Fahrettin Paşa Kimdir ?
Medine müdafaası sırasında karşı karşıya geldiği İngiliz ajanı Lawrence tarafından Çöl Kaplanı olarak tanımlanan Fahrettin Paşaya, İngiliz yarbayı Bassett Kaburgalarına kadar tam bir askerdir. diyor. Bizim kanaatimizce de vatanperver, dürüst, cesur ve yüreği Peygamber sevgisiyle dolu bir Osmanlı Paşasıdır. Bu sevgisini Medinede kaldığı sürece Hz. Peygamberin kabrini sık sık ziyaret ederek gösteren Paşa, adeta bir türbedar gibi çalışmıştır. O, tevazu sahibi bir komutandır. Nitekim isyancılara karşı düzenlenen askeri bir harekât esnasında, güçlükle yürüyen çelimsiz bir askeri görünce devesinden inmiş Kardeşlerim! Sıkıntıda da bollukta da her şeyi paylaşacağız. diyerek o askeri kendi devesine bindirmek suretiyle yolculuğa yaya olarak devam etmiştir. Medinede isyanların arttığı bir dönemde Cemal Paşanın İstersen tecrübeli alman pilotlardan gönderelim. teklifini geri çevirmiş; bir İslam beldesi olan Medineyi savunurken yalnızca Müslüman askerlerle bu işi yapmak istediğini söyleyerek bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Medinede kaldığı sürece şehri savunmanın dışında imar faaliyetleriyle de uğraşan Paşa, Hz. Peygamberin kabrine giden yolları genişletmiş, Osmanlı askerlerinin defnedildiği Medinedeki Cennetül Baki mezarlığını düzenlemiştir. Onun bu yaklaşımı, kutsal toprakları sahiplendiğinin en açık göstergesidir
Günümüzde pek çoğumuzun hatırlamadığı bu unutulmaz Paşanın asıl adı Ömer Fahrettin Türkkandır. 4 Şubat 1868de Tuna Nehri kenarındaki küçük bir kasaba olan Rusçukta doğmuştur. Babası Nizam-ı Cedid Topçubaşısı Ömer Ağadır. Annesi Mohaç kahramanı Akıncı Beyi Bali Beyin soyundan gelen Fatma Adile Hanımdır. Henüz on yaşındayken yaşadığı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), Ömer Fahrettinde asker olma isteği uyandırmıştı. Zira bu savaşta binlerce Müslüman hayatını kaybetmiş binlercesi de göçe zorlanmıştır.
Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin Balkanları İslamlaştırma ideali doğrultusunda 14. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleştirilen Türkler, 19. yüzyıldan itibaren bölgenin kaybedilmesi üzerine tersine göç ile karşı karşıya kalmışlardı. Sahip olunan pek çok kıymetin terki anlamına gelen bu hüzünlü vedayı yaşayanlardan biri de Ömer Fahrettin olmuştur. Osmanlı-Rus Harbi sonrasında ailesiyle İstanbula gelen Ömer Fahrettin, Harp Okulunu ve Harp Akademisini başarıyla bitirdikten sonra 1891de kurmay yüzbaşı olarak Osmanlı ordusuna katıldı. 1908e kadar merkezi Erzincanda bulunan 4. Kolorduda görev yaptı. Meşrutiyetin ilanından sonra Yarbaylığa terfi edip İstanbul Selimiye 1. Nizamiye Tümeni Kurmay Başkanı olarak atandı. Balkan Savaşlarındaki başarılı hizmetlerinin ardından I. Dünya Savaşında 4. Ordu Komutanlığına bağlı 12. Kolordu Komutanlığına atandı. Bu vazifede iken Musul ve havalisinde başarılı hizmetler yürüttü. 1915te 4. Kolordu Komutanlığı Vekilliğine tayin edilen Fahrettin Paşa bölgedeki Ermeni isyanları ile uğraştı. 23 Mayıs 1916da Medineye gönderildi. Medineyi ele geçirmek isteyen İngilizlere karşı tüm imkânsızlıklara rağmen bu kutsal beldeyi 2 yıl 7 ay savundu. Bu sırada şehrin yağmalanması ihtimaline karşı 100 parçaya yakın kutsal emaneti İstanbula naklederek, belki de Kutsal Emanetleri British Museumda sergilenmekten kurtardı ve İslam Tarihi Kültürüne önemli bir katkıda bulundu. Uzun süre Medineyi teslim etmeyen Fahrettin Paşa, devlet merkeziyle bağlantının kopması, erzak ve ilaç sıkıntısının had safhaya ulaşması üzerine 7 Ocak 1919da Medineyi teslim etmek zorunda kaldı.
