GİYDİĞİM ELBİSEYE KARŞILIK VEREMEDİM
Doğu'da sınırı koruyacağımızı duydukça askerliği daha da sevmeye, daha azimle çalışmaya başladım.
Düşlediğim hayallere kavuşacaktım.
Sıcak temasa girmek istiyordum..
.
Doğu'da görev yapmak istiyordum.
1993-1994 senesinde daha fazla terör vardı.
O yüzden gitmek istiyordum.
Sıcak temasa girmek istiyordum.
Terör olaylarını televizyonda izliyor, gazetelerde okuyordum.
Köy basıyorlar, ağzı süt kokan çocukları vuruyorlardı.
İçimde kin besledim,
"muhakkak bir kelle almam, veya üç-dört tanesini öldürmem lazım" dedim.
Karakolda 20-30 tane Kürt asker vardı, güvenemiyordum.
Yarı yarıya Kürt'tü yani.
Neymiş, Doğu insanı Doğu'yu daha iyi biliyormuş.
Yanlış bir şey.
Aralarında Kürtçe konuşurlardı.
Çekiniyordum, korkuyordum.
Korkmak derken, hani pusuya düşeriz...
Çatışmada değil de, çadırda, karakolda hep bir korku yaşıyordum.
Güvenemiyordum onlara, yani karakolda düşmanını bilmiyorsun.
Konuştuklarını anlamayınca "ne konuşuyor, ne planlıyorlar" diye insanın aklına düşüyor. Acaba bunlar bizi pusuya mı düşürecek?
Ben çıkmasam bile karakolun askeri onlarla pusuya çıkıyor.
Gizli konuşuyorlar ki Kürtçe konuşuyorlar.
Fakat karakolda Kürtçe konuşmak yasak.
Türkçe bilmeyenlere, okuma yazması olmayanlara ders veriliyordu.
Türk bayrağı altında görev yapıyorsan, Türksen Türkçe konuşacaksın.
Karakoldasın, yasağa uyacaksın.
Acaba ne amaçla konuşuyorsun?
Tamam ana dili, ana dili bile olsa....
Karakolun yüzde 50'si, yüzde 60'ı Türkçe konuşuyorsa onlara uyacaksın.
Fazlalık ne yapıyorsa, azınlık ona uymak zorundadır.
Askerde benim için düşman halktı.
Askeri hiç sevmezlerdi.
500.000 liralık bir şeyi ben orada bir buçuk milyona aldığımı bilirim.
Amcasının oğlu PKK olmuş, amcasından veya kardeşinden alışveriş ediyorum, sokakta merhabalaşıyorum.
Benim nasıl ki teröriste karşı kinim vardı.
İran'daki karakola taciz ateşi yaptığım zaman benim hatam oldu.
Tankın üst kapağını açık bıraktım.
Karavana atış yapıyorduk.
Karakolun etrafındaki mevzilerden sürekli taciz ateşi geliyordu.
Yüksekte olduğum için, askerin bir tanesi de bu tarafa doğru atış yapıyor, yani izli mermi kafamın tam üzerinden geçiyor.
O anda hayatım, o güne kadarki hayatım saniyede şöyle filim şeridi gibi önümden geçiyor.
O anı yaşadım. İnanmazdım.
O anda ölümü düşünemiyorsun, çünkü bir şeyler yapmak istiyorsun.
Ama ölümü görüyorsun. Üç-dört defa sıcak çatışmaya girince kendimi bir anda kahraman hissettim.
Belki bir şeyler alamadım. Giydiğim elbiseye karşılık veremedim.
Ama tank olmasaydı veya ben olmasaydım o karakolu basarlardı, assubayımızın kafasını keserlerdi, halayını çekerlerdi.
Terhis olduğuma bir yönde sevindim. İçimden bir şeyler bırakıp gidiyordum, yani o kulak...
O PKK'nın, bir PKK'nın kulağını boynuma asamamanın eksikliği vardı bende.
Şu anda askere çağırsınlar, aynı göreve yine giderim.
Doğu'da sınırı koruyacağımızı duydukça askerliği daha da sevmeye, daha azimle çalışmaya başladım.
Düşlediğim hayallere kavuşacaktım.
Sıcak temasa girmek istiyordum..
.
Doğu'da görev yapmak istiyordum.
1993-1994 senesinde daha fazla terör vardı.
O yüzden gitmek istiyordum.
Sıcak temasa girmek istiyordum.
Terör olaylarını televizyonda izliyor, gazetelerde okuyordum.
Köy basıyorlar, ağzı süt kokan çocukları vuruyorlardı.
İçimde kin besledim,
"muhakkak bir kelle almam, veya üç-dört tanesini öldürmem lazım" dedim.
Karakolda 20-30 tane Kürt asker vardı, güvenemiyordum.
Yarı yarıya Kürt'tü yani.
Neymiş, Doğu insanı Doğu'yu daha iyi biliyormuş.
Yanlış bir şey.
Aralarında Kürtçe konuşurlardı.
Çekiniyordum, korkuyordum.
Korkmak derken, hani pusuya düşeriz...
Çatışmada değil de, çadırda, karakolda hep bir korku yaşıyordum.
Güvenemiyordum onlara, yani karakolda düşmanını bilmiyorsun.
Konuştuklarını anlamayınca "ne konuşuyor, ne planlıyorlar" diye insanın aklına düşüyor. Acaba bunlar bizi pusuya mı düşürecek?
Ben çıkmasam bile karakolun askeri onlarla pusuya çıkıyor.
Gizli konuşuyorlar ki Kürtçe konuşuyorlar.
Fakat karakolda Kürtçe konuşmak yasak.
Türkçe bilmeyenlere, okuma yazması olmayanlara ders veriliyordu.
Türk bayrağı altında görev yapıyorsan, Türksen Türkçe konuşacaksın.
Karakoldasın, yasağa uyacaksın.
Acaba ne amaçla konuşuyorsun?
Tamam ana dili, ana dili bile olsa....
Karakolun yüzde 50'si, yüzde 60'ı Türkçe konuşuyorsa onlara uyacaksın.
Fazlalık ne yapıyorsa, azınlık ona uymak zorundadır.
Askerde benim için düşman halktı.
Askeri hiç sevmezlerdi.
500.000 liralık bir şeyi ben orada bir buçuk milyona aldığımı bilirim.
Amcasının oğlu PKK olmuş, amcasından veya kardeşinden alışveriş ediyorum, sokakta merhabalaşıyorum.
Benim nasıl ki teröriste karşı kinim vardı.
İran'daki karakola taciz ateşi yaptığım zaman benim hatam oldu.
Tankın üst kapağını açık bıraktım.
Karavana atış yapıyorduk.
Karakolun etrafındaki mevzilerden sürekli taciz ateşi geliyordu.
Yüksekte olduğum için, askerin bir tanesi de bu tarafa doğru atış yapıyor, yani izli mermi kafamın tam üzerinden geçiyor.
O anda hayatım, o güne kadarki hayatım saniyede şöyle filim şeridi gibi önümden geçiyor.
O anı yaşadım. İnanmazdım.
O anda ölümü düşünemiyorsun, çünkü bir şeyler yapmak istiyorsun.
Ama ölümü görüyorsun. Üç-dört defa sıcak çatışmaya girince kendimi bir anda kahraman hissettim.
Belki bir şeyler alamadım. Giydiğim elbiseye karşılık veremedim.
Ama tank olmasaydı veya ben olmasaydım o karakolu basarlardı, assubayımızın kafasını keserlerdi, halayını çekerlerdi.
Terhis olduğuma bir yönde sevindim. İçimden bir şeyler bırakıp gidiyordum, yani o kulak...
O PKK'nın, bir PKK'nın kulağını boynuma asamamanın eksikliği vardı bende.
Şu anda askere çağırsınlar, aynı göreve yine giderim.