Kılçıksız Korku Hikayeleri - Part 2

Will Graham

Katılımcı Üye
14 Eki 2022
581
489
Bu konumda "Geceyarısı Radyosu" adında ki bir youtube kanalının ürettiği içeriklerden biri olan, "Karım Köşelerden Beni İzliyor" isimli videonun içeriğini yazılı olarak sizlerle paylaşacağım. Bu hikaye uzun olduğu için bu konuda paylaşacağım tek hikayedir.

ca7cc4ce52225037fe4152f90dc5996a.jpg


Eşim Lin ve ben 6 yıldır birlikteyiz ve evliliğimizin üzerinden 11 ay geçti. Birlikte geçirdiğimiz tüm zaman boyunca kendisi oldukça normaldi ve hiçbir zaman garip davranışlar veya tehlikelerini fark etmedim. Tüm bu olayların onun karakterine ne kadar aykırı olduğunu anlatsam azdır. Lin çok nazik, zeki ve düşünceli biri. Sadece yeri geldiği zaman saçmalayan bir insan olmuştur. Çocukça davranmak veya beni korkutmaya çalışmak normalde yapacağı bir şey değildir. Korku filmi izlemeyi bile sevmez. İlk çıkmaya başladığımızda benimle The Shinning'i izlemeyi kabul etti. Çünkü korkuyu ne kadar sevdiğimi biliyordu. O kadar korkmuştu ki filmi kapatmak zorunda kaldığımızda filmin yarısına bile gelmemiştik. Ürkütücü şeylerden hoşlanmaz ve asla şaka yapmazdı. Bu onun pek sevdiği bir şey değildi ve bu iyi bir şeydi ama yaşadıklarımızda ki garip olan şey de buydu, ona hiç uygun değildi. Şunu da söylemeliyim ki kendisi hiç bir zaman ruh sağlığı sorunları yaşamadı ve bildiğim kadarıyla ailesinde de böyle bir sorun yok. Bazı insanların akıl sağlığı sorunlarını gizleyebildiklerini biliyorum ancak birlikte olduğumuz 6 yıl boyunca bir çeşit belirti göstereceğini hiç düşünmüyordum.

İki ay evvel işe gitmeden önce mutfakta kendime kahve yapıyordum. O sabah biraz geç kalkmıştım ve her zaman ki sabah kahvemi içmek için Dunkin' Donuts'a gidemeyeceğimi biliyordum. Koridorda aceleyle ön kapıya doğru ilerlerken kahvemden bir yudum aldım. Tam o sırada önümde ki köşeden bana bakan Lin'i fark ettim. Sadece gözlerini ve duvara asılı uzun siyah saçlarından bir tutamı görebiliyordum. Vücudunun geri kalanı köşenin arkasına gizlemişti. Onu gördüğümde neredeyse kahvemi dökecektim. Yakalanmış küçük bir çocuk gibi hemen gözden kayboldu. Oturma odasına doğru koştuğunu duydum ve ön kapıya vardığında gözden kaybolmuştu. Bu gerçekten tuhaftı ve dediğim gibi onun karakterine tamamen aykırıydı ama aynı zamanda daha eğlenceli ve daha az ciddi olmasını komik bulmuştum. Onu sevdiğimi bağırarak haykırdım ve ona tuhaf birisi olduğunu söyledim. Kapıyı arkamdan kapatırken güldüğünü duydum. Davranışları biraz tuhaftı ama kesinlikle rahip çağırılacak bir durum yoktu. Öğle yemeğine kadar unutmuştum bile ve eve geldiğimde normal davranışlarına geri dönmüştü. Ne ben ne de o konuyu açmadık ve hayat kaldığı yerden devam etti.

Bir sonraki olay üç gün sonra gerçekleşti. Saat iki civarıydı. O sırada bir şeyler içmek için uyanmıştım. Elimde sürahi ile mutfak tezgahının önünde duruyordum ki izlendiğime dair güçlü bir hisse kapıldım. Her nedense yere baktım ve yansımada karımın gülümseyen yüzünün bana baktığını gördüm. Odanın diğer tarafından gözlerini kırpmadan bana bakıyor ve cheshire kedisi gibi sırıtıyordu. Bağırdım, itiraf ediyorum sinirden değil ama korkudan. O an nedense korkmuştum. Çığlığım üzerine Lin geriye kaçarak görüş alanımdan çıktı. 4 ayak üzerinde mutfaktan aceleyle çıkarken elleri ve ayakları fayans zeminde çarpıyordu sanki. Peşinden koşmadım hatta bağırmadım bile, şok içinde donmuş bir halde öylece durdum. Bunu yapmasına neyin sebep olduğunu merak ediyordum. Yukarı çıkmam tahmin edemeyeceğim kadar uzun sürdü ama sonunda çıkmayı başardım. Yatak odamıza vardığımda Lin yan yatmış uyuyordu ya da en azından öyle davranıyordu. Bir süre orada durdum, gerçekten uyuduğunu anlamak için nefes alışını izledim. Yatağa girdiğim an üzerime atlayacağını hissediyordum ama yapmadı. Yatağa girdiğimde hareket bile etmedi. Nefes alışverişi yumuşak ve derindi. Her şeyi rüyamda gördüm diye düşünmeye başladım. Ertesi sabah kahve içmek için aşağıya inmesini bekledim ve ona bir kupa uzatıp yanağından öptükten sonra bunu ona sormaya karar verdim. Dün gece olanlar neydi? Onu kırmamak ya da utandırmamak için ses tonumu hafif tutarak sordum. Kahvesini yudumlarken kaşlarını çattı ve neden bahsettiğime dair hiçbir fikri yokmuş gibi başını salladı. "Yine beni dikizliyordun, şuradan." mutfak tezgahının yanında yerde ki noktayı işaret ederek söyledim. Bakışlarımı takip etti ve bana döndüğünde kahkahalarla gülmeye başladı. O kadar çok güldü ki kendimi tutamayıp ben de ona katılarak gülmeye başladım. "Bazen beni çok korkutuyorsun, biliyor musun?" dedim. Kıkırdadı ve elinde ki bardağı tezgahın üzerine bırakıp kollarını boynuma doladı. "Sende beni her zaman ürkütüyorsun, sanırım ödeştik." diyerek alay etti. Vedalaştık ve işe gitmek üzere ayrıldık. Arabayı sürerken onun masanın bana sırıtmasının ne kadar ürkütücü olduğunu düşünüp duruyordum, sürünerek uzaklaşırken ellerinin yerden çıkardığı sesleri... Kendime sadece aptallık etmeye çalıştığını söyledim. Sadece korkuyla ilgili her şeye olan aşkıma katılmaya çalışıyordu. Ondan korktuğumdan değil ama yine de bana doğru gelmiyordu.