Bu beklenmedik durum karşısında önce İngiliz kontrolündeki Mısıra götürülen Fahrettin Paşa daha sonra savaş esiri olarak Maltaya sevk edildi. Buradaki esaret hayatından 30 Nisan 1921de kurtularak Milli Mücadeleye katılmak üzere Ankaraya gelen Paşa, Kabil Büyükelçiliğine atandı. Afganistan ve havalisinden Milli Mücadele için toplanan yardımların Ankaraya gönderilmesinde önemli payı olmuştur. 1926da İstanbula dönüp sonra çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 5 Şubat 1936da Tümgeneral rütbesiyle TSKdan emekliye ayrıldı. 22 Kasım 1948de bir Ankara seyahati sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat eden Fahrettin Paşa İstanbulda toprağa verildi. Rumelihisarı kabristanında medfundur.
FAHRETTİN PAŞANIN UNUTULMAZ MEDİNE MÜDAFAASI
Medine savunması, askeriyle tek vücut olmuş bir Osmanlı paşasının vatan ve Peygamber sevgisinin yansımasıdır. Medine Muhafızı Fahrettin Paşa, Medinede bulunduğu sırada resmi yazışmalarda askerleri için Mehmetçik tabirini kullanmakta ve onları Peygamberin askerleri olarak nitelendirmektedir. İngiliz oyunlarıyla, bedevilerin isyanlarıyla, açlıkla, susuzlukla, 50 dereceyi aşan kavurucu sıcakla, başta İspanyol Nezlesi ve askerin dişlerini ve çenesini düşüren İskorpit olmak üzere türlü hastalıklarla ve ağır çöl koşullarıyla canla başla mücadele ederek Medine-i Münevvereyi, Hz. Peygamberin kabrini son ana kadar savunan, teslim çağrılarını geri çeviren Fahrettin Paşanın bu dik duruşunu ancak ve ancak Peygamber sevgisiyle izah edebiliriz. Zira Fahrettin Paşa Medineyi bütün İslamın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği diye tanımlamak suretiyle bu kutsal şehre özel bir önem vermektedir.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti, Fransız İhtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik isyanları ve emperyalist devletlerin kışkırtmaları neticesinde 19. yüzyılda büyük toprak kayıplarına uğramıştı. 20. yüzyıl başlarında Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş, Trablusgarpın İtalya tarafından işgali ile Kuzey Afrikadaki Osmanlı varlığı son bulmuştu. Ardından gelen Balkan Savaşları Osmanlı Devletinin Batı Trakya topraklarını kaybetmesine neden olduğu gibi fırsattan istifade eden Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etmişti. Netice itibariyle I. Dünya Savaşı başlarında Osmanlı Devleti, yüzyıllardır adalet ve hoşgörü ile hâkim olduğu Balkanlardaki ve Afrikadaki topraklarını yitirmişti. Arap memleketlerinde de durum hiç iç açıcı değildi. Zira İngiltere bölgedeki petrol kaynaklarını kullanabilmek için gözünü Osmanlı Devletinin Arap topraklarına çevirmiş, bunun için de her türlü oyuna başvurmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı işte böyle bir ortamda başlamıştı. Bu arada İngiliz ajanı olan Lawrence de bölgede bulunuyor ve Osmanlı, Müslüman olmayan Almanya ile ittifak yapıyor, yakında Almanlar Mekke ve Medineye de girecektir. diyerek Arapları Osmanlı Devleti aleyhinde kışkırtıyordu. Bu karışık ortamda Peygamber Efendimizin kabrinin bulunduğu Medineyi savunmak üzere Fahrettin Paşa 23 Mayıs 1916da Medineye görevlendirildi.
