Türk Tarihi Üzerindeki Karanlıklar Kalkıyor

sauron90

Katılımcı Üye
21 Ocak 2007
435
3
Www.TurkHackTeam.OrG
istemeyerek ispat etmiş olacaklarını düşünerek, kıskançlıklarından bu yazıyı okumadıkları kanaati gittikçe kesinlik kazanmaktadır. Ancak, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, gerçekleri sonsuza kadar saklamak mümkün değildir. Bugün olmazsa yarın ama mutlaka bir gün bütün bunlar sağlam delillerle Türk’ü inkar eden dünyanın gözüne sokulacaktır. Tıpkı Sümer tabletlerinin okunmasından sonra ortaya çıkan gerçekleri kimsenin inkar edemediği gibi. Şu bir gerçektir ki; Türkler gittikleri her yere medeniyet ***ürmüşlerdir. Bunun en güzel örneklerinden sadece bir tanesini Sümer yazılı tabletlerinden okuyabiliyoruz artık. Sümer Türkleri Mezopotamya’ya geldiklerinde orada yaşayan yerli halkın ne durumda olduklarını bakın ne kadar açık anlatmışlar:

“Yemek için ekmeği bilmezlerdi. Giyinmek için elbiseleri bilmezlerdi. İnsanlar toprak üzerinde uzuvlarıyla (yarı sürüngen) yürürdü. Hayvanlar gibi otu ağızlarıyla yer, hendeklerin suyunu içerlerdi.” (Prof. Leonard Wooley-Sümerler)

Amerika’da Türk İzleri

Görüldüğü üzere, yazıyı bulmuş bir medeniyetin temsilcilerinin geldiği bölgede diğer insanların hangi şartlarda yaşadığı aşikardır. Sümerler Mu kıtasının batışından sonraki dönemde, bir Mu kolonisi olan ve hemen hemen Asya kıtasının yarısından fazlasına hükmeden Uygur İmparatorluğunun batıya göç eden bir parçasıydı. Meksika’da bulunan yazılı tabletler de Maya dili ile yazılmıştı ve 12.000-60.000 yıllık bir geçmişten bahsediyor, batık kıta MU’yu haber veriyordu. Böylece, Tibet’te bulunan tabletlerin doğruluğunu da teyit ediyordu. Daha doğrusu bu iki uzak mekanda bulunan yazılı kaynaklar, geçmiş hakkında verilen bilgilerin sağlamlığı konusunda birbirlerini teyit ediyorlardı. Bu Meksika’da bulunan tabletlerin anlattıkları ve kayıp Maya medeniyetinde kullanılan çok sayıda kelimenin Türkçe oluşu, (O kadar Türkçe ki, bu gün kullandığımız Türkçeyle bile doğrudan aynı olan çok sayıda kelimeler var.) Maya, İnka, Aztek uygarlıklarının kalıntıları olan Kızılderililerin kullandıkları dillerde bile bu kelimeler yaşamaya devam ediyor. Sadece kelimeler mi? Tabii ki hayır! Sadece konuştukları dil değil, yaşam biçimleri, ev olarak kullandıkları mekanlar, çadırlarında ve kilimlerinde kullandıkları desenler bile bu gün Anadolu’da halen kullanılmakta olan desenlerin birebir aynısı. Biraz detaya indiğinizde, eski Sümer kelime, sembol ve yaşam biçiminin, bugün Asya’da ve Anadolu’da kullanılan kelimelerin, kullanılan sembollerin, yaşam biçiminin ve inançların aynılarını, Amerika kıtasında yaşamış olan Maya, İnka, Aztek uygarlıkları ve onların devamı olan Kızılderililerde görebilirsiniz. Bu kadar geniş bir coğrafyada bu aynılık artık inkar edilememektedir. Kıskançlıktan kaynaklanan inkarlar ise yavaş yavaş belgeler konuşmaya başladığı için çaresiz bir suskunluğa dönüşmektedir. Aşağıda bu konuda yapılan tespitlerden bazılarına yer verilmiştir:

Kızılderililer Türk Mü?

