Kur'anın Hz. Muhammed ( S.a.v) Tarafından Yazılmadığının Kanıtı

HayaLiST

Katılımcı Üye
21 Tem 2010
289
2
Kutsal kitapların çoğunun karşılaştığı bir problem nesiller boyu birden çok yazarının olmasıdır. Eski Ahit yüzyıllarca pek çok kişi tarafından yazılmış 39 kitaptan oluşur. Yeni Ahit ise yaklaşık yarım yüzyıllık bir süreci kapsayan, birçok yazar tarafından yazılmış 27 kitap içerir. İncil’in yazarı ve zaman dilimi hakkındaki şüphe ve belirsizlikler -örneğin kitapların çoğu isimsiz bir şekilde yazılmıştır- insanı onun ilahi bir kelam olduğunu kabul etmekten alıkoyuyor.

Bu, Kur’an’ı etkileyen bir problem değildir. Şüphe yok ki Hz. Muhammed (s.a.v) Kur’an’ı iletmekle sorumlu kişiydi. Bu savı destekleyen birçok tarihi bilgi bulunmaktadır ve Kur’an’ın kendisi de O’na vahyedildiğini tasdik eder. Yine de Hz. Muhammed’in (s.a.v) Kur’an’ı iletmekle sorumlu olmasına rağmen onun yazarıydı diyebilir miyiz ? Hz. Muhammed’in (s.a.v) Kur’an’ı yazmış olmasının imkansız olduğunu kanıtlayan birçok sebepten sadece 10’unu şu şekilde sıralayabiliriz ;

1)- O (s.a.v) Bir Şair Değildi

Birçok gayrimüslim Kur’an’ın ilk dinleyicilerine yazılı olarak bildirilmediğinden habersiz. Kur’an’ın yazı süreci için zamanı çoğu kez yoktu, çünkü birçok ayet inananlar ve inanmayanlar tarafından Peygamberimize yöneltilen soru ve itirazlara cevap olarak hemen oracıkta indirildi. Dahası Kur’an 23 yıllık bir süre boyunca ağır ağır indirilmesine rağmen herhangi bir değişikliğe maruz kalmadı. Bu durum ise sayısız düzeltmeye uğramış Yeni Ahit için söz konusu değildir. Zira el yazmaları bir katipten diğerine geçmiş ve birbirlerinin hatalarını düzeltmeye karar vermişlerdir. Bu sebeple Kur’an’da herhangi bir hata veya kusur olsaydı, Kur’an’ın hızlıca yayıldığı birçok kabile ve ülkeden hataları toplamak ve düzeltmek oldukça zor olurdu.

Bütün bu engeller karşısında doğal olarak Kur’an’ın tutarsızlık, aykırılık, artık ve yanlış bilgi içermesi beklenirdi. Bu kesinlikle gerçek ötesi. Zira Kur’an tartışmasız Arap dili miyarı, edebi bir başyapıttır. Kur’an’ın her sayfası kelime kelime belagat sanatı ve edebi nüanslarla donatılmıştır.

Hz. Muhammed (s.a.v) ne yazabiliyordu ne de okuyabiliyordu. Kur’an’ın kendisi bunu doğrulamaktadır;

“Onlar ki ellerindeki Tevrat’ta ve daha sonra da İncil’de, ismini ve sıfatını yazılı bulacakları elçinin, okuması yazması olmayan habercinin, izinden giderler.” (Araf/157)

Üstelik hayatı boyunca, peygamberlikten önce, Hz. Muhammed (s.a.v) şiir ile ünlenmemiştir. Doğrusu tarihten biliyoruz ki şiirden hoşlanmazdı ve yetenekli bir şair de değildi. Şiiri kelime düzmece olarak tanımladığı örnekler vardır;

Bir defasında Hz. Peygamber’in (s.a) konuşmalarında hiç şiir kullanıp kullanmadığı Hz. Aişe’ye (r.a) sorulmuş, o da, “Rasulullah en çok şiir mısralarından nefret eder, bazan Benî Kays’ın bir şairinin bir şiirini okusa bile, farkında olmadan söz dizimini değiştirirdi. Hz. Ebu Bekir düzeltmede bulununca, “Ben şair değilim, amacım şiir düzmek de değil” derdi.” cevabını vermiştir. (1)

Okuma yazma bilmeyen ve şairlikle ilgili herhangi bir ünü olmayan bir insan nasıl olur da Arap edebiyatının tümünde en önemli eser olan Kur’an’ı yazabilir?
2)- Kur’an Eşsizdir

Belki de Kur’an’ın en büyük mucizesi eşsiz oluşudur. Kur’an’ın yazarı birbirimize yardımcı olsak bile insanoğlu ve cinlerin Kur’an’ın bir benzerini hatta bir kısmını dahi meydana getirmelerinin imkansız olduğunu söylüyor.

“De ki, and olsun eğer insan ve cin şu Kur’an’ın benzerini getirmek üzere bir araya toplansa, birbirlerine destek de olsalar, gene de onun benzerini getiremezler.” (İsra/88)

Dikkat çekici olan ise bu düelloyu üstlenecek olan piyonun Arap alfabelerini oluşturan 28 harf ve sınırlı gramer kuralları olmasıdır. Kur’an’ın Hz. Muhammed’in (s.a.v) aklının bir uydurması olduğunu varsayarsak, onunla eşit veya ondan daha büyük bir edebi yeteneğe sahip olan insanlar bir benzerini kolaylıkla yazabilirlerdi. Birçoğu denemiş ve düelloyu kaybetmişlerdir.

