365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
29102015.jpg


29.10.1923

Cumhuriyet ilan edildi

Büyük Millet Meclisi tarafından, “Türkiye Devleti’nin şekli Cumhuriyettir” şeklinde değiştirildi. “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında yapılan değişikliğin ardından milletvekilleri ittifakla, Mustafa Kemal’i Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanı seçti. Bir önceki gece Mustafa Kemal, aralarında İsmet Paşa, Kâzım Paşa, Fethi Bey ve Ruşen Eşref’in de olduğu kalabalık bir grubu Çankaya’da akşam yemeğinde toplamıştı. Mustafa Kemal, ertesi günle ilgili tasarısını ilk orada açtı. Söz konusu yemek ve sonrasındaki gelişmeler, Nutuk’ta şöyle anlatılır: Yemek sırasında, “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz,” dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim. Efendiler, görüyorsunuz ki Cumhuriyetin ilanına karar vermek için, Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların da aslında ve tabii olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar. O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun devlet şeklini tespit eden (...) birinci maddenin sonuna, “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir” cümlesini ekledim.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
30102015.jpg


30.10.1918

Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı


1918 sonbaharına gelindiğinde, I. Dünya Savaşı’nın sonucu artık belli olmuştu. Savaşta Osmanlı İmparatorluğu ile aynı safta yer alan Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan, artık savaşa daha fazla devam etme imkânları kalmadığından ateşkes arayışlarına başladılar. Ekim ayında Osmanlı Devleti de, 27 Ekim 1918 günü Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda demirli bulunan Agamemnon savaş zırhlısında ateşkes görüşmelerine başladı. Görüşmelerde Osmanlı heyetine Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay), İtilaf Devletleri heyetine ise İngiliz Amiral Calthorpe başkanlık ediyordu. Sunulan mütareke koşulları son derece ağırdı: Boğazlar silahsızlandırılacak, serbest geçişe açılacak ve denetimi İtilaf Devletleri’ne verilecek, donanma limanlara çekilecek, kara ordusu dağıtılacak ve İtilaf Devletleri’ne gerekli gördükleri yerleri işgal etme yetkisi verilecekti. Osmanlı hükümeti, kaçınılmaz gördüğü şeyi yaparak bu koşulları kabul etti ve 30 Ekim 1918 günü Mondros Mütarekesi imzalandı. Mustafa Kemal, mütarekeyi, bir işgal belgesi olarak şöyle değerlendiriyordu: Osmanlı hükümeti bu mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etmeye rıza göstermiştir. Yalnız rıza göstermemiş, düşmanların memleketi istilası için onlara yardım etme sözü de vermiştir. Bu mütareke olduğu gibi uygulandığı halde, memleketin baştan sona kadar işgal ve istilaya maruz olacağı şüphesizdir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nı takiben 1919 yılında bir barış antlaşmasının yapılması beklenirken, bu antlaşma 1920 yılına kaldı. Osmanlı hükümetine “barış antlaşması” diye sunulan ise, Türkler için bir ölüm fermanından farksız olan Sevr Antlaşması’ydı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
31102015.jpg


31.10.1922

Saltanat kaldırıldı


1 Kasım 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi bir karara imza atarak saltanatı kaldırdı. Böylece 623 yıllık Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışırken, yakın bir gelecekte Cumhuriyetin ilan edilmesiyle tamamlanacak olan siyasi geçiş sürecinde de yeni bir evreye girildi. Meclis’te saltanatın kaldırılmasına ilişkin müzakereler sürerken, Mustafa Kemal Paşa son derece net ve kararlı ifadeler kullanmıştı: Efendiler! İçinde bulunduğumuz şartlara rağmen safsatayla, münakaşayla, nazariyatla vakit geçirdiğimizi görüyorum. Hâkimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye münakaşa ile, laf ile verilmez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, kudretle, zorla alınır. Türk milleti de hâkimiyet ve saltanatı bilfiil isyan ederek kendi eline almıştır. Bu olmuş bitmiş bir durumdur. Mesele, hâkimiyet ve saltanatı bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele bu zaten olmuş bitmiş durumu ifade etmektir. Bu herhalde ve mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi bu şekilde görürlerse fikrimce uygun olur. Mustafa Kemal, bu konuşmasıyla saltanatın zaten fiilen devre dışı bırakıldığını ve ulusun, TBMM aracılığıyla kendi yazgısını eline almış olduğunu vurguluyordu. Saltanatın kaldırılmasından dört gün sonra Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki temsilcisi olan Refet Paşa (Bele) tarafından şehirdeki yönetim faaliyetleri tamamen sonlandırıldı ve Bab-ı Âli boşaltıldı. 1 Kasım tarihli kararla hilafet henüz kaldırılmıyor, fakat halifelik ve saltanat makamları birbirinden ayrılıyordu. Bundan yaklaşık 1,5 yıl sonra, 3 Mart 1924’te, yeni Cumhuriyetin laiklik prensibiyle uyumlu olmayan ve siyasi bir iktidar odağına dönüşme potansiyeli taşıyan hilafet kurumu da lağvedilecekti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
01112015.jpg


01.11.1922

Saltanat kaldırıldı


1 Kasım 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi bir karara imza atarak saltanatı kaldırdı. Böylece 623 yıllık Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışırken, yakın bir gelecekte Cumhuriyetin ilan edilmesiyle tamamlanacak olan siyasi geçiş sürecinde de yeni bir evreye girildi. Meclis’te saltanatın kaldırılmasına ilişkin müzakereler sürerken, Mustafa Kemal Paşa son derece net ve kararlı ifadeler kullanmıştı: Efendiler! İçinde bulunduğumuz şartlara rağmen safsatayla, münakaşayla, nazariyatla vakit geçirdiğimizi görüyorum. Hâkimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye münakaşa ile, laf ile verilmez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, kudretle, zorla alınır. Türk milleti de hâkimiyet ve saltanatı bilfiil isyan ederek kendi eline almıştır. Bu olmuş bitmiş bir durumdur. Mesele, hâkimiyet ve saltanatı bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele bu zaten olmuş bitmiş durumu ifade etmektir. Bu herhalde ve mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi bu şekilde görürlerse fikrimce uygun olur. Mustafa Kemal, bu konuşmasıyla saltanatın zaten fiilen devre dışı bırakıldığını ve ulusun, TBMM aracılığıyla kendi yazgısını eline almış olduğunu vurguluyordu. Saltanatın kaldırılmasından dört gün sonra Ankara Hükümeti’nin İstanbul’daki temsilcisi olan Refet Paşa (Bele) tarafından şehirdeki yönetim faaliyetleri tamamen sonlandırıldı ve Bab-ı Âli boşaltıldı. 1 Kasım tarihli kararla hilafet henüz kaldırılmıyor, fakat halifelik ve saltanat makamları birbirinden ayrılıyordu. Bundan yaklaşık 1,5 yıl sonra, 3 Mart 1924’te, yeni Cumhuriyetin laiklik prensibiyle uyumlu olmayan ve siyasi bir iktidar odağına dönüşme potansiyeli taşıyan hilafet kurumu da lağvedilecekti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
02112015.jpg


02.11.1933

Ankara’da İnkılap Resim Sergisi açıldı



1932 yılında kurulan Halkevleri, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimi kökleştirme ve yaygınlaştırma çabaları açısından önemli bir yere sahipti. Cumhuriyet yönetiminin dünya görüşünü aydınlar ve mahalli önderler aracılığıyla halka götürmek, yaygınlaştırmak ve toplumun kültür yapısını canlandırmak amacıyla kurulan Halkevleri, tam bağımsızlık ve çağdaş uygarlık seviyesine çıkma ülküsü doğrultusunda verilen uğraşın önemli bir aracıydı. Dokuz ana alanda faaliyet gösteren Halkevlerinde Güzel Sanatlar Şubesi’ne özellikle önem veriliyordu. Bu şubede müzik, resim, heykel, mimarlık ve süsleme gibi alanlarda kurslar düzenleniyor, genç yeteneklere çalışma ve eserlerini sergileme fırsatı sunuluyordu. Ressam Refik Bey’in (Epikman) yönetimindeki Ankara Halkevi Ar (Güzel Sanatlar) Şubesi, özellikle sergiler açma konusunda çok aktifti. Sanatçılar eserlerini Halkevi’nde serbestçe sergileyebildiği gibi, Güzel Sanatlar Komitesi tarafından da zaman zaman özel sergiler düzenleniyordu. Dr. Reşit Galip’in önerisiyle, Cumhuriyetin 10. yıldönümü dolayısıyla 2 Kasım 1933’te ilki açılan İnkılap Resim Sergisi de bu özel etkinliklerden biriydi. Mustafa Kemal Paşa’nın da ziyaret ettiği sergide, 10 yıl içinde üretilen devrim konulu yapıtlar bir araya getirilmişti. Halil (Dikmen), Arif Bedii (Kaptan), Eşref (Üren), Refik (Epikman), Mahmut (Cûda), İbrahim (Çallı), Hamit (Görele), Şeref (Akdik), Cemal (Tollu), Turgut (Zaim) ve Hikmet (Onat), sergiye resim veren sanatçıların bazılarıydı. Atatürk’ün sergiyi gezerken önünde uzun uzun durduktan sonra yanındakilere, “Bu resmi çok beğendim. Bunu aldınız mı?” diye sorduğu resim ise, Şeref Bey’in (Akdik) “Millet Mektebi” adlı tablosuydu.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
03112015.jpg


03.11.1936

Çubuk Barajı Açıldı


Türkiye’nin ilk betonarme barajı olan Çubuk Barajı’nın inşasına Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1930 yılında başlandı. Ankara’ya su temin etme ve taşkın kontrolü amacıyla yapılan baraj, 1936 yılında tamamlanarak 3 Kasım 1936’da Cumhurbaşkanı Atatürk ve Başbakan İnönü tarafından açıldı. Bu olayı baş sayfasından duyuran Yedigün dergisi, barajın önemini şöyle açıklıyordu: Şimdi manevi bir feyz ve bereket ocağı olan Ankara Halkevi’nin yerinde, eskiden Ankaralılar yağmur duasına çıkarlarmış! Bu yakın mazinin hatırlanması bile Çubuk Barajı’nın büyük manasını göstermeye kâfi gelir. Barajın, Ankara’ya içme suyu göndermek ve civardaki araziyi sulamaktan ibaret olan günlük işini bir tarafa bırakınız: Bu abide, bütün ovanın üstünde, Cumhuriyet bayındırlık hareketinin büyük zaferini haykıracaktır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
04112015.jpg


04.11.1899

Mustafa Kemal’in Harbiye yılları


Mustafa Kemal 1899 yılında, 18 yaşındayken, İstanbul’da Harp Okulu’na kaydoldu. Okula giriş tarihi kaynaklarda 13 Mart 1899 olarak verilmektedir. Henüz Darülfünun’un kurulmamış olduğu o tarihte İstanbul’da sadece Tıbbiye, Harbiye, Mühendishane, Mülkiye ve Hukuk Mekteplerinde yükseköğretim veriliyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin doğduğu yer olan Tıbbiye, meşrutiyet ve hürriyet fikirlerinin ilk geliştiği okul olmuş, kısa zaman içinde bu fikirler Harbiye’ye ve diğer okullara da yayılmıştı. Şevket Süreyya Aydemir, Harbiye yıllarının Mustafa Kemal üzerindeki etkisini şöyle anlatır: Mustafa Kemal Harbiye’ye, Manastır İdadisi’nde etkisi altında kaldığı hürriyet fıkirleri ve memleket meselelerine karşı ilgilerle gelmiştir. O halde şu demektir ki Harbiye onu hem bir subay olarak hazırlayacaktı, hem de vatan ve hürriyet duygularını geliştirerek istibdat idaresine karşı bir asi olarak yetiştirecekti. Öyle de oldu. Daha ileride Mustafa Kemal, kendi ağzından Harbiye yıllarını anlatırken, ilk yıl derslerine fazla yoğunlaşamadığını ve gençlik hayallerine daldığını, ancak imtihan dönemi yaklaşınca derslerine sarıldığını ve sınıfını geçtiğini anlatacaktı. Mustafa Kemal, Harbiye’yi 10 Şubat 1902 tarihinde, mülazım (teğmen) rütbesiyle bitirdi. Mezuniyetinin hemen arkasından bir üst okul olan Erkan-ı Harbiye Mektebi’ne girdi ve 11 Ocak 1905 tarihinde buradan kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
05112015.jpg


05.11.1925

Ankara’da Hukuk Mektebi açıldı


Bugünkü Ankara Hukuk Fakültesi’nin temelini teşkil eden Ankara Adliye Hukuk Mektebi, 5 Kasım 1925 tarihinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından açıldı. Bir hukuk mektebinin açılması yönündeki girişimler daha Kurtuluş Savaşı sürerken başlamış, Kastamonu mebusu Abdülkadir Kemal Bey tarafından TBMM’ye bu yönde bir kanun teklifi de verilmişti. Bu ihtiyaç, Mustafa Kemal’in 1922 yılında Meclis’in yeni yasama yılının açılışı vesilesiyle yaptığı konuşmada da vurgulanmıştı. Okulun 5 Kasım 1925 tarihindeki açılış töreninde konuşan Mustafa Kemal, Cumhuriyetin yeni hukukçulara olan ihtiyacını, inkılabın hedefleriyle bağlantılı olarak şöyle ele alıyordu: Yıllardan beri süren Türk inkılabı, varlığını ve zihniyetini toplumsal yaşamın temeli olan yeni hukuk esaslarında saptamak ve güçlendirmek çaresine inanmıştır... Şimdi, ortaya çıkan bu büyük eserin anlayışını, gereksinmelerini tatmin edecek yeni hukuk esaslarını ve yeni hukukçuları var etmek için girişimde bulunma zamanı gelmiştir. Zannediyorum ki Ankara Hukuk Mektebi ile Cumhuriyet hukukunu yalnız dış görünüş ve kelime anlamı biçiminde değil, fakat bilinçsel ve anlamsal niteliği ile, yasalarıyla ve hukukçularıyla açıklayacak ve savunacak tedbirleri almaya girişmiş bulunuyoruz. Atatürk’ün “hukuk devriminin başlangıcı” olarak gördüğü 301 öğrencili Ankara Adliye Hukuk Mektebi, aynı zamanda Cumhuriyetin ilk yükseköğretim kurumuydu. Büyük zorluklar ve yokluklar içinde açıldığında, okulun henüz bir binası yoktu ve dersler, oturum olmadığı zamanlarda Meclis binasında yapılıyordu. Hukuk Mektebi, 1927 yılında “Ankara Hukuk Fakültesi” adını almış ve bir bakıma Ankara Üniversitesi’nin de temelini oluşturmuştur.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
06112015.jpg


06.11.1918

Çanakkale Boğazı işgal ediliyor

1915-16 yıllarında Çanakkale Boğazı’nı savaşarak geçemeyen İngiliz ve Fransızlar, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilgiye uğraması üzerine, tek bir kurşun atmadan 6 Kasım 1918 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı işgale başladılar. I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra 30 Ekim’de imzalanan Mondros Mütarekesi, İtilaf Devletleri’ne Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile güvenlikleri için gerekli gördükleri yerleri işgal etme yetkisi veriyordu. Bu nedenle ateşkesin imzalandığı gün itibariyle, müstahkem mevkilerdeki Türk askerlerinin sayısının azaltılmasına başlandı ve Çanakkale Boğazı girişindeki mayınlar temizlenerek işgal kuvvetlerinin güvenli bir şekilde geçebileceği hale getirildi. Ardından, bir İngiliz heyeti 6 Kasım 1918’de Çanakkale’ye gelerek teslim işlemlerine başladı. 6-12 Kasım 1918 tarihleri arasında tabyalara el konularak, Çanakkale Boğazı silahlansızlandırıldı. Geçişin güvenli hale getirilmesiyle işgal kuvvetleri 7 Kasım’da Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul’a ulaştı. 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri’nin 55 parça gemiden oluşan donanması Haydarpaşa önlerinde demirledi ve böylece İstanbul’un işgal süreci başladı. Aynı gün trenle İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa’nın, Haydarpaşa’da gördüğü manzara karşısında söylediği “Geldikleri gibi giderler” sözü, işte bu donanmayı hedeflemekteydi.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.