“İndiana Üniversitesinden Amerikalı Profesör Denis Sinor Sibirya Türklerinden Tunguz kabileleri ve Yukagir’lerin Tunç çağı evrelerinden beri Kızılderililerle ortak bir kültüre sahip olduklarını tespit etmiştir. Huş ağacından oyulmuş kayıklar, Pirok yani deri, ağaç kabukları örtülerek yapılmış barınaklar ya da Kızılderililerin yarı küresel (Wigwam) veya konik(tepec) çadırları tipinde ortak kültürler, önünde yarık bulunan hafif giysi türleri, makosenler, karlı ormanların temel ulaşım aracı kayak gibi donanımlar tespit etmiştir. (Erken iç Asya Tarihi- Prof. Dr. Sinor- S. 102)” (Tanrının Türkleri- Cilt.1- S.314- Semih Tufan Gülaltay)

“Sümer Tanrıçası İnanna’yı sembolize eden İnanna’nın “Ay kayığı” simgesi olan hilal şeklindeki, boğaza takılan kolyeye Tork denilmektedir. Anadolu’da Hitit devleti kurulmadan evvel yaşayan Tork-lar (Torkom) Hitit devleti sonrası kralları Pamba devrinde Hititlere boyun eğmek zorunda kalmışlardı. (The Hitites-Gurney-Pelican-U.S.A.) (Age. Sayfa:315)

“Tork isimli, Tanrıça İnanna timsali kolyeyi tıpkı Torkom’lar gibi Bozok (Etrak) kabileleri olan sarışın Kızılderili kabilelerinden Navajo’lar, Şanı’lar, Ocibya’lar kemikten yapılmış olarak boyunlarına takmaktadırlar. Bu “Tork”ları, Çokta Kızılderilileri hilalin ortasına yıldız koyarak göğsü kaplayan geniş bir Ay yıldız kolye olarak kullanırlar. (H.C. Tanju- Tunçderililer- S.68)” (Age. Sayfa:315)

“Sümer alfabesinde “Tork” timsali C hilal “N” harfi yerine geçer. Fin-ogur dilinde de “Tork” kelimesi boğaz, boyun anlamına gelen C hilal ile sembolize edilirdi.” (Age. S.315)

“Mayalar kendi dillerine aynı bizim ifademizle “Mayanca” demektedirler. Maya’ların Orta Amerika’daki önemli yerleşim yerlerinden olan “Yuka-tan” isminin Türkistan’ın Yok-Tan bölgesinden gelme olduğu anlaşılmıştır. Bu bölge Sümer Türklerinin Mezopotamya’ya göçmeden evvelki yerleşim sahası idi...

Tahiti adasına ayak basan Captan Cook Kızılderililerin başlarına taktıkları çiçekten başlığa Türk adı verdiklerini 1769 yılında tespit etmiştir. (Papau Mailu Language- D’Argingy- Luzac- New Guiness) (Age. S.315)

“Fiji adalarında Rotuma yerlilerinin dillerinin Altaik dil olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Endonezya adalarının dillerinin de Altay dillerinden olduğu anlaşılmıştır. (H. Cemil Tanju-Tunç derililer. S.106) (Age.s.316)

“Doktor kelimesi yerine “Ah-men”, kırık çıkıkçıya “Kak-bak”, şifacı hekime”Ah-bak”, çocuk doğurtan ebeye “ilk-alan-zah” derlerdi.” Bütün Altaylılar gibi Kızılderililer birbirlerine amca, baba, teyze, hala, ağabey diye hitap ederler. Maya Kızılderililerinde 1878 yılında el öpme adeti tespit edilmiştir. (Tunç derililer. S.162) (Age. S. 316)

“Mohavk Kızılderilileri uzun eşek oyunu da dahil 12 Anadolu oyununun 11 tanesini bilmektedirler. Güreş ise bütün Kızılderili kabilelerinde dua ile başlanılan en önemli ata sporu olarak tatbik edilmektedir.”

“Brezilya ormanlarında Zakuma Kızılderililerinde güreş, rakiplerden birisi can verene kadar devam eder. Bizdeki “Kırkpınar” efsanesinde de pehlivanlar can verene kadar güreşmişlerdir.”

“Anadolu Türklerinin parmaklar arasına sicim gererek oynadıkları sicim oyunu Atabaşkan ve Keçuva kabilelerinde de oynanmaktadır. Üstelik figürler ve isimler de aynıdır. Eğer Anadolu’da bir figüre yıldız deniliyorsa, Kızılderililerde de yıldız denmektedir.” (Tunç derililer. S. 181) (Age. S. 316)

“İnka’lar kök sülalesine “Ay-ullu” yani ulu soy demekle beraber, kendi yöneticilerine Kur-Hakan demekteydiler. İnka’lar çocuklarına bir kahramanlık gösterene kadar ad vermezlerdi. Ad verme işlemi merasimle yapılırdı. (Dede korkut destanlarından Boğaç Han destanı hatırlanırsa, orada da çocuk bir kahramanlık gösterdikten sonra ad almış, ve bu ad alma işlemi de bir törenle gerçekleştirilmiştir.M.K.) bir kişi ölene kadar bir düzine ad ve nam sahibi olabilirdi. “

