İnsanların Auralarını görebiliyorum.. Ve bu bir LANET

ReDLiNe TR

Katılımcı Üye
14 Mar 2017
350
1
Ankara
Evet, insanların auralarını görebiliyorum Ve bunu açıkça söylemekten nefret ediyorum. Bu beni para sömürü aracı olarak bir yetenek uyduran birisi gibi gösteriyor. Bu yeteneğimden asla para kazanmadım. Hiçbir zaman bundan bir pay çıkarmadım. Ve, şu ana kadar bundan kimseye bahsetmedim. Ama cidden onları görüyorum, ama bu yeteneği bir lanet olarak görmeye başladım. Bunu size yazmamın için bir sebebi var ve sizi temin ederim, mutlu bir sonu yok. Benim için, bu basit bir şeydi. İnsanları çevreleyen zayıf bir ışık görüyordum. Herkeste. Ve bu ışıkta, onların ahlakını görebiliyordum. Daha renkli ve şeffaf ışık, daha iyi bir insan. Daha karanlık ve opak ışık, daha kötü insan. Bulanık ve kısmen şeffaf ışıklarda ise, kişinin ahlakı belirsiz. İşleri kolaylaştırmak için onları üç şekilde açıklayabilirim. Karanlık eşittir şeytan. Parlak eşittir iyi. Bulanık eşittir ortalarında bir şey. Bu garip, bulanık/gri auralı insanları daima şey olarak gördüm... hakimler. Arabulucular. Aradaki, birisi ya da diğeri olmayan, zor kararlar verecek insanlar. Bu yeteneğe sahip olduğumun ilk farkına vardığımda daha çocuktum. Daha parlak auralı insanların bana karşı daha kibar ve özverili olduğunu anlamam pek de uzun sürmemişti. Ailem de iyi insanlardı ama babamın aurası anneminkinden birazcık daha parlaktı. Sonuçta, o bana karşı daha anlayışlı ve iyiydi. Daha parlak auralı öğretmenlerin ve dost canlısı öğrencilerin bana karşı sevecen ve iyi olduğu açıkça anlaşılıyordu. Karanlık auralar tipik dövüşçüler, zorbalar ve öğle yemeğinde para çalan tiplerdi. Sanırım 8 yaşlarındayken çoğu insanın sahip olmadığı bir hediyeye sahip olduğumu anlamıştım. Muhtemelen kimsede olmayan. Biraz "New Age"* ile alakalı internet sitelerinde gezindim ve aura okuma konusunda olan bazı alternatif ilaçları araştırdım. Bu saçmalıkların büyük çoğunluğuna inandığım sıralar, en azından benim gibi yeteneğe sahip olan BİRAZ insan olmasını beklemiştim. Bu yüzden bu insanları tamamen sahte olarak görmek istemedim. Aura okumak bana göre böyleydi, ama sitelerde yazıldığının benimkiyle hiçbir alakası yoktu. Sayısız medyum ve falcı gezdim. Çoğunluğunun bulanık ve karanlık aurası vardı, onların bu güce sahip olmadığından emindim. Yine de tüm "medyumlar" berbat demiyorum. Az olsa da, aşırı parlak auralı insanlar da gördüm. Beni gerçekten güçleri olduğuna inandıramamışlardı ama en azından aldatmacayı deneyerek ve insanlara yardım etmeye çalışarak yapıyorlardı. Anlamanız lazım… Bu yazıyı bana olan şeyi anlatarak bitireceğim. Ama ondan önce, açıklamam gereken bir kaç şey olduğunu düşünüyorum. Bir çoğunuzun en yaygın auranın ne olduğunu merak ettiğini hayal edebiliyorum. Size insanların çoğunluğunun bulanık ve parlak arasında olduğunu söylemekten mutluluk duyuyorum. Az karanlık aura gördüm. Bu bilimsel değil ve ben de grafik çıkartacak kadar dünyayı falan gezmedim ama tahminen dünyanın %60'ı