Zamanın Arapları kendilerini ( bugünün tarihçileri ve dilbilimcileri hala böyle tanımlıyor ) Arap dilinin efendileri olarak tanımlıyorlardı. Eğer Kur’an Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından yazılsaydı, neden Arap bilginleri ve dilbilimciler ona rakip olamadılar ? Mesleklerinin zirvesinde olanların – Arap dili ustalığı – kendilerine meydan okuyan Kur’an’a rakip olma başarısızlıkları düşündürücü olmalı. Üstelik birçok Arap sadece Kur’an’ı dinleyerek O’nun peygamber olduğunu kabul etti, çünkü Kur’an’ın Onun yazacağı türden değil de ilahi bir şey olması gerektiğini hemen anladılar.
3)- Kur’an Çelişkiden Uzaktır

23 yıl boyunca parça parça indirilmiş olmasına ve birçok ayetin beklenmedik bir şekilde ortaya atılan soru ve itirazlara cevap olarak indirilmesine rağmen Kur’an çelişkiden uzaktır. Kur’an bize eğer bir insanoğlu tarafından yazılsaydı şu hasletin ortaya çıkmış olacağını söylüyor;

“Onlar bu Kur’an’ı gereği gibi düşünmezler mi ? Ve eğer Allah’tan başkasının katında olsaydı, onun içinde mutlaka pek çok ihtilaf bulurlardı.” (Nisa/82)

Buna zıt olarak İncil, insan tahrifatının açık kanıtı olarak büyük küçük sayısız çelişkilerle doludur.
4)- O (s.a.v) Hatasız Olarak Tasvir Edilmiyor

Septikler, İslamiyet’in sıradan bir çöl tarikatı olduğunu ve vahiy iddialarının tek amacının Arabistan’ı fethetmek olduğunu söyleyerek Hz. Muhammed’i (s.a.v) gözünü iktidar hırsı bürümüş bir megaloman olarak düşünürler.

Tarihten tarikatları ve megalomanları araştıran biri, tarikat liderlerinin sergilemeye çalıştıkları belirli özellikleri ve imajları olduğunu bilir. Araştırmalar göstermiştir ki, tarikat liderlerinin tanımlayıcı özelliklerinden biri de lideri kutsamaları beklenen müridlerine karşı yanılmazlık imajı çizmeleridir. Bu imaj, gruplarının kontrolünü muhafaza etmelerinde tarikat liderleri için elzemdir.

Farz edelim ki Hz. Muhammed (s.a.v) düzmece bir çöl tarikatından fazlasını temsil etmeyen İslam iddialarıyla Kur’an’ı yazsa idi, bahsi geçen yanılmazlık imajının Kur’an genelinde mevcut olması beklenirdi. Fakat Kur’an’da bulduğumuz şey bunun tam tersidir. İşte sadece bir örnek;

“Peygamber kendisine âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve döndü. Sen nerden bileceksin, belki o arınacaktı. Yahut öğüt dinleyecek de öğüt kendisine yarayacaktı.” (Abese/1-4)

Yukarıdaki ayetler Peygamberimizin (s.a.v) bazı kabile liderleriyle oturup onları İslam’a davet ettiği bir zamanda vuku bulmuş hadiseyi vurguluyor. Müslüman olan âmâ bir adam Rasulullaha İslam ile ilgili bir takım sorular sormaya gelir. Hz. Muhammed (s.a.v) kabilelerinin İslam’a gireceği umuduyla kabile liderlerine İslam’ın mesajını tebliğ etmekle meşgulken onu göz ardı eder. Bunun üzerine âmâ adamı göz ardı ettiği için Onu kınayan vahiy gelir. Niçin düzmece bir tarikat lideri kendi hatalarının üzerinde durarak gücünü ve otoritesini sarssın ?
5)- Kur’an’da İsa ve Diğer Peygamberler Daha Çok Zikrediliyor

Megalomanlar ve tarikatlar konusuna tekrar dönersek, bilinen bir özellikleri de otoriter güç yapısına sahip olmaları ve mensuplarının tutumlarını kontrol etmede totaliter tavır takınmalarıdır. Yine Hz. Muhammed’in (s.a.v) düzmece bir çöl tarikatından fazlasını temsil etmeyen İslam iddialarıyla Kur’an’ın yazarı olduğunu varsayarsak, Kur’an’ın her şeyden önce O’na (s.a.v) odaklanması beklenirdi. Fakat yine Kur’an’da karşılaştığımız şey bunun tam tersidir. Muhammed isminden daha fazla kez diğer liderlerin isimleri (İbrahim, Musa, İsa gibi) zikredilir. Kur’an tüm peygamberlere hürmet etmeyi Müslümanlara emreder.

“De ki; Biz Allah’a inanırız ve bize gönderilene ve İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve onların soyundan gelenlere, Musa’ya, İsa’ya ve Rableri tarafından görevlendirilen diğer tüm peygamberlere iman ederiz. Onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Biz Allah’a teslim olmuş Müslümanlarız.” (Bakara/136)

Ayrıca Hz. Muhammed’in (s.a.v) aksine diğer peygamberlerin hatalarından hiç bahsedilmemiştir. İşi bir adım daha ileriye götürürsek, Kur’an diğer peygamberleri kendi kutsal kitaplarında sahip olduklarından daha yüksek bir mevkiye yükseltir. Çünkü İncil’de onlara atfedilen kötü özellikleri ve günahları reddeder. Neden düzmece bir tarikat lideri kendinden daha çok diğer liderleri zikretmekle kalmayarak bir de onları övüp yüce mevkilerini peygamber olarak tasvip etsin ?
6)- Kur’an Toplumun Normlarına ve Geleneklerine Karşı Geldi

