- 18 Haz 2009
- 4,460
- 7
Kandil - Bölüm-2
Başımla tuzaklama yaptığımız yerin tam karşı tarafına dolaşmasını işaret etmemle gözden kaybolması bir oldu Sinan'ın.
Yavaşça dizlerimin üstünde doğruldum, yavaşça yaklaşan karaltıları saymaya çalışıyordum, 10-15 kişi civarındaydı sayıları. ASker olamazlardı, çünkü çok rahat davranıyor, farkedilebilecekleri sesler çıkarmaktan endişe etmiyorlardı. Bu hem iyi hem de kötüydü. İyiydi, çünkü askerlerle karşılaşmak istemiyordum. Kötüydü, çünkü terörist grupsa eğer bu, birini bile kaçırmamız bizim için felâket olabilirdi, kimseye gözükmeden girmeliydik Kandil'e...
Karaltılar azaldı, neredeyse yarısı yok olmuştu sanki, sanırım bir kısmı geride emniyet olarak kalmış, diğerleri de mağarayı kontrol etmek , ya da başka herhangi bir sebepten dolayı bulunduğum yere doğru yaklaşıyorlardı. Nasıl olsa farkedeceklerdi, ilk hareketi yapan kazanırdı bu durumda, içimden o an Sinan'ın d benim gibi düşünmesi için dualar ederek fırladım ortaya...
İrkilmişlerdi, bir an hepsi olduğu yerde kalakaldı, sonra içlerinden önder kılığına girmiş biri öne çıkarak Kürtçe bir şeyler söylemeye başladı, ama anlamıyordum ki. Ulan dedim içimden, sövüyorsan da, sövmüyorsan da bunu ödeyeceksin...
Konuşmaya çalışır gibi yapıp sağır-dilsiz numarası yapmaya çalıştım, o an gülüştüler. Biri yanıma yanaştı, kokudan hemen geri adım attı,ondan bile pis kokuyordum artık, günlerdir su görmemiştik ki...
İçimden bildiğim tüm duaları okuyarak kendimi daha önceden yerini tespit ettiğim minik tepecikten aşağı attım, henüz ben havadayken patırtı koptu,bağırışmalar, sesler... Bir kaç dakika içinde ses kalmamıştı. Adım atmaya dahi fırsat bulamadıkalrına eminim. Atlarken, daha önce hazırladığımzı ; tek pimden oluşan pararlel bağlı 6 el bombasının pimini çekip, olduğum yere bırakarak kendimi boşluğa bırakmıştım.
Ağaçtan kurtukmaya çalışırken az öncekinden daha büyük bir patlama oldu ve Sinan'ın çığlıklarını duydum,hemen tepeyi tırmanarak bulunduğu yere doğru koşmaya başladım. Sinan'ı gördüğümde yine yüzünde o bildik gülüş vardı,
- " Abi bunları hiç eğitmiyorlar mı, sapanla bile avlarım ben bunları " ...
dediğinde kahkahalarımız birbirine karıştı. Sinan gider gitmez taşıdığı mayınlarn üçüyle el bombasını da kullanarak geçiş yoluna değil de, tam aksi yöne, yani patika bile sayılamayacak yere tuzaklamayı yapmış. Her yaptığıyla bu çocuğa hayranlığım bir kat daha artıyordu, cesur olduğu kadar akıllı ve çevikti, afferim Sinan, afferim oğlum dedim ve sarıldım.
- " Abi bileğin " ...
O an kırık olan bileğimin çıktığını farkettim, şimdi yandık dedim içimden,bu dağ başında ona yapabileceğim herhangi bir şey yoktu.
- " Sinan, şu elimi bi tutsana, bir de şu ağaca sıkı sıkıya tutun. " ...
Anlamamıştı ama yaptı dediklerimi, o en bileğimi öyle bir ittim ki, ikimiz de düştük yere.
- " Abi sen kaç kilosun ya ...? "
İkimiz de yeniden bastık kahkahaları, patavatsız değildi,sadece samimiydi Sinan,onu sevmemin sebeplerinden biri de buydu.
- " Hemen uzaklaşmamız lazım buradan, çıkardığımız patırtıya asker ya da terörist, birileri muhakkak gelir kısa zamanda,tabanlara kuvvet Sinan "...
Arkamıza bakmadan henüz toparlayamadığımız gücümüzün son kırıntılarını da kullanarak koşmaya başladık. Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyorum, ama sabah olmak üzereydi,gün ışığında devam edemezdik.
Tüm bunlar aklımdan geçerken sesleri o an farkettim,yine mi diye ağzımdan kelimeler dökülmeden Sinan atıldı,
- " Abi,burası da istiklâl caddesini geçti, rahat rahat dolaşamayacak mıyız " ...
hahahah....
Kahkahaalrımızı bastırmaya çalışırken Sinan'ın arkasından bir karaltı yaklaştı ve silahını yere bırakmasını söyledi yavaşça, sözlerini bitirmemişti ki,bu kez de ben ikimizi birden bırakalım o halde diyip gülerek araya girdim.
- " İnanmıyorum " dedi birden...
Celil , bunu sen olmadığını söyle, kamera şakası mı bu ?
Sinan ve Celil'in ekibinin şaşkın başkışları arasında Celil ile öyle sarılmıştık ki birbirimize, kemik seslerimiz duyulacaktı neredeyse...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Celil ile mesleğe neredeyse aynı günlerde başlamıştık. Beş vakit namazındaydı, bu güne kadar da aksattığını hiç duymadım. Hani askeriyede namaz yasak,oradakilere ibadet izni verilmez diye,halt etmiş bunu söyleyenler. Kurallar çerçevesinde izin verilirdi,mescitimiz de vardı camiimiz de.Ama Celil bir başkaydı, eğitimlerde bile fırsat bulup 5 dk gözden kaybolur,namazını niyaz edip dönerdi. Bilinirdi ne yaptığı, ama kimse ona ses çıkarmaz,görmezden gelirdi,ona saygı duymayan neredeyse yoktu. Henüz Tğm.ken kendi kullandığı araç çapraz ateş saldırısına uğramış,toplam 7 saldırganı öldürmüş, ama eşi ve henü doğmamış ço cuğunu da orada kaybetmişti Celil. O gün bu gündür aldığı leşlerin sayısını kendi dahil hiç kimse bilmez, aldığı ödülleri koyacak yer bulamıyor artık.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Kandil'e çok az bir yolumuz kalmıştı,ve ancak o an düşünebildik birbirimizin orada ne aradığını.
- " Yahu sen hiç akıllanmayacak mısın,2 kişi ne işiniz var burada.Bu bölgede yaklaşık 10 kişilik bir intihar timi ihbarı aldık, günlerdir onları arıyoruz ..." ...
sözlerini bitirmemişti ki, yüzümdeki ifadeden her şeyi anlamıştı.Demek bizim karşılaştığımız grup Celil'in aradığıydı. Anlattım ona Kandil'e gidiş sebebimizi,kayalıkalrın dibinde konuşurken ikimiz de uyumuşuz.Sinan'ın sesine uyandık ;
- " Abi çay hazır "...
- " Demek bu ço cuğu bu kadar çok seviyorsun,sana abi diyebildiğine göre "...
Celil bunları söylerken çaylarımız içiyorduk. Hemen ardından da plânlarımızı karşılıklı yeniden gözden geçirdik.Celil'in artık görevi bittiğine göre ortak hareket edecektik. Önümüzde dinlenebilmemiz için neredeyse 24 saatimiz daha vardı,
ve de özlem giderecek...
-------------------------
DEVAM EDECEK
-------------------------
Başımla tuzaklama yaptığımız yerin tam karşı tarafına dolaşmasını işaret etmemle gözden kaybolması bir oldu Sinan'ın.
Yavaşça dizlerimin üstünde doğruldum, yavaşça yaklaşan karaltıları saymaya çalışıyordum, 10-15 kişi civarındaydı sayıları. ASker olamazlardı, çünkü çok rahat davranıyor, farkedilebilecekleri sesler çıkarmaktan endişe etmiyorlardı. Bu hem iyi hem de kötüydü. İyiydi, çünkü askerlerle karşılaşmak istemiyordum. Kötüydü, çünkü terörist grupsa eğer bu, birini bile kaçırmamız bizim için felâket olabilirdi, kimseye gözükmeden girmeliydik Kandil'e...
Karaltılar azaldı, neredeyse yarısı yok olmuştu sanki, sanırım bir kısmı geride emniyet olarak kalmış, diğerleri de mağarayı kontrol etmek , ya da başka herhangi bir sebepten dolayı bulunduğum yere doğru yaklaşıyorlardı. Nasıl olsa farkedeceklerdi, ilk hareketi yapan kazanırdı bu durumda, içimden o an Sinan'ın d benim gibi düşünmesi için dualar ederek fırladım ortaya...
İrkilmişlerdi, bir an hepsi olduğu yerde kalakaldı, sonra içlerinden önder kılığına girmiş biri öne çıkarak Kürtçe bir şeyler söylemeye başladı, ama anlamıyordum ki. Ulan dedim içimden, sövüyorsan da, sövmüyorsan da bunu ödeyeceksin...
Konuşmaya çalışır gibi yapıp sağır-dilsiz numarası yapmaya çalıştım, o an gülüştüler. Biri yanıma yanaştı, kokudan hemen geri adım attı,ondan bile pis kokuyordum artık, günlerdir su görmemiştik ki...
İçimden bildiğim tüm duaları okuyarak kendimi daha önceden yerini tespit ettiğim minik tepecikten aşağı attım, henüz ben havadayken patırtı koptu,bağırışmalar, sesler... Bir kaç dakika içinde ses kalmamıştı. Adım atmaya dahi fırsat bulamadıkalrına eminim. Atlarken, daha önce hazırladığımzı ; tek pimden oluşan pararlel bağlı 6 el bombasının pimini çekip, olduğum yere bırakarak kendimi boşluğa bırakmıştım.
Ağaçtan kurtukmaya çalışırken az öncekinden daha büyük bir patlama oldu ve Sinan'ın çığlıklarını duydum,hemen tepeyi tırmanarak bulunduğu yere doğru koşmaya başladım. Sinan'ı gördüğümde yine yüzünde o bildik gülüş vardı,
- " Abi bunları hiç eğitmiyorlar mı, sapanla bile avlarım ben bunları " ...
dediğinde kahkahalarımız birbirine karıştı. Sinan gider gitmez taşıdığı mayınlarn üçüyle el bombasını da kullanarak geçiş yoluna değil de, tam aksi yöne, yani patika bile sayılamayacak yere tuzaklamayı yapmış. Her yaptığıyla bu çocuğa hayranlığım bir kat daha artıyordu, cesur olduğu kadar akıllı ve çevikti, afferim Sinan, afferim oğlum dedim ve sarıldım.
- " Abi bileğin " ...
O an kırık olan bileğimin çıktığını farkettim, şimdi yandık dedim içimden,bu dağ başında ona yapabileceğim herhangi bir şey yoktu.
- " Sinan, şu elimi bi tutsana, bir de şu ağaca sıkı sıkıya tutun. " ...
Anlamamıştı ama yaptı dediklerimi, o en bileğimi öyle bir ittim ki, ikimiz de düştük yere.
- " Abi sen kaç kilosun ya ...? "
İkimiz de yeniden bastık kahkahaları, patavatsız değildi,sadece samimiydi Sinan,onu sevmemin sebeplerinden biri de buydu.
- " Hemen uzaklaşmamız lazım buradan, çıkardığımız patırtıya asker ya da terörist, birileri muhakkak gelir kısa zamanda,tabanlara kuvvet Sinan "...
Arkamıza bakmadan henüz toparlayamadığımız gücümüzün son kırıntılarını da kullanarak koşmaya başladık. Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyorum, ama sabah olmak üzereydi,gün ışığında devam edemezdik.
Tüm bunlar aklımdan geçerken sesleri o an farkettim,yine mi diye ağzımdan kelimeler dökülmeden Sinan atıldı,
- " Abi,burası da istiklâl caddesini geçti, rahat rahat dolaşamayacak mıyız " ...
hahahah....
Kahkahaalrımızı bastırmaya çalışırken Sinan'ın arkasından bir karaltı yaklaştı ve silahını yere bırakmasını söyledi yavaşça, sözlerini bitirmemişti ki,bu kez de ben ikimizi birden bırakalım o halde diyip gülerek araya girdim.
- " İnanmıyorum " dedi birden...
Celil , bunu sen olmadığını söyle, kamera şakası mı bu ?
Sinan ve Celil'in ekibinin şaşkın başkışları arasında Celil ile öyle sarılmıştık ki birbirimize, kemik seslerimiz duyulacaktı neredeyse...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Celil ile mesleğe neredeyse aynı günlerde başlamıştık. Beş vakit namazındaydı, bu güne kadar da aksattığını hiç duymadım. Hani askeriyede namaz yasak,oradakilere ibadet izni verilmez diye,halt etmiş bunu söyleyenler. Kurallar çerçevesinde izin verilirdi,mescitimiz de vardı camiimiz de.Ama Celil bir başkaydı, eğitimlerde bile fırsat bulup 5 dk gözden kaybolur,namazını niyaz edip dönerdi. Bilinirdi ne yaptığı, ama kimse ona ses çıkarmaz,görmezden gelirdi,ona saygı duymayan neredeyse yoktu. Henüz Tğm.ken kendi kullandığı araç çapraz ateş saldırısına uğramış,toplam 7 saldırganı öldürmüş, ama eşi ve henü doğmamış ço cuğunu da orada kaybetmişti Celil. O gün bu gündür aldığı leşlerin sayısını kendi dahil hiç kimse bilmez, aldığı ödülleri koyacak yer bulamıyor artık.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Kandil'e çok az bir yolumuz kalmıştı,ve ancak o an düşünebildik birbirimizin orada ne aradığını.
- " Yahu sen hiç akıllanmayacak mısın,2 kişi ne işiniz var burada.Bu bölgede yaklaşık 10 kişilik bir intihar timi ihbarı aldık, günlerdir onları arıyoruz ..." ...
sözlerini bitirmemişti ki, yüzümdeki ifadeden her şeyi anlamıştı.Demek bizim karşılaştığımız grup Celil'in aradığıydı. Anlattım ona Kandil'e gidiş sebebimizi,kayalıkalrın dibinde konuşurken ikimiz de uyumuşuz.Sinan'ın sesine uyandık ;
- " Abi çay hazır "...
- " Demek bu ço cuğu bu kadar çok seviyorsun,sana abi diyebildiğine göre "...
Celil bunları söylerken çaylarımız içiyorduk. Hemen ardından da plânlarımızı karşılıklı yeniden gözden geçirdik.Celil'in artık görevi bittiğine göre ortak hareket edecektik. Önümüzde dinlenebilmemiz için neredeyse 24 saatimiz daha vardı,
ve de özlem giderecek...
-------------------------
DEVAM EDECEK
-------------------------