365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
04102015.jpg


04.10.1933

Yugoslavya Kralı Alexander İstanbul’da

Türk dışişleri, Cumhuriyetin ilanından sonra diğer komşu coğrafyalarda olduğu gibi Avrupa’nın kaynayan kazanı Balkanlar’da da istikrarlı ve barışçıl bir siyaset izledi. Hemen tüm Balkan ülkeleriyle dostluk antlaşmaları imzalayan Türkiye, bu dönemde Yugoslavya ile de yakın ilişkiler kurdu. İki ülke arasında 1925 yılında bir Dostluk Antlaşması imzalandı. Yugoslavya Kralı Alexander’ın 4-5 Ekim 1933 tarihleri arasında İstanbul’u ziyaret etmesi, ilişkileri daha da güçlendirdi. Mustafa Kemal ve Alexander, 4 Ekim’de Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleşen buluşmada ağırlıklı olarak Balkanlar’daki barış ve istikrar konusunu görüştüler. Bu sıcak gelişmelerin neticesinde, 27 Kasım 1933’te Belgrad’da Türkiye ile Yugoslavya arasında Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile uyuşmazlıkların barışçı yoldan çözümlenmesi ve taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğerinin saldıranı kınaması ilkesi kabul edildi. Ardından, Yugoslavya Başbakanı Stoyadinoviç 28 Ekim 1936’da Ankara’ya geldi. Bu ziyaretten büyük memnuniyet duyan Atatürk, iki ülke arasındaki sıcak ilişkilere yönelik olarak Yugoslav gazetecilere şunları söyledi: Gerçekleştirdiğimiz müşterek dostluk devam edecektir. Bu dostluğun devamına ve daima daha kuvvetlenmesine çalışacağım. Bu dostluk, bütün barış dostları için bir işaret teşkil eder. Böyle bir dostluk ancak insani ve kardeşçe hislerle yeşerir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
05102015.jpg


05.10.1938

İnönü’den Atatürk’e bir mektup


Atatürk’ün sağlık durumunun iyice bozulduğu 1938 sonbaharında İsmet İnönü’nün gönderdiği şu mektup, iki kader arkadaşı arasındaki dostluğun, bazı iniş çıkışlara rağmen hâlâ nasıl muhabbetle devam ettiğinin bir göstergesiydi: Sevgili Atatürk! Muhterem Celal Bayar bana sizin selamınızı getirdi. Çok sevindim. Sizin bir an evvel sağlığınıza kavuşmanız yegâne ve samimi dileğimdir. İki mübarek ellerinizden, sevgili ve can verici yüzünüzden, doymadan binlerce öperim, sevgili Atatürk, büyük Atatürk, velinimetim Atatürk! Atatürk ile İnönü, 1937 yılında aralarında çıkan bir tartışmanın ardından anlaşarak, başbakanlığa Celal Bayar’ın gelmesinin daha uygun olacağına karar vermişlerdi. Böylece İsmet İnönü, 12 yıldır oturduğu başbakanlık koltuğunu 25 Ekim 1937’de bırakmış ve bir süre dinlenmeye çekilmişti. Bu olaydan sonra Atatürk ve İnönü arasındaki görüşmeler seyrekleşmiş, Atatürk’ün 1938 ilkbaharında İstanbul’a gidip sağlık sorunları nedeniyle orada kalması da, buluşmalarını biraz daha güçleştirmişti. Tüm bu engellere rağmen iki eski arkadaş, sürekli olarak birbirlerinden haber alıp durumlarını takip etmeyi sürdürdüler. Celal Bayar, Dr. Tevfik Rüştü Aras, Salih Bozok ve Sabiha Gökçen, bu dönemde aralarındaki haber alışverişinin başlıca kaynaklarıydı. İnönü’nün bu dönemde yazıp gönderdiği her mektup, Hatıralar’ında da yazdığı gibi, “amansız bir hastalık içinde mustarip yatmakta olan bir yakına yazılmış bağlılık ve sevgi mektupları”ydı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
06102015.jpg


06.10.1923

Türk ordusu İstanbul’da


İtilaf Devletleri, İstanbul’un fiilen işgaline 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından başladı ve azınlıkların güvenliğinin sağlanması bahanesiyle kenti 16 Mart 1920’de resmen işgal etti. İstanbul’un yeniden özgürlüğüne kavuşması ise ancak Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra, Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla gündeme geldi. Antlaşma, İtilaf Devletleri’nin bir sene içinde İstanbul’u tahliye etmelerini öngörüyordu. 1923 yılı, büyük ölçüde işgal kuvvetlerinin tahliye işlemleriyle geçti. İstanbul’un devir teslim süreci yaklaştıkça şehirde heyecan artıyor, bu durum İstanbul’un ikinci kez fethi gibi algılanıyordu. İşgal kuvvetlerinin tahliyesinin son günü olan 2 Ekim 1923’te, kalan son Fransız, İtalyan ve İngiliz kıtalarıyla birlikte generaller de Dolmabahçe’de yapılan törenle gemilere bindiler. Bu sırada halk, İstanbul’un tüm sahillerini doldurmuştu. Son geminin saat 15.00’te Boğaz’ı terk etmesiyle büyük bir sevinç dalgası şehri sardı. Şükrü Naili Paşa komutasındaki Demir Fırka’nın 6 Ekim günü İstanbul’a girişi ise adeta bir bayram etkisi yarattı. O gün yaşanan sevinci, Akşam gazetesindeki yazısında Falih Rıfkı (Atay) şöyle dile getiriyordu: Beş sene nasıl geçti, tahayyül edebilir misiniz? Size her dakikanın ıstırabını ayrı ayrı nakletmek niyetinde idik, öyle sanırdık ki çekegeldiğimizi dinlemek için sizin ömrünüz, çektiğimizi söylemek için bizim ömrümüz kâfi değildir. Bağrımız o kadar yanıktı, içimiz bu kadar dolu idi. Bugün hepsini unuttuk. Gözlerimizin yaşı kurudu sanıyorduk, bakın meserret yaşımız nasıl akıyor!
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
07102015.jpg


07.10.2000

Yaşlı kadınla karşılaşma


Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in anlattığına göre Gazi’yle Orman Çiftliği’nde dolaşıp hava alırken, oldukça yaşlı bir kadınla karşılaşırlar. Atatürk kadınla merhabalaştıktan sonra kendisine neden orada bulunduğunu sorar. Gazi Paşa’yı tanımayan kadın, kendisinin Sincan’ın bir köyünden geldiğini, amacının da Gazi Paşa’yı görmek olduğunu söyler. Atatürk, “Peki ondan bir isteğin mi var?” diye sorar. Yaşlı nine ise şöyle cevap verir: Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim vatanımızı kurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi, daha ne isteyebilirim? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Onun bunun kulu olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona “Sağ ol Paşam!” demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen, efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa’yı bulacağım yeri deyiver. Atatürk’ün gözünden yaşlar dökülür. Yaşlı kadın, karşısındakinin Gazi Paşa olduğunu anlayınca şaşkına döner. Atatürk’ün elini defalarca öptükten sonra, heybesinden beze sarılmış bir parça peynir çıkarıp uzatır: Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım. Bunu hediye getirdim. Seversen, yine yapıp getiririm. Gazi, hemen orada açıp peyniri yer ve çok beğendiğini söyler. Sonra birlikte köşke kadar yürürler. Oradakilere şu emri verir: Bu anamızı alın, burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün, giderken de kendisine benim armağanım olarak üç inek verin.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
08102015.jpg


08.10.1912

Balkan Savaşları başladı


Osmanlı Devleti ile dört Balkan ülkesi (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ) arasında 1912-13 yılları arasında gerçekleşen ve Osmanlı Devleti’nin Batı Trakya’da toprak kaybına uğramasına yol açan Balkan Savaşları, 8 Ekim 1912’de başladı. Balkan devletleri savaş ilan ettiğinde, Türk ordusu Trablusgarp Savaşı’yla meşguldü. Osmanlı Devleti, Rumeli’de bir tehlike görmediği için buradaki askerlerin bir bölümünü terhis etmiş, kuvvetlerini Doğu ve Batı Ordusu olarak iki gruba ayırmıştı. Askeri zaaflara ek olarak Osmanlı ordusu içinde siyasi görüş farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan hizipleşme, Osmanlı birliklerinin Bulgar, Yunan ve Sırp taarruzları karşısında ağır kayıplar vermesine yol açtı. Osmanlı kuvvetleri Çatalca önlerine kadar çekilmek zorunda kaldı. Aralarında Selanik’in de bulunduğu çok sayıda şehir kaybedildi. Bulgarların, Edirne’den sonra İstanbul’u almak için yaptıkları taarruz ise zorlukla püskürtüldü. Savaşın bu aşaması, 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Antlaşması’yla sona erdi. I. Balkan Savaşı’nda istediği toprakları alamadığına inanan Bulgaristan’ın, 29 Haziran 1913’te Yunanistan ve Sırbistan’a saldırmasıyla II. Balkan Savaşı başladı. Bulgar kuvvetlerinin Yunanistan, Romanya ve Sırbistan karşısında yenilmesi, Osmanlı Devleti için de kaybettiği toprakları kısmen geri almak için bir fırsat oluşturdu. Mustafa Kemal’in kurmay başkanı olduğu Bolayır Kolordusu, Bulgaristan’a taarruz ederek 1913 yazında Keşan, Enez, İpsala, Uzunköprü, Karaağaç ve Dimetoka’yı alarak Edirne’ye girdi. Bunun üzerine Bulgaristan barış istedi ve 29 Eylül 1913’te İstanbul Antlaşması imzalandı. Böylece Meriç nehri Türk-Bulgar sınırı kabul edildi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
09102015.jpg


09.10.1937

Atatürk, Türkiye’nin ilk basma fabrikasını açtı


Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, genç Cumhuriyetin Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın ilk önemli eseri ve devlet eliyle kurulan ilk basma fabrikasıydı. Türk-Sovyet ortak yapımı olan fabrikanın makine ve teçhizatının çoğu Sovyetler Birliği’nden narenciye karşılığında alınmıştı. Temelleri 25 Ağustos 1935’te atılan fabrikanın kuruluş aşamasında, yetişmiş eleman açığını kapatmak için 120 Sovyet montör ve mühendisi istihdam edildi. Fabrika 18 ayda tamamlanarak 9 Ekim 1937’de Atatürk tarafından açıldı. Fabrika, yılda 20 milyon metre basma imal edecekti. O dönemde Türkiye nüfusunun 16 milyon ve kişi başına yıllık pamuklu kumaş tüketiminin 4 metre civarında olduğu göz önüne alınırsa, Nazilli Basma Fabrikası tek başına ihtiyacın üçte birini karşılayabilecekti. Tesisin bir başka özelliği de, Atatürk’ün kafasındaki “Sosyal Fabrika Projesi”nin ilk örneği olmasıydı. Gerçekten de Nazilli Basma Fabrikası sadece üretim yapılan bir mekân değil, aynı zamanda Ar-Ge çalışmalarının yapıldığı bir laboratuvar, eğitim veren bir okul, her türlü sanat ve spor imkânlarına sahip bir kültür kompleksi, yani kısaca bir “yaşam alanı” olarak tasarlanmıştı. Atatürk, işçilere yüksek standartlarda yaşam koşulları sunan bu “sosyal fabrikalar”dan Anadolu’nun her yanına yapmayı planlıyordu. Fakat hayata erken veda etmesi nedeniyle bu projesini hayata geçiremedi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
10102015.jpg


10.10.1922

Mudanya Mütarekesi imzalandı


Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Kurtuluş Savaşı’nın kesin bir Türk zaferiyle sonuçlanması üzerine Mudanya’da ateşkes görüşmelerine 3 Ekim 1922 Salı günü saat 15.15’te başlandı. Başkomutan Mustafa Kemal, Türk heyetine İsmet Paşa’nın başkanlık etmesini istemişti. Büyük Taarruz’daki başarıları nedeniyle TBMM’nin kendisine korgeneral rütbesi vermesi üzerine İsmet Paşa, Mudanya’ya bu rütbeyle gelmişti. Her biri ayrı ayrı gelen İtilaf Devletleri temsilcilerini Mudanya’da karşılayan İsmet İnönü, ev sahibi olarak hemen toplantının yönetimini ele aldı. Görüşmelerde İngiltere’yi İşgal Orduları Komutanı General Harrington, Fransa’yı General Charpy, İtalya’yı General Monbelli temsil ediyordu. Asıl savaşan taraf olan Yunanistan ise General Mazarakis ile Albay Sariyanis’i delege olarak görevlendirmişti. Ancak Mudanya’ya gelmiş olmalarına rağmen Yunan heyeti konferansa katılmadı ve görüşmelerde Yunanistan’ın sözcülüğünü yine İngiltere üstlendi. Ateşkes görüşmeleri 11 Ekim’e kadar sürdü ve hayli şiddetli geçti. Mustafa Kemal’le sürekli haberleşen İsmet Paşa, savaştan galip çıkmış olmanın psikolojik üstünlüğünü de kullanarak, görüşmeler boyunca Türk tarafının ateşkes şartlarını tavizsiz bir şekilde savundu. Sonunda, 11 Ekim 1922 günü ateşkes antlaşması imzalandı. Mudanya Mütarekesi ile Kurtuluş Savaşı fiilen sona erdiği gibi, İstanbul, Boğazlar ve Doğu Trakya savaşsız kurtarıldı. İtilaf Devletleri’nin Türk vatanını paylaşma tasarıları ise hüsranla sonuçlandı.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.