Bana daha fazla baktığını görmeye başladım. Bazen kanepenin ya da oturma odasının perdelerinin arasından beni gözetliyordu. Bir keresinde yatağımızın ayak ucunda duran büyükannesinin eski sandığının içine bile girmeyi başarmıştı. Sandığın eski menteşeleri onu ele vermeseydi onun orda olduğunu bile anlayamazdım. Kapağı yüzünün sadece yarısı görünecek kadar yukarıya kaldırmıştı. Heyecanlı bir çocuk gibi sırıtıyordu. Sinir bozucuydu. Ona ne diyeceğimi bilemedim, tek yapabildiğim bakmaktı. Sonunda ses tonumu bulduğumda ona bunu neden yaptığını sordum, cevap vermedi ama kapağı yavaşça kapatarak kendini sandığın içine kapattı. Kendimi rahatsız hissederek oradan uzaklaştım. Bunu neden yaptığını anlayamıyordum ama belli ki bu onu mutlu ediyordu. Sadece bu oyundan çabuk sıkılacağını umuyordum.

Lin sonra ki iki hafta boyunca bana bakmadı. Tuhaf şakasını bitirdiğini düşünmeye başlamış ve rahatlamıştım. Bir gece Netflix'te dizi izliyorduk ve şakayla karışık son zamanlarda bana baktığını görmediğimi ve casusluk oyunundan vazgeçmiş olması gerektiğini söyledim. Küçük bir gülümsemeyle bana baktı ve "belki de bu işte daha iyi olmuşumdur." dedi. Bir şey söylemedim ama şaka yapıp yapmadığını da merak etmiştim. Sonra ki bir kaç gün boyunca söylediği şeyi düşünmeden edemedim. Ben bakmıyorken hala beni dikizliyordu da ben mi fark etmemiştim ve eğer öyleyse bundan ne çıkar elde ediyordu ki. Kendimi paranoyak hissetmeye başladım. Sürekli köşeden veya bir kapının arkasından beni izleyip izlemediğini kontrol ediyordum. Ne zaman evde olsam ve onu tam olarak göremesem tedirgin oluyordum. Kendimi aptal ve birazda deli gibi hissediyordum. Ancak başka bir olay olmadan geçen haftalar boyunca rahatlamaya başladım. Mobilyaların ve duvarların arkasını kontrol etmeyi bıraktım ve kendimi bunun sadece kötü bir anı olduğuna inandırmaya çalıştım.

Bir kaç gün sonra işler çok daha kötüye gitti. Lin bir arkadaşına gitmek için ayrıldı ve ben de kanepe de uzanıp dizüstü bilgisayarımda bir kaç oyun oynamaya başladım. Akşam dokuz civarında duşa girdim ve saçımı yıkarken izlendiğime dair o korkunç hissi yaşadım. Gözlerimi açtığımda neredeyse kalp krizi geçiriyordum. Lin duş perdesinin arkasından bakıyordu. Tüm kafası duşun içerisine uzanmış sadece vücudu dışarıda kalmıştı. Uzun siyah saçları perdeye doğru sarkmış, uçlarından su damlıyordu. Ağzı korkunç bir sırıtışla açık kalmış, gözleri sanki bir süredir kırpıştırılmamış gibi geniş ve kırmızıydı. Çığlık attım ve duvara doğru sıçradım. Ne kımıldadı ne de gülümsemesi değişti. Makyajı iki siyah çizgi halinde yanaklarından aşağıya akıyordu. Sersemlemiş ve tamamen dengesiz görünüyordu. Dehşete düşmüştüm, bir kaç dakika öylece durduk. İkimizde tek kelime etmedik. Sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelen bir sürenin sonunda başını yavaşça duştan çıkardı ve bende perdenin arkasından onun bulanık suretinin banyo kapısına doğru ilerleyişini izledim. Bir saniye sonra banyo kapısı aynayı titretecek kadar sert bir şekilde çarparak kapandı. Tekrar çığlık attım ve kapıyı kilitlemek için duştan dışarıya fırladım. Bir saatten fazla banyonun içinde kaldım. Belki bazılarınıza göre aşırı tepki gösterdim ama şaka ya da değil artık bu saçmalıklara katlanmayacaktım. Banyomda adımlarken ve bir kaç dakika da bir durup kapıyı dinlerken kendime sürekli bunu söylüyordum. Birden boğuk bir ses duydum ve kulağımı banyo kapısına dayayarak dinlemeye başladım (bu kısmı dinlemelisiniz, sesi çok güzel! TIKLA). Hiçbir şey duyamadım ama Lin'in kapının diğer tarafında durduğunu ve yaptığı şakaya kıkırdadığını hayal ettim. Bir öfke dalgası hissettim, kendi evimde korktuğum ve bir saat boyunca banyoda saklanmak zorunda bırakıldığım için çok kızgındım. Hepsi ne içindi, bir şaka için mi? Eğer bu bir şakaysa korkunç bir şakaydı. "Noluyo Lin, bu saçmalık gerçekten sinir bozucu olmaya başladı." dedim. Özür dilemesini ya da bana pislik demesini bekledim ama bunun yerine hafif bir inilti duydum. O kadar sessizdi ki duyup duymadığımı anlamadım ve sonra tamamen sessizlik oldu. "Lin!" diye seslendim. Sesimde ki titremeyi bile gizleyemiyordum. Yanıt alamadım, sadece kendi