CAN VERİR, CANANI (SAV) VEREMEZ TÜRKLER
İşte tarihe altın harflerle kazınan, Türk milletinin Hz. Muhammede (sav) bağlılığını ortaya koyan, Can Verir, Cananı (sav) veremez Türkler diye adına şiirler yazılan, başından sonuna bir destan olan MEDİNE MÜDAFAASI böylece başlıyordu. Fahrettin Paşa ve askerlerinin yazdığı bu destan Temmuz 1916dan Ocak 1919a kadar sürecek, Peygamber Efendimizin kabrini düşmana bırakmamak için isyancılara karşı mücadele edilecektir. İsyancıların baskınları, pusuları, Hicaz Demiryolunun bombalanması gibi pek çok olayın yaşandığı bu mücadele esnasında en temel sorun açlık ve susuzluk olmuştur. Lawrence ve adamları tarafından su kaynaklarının zehirlendiği bir ortamda Medineye gelen tren seferlerindeki aksamalar hem askeri hem de halkı yiyecek sıkıntısı ile karşı karşıya getirmiş, halkın önemli bir kısmı şehri terk etmek zorunda kalmıştır. Medinedeki direnişi kırmak isteyen İngilizlerin I. Dünya Savaşı sonlarında Hicaz Demiryollarını bombalaması üzerine Medinenin dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmiş ve sıkıntılar daha da artmıştı. Buna rağmen Hz. Peygamberin kabrini düşmana bırakmamakta kararlı olan Osmanlı askeri un stokları azalınca hurma çorbası içmiş, hurma çekirdeklerini öğüterek elde ettikleri undan ekmek üreterek yemişlerdi
MEHMETÇİKLERİN KUMANYASI KAVURMA NİYETİNE ÇEKİRGE
Büyük komutan Fahrettin Paşa, bir taraftan Medinenin geleceğini düşünürken diğer taraftan gıda sıkıntısına karşı çözüm yolları arıyordu Hicaz Demiryolunun Medineye yakın istasyonlarının düşman eline geçmesi nedeniyle şehre erzak girişinin kesilmesi ve isyancıların Medine Kalesini muhasara etmesi üzerine direnişin en zor günleri başlamıştı. Medine açlıkla boğuşurken çok ilginç bir olay yaşanır. Şehir çekirgeler tarafından istila edilmiştir. Herkes durumu endişe ile karşılarken Fahrettin Paşa, askerlerini toplayarak; Peygamber Efendimiz döneminde de Hicazda çekirge istilasının yaşandığını ve sahabenin çekirge yediğini söyleyerek durumu bir fırsata dönüştürmek istemiştir. Askerlerine, Hz. Peygamberin İki ölünün ve iki kanlının yenmesi bize helal oldu. şeklindeki hadisini hatırlatan; iki ölü balık ve çekirge, iki kanlı dalak ve karaciğerdir. diyen Fahrettin Paşa, çekirge yemenin sünnet olduğunun altını çizerek askerlerini buna alıştırmak için şu bildiriyi yayınlamıştı: Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Uçar, yeşilliklerle beslenir, temiz ve taze olan yiyecekleri yer Hicaz, Yemen, Asir Araplarının başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlık ve çevikliklerini çekirgelere borçludurlar Hekimlerimiz de çekirgenin şifa verici ve besleyici olduğundan bahsediyorlar diyerek Peygamber Efendimizin kabrini düşmana teslim etmemek için yaşadıkları bu sıkıntı karşısında Allahın kendilerine bir lütufta bulunduğunu ifade etmiştir. Fahrettin Paşanın bu açıklamalarıyla askerimiz kavurma niyetine çekirge yemiş, çekirge unundan ekmek yapmış, çekirge kurusunu da çerez gibi yiyerek bir süre bu şekilde beslenmiştir.
SON ERE, SON MERMİYE VE DE SON DAMLA KANA DEK MÜCADELE
Yüzyıllardır İslamın bayraktarlığını yapan, İslam düşmanlarına karşı canını ortaya koyan bir milletin evladı olan Fahrettin Paşa, yaşanan tüm bu sıkıntılara rağmen askerleriyle birlikte Hz. Peygamberin kabrinin önünden ayrılmıyor; kendisinin deyimiyle son ere, son mermiye ve de son damla kana dek mücadeleye devam edileceğini adeta haykırıyordu.
Bu sıkıntılı günlerde ortaya konulan direniş, Fahrettin Paşanın subaylarından İdris Bey tarafından şöyle dile getiriliyordu:
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir, Cananı (s.a.v.) veremez Türkler.
Ebedi hâdimul haremeyniniz,
Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler.
Peygamber Efendimize bağlılığın bir göstergesi olan bu şiir İdris Bey tarafından yazılmış olmakla beraber Medineyi savunan Müslüman Türk askerinin ruhundan fışkırıyordu. İdris Bey askerimizdeki Peygamber sevgisini ortaya koymuştu bu dizelerinde
BÜTÜN İSLAMIN SIRTINI DAYADIĞI YER, MANEVİ GÜCÜNÜN DESTEĞİ: MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Fahrettin Paşa ve askerleri böyle bir ruh hali içerisinde iken Osmanlı Devleti İtilaf devletleriyle 30 Ekim 1918de Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalamış ve I. Dünya Savaşında yenilgiyi kabul etmişti. Bu antlaşma uyarınca Fahrettin Paşanın en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlarından birine teslim olarak Medineden çekilmesi gerekiyordu. Ancak Paşa, teslim teklifleri karşısında Mehmetçiğin Medineyi savunmakta kararlı olduğunu bir Cuma günü Harem-i Şerifin minberinden şu sözlerle bir kez daha ortaya koymuştu: Ey Nas! Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim bütün İslamın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, Hilafetin göz bebeği olan Medineyi son fişengine, son damla kanına ve son nefesine dek muhafazaya ve müdafaaya memurdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker Medinenin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahharanın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir. Şefaatçiniz Onun Resulü Peygamber Efendimizdir
FAHRETTİN PAŞA TESLİM OL EMRİNİ DİNLEMİYOR!
Fahrettin Paşa, Hükümetin ve Harbiye Nezaretinin direnişe son verme ve teslim olma yönündeki emirlerini dinlemiyor, bu konuda üstün bir kararlılık örneği sergiliyordu: Hükümet, Medinenin anahtarlarını bir İngiliz yüzbaşısına teslim et, diyor. Böyle bir şey yapmaktansa silahlarımızla dövüşerek ölmek evladır. Buranın teslimi için yalnız harbiye nazırının ve hükümetin emri yetmez, mutlaka Hilafet ve Padişahın bir iradesi olmalıdır. diyerek direnişe devam ediyordu.
Bu arada başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes Antlaşmasını bahane ederek Osmanlı topraklarını işgal etmişlerdi. İstanbul da İngiliz işgali altına girmişti. Zor durumda kalan Osmanlı Padişahı, İngiliz baskısıyla, Medinenin Osmanlı askeri tarafından boşaltılmasını öngören bir irade yayınlayarak Fahrettin Paşaya göndermiştir. Ancak Medineyi bırakmamakta kararlı olan Paşa, Halife/Padişahın baskı altında kaldığı için böyle bir irade yayınladığını söyleyerek bu emri de yerine getirmemiştir.
MEDİNEYİ GÖNÜLSÜZ TESLİM
Gelinen noktada mesele içinden çıkılamaz bir hal almıştı. Zira Medinenin Osmanlı Devleti ile kara ve demiryolu ulaşımı kesilmiş, askerin cephanesi ve erzağı tükenmişti. Bununla beraber Osmanlı toprakları da İtilaf Devletlerince işgal edilmişti. Bu nazik durum karşısında Fahrettin Paşaya, Eğer Medine boşaltılmazsa İstanbulun da İtilaf Devletleri tarafından işgal edileceği söylenerek Paşa güçlükle ikna edilmiş, Medinenin teslimini öngören antlaşma gönülsüzce imza edilmişti. Yani devletin elde kalan menfaatleri göz önünde bulundurularak Medinedeki direnişe son verilmişti. Ancak Fahrettin Paşanın Medineden ayrılış sahnesi de üzerinde durulması gereken bir konudur: İslam toplumu için son derece büyük bir öneme haiz olan Medineyi İngilizlere bırakmamak için her türlü sıkıntıya katlanan, hastalıktan pek çok askerini kaybeden Fahrettin Paşa, gözyaşları içinde son kez Peygamberimizin kabrini ziyaret ederek dua etmiştir. Kılıcını İngilizlere teslim etmeyip Peygamber Efendimizin kabrinin başına bırakmış ve oradan ayrılmamıştır. Bayrağımı burçlardan indirtmem, Efendimizi bırakmam, diye haykıran ve İngilizlere teslim olmayan Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, sonunda, kendi subaylarının ani bir baskınıyla Hz. Peygamberin kabrinden cebren çıkarılabilmiştir.
Başta, kutsal toprakları sonuna kadar savunan Fahrettin Paşa olmak üzere asırlarca Din-i İslamın bayraktarlığını yapan tüm ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyoruz. Onlar Çanakkale ve Kutül Ammareden sonra unutulmaz bir destan daha yazmışlar, son kalenin nasıl savunulacağını göstermişlerdir Medinede Mekânları cennet olsun
Fahrettin Paşa ve diğer kahramanlarımızı daha yakından tanınması ve onlara layık bir hayat yaşanması temennisiyle
ALINTIDIR.
Medine müdafaası sırasında karşı karşıya geldiği İngiliz ajanı Lawrence tarafından Çöl Kaplanı olarak tanımlanan Fahrettin Paşaya, İngiliz yarbayı Bassett Kaburgalarına kadar tam bir askerdir. diyor. Bizim kanaatimizce de vatanperver, dürüst, cesur ve yüreği Peygamber sevgisiyle dolu bir Osmanlı Paşasıdır. Bu sevgisini Medinede kaldığı sürece Hz. Peygamberin kabrini sık sık ziyaret ederek gösteren Paşa, adeta bir türbedar gibi çalışmıştır. O, tevazu sahibi bir komutandır. Nitekim isyancılara karşı düzenlenen askeri bir harekât esnasında, güçlükle yürüyen çelimsiz bir askeri görünce devesinden inmiş Kardeşlerim! Sıkıntıda da bollukta da her şeyi paylaşacağız. diyerek o askeri kendi devesine bindirmek suretiyle yolculuğa yaya olarak devam etmiştir. Medinede isyanların arttığı bir dönemde Cemal Paşanın İstersen tecrübeli alman pilotlardan gönderelim. teklifini geri çevirmiş; bir İslam beldesi olan Medineyi savunurken yalnızca Müslüman askerlerle bu işi yapmak istediğini söyleyerek bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Medinede kaldığı sürece şehri savunmanın dışında imar faaliyetleriyle de uğraşan Paşa, Hz. Peygamberin kabrine giden yolları genişletmiş, Osmanlı askerlerinin defnedildiği Medinedeki Cennetül Baki mezarlığını düzenlemiştir. Onun bu yaklaşımı, kutsal toprakları sahiplendiğinin en açık göstergesidir
Günümüzde pek çoğumuzun hatırlamadığı bu unutulmaz Paşanın asıl adı Ömer Fahrettin Türkkandır. 4 Şubat 1868de Tuna Nehri kenarındaki küçük bir kasaba olan Rusçukta doğmuştur. Babası Nizam-ı Cedid Topçubaşısı Ömer Ağadır. Annesi Mohaç kahramanı Akıncı Beyi Bali Beyin soyundan gelen Fatma Adile Hanımdır. Henüz on yaşındayken yaşadığı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), Ömer Fahrettinde asker olma isteği uyandırmıştı. Zira bu savaşta binlerce Müslüman hayatını kaybetmiş binlercesi de göçe zorlanmıştır.
Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin Balkanları İslamlaştırma ideali doğrultusunda 14. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleştirilen Türkler, 19. yüzyıldan itibaren bölgenin kaybedilmesi üzerine tersine göç ile karşı karşıya kalmışlardı. Sahip olunan pek çok kıymetin terki anlamına gelen bu hüzünlü vedayı yaşayanlardan biri de Ömer Fahrettin olmuştur. Osmanlı-Rus Harbi sonrasında ailesiyle İstanbula gelen Ömer Fahrettin, Harp Okulunu ve Harp Akademisini başarıyla bitirdikten sonra 1891de kurmay yüzbaşı olarak Osmanlı ordusuna katıldı. 1908e kadar merkezi Erzincanda bulunan 4. Kolorduda görev yaptı. Meşrutiyetin ilanından sonra Yarbaylığa terfi edip İstanbul Selimiye 1. Nizamiye Tümeni Kurmay Başkanı olarak atandı. Balkan Savaşlarındaki başarılı hizmetlerinin ardından I. Dünya Savaşında 4. Ordu Komutanlığına bağlı 12. Kolordu Komutanlığına atandı. Bu vazifede iken Musul ve havalisinde başarılı hizmetler yürüttü. 1915te 4. Kolordu Komutanlığı Vekilliğine tayin edilen Fahrettin Paşa bölgedeki Ermeni isyanları ile uğraştı. 23 Mayıs 1916da Medineye gönderildi. Medineyi ele geçirmek isteyen İngilizlere karşı tüm imkânsızlıklara rağmen bu kutsal beldeyi 2 yıl 7 ay savundu. Bu sırada şehrin yağmalanması ihtimaline karşı 100 parçaya yakın kutsal emaneti İstanbula naklederek, belki de Kutsal Emanetleri British Museumda sergilenmekten kurtardı ve İslam Tarihi Kültürüne önemli bir katkıda bulundu. Uzun süre Medineyi teslim etmeyen Fahrettin Paşa, devlet merkeziyle bağlantının kopması, erzak ve ilaç sıkıntısının had safhaya ulaşması üzerine 7 Ocak 1919da Medineyi teslim etmek zorunda kaldı.
Bu beklenmedik durum karşısında önce İngiliz kontrolündeki Mısıra götürülen Fahrettin Paşa daha sonra savaş esiri olarak Maltaya sevk edildi. Buradaki esaret hayatından 30 Nisan 1921de kurtularak Milli Mücadeleye katılmak üzere Ankaraya gelen Paşa, Kabil Büyükelçiliğine atandı. Afganistan ve havalisinden Milli Mücadele için toplanan yardımların Ankaraya gönderilmesinde önemli payı olmuştur. 1926da İstanbula dönüp sonra çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 5 Şubat 1936da Tümgeneral rütbesiyle TSKdan emekliye ayrıldı. 22 Kasım 1948de bir Ankara seyahati sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat eden Fahrettin Paşa İstanbulda toprağa verildi. Rumelihisarı kabristanında medfundur.
FAHRETTİN PAŞANIN UNUTULMAZ MEDİNE MÜDAFAASI
Medine savunması, askeriyle tek vücut olmuş bir Osmanlı paşasının vatan ve Peygamber sevgisinin yansımasıdır. Medine Muhafızı Fahrettin Paşa, Medinede bulunduğu sırada resmi yazışmalarda askerleri için Mehmetçik tabirini kullanmakta ve onları Peygamberin askerleri olarak nitelendirmektedir. İngiliz oyunlarıyla, bedevilerin isyanlarıyla, açlıkla, susuzlukla, 50 dereceyi aşan kavurucu sıcakla, başta İspanyol Nezlesi ve askerin dişlerini ve çenesini düşüren İskorpit olmak üzere türlü hastalıklarla ve ağır çöl koşullarıyla canla başla mücadele ederek Medine-i Münevvereyi, Hz. Peygamberin kabrini son ana kadar savunan, teslim çağrılarını geri çeviren Fahrettin Paşanın bu dik duruşunu ancak ve ancak Peygamber sevgisiyle izah edebiliriz. Zira Fahrettin Paşa Medineyi bütün İslamın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği diye tanımlamak suretiyle bu kutsal şehre özel bir önem vermektedir.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti, Fransız İhtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik isyanları ve emperyalist devletlerin kışkırtmaları neticesinde 19. yüzyılda büyük toprak kayıplarına uğramıştı. 20. yüzyıl başlarında Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş, Trablusgarpın İtalya tarafından işgali ile Kuzey Afrikadaki Osmanlı varlığı son bulmuştu. Ardından gelen Balkan Savaşları Osmanlı Devletinin Batı Trakya topraklarını kaybetmesine neden olduğu gibi fırsattan istifade eden Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etmişti. Netice itibariyle I. Dünya Savaşı başlarında Osmanlı Devleti, yüzyıllardır adalet ve hoşgörü ile hâkim olduğu Balkanlardaki ve Afrikadaki topraklarını yitirmişti. Arap memleketlerinde de durum hiç iç açıcı değildi. Zira İngiltere bölgedeki petrol kaynaklarını kullanabilmek için gözünü Osmanlı Devletinin Arap topraklarına çevirmiş, bunun için de her türlü oyuna başvurmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı işte böyle bir ortamda başlamıştı. Bu arada İngiliz ajanı olan Lawrence de bölgede bulunuyor ve Osmanlı, Müslüman olmayan Almanya ile ittifak yapıyor, yakında Almanlar Mekke ve Medineye de girecektir. diyerek Arapları Osmanlı Devleti aleyhinde kışkırtıyordu. Bu karışık ortamda Peygamber Efendimizin kabrinin bulunduğu Medineyi savunmak üzere Fahrettin Paşa 23 Mayıs 1916da Medineye görevlendirildi.
CAN VERİR, CANANI (SAV) VEREMEZ TÜRKLER
İşte tarihe altın harflerle kazınan, Türk milletinin Hz. Muhammede (sav) bağlılığını ortaya koyan, Can Verir, Cananı (sav) veremez Türkler diye adına şiirler yazılan, başından sonuna bir destan olan MEDİNE MÜDAFAASI böylece başlıyordu. Fahrettin Paşa ve askerlerinin yazdığı bu destan Temmuz 1916dan Ocak 1919a kadar sürecek, Peygamber Efendimizin kabrini düşmana bırakmamak için isyancılara karşı mücadele edilecektir. İsyancıların baskınları, pusuları, Hicaz Demiryolunun bombalanması gibi pek çok olayın yaşandığı bu mücadele esnasında en temel sorun açlık ve susuzluk olmuştur. Lawrence ve adamları tarafından su kaynaklarının zehirlendiği bir ortamda Medineye gelen tren seferlerindeki aksamalar hem askeri hem de halkı yiyecek sıkıntısı ile karşı karşıya getirmiş, halkın önemli bir kısmı şehri terk etmek zorunda kalmıştır. Medinedeki direnişi kırmak isteyen İngilizlerin I. Dünya Savaşı sonlarında Hicaz Demiryollarını bombalaması üzerine Medinenin dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmiş ve sıkıntılar daha da artmıştı. Buna rağmen Hz. Peygamberin kabrini düşmana bırakmamakta kararlı olan Osmanlı askeri un stokları azalınca hurma çorbası içmiş, hurma çekirdeklerini öğüterek elde ettikleri undan ekmek üreterek yemişlerdi
MEHMETÇİKLERİN KUMANYASI KAVURMA NİYETİNE ÇEKİRGE
Büyük komutan Fahrettin Paşa, bir taraftan Medinenin geleceğini düşünürken diğer taraftan gıda sıkıntısına karşı çözüm yolları arıyordu Hicaz Demiryolunun Medineye yakın istasyonlarının düşman eline geçmesi nedeniyle şehre erzak girişinin kesilmesi ve isyancıların Medine Kalesini muhasara etmesi üzerine direnişin en zor günleri başlamıştı. Medine açlıkla boğuşurken çok ilginç bir olay yaşanır. Şehir çekirgeler tarafından istila edilmiştir. Herkes durumu endişe ile karşılarken Fahrettin Paşa, askerlerini toplayarak; Peygamber Efendimiz döneminde de Hicazda çekirge istilasının yaşandığını ve sahabenin çekirge yediğini söyleyerek durumu bir fırsata dönüştürmek istemiştir. Askerlerine, Hz. Peygamberin İki ölünün ve iki kanlının yenmesi bize helal oldu. şeklindeki hadisini hatırlatan; iki ölü balık ve çekirge, iki kanlı dalak ve karaciğerdir. diyen Fahrettin Paşa, çekirge yemenin sünnet olduğunun altını çizerek askerlerini buna alıştırmak için şu bildiriyi yayınlamıştı: Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Uçar, yeşilliklerle beslenir, temiz ve taze olan yiyecekleri yer Hicaz, Yemen, Asir Araplarının başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlık ve çevikliklerini çekirgelere borçludurlar Hekimlerimiz de çekirgenin şifa verici ve besleyici olduğundan bahsediyorlar diyerek Peygamber Efendimizin kabrini düşmana teslim etmemek için yaşadıkları bu sıkıntı karşısında Allahın kendilerine bir lütufta bulunduğunu ifade etmiştir. Fahrettin Paşanın bu açıklamalarıyla askerimiz kavurma niyetine çekirge yemiş, çekirge unundan ekmek yapmış, çekirge kurusunu da çerez gibi yiyerek bir süre bu şekilde beslenmiştir.
SON ERE, SON MERMİYE VE DE SON DAMLA KANA DEK MÜCADELE
Yüzyıllardır İslamın bayraktarlığını yapan, İslam düşmanlarına karşı canını ortaya koyan bir milletin evladı olan Fahrettin Paşa, yaşanan tüm bu sıkıntılara rağmen askerleriyle birlikte Hz. Peygamberin kabrinin önünden ayrılmıyor; kendisinin deyimiyle son ere, son mermiye ve de son damla kana dek mücadeleye devam edileceğini adeta haykırıyordu.
Bu sıkıntılı günlerde ortaya konulan direniş, Fahrettin Paşanın subaylarından İdris Bey tarafından şöyle dile getiriliyordu:
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir, Cananı (s.a.v.) veremez Türkler.
Ebedi hâdimul haremeyniniz,
Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler.