parlağımsıdır. %25 civarı da bulanığımsıdır. Geriye kalan %15 karanlığımsıdır. Tekrardan, bunlar sadece tahminler. Parlak ve bulanık arasındaki fark ne diye soruyorsanız, hiçbir fikrim yok. Ama şundan emin olabilirsiniz, dünyada "karanlık"lardan çok "parlak"lar var. Diğer tartışmak istediğim şey ise çocuklar. Bir insanın aurasını doğumundan itibaren görebiliyorum ama birisinin aurasının yaşına bağlı olarak değiştiğine hiç rastlamadım. Bunun tüm doğa için ne anlama geldiğini tam bilmiyorum. Ve tüm karanlık auralı insanların berbat davrandığını veya tam tersi olduğunu söylemiyorum. Parlak auralı birisi berbat koşullarda doğabilir ve bundan dolayı bir uyuşturucu batağına düşebilir, uyuşturucu almak için de soyguna başvurabilir. Sanırım buradaki fark şu… korkunç yetiştirilmiş parlak auralı bir hırsız birisini soyabilir, ama bu sırada kimseyi kasten öldürmez. Karanlık auralı bir hırsız ise kurtulmak için bir saniye bile düşünmeden birisini öldürebilir. Başka ilginç bir not… Parlaklık/bulanıklık/karanlıklık oranını neredeyse tüm aktivitelerde yakın bir şekilde buluyorum. Kilisede de olsam, death ****l konserinde de olsam, neredeyse hep %60/%25/%15 oranına yaklaşık bir şeyle karşı karşıya kalıyorum. Bir keresinde federal bir hapishaneyi ziyaret etmiştim ve oradaki insanlarının çoğunun aurasının parlak olduğunu görünce şoke olmuştum. Oradaki insanların auralarını görmek için direkt oraya gitmem gerekiyordu çünkü fotoğraflarda, televizyonlarda hatta aynalarda bile auraları göremiyorum. Sadece gerçek dünyada auraları görebiliyorum. Başka garip bir şey… Kendi auramı göremiyorum. Göz kamaştıran bir parlaklıkta olduğunu umuyorum ama… göremiyorum. Gördüğüm en parlak insan bir sosyal hizmetler görevlisiydi. O kadar parlaktı ki, ona bakamıyordum bile. İnsanların onun varlığına tepkisine göre konuşacağım, sanırım neredeyse onun yanındaki herkes bilinçaltından onun parlaklığını hissedebiliyordu. Herkes onu severdi. Neredeyse tanımadığı birisine böbreğini bağışlamıştı. Özel ihtiyaçları olan, evlatlık bir çocuğu vardı. Kazandığı çoğu parayı çeşitli hayır kurumlarına bağışlardı. Ve bunlar onunla ilgili bildiğim ufak şeyler. O kadar parlaktı ki, beni korkutuyordu. Birisinin bu kadar iyi olması çok korkunçtu. Ama bu gördüğüm en karanlık kişinin korkunçluğuyla kıyaslanamazdı. O zaman 20 yaşındaydım, saat gece 2'de şehir merkezindeki bardan çıkıyordum. Adam sessizce sokağın aşağısına doğru yürüyordu. İlk başta onu görmemiştim, ama sonra etrafımda karanlıklaşan ışığı gördüm. O kadar karanlıktı ki, etrafındaki ışığı kısmen emmişti. Ona uzunca ve güç bir şekilde baktım. Çok çaresiz, acımasız ve duygusuz gözüküyordu. Bana baktığında ve bakışlarını benim gözlerime kilitlediğinde, bu benim yere düşmeme sebep oldu. Sanki ne gördüğümü biliyormuş gibi sırıttı. Yüzünü yerdeyken yakın bir şekilde görmüştüm. Bunu asla unutamadım. Ve bunu iki hafta sonra gazetede fotoğrafını görünce tanıdım. Eski eşini ve iki çocuğunu soğuk kanlılıkla öldürmüştü. Sanırım artık asıl konuya gelmeliyim. Bunu yazmamın sebebini. Bir yıl önce aşık oldum. Önceden gördüğüme göre ışığı parlağa yakın bir yerlerde değildi, ama adım gibi emindim ki o karanlık veya bulanık değildi. O çok güzeldi. Mizahı.. Zekası.. Onun... her şeyi. O hayallerimin kadınıydı. Ve ona gördüğüm auralarla alakalı hiçbir şey anlamadım. Onunla alakalı daha bir çok şey anlatabilirdim ama bu bir aşk hikayesi değil. Bu konudaki önemli şey ise: Aşık olduk. Hamile kaldı. Evlendik. Mutluyduk. Çok mutluyduk. İki sabah önce telefonumun titreyişini hatırlıyorum. Şu mesajı gördüğümdeki heyecanımı hatırlıyorum, "Sonunda doğuruyor. Hastaneye gel." Trafikte sıkıştığımdaki hayal kırıklığımı hatırlıyorum. Bir park yeri bulmanın ne kadar zor olduğunu hatırlıyorum. Hemşireye şöyle bağırdığımı hatırlıyorum, "Karımın bulunduğu oda hangisi!" Kapıya doğru depar atışımı ve içeri girdiğimde karımın yüzündeki gülümsemeyi hatırlıyorum. Doktoru, onun parlak ışığını ve bana şöyle deyişini hatırlıyorum, "Tebrikler. Bir oğlan." Doktor onu bana uzattı. Ve odadaki tüm ışıklar birden yok oldu. "Hayır, bu olamaz." deyişimi hatırlıyorum. Doktorun onu benim kollarıma bırakışını. Oğlumun etrafında olan karanlık çok aşırıydı. O, bir kara delikti. O kadar karanlıktı ki, etrafındaki dünya neredeyse var olmuyordu. Gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Ağlamaya başladım. Muhtemelen karım ve doktor bunların sevinç gözyaşı olduklarını düşünüyorlardı. Ama değillerdi. Tanrı bilirdi ki, değillerdi. Tekrardan şu ailesini katleden adamı çevreleyen karanlık ışığı düşündüm. Bu noktaya kadar gördüğüm en karanlık ışık onunkiydi. Ama oğlumun etrafındaki karanlık ışık 100 kat daha kötüydü. Bin kat daha kötü. Kendi aileni öldürmekten bin kat daha kötü ne olabilirdi? İki gün oldu. Şu an evdeyiz. Oğlumun aurası o kadar karanlıktı ki, odasına giden koridoru karartıyordu. Karım bir şeylerin garip olduğunu biliyordu. Sanırım benim çocuk yapma konusunda pişmanlıklar yaşadığımdan şüpheleniyor. Bir bilseydi… Ne yapacağım? O benim oğlum. Yaklaşık 20 dakika önce onun yanında durdum ve yüzüne doğru bir yastık tuttum. Ama bunu yapamadım. Daha şimdi değil. İki günlük oğlunu öldüren bir adam; aurası ne renk olurdu? Ve işte burada yalnız başıma otururken aklımda gezinip duran düşünce. En kötülerimizin babası. Adolf Hitler'in. Joseph Stalin’in. Timothy McVeigh’in. Ne olacaklarını bilseler, onları beşikte öldürürler miydi? Yastığı gerektiği kadar yüzlerinde tutacak gücü bulabilirler miydi? Ofisimden oğlumun odasının kapısını görebiliyorum. Koridor gitgide daha da karanlığa gömülüyor. Bunları yazarken ellerime bakıyorum. Sanırım deliriyorum, ama ellerim ve kollarımda şu an bir aura gözüküyor. Gri. Bulanık. Belki de hep bulanıktı. Yanımdaki yastığa bakıyorum. Ellerimin etrafındaki grilik daha da belli oluyor. Belki zamanıdır. Belki bu yeteneğe sahip olmamın sebebi budur. Her şey şu an bitiyor. Belki de zamanıdır. Sanırım zamanı.

Kaynak: CREEPYPASTA Türkçe
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.