- 27 Haz 2013
- 264
- 0
Sultan Abdülhamid Hanın, gizemli olaylara, sırlı hikâyelere olan ilgisi bilinmektedir. Sherlock Holmesin hikâyelerini, İngilizceden Osmanlıcaya çevirttiği, okuduğu ve kütüphanesine koyduğu yine Homerosun, İlyada ve Odysseia isimli eserlerini de aynı şekilde çevirtip, okuduğu bilinmektedir.
Abdülhamid Hannın, Medusa ile ilgilenmesinin sebebi, Sırdaş'taki kayıtlardan hariç; Sultana, bu konu ile ilgili olarak yine birkaç elçinin geldiği, Vezirlerine, Yerebatan Sarnıcındaki hazine ile ilgili bir şeyler fısıldadıkları, bu konuya olan ilgisini daha da arttırmıştır.
Abdülhamid Han, Devlet-i Âliyenin bunca işi arasında, bu konuyu da ihmal etmemiş, görevlendirdiği birkaç kişi ile bu konunun iyice araştırılmasını sağlamıştır.
Medusa ile ilgili olarak gelen heyetle, Sultanın vazife verdiği görevliler temasa geçmiş, edinilen bilgiler Padişaha rapor edilmiştir.
Araştırma neticesinde, gelen kişilerin kimlikleri ve ait oldukları teşkilatı (muhtemelen İlluminati tarzı bir örgüt) öğrenen Sultan Abdülhamid Han, bu heyetin taleplerini geri çevirmiş ve heyetten aktarılan bilgiler doğrultusunda da bu lahdi çıkarmaya karar vermiştir. (Arada yine birçok olay olmuştur ki, biz bu kısımları şimdilik geçiyoruz.)
Abdülhamid Hanın görevlendirdiği bir heyet, Dervişin emri altında 'Medusa' ile ilgili çalışmaya başlamış, bu ekibe Yıldız İstihbaratının en seçkin üyeleri de eşlik etmiştir.
Uzun uğraşlar sonucunda, Yerebatan Sarnıcının -bugün kapanan dehlizlerinde- söz konusu lahit bulunmuştur.
Burada kısa bir not yazmakta fayda var: Bugünkü Yerebatan Sarnıcı birçok dehlizlere sahiptir. Bir ucu Haliçe, bir ucu Ayasofyaya hatta Binbirdirek Sarnıcı ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Günümüze gelene kadar, dehlizlere duvarlar çekilmiş, ağızları kapatılmış, birçok sırrı da örtülmüştür.
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz günlerde; Ayasofyanın Sırrı Ortaya Çıktı diye büyük bir hengâme kopmuş ve bu olay medyada geniş yankı bulmuştu. (AYASOFYAânın sırlarına daldılar - Magazin Haberleri) Bu dehlizlerden birine girilmiş ve çekimler yapılmıştı. Bir grup arkeolog ve bilim adamı eşliğinde yapılan bu çalışmalar neticesinde, Ayasofyanın 150-200 metre altındaki derinliklerde su kuyularının bulunduğu, İngilizlerin İstanbulu işgal ettikleri dönemde, İngiliz askerlerinin bu kuyulara girip öldükleri anlaşılmıştır. Ölen askerlerin eşyaları da teşhir edilmiştir.
Yapılan bu çalışmalar neticesinde, dehlizlerin nerelere kadar gittiği bilinmiyor, bu konuda yapılan çalışmalar ne aşamada bilmiyoruz. Acaba yapılan bu çalışmaların Medusanın lahdi ile ilgisi var mı, bilmiyoruz
Yine geçtiğimiz günlerde, İstanbulun röntgeni çekilmiştir. Bu çekimler neticesinde, bugünkü Çemberlitaşın alt kısımlarında, Yerebatan Sarnıcı gibi bir yapının olduğu tespit edilmiştir. Sarnıcın korunması ile ilgili medyada son zamanlarda birçok haber çıkmaktadır.
('Yerebatan Sarnıcı her an çökebilir' - KÃLTÃR Haberleri) Sarnıcı korumak için üzerindeki bazı yerlerin kapatılacağı söylenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Dünya Bankasının da finans ayırdığı bilinmektedir. Acaba bu bölgeye olan ilgi nedendir?
