Karadenizde Pontus Devleti Kurma Çabaları
Türkiye toprakları üzerinde ilk Pontus örgütlenmesi, İneboluda, halkın Manastır adını verdiği bir tepede, Rum asıllı ABDli papaz olan Klematios tarafından gerçekleştirilmişti. Pontus Derneği ise, 1904 yılında Merzifon Amerikan Kolejinde gizli olarak kurulmuş ve onu, 1908′de Samsundaki Yasal Savunma ve daha sonra Kutsal Anadolu Rum Dernekleri izlemiştir. Böylece Pontus örgütlenmesi genişlemiş ve Batumdan İneboluya kadar olan bütün Karadeniz Bölgesinde bir çok şubeler açılmıştır.Rum-Pontus Derneği; Birinci Dünya Savaşı ve ardındaki yıllarda Karadeniz Bölgesinde bir çok etkinlikte bulunacak ve geniş çapta Türk soykırımına neden olacaktır. Yasal Savunma Derneği, bütün Anadoluyu içine alan silahlanmış bir örgüt meydana getirmekle görevliydi. Bu derneğin Samsun Metropolithanesinde elde edilen tüzüğüne göre: Ünye, Fatsa, Kırşehir, Kavak, İnebolu, Havza, Çarşamba, Bafra, Sinop, Kayseri, Ürgüp ve Tokatta şubeleri vardı. Yaşı 20′nin üstünde olan her erkeğe silah dağıtılmıştı. Kutsal Anadolu Rum Derneği, bu derneğe para toplamak, örgüte girmeyen veya yardım etmeyenleri korkutmak ve yurt dışı ile haberleşmede bulunmak amacıyla kurulmuştu. 1908 Devriminin hemen ardından Amasya Metropoliti Germanos tarafından ilk silahlı milis örgütü kurulmuştur. Pontus Derneği 1909 yılında Trabzon Metropoliti aracılığıyla Atinadaki Küçük Asya Derneğinin yönetimi altına girmiş ve bu dernek, yayınladığı Pontus adlı bir kitapçık ile programını belirlemiştir.
Birinci Dünya Savaşına kadar Pontus-Rum Devletinin kurulması bir düşünce konumunda iken, savaşın çıkışıyla birlikte uygulamaya başlanmıştır. Daha savaş öncesinde İtilaf Devletleri, Trabzonda Pontusçuların lideri Metropolid Hrisantos ile anlaşarak, Türkiyenin içeriden çökertilmesi için anlaşmaya varmışlardı. Bu düşünce ile, Türk orduları cephelerde savaşırken, bir yandan düşmana casusluk yapmışlar, diğer yandan bölge Rumlarına silah dağıtmışlardır. Bunun için de, Kafkasyadaki Rum tüccarlar ve Batumda oluşturulan bir komite aracılığı ile Trabzon ve Samsuna gizlice gönderilmiştir.
Savaş sırasında seferberlik emrine uymayan Rumlar, firar ederek Rum Çetelerine katılmışlar ve Türk jandarması ile çatışmalara girmişlerdir. Türk ahaliye karşı çalışan bu çetelerin amaçları:
1) Halkı korkutmak,
2) Nüfusu azaltmak,
3) Köyleri yakıp yıkmak,
4) Hükümeti zayıf düşürmek,
5) Orduyu zayıflatmak,
6) Düşmana destek sağlamak,
7) Bölgede Rum varlığını kanıtlamak,
Pontus emellerini gerçekleştirmektir.
Birinci Dünya Savaşının ilk önemli Rum Çetesi Bafrada ortaya çıkmıştır. Bu Rum çetesinin ilk faaliyeti, Kasnakçı Mermer köyünden iki Türkü diri diri yakmak suretiyle olmuştur. Bunun ardından bir Türk köyü olan Çağşuru yakmışlar ve halkını da çocuk, yaşlı, kadın demeden öldürmüşlerdir. Rum çetelerin yardımıyla Ruslar, 1916′da Trabzonu ve Doğu Karadenizi işgal ettiler. Ruslarla işbirliği yapan Rumlar, Belediye Meclisinin tamamen Rumlardan oluşmasını sağladılar. Rus işgali ile çevredeki Türk köylerine Pontusçuların baskını, artarak devam etmiştir.
Pontus faaliyetleri, daha sonra Rusya, Yunanistan, Avrupa ve Amerikada da hızlanmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. Örneğin 5 Mayıs 1917′de Tifliste Yunanistan Kafkaslar Kongresi yapılmıştır. Bir başka konferans, Karadeniz kıyı şehirlerinde yaşayan Rumların temsilcileri ile 1917 Ekim ayı Ortalarında Atinada yapılmıştır. Bundan amaç, Sovyetlerinin desteği ile yaratılan olumlu havadan yararlanarak, Karadeniz kıyısında yaşayan bütün Rumları, bağımsız bir devlet altında birleştirmekti. Yine 1917′de Pariste Pontus Milli Merkezi kurulmuş, ayrıca ABDde
aynı amaçla özel bir komite oluşturulmuştur. Eylül 1917 tarihinden itibaren de Pariste Fransızca olarak Journal, Des Hellenes ve Mediterranee Orientale, Londrada Esperia ve Atinada yayınlanan çeşitli gazete ve bültenlerle, yoğun bir propaganda başlatılmıştır.
Hatta bu sırada Batumda, aslen Rum olan Rus subaylarından General Anonyanın başkanlığında bir Rum tümeni kurulmuştur. Bu tümenin sayısı, 12.000 kişiye yükselmiş ve 50.000′e çıkarılması için hazırlıklar yapılmıştır.
Fakat 1917 Bolşevik Devrimi üzerine bu tümen dağıtılmıştır. Yalnız arta kalanları Türkiyeye geçerek, yurt içindeki çetelerin kumandasını üstlenmiştir. Batumdaki bu Pontus faaliyetleri daha sonra Pontus Milli Meclisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.Pont Ökzen ve çevresi halkından oluşup; ABD, İsviçre, İngiltere, Yunanistan, Mısır ve diğer ülkelerdeki temsilcilerin katılmasıyla Marsilyada bir kongre düzenlendi. Temmuz 1918′de Pontusun bağımsızlığının ve Birinci Dünya Savaşında Kafkaslara giden Rumların eski vatanlarına dönme arzularının dile getirildiği bir başka Pontus Kongresi de Bakude toplanmıştır. Sonunda Ekim 1918′de ve Batumda, Pontus Ulusal Merkezi kurulmuştur. Sonuç olarak Mondros Antlaşması imzalandığı zaman, Türkiye dışındaki Pontus organizasyonu büyük oranda tamamlanmıştır. Mondros Antlaşmasından önce Pontus Sorunu ile ilgili en önemli kongre; 4 şubat 1918′de Konstantin Konstantinides tarafından Marsilyada yapılmıştır. Konstantinides kongrede yaptığı konuşmada, Pontusçuların özgürlüklerine kavuşmak için çaba harcadığını belirtmiş ve onların faaliyetlerini, propaganda araçlarını, Pontus Devletinin sınırlarını, tarihsel geçmişini ve hatta, Pontus Bölgesinin Türk ve Hıristiyan halkının nüfusunu da vermiştir.1918 Kasımında Pontusun ulusal istekleri konusunda büyük devletlere verilen notada, sınırlar böyle belirtiliyordu: Doğuda Batum, güneyde Ermenistan ve batıda Sinopun batısına kadar uzanan muhteşem Pontus Eyaleti. Bu eyalet, ulusların kendi geleceklerini belirleme ilkelerine dayanacak, müttefik kuvvetler ve ABD, eski Trabzon İmparatorluğunu yeniden kuracak ve özerk bir cumhuriyet konumuna getirilecektir.
Sözde Pontus Bayrağı
Paris Barış Konferansına Doğu Karadeniz bölgesi için verilen nüfus istatistiklerinin farklı ve abartılarak verildiği dikkati çekmektedir. Bunun en önemli nedeni, bölgede Rumların hiçbir yerde çoğunluğu teşkil edememeleridir. Bölgenin nüfus yapısı ile ilgili ileri sürülen rakamlar, birbirinden oldukça farklıdır. Örneğin Venizelosun nüfus kaynağı 1912′de Fener Patrikhanesi tarafından yapılan istatistik bilgilerinden oluşmaktadır. Özellikle politik amaçlar taşıyan bu türlü rakamlar, gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Hal böyle olunca, yine en çok güvenilir olan ve doğruyu yansıtan, Osmanlı Devletinin resmi istatistikleri olmaktadır.
Bu konuda bir orantı vermek gerekirse, Türk nüfusu, Rum nüfusunun 10 katıdır. Buna karşın, Türkiyeden bağımsız bir Pontus Devleti için, olabildiğince büyük toprak koparmak ve Yunanistandaki gönüllüleri buraya taşımak amaçlanıyordu. Bu konuda bir Pontus Ordusu kurulması ve bu ordunun, İngiliz makamlarının kontrolünde olması düşünülüyordu.
PONTUSÇULUĞUN SONU
1920 sonlarına doğru Karadeniz kıyılarında, Samsun, Çarşamba, Bafra, Erbaa, Ziledeki Rum köylerinde, Rumlar geniş çete faaliyetlerine giriştiler. Başlangıçta 6-7 bin silahlı kadar tahmin edilen Pontusçular, daha sonra 25 bin kadar silahlı kuvvete ulaştılar.
Bu durumda Kurtuluş Savaşının en çetin günlerinde Ankara Hükümeti, askeri önlemler almak zorunda kaldı. 1920 sonu ve 1921 başlarında III. ve XV. Kolordular, bu bölgelere önemli askerî birlikler gönderdiler. Daha sonra III. Kolordu, Birinci Merkez Ordusu şekline konuldu ve Pontus sorunu, bu orduya bırakıldı. 1921 yılı boyunca, yoğun bir faaliyet yaşandı.
Bu hareketlerde Pontusçulara ait 117 büyük sığınak tahrip edildi. Resmî makamlara göre 3.877 Pontusçu öldürüldü. Bu arada Pontusçular da, 439 Türk köyünü yaktılar, asker ve halktan önemli kayıplara neden oldular. Pontusçulara karşı hareketlerde bir ara ve özellikle 1921 sonunda 20.000 kişilik bir askerî kuvvetin bu bölgede kullanılmasını gerekti. Cephelerde düşmanla savaşılan günkü koşullar içinde böyle bir kuvveti bu bölgede alıkoymak, Türk Genelkurmayı için gerçekten büyük bir külfetti. Fakat 1921 sonunda ve 1922 başlarında Karadeniz Bölgesindeki Rum nüfusunun Yunanistana taşınmasına başlandı. Bu durum, Karadeniz Bölgesindeki Rum nüfusun ortadan kalkmasına ve Türkiyede ulusal birliğin sağlanması yönünde önemli bir etken oldu.
Anadolunun bir Türk Yurdu olduğunu bütün dünyaya kanıtlayan ve dışarıdan planlanan senaryoların kabul edilmeyeceğini kanıtlayan Lozan Antlaşması, tüm sorunların çözüm belgesi oldu. İlginç ve önemlidir ki, Yunanistanın yıllardır dünya gündemine taşıdığı Pontus Sorunu ile ilgili olarak, Lozan Antlaşmasında tek bir madde yer almadı.Sonuç olarak, konu ile ilgili saptamalarda bulunmak gerekirse:
1) İ.Ö. 301-63 yılları arasında yaşayan Pontus Devletinin, Grekçe kullanmak dışında, Yunanistan ile bir ilgisi yoktur.
2) Yunanlılar, Karadeniz de dahil olmak üzere, kurduklary koloni şehirlerine vatan gözüyle değil, sömürge olarak bakmışlardır.
3) İ.S. 1207-1461 yılları arasında yaşayan Trabzon Rum Devletinin de, Yunanistan ile bir ilgisi yoktur. Rum tanımlaması, Roma/Doğu Roma/Bizanstan gelmektedir. Doğudan yaklaşan Türkler, Anadolu toprakları için, genel bir adlandırma olarak Rum kelimesini kullanmışlardır. Eğer böyle olmasaydı, Mevlana Celaleddin-i Ruminin de Yunanlı oldu?unu söylemek gerekecekti.
4) Karadeniz Bölgesi; hem Pontus Krallığı ve hem de Trabzon Rum İmparatorluğundan daha uzun bir süredir, Türk egemenliğindedir ve onun da ötesinde Türk Yurdudur. Bu durum, 540 yıl gibi uzun bir dönemde, Karadeniz Bölgesine damgasını vuran tarihi eserlere bakılırsa, daha iyi anlaşılacaktır.
5) Bu bölge; Kurtuluş Savaşı ile birlikte ülke bütünlüğünü sağlayan ve bunu, tüm dünyaya kanıtlayan Türkiye Cumhuriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durum, Karadeniz Bölgesinde yer alan şehirlerimizin sosyal, kültürel ve
nüfus bakımından anlaşılmaktadır.
6) 11 Eylül 2001 tarihinden sonra, dünyamızın her zamankinden daha çok barış ortamına ihtiyaç duyduğu açıkça görülmüştür. Yunanistanın, Pontus gibi, olmayacak hayallerin peşinden koşması, dünya barışı için son derece tehlikelidir.
7) Eğer bu türlü politikaların peşinden koşulacaksa, Yunanistanın, tarihsel Makedonyanın sınırları içerisinde bulunan Selanik şehrini, öncelikle Makedonyaya vermesi gerekir..
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri yurtta barış, dünyada barış ilkesini benimsemiştir. Gün geçtikçe tüm dünya tarafından daha çok benimsenen bu ilke, Mustafa Kemal ATATÜRKün ne denli ileri görüşlü bir lider olduğunu ortaya koymaktadır.
9) Son olarak Yunanistan, bu yayılmacı tutumundan vazgeçmediği sürece, yanlış ve tehlikeli bir politikanın tüm sorumluluğunu, tüm dünyaya karşı açıklamak ve olası sonuçlarını kabullenmek zorundadır.
10) Türkiye Cumhuriyeti, komşularıyla ve tüm dünya ülkeleriyle, barış ve kardeşlik içerisinde uygarlık ve esenlik dolu ilişkiler kurma çabasındadır. Bu düşünce ile de, hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur. Başka ülkelere de, verecek bir karış toprağı bulunmamaktadır.
Türkiye toprakları üzerinde ilk Pontus örgütlenmesi, İneboluda, halkın Manastır adını verdiği bir tepede, Rum asıllı ABDli papaz olan Klematios tarafından gerçekleştirilmişti. Pontus Derneği ise, 1904 yılında Merzifon Amerikan Kolejinde gizli olarak kurulmuş ve onu, 1908′de Samsundaki Yasal Savunma ve daha sonra Kutsal Anadolu Rum Dernekleri izlemiştir. Böylece Pontus örgütlenmesi genişlemiş ve Batumdan İneboluya kadar olan bütün Karadeniz Bölgesinde bir çok şubeler açılmıştır.Rum-Pontus Derneği; Birinci Dünya Savaşı ve ardındaki yıllarda Karadeniz Bölgesinde bir çok etkinlikte bulunacak ve geniş çapta Türk soykırımına neden olacaktır. Yasal Savunma Derneği, bütün Anadoluyu içine alan silahlanmış bir örgüt meydana getirmekle görevliydi. Bu derneğin Samsun Metropolithanesinde elde edilen tüzüğüne göre: Ünye, Fatsa, Kırşehir, Kavak, İnebolu, Havza, Çarşamba, Bafra, Sinop, Kayseri, Ürgüp ve Tokatta şubeleri vardı. Yaşı 20′nin üstünde olan her erkeğe silah dağıtılmıştı. Kutsal Anadolu Rum Derneği, bu derneğe para toplamak, örgüte girmeyen veya yardım etmeyenleri korkutmak ve yurt dışı ile haberleşmede bulunmak amacıyla kurulmuştu. 1908 Devriminin hemen ardından Amasya Metropoliti Germanos tarafından ilk silahlı milis örgütü kurulmuştur. Pontus Derneği 1909 yılında Trabzon Metropoliti aracılığıyla Atinadaki Küçük Asya Derneğinin yönetimi altına girmiş ve bu dernek, yayınladığı Pontus adlı bir kitapçık ile programını belirlemiştir.
Birinci Dünya Savaşına kadar Pontus-Rum Devletinin kurulması bir düşünce konumunda iken, savaşın çıkışıyla birlikte uygulamaya başlanmıştır. Daha savaş öncesinde İtilaf Devletleri, Trabzonda Pontusçuların lideri Metropolid Hrisantos ile anlaşarak, Türkiyenin içeriden çökertilmesi için anlaşmaya varmışlardı. Bu düşünce ile, Türk orduları cephelerde savaşırken, bir yandan düşmana casusluk yapmışlar, diğer yandan bölge Rumlarına silah dağıtmışlardır. Bunun için de, Kafkasyadaki Rum tüccarlar ve Batumda oluşturulan bir komite aracılığı ile Trabzon ve Samsuna gizlice gönderilmiştir.
Savaş sırasında seferberlik emrine uymayan Rumlar, firar ederek Rum Çetelerine katılmışlar ve Türk jandarması ile çatışmalara girmişlerdir. Türk ahaliye karşı çalışan bu çetelerin amaçları:
1) Halkı korkutmak,
2) Nüfusu azaltmak,
3) Köyleri yakıp yıkmak,
4) Hükümeti zayıf düşürmek,
5) Orduyu zayıflatmak,
6) Düşmana destek sağlamak,
7) Bölgede Rum varlığını kanıtlamak,
Pontus emellerini gerçekleştirmektir.
Birinci Dünya Savaşının ilk önemli Rum Çetesi Bafrada ortaya çıkmıştır. Bu Rum çetesinin ilk faaliyeti, Kasnakçı Mermer köyünden iki Türkü diri diri yakmak suretiyle olmuştur. Bunun ardından bir Türk köyü olan Çağşuru yakmışlar ve halkını da çocuk, yaşlı, kadın demeden öldürmüşlerdir. Rum çetelerin yardımıyla Ruslar, 1916′da Trabzonu ve Doğu Karadenizi işgal ettiler. Ruslarla işbirliği yapan Rumlar, Belediye Meclisinin tamamen Rumlardan oluşmasını sağladılar. Rus işgali ile çevredeki Türk köylerine Pontusçuların baskını, artarak devam etmiştir.
Pontus faaliyetleri, daha sonra Rusya, Yunanistan, Avrupa ve Amerikada da hızlanmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. Örneğin 5 Mayıs 1917′de Tifliste Yunanistan Kafkaslar Kongresi yapılmıştır. Bir başka konferans, Karadeniz kıyı şehirlerinde yaşayan Rumların temsilcileri ile 1917 Ekim ayı Ortalarında Atinada yapılmıştır. Bundan amaç, Sovyetlerinin desteği ile yaratılan olumlu havadan yararlanarak, Karadeniz kıyısında yaşayan bütün Rumları, bağımsız bir devlet altında birleştirmekti. Yine 1917′de Pariste Pontus Milli Merkezi kurulmuş, ayrıca ABDde
aynı amaçla özel bir komite oluşturulmuştur. Eylül 1917 tarihinden itibaren de Pariste Fransızca olarak Journal, Des Hellenes ve Mediterranee Orientale, Londrada Esperia ve Atinada yayınlanan çeşitli gazete ve bültenlerle, yoğun bir propaganda başlatılmıştır.
Hatta bu sırada Batumda, aslen Rum olan Rus subaylarından General Anonyanın başkanlığında bir Rum tümeni kurulmuştur. Bu tümenin sayısı, 12.000 kişiye yükselmiş ve 50.000′e çıkarılması için hazırlıklar yapılmıştır.
Fakat 1917 Bolşevik Devrimi üzerine bu tümen dağıtılmıştır. Yalnız arta kalanları Türkiyeye geçerek, yurt içindeki çetelerin kumandasını üstlenmiştir. Batumdaki bu Pontus faaliyetleri daha sonra Pontus Milli Meclisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.Pont Ökzen ve çevresi halkından oluşup; ABD, İsviçre, İngiltere, Yunanistan, Mısır ve diğer ülkelerdeki temsilcilerin katılmasıyla Marsilyada bir kongre düzenlendi. Temmuz 1918′de Pontusun bağımsızlığının ve Birinci Dünya Savaşında Kafkaslara giden Rumların eski vatanlarına dönme arzularının dile getirildiği bir başka Pontus Kongresi de Bakude toplanmıştır. Sonunda Ekim 1918′de ve Batumda, Pontus Ulusal Merkezi kurulmuştur. Sonuç olarak Mondros Antlaşması imzalandığı zaman, Türkiye dışındaki Pontus organizasyonu büyük oranda tamamlanmıştır. Mondros Antlaşmasından önce Pontus Sorunu ile ilgili en önemli kongre; 4 şubat 1918′de Konstantin Konstantinides tarafından Marsilyada yapılmıştır. Konstantinides kongrede yaptığı konuşmada, Pontusçuların özgürlüklerine kavuşmak için çaba harcadığını belirtmiş ve onların faaliyetlerini, propaganda araçlarını, Pontus Devletinin sınırlarını, tarihsel geçmişini ve hatta, Pontus Bölgesinin Türk ve Hıristiyan halkının nüfusunu da vermiştir.1918 Kasımında Pontusun ulusal istekleri konusunda büyük devletlere verilen notada, sınırlar böyle belirtiliyordu: Doğuda Batum, güneyde Ermenistan ve batıda Sinopun batısına kadar uzanan muhteşem Pontus Eyaleti. Bu eyalet, ulusların kendi geleceklerini belirleme ilkelerine dayanacak, müttefik kuvvetler ve ABD, eski Trabzon İmparatorluğunu yeniden kuracak ve özerk bir cumhuriyet konumuna getirilecektir.
Sözde Pontus Bayrağı
Paris Barış Konferansına Doğu Karadeniz bölgesi için verilen nüfus istatistiklerinin farklı ve abartılarak verildiği dikkati çekmektedir. Bunun en önemli nedeni, bölgede Rumların hiçbir yerde çoğunluğu teşkil edememeleridir. Bölgenin nüfus yapısı ile ilgili ileri sürülen rakamlar, birbirinden oldukça farklıdır. Örneğin Venizelosun nüfus kaynağı 1912′de Fener Patrikhanesi tarafından yapılan istatistik bilgilerinden oluşmaktadır. Özellikle politik amaçlar taşıyan bu türlü rakamlar, gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Hal böyle olunca, yine en çok güvenilir olan ve doğruyu yansıtan, Osmanlı Devletinin resmi istatistikleri olmaktadır.
Bu konuda bir orantı vermek gerekirse, Türk nüfusu, Rum nüfusunun 10 katıdır. Buna karşın, Türkiyeden bağımsız bir Pontus Devleti için, olabildiğince büyük toprak koparmak ve Yunanistandaki gönüllüleri buraya taşımak amaçlanıyordu. Bu konuda bir Pontus Ordusu kurulması ve bu ordunun, İngiliz makamlarının kontrolünde olması düşünülüyordu.
PONTUSÇULUĞUN SONU
1920 sonlarına doğru Karadeniz kıyılarında, Samsun, Çarşamba, Bafra, Erbaa, Ziledeki Rum köylerinde, Rumlar geniş çete faaliyetlerine giriştiler. Başlangıçta 6-7 bin silahlı kadar tahmin edilen Pontusçular, daha sonra 25 bin kadar silahlı kuvvete ulaştılar.
Bu durumda Kurtuluş Savaşının en çetin günlerinde Ankara Hükümeti, askeri önlemler almak zorunda kaldı. 1920 sonu ve 1921 başlarında III. ve XV. Kolordular, bu bölgelere önemli askerî birlikler gönderdiler. Daha sonra III. Kolordu, Birinci Merkez Ordusu şekline konuldu ve Pontus sorunu, bu orduya bırakıldı. 1921 yılı boyunca, yoğun bir faaliyet yaşandı.
Bu hareketlerde Pontusçulara ait 117 büyük sığınak tahrip edildi. Resmî makamlara göre 3.877 Pontusçu öldürüldü. Bu arada Pontusçular da, 439 Türk köyünü yaktılar, asker ve halktan önemli kayıplara neden oldular. Pontusçulara karşı hareketlerde bir ara ve özellikle 1921 sonunda 20.000 kişilik bir askerî kuvvetin bu bölgede kullanılmasını gerekti. Cephelerde düşmanla savaşılan günkü koşullar içinde böyle bir kuvveti bu bölgede alıkoymak, Türk Genelkurmayı için gerçekten büyük bir külfetti. Fakat 1921 sonunda ve 1922 başlarında Karadeniz Bölgesindeki Rum nüfusunun Yunanistana taşınmasına başlandı. Bu durum, Karadeniz Bölgesindeki Rum nüfusun ortadan kalkmasına ve Türkiyede ulusal birliğin sağlanması yönünde önemli bir etken oldu.
Anadolunun bir Türk Yurdu olduğunu bütün dünyaya kanıtlayan ve dışarıdan planlanan senaryoların kabul edilmeyeceğini kanıtlayan Lozan Antlaşması, tüm sorunların çözüm belgesi oldu. İlginç ve önemlidir ki, Yunanistanın yıllardır dünya gündemine taşıdığı Pontus Sorunu ile ilgili olarak, Lozan Antlaşmasında tek bir madde yer almadı.Sonuç olarak, konu ile ilgili saptamalarda bulunmak gerekirse:
1) İ.Ö. 301-63 yılları arasında yaşayan Pontus Devletinin, Grekçe kullanmak dışında, Yunanistan ile bir ilgisi yoktur.
2) Yunanlılar, Karadeniz de dahil olmak üzere, kurduklary koloni şehirlerine vatan gözüyle değil, sömürge olarak bakmışlardır.
3) İ.S. 1207-1461 yılları arasında yaşayan Trabzon Rum Devletinin de, Yunanistan ile bir ilgisi yoktur. Rum tanımlaması, Roma/Doğu Roma/Bizanstan gelmektedir. Doğudan yaklaşan Türkler, Anadolu toprakları için, genel bir adlandırma olarak Rum kelimesini kullanmışlardır. Eğer böyle olmasaydı, Mevlana Celaleddin-i Ruminin de Yunanlı oldu?unu söylemek gerekecekti.
4) Karadeniz Bölgesi; hem Pontus Krallığı ve hem de Trabzon Rum İmparatorluğundan daha uzun bir süredir, Türk egemenliğindedir ve onun da ötesinde Türk Yurdudur. Bu durum, 540 yıl gibi uzun bir dönemde, Karadeniz Bölgesine damgasını vuran tarihi eserlere bakılırsa, daha iyi anlaşılacaktır.
5) Bu bölge; Kurtuluş Savaşı ile birlikte ülke bütünlüğünü sağlayan ve bunu, tüm dünyaya kanıtlayan Türkiye Cumhuriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durum, Karadeniz Bölgesinde yer alan şehirlerimizin sosyal, kültürel ve
nüfus bakımından anlaşılmaktadır.
6) 11 Eylül 2001 tarihinden sonra, dünyamızın her zamankinden daha çok barış ortamına ihtiyaç duyduğu açıkça görülmüştür. Yunanistanın, Pontus gibi, olmayacak hayallerin peşinden koşması, dünya barışı için son derece tehlikelidir.
7) Eğer bu türlü politikaların peşinden koşulacaksa, Yunanistanın, tarihsel Makedonyanın sınırları içerisinde bulunan Selanik şehrini, öncelikle Makedonyaya vermesi gerekir..
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri yurtta barış, dünyada barış ilkesini benimsemiştir. Gün geçtikçe tüm dünya tarafından daha çok benimsenen bu ilke, Mustafa Kemal ATATÜRKün ne denli ileri görüşlü bir lider olduğunu ortaya koymaktadır.
9) Son olarak Yunanistan, bu yayılmacı tutumundan vazgeçmediği sürece, yanlış ve tehlikeli bir politikanın tüm sorumluluğunu, tüm dünyaya karşı açıklamak ve olası sonuçlarını kabullenmek zorundadır.
10) Türkiye Cumhuriyeti, komşularıyla ve tüm dünya ülkeleriyle, barış ve kardeşlik içerisinde uygarlık ve esenlik dolu ilişkiler kurma çabasındadır. Bu düşünce ile de, hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur. Başka ülkelere de, verecek bir karış toprağı bulunmamaktadır.