ağır nefesimi duydum. "Lin bak yeter artık, kes şunu!" yumruğumu kapıya vurarak bağırdım. Bana küfretmesini bekledim, onunla bu şekilde konuşmayı beklemiyordum. Ona daha önceden hiç bağırmamıştım. Hiçbir şey olmadı. Sadece duş başlığının ara sıra çıkardığı damlalar vardı. Korktuğumu inkar etmeyeceğim, lanet kapıyı açıp karımla yüzleşmekten çok korkuyordum. Bir otuz dakika daha bekledim ki korktuğunuzda bu size bir ömür gibi gelir, sonunda geceyi banyoda geçirmeyeceğime karar verdim ve dizlerimin üzerine çöküp kapının altından baktım. Bana bakan yüzünü görmeyi bekliyordum ama neyse ki görmedim. Koridordan merdivenlerin başına kadar görebiliyordum ama Lin yoktu. Buna sevinmeli miydim ya da üzülmeli miydim bilmiyorum. Bir kaç dakika boyunca baktım, başının en üst basamaktan çıkmasını bekledim ama hiç gelmedi. Ayağa kalktım, elimi kapının üzerinde gezdirdim ve zihinsel olarak kendimi kapıyı açmaya hazırladım. Kilidi titreyen parmaklarımla yavaşça çevirdim ve tam çekerek açmak üzereydim ki düşündüğümde hala midemi bulandıran bir ses duydum, bir inilti. Öncekinden daha yüksekti ama bu sefer nereden geldiğini anlayabiliyordum. Ağır çekimdeymiş gibi başımı dolap kapısına çevirdim ve hafif aralıktan bana bakan karımla gözlerimi kilitledim. Gözleri hala her zamanki gibi iriydi ve ağzı o güne kadar gördüğüm en acayip gülümsemeyle açıktı. Çığlık bile atamadım, bunun için bile fazla korkuyordum. Ellerini göğsüne kilitlemiş sanki heyecanını güçlükle bastırıyormuş gibi vücudunu zevkle titretiyordu. Boğasından kısa hırıltılı bir inilti yükseldi, derin ve acıydı. Tüm vücuduma bir ürperti gönderdi. Her nasılsa banyonun kapısını açacak gücü kendimde buldum ve merdivenden aşağıya doğru olabildiğince hızlı koştum. Dışarıya arabama koşmadan önce salonda ki masadan anahtarlarımı ve telefonumu aldım. Arkamdan tiz kahkahalarını duyabiliyordum ama yaklaştığını duymuyordum. Ön kapıyı kapatma zahmetine girmedim. Arabayı olması gerekenden daha hızlı sürerek evden uzaklaştım ve bu süre boyunca da korkudan ya da soğuktan titriyordum, belki de biraz ikisinden. Üzerimde sadece donum vardı ve saçlarım hala nemliydi. Aldığım tüm çağrıları ve mesajları görmezden gelerek doğruca kardeşim Chris'in yaklaşık kırk dakika uzaklıkta ki evine gittim. Kardeşimin garaj yoluna güvenli bir şekilde park edene kadar telefonumu kontrol etmedim. Lin 4 kez aramış ve mesaj yağmuruna tutmuştu. Hepsi de nereye gittiğimi ve neden o şekilde ayrıldığımı merak ettiği ile ilgiliydi. Telefonumu öfkeyle ön koltuğa doğru fırlattım. Onun umursamaz tavrına çok kızmıştım. Kardeşim ve karısı beni gördüklerine şaşırdılar. Özellikle de üzerime sadece bir çift don varken ama istediğim kadar kalabileceğimi söylediler. Chris bana bir kaç kıyafet ödünç verdi ve ne olduğunu sordu. Ona Lin ile kavga ettiğimizi söyledim ama ayrıntılara girmedim. Garip bir şaka bile olsa karımı bir şaka yüzünden terk ederek aşırı tepki verdiğimi düşünmesini istemezdim. Onu kaygılandırmak istemiyordum. Böylece rahatlamasını ve gevşemesini söyledim. Eve dönme düşüncesi bile beni endişelendiriyordu. Bir o yana bir bu yana dönüp durdum, uyuyamadım. Chris sonunda bana bir uyku hapı verdi. Böylece biraz dinlenebildim. Uykum korkunç rüyalarla doluydu. Güneş doğmaya başladığında uyanmıştım. Kanepeden dolayı vücudum ağrıyordu ve kendimi bitkin hissediyordum. Bir nokta da Lin'i aramam gerektiğini biliyordum ama ona ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bana bir daha ürkütücü şeyler yapmayacağına dair söz vermediği sürece eve gitmeyecektim. Sadece karımı geri istiyordum, onun normal ciddi halini hiç bu kadar özlememiştim. Onu arayıp bunu söylemeyi düşündüm ki o tanıdık his geldi içime, izleniyordum. Kalbim boğazımda tavana bakıyordum, kafamı çevirmek istemiyordum ama bu hissi görmezden geldikçe daha da kötü hissediyordum. Gözlerim neredeyse kendiliğinden tavandan uzaklaştı. Yüzü kanepenin önünde ki pencereye dayanmış aynı açık gülümsemeyle bana bakıyordu. Dudaklarından salya akıyor, camda iki uzun çizgi bırakıyordu. Ne kadar süredir orda olduğunu bilmiyordum ama içimden bir ses epeydir, muhtemelen bütün gece orda olduğunu söylüyordu. Çığlık