Biz yine konumuza dönelim:
Abdülhamid Hanın araştırmaları netice vermiş ve lahit bulunmuştu. Abdülhamid Han lahdi bizzat yerinde görmüş, tonlarca ağırlıktaki bu lahdin kapağı indirilmiş, lahdin içinde görenleri dehşete düşüren bir yaratık görülmüştür.
İnsan başına benzeyen, kıvrımlı kıvrımlı dev bir yılan gibi, mumyalanmış, ancak bozulmaya başlamış bu yaratığı, orada bulunan çok az kişi görmüş ve onu görenler hayretler içerisinde kalmışlardır.
Abdülhamid Han, bir fermanla, lahdin derhal korunmaya alınmasını, görülen bu lahdin ve içindeki yaratığın kimseye anlatılmamasını emretmiştir.
Abdülhamid Han, bu konuyla ilgili olarak, ne yapacaklarına dair istişare etmek için, derin ehl-i ulema ve gönül gözü açık kişilerle çok gizli bir toplantı yapmıştır. Yapılan bu toplantı neticesinde; ortaya bir çok görüş atılmasına rağmen, şu görüş ağırlık kazanmıştır: Lahit ve içindeki cesed, halkta çeşitli fitnelere sebep olunmaması için gizlenecektir.
Ancak Abdülhamid Han, Derviş ve Sırdaşın bu konuyla alakalı bir tereddütleri vardır: Bu lahdi tekrar saklarlarsa, bu lahdin sırrını bilen şer güçler, ona büyük önem atfedenler, bu lahdin yerini tekrar öğrenebilirler mi?
Ertesi sabah ayrı bir heyetle konuyu istişare eden Sultan Abdülhamid Han, yine zekice bir karar vermiştir:
Lahit, gün ışığına çıkarılacak ancak içindeki ceset/yaratık gizlenecektir.
Abdülhamid Han, bu cesedin neye ait olduğunu merak etmiş ve öğrenmek istemişti. Bu ceset, neye ait olabilirdi? Bunun için yurt dışından ünlü bir biyolog bilim adamı getirildi. Cesedi, bu bilim adamına gösterdiler. Cesedi gören bilim adamı, dehşete düştü.
Getirilen bu bilim adamı, incelemesinin neticesini Padişaha sundu. Raporda şu ibareler oldukça dikkat çekiciydi: Bu bozulmaya başlamış olan, dev görünümlü, insan başına benzeyen, yılan gibi kıvrılmış bu yaratık, muhtemelen dinozor çağından kalan dev bir yılan veya dinozora benzeyen bir yaratık
Bozulmaya başlamış olan bu mumya, insan başını andırdığı için mi insan denmekteydi?
Acaba bu cesedi halk görseydi ne derdi? Belki de dev bir ejderha diye adlandıracaktı.
En ilginç olanı ise, o lahdin orada olduğunu ve lahdin sırrını bilen birilerinin (şeytani bir tarikat) asırlarca orada ayin yapmalarıdır.
Bu sırrı Fatih döneminde, Fatihin bildiğine göre, bu örgüt, lahit ile ilgili sırrı kendi üyelerine, lahitteki cesedi göstererek veriyorlardı.
Ta ki, şöyle bir kayıta rastladıktan sonra işin durumu değişmiş olabilirdi:
Bir çingene çocuğu, rivayetlere göre dehlizlerden birine girmiş, çıkamamış, cesedi gördükten sonra o da sırra vakıf olmuş, dışarı çıktıktan sonra tüm İstanbul halkına: Ben Şahmeranı (yarı insan yarı yılan) gördüm demesiyle ve bu söylentinin yayılmasıyla olayın boyutu başka bir yöne kaymıştır.
Kayıtlarda kopukluk olduğu için biz kara kaplı Sırdaştaki kayıtları esas alıyoruz.
Sırdaşta bu konuyla ilgili ayrıca şunlar yazılı: Tonlarca ağırlıktaki bu lahdi, devrin en güçlü hamal ve tulumbacıları, urganlarla, bin bir güçlükle gün yüzüne çıkarmışlar, bugünkü Fatih Camiinin avlusuna götürüp, halka kısa bir süreliğine teşhir etmişlerdir.
