Çanakkale İlimizin Ayvacık İlçesinden

cansın

Özel Üye
27 Nis 2008
8,788
31
Çanakkale ili, Türkiye Cumhuriyetinin kuzeybatısında, topraklarının büyük bölümü Marmara Bölgesi sınırları içinde kalan, 25° 40' - 27° 30' doğu boylamları ve 39° 27' - 40° 45' kuzey enlemleri arasında 9.737 km²'lik bir alan kaplayan, Asya ve Avrupa kıtalarında toprakları bulunan, kendi adını taşıyan boğaz ile ikiye bölünmüş olan bir ildir.

Anadolu'nun en batı noktası olan Baba Burnu ile Türkiye'nin en batı noktası Gökçeada'daki Avlaka Burnu il sınırları içindedir. Ege Denizi'nde Türkiye'ye ait en büyük adalar, Bozcaada ve Gökçeada, Çanakkale iline bağlıdır.

Birçok uygarlığa konu olmuş bu şehir, günümüzden 6 bin yıl önce başladığı kabul edilen Son Katolik Çağ’a (?) değin uzanan Biga Yarımadasında yaşamış olan yerli halkı üzerinde barındırmıştır. Fakat bunların kimler olduğu bilinmemektedir. Yapılan bazı kazı ve araştırmalara göre yöredeki en eski yerleşimler Kumtepe’de kurulmuş. Kumkale’nin M.Ö. 4000’de, Truva ( Troya ) nın ise M.Ö. 3500-3000’de kurulduğu sanılmaktadır.

Çanakkale’nin asıl tarihi Truva ile başlar. M.Ö. 3. ve 2. binyıllarında zamanın en parlak kültür merkezi durumundadır.

Daha sonra bu önemli topraklar üzerine Aiolialılar M.Ö. 8. yy’da yerleştiler. Eolya olarak adlandırılan yörede birçok ticaret kolonisi kurdular. M.Ö. 7. yy’da Lidyalıların, M.Ö. 6. yy’da Perslerin denetimine girdi. Asya seferine çıkan Büyük İskender Pers ordusunu yöredeki Kocabaş Çayı kenarında tarihi Granikos Çarpışması olarak geçen savaşta yenince Eolya Makedonyalıların eline geçti. M.Ö. 2. yy’da Bergama ( Pergamon ) Krallığının egemenliğine girdi.

M.Ö. 1. yy’da Roma topraklarına katılan Eolya, Troya Kentinin de yer aldığı Biga Yarımadasının batı kesimine Troas denildi. Buradaki önemli yerleşimlerden birisi olan Aleksandreia Troas, Roma döneminde serbest liman ve zengin bir ticaret merkezi durumundaydı. Daha sonraları yöre M.S. 2. yy’da Trakya’dan gelen Gotların saldırılarına uğradı. Boğaz stratejik açıdan daha da büyük önem kazanmıştı. Gelibolu Yarımadası 5.yy’ın ortalarında Hunların, 6. yy ortalarında da Uygurların saldırısına uğradı. 7. ve 8. yy’da Konstantinopolisi ( İstanbul ) ele geçirmek için birkaç kez boğazdan geçen Araplar Sestos’a kadar geldiler. 14.yy başlarında Gelibolu kesiminde Katonlar egemen olurken, Anadolu kesiminde Karesioğulları’nın eline geçti. Bu yy’ın ilk yarısında Karesioğullarından Demirhan Bey, ardından Aydınoğullarından Umur Bey yöreyi alma girişiminde bulundular. 1367 Osmanlılar Gelibolu’yu ele geçirdiler.

51640733bi9.png


canakkale1dj3.jpg


canakkaletn8.jpg


Ayvacık, Çanakkale ilinin bir ilçesidir. Turizm ön plandadır.

Ayvacık, sırtını Antik dönemlerin efsaneleriyle beslenen İda Dağı'na (Kazdağı) dayayan; yüzünü birçok efsanenin doğuşuna kaynaklık eden Ege Denizi'ne çeviren yeşilin ve mavinin en güzel tonlarının yaşandığı bir kavşaktır.

Asya'nın ve elbetteki,Anadolu'nun en uç noktası olan Bababurnu ilçe sınırları içindedir. Bababurnu'ndan Midilli Adası yalnızca 4 mildir.İlçenin 78 km' lik uzun bir sahil şeridi vardır. İlçenin yüzölçümü 874 km² dir. Denizden yüksekliği 270 m olan volkanik bir plato üzerinde bulunan ilçe, arazi yapısı bakımından dağlık ve tepeliktir. İlçenin en büyük ovası 30 km² ile Tuzla Ovası'dır. Bunu Kösedere ve Babakale Ovaları izler.

Ayvacık ilçesine bağlı 64 köy ve 2 belde bulunmaktadır. İlçe genelinin nüfusu 30640' tır. Yöre halkı, oldukça zengin bir kültür yapısına sahiptir. Yörük ve Türkmen köylerinde, kendilerine özgü kültürel farklılıklar yaşanmaya devam etmektedir. Ayvacık köyleri, bulundukları mevkilere göre; kuzey tarafına düşen Kaz Dağı eteklerindeki orman köyleri Dere kolu ; güneydoğusuna ,- Küçükkuyu istikametine- düşen köyler Yalı kolu ve güney batısında - Baba Burnu yönünde- bulunan köylerimiz ise, Kıran kolu olarak adlandırılmıştır.

Dere kolu köyleri çoğunlukla orman işleriyle ve hayvancılıkla geçimini sağlar. Yalı kolu ise, zeytinciliğin miktar ve kalite olarak yüksek olduğu bölgemizdir. Kıran kolu adından da anlaşıldığı üzere Türkiye ortalamasının çok altında yağış alması sebebiyle ziraata elverişli değildir. Bu köylerimizde küçükbaş hayvancılık ve halıcılık en önemli üretim alanıdır. Yaz ayları geldiğinde Kaz Dağları'na olan göç halen sürmektedir.

Yapımı devam eden Ayvacık barajının ve sulama kanallarının bitmesiyle birlikte yöremizde sulanabilen alan genişleyecek ve uğraşılan zirai konular miktar ve cins itibariyle artış gösterecektir. Dağları denize paralel olarak uzanmakta ve sahil şeridinde olağanüstü güzel koylar birbirini izlemektedir. Son yıllarda yoğun ilgi gören bu koylar, turizm için cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır.Ekolojik dengeler korunarak turizme açılan bu bölgelerimiz, Ayvacık halkının geleceğinin sigortasıdır. Turizmin yanısıra zeytincilik ve zeytinyağı üretimi, halı dokumacılığı, odun kömürü, peynir ve hayvancılık önemli gelir kaynakları arasındadır.

Ayvacık ilçesinin Edremit Körfezi'ne bakan güney kıyısı Akdeniz ikliminin etkisini gösterirken, iç kısımlara gidildikçe Marmara ikliminin etkisi artmaktadır.

Rivayete göre; Kızılcatuzla kazasına bağlı 15-20 hanelik küçük bir yerleşim yeri olan Ayvalıoba'nın Dere Mahallesinden 1514 yılında Çaldıran Savaşı'na katılan ve ismini bilmediğimiz bir delikanlı, zaferden sonra Osmanlı Ordusu'yla Azerbaycan'ın başkenti Tebriz'e gider. Tebriz'de bir han avlusunda dinlenirken hanın sahibesi olan Tiflis'li Ümmühan Hatun ile tanışır. Zengin bir dul olan Ümmühan Hatun, askerde ölen kocasına çok benzettiği Ayvalıobalı adsız kahramanla evlenerek oradaki bütün mal varlığını satar ve kasabamıza gelip yerleşir.

Ayvalıoba'ya yerleşen Ümmühan Hatun ve eşi, ilk iş olarak çevredeki Küplü, Doğanlar, Garipçeler, Tekke ve Çaltı obalarını dolaşarak buralarda yaşayanları Ayvalıoba'ya davet etmişler ve bu obaları kaynaştırıp bütünleştirmişlerdir. Ümmühan Hatun, bu sürede köyünün kasaba olmasını sağlamış ve burada beraberinde getirdiği para ile kendi adını verdiği, bugün yeniden yapılmış olan "Ümmühan Hatun" camiini yaptırmıştır. Daha sonra, yaklaşık 10 km mesafeden kasabasına su getirmiş, bir de hamam yaptırarak yerleşen obalara rahat bir ortam sağlamıştır. Ümmühan Hatun bahçesine diktiği ayva ağacının cılız ve cansız olduğunu görerek kasabamıza küçük ayva anlamına gelen "AYVACIK" adını vermiş ve bu ad günümüze kadar ulaşmıştır.

İlçemiz, ilkçağlardan bu yana çeşitli kavimler tarafından yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.Bölgede yaşayan ilk toplulukların Mysyalılar ile Luviler olduğu sanılmaktadır. Ardından Hititler, Lidyalılar ve Persler'in hakimiyetine girmiştir.M.Ö. 334'te Büyük İskender'in aldığı bu bölge, onun ölümüyle Bergama Krallığı'na bağlanmış, daha sonraları ise , Roma ve Bizans idaresine girmiştir.

Selçuklu Beyleri'nden Emir Çaka Bey bugünkü Ayvacıklıların ataları sayılan pek çok Oğuz boyunu (Ahmetli, Çetmi, Karakeçeli, Kızılkeçeli...vb.) bölgeye yerleştirmiştir. Bu boylar, Haçlı Seferleri sırasında bölgeden geçen Haçlı ordularına karşı koy-muşlardır. 1296'da Balıkesir'i başkent yaparak beyliğini kuran Çaka Bey Bayramiç, Ezine ve Ayvacık civarını da topraklarına kattı. Karesi Bey'in ölümünden sonra başlayan taht kavgalarından faydalanan Osmanlılar, I. Murat zamanında Ayvacık bölgesini alarak yarım asır süren Karesi hakimiyetine son vermişlerdir. Karesi Bey'in kurduğu Kızılcatuzla kazası I. Murat devrinden itibaren bölgenin merkezi haline gelmiştir. Fakat ulaşım güçlüğü sebebiyle ilçe merkezi, 1876'da Ayvalıoba'ya (bugünkü Ayvacık) nakledilmiştir.

Kurtuluş Savaşı döneminde Yunanlılar, 28 Mayıs 1919'da deniz yoluyla gelerek Ayvacık'ın işgaline başladılar, 4 Temmuz 1920'de Ayvacık merkezini ele geçirdiler. Milis kuvvetleri oluşturarak direnişe geçen Ayvacıklılar, Hafız Ahmet Hamdi Efendi başkanlığında Ayvacık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurdular ( Ahmet Hamdi Efendi ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Biga Sancağı'nı temsilen katılan üç milletvekilinden biridir.). Büyük Taarruz sonrasında, 18 Eylül 1922'de kaçan Yunan birliklerini takip eden Reşat Bey komutasındaki Milli Kuvvetlerimiz, 21 Eylül 1922'de Ayvacık'ın işgaline resmen son vermişlerdir.1876'da ilçe olan Ayvacık, 1926'da Ezine'ye bağlanmış, 1928'de Milli Mücadele'ye katkılarından dolayı, tekrar müstakil ilçe haline getirilmiştir. Ayvacık ilçesi, her ne kadar Türkiye'nin ve Asya 'nın en batı noktasında bulunsa da pek çok hizmet ve ekonomik kalkınma açısından maalesef istenilen duruma erişememiştir.Ayrı ayrı uğraş alanı olarak oldukça fazla dal olmasına rağmen, bunlar küçük birer aile işletmesi olma sınırının ötesine geçememiştir.

Panayır Geleneği

Uzun yıllardır yöre halkının yıllık ihtiyaçlarını karşıladığı, tanışıp kaynaştığı bir şenlik havasına dönüşen panayır geleneği, günümüzde de devam etmektedir.26 Mayıs'ta başlayan ve beş gün devam eden Ayvacık panayırı geçmişte ulaşım zorlukları sebebiyle birtakım ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken halk ile satıcıyı buluşturmayı amaçlamışken, günümüzde daha çok eğlence yönü ağır basmaktadır.Nitekim, binlerce büyük ve küçük baş hayvanın alınıp satıldığı hayvan pazarı artık kurulmamaktadır.Eski bir geleneğin izlerini görmekten hoşlanacakları ve yöremizde yetişen oğlakların tadına bakmak isteyenleri, 26 Mayıs'ta ilçemize bekliyoruz.

İlçenin önemli gelir kaynaklarından biri halı dokumacılığıdır. İlçemizin özellikle Yörük köylerinde halı ve kilim sanatı, en çarpıcı ve göz alıcı örnekleriyle, varlığını sürdürmektedir.

Orta Asya'nın derinliklerinden, Asya'nın en batı ucuna kadar süren Yörüklerin göçleri ve konakladıkları her coğrafya, iklim ile hayatın iyi ya da kötü yönleri, Yörük kadınlarının marifetli parmakları sayesinde, düğüm düğüm halı ve kilim desenlerinde yaşamaya devam etmektedir.Yörük halıları, hikayelerine göre desen, desenlerine göre de isim alırlar.Turnalı,oklu,kabak çiçeği,elek,altın tabak,hayat ağacı, Türkmen gülü,yeşil budak,baratlı,eski Yörük,eli belinde bu desenlerden en çok bilinenleridir.Ayvacık halı ve kilimleri, desenlerinin orjinalliği sayesinde; dünya halıcılık literatüründe haklı bir üne sahiptir.