atma zahmetine girmedim gerçi o anda hissettiğim korkunun yerini öfke almıştı. Koltuktan fırladım ve avcumu cama vurdum. "Lin derdin ne senin, neyin var senin böyle sadece eve git!" diye bağırdım. Kıpırdamadı ve korkunç ifadesi hiç değişmedi. Sanki hiç bu kadar mutlu olmamış gibi gülümsemesi daha da arttı. Chris ve karısının üst katta dolaştıklarını duyabiliyordum. Lin sanki dışarıda ki yerinden onları duyabiliyormuş gibi başı hafifçe onlara doğru seyirdi ve ağzını yavaşça kapattı. Chris üst kattan adımı seslendi, belli ki endişeliydi. Döndüğümde onu ve karısı Rebeca'yı merdivenden inerken gördüm. Tekrar pencereye döndüğümde Lin gitmişti. Orda olduğuna dair tek işaret camdan aşağıya damlayan iki damla salyaydı. Chirs ve Rebeca'ya uyandığımda pencereden beni izlediğini anlattım. Şüpheciydiler, kim şüpheci olmazdı ki? Chris ve ben dışarı çıkıp pencerenin önünde ki noktaya gittik ama toprakta ayak izi yoktu. Sadece hafif bir çukur vardı. Chris muhtemelen hayvandır diye düşündü. Bende itiraz etmedim. O ve Rebeca tüm olayı rüyamda gördüğümü düşündüler ve anlayamadılar, Ben ise onlara açıklayamayacak kadar yorgundum. O gün işten izin aldım ve telefonumu kapattım. Lin ile yüzleşmek istedim. O nokta da onunla konuşmak bile benim için çok fazlaydı. Gerçekten de onda geri dönüşü olmayan bir sorun olduğuna inanmaya başlamıştım. Verdiği sözler ne olursa olsun bir daha asla eskisi gibi olamayacağını düşünüyordum. Bu düşünce beni çok üzüyordu. Sabahın çoğunu ağlayarak geçirdim. Öğlene doğru onunla yüzleşmeye hazırdım. Ona kendisini açıklamak için son bir şans verecektim. En azından ona 6 yılın hatırına bu şansı verebilirdim dedim kendi kendime. Telefonumu açtım ve gönderdiği düzinelerce mesajı gördüm. Hepsi de görünüşte endişeli bir eşten geliyordu. Konuşabilir miyiz, seni seviyorum lütfen beni ara, gerçekten endişeliyim, cevap verebilir misin, sadece eve gel gibi şeyler ve daha fazlası. Tüm mesajlar beni sevdiğini ve eve dönmemi istediğini söylüyordu. Yaptığı çılgınlıklara değinen tek bir mesajı bile yoktu. Sanki Stephan King kitabında ki bir karakter gibi davranıyordu. Mesajları bile farklıydı. Normalde sadece bir somun ekmek almak için bile roman yazardı. Tuhaf saçmalıklarından sonra bana söyleyecek daha çok şey olduğunu düşünebilirsiniz.. Bu şartlar altında beni anlamayanlarınız için yaptıklarım çocukça olabilir biliyorum ama Lin'in bana nasıl baktığını, vahşi bir hayvan gibi dört ayak üstünde nasıl kaçtığını, dolabın içinden bana bir deli gibi nasıl sırıttığını görseydiniz sanırım dediğimi haklı bulurdunuz. Sonunda bir gece daha Chris ve Rebeca'da kaldım.

Öğleden sonraya kadar uyanmadım ve neyse ki Lin'in beni pencereden izlediğini görmedim. "Burnumu sokmak istemiyorum çünkü haddime değil ama bu kavga onarılabilecek bir şey mi?" diye sordu Rebeca. Öğle yemeği için ikimize de sandviç yapmıştı ve meraklı görünmeden konuyu açmayı istediğini biliyordum. "Bilmiyorum ben sadece.. farklı bir insan gibi.." Sözlerimi dikkatli seçerek söyledim. Hala ne olursa olsun Chris'in uğraştığım çılgınlığın boyutlarını tam olarak bilmesine hazır değildim. "İnsanlar değişir ama o hala senin evlendiğin kadın. Belki de ikinizin de sorunlarını konuşmaya ihtiyacınız vardır. Her ne olduysa eminim düzelebilir. " dedi, her zaman ki barışçıl tarzıyla. "Sanırım artık bunun ötesine geçti, konuşmanın yardımcı olacağını sanmıyorum. Sadece ona güvenmiyorum." dedim. Bu sözler kalbime saplandı. Karımı özlüyor ve seviyordum ama böyle biriyle nasıl yaşayabilirdim. Sürekli korku içinde yaşamak kulağa pekte cazip gelmiyordu. "Lin seni seviyor, kesinlikle yıkılmış olmalı." dedi. "Bundan emin değilim, bilmiyorum." dedim. "Bana kesinlikle öyle göründü. Onu hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Tanıdığım Lin'e hiç benzemiyordu." Rebeca üzgünce başını salladı. Sözlerinin aklıma iyi yerleşmesi tam bir dakika sürdü ve yerleştiğinde korkunun derime yerleştiğini hissettim. "B-bir dakika ne demek istiyorsun, onu gördün mü? L-Lin'i mi gördün" diye sordum. Ağzım kurumuştu. Rebeca sanki bu gerçek bir kabus için yanıt değilmiş gibi rahatça başını salladı. Belki de onun için değildi.