Sultan Abdülhamid Hanın emriyle lahdin resmi çekilmiş ve devrin gazetelerinde yayınlattırılmıştır. İşte o dönemde yayınlanan Resimli Gazete de çıkan bu belgeyi sizlere sunuyoruz:
İşin ilginç kısmı, kara kaplıya giren lahdin yayınlandığı bu gazete, daha sonra bilinmeyen bir güç tarafından o dönemde toplatılmış, geride kalan nüshaları ise örtbas edilip, farklı hikâyeler anlatılarak konu özünden saptırılmıştır.
Fatih Camiindeki teşhirden sonra lahit oradan alınıp, Molla Fenari İsa Camiinin yanında bulunan, kraliçe mezarlarının yanında bir yere konulmuş, bundan sonra ki akıbeti bilinmemekle beraber, bu lahdin peşine bir çok yabancının düştüğü bilinmektedir. (İsteyen Molla Fenari Camiinin tarihini araştırabilir.)
Şahmeranın bu yaratıkla ilgisi var mıdır?
Medusa hakkındaki bu bilgiler, Abdülhamid Hana okunduktan ve onayını aldıktan sonra Kara Kaplıya kayıt edilmiştir.
Şimdi bu konuyla ilgili bazı notlar düşelim:
* Konstantin'in mezarı Fatihin türbesinde değildir, bunu söyleyenler yalan söylüyorlar.
* Lahit neden Fatih Camiisi avlusunda teşhir edilmiştir? Bu konuda Fatihin vasiyeti olabileceğinden şüpheleniyoruz.
* Yahudi asıllı yazar Kafkanın, hiç basılmayan bir eseri, bir kadının bavulundan çıktı. İsrail neden ısrarla bu eseri istiyor? Almanya neden bu eseri vermek istemiyor?
* Kafkanın, basılmayan bu eserinde; bu yaratıkla ilgili bilgilerin olduğu kulaklara fısıldanıyor
Saygılarımla
Oktan Keleş/On Altı Yıldız
Kaynak ve Alınıt : ON ALTI YILDIZ
Konu:Sırdaş 12. Bölüm: Belgelerle Medusa ve Şahmeran / ON ALTI YILDIZ
Abdülhamid Hannın, Medusa ile ilgilenmesinin sebebi, Sırdaş'taki kayıtlardan hariç; Sultana, bu konu ile ilgili olarak yine birkaç elçinin geldiği, Vezirlerine, Yerebatan Sarnıcındaki hazine ile ilgili bir şeyler fısıldadıkları, bu konuya olan ilgisini daha da arttırmıştır.
Abdülhamid Han, Devlet-i Âliyenin bunca işi arasında, bu konuyu da ihmal etmemiş, görevlendirdiği birkaç kişi ile bu konunun iyice araştırılmasını sağlamıştır.
Medusa ile ilgili olarak gelen heyetle, Sultanın vazife verdiği görevliler temasa geçmiş, edinilen bilgiler Padişaha rapor edilmiştir.
Araştırma neticesinde, gelen kişilerin kimlikleri ve ait oldukları teşkilatı (muhtemelen İlluminati tarzı bir örgüt) öğrenen Sultan Abdülhamid Han, bu heyetin taleplerini geri çevirmiş ve heyetten aktarılan bilgiler doğrultusunda da bu lahdi çıkarmaya karar vermiştir. (Arada yine birçok olay olmuştur ki, biz bu kısımları şimdilik geçiyoruz.)
Abdülhamid Hanın görevlendirdiği bir heyet, Dervişin emri altında 'Medusa' ile ilgili çalışmaya başlamış, bu ekibe Yıldız İstihbaratının en seçkin üyeleri de eşlik etmiştir.
Uzun uğraşlar sonucunda, Yerebatan Sarnıcının -bugün kapanan dehlizlerinde- söz konusu lahit bulunmuştur.
Burada kısa bir not yazmakta fayda var: Bugünkü Yerebatan Sarnıcı birçok dehlizlere sahiptir. Bir ucu Haliçe, bir ucu Ayasofyaya hatta Binbirdirek Sarnıcı ile bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Günümüze gelene kadar, dehlizlere duvarlar çekilmiş, ağızları kapatılmış, birçok sırrı da örtülmüştür.