Ayvacık Kaymakamlığı bünyesinde Yörük kültürünün bu önemli ögesinin orjinalliği ve kalitesinin bozulmadan devam etmesi ve üreticinin emeğinin en iyi şekilde değerlendirilmesi amacıyla Halıcılık Okulu kurulmuştur. Halıcılık Okulu'nun %100'ü kök boya, kirmani ip (el eğirmesi) kullanılarak dokutulan halıları, iç ve dış pazarda büyük ilgi görmektedir. Ayvacık, Yörük kilim ve halılarının kalitesine öylesine güven duymaktadır ki 300 yıl garanti vermektedir. 29 Köyümüzden 400 üyenin katılımı ile kurulan Süleymanköy Tarımsal Kalkınma Kooperatifi,(DOBAG) Marmara Üniversitesi ile işbirliği yaparak yörede dokunan halıların otantik ve geleneksel yapısının korunmasına çalışmak-tadır.Süleymanköy Kooperatifi, yıllık 2000m2 civarında ihracat yapmakta, yöremize önemli bir döviz girdisi sağlamakta, Ayvacık'ın Avustralya'dan Amerika'ya kadar pek çok ülkede tanıtımına, zaman zaman getirdiği turist kafileleriyle de ilçe turizmine katkı sağlamaktadır.

Mangal kömürü olarak da bilinen odun kömürü üretimi, Ayvacık yöresinde yoğun olarak sürdürülmektedir. Kaz Dağları'nın ve Ege Denizi'nin etkisinde kalan yöre ağaçları, en kaliteli mangal kömürü üretimini sağlamaktadır. Elbetteki, bu uğraşı sebebiyle yörede yoğun bir şekilde ağaç kesimi olduğu ve her geçen sene biraz daha yeşilliğin azaldığı da reddedilemez bir gerçektir. En yoğun olarak Ayvacığın Şap köyünde yapılmaktadır.

Her ne kadar ismini komşu ilçe olan Ezine'ye kaptırmışsa da yöremizin özellikle kekik ve diğer zengin bitki örtüsüyle beslenen koyun, keçi ve inek sütü karışımı ile elde edilen Ezine peyniri, ilçemizde mevcut olan çok sayıdaki mandırada üretilmektedir. Kalitesiyle Türkiye genelinde bilinmekte ve aranılmaktadır.

Kaz Dağları'nın eteklerindeki, kekik ve her türden bitki örtüsü sebebiyle et ve süt kalitesi en üst düzeydedir. Bunun sonucu olarak Ayvacık yöresinin hayvan ürünleri, yoğun talep görmektedir. Ancak, yörede bilinçli bir hayvancılık kültürü oluşmadığından, bu talep karşılanamamaktadır. Geçmiş yıllarda, özellikle 26 Mayıs Ayvacık Panayırı zamanında, Türkiye'nin dört bir yanından gelen hayvan tüccarları vasıtasıyla binlerce büyük ve küçükbaş hayvan sevkiyatı yapılırken, günümüzde bu canlılık kalmamıştır. Türkiye'nin başka yerinde pek rastlanmayan koru hayvancılığı denen ilkel hayvancılık metodu yüzünden hayvancılık yavaş yavaş bitme noktasına gelmektedir.

Apollo Smintheus Tapınağı

Apollo Smintheus Tapınağı, eski adıyla Külahlı olarak bilinen Gülpınar Beldesi'nin kuzey-batısıyla, kuzey doğusu arasında kalan vadinin başlangıç eteklerinde Bahçeler-içi olarak adlandırılan mevkide yer alır.

Su yönünden zengin olan bu yöre, yeraltı kaynak suları ile beslenmekte; büyük olasılıkla antik çağlarda oluşturulan yeraltı kanalları ile ana merkeze aktarılmaktadır. Tapınağın yapıl-dığı Hellenistik çağda da yörede suyun bol olması Apollon kültünün bir simgesidir.

Çünkü; tanrı Apollon kehanette bulunmak için her zaman suya gereksinim duymuştur.Tapınağın bu alanda kurulmuş olması da bu nedenle olmalıdır.

Arkeologlar, mimarlar ve sanat tarihçileri için Hellenistik Çağ (M.Ö.330-30) ve mimarisi çok sevilen ve ilgi duyulan bir konu olarak karşımıza çıkar. Gülpınar Apollon Smintheus Tapınağı da Hellenistik dönem için konusunu Homeros'un Ilyada Destanı'ndan alan kabartmaları yanında mimarî tasarım ve stili ile dikkatleri üzerinde toplar.M.Ö.150 yıllarında Ion stilinde yapılan tapınak, kuzey-batı Anadolu'da, Troas bölgesinde bugün için tek örnektir. Tapınak'ta Hellenistik Çağ Anadolu mimarlığına imzasını atan Mimar Hermogenes'in uyguladığı pseudodipteros (yalancı iki sıralı sütun) plân tasarımı kullanılmıştır.Ön ve arka cephelerinde 8, uzun kenarlarında ise 14'er sütun dizisi yer alır.

Tapınağın ölçüleri; dar yüzler 23.20 metre, uzun kenarlar ise 41.65 metredir.Alt yapısında üç farklı tür taş kullanılmıştır. Temel, yöreye özgü volkanik tüf taşından yapılmıştır. Üzeri, çevrede çok görülen andezit-bazalt taşı ile kaplıdır. Temel ve 11 basamağın en son kaplaması mermerdir. Mermer bloklarla döşenen kutsal alan, üç odadan oluşur. Bunlar; giriş sırasıyla, pronaos (kutsal ön oda), naos (kutsal oda) ve opisthodomos (arka oda) tur.Naos'ta, Paroslu heykeltraş Skopas'ın yaptığı ve 110 cm'lik bacak parçası ele geçen, tanrı Apollon'un heykelinin yer aldığı bilinmektedir.

Alexandria Troas Helenistik Çağ sikkelerinde görülen ve antik kaynaklarda bahsi geçen tanrı Apollon'un tapınak cephesinde duran, adını aldığı fare-smintheus'a basar biçimde tasvir edildiği sanılan kutsal heykeli olasılıkla, 5metre boyundadır.

Stylobat denilen plâtformda yer alan ve Anadolu Attik tipi bir kaide üzerinde yükselen 44 adet sütunun her biri üst üste konmuş 7 parçadan (tamburdan) oluşur. Yedinci sütun tamburu, boğa başı-çelenk süsleri veya mitolojik insan figürleri ile bezelidir. Bu son tamburun üzerine gelen başlık, Ion stilinde yapılmıştır. Sütunların üzerinde üst yapı elemanları olarak sırasıyla, inci dizisi ile süslü arşitrav (baştaban) ile friz adı verilen ve üzerinde,Yunanlılar ile Troialılar arasındaki Troia Savaşları'nı anlatan mitolojik konuları içeren kabartma bloklar yer alır. Yapı, daha sonra diş sırası (dentil), saçak (geison), üçgen alınlık (pediment) ve kırma çatı ile son bulur.Tapınak, yaklaşık olarak 5 katlı (15 metre) bir apartman yüksekliğindedir. Marmara Adası mermerinden inşa edilen tapınağın mimarı ve yaptırıcısı bilinmemektedir.Ilyada anlatımları, çeşitli çağlarda vazolar üzerinde, duvar resimlerinde, mermer lahitlerde betimlenmiştir. Ancak bir tapınakta, ilk kez olarak Gülpınar Apollo Smintheus kutsal alanında karşımıza çıkar.

Roma Dönemi Köprüleri

Tarihte Troas bölgesi olarak geçen Biga yarımadası Roma döneminde antik kentleri birbirine bağlayan yol sistemine sahipti. Köprüler ise bölgedeki ticareti elde tutmak için gerekli olan bu yol ağının önemli bir parçası idi. İlçe sınırları içerisinde bu dönemden kalma iki antik köprü yeralmaktadır.Bunlardan birisi Tuzla Köyü'nün 4km. batısında Küçük- kuyu beldesindedir. Gülpınar yakınında yer alan Chryse antik kenti ile Ezine ilçesi Dalyan Köyü'nde yer alan Aleksandreia Troas antik kentini birbirine bağlayan köprünün günümüzde 93 m lik bölümü açıktadır.7 m' ye yaklaşan muhteşem köprünün kemer ayaklarının 3-4 m lik kısmı toprak altındadır.

İlçeye bağlı Behramkale Köyü, Çanakkale'nin ve Türkiye'nin en önemli turizm alanlarından biridir.

Assos (Behramkale)

Ayvacık'ın sahil köylerinin en önemli özelliği Adatepe'den başlayarak kıyıya paralel uzanan tepelerin deniz gören yüksek kesimlerinde yerleşmiş bulunmasıdır. Behram (Assos), Ayvacık'ın güneyi boyunca bir gerdanlık gibi dizilen köylerimizin ortasında adeta bir elmas gibi gözleri kamaştıran güzelliği ile boy göstermektedir. Dünyada antik şehir kalıntısı içinde yaşamaya devam eden biricik köydür.

Assos, Eski Anadolu'nun batısında, Troas bölgesinin güney kıyısında, 238 metre yükseklikteki bir bazalt tepesi üzerine kurulmuş antik bir şehirdir. Örenleri, Behram Köyü civarında görülmektedir. Tepenin kuzey eteğinde, Satnioeis (Tuzla Çayı) akmaktadır.
Assos, Lesbos (Midilli) adasındaki Methymna şehrinden gelen Aioller tarafından kurulmuştur. M.Ö.560-547'de Lydialılar'ın, M.Ö.547-479'da Persler'in egemenliği altında bulunmuştur. Bağımsızlığa kavuştuktan sonra Attika Deniz Birliği'nin bir üyesi olmuştur.

M.Ö.405'te Assos'ta oligarşik bir hükümet kurulmuştur. M.Ö.366 yılında Phrygia satrabı Ariobarzanes, Pers Kralı'na karşı ayaklandığı zaman, büyük bir banker ve işadamı olan Eubulos Ariobarzanes ile bir olarak Atarneus'tan Assos'a kadar bütün kıyı bölgesini elde etmiştir. Ariobarzanes'in düşmanları Lydia satrabı Autophradates ve Karia satrabı Maussollos, Assos'u muhasara ettikleri zaman, Eubulos, şehri başarı ile savunmuştur.

Sonunda Sparta Kralı Agesilaos'un işe karışmasıyla kuşatma kaldırılmıştır.
M.Ö.350 yılında Assos'un idaresi Hermias'ın eline geçmiştir. Hermias, Eubulos'un bir hadım kölesidir; fakat çok kabiliyetli olduğu için, Eubulos onu öğrenim için Atina'ya göndermiştir.

Hermias, orada Eflatun'un öğrencisi olmuş ve Aristo ile dostluk kurmuştur. Anadolu'ya döndükten sonra, hem para hem de devlet işlerinde Eubulos'un ortağı ve arkadası olmuştur. Hermias, Assos şehrini Eflatun'un öğrencileri olan Erastos ile Koriskos'a hediye etmiştir; onlar da orada bir felsefe okulu kurmuşlar, devlet idaresinde de Hermias'a etki yapmışlardır. Eflatun'un ölümünden sonra, Hermias'ın daveti üzerine Aristo, Ksenokrates ile beraber Assos'a gelmiş ve orada ilk felsefe okulunu kurmuştur. Bu şekilde Assos, Aristo'nun orada kaldığı üç yıl zarfında (347-345) Yunan tefekkür hayatının önemli bir merkezi olmuştur. Kıstoa Okulu'nun ikinci başkanı olan Kleanthes (330,231) Assos'ta doğmuştur.

Hermias'ın ölümünden sonra (M.Ö.342) Assos, yine Persler'in egemenliği altına girmiş, M.Ö.334'te Büyük İskender tarafından kurtarılmış, ondan sonra bütün Troas bölgesi gibi, muhtelif hükümdarların egemenliği altında bulunmuş, sonra Bergama Kralları'nın ve bütün Bergama Krallığı ile beraber M.Ö.l33 yılında Romalıların eline geçmiştir. Assos adı, tarihte bundan sonra geçmemekle beraber önemini kaybetmemiştir. Assos'a Bizans zamanında Makhramion adı verilmiştir, bugünkü adı Behram, oradan gelmektedir.

Assos'un önemi, özellikle Aleksandreia Troas'tan, Adramytteion'a, oradan da Bergama'ya kadar giden yola hâkim olmasındandır. Bu yüzden, şehir ilk zamanlardan beri iyice tahkim edilmiştir. Büyük bir kısmı iyi korunmuş olan surlar ve kapıları, M.Ö.IV ve III. yüzyıllarda yapılmıştır; bunlar Yunan tahkimat sanatının parlak bir örneği sayılabilir. Öbür binalar arasında özellikle şehir tepesinin en yüksek noktasında bulunan Athena Tapı-nağı'nın önemi, anılmaya değerdir. Bundan başka bir tiyatro, bir gymnasion ve agoranın kuzey kenarındaki bir stoanın örenleri de vardır. Deniz kenarından hala eski dalgakıranın kalıntıları görülebilmektedir. Batı Akropolis' te ise her iki kenarında da mezarlar bulunan bir sokak göze çarpmaktadır. Ayrıca birçok mezar anıtı da bu sokakta yer almaktadır.

Assos (Behramkale İskelesi)

Athena Tapınağı'nın yükseldiği tepeden denize bakıldığında antik iskelenin su altındaki kalıntıları rahatlıkla görü-lebilmektedir. Lesbos (Midilli) ile Assos ara-sındaki dini ve siyasal bağ düşünüldüğünde; buranın işlek bir liman olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Bugün batık olan antik limanın yerine yapılmış olan iskele, tarihteki eski hareketliliğini kaybetmişse de , güzelliğiyle ziyaretçilerini büyülemeye devam etmektedir. İskele, seksenli yıllara kadar palamut sevkiyatında, burada bulunan yapılar da palamut ambarı olarak kullanılmakta iken, günümüzde her ikisi de turizm amaçlı faaliyet göster-mektedir.Palamut yüklü deve kervanlarının yerini, dünyanın dört bir yanından akın akın gelen turist konvoyları almaktadır.

948a763542d0a0fbc777fb5pw3.jpg


26486092vg7.jpg


ayvacikfr2.jpg


ayvack2mu8.jpg
 

cansın

Özel Üye
27 Nis 2008
8,788
31
Çanakkale Savaşları

38179520oy1.png

I. Dünya Savaşı' nda İngilizler ile Fransızlar' ın Çanakkale Boğazı' nı ele geçirmek amacıyla Osmanlı Devleti' ne karşı açtıkları savaşlardan oluşur. 1915 yılı boyunca denizde başlayıp karada süren savaşlar boğazı geçemeyeceklerini anlayan İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin geri çekilmeleri ile son bulmuştur. I. Dünya Savaşı' nda İngiltere ve Fransa kendileri aynı safta yer alan Rusya' ya yardım etmek istiyorlardı. Bu yardımı karada Avrupa Kıtasındaki güçlü Almanya engelini aşmadıklarından, deniz yolu ile gerçekleştirmeye karar verdiler.

Aşmaları gereken ilk engel ve ele geçirmeleri gereken ilk geçit Çanakkale Boğazı' ydı. Bu boğazı aşarlarsa İstanbul Boğazı' da kolaylıkla ele geçirilebilir düşüncesindeydiler. Böylelikle Akdeniz - Karadeniz yolu İngiltere- Fransa ve Rusya' nın denetimine girecek, başkenti İstanbul' u bile yitiren Osmanlı Devleti' de savaş dışı kalmış olacaktı.
İngiliz - Fransız donanması Osmanlı Devleti ile savaşa girdikleri Ağustos 1914' ten başlayarak Çanakkale Boğazı' na giriş çıkışı denetimi altına almışlardı. Kasım - Aralık 1914' te boğazı savunan Türk tabyalarına karşı birkaç da saldırı düzenlediler. Ama asıl deniz harekatı 19 Şubat 1915' te başladı. 40 gemiden oluşan İngiliz-Fransız filosunun saldırısını Türk topçuları boğazın iki yakasından açtıkları şiddetli ateşle geri püskürttüler. 25 Şubat 1915' teki ikinci büyük saldırılarında boğazı savunan dış tabyaları susturmayı başardılarsa da iç tabyaların direnmesi karşısında boğaza giremediler. Bu durum karşısında ellerindeki bütün güçleri toplayarak kesin sonuç almak için bir harekat düzenlemeye karar verdiler.

Böyle bir gelişmeyi bekleyen Türkler' de boğazın iki yakasındaki savunma güçlerini artırdılar. Boğazın sularına da çok miktarda mayın döktüler. 18 mart 1915 günü başlayan büyük saldırının daha başlangıcında İngiliz-Fransız filosunda dört zırhlı mayınlara çarptı. Bunlardan ikisi battı, ikisi de hareketsiz kaldı. Birkaç küçük gemi de kıyıdan açılan ateş sonucu savaş dışı kaldı. Bu gelişmeler üzerine geri çekilmeye çalışan iki Fransız zırhlısı da mayına çarparak ağır yara aldı. Uzun hazırlıklar sonunda giriştikleri saldırının daha ilk gününde böylesi bir yenilgiye uğrayınca İngiliz-Fransız filosu Çanakkale Boğazı' dan çekilmek zorunda kaldı.

Denizden boğazı geçemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri, 25 Nisan' da İngiliz, Fransız,Avusturya ve Yeni Zelanda (Anzak) askerlerinden oluşan 70 bin kişilik bir kuvveti Gelibolu Yarımadası' nda Seddülbahir ve Arıburnu' na çıkardılar. Çanakkale Şavaşları' nın en kanlı dönemi bunda sonra başladı. Arıburnu' nda karaya çıkan ve Conkbayırı' na doğru ilerleyen İngiliz birliklerini Mustafa Kemal' in komuta ettiği 19. Tümen karşıladı ve bir karşı saldırı ile geri püskürttü. Ama saldırıların ardı arkası kesilmedi. Mayıs, Haziran, Temmuz ayları boyunca göğüs göğüse çarpışmalar sürüp gitti. Ağustos ayı başlarında savaş bir ara durakladıysa da Çanakkale' yi kesinkes geçmeyi amaçlayan İngiltere hükümetinin bakısı sonucu yeni bir saldırı planlandı. Donanmanın koruması altında yeni bir güçle 9 Ağustos da Anafartalar yöresine büyük bir çıkarma yaptılar. O sırada Anafartalar Grubu komutanlığına atanmış olan Mustafa Kemal bu saldırıyı da püskürttü. 20 Ağustos' taki ikinci saldırı da itilaf güçlerinin geri çekilmesi ile sonuçlandı. Çanakkale' yi karadan da geçemeyeceklerini anlayan İngilizler ve Fransızlar, bir iki ay daha küçük saldırılarla oyalandıktan sonra savaşı sona erdirmeyi kararlaştırdılar. Şubat 1916' ya gelindiğinde Gelibolu Yarımadasında hiçbir İngiliz-Fransız askeri kalmamıştı.

25968959bt8.png

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:

1914 yılında 1. Dünya Savaşı başladığında Mustafa Kemal kaimmakam (yarbay) rütbesi taşıyordu. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartma üzerine başlayan Çanakkale Savaşı'nda sezgisi, cesareti ve soğukkanlılığıyla dikkati çekti; cephe kumandanı olan Alman mareşal Liman Von Sanders'in takdirini kazandı. Arıburnu'na çıkan düşman birliklerinin yarımada içine doğru ilerlemesi Nisan sonunda Conkbayırı'nda durduruldu. Bu başarı üzerine miralay (albay) rütbesine terfi etti. İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezine yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, Anafartalar Grubu Komutanı sıfatıyla 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Mustafa Kemal Türk kamuoyunda "Çanakkale Kahramanı" olarak tanındı. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK Çanakkale Savaşları için; "Bir gün şafakla birlikte topraklarımıza, insanlarımıza ve mukaddesatımıza saldırmışlardı. İçlerinde nereye, niçin geldiğini bilmeyen masum zavallılarda vardı, haçlı ruhunu yüreğinin derinliklerinde gizleyenler de. Bir süre sonra savaştığı insanlara saygı duyanlar da oldu, kafataslarını memleketlerine kadar ***ürecek kadar nefret edenler de... Zafer kazanma arzusuyla toprağımıza ayak basıp arkadaşlarını, ayaklarını, kollarını ve canlarını burada bırakıp, utanarak gittiler… “GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER”" demiştir.

92393183xx6.png

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah

31308796wj9.png

Anıt, Çanakkale Savaşlarında verilen yaklaşık 250.000 Türk kaybının anısına yaptırılmıştır. Anıt, Ömer Kaptan Tepesi’nde Eski Hisarlık Sırtları’nda inşa edilmiştir. Anıtın tasarımı Mart 1944 yılında yapılan bir yarışma sonucu elde edilmiştir. İnşasına 19 Nisan 1954 yılında başlanmış, 21 Ağustos 1960 yılında tamamlanmıştır. Anıtın mimarları Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş’tır. Yüksekliği 41,70 m.’dir. Anıt, 625 m2’lik bir alan üzerine inşa edilmiştir. Ayaklar arası genişlik 10 m’dir. Anıtın ayakları arasında, Boğaz’ın giriş kısmına bakan yüzde taş üzerine yazılmış şair Mehmet Akif ERSOY’ un Safahat adlı kitabında bulunan “Çanakkale Şehitlerine” adli şiirinden seçilmiş iki beyit bulunmaktadır. Anıtın alt kısmında Abide Müze bulunmaktadır. Bu müze, 1973 yılında İngiltere Kraliçesi Elizabeth tarafından açılmıştır. Anıtın ayakları üzerinde bulunan rölyefler 1999 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmıştı. Bu rölyeflerde Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları’na ait çeşitli sahneler bulunmaktadır. Şehitler Abidesi tören alanında bulunan bayrak direği yekpare bronzdan yapılım ve Amerika’da yaşayan bir Türk işadamı tarafından hediye edilmiştir. Bu direğin öteki eşi Antıkabir’de bulunmaktadır. Ayrıca yine tören alanında bulunan rölyef, yeşil alanda bulunan ay-yıldız şeklindeki sembolik şehitlik ve anıtın üst kısmında cam mozaikten yapılmış Türk Bayrağı mozaik kaplaması Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmış ve 18 Mart 2004 yılında törenle ziyarete açılmıştır.

99392810yx7.png
 

cansın

Özel Üye
27 Nis 2008
8,788
31
Çanakkale Geçilmez

Şehitlik Kabatepe - Conkbayırı yolu üzerinde Kılıç Bayırı’nın güney ucundadır. Burası aynı zamanda Bomba Sırtı’nın kuzey ucudur. Şehitlik, 1992 yılında mimar Nejat Dinçel tarafından tasarlanarak inşa edilmiştir. Bu şehitlik sembolik bir şehitliktir.57.Alay’ın gerçek şehitliği Yarbay Hüseyin Avni Bey’in mezarı karşısında bulunana Çatal Dere Vadisi içerisindedir. 57.Alay, Yarbay Mustafa Kemal’in komutasındaki 19.Tümen’e bağlı bir alaydır. Mustafa Kemal’in emriyle bu bölgeye gelmiş ve savaş sonuna kadar bu bölgenin savunmasında bir çok kahramanlıklar göstermiştir. Şehitliğin hemen girişinde sağ tarafta 10 Eylül 1994’te 108 yaşında vefat eden Hüseyin KAÇMAZ’ın bronz heykeli bulunmaktadır.

38128248uz9.png


Sargı yeri şehitliği

Bu şehitlik ve anıt, Alçıtepe Köyü’nün yaklaşık 1 km batısında yer almaktadır. Burası Zığındere Vadisi’nin kuzey ucundadır. Savaş sırasında burada açık hava hastanesi kurulmuştur. Bu hastanede 2.Tümen Kurmay Başkanı Yüzbaşı Kemal Bey ile bu bölgede çarpışan Alaylar’dan yaralanan askerler yatmaktadır. Bu hastane, zamanla ortada hiçbir anlaşma olmadan kendiliğinde ortak kullanılan bir hastane şeklinin almıştır. Bu hastanede Türk yaralıların yanı sıra İngiliz ve Fransız yaralılar da tedavi edilmeye başlanılmıştır. 28 Haziran 1915 tarihinde bir İngiliz gemisinden açılan ateşlerde mermilerden birisi bu hastaneye isabet eder. Bu bombardıman sonucu hastanede yaralı yatanlı ile çalışan personel şehit olmuştur. Bu bombardımanda ayrıca İngiliz ve Fransız yaralılar da hayatını kaybetmiştir. Burada şehit olanların yattığı bir şehitliktir. Bu şehitlik ilk kez 1947 yılında inşa edilmiş, daha sora 1995 yılında yenide düzenlenmiş ve restore edilmiştir. Şehitliğin yapımı esnasında çok sayıda kemik bulunmuştur. Yapılan araştırmalar sonucu bu şehitliğin olduğu yerin gerçek bir şehitlik olduğu tespit edilmiştir.

49783825iv0.png


Mehmetçiğe saygı anıtı

Bu anıt, Kabatepe Tanıtım Merkezi’nden yaklaşık 2 km mesafede, Kabatepe-Conkbayırı yolu üzerinde yer almaktadır. Anıtın bulunduğu nokta Albayrak Sırtı’nın güney ucudur. Mayıs ayının başından itibaren bu bölgedeki savaşlar siper savaşlarına dönüşmüş, siperler arası mesafelere 7-8 m.’ye kadar düşmüştü. Siperlerde karşılıklı yoğun atışlar devam ediyordu. Böyle bir esnada iki siper arasında yaralı yatan bir İngiliz subayı yardım istemekte, fakat hiç kimse yardım edemiyordu. Bu esnada Türk siperlerinden bir Türk askeri siperden çıkar ve yarılı İngiliz subayının kucaklar. Anzak siperi önüne bırakarak geri döner. Bu olay karşısında Anzaklar büyük şaşkınlığa uğrarlar. Çünkü Avustralya ve Yeni Zelanda’dan getirilen askerler gemilerde, Türklerin barbar olduğu, kesinlikle Türklere esir düşmemeleri gerektiği şeklinde sözlerle kandırılmışladır. Bu olay karşısında da söylenenlerin yalan olduğu,Türklerin nasıl kişiler olduğunu anlamışlardır. Bu İngiliz subay, Üsteğmen Casey’dir. Bu subay, daha sonraki yıllarda Avustralya Genel Valisi olmuştur. Bu Anıt, Mehmetçiğin ne kadar çok insan sevgisiyle dolu olduğunu, barışsever bir insan olduğunu anlatan bir anıttır.

57466633ij2.png


Mehmet Çavuş Anıtı

57.Alay Şehitliğini geçtikten hemen sonra sol tarafta Cesaret tepe(Serçe Tepe) üzerinde bulunan anıttır. Bu anıt, Mehmet Çavuş ve 25 erin anısına yapılmıştır. Mehmet Çavuş, emrindeki kuvvetle Anzaklar’ın bulunduğu bu bölgeye 7 ağustos gecesi süngü hücumu düzenlemiş ve bu siperleri ele geçirmiştir. Daha sonra bu siperleri düşmana karşı kahramanca savunmuşlar, cephaneleri bittikten sonra taşlarla ve yumruklarla mücadele adlı eserinde de bahsetmektedir. Bu kahramanların anısına dikilen bu anıt ilk kez 1919 yılında bölgede toplanan taşların üst üste konulmasıyla inşa edilmiştir. Daha sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ ün buraya bir anıt yapılmasını istemiş ve 1934 tarihinde bu anıt yapılmıştır. “Şehitler Abidesi” inşa edilinceye kadar bütün resmi törenler bu anıtın olduğu yerde düzenlenmiştir.

19216439wj2.png


Seyit Onbaşı


Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Çanakkale Cephesi'nde topçu er olarak görev alır. 18 Mart 1915 tarihindeki Deniz Harekâtı'nın başlaması ile, işgal donanması Çanakkale boğazına girmeye teşebbüs eder. Türk topçu birliklerinin üstün başarımı ve Albay Cevat yönetimindeki Nusrat Mayın Gemisinin etkili çalışmaları sayesinde düşman donanmasına büyük hasar verilir. Bu esnada batmakta olan Fransız savaş gemisi Bouvet'in yardımına İngiliz Ocean ve Fransız İrresistible gemileri gelir. Ancak Seyit Onbaşının bulunduğu Rumeli Mecidiye Tabyası'ndaki vinç arızalanır. Bunun üzerine her biri 275 kg olan top mermilerini üç kez kendi namluya yerleştirir ve İngiliz Ocean gemisinin mürettebatı tarafından terkedilmesi ile sonuçlanacak hasara yol açar.

13035925kc1.png
 

melfoy80

Yeni üye
4 Eki 2008
21
0
emeğine sağlık güzel bir paylaşım olmuş. çanakkaleyi ben de gezdim. her karış toprağında tarih var, destan var, gurur var. İşte gerçek ŞEHİTLERİMİZ orada yatıyor. Yıllarca karşılarında savaşan düşmanla vatan uğruna göğüs göğüse savaşmışlar. Bugün ise vatan evlatlarımız kalleş PKK ile iktidardakilerin zaafiyeti yüzünden savaşmaya çalışıyor. ama her gün kanı akan yüreği yanan hep biz oluyoruz.
 

cansın

Özel Üye
27 Nis 2008
8,788
31
Çanakkale Bozcaada

Bozcaada, Türkiye'nin 3. büyük adası, bu ada üzerinde yer alan, Çanakkale iline bağlı ilçe.

Adanın (ve ilçenin) yüzölçümü 40 km², anakaraya uzaklığı 6 km'dir. Resmi nüfusu 2.543 olup, kışları 1.000 civarına düşer, yazları ise 5.000'e çıkar.

Şarap üretimi, balıkçılık ve özellikle 1990'lardan itibaren turizm başlıca iktisadi etkinliklerdir.

Bozcaada, şaraplık üzümleri ve şaraplarıyla ünlüdür. Adanın büyük kısmı bağlarla kaplıdır. Az miktarda tahıl, baklagiller ve meyve yetiştirilir.

Haziran 2000'de Batı Burnu civarında 10.2 MW gücünde 17 türbinden oluşan bir rüzgâr enerjisi santrali kurulmuştur. Kurulduğu tarih itibariyle adanın enerji ihtiyacının yaklaşık 30 kat fazlasını karşıladığından, karaya elektrik iletmektedir. Turizme zarar vermemek amacıyla santralin ürettiği elektrik yeraltı kablolarıyla aktarılmaktadır.

Adada yetişen gelincik çiçeklerinden az miktarda üretilen şerbet ve reçeller daha çok turistlere satılır.

Ayazma plajı, ince kumu ve uzunluğu nedeniyle önemlidir. Bunun dışında da çeşitli kumsallar vardır. 26-27 Temmuz tarihlerinde geleneksel bağbozumu şenlikleri yapılır. Bozcaada Kalesi ve kasabasının eski evleri de turistik açıdan ilgi çekicidir.

Ada kıyıları balıklar için doğal bir sığınak ve üreme bölgesidir. Bu yüzden ada etrafında trolle avlanma yapılamaz. Amatör balıkçılar tarafından büyük rağbet görmektedir.

Adada konaklamak için en ucuz ve yaygın imkân pansiyonlardır. Gerek Türk gerekse Rum mahallelerindeki tarihi evler adalı aileler tarafından turistlere kiralanır. Küçük oteller de vardır.

Adanın tarihine Çanakkale Boğazı'nın girişindeki önemli stratejik konumu damgasını vurdu.

Yunanlılar Troya Savaşı Sırasında o zaman ki Tenedos'daki(Bozcaadadaki)bir liman olan Aulis'i üs olarak kullanmışlardır.

Tenedos, Heredot'un yazılarında sık sık geçmektedir. Antik çağ'da Midilli adasında oturan Aiolya halkının bir kısmının buraya yerleştiği tahmin edilmektedir.

Ada, İyonya ayaklanmasından sonra önce Perslerin sonra Romalıların egemenliğine girdi. Roma İmparatorluğunun parçalanmasından sonra Bizans İmparatorluğu sınırları içinde kaldı.

Türklerin adayla ilk bağlantısı, Aydınoğlu Umur Bey'in İzmir'i fethettikten sonra 1328'de 8 gemilik bir filosuyla Bizans yönetimindeki Bozcaada'ya gelerek yağmalaması olmuştur.

Bu dönemde Venedik ve Cenevizliler, ticari faaliyetlerine yararlı olacağı düşüncesiyle adayı ele geçirmek için bir rekabet içine girdiler. 1377'de Bizans İmparatoru, askeri yardım karşılığında adayı Venedik'e verdi. Ceneviz'in buna tepki göstermesi üzerine Venedik ile aralarında çatışma başladı. İki devlet 1381'de Torino'da bir antlaşma yaparak adayı boşaltmaya ve tarafsız bölge olmasına karar verdiler. Venedikliler bu antlaşma uyarınca ada halkını tümüyle boşalttılar ve Girit'teki Kandiye kentine taşıdılar.

Ada uzun süre boş kaldı. İspanyol seyyah Clavijo, 1403'te Bozcaada'ya geldiğinde üzüm bağları, meyve ağaçları, tavşanlar ve büyük bir kalenin yıkıntılarıyla karşılaştı, ancak yerleşik kimse bulamadı.

Bozcaada'da yerleşim 14.yy'ın son yıllarında adanın tümüyle boşaltılmasıyla kesintiye uğramıştır. 15.yy'ın ortalarında ada Osmanlı yönetimine girdiğinde boş olduğu yönünde belgeler vardır.

20. yüzyıl başında nüfusun yarısından biraz fazlasını Rumlar oluştururken, bugün adada sadece 30 kadar Rum kalmıştır. Bu nüfus azalmasının nedeni olarak Rum azınlığın bir "yıldırma" siyasetiyle kaçırıldığını öne sürenler vardır. Azınlığı yıldıran unsurlar arasında 6-7 Eylül Olayları, Kıbrıs Sorunu, toprakların düşük bedelle kamulaştırılması, Lozan Antlaşması'nda azınlıkların haklarının korunmasına ilişkin maddelere Türk hükümetlerinin uymaması, daha büyük bir Rum toplumu barındıran komşu Gökçeada'daki Rumların göç etmesi sayılmaktadır.

Özellikle, Lozan Antlaşması'nın 14. maddesi uyarınca, adadaki güvenlik güçlerinin yerel halktan müteşekkil olması kuralına Türkiye'nin uymadığı iddia edilmektedir.

Bu iddialara karşılık, Rumlar (belki kısmen) iktisadi nedenlerle göç etmiş olabilirler. Adadan ayrılan Rumlar Türkiye dışına göç etmiştir. Bu göç 1970'ten sonra hızlanmıştır.

Adada faal durumda üç cami ve bir kilise bulunmaktadır.

Bozcaada, Türkiye'nin köyü olmayan tek taşra (il merkezi dışı) ilçesidir.

Adanın batı burnunda bulunan Polente deniz feneri ve rüzgar gülleri, enerji santralinin işletmeci kuruluşu tarafından 2007 yazında ziyarete kapatılmıştır. Sebep olarak ise rüzgar güllerine sprey boyayla yazı yazılması gösterilmiştir.

2752602cv5.jpg


2752603po0.jpg


2752604iq2.jpg


2752605mt7.jpg


2752606dp5.jpg


2752607px1.jpg


2752608hu2.jpg


 

cansın

Özel Üye
27 Nis 2008
8,788
31
Saros Körfezi Florası ve Faunası

Türkiye’yi çevreleyen denizler jeolojik ve ekolojik yönden farklı özelliklere sahip; dolayısıyla her denizin kendine özgü bir canlı populasyonu yani, flora ve faunası mevcut.

Trakya’nın Ege Denizi’ndeki kıyısı Saros Körfezi, tarihi Gelibolu Yarımadası’nın uç noktasından Enez’e (Yunanistan sınırı) kadar uzanan tektonik kökenli bir çöküntü. İlkçağda Melas ve Saros adlarıyla anılan körfez, sualtı akıntılarının fazlalılığı, herhangi bir büyük yerleşimin ve sanayileşmenin olmaması sebebi ile Ege Denizi’nin en temiz bölgelerden biri.

Ege Denizi bölgesel konumu ve ekolojik özellikleri açısından Akdeniz ekosisteminde özel bir öneme sahip, biyolojik özellikleri açısından kendine özgü bir yapısı var. Karadeniz ve Akdeniz sularının buluşma havzasını oluşturan Ege Denizi’nin kuzey ve güney suları ısı ve tuzluluk açısından birbirinden farklı özellikler taşıyor. Yaz aylarında yüzey sularının sıcaklığının 20 dereceye kadar yükselmesine rağmen 10 metrenin altındaki derinliklerde sıcaklık 15-17 derecede seyrediyor. Bu özellikler nedeniyle bölge, soğuk ve sıcak seven canlı türlerinin buluşma noktası adeta. Kuzey Ege bölgesinde Batı Akdenizli formlar, Güney Ege bölgesinde ise Doğu Akdenizli formlar egemen durumda. Saros Körfezi ise besin tuzlarınca zengin Karadeniz’in ve Marmara Denizi’nin sularıyla beslenen gerçek bir mucize. Suların diğer denizlere göre berrak oluşu, ışığın önemli derecedeki derinliklere ulaşmasına imkân veriyor. Bu da zemindeki canlı topluluklarının nispeten zenginleşmesini ve bunlarla beslenen dip balıklarının artmasını sağlıyor. Yani Kaptan Cousteau’nun 1970’li yıllarda Saros’ta daldıktan sonra körfezi “Kızıldeniz’in kuzey versiyonu” olarak değerlendirmesi boşuna değil.

Saros Körfezi kendi kendini temizlemesi ile de ünlü. Yılda üç defa şubat, nisan ve temmuz aylarında tabanda soğuk su ve yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar, körfezi içine atılan tüm artık ve atık maddelerden kurtarıyor. Doğal yeteneği sayesinde Saros, temizliğini ve berraklığını yitirmeyen nadir denizlerden. Yaz aylarında güney sularının ısınması ve çevresel ısı yüksekliği dalış tutkunlarını Saros Körfezi’ne yönlendiriyor.

İstanbul’a yakın olması nedeniyle her seviyeden dalgıcın en çok tercih ettiği bölgelerin de başında. Sualtı sporları kulüpleri de özellikle hafta sonları körfeze akın ediyorlar.

Saros Körfezi sualtı biyolojik çeşitliliği ile insanı kendine hayran bırakan gözalıcı bir ambiansa sahip. Körfez, sularındaki oksijen ve besin tuzlarının etkisiyle zenginleşen fauna ve florası sayesinde biz sualtı fotoğrafçılarına geniş bir mönü sunuyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma savaş gemilerinin batıkları ve onların üzerinde yaşamını sürdüren yüzlerce organizma da cabası. Çanakkale Boğazı’nın çıkışındaki Kaptan Franko, körfez açıklarındaki 27 metre derinliğiyle rahat bir dalış ortamı sağlayan Lundy batığı, geniş açı görüntülerin yanı sıra, üzerinde yaşam süren organizmalarıyla makro görüntüler almaya da olanak sağlıyor.

Kendine özgü farklılıklarıyla Saros Körfezi’nin görülmeye değer canlı türleri tüm sualtı severlerin ilgi odağı. Sualtında, Akdeniz ve Ege’nin derinliklerinde rastladığımız kırmızı dal süngerleri (Axinella polypoides), ayrıca kayaların üzerlerinde pembe, kırmızı veya mor renkleriyle pamuk süngerlerini de görmek mümkün. Tropik sulardaki tür çeşitliliğine özlem duyanlar Saros Körfezi’nin Ege’ye açılmadan önceki son kayalığı olan ve sarı sünger anemonları (Parazoanthus axinella) ile kaplı Bebek Kayalıkları’nda mutlaka dalmalılar. Anemonlarının içinde yaşayan kaya balıklarını (Gobius bucchichi), karidesleri (Periclimenes aegylios), mürenleri (Muraena helena), mığrıları (Conger conger), istakoz ve yengeç gibi kabukluları burada görebilirsiniz. Bölgenin sevimli, küçük sakinleri olan karabaş balıkları (Tripterygion sp.), doğal kamuflaj ustası iskorpitler (Scorpaena sp.), kaya kovuklarından meraklı gözlerle etrafa bakan kaya balıkları, hani balıkları (Serranus sp.), lahoz ve sarıkuyruk gibi onlarca balık türünü bir arada gözlemleme keyfi en iyi burada yaşanır.

2236101iskorpitscorpaenxb6.jpg


2236101denfec6.jpg


2236102murenmuraenahelevg6.jpg


2236102tarakflexopectendv5.jpg


2236103hanibaligivn3.jpg


2236103hor1im1.jpg


2236104anemonxt0.jpg


2236105antedonsa0.jpg


2236106yumusakmercanzc0.jpg


2236107kar1vw2.jpg


2236108istakozhomarusgalv8.jpg


2236109deniztavsanci5.jpg


2236110sng1rk4.jpg


2236113lundybatikvb5.jpg

 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.