Rebeca: Bu sabah Chris işe gittikten hemen sonra uğradı. Masada ki tabakları temizlerken söyledi. Belki de bir uber'e filan binmiştir.

"İçeri geldi mi?" anlımdan terler akarken sordum. Etrafıma bakınmaya başladım, köşeleri sanki arkalarında bir yırtıcı varmış gibi inceliyordum. "Hayır sadece uyanıp uyanmadığını sordu. Bende uyanmadığını söyledim ve seni uyandırmamı isteyip istemediğini sordum ama hayır dedi. Sadece uyumana izin vermemi söyledi." bulaşıkları yıkarken böyle söyledi. "Hepsi bu kadar mı, başka bir şey söylemedi mi?" diye sordum. "Hayır, yine de berbat görünüyordu ve sanki günlerce uyumamış gibiydi. Bence onu aramalısın." masadan kalktım ve Rebeca'ya öğle yemeği için teşekkür ettim. En azından içeriye geldiğini öğrenince kendimi biraz daha iyi hissettim. Yine de kapıların kilitli olup olmadığını iki kez kontrol etmem gerekiyordu. Bir süre oturup bundan sonra ne yapacağımı düşündüm. Eve gitmek istemiyordum ama Lin'e elimden geldiğince yardım etmek zorunda olduğumu hissediyordum. Ona hastalıkta ve sağlıkta seveceğime ve onurlandıracağıma dair yemin etmemiş miydim? Belki de çok hastaydı. Eğer hastaysa ki öyle olduğuna gerçekten inanıyordum ona ihtiyacı olduğu yardımı sağlamaya çalışmalıydım ama nereden başlayacağımı bile bilmiyordum. Polisi aramak istemiyordum ve ayrıca onlara ne söyleyecektim ki. Karımın beni dikizlediğini mi, ürkütücü olduğunu mu. Ne kadar tuhaf olursa olsun yine de herhangi bir suç işlememişti, en azından henüz. Polis muhtemelen aşırı tepki verdiğimi söyleyecekti ama bu bir eşek şakası değildi, kötü hissettiriyordu hatta tehlikedeymişim gibi. Sanki gülümsemesinin altında uğursuz bir şey geziniyordu. Kocası olsam bile onu bu şekilde hapse attırma hakkım olduğunu biliyordum ama ya onların yanında normal davranırsa. Belki Rebeca'yı sadece endişeli bir eş olduğuna inandırmıştı. Doktorlar onu kendisi için veya başkası için tehlikeli bulmadıkları sürece 72 saat sonra serbest bırakmaktan başka çareleri yoktu. Kendimi çaresiz ve bunalmış hissediyordum. Ben de benim durumumda ki her kocanın yapacağını yaptım: annesini aradım. İnanın bana bunu yapmak istemedim. Annesi Maryanne ve benim aramız hiç iyi olmamıştı. Hiç kavga filan etmemiştik sadece çok sıcak bir insan değildi ve bu sebeple geçinmesi de kolay değildi. Neredeyse hiç gülümsemezdi ve gülümsediğinde sadece dudakları ince bir gülümsemeye dönüşürdü. Gözleri eskisi gibi boş bakardı, sürekli saldırı halindeymiş gibi hava yarardı. Onunla sadece iki kez karşılaştım ve ikisi de çok kısa ziyaretlerdi. Beni kızına uygun görmediği izlenimine kapılıyordum. Lin kendimi rahatsız hissetmemi istemediği için bizi her zaman hızlıca dışarıya çıkartırdı ki bunun için ona minnettardım. Annesinin yanında olmak neredeyse dayanılmazdı, camın üzerinde yürümek gibi. Üç eyalet uzağa taşındığımızda onu sık sık görmek zorunda kalmayacağımız için mutluydum. Kadından uzak olduğum için mutluydum ama onun yardımına ihtiyacım vardı. Onunla konuşmak gerçekten istemiyordum ama biriyle konuşmam gerekiyordu ve Lin'i benden daha iyi tanıyan birisi lazımdı. Bu yüzden dişlerimi sıktım ve yapmam gerekeni yaptım. "Evet" diye cevap verdi. Sesi zaten sinirli geliyordu. "Maryanne benim ben konuşmak için bir dakikan var mı?" diye sordum. Sinirden dilini çıkardığını duyabiliyordum. "Bir kaç çek yazmanın ortasındayım ama ısrar ediyorsan sanırım bir dakikamı ayırabilirim. Benjamin konuşmak istediğin şey nedir?" dedi soğuk kanlılıkla. "Lin hakkında.. o garip davranıyor ve bende bir şey olup olmadığı hakkında bir fikriniz var mı diye merak ediyorum..." Hemen sözümü kesti. "Saçma sapan konuşmanı anlamak biraz zor Benjamin, benden ne istiyorsun?" diye sordu. İnce kazağı ve pantolonuyla orda durduğunu ve tırnaklarını sabırsızca masaya vurduğunu neredeyse görebiliyor gibiydim. "Hiç tuhaf bir davranışını fark edip etmediğini öğrenmek istiyordum ya da muhtemelen herhangi bir akıl sağlığı sorunu." diye sordum. Düşündüğü için mi yoksa başka bir şey için mi anlamadığım uzun rahatsız edici bir duraklama oldu. Bir kaç saniye sonra nihayet konuştu. "Bunun senin şakalarından