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz günlerde; Ayasofyanın Sırrı Ortaya Çıktı diye büyük bir hengâme kopmuş ve bu olay medyada geniş yankı bulmuştu. (AYASOFYAânın sırlarına daldılar - Magazin Haberleri) Bu dehlizlerden birine girilmiş ve çekimler yapılmıştı. Bir grup arkeolog ve bilim adamı eşliğinde yapılan bu çalışmalar neticesinde, Ayasofyanın 150-200 metre altındaki derinliklerde su kuyularının bulunduğu, İngilizlerin İstanbulu işgal ettikleri dönemde, İngiliz askerlerinin bu kuyulara girip öldükleri anlaşılmıştır. Ölen askerlerin eşyaları da teşhir edilmiştir.
Yapılan bu çalışmalar neticesinde, dehlizlerin nerelere kadar gittiği bilinmiyor, bu konuda yapılan çalışmalar ne aşamada bilmiyoruz. Acaba yapılan bu çalışmaların Medusanın lahdi ile ilgisi var mı, bilmiyoruz
Yine geçtiğimiz günlerde, İstanbulun röntgeni çekilmiştir. Bu çekimler neticesinde, bugünkü Çemberlitaşın alt kısımlarında, Yerebatan Sarnıcı gibi bir yapının olduğu tespit edilmiştir. Sarnıcın korunması ile ilgili medyada son zamanlarda birçok haber çıkmaktadır.
('Yerebatan Sarnıcı her an çökebilir' - KÃLTÃR Haberleri) Sarnıcı korumak için üzerindeki bazı yerlerin kapatılacağı söylenmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Dünya Bankasının da finans ayırdığı bilinmektedir. Acaba bu bölgeye olan ilgi nedendir?
Biz yine konumuza dönelim:
Abdülhamid Hanın araştırmaları netice vermiş ve lahit bulunmuştu. Abdülhamid Han lahdi bizzat yerinde görmüş, tonlarca ağırlıktaki bu lahdin kapağı indirilmiş, lahdin içinde görenleri dehşete düşüren bir yaratık görülmüştür.
İnsan başına benzeyen, kıvrımlı kıvrımlı dev bir yılan gibi, mumyalanmış, ancak bozulmaya başlamış bu yaratığı, orada bulunan çok az kişi görmüş ve onu görenler hayretler içerisinde kalmışlardır.
Abdülhamid Han, bir fermanla, lahdin derhal korunmaya alınmasını, görülen bu lahdin ve içindeki yaratığın kimseye anlatılmamasını emretmiştir.
Abdülhamid Han, bu konuyla ilgili olarak, ne yapacaklarına dair istişare etmek için, derin ehl-i ulema ve gönül gözü açık kişilerle çok gizli bir toplantı yapmıştır. Yapılan bu toplantı neticesinde; ortaya bir çok görüş atılmasına rağmen, şu görüş ağırlık kazanmıştır: Lahit ve içindeki cesed, halkta çeşitli fitnelere sebep olunmaması için gizlenecektir.
Ancak Abdülhamid Han, Derviş ve Sırdaşın bu konuyla alakalı bir tereddütleri vardır: Bu lahdi tekrar saklarlarsa, bu lahdin sırrını bilen şer güçler, ona büyük önem atfedenler, bu lahdin yerini tekrar öğrenebilirler mi?
Ertesi sabah ayrı bir heyetle konuyu istişare eden Sultan Abdülhamid Han, yine zekice bir karar vermiştir:
Lahit, gün ışığına çıkarılacak ancak içindeki ceset/yaratık gizlenecektir.
Abdülhamid Han, bu cesedin neye ait olduğunu merak etmiş ve öğrenmek istemişti. Bu ceset, neye ait olabilirdi? Bunun için yurt dışından ünlü bir biyolog bilim adamı getirildi. Cesedi, bu bilim adamına gösterdiler. Cesedi gören bilim adamı, dehşete düştü.