“Mayalarda buluğ çağına eren çocuklara ok ve yay verilirdi. Kafkasya Türklerinde hala yaşatıldığı üzere, kadın kocasını adı ile çağırmaz, “Evin büyüğü”, “çocukların babası” gibi sıfatlar kullanırdı. Kına yakma bütün Kızılderili kabilelerinde, Anadolu ve Orta Asyalı Altaylılar gibi uygulanmaktadır. Beşik kertmesi töresi aynı şekilde yaygın bir töredir.” (Age. S. 317)

Yukarıdaki paragrafta anlatılanların tamamı Anadolu’da yaşanmakta olan Türk kültürünün bire bir aynıdır. Bu kadar yakın ve benzer bir yaşam biçiminin binlerce kilometre uzaktaki bir kıtada aynen yaşanıyor olması tesadüflerle izah edilebilir mi?

“İnkalarda aşağı sınıftan yani “Kara budun”dan olan birisi bir boğayı öldürmeden evlenme hakkı kazanamazdı. “

“Mohavk ve Atabaşkan kabilelerinde Kore Türkleri olan İlu’lar gibi, nişanlı kızlar saçlarına nişan tüyü takarlar.”

“Loğusa kadın bütün Altaylılar gibi kutsal sayılır. Loğusanın kırkını yaparlar. Ölülerini bütün Altaylılar gibi, silahları ve atı ile birlikte “Kur-gan”lara gömerler. Kan davası bir töre olarak uygulanır.”

“Cenaze merasimlerinde bütün Altaylılar gibi ölü ağlayıcıları tutarlar. (Anadolu’da, Ankara yöresinde bu gelenek “Yasçı Tutmak” olarak yakın zamana kadar uygulanmaktaydı. Son zamanlarda azalmış durumdadır. Aynı gelenek yine Ankara il sınırları içindeki Kürt köylerinde de uygulanmaktaydı ve halen uygulanıyor. M.K.) Mayalar ölüm yıl dönümünde “Yıl aşı” verirler, cenaze törenlerinde erkekler yüzlerine kara boyalar sürerlerdi.” (Age. S. 317)

“Toltek Kızılderililerinin gebelik ve bereket tanrısı “Tez Katlı Poka” (Tez katlı boğa)dır. Kızılderililerde cennet ve sırat köprüsü kavramı vardır. Cennete Vakui (Akui- Altından ırmaklar akan yer) derler.”

“Siu Kızılderilileri’nin 1870 yılı sonlarında Papıti, Muhave, Kalamat, Şoson, Irok gibi kabilelerinde “Hu” çekerek Bektaşi semahlarına benzeyen ayinler yaptıkları tespit edilmiştir. (Tunç derililer.s.246)”

“İnkalarda Kopuz benzeri bir saz kullanıldığı tespit edilmiştir. Aztek ve Mayalar “Ç-şıra” (şıra) isimli içki içerler. İnkalar ise bu içkiye “Çira” derlerdi.” (Age.318)

Kızılderili ve Türk Dillerinde Kullanılan Ortak Kelimeler

“Toplam 600 lehçeden oluşan Kızılderili lehçelerinin ortak büyük kütlesi Atabaşkan Kızılderililerinin dilidir. Bu dil Altay dillerindendir. Bu dil diğer dillerin ortak buluşma noktası niteliğindedir. Bazı örnekler:

Yatkı : Ev, yatılan yer

Dodohişça : Dudak

Lı-ık : Vatan, ili

Tamazkal : Hamam, temiz kal

T-sün : Uzun

Hogan : Ker*** ev, Hopan

Missigi : Mısır

Tepek : Tepe

Hu : Selam

Tete : Dede

Türe : Türe, Töre

Atış-ka : Ateş

Yanunda : Yanında

Aş-köz : Yemek

Tapa : Tuba

Yu : Su, yu-mak, yıkamak

İldiş : Dişleme

Şimdilik Sonuç

Türk tarihi açısından daha işin başında bulunmaktayız. Eğer, rahmetli Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kurumlar kuruluş amacı doğrultusunda çalışmalarını bu güne kadar sürdürebilmiş olsalardı, şimdilerde yolun başında değil, belki ortalarında olurduk. Bugün de çok geç kalmış sayılmayız. Sadece kendi gerçek izlerimize ulaşmak için çaba göstermemiz gerekiyor. Bunu başarabilmenin birinci şartı da, dünyaya, insanlara ve olaylara Türk gözüyle bakmaktır. Başkaları tarafından bize verilen gözlüklerle dünyaya, insanlara ve olaylara bakarsak gerçekleri göremeyiz. Bir düşünsenize, “atlı kültür, atlı kültür” diye dayatılan şey sonunda Türklerin bütün hayatı imiş gibi konuşulmaya başlandı. Tamam atı biz ehlileştirdik, atlı bir hayatla iç içeyiz, savaşta ve barışta at binmede üstümüze yok. Ama insaf yani, hepsi bu kadar mı?

Bu sakat mantığa göre şimdi;

-Orhun abidelerini atalarımız at sırtında mı yazdı?

-Ya da bir ara dinlenmek için mola verilen su başında taşları görünce, dayanamayıp kılıçlarının burnuyla çentikler atarak mı yazdılar?

-Altın elbiseli adam adı verilen muhteşem altın zırhı (ki dünyada bir eşine, benzerine rastlanmadı bu güne kadar) at sırtında uzun bir yola giderken mi yaptılar?

-Bir vuruşta bir atı ikiye bölen, çifte su verilmiş o dehşetli Türk kılıçlarını at sırtına örs koyup da yollarda mı yaptılar? O çeliği at sırtında mı geliştirdiler?

-Pazırık kurganından çıkan o harika Türk halısını, atların arasına ip gerip, boşluğa tezgah kurarak mı dokudu Türk kızları?

-Kurdukları sayısı belirsiz Türk devletlerinde kullandıkları ve bizim yeni yeni tanıştığımız Türk altın ve gümüş sikkelerini darphane yerine, kayalık bir zeminde giderken, atların ayakları altına attıkları altın ve gümüş parçalarını at nallarıyla ezerek mi kestiler? Para kestikleri kalıpları da at sırtında çakı ile mi oydular?

-Tanrı dağlarından Turfan’a kadar, çölün altında bir ağ gibi örülen ve uzunluğu beş bin metreyi, derinliği yer yer yüz on metreyi bulan su kanallarını köstebeklere mi kazdırdılar? Hem at sırtında yaşayan insanların bu kadar uzaktaki suyu getirmek için kanala, tünele ne ihtiyacı var? Gider atlarını orada sular gelirlerdi. Öyle değil mi?

-Başka hiçbir yere bakmaya gerek yok. Tek başına Tac Mahal’i niçin yaptılar acaba? Atlarıyla sadece oradan geçiyorlardı nasıl olsa! Yoksa kendileri yapmadı, yaptırmadı da bir talan sırasında Çin’den ganimet olarak alıp at sırtında oraya mı taşıdılar?

-Hindistan’ı, Güney Azerbaycan’ı (İran’ı), bütün Asya’yı süsleyen Turkuaz kubbeleri, muhteşem mabetleri, kılıçlarıyla atların sırtında ayağa kalkıp gökten mi indirdiler?

-Nankör Arap zihniyetinin yıktığı Beytullah bekçisi, kartal yuvası Ecyad kalesini bedeviler mi yapmıştı oraya?

-Farabi, İbni Sina, Ali Kuşçu, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Biruni ve binlerce Türk dehası ve dahisi, bütün eserlerini ve araştırmalarını atlı gece yürüyüşlerinde oluşan sessizlikten yararlanarak mı yazdılar?

Bu soruları sayfalar dolusu, ciltler dolusu sormak mümkündür. Burada sorulan ve sorulabilecek her soru, Türk milletinin bütün tarihini at sırtına bağlayarak, atalarımızı çapulla, talanla geçinen, yerleşik bir medeniyetleri olmayan ilkel bir topluluk seviyesinde göstermeye çalışanlara vurulan bir tokattır.
Bu tokadı hak edenler, sadece kendi ulusal çıkarları gereği Türk Milletini aşağılamayı kendine meslek edinen yabancılar değildir. Aynı zamanda yıllar boyu, kendi nesline, kendi milletini küçük göstermek için çaba sarf eden, küçük beyinlilerdir. Bunların adları ne olursa olsun, sonuç değişmez. O kuru mantıkları ile tuttukları yol Türk Milletine hizmet etmemiştir, etmemektedir. Tarihçilik, engin ve dehşetli bir uzak görüşlülükle M.Ö. 12.000-60.000 yılları arasından başlayarak tarihte Türk izleri aramaktır. Türk tarihini Malazgirt zaferinden başlatanlar, tekrar Malazgirt önlerine geldiklerinde, (Gidişat oraya doğrudur) buharlaşır giderler. Kısacası, Türk kültürü atlı bir kültürdür. At, Türkün hayatında önemli bir yere sahiptir. Ama Türklerin medeniyetlerini atla sınırlamak çok büyük bir haksızlıktır.

Kaynak: MUHARREM KILIÇ
http://www.yenihayatdergisi.com/
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.