biri olup olmadığına emin değilim Benjamin ama öyleyse bu işte komik bir şey bulamıyorum. Söylediğim gibi ilgilenmem gerek bir iş var o yüzden sakıncası yoksa..." dedi ama benden kurtulmadan sözünü kestim. "Maryanne bu bir şaka değil Lin'in akıl sağlığı konusunda içtenlikle endişeliyim, son zamanda davranışları çok dengesiz. Onun için endişeleniyorum ve annesi olarak senin de endişeleneceğini düşündüm." Hayal kırıklığım sesimden belli oluyordu. "Eğer gerçekten endişeleniyorsanız sağlık uzmanlarını devreye sokmanızı öneririm, benden ne beklediğini bilmiyorum." beni tersledi. Telefonu kapatmasına saniyeler kaldığını anlayabiliyordum ve neredeyse buna izin vermemek için kendimi zor tutuyordum. Söylediğinden çok daha fazlasını bildiğini hissediyordum. "Lütfen benim için değilse bile Lin için yap" dedim. Sanki sert kişiliğini bir arada tutmaya çalışıyor ama başaramıyormuş gibi titrek bir nefes aldığını duydum. "Maryanne ne oldu?" dedim. "Benjamin sana ne söyleyeceğimi bilmiyorum, tek tavsiyem profesyonel yardım alın ve burayı bir daha arama." dedi. Ona seslenmeye çalıştım ama telefonu çoktan kapatmıştı. Bana yardım etmeyi reddetmesine ve telefonu kapatmasına anlam vermeye çalıştım. Benden hoşlanmasa bile neden kızına yardım etmek istemiyordu ki? Bunu anlayamıyordum. Kaçırdığım bir şey bulmak için çaresizce konuşmayı tekrar oynatmaya çalıştım. Bir süre sonra neredeyse vazgeçiyordum ki bana söylediği sözleri hatırlayana kadar: profesyonel yardım alın. Bu sözleri biraz aceleyle söylemişti. Sadece boşa kürek çekiyor olabilirim ama hayır bunu söylerken sesinin hafif değiştiğine eminim. Sanki çok önemliymiş gibiydi, ne demek istemişti? Tıp uzmanlarından bahsettiğini düşünmüştüm ama belki de başka birinden bahsediyordu. Bir sebepten dolayı doğrudan söylemekten çekindiği birinden ya da belki de sadece çaresizdi. Chris'in eve gelmesini bekledim ve onunla Rebeca arasında yaptığım uzun ve yorucu bir konuşmadan sonra Lin'in gerçekten psikiyatrik bir yardıma ihtiyacı olduğunu onları ikna ettim. Onlara her şeyi anlattım. Henüz bu konuya girmeye hazır değildim ama onlara son karşılaşmamızdan bahsettim. Banyo da nasıl saklandığını, dolaptan beni nasıl gözlediğini. Belli ki şok olmuşlardı ama neyse ki bana inandılar. Onlarda sadece ona yardım etmek istediler. Yine de ciddi bir şey olduğunu düşünmediler. Tuhaftı belki ama tehlikeli değildi. Lin'in garip bir şaka yapıyor olması gerektiğini söyleyip durdular. "Belki youtube içindir" Rebeca gönülsüz bile olsa bunu söyledi. Chris henüz polise haber vermemiz gerektiğini düşünmüyordu. Bunun yerine benimle gelmeyi teklif etti ve bende hemen kabul ettim. Onunla sakince konuşmanın, onu kendi isteğiyle gitmesi için ikna etmeye çalışmanın en iyi yol olduğunu düşünüyordu. Bende onun yöntemini kabul ettim. En azından o eve yalnız gitmeyecektim. Bu sabah kahvaltıdan hemen sonra oraya gittik. Gece gitmenin imkanı yoktu. Garaj yoluna girdiğimde midem taklalar atmaya başladı. Arabası orda değildi ama yine de gardımı düşürmedim. Ön kapı aralıktı ve bir an için boşluktan bakan gözleri görebileceğimizi sandım. Titriyordum ve terlemeye başladım ancak Chris iyiydi. Kapıyı açmamı bekledi. Sanki parkta gezintiye çıkmış gibi elleri cebindeydi. Onun bu umursamazlığını kıskanıyordum. Kapıyı iterek açtım ve hemen çürük kokusuyla karşılaştım. Chris de kokuyu almıştı ve burnunu tıkayarak eve girdi. "Burda yerleri temizlemek için ne kullanıyorsunuz b*k herifler" diye mırıldandı Chirs. Gözlerim Linden bir iz var mı diye etrafı tararken kapa çeneni dedim. Sabahın onu olmasına rağmen ev son derece sessiz ve karanlıktı. Bütün perdeler sımsıkı kapalıydı ve içeriye güneş ışığının girmesine izin vermiyordu. Sadece iki gün için ayrılmış olmasaydım evin terk edilmiş olduğunu düşünürdüm. Her odaya girdik, saklanabileceği her yeri dikkatlice kontrol ettik. Ara sıra adını bağırdık. "Ne diye kanepenin altına bakıyorsun?" diye sordu Chris "karını aramıyor muyuz?. Bana aptalmışım gibi bakıyordu. "Hadi yukarı çıkalım" diye fısıldadım. Başını iki yana salladı ama banyoyu ve boş yatak odasını kontrol etmek için beni merdivenlerden yukarı doğru takip etti. Yukarı çıkarken ayakkabılarım bir kaç basamağa saçılmış gibi görünen cam parçalarına çarptı. Merdiven boyunca duvara asılı olan Lin ve benim düğün portrelerimizden birinin parçalanmış olduğunu fark ettim. Çerçeve yamuk duruyordu, tüm camlar sökülmüştü. Boğazımda bir yumru oluşarak resme baktım. Fotoğrafı kiliseden ayrıldıktan hemen sonra, yeminlerimizi ettikten sonra çekmiştik. Beyaz elbisesi içinde çok güzel görünüyordu. Lin'in güzel yüzüne baktım. Onun yüzünün benim için bir dehşet kaynağı olacağını hiç düşünmemiştim. Merdivenlerin geri kalanını tırmandık ve boş yatak odasını kontrol ettik ama hiç dokunulmamış görünüyordu. Banyoya girmekte tereddüt ediyordum. O gece ki korkum bir anda aklıma gelmişti. Chris fark etti ve tek başına girmeyi teklif etti ama bunu yapmasına izin veremezdim. Böylece birlikte içeri girdik. Dolabı ve duşu kontrol ettik. Banyo sanki ayrıldığım geceden beri hiç dokunulmamış gibi görünüyordu. "Burada olduğunu sanmıyorum Benjamin. Neden sen bir kaç kıyafet hazırlamıyorsun. Bizde yarın filan germeyi deneriz." dedi Chris. başımı salladım ve yatak odamıza girip bir spor çantasına bir kaç giysi tıkıştırdım. Dolabımızın içini kontrol ettiğimde kokunun kaynağı ile karşılaştım ve öğürdüm. Chris bir kere baktı ve yüzünde ki bütün renk kayboldu. Görüntüden ve kokudan uzaklaşmak için merdivenlerin yanında kalmak zorunda kaldı. Yatak odamın dolabımın içinde yatan şeye şok içinde baktım. Halının üzerinde özenle çiftler halinde dizilmiş en az bir düzine göz vardı. Bazıları bir çeyreklik kadar büyükken diğerleri bir bilye kadar küçüktü. Küçük hayvanlardan topladığı gözlere baktım ve onları nasıl elde ettiğini düşünürken içim burkuldu. "Dostum Beca'nın ayakkabı bağımlılığı yüzünden başına gelmeyen kalmadı sanıyordum ama lanet olsun karın burada göz bebekleri topluyor" Chirs öğürerek söyledi. "Sanırım gitmeliyiz" diye koridordan seslendi. Midem bulanmaya başladı. Pekala çantamı aldım ve yeni kabusumuzun üzerine kapısını kapattım. Koridora çıktım ve derin bir nefes aldım. Dilimde ki kokuşmuş tadı alabiliyordum. "Kim dolabına böyle göz bebekleri dizer ki" diye mırıldandı Chris. "Sana yardıma ihtiyacı olduğunu söylemeye çalıştım" dedim. "Onun yardıma ihtiyacı yok Benjamin, onun lanet bir şeytan kovucuya ihtiyacı var. Geliyor musun, gelmiyor musun? Kokuya artık dayanamıyo..." sözleri boğazında düğümlendi ve gözleri korkuyla büyüdü. Ona nedenini sormadım, onu hissedebiliyordum (Lin'in iniltileri başlıyor...). Biri beni izliyordu ve bunun dolapta ki gözler olduğunu düşünüyordum. Arkamı döndüm, gözlerim yavaşça yatak odasını taradı. "Tanrım" diye fısıldadım. Nihayet kaçırdığımız şeyi görüyordum. Yatağın altında yan tarafına kıvrılmış noel sabahında ki bir çocuğun heyecanıyla bizi izleyen karımdı. Ellerini çenesinin altında birleştirmişti ve hevesle titriyordu. Artık bulunduğunu bildiği için çıkardığı sessiz çığlıkları duyabiliyordum. Boğazında bir tür hıçkırık sesi sanki heyecan ona fazla gelmiş gibiydi. En hafif tabiriyle sinir bozucuydu. Kocaman gözler ve aynı kocaman gülümseme. İçimde ki her şey kaçmamı söylüyordu ama kendimi zorladım. Bu benim karımdı, ne kadar çarpık olursa oldu o hala evlendiğim kadındı. Ona yardım etmek zorundaydım. "Lin" yumuşakça söyledim, cevap vermedi ama başını iki hızlı hareketle ileri geri salladı. "Bebeğim sadece yardım etmek istiyorum tamam mı, yapabilir misin, bunu yapmama izin verir misin?" diye sordum. Tek bir adım atarak ona tehlikeli bir hayvan gibi yaklaştım. "Seni seviyorum Lin" bir adım daha yaklaşarak yumuşak bir sesle söyledim. Açık ağzından küçük bir inilti kaçtı ve kaçma dürtüsüne direnmek zorunda kaldım. Omuzları titremeye başlamıştı ve fincan tabağı gibi büyümüştü. Onu daha iyi görebilmek için çömeldim ve kanı gördüm. Elleri kanla kaplıydı. Ben yaklaştıkça daha çok titriyorlardı sanki kendini zor tutuyordu. "Lin yaralandın mı, kanaman mı var?" dedim. Tekrar başını salladı. Kanlı parmakları sanki görünmez bir piyano çalıyormuş gibi aşağı yukarı hareket ediyordu. Ara sıra çenesini sıyırıyor, tenine kan lekeleri