Getirilen bu bilim adamı, incelemesinin neticesini Padişaha sundu. Raporda şu ibareler oldukça dikkat çekiciydi: Bu bozulmaya başlamış olan, dev görünümlü, insan başına benzeyen, yılan gibi kıvrılmış bu yaratık, muhtemelen dinozor çağından kalan dev bir yılan veya dinozora benzeyen bir yaratık
Bozulmaya başlamış olan bu mumya, insan başını andırdığı için mi insan denmekteydi?
Acaba bu cesedi halk görseydi ne derdi? Belki de dev bir ejderha diye adlandıracaktı.
En ilginç olanı ise, o lahdin orada olduğunu ve lahdin sırrını bilen birilerinin (şeytani bir tarikat) asırlarca orada ayin yapmalarıdır.
Bu sırrı Fatih döneminde, Fatihin bildiğine göre, bu örgüt, lahit ile ilgili sırrı kendi üyelerine, lahitteki cesedi göstererek veriyorlardı.
Ta ki, şöyle bir kayıta rastladıktan sonra işin durumu değişmiş olabilirdi:
Bir çingene çocuğu, rivayetlere göre dehlizlerden birine girmiş, çıkamamış, cesedi gördükten sonra o da sırra vakıf olmuş, dışarı çıktıktan sonra tüm İstanbul halkına: Ben Şahmeranı (yarı insan yarı yılan) gördüm demesiyle ve bu söylentinin yayılmasıyla olayın boyutu başka bir yöne kaymıştır.
Kayıtlarda kopukluk olduğu için biz kara kaplı Sırdaştaki kayıtları esas alıyoruz.
Sırdaşta bu konuyla ilgili ayrıca şunlar yazılı: Tonlarca ağırlıktaki bu lahdi, devrin en güçlü hamal ve tulumbacıları, urganlarla, bin bir güçlükle gün yüzüne çıkarmışlar, bugünkü Fatih Camiinin avlusuna götürüp, halka kısa bir süreliğine teşhir etmişlerdir.
Sultan Abdülhamid Hanın emriyle lahdin resmi çekilmiş ve devrin gazetelerinde yayınlattırılmıştır. İşte o dönemde yayınlanan Resimli Gazete de çıkan bu belgeyi sizlere sunuyoruz:
İşin ilginç kısmı, kara kaplıya giren lahdin yayınlandığı bu gazete, daha sonra bilinmeyen bir güç tarafından o dönemde toplatılmış, geride kalan nüshaları ise örtbas edilip, farklı hikâyeler anlatılarak konu özünden saptırılmıştır.
Fatih Camiindeki teşhirden sonra lahit oradan alınıp, Molla Fenari İsa Camiinin yanında bulunan, kraliçe mezarlarının yanında bir yere konulmuş, bundan sonra ki akıbeti bilinmemekle beraber, bu lahdin peşine bir çok yabancının düştüğü bilinmektedir. (İsteyen Molla Fenari Camiinin tarihini araştırabilir.)
Şahmeranın bu yaratıkla ilgisi var mıdır?
Medusa hakkındaki bu bilgiler, Abdülhamid Hana okunduktan ve onayını aldıktan sonra Kara Kaplıya kayıt edilmiştir.
Şimdi bu konuyla ilgili bazı notlar düşelim:
* Konstantin'in mezarı Fatihin türbesinde değildir, bunu söyleyenler yalan söylüyorlar.
* Lahit neden Fatih Camiisi avlusunda teşhir edilmiştir? Bu konuda Fatihin vasiyeti olabileceğinden şüpheleniyoruz.
* Yahudi asıllı yazar Kafkanın, hiç basılmayan bir eseri, bir kadının bavulundan çıktı. İsrail neden ısrarla bu eseri istiyor? Almanya neden bu eseri vermek istemiyor?
* Kafkanın, basılmayan bu eserinde; bu yaratıkla ilgili bilgilerin olduğu kulaklara fısıldanıyor
Saygılarımla
Oktan Keleş/On Altı Yıldız
Kaynak ve Alınıt : ON ALTI YILDIZ
Konu:Sırdaş 12. Bölüm: Belgelerle Medusa ve Şahmeran / ON ALTI YILDIZ
Son düzenleme: