İzmir yolunda ilerliyorduk. Köylüler, askerlerimizin girişini seyrediyorlar, onlara kırık testilerle su taşıyorlar, yürekten minnetlerini anlatmak için paralanıyorlardı. Tam yanlarına vardığımız sırada, bir nakliye kolu geçmemize engel oldu. Otomobil durdu. Atatürk istediği bir sigarayı yakmak üzere gözlüklerini kaldırdı. O sırada otomobilin yanına sokulan sakallı bir ihtiyar, koynundan muşamba rengini almış buruşuk bir kağıt çıkardı. Önce kağıdı, sonra dikkatle Atatürkü süzdü. Yine kağıda yine Atatürke baktı. Bu hareketi üçüncü defa tekrarladıktan sonra, şimdi hatırladıkça tüylerimi ürperten bir sesle:
- Bu sensin! diye haykırdı.
Ve arkasını dönerek, köylülere bir mümin heyecanı ile bağırdı.
- Mustafa Kemal, dedi... Mustafa Kemal!...
Bu feryadı duyanların nasıl birbirine karıştığını düşünemezsiniz.
Biz bütün gayretimize rağmen onların birbirini çiğneyerek otomobile dolmalarına engel olamadık. Çünkü onlar bilinci dışına taşmış bir sevgiden kuvvet alıyorlardı. Atatürkün yüzünü, ellerini öpüyorlar, çizmesinin tozlarına yüzlerini sürüyorlardı.
Salih BOZOK, Niyazi Ahmet BANOĞLU, Atatürk, Anekdotlar, Anılar s.116
Atatürk Hikayeleri