bırakıyorlardı. İğrenerek geri çekilmek istedim. Üzerinden yayılan koku iğrençti. Kusmuğun boğazıma tırmanmaya çalıştığını hissedebiliyordum. Dudakları kurumuş ve incecik gerilmişti. Çatlakların arasından kan sızıyordu. Kendiliğinden çıkmayacağını biliyordum ama onu orada o halde bırakmak istemiyordum. Ona yaklaştım ve elimi uzattım. Heyecanlı hıçkırık sesleri daha da yükseldi ve elleri titredi. Parmakları büküldü. İşte o zaman parmaklarının arasından süzülen kanı görebildim. "Aman tanrım Lin kanamak var." dedim. İçgüdüsel olarak elini tutmak için uzandım ama daha ona dokunmadan eli bana doğru fırladı. Koluma keskin bir acı saplandı ve kı**mın üzerine düştüm. Kolum yanıyordu ve kanın halıya damladığını görebiliyordum. Şok içinde ona baktım ve parmaklarıyla büyük bir cam parçasını tutarken çılgınca sırıttığını gördüm. "O-Orda iyi misin?" arkamdan sordu. Başımı hafifçe çevirdim ve kolumu göğsüme bastırarak ona başımı salladım. Lin ile yüzleşmek için geri döndüğümde odağının değiştiğini gördüm, artık bana bakmıyordu ve artık gülümsemiyordu da. Gözlerini benden kaçırmış aç bir aslanın bir antiloba baktığı gibi Chris'e bakıyordu. Ağzı hala açıktı. Ayağa kalktım ve gözlerimi ondan ayırmaktan korkarak koridorda geriye doğru yürümeye başladım. "Sen kanıyor musun?" diye sordu Chris. Kelimeler ağzından çıkar çıkmaz Lin yatağından altından hızla çıktı. Cam kırığı hala avcundaydı. "CHRİS KOŞ KOŞ" diye bağırdım. Hareket edemeyecek kadar korkmuş olmalıydı çünkü bir saniye sonra sırtımın ona çarptığını hissettim. Hala merdivenin başında durmuş karımın dehşetine bakıyordu. Lin yatağın altından çıkmış ve yüzü öfkeyle çarpılmış bir şekilde yatak odasında duruyordu. Tüm vücudu gözle görülür bir şekilde gergindi. Parmaklarından yere kan akıyordu. "Kaldır kıçını Chris" dedim olabildiğince sessiz ama kararlı bir şekilde. Lin başını hızlı keskin hareketlerle salladı ve sırıtmaya başladı. Chris'in bir dua mırıldanıp merdivenlerden aşağıya koştuğunu duydum. Basamakların başında durdum. Ciddi yardıma ihtiyacı olduğu açık olan bir kadına duyduğum sevgi ile kendimi koruma arasında sıkışıp kalmıştım. "Ben sadece yardım etmek istiyorum." göz yaşlarımı tutamayarak söyledim. Bardağı yavaşça kaldırıp önünde tutarken gözleri bir kez daha bana odaklandı sonra da büyük bir heyecanla sırıtarak bana doğru koşmaya başladı. Neyse ki bedenim kontrolü eline aldı ve merdivenden ikişer üçer atlayarak ağıya uçtum. Sırtıma atladığını, kollarını boynuma doladığını, açık ağzını kulağıma yaklaştırdığını ve böylece o korkunç hıçkırık seslerini yakından duyabileceğimi hissettiğimde ön kapıya varmıştım. Onu üzerimden silkerek yere düşürdüm. O giderken sırtımda yakıcı bir acı hissettim ama ön kapıyı hızlıca açık arabama doğru koştum. Chris ön bahçede durmuş polislerle telefonda konuşuyordu. Tek kelime etmedim sadece arabama koştum ve atladım. Chris durumu anladı ve beni takip etti. Hala 911 ile konuşuyordu. Dikiz aynasına baktım. Onu orda peşimizden koşarken göreceğime emindim ama görmedim. Doğruca acil servise gittim ve koluma 11 sırtıma 3 dikiş atıldı. Polis bir sürü soru sordu ve arama yapmak için eve girdi ama tabi ki Lin orada yoktu. Bir süre arkadaşımın ya da akrabamın yanında kalmamı ve mümkün olan en kısa sürede yasaklama emri çıkarmamı tavsiye ettiler ama bunların hiçbirinin önemi yoktu. Bir şekilde biliyordum Chris'i eve bıraktım ve bir saat uzaklıkta ki bir motel'e gittim. Lin ile arama olabildiğince mesafe koymak istiyordum. Son 4 saattir buradaydım. Belki polis onu bulur, belki de ona ihtiyacı olan yardımı sağlar diye düşündüm ama artık sanmıyorum çünkü kırk dakika önce bilinmeyen bir numaradan mesaj aldım. Sadece iki kelime: seni buldum. Üzerinde bir resim vardı. Resim karanlık ve bulanıktı ama ne olduğunu hemen anladım. Karımın gözlerini karıştırmak imkansızdı. Hemen ardından bunları ses kaydına almayı başladım (Burada inlemeler ve hırıltılar başlıyor). Ne yapacağımı bilmiyorum. Yalnızım ve çok korkuyorum fakat izlendiğimi hissetmekten de kendimi alamıyorum.
 
Son düzenleme:
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.