Peygamber Efendimize bağlılığın bir göstergesi olan bu şiir İdris Bey tarafından yazılmış olmakla beraber Medineyi savunan Müslüman Türk askerinin ruhundan fışkırıyordu. İdris Bey askerimizdeki Peygamber sevgisini ortaya koymuştu bu dizelerinde
BÜTÜN İSLAMIN SIRTINI DAYADIĞI YER, MANEVİ GÜCÜNÜN DESTEĞİ: MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Fahrettin Paşa ve askerleri böyle bir ruh hali içerisinde iken Osmanlı Devleti İtilaf devletleriyle 30 Ekim 1918de Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalamış ve I. Dünya Savaşında yenilgiyi kabul etmişti. Bu antlaşma uyarınca Fahrettin Paşanın en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlarından birine teslim olarak Medineden çekilmesi gerekiyordu. Ancak Paşa, teslim teklifleri karşısında Mehmetçiğin Medineyi savunmakta kararlı olduğunu bir Cuma günü Harem-i Şerifin minberinden şu sözlerle bir kez daha ortaya koymuştu: Ey Nas! Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim bütün İslamın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, Hilafetin göz bebeği olan Medineyi son fişengine, son damla kanına ve son nefesine dek muhafazaya ve müdafaaya memurdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker Medinenin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahharanın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir. Şefaatçiniz Onun Resulü Peygamber Efendimizdir
FAHRETTİN PAŞA TESLİM OL EMRİNİ DİNLEMİYOR!
Fahrettin Paşa, Hükümetin ve Harbiye Nezaretinin direnişe son verme ve teslim olma yönündeki emirlerini dinlemiyor, bu konuda üstün bir kararlılık örneği sergiliyordu: Hükümet, Medinenin anahtarlarını bir İngiliz yüzbaşısına teslim et, diyor. Böyle bir şey yapmaktansa silahlarımızla dövüşerek ölmek evladır. Buranın teslimi için yalnız harbiye nazırının ve hükümetin emri yetmez, mutlaka Hilafet ve Padişahın bir iradesi olmalıdır. diyerek direnişe devam ediyordu.
Bu arada başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes Antlaşmasını bahane ederek Osmanlı topraklarını işgal etmişlerdi. İstanbul da İngiliz işgali altına girmişti. Zor durumda kalan Osmanlı Padişahı, İngiliz baskısıyla, Medinenin Osmanlı askeri tarafından boşaltılmasını öngören bir irade yayınlayarak Fahrettin Paşaya göndermiştir. Ancak Medineyi bırakmamakta kararlı olan Paşa, Halife/Padişahın baskı altında kaldığı için böyle bir irade yayınladığını söyleyerek bu emri de yerine getirmemiştir.
MEDİNEYİ GÖNÜLSÜZ TESLİM
Gelinen noktada mesele içinden çıkılamaz bir hal almıştı. Zira Medinenin Osmanlı Devleti ile kara ve demiryolu ulaşımı kesilmiş, askerin cephanesi ve erzağı tükenmişti. Bununla beraber Osmanlı toprakları da İtilaf Devletlerince işgal edilmişti. Bu nazik durum karşısında Fahrettin Paşaya, Eğer Medine boşaltılmazsa İstanbulun da İtilaf Devletleri tarafından işgal edileceği söylenerek Paşa güçlükle ikna edilmiş, Medinenin teslimini öngören antlaşma gönülsüzce imza edilmişti. Yani devletin elde kalan menfaatleri göz önünde bulundurularak Medinedeki direnişe son verilmişti. Ancak Fahrettin Paşanın Medineden ayrılış sahnesi de üzerinde durulması gereken bir konudur: İslam toplumu için son derece büyük bir öneme haiz olan Medineyi İngilizlere bırakmamak için her türlü sıkıntıya katlanan, hastalıktan pek çok askerini kaybeden Fahrettin Paşa, gözyaşları içinde son kez Peygamberimizin kabrini ziyaret ederek dua etmiştir. Kılıcını İngilizlere teslim etmeyip Peygamber Efendimizin kabrinin başına bırakmış ve oradan ayrılmamıştır. Bayrağımı burçlardan indirtmem, Efendimizi bırakmam, diye haykıran ve İngilizlere teslim olmayan Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, sonunda, kendi subaylarının ani bir baskınıyla Hz. Peygamberin kabrinden cebren çıkarılabilmiştir.
Başta, kutsal toprakları sonuna kadar savunan Fahrettin Paşa olmak üzere asırlarca Din-i İslamın bayraktarlığını yapan tüm ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyoruz. Onlar Çanakkale ve Kutül Ammareden sonra unutulmaz bir destan daha yazmışlar, son kalenin nasıl savunulacağını göstermişlerdir Medinede Mekânları cennet olsun
Fahrettin Paşa ve diğer kahramanlarımızı daha yakından tanınması ve onlara layık bir hayat yaşanması temennisiyle
ALINTIDIR.
Son düzenleme: