- 21 Tem 2010
- 289
- 2
Kutsal kitapların çoğunun karşılaştığı bir problem nesiller boyu birden çok yazarının olmasıdır. Eski Ahit yüzyıllarca pek çok kişi tarafından yazılmış 39 kitaptan oluşur. Yeni Ahit ise yaklaşık yarım yüzyıllık bir süreci kapsayan, birçok yazar tarafından yazılmış 27 kitap içerir. İncilin yazarı ve zaman dilimi hakkındaki şüphe ve belirsizlikler -örneğin kitapların çoğu isimsiz bir şekilde yazılmıştır- insanı onun ilahi bir kelam olduğunu kabul etmekten alıkoyuyor.
Bu, Kuranı etkileyen bir problem değildir. Şüphe yok ki Hz. Muhammed (s.a.v) Kuranı iletmekle sorumlu kişiydi. Bu savı destekleyen birçok tarihi bilgi bulunmaktadır ve Kuranın kendisi de Ona vahyedildiğini tasdik eder. Yine de Hz. Muhammedin (s.a.v) Kuranı iletmekle sorumlu olmasına rağmen onun yazarıydı diyebilir miyiz ? Hz. Muhammedin (s.a.v) Kuranı yazmış olmasının imkansız olduğunu kanıtlayan birçok sebepten sadece 10unu şu şekilde sıralayabiliriz ;
1)- O (s.a.v) Bir Şair Değildi
Birçok gayrimüslim Kuranın ilk dinleyicilerine yazılı olarak bildirilmediğinden habersiz. Kuranın yazı süreci için zamanı çoğu kez yoktu, çünkü birçok ayet inananlar ve inanmayanlar tarafından Peygamberimize yöneltilen soru ve itirazlara cevap olarak hemen oracıkta indirildi. Dahası Kuran 23 yıllık bir süre boyunca ağır ağır indirilmesine rağmen herhangi bir değişikliğe maruz kalmadı. Bu durum ise sayısız düzeltmeye uğramış Yeni Ahit için söz konusu değildir. Zira el yazmaları bir katipten diğerine geçmiş ve birbirlerinin hatalarını düzeltmeye karar vermişlerdir. Bu sebeple Kuranda herhangi bir hata veya kusur olsaydı, Kuranın hızlıca yayıldığı birçok kabile ve ülkeden hataları toplamak ve düzeltmek oldukça zor olurdu.
Bütün bu engeller karşısında doğal olarak Kuranın tutarsızlık, aykırılık, artık ve yanlış bilgi içermesi beklenirdi. Bu kesinlikle gerçek ötesi. Zira Kuran tartışmasız Arap dili miyarı, edebi bir başyapıttır. Kuranın her sayfası kelime kelime belagat sanatı ve edebi nüanslarla donatılmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v) ne yazabiliyordu ne de okuyabiliyordu. Kuranın kendisi bunu doğrulamaktadır;
Üstelik hayatı boyunca, peygamberlikten önce, Hz. Muhammed (s.a.v) şiir ile ünlenmemiştir. Doğrusu tarihten biliyoruz ki şiirden hoşlanmazdı ve yetenekli bir şair de değildi. Şiiri kelime düzmece olarak tanımladığı örnekler vardır;
Bir defasında Hz. Peygamberin (s.a) konuşmalarında hiç şiir kullanıp kullanmadığı Hz. Aişeye (r.a) sorulmuş, o da, Rasulullah en çok şiir mısralarından nefret eder, bazan Benî Kaysın bir şairinin bir şiirini okusa bile, farkında olmadan söz dizimini değiştirirdi. Hz. Ebu Bekir düzeltmede bulununca, Ben şair değilim, amacım şiir düzmek de değil derdi. cevabını vermiştir. (1)
Okuma yazma bilmeyen ve şairlikle ilgili herhangi bir ünü olmayan bir insan nasıl olur da Arap edebiyatının tümünde en önemli eser olan Kuranı yazabilir?
2)- Kuran Eşsizdir
Belki de Kuranın en büyük mucizesi eşsiz oluşudur. Kuranın yazarı birbirimize yardımcı olsak bile insanoğlu ve cinlerin Kuranın bir benzerini hatta bir kısmını dahi meydana getirmelerinin imkansız olduğunu söylüyor.
Dikkat çekici olan ise bu düelloyu üstlenecek olan piyonun Arap alfabelerini oluşturan 28 harf ve sınırlı gramer kuralları olmasıdır. Kuranın Hz. Muhammedin (s.a.v) aklının bir uydurması olduğunu varsayarsak, onunla eşit veya ondan daha büyük bir edebi yeteneğe sahip olan insanlar bir benzerini kolaylıkla yazabilirlerdi. Birçoğu denemiş ve düelloyu kaybetmişlerdir.
