Yaşamda kalbimizi okuyacak, yeryüzünde gördüğümüz o ilk melek annemiz, yalnız bizim neşemizi isteyendir. O, bize yaşama sevincini aşılayandır. Anne ve cocuğu, biri söz söylemeye imkânı, diğeri artık söz dinlemeye vakti olmadığı zaman birbirlerini tanımaya başlar. Zira hayat hakkında bunca tecrübesi çok defa en doğru tespit olan anne, evladının hemen daima göstermiş olduğu saflığa sonradan acımaya mahkûm olacağını iyi bilir.
<< Annelerin büyük bir çoğunluğu << süt >> verebilmektedir ama onların pek azı << bal >> da ekleyebilirler. Annenin bal verebilmesi yetisine sahip olabilmesi için sadece << iyi anne >> olması yetmez, mutlu bir kişi de olmalıdır. Gerçekten çocuklar ve yetişkinler arasında, sadece << süt >> emenlerle << süt ve bal >> ı beraberce alanları birbirinden ayırmak hiç de zor değildir >> Fromm
Annemiz bize vermekle mutlu olan, bizim yüreğimizden geçenleri anlayandır. Bize o hep, kendinden, kanından, canından verendir. Ne yaparsak yapalım her zaman bizi hoş görendir. O gücünü, zenginliğini, bütün kudretini hissettiğimiz güç bizi sevinçle doldurmaktadır. Birbirimize varlığımızın özünden bağlandığımız annemizle, kaderimiz birdir. Onun fedakârlıklarını ancak ve ancak iyi bir evlat içinde hissedebilir. Tıpkı annemizin, bizim büyümemiz ve yaşamamız için gösterdiği etken ilgi gibi, onun sevgisine daima muhtaç olacağız. Yaşımız ne olursa olsun, imkânlarımız ne kadar olursa olsun, annemizin ilgisine, sevecenliğinin bizi sarıp sarmalamasına her zaman ihtiyaç duyacağız. Fakat ne olursa olsun bizim üzülmemizi istemez, belki de insanları göre tanıya haklarında ilk önce duydukları samimi hisler azalır ve evladının da bu hazin ve tahammül edilmez fenalıklarla yüz yüze gelmesini istemez. Vefa yerine ihanet görmesine, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramasına ve haksızlığın kurbanı olmasına gönlü asla razı gelmez. Anne, evladını daima neşeli görmek ister. Nitekim bir evlat kaç yaşında olursa olsun, annenin daima biricik ve hâlâ korunmaya, kollanmaya muhtaç cocuğudur. Hele de o anne, üzerine titrediği evladını babasız yetiştirmekte ise işte o zaman eli öpülesi bir annedir ve yaratanın, cenneti ayaklarının altına bağladığı o anadır.
Bazılarımızın yanında anneleri her gün gördükleri ama esasen, görmeyi hiç bilemedikleri ve bazılarımızın da kalbinde anneleri ama asla göremeyecekleri kadar uzaklarda yaşamaktadır. Kiminin kalbini yakar anne hasreti, sıcak eller hiç başlarını okşamamış, hiç gözlerinden öpmemiştir. Kiminin yüreğini sızlatır anneyi anlayamamış olmanın gafleti, kiminin geç kalınmış çaresizliği içinde büyür. Anne için bir şey yapamamış olmanın büyük üzüntüsü, ona sevdiğini söyleyememiş olmanın burukluğu hep içindedir, içinde olacaktır.
Annemiz, derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi duyacak bir can kulağıdır. Onunla olamamak, baş döndürücü bir boşluk kenarında geçen ömür ya da bir daha bulmamak üzere kaybedeceğimiz yaşama sevinci gibi olur. O, bizim mânâsız sözlere düşmemizi ya da duyduklarımıza aynı biçimde mukabele etmemizi istemez. Yaşadıklarımızı muzaffere benzetip esasen mağlubiyet almamızı istemez. Çünkü bilir, başkalarının gözlerini terbiye ve dillerini idare etmenin ne kadar güç olduğunu, insanların kendimize göre değil, yalnız kendi hesaplarına uygun düşünüp, kendilerine göre muhakeme ettiğini ve en önemlisi de bir anne, kendi yaşadığı acıları evladının yaşamasını istemez. Her mevsim değişen fakat gönlü ile daima aynı mevsim içinde sevdiği bir tek anlam vardır: Evladı, evlatları ..
Ana yüreği, hudutları, bütün cihanı ayı, gökleri kucaklayacak kadar geniş, yüksek, derin ve büyüktür. O, her şeyi kalbindeki sevginin var edici gücünde duyumsar ve geleceğe umutla bakar. İnce yüreği her şeye katlanır. Sevgimizi vermemizi öğretir.
Ama ne tuhaf, annemiz belki de bizim anne ya da baba olduğumuzda anlayacağımız biricik kıymetlimizdir. Oysa öyle mi olmalıdır? Annemizi niye onu yaşarken anlayamaz ya da yeteri ilgi ve sevgiyi gösteremeyiz? Üstelik o, bize bütün bir hayatını vakfederken?
Bütün annelerimizin yürekleri bizler için değerlidir. Onlar vatanımız, diyarımız, yüreğimiz, gözbebeğimiz, her şeyimiz ama her şeyimizdir. Böylesi yüksek önemi olan varlığımız tüm annelerin, anneler günü kutlu olsun.
...
<< Annelerin büyük bir çoğunluğu << süt >> verebilmektedir ama onların pek azı << bal >> da ekleyebilirler. Annenin bal verebilmesi yetisine sahip olabilmesi için sadece << iyi anne >> olması yetmez, mutlu bir kişi de olmalıdır. Gerçekten çocuklar ve yetişkinler arasında, sadece << süt >> emenlerle << süt ve bal >> ı beraberce alanları birbirinden ayırmak hiç de zor değildir >> Fromm
Annemiz bize vermekle mutlu olan, bizim yüreğimizden geçenleri anlayandır. Bize o hep, kendinden, kanından, canından verendir. Ne yaparsak yapalım her zaman bizi hoş görendir. O gücünü, zenginliğini, bütün kudretini hissettiğimiz güç bizi sevinçle doldurmaktadır. Birbirimize varlığımızın özünden bağlandığımız annemizle, kaderimiz birdir. Onun fedakârlıklarını ancak ve ancak iyi bir evlat içinde hissedebilir. Tıpkı annemizin, bizim büyümemiz ve yaşamamız için gösterdiği etken ilgi gibi, onun sevgisine daima muhtaç olacağız. Yaşımız ne olursa olsun, imkânlarımız ne kadar olursa olsun, annemizin ilgisine, sevecenliğinin bizi sarıp sarmalamasına her zaman ihtiyaç duyacağız. Fakat ne olursa olsun bizim üzülmemizi istemez, belki de insanları göre tanıya haklarında ilk önce duydukları samimi hisler azalır ve evladının da bu hazin ve tahammül edilmez fenalıklarla yüz yüze gelmesini istemez. Vefa yerine ihanet görmesine, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramasına ve haksızlığın kurbanı olmasına gönlü asla razı gelmez. Anne, evladını daima neşeli görmek ister. Nitekim bir evlat kaç yaşında olursa olsun, annenin daima biricik ve hâlâ korunmaya, kollanmaya muhtaç cocuğudur. Hele de o anne, üzerine titrediği evladını babasız yetiştirmekte ise işte o zaman eli öpülesi bir annedir ve yaratanın, cenneti ayaklarının altına bağladığı o anadır.
Bazılarımızın yanında anneleri her gün gördükleri ama esasen, görmeyi hiç bilemedikleri ve bazılarımızın da kalbinde anneleri ama asla göremeyecekleri kadar uzaklarda yaşamaktadır. Kiminin kalbini yakar anne hasreti, sıcak eller hiç başlarını okşamamış, hiç gözlerinden öpmemiştir. Kiminin yüreğini sızlatır anneyi anlayamamış olmanın gafleti, kiminin geç kalınmış çaresizliği içinde büyür. Anne için bir şey yapamamış olmanın büyük üzüntüsü, ona sevdiğini söyleyememiş olmanın burukluğu hep içindedir, içinde olacaktır.
Annemiz, derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi duyacak bir can kulağıdır. Onunla olamamak, baş döndürücü bir boşluk kenarında geçen ömür ya da bir daha bulmamak üzere kaybedeceğimiz yaşama sevinci gibi olur. O, bizim mânâsız sözlere düşmemizi ya da duyduklarımıza aynı biçimde mukabele etmemizi istemez. Yaşadıklarımızı muzaffere benzetip esasen mağlubiyet almamızı istemez. Çünkü bilir, başkalarının gözlerini terbiye ve dillerini idare etmenin ne kadar güç olduğunu, insanların kendimize göre değil, yalnız kendi hesaplarına uygun düşünüp, kendilerine göre muhakeme ettiğini ve en önemlisi de bir anne, kendi yaşadığı acıları evladının yaşamasını istemez. Her mevsim değişen fakat gönlü ile daima aynı mevsim içinde sevdiği bir tek anlam vardır: Evladı, evlatları ..
Ana yüreği, hudutları, bütün cihanı ayı, gökleri kucaklayacak kadar geniş, yüksek, derin ve büyüktür. O, her şeyi kalbindeki sevginin var edici gücünde duyumsar ve geleceğe umutla bakar. İnce yüreği her şeye katlanır. Sevgimizi vermemizi öğretir.
Ama ne tuhaf, annemiz belki de bizim anne ya da baba olduğumuzda anlayacağımız biricik kıymetlimizdir. Oysa öyle mi olmalıdır? Annemizi niye onu yaşarken anlayamaz ya da yeteri ilgi ve sevgiyi gösteremeyiz? Üstelik o, bize bütün bir hayatını vakfederken?
Bütün annelerimizin yürekleri bizler için değerlidir. Onlar vatanımız, diyarımız, yüreğimiz, gözbebeğimiz, her şeyimiz ama her şeyimizdir. Böylesi yüksek önemi olan varlığımız tüm annelerin, anneler günü kutlu olsun.
...