Ermeni Faaliyetleri / Geniş Arşiv ( Arşiv Belgeleri İle)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
ÖNEMLİ SORULAR ve YANITLARI

Doğu Anadolu Ermenilerin Anayurdu mu?

Bu sorunun yanıtını Anadolu tarihinde aramak gerekir. Ermeni tarihçileri kendi aralarında bile Ermenilerin kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildirler. Bu da anayurdun neresi olduğunu tartışmalı kılmaktadır. Bu konuda Ermeni tarihçilerin çatışan ve çelişen görüşlerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Ermenileri Nuh Peygambere dayandıran görüş: Bu düşünceye göre Ermeniler Nuh'un torunu olan Hayk'tan gelmektedir. Nuh'un gemisi Ağrı Dağı'na oturduğundan Ermenilerin anayurdu Doğu Anadolu'dur. Üstelik Hayk 400 yıl yaşamış ve yurdunu Babil'e kadar genişletmiştir. Efsanelere dayanan ve bilimsellikle hiç bir ilgisi bulunmayan bu görüşün üzerinde durulamaz. Tarihçi Auguste Carriére de bu hususu vurgulamakta ve "eski Ermeni tarihçilerin verdikleri bilgilere güvenmenin büyük bir gaflet olacağını. çünkü verdikleri bilgilerin çoğunun uydurma olduğunu" kaydetmektedir.

b) Ermenileri Urartulara dayandıran görüş: Doğu Anadolu kavimlerinden biri olan Urartuların M.Ö. 3 bin yılına kadar uzandıkları, M.Ö. 7 ve 6. yüzyıllarda önce İskitlerin, sonra Medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kaldırıldıkları, yaşadıkları bölgenin Lydialılarla Medler arasında mücadeleye sahne olduğu ve sonunda Medlerin nüfuzuna girdiği bilinmektedir. Bu dönemlerde Anadolu'da Ermeni adına hiç bir şekilde rastlanmadığı gibi, Urartu dili ile Ermeni dili de birbirlerine benzememektedir. Urartu dili bir Asya dilidir, Ural-Altay dilleri ile benzerlik göstermektedir. Urartu kültürü ile Ural-Altay kültürü arasmda da aynı benzerlik vardır. Erzurum yöresindeki son arkeolojik bulgular bunu açıkça ortaya koymaktadır. Ermeni dilinin ise Hint-Avrupa dillerinin Satem grubuna girdiği kabul edilmektedir. Öyle ise, Urartularla Ermeniler arasında bir özdeşlik bulunduğunu ileri sürmeye imkân yoktur. Bunu doğrulayacak hiçbir somut bulgu da mevcut değildir.

c) Ermenileri Urartu bölgesini işgal eden bir Trak-Frig soyuna dayandıran görüş: Ermeni tarihçileri arasında en çok benimsenen bu teoriye göre, Ermeniler Balkan kökenli ve Trak-Frig soyundandırlar. İllyrialıların baskısıyla M.Ö. 6. yüzyılda Doğu Anadolu'ya göçederek yerleşmişlerdir. Ermeni adına ilk kez M.Ö. 521 yılında Med (Pers) İmparatoru Dara'nın (Darius) Behistun yazıtında rastlanılması ve Dara'nın "Ermenileri yendim" demesinin bunu doğruladığı ileri sürülmektedir. Bu görüş, Nuh ve Urartu teorilerini de kendiliğinden çökertmektedir.

d) Ermenileri Güney Kafkas ırkı olarak kabul eden görüş: Buna göre, Ermenilerin anayurdu Güney Kafkasya'dır. Kafkas boylarına yakınlıkları ve kültür akrabalıkları bu teoriye gerekçe olarak gösterilmektedir. Bir başka gerekçe de, Ermenilerden ilk kez söz eden Dara'nın "Ermenileri yendim" derken yer olarak Kafkasya'yı kast etmesidir. Ne var ki Ermenilerin diğer Kafkas ırkları ile ilgisi yoktur.

e) Ermeniler bir Turan ırkı olarak kabul eden görüş: Bu teori ise Ermenilerin bazı Türk ve Azeri boylarıyla kültür ve gelenek akrabalığına ve dildeki benzerliklere dayandırılmaktadır.

Görüldüğü gibi, Ermenilerin kökeni ve anayurdu kendi aralarında bile tartışmalıdır. Böylesine çelişik görüşler karşısında, Ermenilerin Doğu Anadolu da 3-4 bin yıldır mevcut oldukları herhalde söylenemeyecektir.

Ermeni çevrelerinin bu iddialarının altında Doğu Anadolu'daki Ermeni varlığını mümkün olduğu kadar eskilere uzatmak, Doğu Anadolu'ya bir anayurt olarak sahip çıkabilmek ve üstelik bunu eski bir kültür varlığı olarak sunmak hevesi yatmaktadır. Böylece Türklerin Ermenilerin binlerce yıllık topraklarını işgal ettikleri de ileri sürülmek istenmektedir.
Bu iddia gereksizdir. Tarih itibarıyla Ermenilerin Doğu Anadolu'nun otokton ahalisi olmayıp dışarıdan buralara yerleştikleri ve bu bölgedeki varlıklarının ancak M.Ö. 521 yılına kadar gidebildiği anlaşılmaktadır. Halbuki Anadolu'nun en az 15 bin yıldır meskun olduğu bilinmektedir. 15 bin yıldır meskun olan Anadolu ise yerleşik ya da göçebe çok çeşitli kavimlere ve çok zengin uygarlıklara yurt olmuştur. Bölgeye başka yerlerden ve nispeten yeni gelmiş kavimlerden biri olan Ermenilerin Doğu Anadolu'ya tek başlarına ve yurt olarak sahip çıkmaları söz konusu olamaz.

Türkler, Ermeni Topraklarını Ermenilerden Zorla mı Almış ve İşgal Etmişlerdir

Ermenilerin bir zamanlar toplu olarak oturdukları bölge, tarihin kaydettiği dönemlerde M.Ö. 521'den 344’e kadar bir Pers vilâyeti, 344’den 215’e kadar Makedonya İmparatorluğunun bir parçası, 215'den 190'a kadar Selefkitlere tâbi bir vilâyet, 190'dan M.S. 220'e kadar Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık el değiştiren bir mücadele alanı, 220'lerden V. yüzyıl başına kadar bir Sasani vilâyeti, V. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar bir Bizans vilâyeti, VII. yüzyıldan başlayarak bu kez Arap egemenliğinde bir toprak parçası, X. Yüzyılda yeniden Bizans vilâyeti olmuş ve XI. yüzyıldan başlayarak bölgeye Türkler gelmişlerdir.

Bu denli çeşidi egemenlikler altında yaşayan Ermeniler, tarih boyunca, o dönemlerin olağan siyasî ve toplumsal düzeni olan derebeylik, yani belirli bölgelerde belirli ailelerin nüfuz sahibi olmaları sistemi dışında, hiçbir zaman bağımsız, birleşik ve sürekli bir devlete sahip olmamışlardır.

Ermeni tarihçilerin Ermeni Krallıkları olarak niteledikleri Ermeni Beylikleri aslında her zaman bir "suzerain" e bağlı "vassal”lar olarak yaşamışlar, yabancı devletler arasında tampon bölgeler oluşturmuşlardır. Ermeni Beylikleri ya da Prensliklerinin bir çoğu da bölgeye hakim olan yabancı devletlerce kurdurulmuş, Ermenileri kendi saflarına çekmek ya da bir diğer güce karşı kullanmak isteyen hakim devletler kendilerine yakın buldukları Ermeni ailelerini bu beylik ya da prensliklerin başına getirmişlerdir. Örneğin, Bagrat ailesinden Aşot'u ve Ardruzuni ailesinden Haçik Gaik'i Arap halifeleri prens yapmışlardır. Prens ya da Bey ünvanı verilen Ermeni Ailerinden bazılarının da Ermeni değil, Pers soylu olduklarını belirtmek gerekir.

Bu husus Ermeni tarihçi Kevork Aslan’ın şu sözleriyle de doğrulanmaktadır.:

"Ermeniler derebeylikler halinde yaşamışlardır. Birbirlerine vatan hisleriyle bağlı değildirler. Aralarında siyasi bağlar yoktur. Yalnızca yaşadıktarı derebeyliklere bağlıdırlar. Vatanseverlikleri de bu nedenle bölgeseldir. Birbirleriyle bağlarını siyasi ilişkiler değil, dilleri ve dinleri oluşturur. "

Tarihleri boyunca çeşitli büyük imparatorluk ve devletlerin nüfuzu altında yaşayan ve bunlar arasında mücadele alanı olan Ermeni Beyliklerinin bir takım ek avantajlar sağlamak amacıyla sık sık taraf değiştirmeleri, Ermeni halkının büyük acılara maruz kalmasına yol açmıştır. Romalı tarihçisi Tacitus, "Annalium Liber" adlı eserinde "Ermenilerin Roma ve Pers İmparatorlukları karşısında tutum değiştirerek kâh Romalılarla, kah Perslerle birlikte hareket ettiklerini” yazmakta ve bu nedenle Ermeni halkının "acayip bir halk" olarak nitelemektedir.

Gerek bu davranışları, gerek büyük imparatorluklara tâbi olarak yaşamaları Ermenilerin sık sık tehcire uğramalarına ya da kendiliklerinden neden olmuştur.

Perslerden kaçıp İç Anadolu'da Kayseri yöresine yerleşmişler, Sasanilerce İran içlerine, Araplarca Suriye ve Arabistan’a, Bizanslılarca İç Anadolu, İstanbul, Trakya, ' Makedonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Transilvanya ve Kırım'a, Haçlı seferleri sırasında Kıbrıs, Girit ve İtalya'ya, Moğol istilasında Kazan ve Astrahan’a, Ruslarca Kırım ve Kafkasya'dan Rusya içlerine tehcir edilmişlerdir. Ermenilerin Sicilya'dan Hindistan'a, Kırım’dan Arabistan’a kadar uzanan çeşitli bölgelere dağılmaları bu tehcirlerin sonucudur.

Bu da göstermektedir ki, 1915'de Osmanlılarca tehcir edilmeleri uğradıkları ilk tehcir olmadığı gibi, Ermeni diasporası denilen olgu da 1915 tehcirinin sonucu olarak ortaya çıkmamıştır. Özellikle Sivas yörelerine getirilişleri Selçukluların Anadolu'ya gelişlerinden pek kısa bir süre önce olmuştur.

Hıristiyanlığı kabul etmelerinden sonra 451 yılında Bizans kilisesinden ayrılmaları Türklerin Anadolu'yu iskânlarına kadar süren bir Bizans-Ermeni çatışmasına, Ermenilerin Bizans tarafından ezilmesine, eritilmeye çalışılmasına ve esasen Bizans'a tâbi olan Ermeni beyliklerinin yok edilmesine yol açmıştır. Bizans’ın Ermenileri çeşitli yerlere sürmesi ve diğer yabancı güçlere karşı piyon olarak kullanması da buradan kaynaklanmaktadır. Bizans’ın bu zulmü Ermeni tarihçilerince bütün ayrıntılarıyla dile getirilmiştir.

Selçuklu Türkleri işte böyle bir ortamda XI. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’ya toplu şekilde gelmeye başlamışlardır. Selçukluların ele geçirmeye başladıkları Anadolu topraklarında bir başka devlete tâbi durumda dahi bir Ermeni Prensliği bulunmamaktadır ve Selçukluların karşısındaki güç Bizans’tır.

Selçuklu Hakanı Alpaslan eski Ermeni Prensliği Ani'nin topraklarını 1064'de ele geçirmiştir ama, bu Prensliğin varlığına esasen 1045'de, yani Türklerin gelişinden 19 yıl önce Bizans tarafindan son verilmiştir. Dolayısıyla, Selçukluların ilerlediği topraklar, üzerinde diğer kavimlerin yanı sıra Ermenilerin de yaşadıkları Bizans topraklandır. Bu nedenle Selçukluların bir Ermeni devleti ya da prensliğini işgal ve istila ettikleri yolunda ileri sürülebilecek herhangi bir iddianın tarih karşısında doğrulanmasına maddeten imkân yoktur.

Üstelik, tarih bunun tersini kanıtlamakta ve Ermenilerin Bizans'ın yüzyıllardır süren zulmüne son verilmesi amacıyla ele geçirmelerine yardımcı olduklarını göstermektedir.
Ermeni tarihçi Asoghik'in "Ermenilerin Bizans'ın olan düşmanlıkları nedeniyle Türklerin Anadolu'ya gelmesine sevinmişler, hatta Türklere yardım etmişlerdir.” yolundaki sözleri bu olguyu belgelemektedir. Urfa'nın Türklerce fethinin de kentteki Ermenilerce bir bayram havası içinde kutlandığı yine Ermeni tarihçi Urfalı Mateos tarafından kaydedilmiştir.

Burada, Anadolu Selçuklu Devleti ile çağdaş olan bir Ermeni Prensliğinden de söz etmek gerekmektedir. Bu Prenslik, Kilikya Ermeni Prensliğidir. Kilikya'daki Ermeni varlığı ise Bizans’ın Ermenilere uyguladığı tehcir politikası sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Doğu Anadolu'daki son Ermeni Prensliklerinin Bizans tarafından yıkılması üzerine Kilikya’ya yeni bir Ermeni göçü daha olmuştur ve bu son göç 1080 yılında Kilikya Ermeni Prensliğinin kurulmasına vesile teşkil etmiştir.

Haçlı Seferleri sırasında Haçlılara yaptığı yardımlar ve Bizans'ın giderek zayıflaması nedeniyle varlığını sürdürebilen, ancak yine de Bizans'a daha sonra Haçlılara ve Moğollara ve nihayet Katoliklere bağımlı durumda bulunan bu Prenslik Türklerle iyi ilişkiler içinde olmuş ve sonunda Kıbrıs'ta yerleşmiş Katolik Lusignan ailesinin egemenliğine girmiştir. Bu durum Gregoryen Ermenileri memnun etmeyecek ve bu memnuniyetsizlik prensliğin 1375 yılında Memlûkların eline geçmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Kilikya’ya bu son Ermeni göçünün burada Eçmiyazin’den ayrı bir Ermeni kilisesinin kurulmasına da yol açtığını ve bu ayrılığın bugün de sürdüğünü belirtmekte yarar vardır. Osmanlılar döneminde ise durum çok daha açıktır. Doğu Anadolu, Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde Akkoyunlular ile Safarilerden, Güney Anadolu ise Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır Memlûklularından alınmıştır.

Gerçek bu olduğuna göre, Osmanlıların bir Ermeni Devleti ya da Prenslik ve Beyliğine ait toprakların işgal ve istila ettikleri yolundaki iddia da tarih önünde yenik düşmektedir.

Türkler, Bugün de Türkiye'deki Ermenileri Baskı Atında mı Tutmaktadırlar?

Türkiye'deki Ermenilerin bugün de baskı altında tutuldukları iddiası zaman zaman gündeme gelmektedir. Ermeni propaganda çevreleri bu iddiayı şu amaçlarla ileri sürmektedirler:

a) "Ermeni'ye zulmeden Türk imajını" tarih içinde kesintisiz olarak sürdürerek bugüne kadar getirmek,
b) Genç Ermeni kitlelerine uğruna mücadele edilecek bir hedef göstermek,
c) Propagandaya güncel bir nitelik kazandırmak,
d) Yabancı ülkelere Türkiye'nin içişlerine müdahale imkânı sağlayabilmek. Bu iddia da, diğerleri gibi, hiçbir esasa dayanmamaktadır.

Türkiye'deki 40-50 bin Ermeni vatandaşımız bugün hiçbir ayırıma tâbi tutulmadan, Türk vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanarak güven, huzur ve refah içinde yaşamaktadırlar.

Kendi kiliselerinde özgürce ibadet etmekte, kendi okullarında kendi dilleriyle öğrenim görmekte, yine kendi dilleriyle yayın organları çıkarmakta, kendi derneklerinde sosyal ve kültürel faaliyetlerini sürdürmektedirler. Türkiye'deki Ermeni toplumu 30 okula, 17 hayır ve kültür demeğine, Jamanak ve Marmara adlı 2 günlük gazeteye ve ayrıca bazı dergilere, Şişli ve Taksim adlı iki spor kulübüne, çeşitli vakıflara ve sağlık kuruluşlarına sahip bulunmaktadır.

Türkiye Ermenilerinin büyük çoğunluğu Gregoryenâdir. Dini liderleri Türkiye Ermenileri Patriği unvanını taşımaktadır. Bu Gregoryen çoğunluğun yanında Katolik ve Protestan Ermeniler de vardır, bunlar da kendi kiliselerine sahiptir.

Ermeni vatandaşlarımızın çok büyük ekseriyeti İstanbul'da oturmaktadır. Bu nedenle kurumlarının büyük çoğunluğu da İstanbul'da bulunmaktadır.

Hiçbir baskıya maruz kalmadıklarını, Türkiye'de yaşamaktan büyük bir memnunluk duyduklarını ve Türk vatandaşı olmakla iftihar ettiklerini her vesile ile dile getiren Ermeni vatandaşlarımız, yurtdışındaki Türk diplomatlarını hedef olan Ermeni terör örgütlerinin saldırılarını başta Patrik olmak üzere, her fırsatta şiddetle kınamışlar, bu terörün yol açtığı acıları diğer Türklerle birlikte aynı ortak duygularla paylaşarak Ermeni propaganda ve terör odaklarına en etkili yanıtı bizzat vermişlerdir.

1 Kasım 1981 günü İstanbul'daki Ermeni Patrikhanesinde şehit Türk diplomatlarının anısına düzenlenen ve Patrik tarafından yönetilen dinî ayin Türkiye Ermenilerinin Ermeni terörü karşısındaki kararlı tutumlarının açık bir örneğini teşkil etmiştir.

Avrupa Konseyinin Türkiye'deki azınlıklara baskı yapıldığı yolundaki kararı üzerine 1982 Şubatında Ermeni Patrikliğince yapılan açıklamada, "Türkiye Ermenilerinin birer Türk vatandaşı olarak Türkiye'de huzur içinde yaşadıkları ve her türlü inanç hürriyetinden yararlanarak ayinlerini serbestçe yaptıkları" vurgulanmış, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan'ın 28 Ocak 1982 günü Ermeni teröristlerce şehit edilmesi üzerine Patrik verdiği demeçte "Türk Ermenilerinin bu cinayeti her Türk vatandaşı gibi büyük bir üzüntüyle karşıladıkları" ifadesini kullanarak "dışarıdaki Ermenileri bütün yasa dışı eylem ve cinayetlere karşı çıkmaya" çağırmıştır.
Böylece, Ermeni propagandasının bu iddiası hak ettiği cevabı Türkiye Ermenilerinden almış olmaktadır.

BM "Soykırım" Sözleşmesi Açısından Durum Nasıldır?

"Soykırım" kavramı, 1948 tarihli BM "Soykırım" Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanmıştır. Sözleşmenin 2. maddesine göre "soykırım"; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır. "Soykırım" da planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.

Konuyu "soykırım" sözleşmesi açısından yorumladığımızda, tarihteki bazı olaylara değinmeden geçilemeyecektir. "Soykırım" gibi vahim bir insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık gerekir. Bir fert için suça eğilimlilik nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Türk tarihi incelendiğinde "soykırıma" ve asimilasyona rastlanamaz.

Osmanlının yayıldığı coğrafyayı hatırladığınızda Osmanlının; Avrupâ da Viyana önlerine kadar; Afrikâ da, Akdeniz'e sahil tüm Kuzey Afrika'yı; Ortadoğu'nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun yıllar yönetimi altında tuttuğu görünür. Bu süre asgari 200-400 yıl arasıdır. Bu coğrafyadaki, hangi halkın yok edildiği söylenebilir?

Anadolu'da şer'i hükümlerin hakim olduğu dönemde, en eski Hıristiyanlık mezhebi Süryanilik, tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken, 1800'lü yıllarda şer hükümlere aykırı olmasına rağmen Anadolu'da kiliseler açılmıştır. Hatta kardeşlerden biri Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa iken, diğer kardeş Makarije Sırp Kilisesine Patrik tayini edilmiş ve Sırp halkını diriltmiştir. Avrupa'daki mezhepler mücadelesi döneminin "soykırımlarını", uzak doğuda dili değişen halkları (Hindular-Peştun), komple dili ve dini değişen Afrikayı, Güney Amerika'yı görürüz.

Türk yönetimi hakim olduğu yörelerde diğer kültür ve soylara sahip halklarla yaşamaya alışıktır. Belki de bu tarihinde uzun süre farklı kültürlerle bir arada yaşamanın kazandırdığı bir özelliktir.

Türk devlet geleneğinde adalet vardır, kültürlerin yaşatılması vardır ancak, katliam ya da "soykırım" yoktur. Bu konuyu. Justin McCarthy'nin "Ölüm ve Sürgün" isimli kitabı açıkça ortaya koyulmaktadır. Bu kitapta, Balkan ve Kafkas halklarının ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını görürüz.

Yine Osmanlı yönetimini "soykırımla" suçlayanlara sormak gerekir: 1469 yılında İspanya ve Portekiz'den Musevi ve Müslümanlar, 1680 yılında Tökeli İmre ve adamları Macaristan'dan, 1711 yılında Rakoczi Ferençh ve adamları, 1849 yılında Layoş Kosuth ve 2000 kişilik Macar grubu, İsveç Kralı Şarl ve 1500-2000 kişilik adamları, 1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski, 135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel, hatta Troçki ölümden "soykırımın" dan kurtulmak için nereye sığındılar? Tabii ki Osmanlı ülkesine.

1915 yılında "Sözde Ermeni Soykırımı"nın yapıldığını iddia edenler, 1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya kökenli Musevilerin Türkiye'ye sığındıklarını bilmiyorlar mı? Sözde Ermeni "soykırımından" 20-25 yıl gibi kısa bir süre geçmiş iken, "soykırım" yaptığı iddia edilen bir milleti kurtarıcı olarak görenler, neden Türkiye'yi tercih etmişlerdir acaba?

Bugünkü insan hakları normlarını ihtiva eden 1478 tarihli Fermanı ile ülkesi insana sahip oldukları tüm değerleri yaşama, yaşatma ve yeni nesillere nakletme imkanı veren Osmanlı Padişahı Fatih'ten yaklaşık 550 yıl sonra Balkanlardaki "soykırım" ve asimilasyonları hatırlayalım. Bu ferman ile dili, dini, kilisesi, okulu vs. güvence altına alınan Balkan milletleri; homojen toplumlar oluşturma adına 21. Yüzyıla girildiği bir dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan Türklerini yurtlarından söküp atmışlardır. Bugün Türkiye'yi "soykırım" ile suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına kulaklarını tıkamıştır.

Balkan halkları ile, Batılı kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal gazı ile "soykırıma" kalkışan Saddam'ın elinden kaçan Irak halkı, yine Türkiye'ye sığınmıştır. Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde kucak açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer milletlere ve devletlere örnek olacak temiz sicili budur.

Prof. Justin McCarthy de ABD Temsilciler Meclisinde yaptığı Savunma Bilgilendirme konuşmasında, I. Dünya Savaşı'nda Türklerin de büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir:

"... Savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı. Mustafa Kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur. Türk hükümeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı Türk davasında baskı yapılmasının eski nefretleri canlandıracağını ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştir.
Bu yüzden Türkler dertleri ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir. Bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin Türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur... Yapmadıklarına inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen Türklerin ne düşünmesi gerekiyor..."
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
ÖNEMLİ SORULAR ve YANITLARI

Ermeni Din Adamlarının, "Soykırım" İddialarına Bakış Açıları Nasıldır?

DİKRAN KEVORKAN
(Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı)


7 Ekim 2000 tarihli Sözde Ermeni Yasa Tasarısı hakkındaki görüşlere yer veren "Ceviz Kabuğu" adlı TV programına katılan Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan, şunları söylemiştir:

"Soykırım" ve Tehcir (bir yerden alıp başka bir yere ***ürmek) farklı anlamlara gelir. Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri (medya, kiliseler, din adamları) bütün bu olaylara sebep olmuştur. Patrik ruhani bir liderdir, siyasi konularda patrikten görüş alma gibi bir yanlış yapılıyor. Emperyalist güçler ASALA ve PKK'nın arkasında olmasaydı onlar ne yapabilirlerdi?

Tehcir meselesinde Almanya'nın İstanbul'a baskısı vardı. Burada Almanya'nın yerleşik düzenini sarsmak ve Bağdat demiryolu mevzusunda ekonomik menfaatlerini sağlama almak amacı vardı. Atatürk'ün sağlığında Ermeni meselesi niye gündeme gelmedi. Çünkü, ulusal ruh vardı, tek yumruk vardı. Bugün bence devlet sisteminde bir laçkalık vardır.

Asimilasyon konusunda ise şunu söyleyebilirim; bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza eden ülke: Türkiye'dir. Yurtdışındaki Diasporadaki Ermeni, ismini değiştirerek mücadeleye giriyor. Çünkü, oralarda bir kültür ağırlığıyla o insanların kültürünü eritmek var.

Bugün Türkiye'nin aleyhine konuşulan Diasporadaki Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika'nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngilizce yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar. Bunu söylediğin zaman kötü kişi oluyorsun. Biz onun için Türkiye'deki Ermeni vatandaşlar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz. Ne için? Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye ruhuna bir haksızlık yapılmaktadır. Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. PKK, ASALA, bu kararname, bütün bunlar dışarıdakilerin oyunu. Biz Türkiye'deki vatandaşlar olarak bir haksızlık yapıldığını düşünüyoruz. Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar."


II. MESROB
(ERMENİ PATRİĞİ)


CNN-Türk Televizyonunda 2000 Ekiminde yayınlanan bir programa katılan Ermeni Patriği II. Mesrob, Henika Kiremitçi isimli bir izleyicinin yönelttiği "Ben Türkiye'de yaşayan Ermeni'ler yani azınlık olarak ne olacağız yani biz burada tedirgin oluyoruz." Şeklindeki sözlerine şu cevabı verdi:

MESROB II- Gerçektende ben de nabzını yoklarken bizim İstanbul'da yaşayan kilise üyelerimizin bir tedirginlik sezinliyorum; ama buradan izin verirseniz, Türkiye'de yaşayan bütün hem Ermenilere hem kilisemin üyelerine şunu söylemek istiyorum; tedirgin olmanıza hiçbir sebep yok. Lütfen Türkiye'de yaşayan bütün vatandaşlarımızın ve özellikle devletimizin sağduyusuna güveniniz ve hiç bir eziklik altında da kendinizi hissetmeyiniz. Çünkü sizin bu tasarılar ve bu gibi eylemlerle uzaktan yakından hiçbir ilginiz yok.


II. MESROB
ERMENİ PATRİĞİ


22 Ağustos sabahı Kınalıada Surp Krikor Lusavoric Kilisesi'ndeki törenlere başkanlık eden Ermeni Patriği II. Mesrob, Hayr Sahak Apega'nın sunduğu Surp Badarak ayininde özetle şu vaazı verdi:

VAAZIN BİRİNCİ KISMI

Yerusagem'de Siloam adında kutsal sayılan bir havuz vardı. Rab Hisus'un zamanında, şehirliler bazen havuzun suyunun birdenbire dalgalandığını söylerlerdi. Bu dalgalanma esnasında kendini toparlayıp hemen suya atanların hastalıklarına şifa bulacaklarına inanırlardı. Yüzlerce hasta havuz kenarında imanla nöbet tutar ve dua okurdu. Bir defasında havuz kenarındaki büyük sütunlardan biri devriliverdi. Havuz başındakilerden 18 kişi feci şekilde ezilerek can verdi. Bu olay Luka İncili'nin 13. bölümünde kayıtlıdır.
Rab Hisus şakirtlerine bu felaketi hatırlatarak, 18 kurbanın cemaatin diğer üyelerinden daha günahkar olup olmadığını sordu. Sonra da, yanıt alamayınca, "Hayır!" dedi. Çünkü insanlar yalnız kendi hataları ya da günahları sonucunda değil, birçok başka nedenlerden ötürü yaşamlarını yitirebilirler. Asıl mesele şu: Doğal afet ya da başka nedenlerle olsun, insan her zaman o ölümle yaşam arasındaki kritik ana hazırlıklı olmalı, elinden geldiğince hazırlıksız yakalanmamalıdır.

Ruhani hayatta karşılaşabileceğimiz en büyük felakete gelince, o da Tanrı'nın krallığından mahrum kalma olasılığıdır. Tanrı'nın yakınlığını ve babalık şefkatini hissetmek istiyorsak , tövbe ederek Tanrı ile barışmamız gerekiyor. Bu da, gerek Vaftizci Yahya'nın (Surp Hovhannes Migirdic), gerek Rab Hisus'un İncil'deki vaazlarının odak noktasını oluşturuyor: "Tövbe edin, çünkü Tanrı'nın Krallığı yakındır."
Altı gündür merkezi İzmit olan feci depremin etkisi altındayız. Maddi ve manevi değerler yanında, ve onlardan önce, belki de yirmi bini aşkın can kaybının verdiği ıstırap dayanılacak gibi değil. Halbuki bu depremin olacağı biliniyordu. İnsanlık tabiatı işte, o an gelene kadar tedbir almakta ne kadar gecikildiğini anlamak istemiyoruz sanki. Bu kadar can kaybına neden olan hırsız müteahhitlerin, tabi yapanları kastediyorum, acaba vicdanları sızlıyor mu? Ya, ağır çekimli film misali yavaş harekete geçen yöneticiler? Öte yandan, sadece para değil, kanını gönderen Yunan halkını, vatandaşına ve insanına başka bir ülkede bile değer veren İsrail yetkililerini ibretle takdir etmemek mümkün müdür?



Dindarlıktan önce insanlık gelir. İnsanı sevmeyen, ruh olan ve gözle görünmeyen Tanrı'yı sevemez, der Surp Hagop. Bu gibi doğal afetlerde, din, dil, ırk farkı gözetenler zavallı sefillerdir. Rab Hisus'un, İyi Samiriyeli meselinde öğrettiği gibi, farklı din ve etnik gruplardan olsalar bile, insanlar Göklerdeki Baba'nın evlatları ve birbirinin kardeşleridir. İnsan, komşusuna ve kardeşine karşılıksız yardımda bulunabilme erdemini gösterebilmelidir. Marmara depreminde ölenler, geride kalan, kurtulabilen acılı insanlar, evleri barkları kullanılamaz durumda olanlar bizim Rab'deki kardeşlerimizdir. Her imanlı elinden gelen yardımı, kendi kararınca, yapmalıdır. Bu acıya seyirci kalmak ayıp ve günahtır.

Bugünlerde güz yağmurları başladığında sokaklarda yatıp kalkan onbinlerce depremzedeler bir de hastalanmaya başlayacaklar. Yuvalarımızın güvenliğinde yaşarken, üç öğün yemeklerimizi yerkenfelaketzede kardeşlerimizi de düşünmeli, Rab'bin bizlere verdiği nimetlerden onlara da pay çıkarmalıyız. Bu, ilk görevimizdir.
İkinci görevimiz, cemaatimize ait olan okulların, kiliselerin ve Patrikhanemiz'in binalarındaki hasarları en kısa zamanda el ele vererek onarmalı,güçlendirmeli ve yöremizdeki olası herhangi yeni bir sarsıntıya karşı bu emanetlerin mukavemet güçlerini artırmalıyız.

Ancak bunları yaparken en önemli noktayı göz ardı etmemeliyiz. O da şudur: bu deprem kendimizi sorgulamamıza , tövbemizi yenilememize, sosyal, idari ve manevi anlamda yeniden yapılanmamıza muhakkak vesile olmalıdır.

VAAZIN İKİNCİ KISMI

Yeni öğrenim dönemi yaklaşırken, sözümün ikinci kısmında önemli bir konuya değinmek istiyorum. Ruhani ve kültürel hayatımız büyük bir yıpranmaya girmiş bulunuyor. Bunun yegane sebebi snobizm ve gösteriş meraklılığıdır. Cemaat okullarından uzaklaşma ve özellikle yeni zenginlerin kendi çocuklarını yenibitme okullara büyük masraflarla kaydetme yarışına akıl ve mantık sığdırmak mümkün değil.

Kendi kendilerini haklı çıkarmak için de cemaat okullarımızın kalitesi hakkında yalan yanlış hurafeler yayıyorlar. Cemaatimiz ilköğrenim okullarından bu yıl tam 8 talebe Robert Kolej'in imtihanlarında gayet yüksek puanlar elde ederek başarı kazandılar. Liselerimizden de üniversiteye giriş oranı gayet yüksek; liselerimiz, yurdumuzdaki binlerce ortaöğrenim okulları başarı sıralamasında ilk 150'ye giriyor.

Okullarımızın başarı oranının göstergesi değil mi bunlar? Okullarımıza ikiyüz milyonu çok gören ve evladını en az iki-üç milyarlık yenibitme okullara gönderenler evlatlarına en büyük kötülüğü yapıyorlar. Onları kendi kültürlerinden, dillerinden ve manevi zenginliklerinden mahrum bırakıyorlar. Yarın öbür gün yetişip erdikleri zaman, evlatları kendi ana-babalarını emin olunuz ki suçlayacaklar.

Otomobillerin markası vardır. Komşumun şu marka arabası var, bizimki de ondan olsun diyebilir birisi, arabaların alternatifleri çok; ancak bizim cemaat okullarımızın alternatifi yok. Bizim okullarımızda çocuklarımız hem bilinçli Türkiye vatandaşları olarak yetişiyor, hem de Ermeni dili ve edebiyatına, Hıristiyanlık dininin temel ilkelerine vakıf oluyorlar.
Okullarımızda aksaklıklar yok değil. Peki, öteki okullar mükemmel mi? Tabi ki, değiller. Öyleyse boş ve kaprisli tenkitleri bir yana bırakarak, sorunları gidermek için yönetimlerde, okul komisyonlarında ve okul-aile birliklerinde aktif görev almak gerekir. İyi olmayan, kendini yenileyemeyen yöneticiler demokratik katılımla görevden alınır, daha iyileri göreve getirilir. Bu da cemaatin etkin ve uyanık katılımıyla olur.
Okullarımıza yabancı kalmanın direkt sonuçlarından biri aile düzenimizin bozulmasıdır. Hemen hemen boşanma yokken, cemaatimizdeki boşanma oranı son onyılda hızla yükseliyor. Kutsal olmayan evlilikler ve nikahsız yaşayanlar yüzde 60 oranını neredeyse geçmek üzere.

Hayırseverlerimiz var ki, hem maddi destek yapıyor hem de cemaatin bu yaraları ile yakinen ilgileniyor ve bir çıkış yolu arıyorlar. Bir de ağalik taslayanlar var ki, ne maddi yardımda bulunurlar, ne de bu sorunlara ilgi gösterirler; ama baş masalarda oturmaz ya da resimlerde görünmezlerse kıyameti koparırlar.

Peki, bu sorunlarla toplumun önde gelenleri, aydınları ve hayırseverleri ilgilenmezse kim ilgilenecek? Benim ruhani ve manevi yetkim dışında bir gücüm yok. Patriğiniz olarak şu kadarını söylüyorum: evladını kendi cemaatinden, kendi dininden, kendi okulundan uzaklaştıran her kişinin ve her ailenin üzerinden takdisimi geri alırım! Vay Resuli Kilise'nin ve kilise büyüklerinin takdisinden mahrum kalanların haline! Ne mutlu bu büyük ailenin sevgi bağı ve birliği içinde bulunabilenlere! Ne mutlu atalarımızın örf ve adetleriyle donanmış olan inayetli ve kadasetli kilisemizin vasıtasıyla ebediyet suyunun öz kaynağından içebilenlere! Kısacası şunu söylemek istiyorum: Yeni okul döneminin başlamasına birkaç hafta kaldı. Okullarımıza sahip çıkın, onlara destek olun, çocuklarınızı kendi okullarınızdan uzaklaştırmayın, okullarımızı ve sevgili öğretmenlerimizi yüreklendirin, okullarınıza ve kiliselerinize güvenin, bir-iki yıldır başka yerlerde okuyorlarsa bile, çocuklarınızı kendi eğitim yuvalarına döndürün!

II. MESROB
ERMENİ PATRİĞİ


Ermeni Patriği II. Mesrob'un Milliyet Gazetesi muhabiri Yavuz Baydar'a 22 Mayıs 1999 tarihinde verdiği mülakat.

Soru - Fatih dönemine kadar Konstantinopolis'teki Ermenilerin bir Patriği olmamış. Neden?

II. Mesrob - Konstantinopolis'teki Ermeni topluluğunun tarihi MS 4. yüzyıla dayanır. Bir ara 6. yüzyılda sur içinde bir Ermeni kilisesi olduğunu biliyoruz. Daha sonra Bizans Ortodoks mezhebi dışındaki Hristiyanlara müsamaha göstermediği için Ermeniler sur dışında kalan binalarda ibadet etmişler. Tüm Batı Anadolu, Trakya ve hatta Lvov'a kadar Doğu Avrupa bölgelerindeki Ermeni cemaatlerinin ruhani reisi ise Bursa'da imiş. Bizans'ta Batı Ermenileri için bir patriğe gerek görülmemiş.

Soru - İstanbul'un fethine kadar Anadolu'daki Ermeni cemaatinin durumu nasılmış?

II. Mesrob - Anadolu'daki Hristiyan Ermenilerin tarihi İsa Mesih'in havarilerinden ikisinin, Aziz Tadeos ile Aziz Bartolomeos'un doğu yörelerinde misyonerlik yapmalarıyla başlar. 301 yılında Ermeni Krallığı Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etti. Bu olayın 1700'ncü yıldönümünü 2001 yılında kutlayacağız. Böylece 301 yılında Ermeniler'in başpatrikliği sayılan Eçmiyadzin Patrikliği kurulmuş oldu.

6. yüzyıldan itibaren Kudüs'te Rum Kilisesi'nden ayrılan Ermeniler bir Ermeni Patrikliği oluşturdu. 10. yüzyılda Van'ın Aktamar Adası'ndaki Aktamar Patrikliği üçüncüsüydü. Kozan'daki Kilikya Patrikliği ise 1441'de başladı. Diğer tüm yörelerde Osmanlıca'da "marhasa" diye adlandırılan Ermeni episkoposları ya da başepiskoposları vardı.

Soru - Fatih'in İstanbul Ermeni cemaatine patriklik berati vermesinin nedeni nedir?

II. Mesrob - Fatih, İstanbul'u fethettikten sonra şehrin iskanı için Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden Ermenileri İstanbul'a getirdi. Onun Gennadios'u Rum Patriği olarak tanımasından sonra Bursa Başepiskoposu Hovagim'i Ermeni Patriği olarak tanıması, Hristiyan tebaa arasında bir denge kurma düşüncesine atfedilir.
İmparatorluk sınırları dahilinde Bizans Ortodoks doktrinini kabul etmeyen büyük bir kitle olduğunu unutmamak gerek. Ayrıca, devlete ödenecek vergilerin de Ermeni tebaadan toplanması gerekiyordu. Fatih'in kararının bir nedeni de budur.

Soru - Osmanlı döneminde Ermenileri genelde zanaatkar ve tüccar olarak, sorunları geniş ölçekli yaşamayan bir topluluk olarak görüyoruz. II. Mahmut döneminden itibaren saraya yakınlaşıyorlar. Tanzimat'ı izleyen dönemde Nizamname-i Millet-i Ermeniyan fermanı ile cemaat laik bir özerkliği pekiştiriyor. Bu arada milletvekili ve bakanlar da çıkarıyor. Ama bu arada Osmanlı topraklarında yaşanan çözülme giderek hız kazanıyor. Bazı Ermeni siyasi partileri merkezi otoriteye başkaldırıyor. Yaşanan acılı olaylar 1915'te doruk noktasına geliyor. Siz halen devam etmekte olan bu tartışmalarla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

II. Mesrob - Ben o dönemde Ermenilerin bağımsızlık arayışında olduklarına inanmıyorum. Patrikhane ve cemaatin büyük bir çoğunluğu Osmanlıcıydı. Bir kısmı doğudaki yağmalama olaylarından, yaşanan siyasi kargaşadan rahatsızlık duyuyor ve güven ortamının sağlanmasını talep ediyordu. Çok küçük bir kesim, sadece Tasnaklar, bağımsızlık peşindeydi.

O dönemin paniği içinde, yöneticiler, azınlık içindeki küçücük bir azınlığın eğilimlerini bütün bir azınlığa mal etme yanlışını yaptılar. Sorun bence şuydu: Osmanlı'nın çöküşü başlamış, birçok ülke bağımsızlığını ilan etmişti. Tabii bazı Batılı güçler de bu kargaşada roller almıştı. Bu gibi nedenlerle, Türk - Ermeni ilişkileri güvensizlik ortamına sürüklendi. Böylece tehcir kanunu çıktı, bu da Ermenilerin tarihine "büyük felaket" diye geçen olaylara sebebiyet verdi.

Ancak TC'nin kuruluşuna kadarki Türk - Ermeni ilişkilerinin bu son dönemini bütün tarihi açıklamak için kullanmak çok yanlış.

Tarihe besinci yüzyıldan itibaren bakmak gerekir. İlk Ermeni matbaasının İstanbul'da kurulduğunu, ilk Ermenice kitapların burada basıldığını, ilk Ermeni tiyatrosunun bu dönemde İstanbul'da kurulduğunu da görmek gerek. Benim için en önemlisi, bu kadar çok farklı gruplardan, kültürlerden, dinlerden insanın bir imparatorluk çatısı altında 600 yılın üzerinde birlikte yaşamış olmasıdır. Bu bence kutlanması gereken bir şey.

Soru - Cumhuriyet'e geçiş kiliseniz açısından sancılı oldu mu?

II. Mesrob - Oldu elbette. Birinci Dünya Savaşı olmuş, tehcir yaşanmıştı. Bir yıkım tüm toplumu etkilemişti. Cumhuriyet'in ilk beş yılında cemaat patriksiz kaldı. I. Mesrob'un 1927'de Patrik seçilmesinin ardından normalleşme süreci başladı.

Soru - Bugün kilisenizin ve cemaatinizin sorunları neler?

II. Mesrob - Dini ve ruhani açıdan hiçbir sorunumuz yok. İstediğimiz yerde ve saatte dini vecibelerimizi yerine getiriyoruz. En büyük sorun, rahip ve papaz sıkıntısı. Bir ruhban okulu şart, ama biz bunu YÖK kanalıyla üniversite sistemi içinde çözmek istiyoruz.

Cemaatin toplumsal sorunları var. 1936 Beyannamesi'nin vakıflarımıza getirdiği bazı çağdışı kalmış, artık bugünün şartlarına göre gözden geçirilmesi gereken tahditler var. Bir camiye bir kişi nasıl hibe edebiliyorsa, bir kiliseye de hibede bulunmalı. 1936'dan sonra vakıflara verilen mülk bağışları da tapu verildiği halde 1970'lerden itibaren sahiplerine geri verilmesi kararı altında. Eski sahipleri ölmüş ise, mülklere el konmuş. Bu uygulamaların bir an önce son bulmasını diliyorum.

Soru - 2000'lere gidilirken Türkiye toplumu sizin pencerenizden nasıl bir manzara arz ediyor?

II. Mesrob - 75. yıldönümünü birlikte kutlamakta olduğumuz Türkiye, çok karmaşık gündemli görünse de, ben bu sıkışık ortamdan çıkıp baktığımda, durumun o kadar da kötü olmadığını görüyorum. Gelecek açısından ümitliyim. Ülkemizin gerek bölgesel konumundan, gerek kendi içindeki ileriye dönük hamleleri bakımından iyimserim. Sistemin yeni döneme uyarlanmasıyla birçok sorunun üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.

Soru - Günümüzdeki laiklik tartışmalarına ne diyorsunuz?

II. Mesrob - Bu ilke bizim cemaatimizin içinde var. 1863'teki belge bunu tescil ediyor. Bu anlayış hala devam ediyor. Ben Türkiye Ermenileri patriği olarak, burada insanların evlenmesi, boşanması, mülkiyet ihtilafları gibi hususlara bakacak dini mahkemelere başkanlık etmeye hiç mi hiç hevesli değilim.

Cumhuriyet döneminde doğan insanlar olarak geriye dönüşün imkansız olduğu kanısındayım. 2000'lere adım adım ilerlerken, Orta Çağ'a geri dönüş anlamına gelecek her çabayı, hayatı dini yasalarla yönetmeye ilişkin her adımı gülünç buluyorum.

Soru - 2000 yılı kutlamaları bütün insanlığın ilgisini çekiyor, ama Hıristiyanlar için ayrı bir önem taşıyor. Siz Türkiye'de "millennium" kutlamalarına nasıl katkılar yapacaksınız? Türkiye için bu kutlamalar büyük bir fırsat değil mi? Türkiye sizce bu konuyu yeterince önemsiyor mu?

II. Mesrob - Biz çok önemsiyoruz bunu, ama devletin bu işle alakalı birimleri ne kadar önemsiyor, hala bilemiyorum. Bakın, Türkiye'de Anadolu'nun üç ana kilisesi var: Ermeni, Rum ve Süryani kiliseleri. Benim bildiğim kadar, 2000 kutlamaları konusunda bu üç kiliseden hiçbiriyle temas kurulmadı. Biz her türlü katkıyı yapmaya hazırız, ama son ana bırakılırsa, korkarım istemediğimiz engeller önümüze çıkabilir. Hep söyledim:
Hristiyanlık açısından birinci dereceden kutsal ülkeler Filistin ve Vatikan ise, ikinci dereceden kutsal ülke Anadolu, yani Türkiye. Düşünün, İsa'nın havarilerinden yarısının mezarları buradadır! Bunun turizm, kültür ve dinler arası ilişkiler bakımından devasa önemi var. 2000 yılında İsrail'e müthiş bir turizm akımı olacak. Bize ne kadarı gelecek? Biz turizm krizine cevap ararken, bunu da düşünmeliyiz. Türkiye'nin kültürel, folklorik, dini dokusunun sonuna kadar kullanılması, sergilenmesi gerekiyor. Ben bunun yapılmadığı kanısındayım. Bu büyük fırsat değerlendirilmelidir.


II. MESROB
ERMENİ PATRİĞİ


22 Mayıs 1999 günü Hilton Oteli'nde düzenlenen resepsiyonda konuşan Ermeni Patriği II. Mesrob, şunları söylemiştir:

"3. Binyılın eşiğindeyiz. İnsanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını kutlamaya hazırlanıyoruz. Bunun hepimiz için büyük fırsat olduğunu düşünüyorum. Geleceğimizi kıtaların, kültürlerin ve halkların birlikteliği düşüyle tayin etme fırsatı...
İnsan hayatına, kişisel hak ve özgürlüklere saygı, adil ve her türlü şiddetten uzak bir dünya hepimizin ortak özlemi.


Önümüzdeki bu dönüm noktası yalnızca eşsiz bir fırsat değil, aynı zamanda çetin bir sınav sunuyor bizlere. Geride bırakmaya hazırlandığımız 2. Binyıl trajik olaylarla doluydu.

Yine de geride bıraktıklarımız arasında hep saygıyla yad edeceğimiz, önümüzdeki binyıllarda da sevinçle kutlayacağımız nice olaylar yok değil.
Tıpkı bugün kutladığımız gibi...

İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine rastlayamayacağımız bir olaydır.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de Batı Anadolu'daki Ermeni episkoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneğidir.

Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü.

Yeni bir binyıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını gözönünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz.

İmparatorluk sınırları içindeki Ermeni toplumunun hayatını onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet'i, onun doğrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarını ve 1461'deki ilk İstanbul Ermeni Patriği Bursalı Hovagim'den başlayarak bu makama sadakatle hizmet eden 83 patriğimizi sevgiyle ve minnetle anıyoruz.
Biz Türkiye Ermenileri, ülkemizde yaşayan en kalabalık Hıristiyan cemaati olarak 75. yılını coşkuyla kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlık geleceğine tüm kalbimizle inanıyor ve yarınlara ümitle bakıyoruz."
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Kronoloji

KRONOLOJİ

1022

Ermeni topraklarının İmparator II. Basileios tarafından Bizans topraklarına katılması üzerine 40 bin Ermeni Anadolu'ya sürgün edildi.

1046
Ermeni hanedanları Bizans İmparatoru IX. Konstantin tarafından katledilerek yok edildi.

1054
Sultan Tuğrul Bey döneminde Selçuklulara bağlanan Ermenilere özerklik verildi.

1098
Ermeniler Haçlılarla işbirliği yaptılar.

1461
Fatih Sultan Mehmed, Bursa'daki Ermeni Piskoposu Hovakim'i (Ovakim) İstanbul'a getirterek kendisine Patrik unvanını verdi ve Ermenilere birçok haklar tanıdı.

1567
Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik'te matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza İstanbul'da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi.

1790
İlk resmi Ermeni Okulu, Amira Miricanyan ve Şnork Mığırdıç tarafından Kumkapı Fıçıcı Sokak'ta kuruldu.

1823
Artin Bezciyan adlı Ermeni, Kumkapı'da Bezciyan Okulu'nu kurdu.

1824
Patrik Karabet, Ermenice gramer okutan Kumkapı Okulu'nu Patrikhane'nin himayesine aldı.

1853
(22 Ekim) Ermeni Maarif Komisyonu kuruldu.

1876
Kurulan Mecliste Ermeni milletvekilleri de katıldı.

1877
(7 Aralık) Ermeni Milli Meclisi, Ermeni halkının askere yazılarak savaşa katılma kararını aldı.

1878
(13 Nisan) İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada, Türklerle beraber yaşayamayacaklarını bildirdi.
(13 Temmuz) Berlin Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya, Osmanlı Ermenileriyle ilgili 61. madde eklendi.
(3 Ağustos) İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul Büyükelçisi Layard'a gönderdiği talimatta, Osmanlı Hükümeti'nin Doğu'da reformlara başlaması gerektiğini bildirdi

1890
(20 Haziran) Erzurum İsyanı
(Temmuz) Kumkapı Nümayişi
Birinci Sason İsyanı

1892 - 1893
Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları

1895
(30 Eylül) Babıâli olayı
Kasım ayında, Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü

1896
30 Ekim İstanbul'da Ermeni eylemi
(1 Haziran) I. Van isyanı
(26 Ağustos) Osmanlı Bankası Olayı

1902
Ermeni dilcilerden H. Acaryan, "Ermeni Dili'ne Türk Dili'nin Tesiri ve Ermenilerin Türkçe'den Aldıkları Sözler" adında bir eser yazdı.

1904
İkinci Sason isyanı

1905
(21 Temmuz) Yıldız Camii'nde, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast teşebbüsü.

1908
Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına başladı.
İkinci Meclis açıldı ve Ermeni komitecilerden bazıları Millet Meclisi'ne girdi

1909
(14 Nisan) Adana'da Ermeni isyanı

1915
(15 Nisan) II. Van İsyanı
(24 Nisan) Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunan Ermeni komiteleri kapatıldı. Bu komitelerin idarecilerinden 2345 kişi tutuklandı.
(3 Mayıs) Ermeniler Van'da büyük bir katliama giriştiler.
(27 Mayıs) Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı.

1918
(1 Şubat) Ermeni komitacı Arşak, Bayburt'ta katliam yaptı.
(25 Nisan) Ermeni komitacılar, Kars'ın doğusundaki Subatan köyünde 750 Müslüman'ı katletti.
(1 Mayıs) Ermeni komitacılar, Kars'ta, aralarında çocukların da bulunduğu 60 Müslüman'ı katletti.

1919
(20 Kasım) Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev yapan Bogos Nubar Paşa ve Şerif Paşa, Ermeni-Kürt bağımsızlık belgesini imzaladılar.

1920
(12 Ocak) 450 kişilik Ermeni süvari birliği, Antep'in Arapdar köyünde Müslümanlar'a işkence yaptı.
(2 Aralık) Gümrü Anlaşması imzalandı.

1921
(15 Mart) Talat Paşa, Berlin'de Ermeniler tarafından katledildi.
(6 Aralık) Sait Halim Paşa'yı Ermeniler Roma'da katletti
(16 Mart) Moskova Anlaşması imzalandı.
(18 Mart) Ermeni Misak Torlakyan, Azerbaycan İçişleri Bakanı Cevanşir Han'ı, Tepebaşı'ndaki Pera Palas Oteli önünde öldürdü.
(13 Ekim) Kars Anlaşması imzalandı.

1922
(22 Temmuz) Cemal Paşa, Tiflis'te Ermeniler tarafından katledildi.

1923
Ermeni asıllı Münib Boya, Van milletvekili olarak meclise girdi.
(24 Temmuz) Lozan Anlaşması imzalandı.

1934
Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı romanı, ABD'de İngilizce yayımlandı.

1935
(15 Aralık) Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir grup Ermeni, Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserini "Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu" gerekçesiyle yaktı.

1936
Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin Fransa'da yayımlanması, Türk basınının tepkisini çekti.

1937
Cevat Rıfat Atilhan, "Musa Dağı" adında kitap yazarak, Franz Werfel'in eserinin gerçekleri yansıtmadığını bildirdi.
Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin filme alınmasının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı nezdinde gündeme geldi.

1943
Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar milletvekili oldu.

1957
Mığırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde, Demokrat Parti listesinden İstanbul milletvekili seçildi.

1964
(24 Aralık) Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde "Ermeni Meselesini" ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı.

1965
(24 Nisan) Brezilya'nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler tarafından Türkiye aleyhine gösteri düzenlendi.

1969
(24 Nisan) Londra'da, Türk Elçiliği önünde Ermeniler tarafından gösteri yürüyüşü tertip edildi.

1973
(27 Ocak) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mığırdıç Yanıkyan adlı Ermeni tarafından katledildi.

1975
(20 Ocak) ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu) örgütü kuruldu.
(22 Ekim) Viyana'da, Büyükelçi Daniş Tunalıgil katledildi.
(24 Ekim) Paris'te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip Yener katledildi.

1976
(16 Şubat) Beyrut Büyükelçiliği Birinci Kâtibi Oktay Cerit katledildi.
(28 Mayıs) Zürih Çalışma Ateşeliği Bürosu bombalandı. Saldırının faili olduğu anlaşılan Noubar Soufoyan adlı bir Ermeni yakalandı, yargılandı ve suçu sabit görülerek 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

1977
(29 Mayıs) İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na ve Sirkeci garına patlayıcı madde atıldı, saldırıda 4 kişi öldü ve 31 kişi yaralandı. Saldırıları "Aşırı Ermeni Hareketleri Örgütü" üstlendi.
(9 Haziran) Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi.

1978
(3 Ocak) Brüksel Büyükelçiliği'ne patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(3 Ocak) Londra'daki Türk bankasına patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(2 Haziran) Madrit'te, Büyükelçi Zeki Kunaralp'ın eşi Necla Kunaralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu katledildi.
(8 Temmuz) Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşeliği ve Türkiye Turizm Bürosuna patlayıcı maddeler atıldı. Saldırıyı "Ermeni Soykırım Adalet Komandoları" üstlendi.
(6 Aralık) Cenevre Başkonsolosluğu'na patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(17 Aralık) THY Cenevre Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Gizli Kurtuluş Örgütü (ASALA)" üstlendi.

1979
(15 Nisan) Yunan Hükümeti, Atina'nın Nea Simirna meydanında "'Ermeni İntikam Anıtı"nın dikilmesine izin verdi.
(22 Ağustos) Cenevre Başkonsolosluğu'nda Konsolos Yardımcısı Niyazi Adalı'ya karşı suikast düzenlendi. Saldırıda 3 kişi yaralandı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(27 Ağustos) THY Frankfurt Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(4 Ekim) THY Kopenhag Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(12 Ekim) Lahey'de, Amsterdam Büyükelçisi Özdemir Benler'in oğlu Ahmet Benler katledildi.
(22 Aralık) Paris'te Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan katledildi.

1980
(10 Ocak) ASALA, THY Tahran Bürosuna bombalı saldırıda bulundu.
(6 Şubat) Büyükelçi Doğan Türkmen, Bern'de saldırı sonucu yaralandı.
(10 Mart) Ermeni teröristler THY'nın Roma Bürosunu bombaladılar. Saldırıda 2 İtalyan hayatını kaybetti, 14 İtalyan da yaralandı.
(8 Nisan) ASALA, Sayda toplantısında, Kürtlerle Ermeniler arasında benzerlik olduğunu iddia ederek Kürtleri kan kardeşi olarak ilân etti.
(17 Nisan) Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel silahlı saldırıya uğradı. Koruma görevlisi Tahsin Güvenç yaralandı.
(19 Nisan) ASALA, Marsilya Türk Konsolosluğu'na roketatarlı saldırı düzenledi.
(31 Temmuz) Atina İdari Ateşemiz Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen acımasızca katledildi.
(5 Ağustos) Lyon'da, Ermeniler tarafından konsolosluğun basılması sonucu Kadir Atılgan, Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ ve Hüseyin Toprak adlı vatandaşlar yaralandı.
(26 Eylül) Paris'te, Basın Ataşemiz Selçuk Bakkalbaşı silahlı saldırıya uğradı ve ağır yaralandı.
(10 Kasım) ASALA örgütü, Strasburg Türk Konsolosluğu'na bir saldırı düzenledi.
(17 Aralık) Sidney Başkonsolosu Şarık Arıkyan ile koruma polisi Engin Sever katledildi.

1981
(13 Ocak) Paris Büyükelçiliği Maliye Müşaviri Ahmet Erbeyli'nin arabasına bomba konuldu; Erbeyli ölümden döndü.
(4 Mart) Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din görevlisi Tecelli Arı şehit edildi.
(3 Nisan) Kopenhag'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir, evine giderken Ermeni teröristlerce kurşunlandı ve ağır şekilde yaralandı.
(9 Haziran) Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak görev yapan Mehmet S. Yergüz katledildi. Olayı ASALA üstlendi.
(24 Eylül) Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler, güvenlik görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler.
(3 Ekim) Roma Büyükelçiliği 2. Katibi Gökberk Ergenekon, Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı ve ağır yaralanarak saldırıdan kurtuldu.
(27 Kasım) Avrupa'da bulunan "Ermeni Öğrenciler Birliği" ile "'Kürt Öğrenci Derneği", Londra'da ortak bildiri yayınladılar

1982
(28 Ocak) Los Angeles'da, Başkonsolos Kemal Arıkan, Harry Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından katledildi.
(8 Nisan) Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Kâni Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı.
(5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan Gündüz katledildi.
(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay katledildi. Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla Altıkat, Bulgaristan Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süelkan ve Lizbon Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu'nun eşi Cahide Mıhçıoğlu da silahlı saldırıya uğradılar. Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunan Coşkun Kırca da, silahlı saldırıya uğradı.
(7 Ağustos) 3 Ermeni terörist, Ankara Esenboğa Havalanına silahlı, bombalı saldırı düzenlediler ve katliam yaptılar. Otomatik silahlarla ve bombalarla orada bulunanlara saldıran teröristler, 3'ü emniyet görevlisi olan toplam 9 kişiyi öldürdüler ve 78 kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terörist yakalandı.
(10 Ağustos) Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle Ermeni terörünü lânetledi.

1983
(29 Ocak) Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa baskını nedeniyle Ankara'da idam edildi.
Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan tarafından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisi'ne düzenlenen suikast sırasında, yoldan geçen bir Belgrad'lı öldü.
(15 Temmuz) ASALA mensubu teröristler, Paris Orly Havalimanı THY Bürosuna bombalı saldırı düzenledi. Olayda, 4'ü Fransız, 2'si Türk, 1'i ABD'li ve 1'i İsveç'li olmak üzere toplam 8 kişi hayatını kaybetti. 60 kişi de yaralandı.
(27 Temmuz) Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ni basan 5 Ermeni ölü olarak ele geçirildi.

1985
(12 Mart) Ottowa Büyükelçiliği, silahlı, bombalı 3 Ermeni terörist tarafından basıldı. Kanada'lı koruma görevlilerinden biri vurulup öldürüldü. Büyükelçi Coşkun Kırca yaralı olarak kurtuldu.

1991
(21 Ocak) Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldırı düzenledi. Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü. Ermeniler ayrıca, Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri Savâtin Askerova'yı katletti.
(13 Nisan) Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında çatışmalar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine tutuldu.
(23 Nisan) Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı. Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale geldi.
(26 Nisan) Karabağ bölgesinde 4 Azeri güvenlik görevlisi öldürüldü. Olayı "Karabağ Savaşçıları" adlı Ermeni örgütü üstlendi.
(23 Eylül) Ermenistan bağımsızlığını ilan etti.
(26 Aralık) Sovyetler Birliği dağıldı. 23 Eylül'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan fiilen ve hukuken bağımsız oldu.

1996
Levon Ter-Petrosyan, ikinci defa Ermenistan Devlet Başkanı seçildi.

1997
(20 Mart) Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, Ermenistan Başbakanı oldu.
(20 Aralık) Ermeniler, Surp Agop Hastanesi'nin 160. yıldönümünü yılbaşı şöleniyle birlikte kutladılar.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1997 Sedat Simavi Ödülü'nü gazetecilik dalında Garbis Özatay'a verdi.

1998
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak gazetesinin 90. kuruluş yıldönümü vesilesiyle, gazetenin editörü Ara Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı köşkünde kabul etti.
(Şubat) Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan istifa etti. Böylece Robert Koçaryan'a liderlik yolu açıldı. Petrosyan, Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisini çekmişti.
(Şubat) Petrosyan'ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan'ın geçmişte Rusları arkasına alarak Karabağ'da Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bildirdi.
(30 Mart) Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanlığı'na seçildi.
(Temmuz) Bölücü örgüt PKK'nın başı Abdullah Öcalan, Ermenistan yönetiminden, örgüte özel köy tahsis edilmesini istedi.
(14 Ekim) Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84. Patriği seçildi.
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri - Fatih Sultan Mehmet'in Fermanı

resimgoster.aspx


Fatih Sultan Mehmed'in Fermanı

Fatih Sultan Mehmed, Bosnayı fethettiği zaman Osmanlı devlet politikasının sonucu olarak bölge halkına dini serbestiyest getirmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in buradaki latin papazlarına verdiği 883 (1478) tarihli ferman suretinde;

"Nişanı-ı hümayun şu ki
Ben ki Sultan Mehmed Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum:
Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiçkimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışardan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratna Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir."

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu ferman suretinde de görüldüğü gibi azınlıklar tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. [/FONT]
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Meclis-i Vükelâ'nın Tehcir Kararı

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Meclis-i Vükelâ'nın Tehcir Kararı[/FONT]​

(Düşmanla işbirliği yapma, masum halkı katletme ve isyan çıkarma gibi zararlı hareketlerde bulunan Ermeniler'in Musul, Zor, Halep ve Suriye'nin bazı bölgelerine sevkleri için, Dahiliye Nezareti'nin 13 Mayıs (1)331 tarihli ve 270 numaralı tezkiresi üzerine , Meclis-i Vükelaca alınan tehcir kararı)

16 B 1333(30 Mayıs 1915)
Sıra numarası:163
Meclis-i Vükelâ Müzâkeratına Mahsus Zabıtnâme Hülasâ-i me'âli
Menâtık-ı harbiyyeye civâr mahallerde sâkin Ermenilerden bir kısmının hudûd-ı Osmaniyye'yi a'dâ-yı devlete karşu muhâfaza ile meşgul olan Ordu-yu Hümâyûn'un harekâtını ta'sîb ve rezâk ve mühimmât-ı askeriyye nakliyâtını işkâl ve düşman ile tevhîd-i âmâl ve ef'âl ve bi'l-hâssa supîf âd;âya iltihak ve memleket dahilinde kuvây-ı askeriyyeye ve ahâlî ma'sûmeye müsellahan ta'arruz ve şuhûr ve kasabât-ı Osmaniyye'ye tasallut ile katl ve nehb ü gârete ve düşman kuvâ-yı bahriyyesine erzâk tedârikiyle mevâki'i müstahkemeyi irâ'eye cüretleri bu gibi anâsır-ı ihtilâliyyenin sâha-i harekâtdan uzaklaştırılmasını ve usâta üssü'l-harekât ve melce' olan köylerin tahliyesini îcâb ederek bu bâbda ba'zı gûna icrâ'âta başlanıldığı ve mine'l-cümle Van,Bitlis,Erzurum vilâyâtıyla nefs-i Adana , nefs-i Sis ve nefs-i Mersin müstesnâ olmak üzere Adana, Mersin ,Kozan, Cebel-i Bereket livâları ve nefs-i Mar'aş müstesnâ olmak üzere Mar'aş sancağı ve Haleb vilâyetinin merkez kazâları müstesnâ olmak üzere İskenderun, Belen, Cisr-i şu'ûr ve Antakya kazâları kurâ ve kasabâtında sâkin Ermenilerin Vilâyât-ı cenûbiyyeye sevkine bi'l-ibtidâr Van vilâyetiyle hem-hûdûd olan kısm-ı şimâlîsi müstesnâ olmak üzere Musul vilâyetine ve Zor sancağına ve nefs-i Urfa müstesnâ olmak üzere Urfa sancağının kısm-ı cenûbiyyesine ve Haleb vilâyetinin şark ve şark-ı cenûbî kısmına ve Sûriye vilâyetinin kısm-ı şarkîsinde ta'yîn ve tahsis edilen mahallere nakl ve iskânına mübâşeret ve devâm edilmekte bulunduğu beyânıyla menfa'at-i esâsiyye-i devlete muvâfık telakki edilen bu cereyânın bir usul ve kâ'ide-i muttarideye rabtı lüzumuna ve bu bâbda ba'zı ifâdâta dâ'ir Dâhiliye Nezâreti'nin 13 Mayıs sene(1)331 târîhli ve 270 numaralı tezkiresi okundu.
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermenilerin İâşe ve İskân Masraflarının Muhacirîn Tahsisatından Tesviyesi.[/FONT]
(Ermeniler için gerekli iaşe ve iskân masraflarının muhacirîn tahsisatından tesviyesine dair Dahiliye Nezâreti'nden Konya Vilâyeti'ne çekilen şifre telgraf.)
15 B. 1333 (29 Mayıs 1915)
BOA. DH. ŞFR, nr, 53/152

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sevk Olunan Ermenilerin Yollarda Korunmaları, Bunlara Saldıranların Cezalandırılmaları [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Ermenilerin sevkleri esnasında yollarda muhafaza edilmeleri, firar edenlerle bunlara saldıranların cezalandırılmaları, sevk için eski yolun kullanılması hususlarında Dahiliye Nezâreti'nden Erzurum Vilâyeti'ne şifre telgraf.)
1 Ş. 1333 (14 Haziran 1915)
BOA. DH. ŞFR, 54/10
[/FONT]

resimgoster.aspx


 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermenilerin Sevkiyatında Gözetilmesi Gereken Gaye ve Esaslar[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Ermenilerin, hükümet aleyhinde çalışmalarına engel olunmak için sevkedildikleri, belirlenenler dışındakilerin sevkedilmemeleri, masraflarının muhacirîn tahsisatından sağlanması, kafilelerin korunması için gerekli tedbirlerin alınması, bunlara saldıranların şiddetle cezalandırılmalarına dair Dahiliye Nezâreti'nden çeşitli vilayetlere şifre telgraf.)
18 L. 1333 (29 Ağustos 1915)
BOA, DH. ŞFR, 55/292
[/FONT]

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Uygunsuz Hareketlerde Bulunan Jandarmanın Divan-ı Harb'e Sevkleri [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Urfa'dan Rakka'ya gönderilen kafilelere refakat eden jandarmaların ihmallerinden kaynaklanan uygunsuz davranışları nedeniyle Divan-ı Harb'e sevklerine dair Dahiliye Nezareti'nden Urfa Mutasarrıflığı'na şifre telgraf.)
28 Z. 1333 (6 Kasım 1915)
BOA. DH. ŞFR, nr. 57/309
[/FONT]

resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermeni Sevkiyatının Durdurulması.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](İdari ve askeri maslahat gereği bundan böyle ne sebeple olursa olsun hiçbir Ermeninin sevkedilmemesine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve mutasarrıflıklara şifre telgraf.)
10 Ca. 1334 (15 Mart 1916)
BOA. DH. ŞFR, nr. 62/21
[/FONT]

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermenilerin Geri Dönmelerine Müsaade Edildiği.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Savaş sebebiyle başka yerlere nakledilen Rum ve Ermenilerin iaşe ve iskanlarının temin edilerek emniyet içinde geri dönmelerine müsaade edildiğine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve livalara şifre telgraf.)
16 M. 1337 (22 Ekim 1918)
BOA. HR. MÜ, 43/34
[/FONT]

resimgoster.aspx


 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Memleketlerine Avdet Edecek Ahali İçin Alınan Tedbirler.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Savaş sebebiyle başka mahallere sevk ve nakl edilen ahalinin memleketlerine dönmelerine müsaade edildiği ve bunların emin ve salim bir surette dönebilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması ve bu hususlarda kusuru görülenlerin cezalandırılacaklarına dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve livalara yazılan şifre telgraf.)
17 M. 1337 (23 Ekim 1918)
BOA. HR. MÜ, 43/34
[/FONT]

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Anadolu'ya Gidecek Heyetin Masraflarının Temini.[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Yerlerinden uzaklaştırılan Ermeni ve Rum ailelerinin geri yerlerine dönmeleri ve bunların sevk ve iaşelerinin temini hususlarını incelemek üzere Anadolu'ya gönderilmesi kararlaştırılan İngiliz Fevkalade Komiseri ve Patrikhane temsilcilerinden oluşan heyetin masrafları temini hakkında tezkire.)
23 Ca. 1337 (24 Şubat 1919)
BOA. HR. MÜ, 43/40
[/FONT]

resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Yerleri Değiştirilen Ermeni ve Rumlara Ait Malların İadesi [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Yerleri değiştirilen Rum ve Ermenilere ait terkedilmiş malların iadesiyle verilecek tazminat ve diğer konularda hazırlanmakta olan kararnamenin uygulanması sırasında daha çok güçlüklerle karşılaşılmaması için bu gibi malların çeşitli yollarla elden ele geçmesine ve herhangi bir karışıklığa fırsat verilmemesine dair Dahiliye Nezareti'nden bazı vilayet ve mutasarrıflıklara şifre telgraf.)
14 Ca. 1337 (15 Şubat 1919)
BOA. DH. ŞFR, nr. 96/195
[/FONT]

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Tehcir Sırasında Ermenilere Fenalıkta Bulunanlar Hakkında Tahkikat [/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Tehcir sırasında Ermenilere fenalıkta bulunduğu bildirilen kişi ve memurlar hakkında tahkikat yapılması ve yapılan tahkikatın neticesinin bildirilmesi yolunda Dahiliye Nezareti'nden Kayseri Mutasarrıflığı'na şifre telgraf.)
16 Ca. 1337 (17 Şubat 1919)
BOA. DH. ŞFR, nr 96/214
[/FONT]

resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hukuk Müşaviri Mehmet Münir Bey'in Ermeni Faalyetleri ve Tehcir Sebepleri Hakkındaki Raporu.
(Sayfa 1)
[/FONT]​
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Ermenilerin memleketi bir bomba deposu haline getirdikleri, düşman devletlerle işbirliği yaparak katliam ve mezalim yaptıkları ve böylece mahalli halkın düşmanlığını kazandıkları, bundan dolayı bazı bölgelerdeki Ermenilerin başka yerlere yerleştirilmelerinin kararlaştırıldığı, bu esnada Ermenilerin genelinin yerlerinin değiştirildiği, bazı yerlerde tehcirin iyi uygulanamadığı, emirlere aykırı hareket edenlerin Divan-ı Harb'e verildikleri, tehcirden bütün milletin sorumlu tutulduğu, halbuki Ermenilerin bu vesile ile kendi işledikleri cinayetleri örtbas etmek ve kendilerini masum göstermek istedikleri ve bu propagandada başarılı oldukları,
Ermenilerin propagandalarını yaptıkları gibi ihtilalci sosyalist olmadıkları, bunların emperyalist bir politika takip ettikleri hususlarında hazırlanan rapor.)
1920
BOA. HR. HU, Kr. 173/5
[/FONT]

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hukuk Müşaviri Mehmet Münir Bey'in Ermeni Faalyetleri ve Tehcir Sebepleri Hakkındaki Raporu.
(Sayfa 2)
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Ermenilerin memleketi bir bomba deposu haline getirdikleri, düşman devletlerle işbirliği yaparak katliam ve mezalim yaptıkları ve böylece mahalli halkın düşmanlığını kazandıkları, bundan dolayı bazı bölgelerdeki Ermenilerin başka yerlere yerleştirilmelerinin kararlaştırıldığı, bu esnada Ermenilerin genelinin yerlerinin değiştirildiği, bazı yerlerde tehcirin iyi uygulanamadığı, emirlere aykırı hareket edenlerin Divan-ı Harb'e verildikleri, tehcirden bütün milletin sorumlu tutulduğu, halbuki Ermenilerin bu vesile ile kendi işledikleri cinayetleri örtbas etmek ve kendilerini masum göstermek istedikleri ve bu propagandada başarılı oldukları,
Ermenilerin propagandalarını yaptıkları gibi ihtilalci sosyalist olmadıkları, bunların emperyalist bir politika takip ettikleri hususlarında hazırlanan rapor.)
1920
BOA. HR. HU, Kr. 173/5
[/FONT]

resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dersim Eşkiyasının Ermeni Kafilelerine Saldırıları.[/FONT]​

resimgoster.aspx

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Nakledilen Ermenilerin Borç ve Alacaklarının Tesviyesi. [/FONT]​

resimgoster.aspx

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Esnaf ve Tüccar Ermenilerin Dışındaki Komiteci Ermenilerin Uzaklaştırılması.[/FONT]​

resimgoster.aspx

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Nakledilen Ermenilerin Menkul Mallarının Korunması. [/FONT]​

resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermeni Ailelerinin İskân ve İaşeleri. [/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kimsesiz Ermenilerin İskân ve İaşeleri.[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Tahliye Edileceklerin Yetimlerinin Yetimhanelere Yerleştirilmesi. [/FONT]
resimgoster.aspx

 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sevkolunacak Ermenilerden Kadın, Çocuk ve Hastaların Araba İle Sevki.[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermenilerin Vergiden Muaf Olması. [/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ticaret ve Benzeri Suretlerle İkamet Eden Ermenilerin Yerlerinde Bırakılmaları.[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermeni Sevkiyatının Emniyet İçinde Yapılması. [/FONT]
resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermeni Mebus ve Ailelerinin İhraç Edilmemesi.[/FONT]

resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Öğretmen ve Çocukların Sevkedilmemeleri. [/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hasta Ermenilerin Sevk Edilmemesi. [/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hıyanet Etmeyen ve Komitelerle İlişkileri Olmayan Ermenilerin Sevk Edilmemeleri. [/FONT]
resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Albert Jean Amateau'nun California Noterine Verdiği Yeminli İfadesi.
(Sayfa 1)
[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Piskopos Kendifyan'ın Diyarbakır'dan Ermeni Faaliyetleriyle İlgili Mektubu.
(Sayfa 2)
[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Piskopos Kendifyan'ın Diyarbakır'dan Ermeni Faaliyetleriyle İlgili Mektubu.
(Sayfa 3)
[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Piskopos Kendifyan'ın Diyarbakır'dan Ermeni Faaliyetleriyle İlgili Mektubu.
(Sayfa 4)
[/FONT]
resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler.
(Belge 1)
[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler.
(Belge 2)
[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler.
(Belge 3)
[/FONT]
resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

Erivan'da Bastırılarak Avrup Ülkelerinde Dağıtılan, Türkiye'nin Sınırlarını İhlal Eden Hayali Ermenistan Haritası (20.03.2001 Tarihli Türkiye Gazetesi)
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ASALA'yı Konu alan 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı.[/FONT]
resimgoster.aspx



[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Terörün Beş Yüzü. 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı.[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ermeni İleri Gelenlerinden Aram Andonian'ın "Katledilen Ermeniler" İsimli ve Resmi Dokümanlara Dayanılarak Hazırlanmış Olduğu iddia edilen Kitabının Kapağı. Kitabın İçindeki Belgelerin Sahte Olduğu Osmanlılar'ın Resmi Yazışmalarda Kullandığı Takvim Sisteminin Kullanılmamış Olmasından ve buna benzer pek çok hatadan Anlaşılmaktadır.[/FONT]
resimgoster.aspx
 

Genghis Khan

Kıdemli Üye
18 Haz 2009
4,460
7
Arşiv Belgeleri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Tiflis'teki Milli Ermeni Bürosunun ABD'nin Boston şehrindeki Ermeni Taşnaksütyun Devrimci Komitesi'ne gönderdiği telgraf.[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Boghos Nubar'ın Fransız Dışişleri Bakanına Yazdığı Mektubun Repredüksiyonu. 3 Aralık 1918[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Mektupta 1 Kasım 1914 ten 30 Kasım 1918'e Kadar Ermeni Çetelerinin Osmanlı'ya Karşı Nasıl Mücadele Ettikleri Anlatılmaktadır. [/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Türkiye ile Sovyetler Birliği Arasındaki Sınırların Çizildiği Gümrü Anlaşması'nın Kopyası.[/FONT]
resimgoster.aspx


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1914 Yazında Paris'de Çıkarılan Hınçak Gazetesi'nin Ön Sayfası.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Burada Osmanlı İmparatorluğu'na Karşı Ermeniler'in Ayaklanması Gerektiği Anlatılmaktadır.[/FONT]
resimgoster.aspx
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.