgut Reis’in başına isabet etti. Koca denizci ağzından, burnundan kanlar boşanarak yere yuvarlandı. Beyni parçalanmıştı. O andan itibaren 5 gün daha yaşamışsa da hiç kendini bilemedi.

Güneş, 22 Haziran günü tarih sayfasını yazmak üzere doğmaya hazırlanırken, Osmanlı askerleri de son hücum için her şeyi hazır etmekle meşguldüler. Öte yandan ise Turgut, hasta çadırında can veriyordu. Öğleye doğru onun şehid na’şı tekbirler arasında kendi kadırgalarından birine bindirildi. Refakatine verilen 4 kadırga ile Trablusgarb’da kendi yaptığı cami yakınındaki türbesine ***ürülüp defnedildi. Ruhu şad olsun!..



Turgut Reis'in Sancağı




Piri reis haritaları 1 part














|||alıntıdır.|||
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.