İşte İslam Gençliği asd

MysTicKs

Adanmış Üye
18 Tem 2007
7,063
29
Gençlerin İslam’daki yeri ne kadar da büyüktür. İslam tarihini takip edenler, ümmet tarihindeki çoğu değişim hareketlerinin gençlerin elleriyle gerçekleştiğini görürler. Bu bir tesadüf değildir, bilakis bu devam edegelen bir yoldur..
İslam tarihine beraber göz atalım..
Allah Resulu (S.A.v)’e vahiy indiği zaman mesajı kime idi?
Bu dinin sorumluluğunu taşıyanlar kimlerdir?
İslam’ı taşımak konusunda kime güvenilmiştir?
Mekkedeki hayat düzeninin değiştirilmesinde tamamıyla kimlere dayanılmıştı? Bunun da ötesinde yeryüzündeki hayat düzeninin değiştirilmesinde kimlere dayanılmıştı?
Öne geçenler (Sabikun) kimlerdir?
Kimlerdir Ey Gençler? Tarihe bir göz atalım..
Muaz bin Amr bin Cemuh ve Mu’avvaz bin Afra
Gerçekten de küçük olan bu iki gence ait hiç kimsenin hayal edemeyeceği ve kavrayamayacağı önemli özellikler vardı. Onlardan biri on dört diğeri ise on üç yaşındaydılar. Buna rağmen Bedir Savaşına yönelen Müslüman ordusuna katılmak için yarışıyorlardı.
Ne gariptir ki bunların yaşları bu denli küçük olmasına rağmen arzuları yaşlı ve yetişkinlerin arzularından daha büyüktü!
Buhari’de de rivayet edildiği gibi bu iki gencin garip ve göz kamaştırıcı davranışlarını tasvir eden Abdurrahman bin Avf’a sözü bırakıyoruz. Abdurrahman bin Avf şöyle anlatıyor;
"Bedir’de ilk safta iken etrafıma baktım. Bir de ne göreyim, sağ ve sol tarafımda küçük yaşlarda iki genç gördüm. Onların burada olduğuna inanamadım. Onlar Muaz bin Amr bin Cemuh ve Mu’avvaz bin Afra (r.a) idiler."
Abdurran bin Avf bu iki gencin Bedir gibi tehlikeli bir savaşta olmalarını garipsemişti. Onların güvende olmadıklarını ihssetti. Çünkü düşmanlardan biri saldırırsa yaşlarının küçük olmasından dolayı dayanakları ve etraflarında yardımcıları yoktu.
Abdurahman bin Avf şaşkın bir şekilde sözlerine şöyle devam ediyor;
" Onlardan bir tanesi arkadaşından gizli bir şekilde < Amca! Bana Ebu Cehil’i gösterir misin?> dedi. Bu konuşan Ensardan Muaz bin Amr bin Cemuh’tu. Ebu Cehil’i daha önce görmemişti."
Müşriklerin başı, Mekke zalimi ve bu ümmetin Firavunu hakkında sorulan bu soru Abdurahman’ın dikkatini çekmişti. Çocuğa;
" Ey kardeşimin oğlu! Ne yapacaksın onu? "
Çocuk öyle bir cevap verdi ki Abdurahman bin Avf hayrete düşmüştü.
Muaz bin Amr bin Cemuh şöyle dedi:
" Onun Peygamberimize küfrettiğini duydum. Nefsimi elinde bulundurana (c.c) yemin ederim ki eğer onu görürsem, ikimizden en hızlı olan ölünceye kadar gözlerimiz birbirinden ayrılmayacaktır"
Aman Allah’ım!
Bu meydanın nice Halit’leri varmış!
Medine’de yaşayan bu küçük çocuk, ülkesinden beş yüz kilometre uzağında bir yerde Peygamberimize küfredildiğini duymuş. Peygamberimize karşı kalbinde bir bağlılık doğurmuş, mukaddesatlarını, inançlarını savunmak için bir şeyler yapılması gerektiğine karar vermiş. .
Kuşkusu o genç şayet Ebu Cehil ile karşılaşırsa ikisinden birinin ölümüyle sonuçlanıncaya kadar karşısındakini bırakmayacağına dair büyük bir yemin etmişti.
O hayalini, Bedir’e katılmak ve sadece o görevi yerine getirmek için kurmamış ve müşriklerden herhangi birini öldürmekle de yetinmemişti.
Bilakis o, geleceğini, hayatının işini ve ömrünün hedefini bu zalimi öldürmek olarak belirledi. Bu onun Allah yolunda ölmesi pahasına olsa bile.
Aman Allah’ım!
Bu çocuk rahat bir şekilde müşriklerden normal bir adamı öldürüp bu büyük zalimi ise Müslüman ordusunun kahramanı veya ona denk bir süvarisi öldürsün diye düşünebilirdi. Ama onun azmi çok yüksekti.
Bu normal bir davranış değildi. Gerçekten de bu harikulade bir tavırdı. Öyle ki Abdurahman bin Avf bile " buna şaşırdım " demiştir.
Ama Abdurahman bin Avf’ın şaşkınlığı bununla kalmamıştı. Muaz bin Cemuh müslüman ordusunda harikulade bir durumu olan tek insan değildi. Onun yaşlarında veya ondan daha küçük ve onunla bu konuda yarışan iyi bir arkadaşı da vardı.
Abdurahman bin Avf şöyle anlatıyor:
"Diğeri (Mu’avvaz bin Afra) bana dokundu ve aynı şeyleri söyledi."
Sonra Abdurahman bin Avf şöyle dedi:" O esnada Ebu Cehil’in insanlar arasında dolaştığını gördüm. Dedim ki < Görmüyor musunz? Aradığınız adam işte budur!> " dedim.
İki küçük kahraman Peygamberimize söven kişiyi gördüler. Damarlarındaki kan kaynadı. İşte o zaman hayal ve arzu ettikleri bu yüce görevin infaz edilmesindeki azimlerinden emin oldum. Bu olayı mükemmel bir şekilde tasvir eden Muaz bin Amr bin Cemuh’a sözü bırakıyoruz. Bunu İbni İshak ricayet etmiştir, ayrıca İbni Sa’d’ın tabakatında da rivayet edilmektedir.
Muaz şöyle anlatıyor: " Ebu Cehil’i kızışmış bir tehlike içinde gören Kureyş’in şöyle dediğini duydum: Ebu el Hakem’e kimse ulaşamaz."
Kureyş’in başı Ebu Cehil, etrafında onu koruyan güçlü ve sert korumasıyla geldi. O küfrün başı ve ordunun komutanıydı. Şüphesiz Mekke’nin en güçlü birlikleri onu koruyacaktı. Onlar kendi aralarında şöyle diyorlardı: " Büyük liderin öldürülmesine fırsat vermeyin". Ayrıca Ebu el Hakem ile kimsenin baş edemeyeceğini söylüyorlardı. Yani müslümanlardan hiç kimsenin ona ulaşamayacağını söylüyorlardı.
Bu sıkı koruma ve yoğun tedbirler, Muaz’ın görevini tamamlama azmine ve hayattaki hayaline ulaşmasına engel olamadı.
Muaz anlatmaya şöyle devam ediyor;
"Ebu El Hakem’e kimse ulaşamaz" sözünü işittiğim zaman ona ulaşmayı kendime görev bildim. Ona doğru yöneldim. Fırsat geldiğinde üzerine saldırdım ve bir vuruşla bacağının yarısın uçurdum!"
Aman Allah’ım!
Bu küçük çocuktan gelen bir kılıç darbesi bir anda adamın bacağını koparıyor.
**
Ey İslam Gençliği!
Biz hangi konudan söz ediyoruz? Biz savaş kahramanlığını en yüksek mertebelerinden mi bahsediyoruz? Yoksa cesaretin en parlak şeklinden mi? Yoksa savaş becerisinin en büyük sanatından mı söz ediyoruz? Yoksa derin bir bakıştan veya doğru bir cihaddan mı? Yoksa ihlaslı bir niyetten veya güçlü bir iradeden mi? Yoksa bunların ötesinde Alemlerin Rabbi olan Allah’ın kendi yolunu takip eden mücahidlere nasıl yardım ettiğinden mi söz ediyoruz?
"Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yolumuza eriştireceğiz" (Ankebut - 69)
Ey Ümmet Gençleri!
İşte on dört yaşında bir genç..
**
Kalabalık kafir topluluğunun arasında korunan Ebu Cehil’in bacağını bir vuruşla kesti.
Rüyasını gerçekleştirdi kalbini rahatlattı. Peki bu bedelsiz miydi? İmkansız! Kanların dökülmesi lazımdı. İzzet ağacı ancak mücahitlerin ve şehitlerin kanlarıyla gelişir, büyür.
Muaz şöyle diyor:
"Ebu Cehil’in oğlu İkrime (Bedir savaşı esnasında müşrikti) beni omzumdan vurdu. Kolumu fırlattı, kolum yanımdaki bir ağaç kütüğüne asılı kalmıştı"
Allah yolunda kolunu kaybetmişti. Peki o başarısız mı oldu? Yaptığına pişman mı oldu? Kendisinin aceleci ve sorumsuz olduğunu mu hissetti? Kesinlikle hayır.. Bütün bunlar onu cihattan caydıramadı..
Muaz (r.a) konuşmasına şöyle devam ediyor;
" Gün boyunca savaştım. Kolumu arkamdan sürüklüyordum. Beni engellediğini görünce elimi ayağımın altına koyup sonra gererek onu kopardım "
Daha rahat savaşmak için kolunu kökten koparmıştı.
Allah’ım sen ne büyüksün!
Peki bu büyük zalimi öldürmek için onunla yarışan arkadaşı nerede? Muavvaz bin Afra (r.a.) nerede?
Arkadaşından bahseden Muaz bin Amr bin Cemuh’u dinleyelim;
" Muavvaz bin Afra hırslı bir şekilde Ebu Cehil’in yanından geçerek ona vurdu ve onu yere yığarak bırakıp geçti."
Buna göre Muavvaz bin Afra da hayalini gerçekleştirdi. Korumaları ve birliği arasındaki Ebu Cehil’e uzanıp kılıçla ona vurdu. Onu bir darbeyle etkisi hale getirerek yere indirmeyi başarmıştı. Ama o hala nefes alıyordu. Bildiğimiz gibi bundan sonra Abdullah bin Mes’ud gelip onu tam olarak öldürüyor..
İşte böylece iki kahraman yarıştıkları mücadelede beraber kaldılar.
Yarışın hangi şey üzerine olduğuna dikkat edin!
İkisi de Peygamberimize giderek her biri kendisinin Ebu Cehil’i öldürdüğünü söylüyordu.
Peygamberimiz Buhari ve Müslim’den gelen rivayette olduğu gibi onlara şöyle dedi: "Kılıçlarınızı sildiniz mi? Hayır dediler. Peygamberimiz kılıçlarına bakarak ikiniz de onu öldürdünüz dedi "
Aman Allah’ım sen ne kadar büyüksün!
Peki iki küçük ******n hikayeti bitti mi? Hayır!
Muaz bin Amr bin Cemuh cihadına ve kararlılığındaki samimiyetine karşılık kolunu kaybetti. Peki Muavvaz bin Afra bunun karşılığında ne ödedi? O ruhunda gizlediklerini tamamıyla ödedi.
Bu küçük çocuk daha on üç yaşında iken Ebu Cehil’in ölmesinde bir pay aldıktan sonra cihadına devam etti. Bu şerefli iş ve sonsuz eserle yetinmeyerek oradan oraya koşup savaşıyordu, ta ki erken yaşta Allah yolunda şehadete ulaştı..
İşte şeref budur! İşte gerçek yarış budur!
"İşte ancak onda yarışsınlar" (Mutaffifin - 26)
Gelelim bizim durumumuza ...
Evet, on üç ve on dört yaşındaki iki küçük çocuk.. Allah yolunda cihad ediyorlar. Allah yolunda küfrün liderini öldürmek için çırpınıyorlar. Ya biz? Peki ya bizler ne yaptık? Evet bizler de çok uğraşıyoruz.. Futbol takımlarını tutarak birbirimize karşı savaşıyor, boş vaktimizi heder etme uğruna birbirimizle adeta yarışıyoruz..
Ümmetin gençleri bu on üç ve on dört yaşındaki iki örnek gence bakıp güçlerinin hayal ettiklerinden daha fazla olduğunu öğrensinler. Ayrıca gençlerin hayallari ve arzuları, bunun gibi yüksek bir seviyede olmalıdır.. İşte gençli budur, bu olmalıdır...
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.