Zamanın Arapları kendilerini ( bugünün tarihçileri ve dilbilimcileri hala böyle tanımlıyor ) Arap dilinin efendileri olarak tanımlıyorlardı. Eğer Kuran Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından yazılsaydı, neden Arap bilginleri ve dilbilimciler ona rakip olamadılar ? Mesleklerinin zirvesinde olanların Arap dili ustalığı kendilerine meydan okuyan Kurana rakip olma başarısızlıkları düşündürücü olmalı. Üstelik birçok Arap sadece Kuranı dinleyerek Onun peygamber olduğunu kabul etti, çünkü Kuranın Onun yazacağı türden değil de ilahi bir şey olması gerektiğini hemen anladılar.
3)- Kuran Çelişkiden Uzaktır
23 yıl boyunca parça parça indirilmiş olmasına ve birçok ayetin beklenmedik bir şekilde ortaya atılan soru ve itirazlara cevap olarak indirilmesine rağmen Kuran çelişkiden uzaktır. Kuran bize eğer bir insanoğlu tarafından yazılsaydı şu hasletin ortaya çıkmış olacağını söylüyor;
Buna zıt olarak İncil, insan tahrifatının açık kanıtı olarak büyük küçük sayısız çelişkilerle doludur.
4)- O (s.a.v) Hatasız Olarak Tasvir Edilmiyor
Septikler, İslamiyetin sıradan bir çöl tarikatı olduğunu ve vahiy iddialarının tek amacının Arabistanı fethetmek olduğunu söyleyerek Hz. Muhammedi (s.a.v) gözünü iktidar hırsı bürümüş bir megaloman olarak düşünürler.
Tarihten tarikatları ve megalomanları araştıran biri, tarikat liderlerinin sergilemeye çalıştıkları belirli özellikleri ve imajları olduğunu bilir. Araştırmalar göstermiştir ki, tarikat liderlerinin tanımlayıcı özelliklerinden biri de lideri kutsamaları beklenen müridlerine karşı yanılmazlık imajı çizmeleridir. Bu imaj, gruplarının kontrolünü muhafaza etmelerinde tarikat liderleri için elzemdir.
Farz edelim ki Hz. Muhammed (s.a.v) düzmece bir çöl tarikatından fazlasını temsil etmeyen İslam iddialarıyla Kuranı yazsa idi, bahsi geçen yanılmazlık imajının Kuran genelinde mevcut olması beklenirdi. Fakat Kuranda bulduğumuz şey bunun tam tersidir. İşte sadece bir örnek;
Yukarıdaki ayetler Peygamberimizin (s.a.v) bazı kabile liderleriyle oturup onları İslama davet ettiği bir zamanda vuku bulmuş hadiseyi vurguluyor. Müslüman olan âmâ bir adam Rasulullaha İslam ile ilgili bir takım sorular sormaya gelir. Hz. Muhammed (s.a.v) kabilelerinin İslama gireceği umuduyla kabile liderlerine İslamın mesajını tebliğ etmekle meşgulken onu göz ardı eder. Bunun üzerine âmâ adamı göz ardı ettiği için Onu kınayan vahiy gelir. Niçin düzmece bir tarikat lideri kendi hatalarının üzerinde durarak gücünü ve otoritesini sarssın ?
5)- Kuranda İsa ve Diğer Peygamberler Daha Çok Zikrediliyor
Megalomanlar ve tarikatlar konusuna tekrar dönersek, bilinen bir özellikleri de otoriter güç yapısına sahip olmaları ve mensuplarının tutumlarını kontrol etmede totaliter tavır takınmalarıdır. Yine Hz. Muhammedin (s.a.v) düzmece bir çöl tarikatından fazlasını temsil etmeyen İslam iddialarıyla Kuranın yazarı olduğunu varsayarsak, Kuranın her şeyden önce Ona (s.a.v) odaklanması beklenirdi. Fakat yine Kuranda karşılaştığımız şey bunun tam tersidir. Muhammed isminden daha fazla kez diğer liderlerin isimleri (İbrahim, Musa, İsa gibi) zikredilir. Kuran tüm peygamberlere hürmet etmeyi Müslümanlara emreder.
Ayrıca Hz. Muhammedin (s.a.v) aksine diğer peygamberlerin hatalarından hiç bahsedilmemiştir. İşi bir adım daha ileriye götürürsek, Kuran diğer peygamberleri kendi kutsal kitaplarında sahip olduklarından daha yüksek bir mevkiye yükseltir. Çünkü İncilde onlara atfedilen kötü özellikleri ve günahları reddeder. Neden düzmece bir tarikat lideri kendinden daha çok diğer liderleri zikretmekle kalmayarak bir de onları övüp yüce mevkilerini peygamber olarak tasvip etsin ?
6)- Kuran Toplumun Normlarına ve Geleneklerine Karşı Geldi
Hz. Muhammed (s.a.v) zamanındaki kabile toplumu başta kadınlar olmak üzere toplumdaki güçsüzlere çok az ilgi gösterir veya göz ardı ederlerdi. Kuranın verdiği düstur 7. yüzyıl Arabistan kadınının itibarını önemli ölçüde geliştirdi. Örneğin istenmeyen kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek bir gelenekti ve bu uygulama Kuran ile yasaklanmıştır;
İslam öncesi devirlerde kadınlara adeta bir köle veya mal mülk gibi davranılırdı. Kendi refahlarını ilgilendiren fikirleri önemsiz sayılır ve evlilik akdinin bir tarafı olarak asla muamele görmezlerdi. Kocalarının mülkü konumundaydılar. Kuran buna bir son vermiştir;
Kadınlar bir tek amaç için kullanılırlardı; cinsel haz ve sonrasında terkedilirlerdi. Pagan Arapların evlenebilecekleri kadın sayısında sınırları yoktu. Kutsal kitabı, adilane ve dürüstçe davranılması koşuluyla, azami eş sayısını sınırlandıran tek semavi dindir İslam;
İslamdan önce kadınlar bağımsız değildi, mülkiyet hakları yoktu ve miras almalarına izin verilmiyordu. Ve yine Kuran kadınlara mülkiyetin adil paylaşımını taahhüt etmiştir;
Bilinmelidir ki İncilin veraset hükümleri kadınlara hiçbir hak sağlamamaktadır. İncilde veraset hükümleri 27:8-11de özetlenmiştir. Bu hükümlere göre bir kız çocuğu sadece erkek varisin bulunmaması koşuluyla miras alabilir. Hatta seküler Batıyla karşılaştırıldığında bile İslam zamanının çok ilerisindeydi. Hatırlayalım ki ekonomik haklar bakımından Avrupada 19. yüzyıla kadar kadınların kendi mülkiyetlerini edinme hakkı yoktur. Evlendiklerinde mülkiyetleri ya kocalarına devrediliyor ya da kocalarının izniyle bağışlayabiliyorlardı. Kadına bazı mülkiyet hakları tanıyan belki de ilk ülke olan Britanyada Evli Kadının Mülkiyet Yasası olarak bilinen kanunlar 1860 yılında yürürlüğe girmiştir. 1300 yıldan fazla bir süre önce bu hak İslam hukukunda belirlenmiştir.
Hz. Muhammedin (s.a.v) Arabistandaki kadınların haklarını ve itibarlarını yükselterek kazanacağı hiçbir şey yoktu. Tam tersine Kuranın bu tutumu güç makamında bulunanları ve mevcut durumun korunmasında menfaati olanları yabancılaştırdı.
7)- Tahrifat Analizlerinin Çokluğu
Farz-ı mahal Hz. Muhammed (s.a.v) Arabistan üzerinde mümkün olduğu kadar güç toplama amacı ve vizyonuyla Kuranı yazdı. Peki neden Kuran birçok tahrifat analizi içermektedir ? Öyle ki onlardan biri dahi Kuran düşmanları/septikler tarafından kanıtlanabilseydi, bir din olarak İslam büsbütün ortadan kaldırılırdı. İşte bunun birkaç örneği;
Antik Mısır hiyeroglifleri üzerindeki çalışmalar göstermiştir ki Kuranın bir Mısır terimi olan Firavunu kullanımı tarihsel açıdan doğrudur. Ve antik Mısır hiyeroglifleriyle ilgili bilgiler Kuranın vahyolunduğu çağlarda bilinmiyordu.
Eski Mısır hiyeroglifleri Rosetta taşının keşfiyle MS 19. yüzyılda deşifre edilene kadar tamamen unutulmuştu. Dini geçmiş ile ilgili tek bilgi kaynağı tedavüldeki İncil esaslı hikayelerdi. Fakat Hz. Muhammed (s.a.v) İncilden kopya çekemezdi çünkü İncil Firavun teriminin kullanımıyla ilgili hataya düşmektedir.
Rasulullah (s.a.v) Kuranın yazarı olamaz çünkü onun yazarı tutarlı bir biçimde gaybın bilgisini açıklıyor ki bu insanoğlunun bir özelliği değildir.
9)- Gelecek İle İlgili Kehanetler
Tarih hiçbir zaman kutsal kitaplardan hoşça bahsetmemiştir. İsanın İncili daha başlangıç aşamasında kaybolmuş ve zamanla yerini isimsiz yazarların çalışmaları almıştır. Fakat Kuranın yazarı onun korunmasıyla ilgili bakın ne buyuruyor:
Kuranın bugüne kadar mükemmel bir şekilde korunmuş olmasının hikmetlerinden biri de Kuranın kendi dilidir.
Günümüzde Kuranı orijinal Arapçasından ezberleyen en az 10 milyon Müslümanın olduğu tahmin ediliyor. Doğrusu bugün varlığını sürdüren kutsal kitapların her yazılı nüshası bir şekilde tahrif edilseydi, Kuran yoğun olarak ezberlenmesi sayesinde tekrardan kusursuzca toplanabilecekti.
Eğer Kuranı Hz. Muhammed (s.a.v) yazsaydı bugüne kadar kusursuzca korunacağına kefil olamazdı. Tarih boyunca vahyolmuş diğer tüm kutsal kitapların geçmişi Kurana zıt olarak hasar ve tahrifatın birer örneği olmuşlardır.
10)- Arap Mitlerine ve Batıl İnançlara Ret
Arap toplumunun Peygamberimiz zamanında birçok asılsız batıl inançları vardı. Bunun tek sebebi etrafındaki dünyayı araştıracak teknolojiye sahip olmamaları ve okuma yazma oranının çok düşük olmasaydı. Hicaz bölgesinin merkezinde okur-yazar insanların sayısının 17yi geçmediği tahmin ediliyor. (2) Tarih Araplara ait çok sayıda batıl inanç ve mite tanıklık etmiş ve Iraklı İslam alimi Seyyid Mahmud Alusi bunların çoğunu derlemiştir. Mesela Araplar ineklerini ve öküzlerini dere kenarına otlatmaya götürürlerdi. Zaman zaman öküzler sudan içerken inekler içmezdi. Bunun üzerine Araplar da öküzlerin boynuzları arasına yerleşmiş kötü ruhların ineklerin su içmesini engellediğini düşünmeye başladılar. İnekleri etkileyen kötü ruhları def etmek için öküzlerin yüzlerine vurdular.
Kuran böylesi bir batıl inancı reddederek cehaletlerini ifşa eder. Verilen örnek Araplar tarafından tanrı kabul edilip tapınılan güneş ve aydır. Kuran bu pagan inanışlarını devam ettirmek yerine onları reddeder;
Üstelik Kuran, modern zamandakiyle çelişmeyen terminoloji ve tanımlar kullanarak evrenden özellikle astronomiden bahseder;
Ayrıca sahabeleri tarafından kaydedilen ilginç bir olay vardır; Peygamberimizin oğlu İbrahimin Vefat ettiği gün güneş tutulması vuku buldu. Bundan ötürü insanlar iki olay arasında bir bağ kurdular. Hz. Muhammed (s.a.v) bizzat bu tür inançları kınayarak şöyle demiştir;
Özellikle atalarının geleneklerine körü körüne bağlı bir kabile toplumundan geldiğini göz önünde bulundurduğumuzda, Hz. Muhammedin (s.a.v) halkın hurafelerine karşı çıkmasının hiçbir nedeni olamaz.
SONUÇ
Septikler/muhalifler ayrı ayrı bazı hususların var olmadığını tartışmaya yeltenebilirler. Fakat toplu olarak ele aldığımızda bu argümanlar Kuranın Peygamberimizin bir icadı olmadığına dair güçlü ve ikna edici kanıtlar sunmaktadır.
O halde kimdir yazar ? Bu sorunun cevabı Kuranın kendisinde saklı;
Bu, Kuranı etkileyen bir problem değildir. Şüphe yok ki Hz. Muhammed (s.a.v) Kuranı iletmekle sorumlu kişiydi. Bu savı destekleyen birçok tarihi bilgi bulunmaktadır ve Kuranın kendisi de Ona vahyedildiğini tasdik eder. Yine de Hz. Muhammedin (s.a.v) Kuranı iletmekle sorumlu olmasına rağmen onun yazarıydı diyebilir miyiz ? Hz. Muhammedin (s.a.v) Kuranı yazmış olmasının imkansız olduğunu kanıtlayan birçok sebepten sadece 10unu şu şekilde sıralayabiliriz ;
1)- O (s.a.v) Bir Şair Değildi
Birçok gayrimüslim Kuranın ilk dinleyicilerine yazılı olarak bildirilmediğinden habersiz. Kuranın yazı süreci için zamanı çoğu kez yoktu, çünkü birçok ayet inananlar ve inanmayanlar tarafından Peygamberimize yöneltilen soru ve itirazlara cevap olarak hemen oracıkta indirildi. Dahası Kuran 23 yıllık bir süre boyunca ağır ağır indirilmesine rağmen herhangi bir değişikliğe maruz kalmadı. Bu durum ise sayısız düzeltmeye uğramış Yeni Ahit için söz konusu değildir. Zira el yazmaları bir katipten diğerine geçmiş ve birbirlerinin hatalarını düzeltmeye karar vermişlerdir. Bu sebeple Kuranda herhangi bir hata veya kusur olsaydı, Kuranın hızlıca yayıldığı birçok kabile ve ülkeden hataları toplamak ve düzeltmek oldukça zor olurdu.
Bütün bu engeller karşısında doğal olarak Kuranın tutarsızlık, aykırılık, artık ve yanlış bilgi içermesi beklenirdi. Bu kesinlikle gerçek ötesi. Zira Kuran tartışmasız Arap dili miyarı, edebi bir başyapıttır. Kuranın her sayfası kelime kelime belagat sanatı ve edebi nüanslarla donatılmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v) ne yazabiliyordu ne de okuyabiliyordu. Kuranın kendisi bunu doğrulamaktadır;
Onlar ki ellerindeki Tevratta ve daha sonra da İncilde, ismini ve sıfatını yazılı bulacakları elçinin, okuması yazması olmayan habercinin, izinden giderler. (Araf/157)
Üstelik hayatı boyunca, peygamberlikten önce, Hz. Muhammed (s.a.v) şiir ile ünlenmemiştir. Doğrusu tarihten biliyoruz ki şiirden hoşlanmazdı ve yetenekli bir şair de değildi. Şiiri kelime düzmece olarak tanımladığı örnekler vardır;
Bir defasında Hz. Peygamberin (s.a) konuşmalarında hiç şiir kullanıp kullanmadığı Hz. Aişeye (r.a) sorulmuş, o da, Rasulullah en çok şiir mısralarından nefret eder, bazan Benî Kaysın bir şairinin bir şiirini okusa bile, farkında olmadan söz dizimini değiştirirdi. Hz. Ebu Bekir düzeltmede bulununca, Ben şair değilim, amacım şiir düzmek de değil derdi. cevabını vermiştir. (1)
Okuma yazma bilmeyen ve şairlikle ilgili herhangi bir ünü olmayan bir insan nasıl olur da Arap edebiyatının tümünde en önemli eser olan Kuranı yazabilir?
2)- Kuran Eşsizdir
Belki de Kuranın en büyük mucizesi eşsiz oluşudur. Kuranın yazarı birbirimize yardımcı olsak bile insanoğlu ve cinlerin Kuranın bir benzerini hatta bir kısmını dahi meydana getirmelerinin imkansız olduğunu söylüyor.
De ki, and olsun eğer insan ve cin şu Kuranın benzerini getirmek üzere bir araya toplansa, birbirlerine destek de olsalar, gene de onun benzerini getiremezler. (İsra/88)
Dikkat çekici olan ise bu düelloyu üstlenecek olan piyonun Arap alfabelerini oluşturan 28 harf ve sınırlı gramer kuralları olmasıdır. Kuranın Hz. Muhammedin (s.a.v) aklının bir uydurması olduğunu varsayarsak, onunla eşit veya ondan daha büyük bir edebi yeteneğe sahip olan insanlar bir benzerini kolaylıkla yazabilirlerdi. Birçoğu denemiş ve düelloyu kaybetmişlerdir.
Zamanın Arapları kendilerini ( bugünün tarihçileri ve dilbilimcileri hala böyle tanımlıyor ) Arap dilinin efendileri olarak tanımlıyorlardı. Eğer Kuran Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından yazılsaydı, neden Arap bilginleri ve dilbilimciler ona rakip olamadılar ? Mesleklerinin zirvesinde olanların Arap dili ustalığı kendilerine meydan okuyan Kurana rakip olma başarısızlıkları düşündürücü olmalı. Üstelik birçok Arap sadece Kuranı dinleyerek Onun peygamber olduğunu kabul etti, çünkü Kuranın Onun yazacağı türden değil de ilahi bir şey olması gerektiğini hemen anladılar.
3)- Kuran Çelişkiden Uzaktır
23 yıl boyunca parça parça indirilmiş olmasına ve birçok ayetin beklenmedik bir şekilde ortaya atılan soru ve itirazlara cevap olarak indirilmesine rağmen Kuran çelişkiden uzaktır. Kuran bize eğer bir insanoğlu tarafından yazılsaydı şu hasletin ortaya çıkmış olacağını söylüyor;
Onlar bu Kuranı gereği gibi düşünmezler mi ? Ve eğer Allahtan başkasının katında olsaydı, onun içinde mutlaka pek çok ihtilaf bulurlardı. (Nisa/82)
Buna zıt olarak İncil, insan tahrifatının açık kanıtı olarak büyük küçük sayısız çelişkilerle doludur.
4)- O (s.a.v) Hatasız Olarak Tasvir Edilmiyor
Septikler, İslamiyetin sıradan bir çöl tarikatı olduğunu ve vahiy iddialarının tek amacının Arabistanı fethetmek olduğunu söyleyerek Hz. Muhammedi (s.a.v) gözünü iktidar hırsı bürümüş bir megaloman olarak düşünürler.
Tarihten tarikatları ve megalomanları araştıran biri, tarikat liderlerinin sergilemeye çalıştıkları belirli özellikleri ve imajları olduğunu bilir. Araştırmalar göstermiştir ki, tarikat liderlerinin tanımlayıcı özelliklerinden biri de lideri kutsamaları beklenen müridlerine karşı yanılmazlık imajı çizmeleridir. Bu imaj, gruplarının kontrolünü muhafaza etmelerinde tarikat liderleri için elzemdir.
Farz edelim ki Hz. Muhammed (s.a.v) düzmece bir çöl tarikatından fazlasını temsil etmeyen İslam iddialarıyla Kuranı yazsa idi, bahsi geçen yanılmazlık imajının Kuran genelinde mevcut olması beklenirdi. Fakat Kuranda bulduğumuz şey bunun tam tersidir. İşte sadece bir örnek;
Peygamber kendisine âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve döndü. Sen nerden bileceksin, belki o arınacaktı. Yahut öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacaktı. (Abese/1-4)
Yukarıdaki ayetler Peygamberimizin (s.a.v) bazı kabile liderleriyle oturup onları İslama davet ettiği bir zamanda vuku bulmuş hadiseyi vurguluyor. Müslüman olan âmâ bir adam Rasulullaha İslam ile ilgili bir takım sorular sormaya gelir. Hz. Muhammed (s.a.v) kabilelerinin İslama gireceği umuduyla kabile liderlerine İslamın mesajını tebliğ etmekle meşgulken onu göz ardı eder. Bunun üzerine âmâ adamı göz ardı ettiği için Onu kınayan vahiy gelir. Niçin düzmece bir tarikat lideri kendi hatalarının üzerinde durarak gücünü ve otoritesini sarssın ?
5)- Kuranda İsa ve Diğer Peygamberler Daha Çok Zikrediliyor
Megalomanlar ve tarikatlar konusuna tekrar dönersek, bilinen bir özellikleri de otoriter güç yapısına sahip olmaları ve mensuplarının tutumlarını kontrol etmede totaliter tavır takınmalarıdır. Yine Hz. Muhammedin (s.a.v) düzmece bir çöl tarikatından fazlasını temsil etmeyen İslam iddialarıyla Kuranın yazarı olduğunu varsayarsak, Kuranın her şeyden önce Ona (s.a.v) odaklanması beklenirdi. Fakat yine Kuranda karşılaştığımız şey bunun tam tersidir. Muhammed isminden daha fazla kez diğer liderlerin isimleri (İbrahim, Musa, İsa gibi) zikredilir. Kuran tüm peygamberlere hürmet etmeyi Müslümanlara emreder.
De ki; Biz Allaha inanırız ve bize gönderilene ve İbrahime, İsmaile, İshaka, Yakupa ve onların soyundan gelenlere, Musaya, İsaya ve Rableri tarafından görevlendirilen diğer tüm peygamberlere iman ederiz. Onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Biz Allaha teslim olmuş Müslümanlarız. (Bakara/136)
Ayrıca Hz. Muhammedin (s.a.v) aksine diğer peygamberlerin hatalarından hiç bahsedilmemiştir. İşi bir adım daha ileriye götürürsek, Kuran diğer peygamberleri kendi kutsal kitaplarında sahip olduklarından daha yüksek bir mevkiye yükseltir. Çünkü İncilde onlara atfedilen kötü özellikleri ve günahları reddeder. Neden düzmece bir tarikat lideri kendinden daha çok diğer liderleri zikretmekle kalmayarak bir de onları övüp yüce mevkilerini peygamber olarak tasvip etsin ?
6)- Kuran Toplumun Normlarına ve Geleneklerine Karşı Geldi
Hz. Muhammed (s.a.v) zamanındaki kabile toplumu başta kadınlar olmak üzere toplumdaki güçsüzlere çok az ilgi gösterir veya göz ardı ederlerdi. Kuranın verdiği düstur 7. yüzyıl Arabistan kadınının itibarını önemli ölçüde geliştirdi. Örneğin istenmeyen kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek bir gelenekti ve bu uygulama Kuran ile yasaklanmıştır;
Onlardan birisi bir kız çocuk ile müjdelendiği zaman öfkeli olarak yüzü siyahlaşıp gölgelenir. Müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu zelillikle tutsun mu yoksa onu toprağa mı gömsün ? Verdikleri hüküm ne kötü öyle değil mi ? (Nahl/58-59)
İslam öncesi devirlerde kadınlara adeta bir köle veya mal mülk gibi davranılırdı. Kendi refahlarını ilgilendiren fikirleri önemsiz sayılır ve evlilik akdinin bir tarafı olarak asla muamele görmezlerdi. Kocalarının mülkü konumundaydılar. Kuran buna bir son vermiştir;
Ey iman edenler, kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. (Nisa/19)
Kadınlar bir tek amaç için kullanılırlardı; cinsel haz ve sonrasında terkedilirlerdi. Pagan Arapların evlenebilecekleri kadın sayısında sınırları yoktu. Kutsal kitabı, adilane ve dürüstçe davranılması koşuluyla, azami eş sayısını sınırlandıran tek semavi dindir İslam;
Eğer yetim kızların haklarını kendileri ile evlendiğiniz takdirde gözetemeyeceğinizden korkarsanız size helal olan diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Ve eğer adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, bir eş seçin (Nisa/3)
İslamdan önce kadınlar bağımsız değildi, mülkiyet hakları yoktu ve miras almalarına izin verilmiyordu. Ve yine Kuran kadınlara mülkiyetin adil paylaşımını taahhüt etmiştir;
Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hisseleri, payları vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri, payları vardır. Bunlar az veya çok belirlenmiş, meşru kılınmış paylardır. (Nisa/7)
Bilinmelidir ki İncilin veraset hükümleri kadınlara hiçbir hak sağlamamaktadır. İncilde veraset hükümleri 27:8-11de özetlenmiştir. Bu hükümlere göre bir kız çocuğu sadece erkek varisin bulunmaması koşuluyla miras alabilir. Hatta seküler Batıyla karşılaştırıldığında bile İslam zamanının çok ilerisindeydi. Hatırlayalım ki ekonomik haklar bakımından Avrupada 19. yüzyıla kadar kadınların kendi mülkiyetlerini edinme hakkı yoktur. Evlendiklerinde mülkiyetleri ya kocalarına devrediliyor ya da kocalarının izniyle bağışlayabiliyorlardı. Kadına bazı mülkiyet hakları tanıyan belki de ilk ülke olan Britanyada Evli Kadının Mülkiyet Yasası olarak bilinen kanunlar 1860 yılında yürürlüğe girmiştir. 1300 yıldan fazla bir süre önce bu hak İslam hukukunda belirlenmiştir.
Hz. Muhammedin (s.a.v) Arabistandaki kadınların haklarını ve itibarlarını yükselterek kazanacağı hiçbir şey yoktu. Tam tersine Kuranın bu tutumu güç makamında bulunanları ve mevcut durumun korunmasında menfaati olanları yabancılaştırdı.
7)- Tahrifat Analizlerinin Çokluğu
Farz-ı mahal Hz. Muhammed (s.a.v) Arabistan üzerinde mümkün olduğu kadar güç toplama amacı ve vizyonuyla Kuranı yazdı. Peki neden Kuran birçok tahrifat analizi içermektedir ? Öyle ki onlardan biri dahi Kuran düşmanları/septikler tarafından kanıtlanabilseydi, bir din olarak İslam büsbütün ortadan kaldırılırdı. İşte bunun birkaç örneği;
Onlar bu Kuranı gereği gibi düşünmezler mi ? Eğer o Allahtan başkasından gelseydi, onda mutlaka birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı. (Nisa/82)
8)- Keşfedilmemiş Bilgiyi Haber VerirDe ki, bütün insanlar ve cinler, birbirlerine yardımcı ve destek olsalar, bu Kuranın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, bir benzerini meydana koyamazlar. (İsra/88)
Antik Mısır hiyeroglifleri üzerindeki çalışmalar göstermiştir ki Kuranın bir Mısır terimi olan Firavunu kullanımı tarihsel açıdan doğrudur. Ve antik Mısır hiyeroglifleriyle ilgili bilgiler Kuranın vahyolunduğu çağlarda bilinmiyordu.
Eski Mısır hiyeroglifleri Rosetta taşının keşfiyle MS 19. yüzyılda deşifre edilene kadar tamamen unutulmuştu. Dini geçmiş ile ilgili tek bilgi kaynağı tedavüldeki İncil esaslı hikayelerdi. Fakat Hz. Muhammed (s.a.v) İncilden kopya çekemezdi çünkü İncil Firavun teriminin kullanımıyla ilgili hataya düşmektedir.
Rasulullah (s.a.v) Kuranın yazarı olamaz çünkü onun yazarı tutarlı bir biçimde gaybın bilgisini açıklıyor ki bu insanoğlunun bir özelliği değildir.
9)- Gelecek İle İlgili Kehanetler
Tarih hiçbir zaman kutsal kitaplardan hoşça bahsetmemiştir. İsanın İncili daha başlangıç aşamasında kaybolmuş ve zamanla yerini isimsiz yazarların çalışmaları almıştır. Fakat Kuranın yazarı onun korunmasıyla ilgili bakın ne buyuruyor:
Şüphe yok ki Kuranı biz indirdik ve şüphe yok ki, Onu her türlü bozulmadan biz koruyup muhafaza edeceğiz. (Hicr/9)
Kuranın bugüne kadar mükemmel bir şekilde korunmuş olmasının hikmetlerinden biri de Kuranın kendi dilidir.
And olsun ki Kuranı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için ! Düşünen yok mu ? (Kamer/17)
Günümüzde Kuranı orijinal Arapçasından ezberleyen en az 10 milyon Müslümanın olduğu tahmin ediliyor. Doğrusu bugün varlığını sürdüren kutsal kitapların her yazılı nüshası bir şekilde tahrif edilseydi, Kuran yoğun olarak ezberlenmesi sayesinde tekrardan kusursuzca toplanabilecekti.
Eğer Kuranı Hz. Muhammed (s.a.v) yazsaydı bugüne kadar kusursuzca korunacağına kefil olamazdı. Tarih boyunca vahyolmuş diğer tüm kutsal kitapların geçmişi Kurana zıt olarak hasar ve tahrifatın birer örneği olmuşlardır.
10)- Arap Mitlerine ve Batıl İnançlara Ret
Arap toplumunun Peygamberimiz zamanında birçok asılsız batıl inançları vardı. Bunun tek sebebi etrafındaki dünyayı araştıracak teknolojiye sahip olmamaları ve okuma yazma oranının çok düşük olmasaydı. Hicaz bölgesinin merkezinde okur-yazar insanların sayısının 17yi geçmediği tahmin ediliyor. (2) Tarih Araplara ait çok sayıda batıl inanç ve mite tanıklık etmiş ve Iraklı İslam alimi Seyyid Mahmud Alusi bunların çoğunu derlemiştir. Mesela Araplar ineklerini ve öküzlerini dere kenarına otlatmaya götürürlerdi. Zaman zaman öküzler sudan içerken inekler içmezdi. Bunun üzerine Araplar da öküzlerin boynuzları arasına yerleşmiş kötü ruhların ineklerin su içmesini engellediğini düşünmeye başladılar. İnekleri etkileyen kötü ruhları def etmek için öküzlerin yüzlerine vurdular.
Kuran böylesi bir batıl inancı reddederek cehaletlerini ifşa eder. Verilen örnek Araplar tarafından tanrı kabul edilip tapınılan güneş ve aydır. Kuran bu pagan inanışlarını devam ettirmek yerine onları reddeder;
Gece ve gündüz, Güneş ve Ay, Allahın ayetlerindendir. Güneşe ve Aya secde etmeyin. Eğer sadece Ona kul olduysanız, onları yaratan Allaha secde edin. (Fussilet/37)
Üstelik Kuran, modern zamandakiyle çelişmeyen terminoloji ve tanımlar kullanarak evrenden özellikle astronomiden bahseder;
Öyle bir düzen ki, ne güneşle ay birbiriyle çarpışır, ne de gece ve gündüzün önüne geçebilir. Hepsi uzayda yasalarımız doğrultusunda hareket ederler. ( Yasin/40)
Görmez misiniz Allah yedi kat semayı nasıl yarattı ? Ve Ayı onların arasında semalarda bir nur kıldı ve Güneşi de ışık saçan bir lamba kıldı. (Nuh/15-16)
Ayrıca sahabeleri tarafından kaydedilen ilginç bir olay vardır; Peygamberimizin oğlu İbrahimin Vefat ettiği gün güneş tutulması vuku buldu. Bundan ötürü insanlar iki olay arasında bir bağ kurdular. Hz. Muhammed (s.a.v) bizzat bu tür inançları kınayarak şöyle demiştir;
Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölmesinden ne de hayatından dolayı tutulmamıştır (4)
Özellikle atalarının geleneklerine körü körüne bağlı bir kabile toplumundan geldiğini göz önünde bulundurduğumuzda, Hz. Muhammedin (s.a.v) halkın hurafelerine karşı çıkmasının hiçbir nedeni olamaz.
SONUÇ
Septikler/muhalifler ayrı ayrı bazı hususların var olmadığını tartışmaya yeltenebilirler. Fakat toplu olarak ele aldığımızda bu argümanlar Kuranın Peygamberimizin bir icadı olmadığına dair güçlü ve ikna edici kanıtlar sunmaktadır.
O halde kimdir yazar ? Bu sorunun cevabı Kuranın kendisinde saklı;
Kaynakça
Arkadaşınız Muhammed ne sapıttı, ne azıttı. Ve ne de kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaktadır. Onun size aktardığı sözler, kendisine indirilen ilahi haberden başka bir şey değildir. Ona bu Kuranı üstün bir güç sahibi öğretmiştir. (Necm/2-5)
(1)Taberi Tefsiri; Ayrıca bkz. Abdul-Rezzak Tefsiri 3/86, No:2496
(2)Fütuhul Büldan, El-Belazuri, s. 458
(3)Biharul Envar, c.2 s.286-369
(4)Sahih Buhari, c.2, Kitap 18, No:1
(2)Fütuhul Büldan, El-Belazuri, s. 458
(3)Biharul Envar, c.2 s.286-369
(4)Sahih Buhari, c.2, Kitap 18, No:1