Hz. Muhammed (s.a.v) zamanındaki kabile toplumu başta kadınlar olmak üzere toplumdaki güçsüzlere çok az ilgi gösterir veya göz ardı ederlerdi. Kur’an’ın verdiği düstur 7. yüzyıl Arabistan kadınının itibarını önemli ölçüde geliştirdi. Örneğin istenmeyen kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek bir gelenekti ve bu uygulama Kur’an ile yasaklanmıştır;

“Onlardan birisi bir kız çocuk ile müjdelendiği zaman öfkeli olarak yüzü siyahlaşıp gölgelenir. Müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu zelillikle tutsun mu yoksa onu toprağa mı gömsün ? Verdikleri hüküm ne kötü öyle değil mi ?” (Nahl/58-59)

İslam öncesi devirlerde kadınlara adeta bir köle veya mal mülk gibi davranılırdı. Kendi refahlarını ilgilendiren fikirleri önemsiz sayılır ve evlilik akdinin bir tarafı olarak asla muamele görmezlerdi. Kocalarının mülkü konumundaydılar. Kur’an buna bir son vermiştir;

“Ey iman edenler, kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir.” (Nisa/19)

Kadınlar bir tek amaç için kullanılırlardı; cinsel haz ve sonrasında terkedilirlerdi. Pagan Arapların evlenebilecekleri kadın sayısında sınırları yoktu. Kutsal kitabı, adilane ve dürüstçe davranılması koşuluyla, azami eş sayısını sınırlandıran tek semavi dindir İslam;

“Eğer yetim kızların haklarını kendileri ile evlendiğiniz takdirde gözetemeyeceğinizden korkarsanız size helal olan diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Ve eğer adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, bir eş seçin…” (Nisa/3)

İslam’dan önce kadınlar bağımsız değildi, mülkiyet hakları yoktu ve miras almalarına izin verilmiyordu. Ve yine Kur’an kadınlara mülkiyetin adil paylaşımını taahhüt etmiştir;

“Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hisseleri, payları vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri, payları vardır. Bunlar az veya çok belirlenmiş, meşru kılınmış paylardır.” (Nisa/7)

Bilinmelidir ki İncil’in veraset hükümleri kadınlara hiçbir hak sağlamamaktadır. İncil’de veraset hükümleri 27:8-11’de özetlenmiştir. Bu hükümlere göre bir kız çocuğu sadece erkek varisin bulunmaması koşuluyla miras alabilir. Hatta seküler Batıyla karşılaştırıldığında bile İslam zamanının çok ilerisindeydi. Hatırlayalım ki ekonomik haklar bakımından Avrupa’da 19. yüzyıla kadar kadınların kendi mülkiyetlerini edinme hakkı yoktur. Evlendiklerinde mülkiyetleri ya kocalarına devrediliyor ya da kocalarının izniyle bağışlayabiliyorlardı. Kadına bazı mülkiyet hakları tanıyan belki de ilk ülke olan Britanya’da “Evli Kadının Mülkiyet Yasası” olarak bilinen kanunlar 1860 yılında yürürlüğe girmiştir. 1300 yıldan fazla bir süre önce bu hak İslam hukukunda belirlenmiştir.

Hz. Muhammed’in (s.a.v) Arabistan’daki kadınların haklarını ve itibarlarını yükselterek kazanacağı hiçbir şey yoktu. Tam tersine Kur’an’ın bu tutumu güç makamında bulunanları ve mevcut durumun korunmasında menfaati olanları yabancılaştırdı.
7)- Tahrifat Analizlerinin Çokluğu

Farz-ı mahal Hz. Muhammed (s.a.v) Arabistan üzerinde mümkün olduğu kadar güç toplama amacı ve vizyonuyla Kur’an’ı yazdı. Peki neden Kur’an birçok tahrifat analizi içermektedir ? Öyle ki onlardan biri dahi Kur’an düşmanları/septikler tarafından kanıtlanabilseydi, bir din olarak İslam büsbütün ortadan kaldırılırdı. İşte bunun birkaç örneği;

“Onlar bu Kur’an’ı gereği gibi düşünmezler mi ? Eğer o Allah’tan başkasından gelseydi, onda mutlaka birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı.” (Nisa/82)

“De ki, bütün insanlar ve cinler, birbirlerine yardımcı ve destek olsalar, bu Kur’an’ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, bir benzerini meydana koyamazlar. (İsra/88)
8)- Keşfedilmemiş Bilgiyi Haber Verir

Antik Mısır hiyeroglifleri üzerindeki çalışmalar göstermiştir ki Kur’an’ın bir Mısır terimi olan “Firavun”u kullanımı tarihsel açıdan doğrudur. Ve antik Mısır hiyeroglifleriyle ilgili bilgiler Kur’an’ın vahyolunduğu çağlarda bilinmiyordu.

Eski Mısır hiyeroglifleri Rosetta taşının keşfiyle MS 19. yüzyılda deşifre edilene kadar tamamen unutulmuştu. Dini geçmiş ile ilgili tek bilgi kaynağı tedavüldeki İncil esaslı hikayelerdi. Fakat Hz. Muhammed (s.a.v) İncil’den kopya çekemezdi çünkü İncil Firavun teriminin kullanımıyla ilgili hataya düşmektedir.

Rasulullah (s.a.v) Kur’an’ın yazarı olamaz çünkü onun yazarı tutarlı bir biçimde gaybın bilgisini açıklıyor ki bu insanoğlunun bir özelliği değildir.
9)- Gelecek İle İlgili Kehanetler

Tarih hiçbir zaman kutsal kitaplardan hoşça bahsetmemiştir. İsa’nın İncil’i daha başlangıç aşamasında kaybolmuş ve zamanla yerini isimsiz yazarların çalışmaları almıştır. Fakat Kur’an’ın yazarı onun korunmasıyla ilgili bakın ne buyuruyor:

“Şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik ve şüphe yok ki, O’nu her türlü bozulmadan biz koruyup muhafaza edeceğiz.” (Hicr/9)

Kur’an’ın bugüne kadar mükemmel bir şekilde korunmuş olmasının hikmetlerinden biri de Kur’an’ın kendi dilidir.

“And olsun ki Kur’an’ı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için ! Düşünen yok mu ?” (Kamer/17)

Günümüzde Kur’an’ı orijinal Arapçasından ezberleyen en az 10 milyon Müslümanın olduğu tahmin ediliyor. Doğrusu bugün varlığını sürdüren kutsal kitapların her yazılı nüshası bir şekilde tahrif edilseydi, Kur’an yoğun olarak ezberlenmesi sayesinde tekrardan kusursuzca toplanabilecekti.

Eğer Kur’an’ı Hz. Muhammed (s.a.v) yazsaydı bugüne kadar kusursuzca korunacağına kefil olamazdı. Tarih boyunca vahyolmuş diğer tüm kutsal kitapların geçmişi Kur’an’a zıt olarak hasar ve tahrifatın birer örneği olmuşlardır.
10)- Arap Mitlerine ve Batıl İnançlara Ret

Arap toplumunun Peygamberimiz zamanında birçok asılsız batıl inançları vardı. Bunun tek sebebi etrafındaki dünyayı araştıracak teknolojiye sahip olmamaları ve okuma yazma oranının çok düşük olmasaydı. Hicaz bölgesinin merkezinde okur-yazar insanların sayısının 17’yi geçmediği tahmin ediliyor. (2) Tarih Araplara ait çok sayıda batıl inanç ve mite tanıklık etmiş ve Iraklı İslam alimi Seyyid Mahmud Alusi bunların çoğunu derlemiştir. Mesela Araplar ineklerini ve öküzlerini dere kenarına otlatmaya götürürlerdi. Zaman zaman öküzler sudan içerken inekler içmezdi. Bunun üzerine Araplar da öküzlerin boynuzları arasına yerleşmiş kötü ruhların ineklerin su içmesini engellediğini düşünmeye başladılar. İnekleri etkileyen kötü ruhları def etmek için öküzlerin yüzlerine vurdular.

Kur’an böylesi bir batıl inancı reddederek cehaletlerini ifşa eder. Verilen örnek Araplar tarafından tanrı kabul edilip tapınılan güneş ve aydır. Kur’an bu pagan inanışlarını devam ettirmek yerine onları reddeder;

“Gece ve gündüz, Güneş ve Ay, Allah’ın ayetlerindendir. Güneş’e ve Ay’a secde etmeyin. Eğer sadece O’na kul olduysanız, onları yaratan Allah’a secde edin.” (Fussilet/37)

Üstelik Kur’an, modern zamandakiyle çelişmeyen terminoloji ve tanımlar kullanarak evrenden özellikle astronomiden bahseder;

“Öyle bir düzen ki, ne güneşle ay birbiriyle çarpışır, ne de gece ve gündüzün önüne geçebilir. Hepsi uzayda yasalarımız doğrultusunda hareket ederler.” ( Yasin/40)

“Görmez misiniz Allah yedi kat semayı nasıl yarattı ? Ve Ay’ı onların arasında semalarda bir nur kıldı ve Güneş’i de ışık saçan bir lamba kıldı.” (Nuh/15-16)

Ayrıca sahabeleri tarafından kaydedilen ilginç bir olay vardır; Peygamberimizin oğlu İbrahim’in Vefat ettiği gün güneş tutulması vuku buldu. Bundan ötürü insanlar iki olay arasında bir bağ kurdular. Hz. Muhammed (s.a.v) bizzat bu tür inançları kınayarak şöyle demiştir;

“Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölmesinden ne de hayatından dolayı tutulmamıştır…” (4)

Özellikle atalarının geleneklerine körü körüne bağlı bir kabile toplumundan geldiğini göz önünde bulundurduğumuzda, Hz. Muhammed’in (s.a.v) halkın hurafelerine karşı çıkmasının hiçbir nedeni olamaz.
SONUÇ

Septikler/muhalifler ayrı ayrı bazı hususların var olmadığını tartışmaya yeltenebilirler. Fakat toplu olarak ele aldığımızda bu argümanlar Kur’an’ın Peygamberimizin bir icadı olmadığına dair güçlü ve ikna edici kanıtlar sunmaktadır.

O halde kimdir yazar ? Bu sorunun cevabı Kur’an’ın kendisinde saklı;

“Arkadaşınız Muhammed ne sapıttı, ne azıttı. Ve ne de kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaktadır. O’nun size aktardığı sözler, kendisine indirilen ilahi haberden başka bir şey değildir. Ona bu Kur’an’ı üstün bir güç sahibi öğretmiştir.” (Necm/2-5)
Kaynakça


(1)Taberi Tefsiri; Ayrıca bkz. Abdul-Rezzak Tefsiri 3/86, No:2496
(2)Fütuhu’l Büldan, El-Belazuri, s. 458
(3)Bihar’ul Envar, c.2 s.286-369
(4)Sahih Buhari, c.2, Kitap 18, No:1​
 

HayaLiST

Katılımcı Üye
21 Tem 2010
289
2
Bu sual ve cevaplar onun başından geçen bir hayali vakada cereyan ettiğinden, yaşanmış bir tecrübe kuvvetini ve heyecanını da dile getirdiğinden, oldukça etkile*yicidir. Camide huşu içinde Kur'ân dinlerken şeytan bu şüpheleri, sûret-i haktan gö*rünerek ufaktan ufağa ilka etmiş, cevaplarını aldıkça sepetindeki bütün pamukları dökmüş, sonunda süklüm büklüm uzaklaşmıştır. Şeytanın vesvesesini reddetmesin*den hemen sonra, yapılan tartışmayı mücmel olarak 1920'de Lemeat'da yazdı. Öyle anlaşılıyor ki istifade edenlerin daha yaygın olması için bu sefer biraz daha tafsilatlı olarak on yıl sonra, yazdıklarını genişleterek Mektubat isimli eserinde istifa*deye sundu.

Bunları müellif soru cevap tarzında şeytanla ciddi bir tartışma sûretinde yazmıştır ki bunun, ilgi çeken, şevk veren bir uslüp olduğu malumdur. Şimdi bunu bir değer*lendirme şekline dönüştürüp monoton bir tarzda benim, indirek bir uslüpla anlat*mam sıkıcı olacaktır. Bilindiği üzere okuyucuların ilgisini çekmek için monoton bir fikir serdi, zaman zaman yazarlar ve hatipler tarafından sual cevap haline getirilir.Bu konu ise, zaten aslında sual-cevap tarzında te'lif edilmiştir. Onun için ben indirek uslüp yerine, direk uslübu kullanacağım. Sadece özetleyip sadeleştirmekle yetine*ceğim. Ta ki tartışma heyecanını değerli muhataplarım seyretme imkânı bulabilsin*ler.

Şeytan şöyle dedi:

- Sen Kur'ân'ı pek üstün, çok parlak görüyorsun. Tarafsız düşün, yani bir de beşer kelâmı olduğunu farzet. Acaba o meziyetleri görecek misin?

Gerçekten ben de ona aldanıp beşer kelâmı farzettim. Gördüm ki: Nasıl meselâ Bayazıt'ın elektrik akımı kesilince ortalık karanlığa düşer. Aynen onun gibi böyle bir bakış ile Kur'ân'ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı. O vakit anladım ki benimle ko*nuşan şeytandır. Beni vartaya yuvarlandırıyor. Kur'ân'dan medet istedim. Birden kalbime bir nur geldi, güçlü bir müdafaa kuvveti verdi. Şeytana dedim ki:

- Ey Şeytan! Tarafsız muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insanlardan olan maiyyetinin uygulandığınız tarafsızlık, aykırı tarafı tut*maktır. Muvakkat bir dinsizliktir. Çünkü Kur'ân'a beşer kelâmı diye bakmak, aykırı tarafı esas tutmaktır. Batılı benimsemedir.

Gerçekten bu noktada insan, tarafsızlık aşkına Şeytana aldanabilir. Oysa hakla batıl konusunda tamamen tarafsız olmak makul olmaz. Meselâ, kâinat vardır ve bunda kudret, ilim, sanat, hikmet, irade her taraftan tezahür etmektedir. Bunlar da bu nizamın bir Yaratıcısı olmasını gerektirir. Şimdi en basit bir masanın, bir saatin bile ustasız olamayacağını hayat boyunca tecrübe edip bilirken, bunlar hakkında us*tanın varlığı ile yokluğunu eşit durumda düşünmezken, ondan yüzlerce defa daha hârika olan kâinat nizamını incelerken, tarafsız muhakeme adına, Yaratıcının varlığı ile yokluğunu müsavi saymak, asla makul olamaz. Şu halde, bütün tecrübe ve göz*lemimiz Yaratıcısının varlığı yönünde olduğundan, bu yönde delil varsa, onlar da öbür delillere eklenmelidir. Yokluk tarafına delil olursa, ancak bu durumda o delil üzerinde düşünmelidir.

Keza Kur'ân muazzam bir eserdir. Kâinatın Yaratıcısına layık bir açıklamadır. On dört asırlık tecrübe de bunu göstermiştir. Zira ona uyanlar manen ve maddeten yükselmişlerdir. Böyle olunca ve bizim ferdî gözlem ve değerlendirmemiz de genel kanaate uyuyorsa, bu taraf ağır basmalıdır. Gerekçesi olmaksızın, olumsuz tarafı tutmak menfiliktir, münkirliktir. Faraza, ona lâyık olmayan yönler bulunursa, ancak o takdirde, bu delil değerlendirmeye katılmalıdır. İşte bir kere de böyle yapınca, göğe layık olan ve gökte bulunan yıldızı yere indirdikten sonra, bütün deliller kuv*vetinde bir tek kuvvet lâzımdır kionu semaya yerleştirebilsin. Bu da adeta imkânsız bir şeydir.

Şeytan:

- Öyle ise beşer kelâmı farzetmekten vazgeçelim, ne Allah'ın kelâmı, ne de beşerinki deme. Ortada farzet!

Ben dedim:

- O da olamaz. Zira bir malda iki kişi hak iddia ettiğinde bakılır: İki dâvâcı biri*birine yakın ise, o vakit o mal ya bir başkasının elinde kalır veya ikisinden başka bi*rinin elinde veya her ikisinin elleri yetişecek tarzda bir yere bırakılır. Çünkü ortada bırakmak mümkün değildir. İşte Kur'ân pek kıymetli bir maldır. Beşer kelâmı, Ce*nab-ı Hakkın kelâmından ne kadar uzaksa, o iki taraf öylesine uzaktır. İşte seradan Süreyya'ya kadar, birbirinden uzak o iki taraf arasında bırakmak mümkün değildir.

Hem ortası yoktur. Zira varlık ve yokluk gibi iki zattır. Öyle ise Kur'ân için elsa*hibi (zilyed) Allahın tarafıdır. Öyle ise onun elinde bırakılıp öylece isbat delillerine bakılır. Eğer öteki taraf onun kelâmullah olduğuna dair bütün delilleri birer birer çürütürse, ancak o zaman elini ona uzatabilir! Yoksa uzatamaz.

Heyhat! Binlerce kat'i burhanların mıhlarıyla Arş-ı azama çakılan bu pırlantayı, bütün münkirler biraraya gelse bile ellerini uzatıp oradan ayıramazlar.

İşte ey şeytan! Sana rağmen, insaflı kişiler bu sûretle olan, gerçekçi muhakeme ile durumu değerlendirirler. Küçük küçük delillerle devamlı sûrette imanlarındaki yakîn fazlalaşır.

Çok kişi tarafından taşınan bir yükü, meselâ değerli bir naaşı götürenler pek ağırlık hissetmezler. Her biri parmağının ucunu dokundurması ile tabut havada gi*der. Fakat tabut yere indikten sonra, güçlü de olsa bir kişinin kuvveti onu kaldır*maya yetmez.

Kur'ân beşer kelâmı farzedilse, yani Arşa bağlı o muazzam pırlanta yere atılsa, çok burhanların sağlamlığında bütün mıhların kuvvetinde birtek burhan lâzım gelir ki, onu yerden kaldırıp Arş-ı maneviye çıkarabilsin. Bunu başarmak ise pek zor ol*duğundan, bu zamanda çok kimse imanını kaybetmektedir.

Şeytan dönüp dedi:

- Kur'ân beşer kelâmına benziyor, onların konuşmaları şeklindedir. Demek beşer kelâmıdır. Eğer Allah'ın kelâmı olsa, Ona yakışmalı, her yönden harikulade olmalı. Nasıl Onun sanatı beşer sanatına benzemiyorsa kelâmı da benzememeli?

Cevaben dedim:

- Nasıl Peygamberimiz (a.s.m.) mucizeleri ve hasaisi dışında aynen diğer insan*ların tabi olduğu şartlara tabi olurdu. Bunun hikmeti: Ümmetinden olan insanların maruz kalacağı herşeye maruz kalarak, bütün o durumlarda insanlara örnek tutumu göstermesidir. Yoksa örnek alınamazdı. İşte Kur'ân-ı Kerim de bütün insanlara ve cinlere rehberdir. Zira bütün âlem dersini ondan öğreniyor. Meselesini onun lisa*nıyla zikrediyor, âdâb-ı muaşereti bile ondan öğreniyor.

Hz. Musa'nın (a.s.) Tûr-i Sina'da işittiği kelâmullah tarzında olsa idi, beşeriyet onu dinlemeye tahammül edemezdi. Keza işlerinde, ihtilaflarında Ona başvuramaz*lardı.

Nitekim, özellikle Arapça bilmeyen bizim gibi milletlerin çocukları, Kur'ân'ı bir nağme, lahuti bir şey sanır. Şahsen ben ortaokul çağımda Kur'ân'ı böyle düşünmü*şüm. Birgün âyetin mealini işitip onun da bizim konuşmalarımızda olduğu gibi mâ*nâsının olduğunu öğrenince hayli tuhaf olmuştu. Benzeri halet-i ruhiyeyi müteaddit şahıslardan işittim. Bu durum şunu gösteriyor: Çocukları küçük yaştan Kur'ân'ın mânâsı ile tanıştırmalıyız.

İşte şeytan bundan bir yol bulmaya çalışarak, Kur'ân tamamen farklı değil, insanların konuşmaları tarzında, diye insanı şoke etmek istiyor.

Üstad Bediüzzaman ise, Şeyta'nın bu silahını onun aleyhine döndürüyor: Bizim anladığımız, konuştuğumuz mânâda kelâm olmayacak ne demek? Elbette olacak! Ya ne zannediyorsunuz? Böyle olmazsa asıl o zaman eksiklik olurdu. Kur'ân sadece okunup dinlenen bir nağmeden ibaret değil, hakikatleri insanlara ders veren bir ke*lamdır, bir kitapdır" diye susturuyor.

Fakat Kur'ân beşer kelimelerini istiare etse de, onun yeri hep müstesna kalır: Mensuplarının örnek alma, muarızlarının ona benzer söz söyleme gayretlerine rağ*men 1400 seneden fazla zaman boyunca yazılmış Arapça kitaplardan hiçbiri Kur'*ân'a benzemez. Demek ki Kur'ân beşer dilini kullanmasına rağmen beşer kelâmın*dan farklıdır. Bu farklılığı sıradan bir insan bile ayırd edebilir."

Şeytan yine dönüp dedi ki:


- Kur'ân'daki meselelerin benzerlerini bazı zatlar din namına söylüyorlar. İnsan*ları din yolu ile düzeltmek isteyen bir beşer böyle bir kitap hazırlamış olamaz mı?

Cevab: Evvela, dindar bir insan, dine bağlılığı sebebiyle, hakikat budur der. Al*lahın emri böyledir der. Yoksa Allahı kendi keyfine göre konuşturmaz. Kur'ân, Al*lah adına yalan uydurandan daha zalim kimse olamaz, derken dine inanan bir insan hiç bunu yapabilir mi?

Saniyen: Birbirine seviyesi yakın olanlar birbirlerini taklid edebilir, fakat bu da muvakkat olur. Zira dikkatli kimseler çok geçmeden işin farkına varırlar. Şayet sah*tekârlık ederek bir kimse, seviyece çok altında olduğu birinin kılığına girecek olursa, meselâ bir çoban, kendisini İbn Sina diye kabul ettirmek istese, zaten hiç kimseyi kandıramaz, etrafa maskara olur. İşte Kur'ân-ı beşer kelâmı farzeden kimse, adeta bir ateş böceğinin rasadçılarca bin sene boyunca gerçek yıldız göründüğünü kabul etme durumuna düşer. Sahtekâr bir müstahdem, bir ömürboyu, profesör kürsü*sünde ders verdiği halde hiç falso yapmasın, hep doğru bilgiler versin. Sorulan so*rulara doyurucu cevaplar versin. Bu mümkün olan bir şey değildir.

Salisen: Kur'ân'ın beşer kelâmı olduğunu farzetmek, tesirleriyle insanlara hayat ve mutluluk veren bir eserin, etrafını almış bulunan dikkatli, meraklı, üstün zekâların senelerce inceledikleri halde hiçbir yapmacık göremediklerini kabul mânâsına gelir ki, mümkün değildir.

Rabian: Hayatı tam bir denge ve intizam içinde geçen, bedevileri medeni mil*letlere Üstad eyleyen, prensipleri ile İslâm ordusunu iki cihanı fethedecek bir niza*ma kavuşturan, o muazzam ordunun bütün ferdlerinin akıllarını, kalblerini, ruhlarını terbiye edip geliştiren, ahlâkın en ileri derecesinde olan, yakından tanıyanlara uğ*runda canlarını feda ettirecek derecede kendisini sevdiren, Muhammedul emini, haşa, Allah'ı bilmez, Allah'tan korkmaz ve Allah adına yalanı, rahatlıkla uydurup söyler kabul etmek lâzım gelir ki yüz derece imkânsızdır.

Çünkü bu meselenin ortası yoktur: Kur'ân ya Arştadır. Yahut yerdedir. Arştan düşerse ortada kalmaz. Yerdeki en sahtekâr birinin, en düzmece bir uydurması saymak gerekir. Yüz derece şeytanlıkta ileri gitsen bile, bozulmamış hiç bir aklı kandırıp bu iftiraya inandıramazsın.

Şeytan:

- Nasıl kandıramam; işte insanların en zekilerinden bir çoğuna Kur'ân'ı ve Mu*hammed'i inkâr ettirdim.

Cevap

a) Evvela: Çok uzaktan bakınca, en büyük şey, en küçük şey görünebilir. Dün*yadan daha büyük bir yıldız, uzaktan bir mum kadardır denilebilir.

b) Sathi birnazarla, muhal bir şey mümkün zannedilebilir.

c) Kabul etmemek başkadır, inkâr etmek başkadır. Adem-i kabul bir ilgisizlik, cehilce bir hükümsüz inkâr eden kabul-i adem içindedir, aklı hareket etmeye mec*burdur. Aklını kaybetmedikçe de bunu kabul edemez. Hem ey şeytan! Batılı hak, muhali mümkün gösteren gaflet, dalalet, safsata, inad, mağlata, mükâbere ve iğfal ve görenek gibi şeytanî desiselerle, imkânsızlıklar ihtiva eden küfür ve inkârı, bed*baht insanlara yutturmuşsun.

d) Kur'ân'dan istifade eden, onu en parlak rehber görerek, ilimde, irfanda, ah*lâkta yükselen milyonlarca örnek insanı bu vasıflarının zıdları ile tavsif etmeyi ge*rektirir ki aklı olan hiç kimse bunu iddia edemez.

Elhasıl:

Sıradan kimse Arapça binlerce kitabı ve Kur'ân'ı okuyup dinledikten sora: "Kur'ân hiç birine benzemiyor, ya hepsinin dûnundadır veya fevkindedir. Altında olduğunu düşmanları bile iddia edemediğine göre, hepsinin üstündedir."

İşte ilm-i usul ve fenn-i mantıkça, sebr ve taksim denilen en kat'i hüccetle deriz ki: Kur'ân ya Rabbülalemine yakışan kelâmıdır, yahut ahlâksız, Allah'tan korkmaz, insanlardan utanmaz birinin düzmesidir. Geçen delillere karşı sen bunu diyemedin ve diyemezsin. Öyle ise, Rabbimizin kelâmıdır. Çünkü bu işin ortası yoktur, ortası olması da imkânsızdır.Kur'ân ve Hz. Muhammed aleyhinde bu iddiayı ileri sürecek kimse çıkamaz. Avrupa filozofları ve Asya münafıkları bile diyorlardı: "Muhammed çok akıllı idi, güzel ahlâklı idi." Mademki bu mesele iki şıkka münhasırdır ve madem ikinci şık imkânsızdır, madem bumeselenin ortası yoktur. Öyleyse Kur'ân Kelâmul*lah, Muhammed Resulullahdır.

İşte ey şeytan! Şimdi başka bir sorun varsa söyle!

- Bunlara karşı gelemem. Fakat çok ahmaklar var ki beni dinliyorlar. Ve insan sûretinde çok şeytanlar var, bana yardım ediyorlar ve filozoflardan çok firavunlar var, benliklerini okşayan meseleleri benden ders alıyorlar. Senin sözlerin gibi eser*lerin yayılmasına sed çekerler. İşte bundan ötürü, sana teslim-i silah etmem!

Görüldüğü gibi, merhum Bediüzzaman'ın bu delilinin hülasasının hülasası şudur: Kur'ân ya Rabbü'l-âleminin sözüdür yahut beşeriyet içinde-hâşâ-en sahtekâr, en ahmak, en utanmaz, Allah'ı tanımaz ve Onu saymaz birinin düzmecesidir. İkinci ih*timali en azılı bir düşman, en inatçı bir münkir bile iddia etmemiş ve edememiştir. Bilakis Hz. Muhammed'in (a.s.m.) Resulullah olduğunu kabul etmeyenler onun akıllı, tedbirli, güzel ahlâklı, dürüst olduğunu söylemişlerdir. Oysa birinci ihtimal le*hinde büyük küçük pek çok delil vardır. Yani Kur'ân, Âlemlerin Rabbine yakışan bir kelâmdır. Öyleyse ikinci ihtimal bâtıl olduğuna göre, ister istemez birinci önermenin doğruluğu kesinleşmektedir. Böylece, Arap dili ve belagatına vakıf olmayan Kur'ân talebeleri bile hizb-i şeytanı susturacak bir hüccet elde etmektedirler.
 

imka123

Kıdemli Üye
28 Eki 2014
4,238
1
İstanbul
Ellerine Sağlık Allah Senden Razı Olsun İNŞALLAH Ama İNŞALLAH Konuya Uğraştığın saniye kadar ve o uğraştığın Saniyenin 10000 Katı Olarak Sevap Yazılır İNŞALLAH ...
 

ihan3t

Kadim Üye
7 Şub 2012
5,018
23
Zaten şöyle bir şey var, birbirinden farklı yerlerde (zamanlarda) belirli bir ahenk ve sayı uyumu içinde geçen kelimeler var, erkek ve kadın kelimelerinin 23 er kez geçmesi vs vs...
Yani bunu Hz. Muhammed s.a.v. o kadar şeyi aklında tutup o kadar farklı zamanlarda kendisi yazmış olamaz, ilahi bir güç yani Allah tarafından yazdırılması gerekir.


MATEMATİKSEL MUCİZELER : Kuranda Çelişki Yoktur
 

Ruh

Adanmış Üye
10 Eyl 2015
6,465
45
Allah razı olsun, eline sağlık abim. Güzel bir paylaşım olmuş. Her şey en net ifadesiyle yazıyor.
 

HayaLiST

Katılımcı Üye
21 Tem 2010
289
2
ellerine sağlık
Faydalı Olduysam Ne Mutlu Bana :)
Ellerine Sağlık Allah Senden Razı Olsun İNŞALLAH Ama İNŞALLAH Konuya Uğraştığın saniye kadar ve o uğraştığın Saniyenin 10000 Katı Olarak Sevap Yazılır İNŞALLAH ...
Amin. Duan İçin Teşekkür Ederim. Allah Senden de Razı Olsun. Bu Duayı Alacağımı Bilsem Daha Fazla Uğraşırdım.
Zaten şöyle bir şey var, birbirinden farklı yerlerde (zamanlarda) belirli bir ahenk ve sayı uyumu içinde geçen kelimeler var, erkek ve kadın kelimelerinin 23 er kez geçmesi vs vs...
Yani bunu Hz. Muhammed s.a.v. o kadar şeyi aklında tutup o kadar farklı zamanlarda kendisi yazmış olamaz, ilahi bir güç yani Allah tarafından yazdırılması gerekir.
MATEMATİKSEL MUCİZELER : Kuranda Çelişki Yoktur
Faydalı Bilgilerin İçin Allah Razı Olsun. Düzenleyip Yoruma Ekliyorum.
Kurân’daki tevafuklar, Allah (cc) kelamı olduğunun ispatıdır

Kurân'da birbirine benzer veya zıt manadaki kelimeler aynı adette bulunur. Buna "kelimelerin geçiş adetleri arasındaki tevafuk (denklik)" denilir.
Mesela, benzer kelimelerde:
" قُلْ (de!)" emri 332 defa geçer. Bu emir kipinin (dedi-dediler) gibi fiil olarak kullanılışı yine 332'dir.
" شَهْرٍ (ay)" kelimesi bir yılın ayları kadar yani 12 defa geçmektedir.
" أَيَّامًا (günler)" kelimesi bir ayın günleri kadar yani 30 defa geçmektedir.
" يَوْم َ (gün)" kelimesi ise bir yılın günleri kadar yani 365 defa geçmektedir.
Zıt kelimelerde:
"İman" kelimesi 25, zıttı olan "küfür" kelimesi 25 defa geçmektedir.
"Melek" kelimesi 88, zıttı olan "şeytan" kelimesi 88 defa geçmektedir.
"Adalet" kelimesi 15, zıttı olan "zulüm" kelimesi yine 15 defa geçmektedir.
Kurân'da daha bunlar gibi pek çok tevafuk vardır. Kurân'ın 6666 ayetten oluşan bir kitap olduğu göz önünde bulundurulursa, bir insanın bunları düşünüp yapması mümkün değildir.

Allah razı olsun, eline sağlık abim. Güzel bir paylaşım olmuş. Her şey en net ifadesiyle yazıyor.
Teşekkür Ederim. Sizlerdende Allah Razı Olsun Kardeşim. Elimizden Geldiğince Bilgilendirmek için Yazdık.
 

J700

Adanmış Üye
20 Ocak 2011
6,905
11
alanya
başlığı ilk başta yanlış okudum tartışmak için girecektim konuyu görünce yanlış okuduğumu anladım

bu arada paylaşım için teşekkürler çok güzel paylaşım
 

uhals

Üye
25 Tem 2013
219
0
kuran daki bilgileri hangi insanın aklı taşır kapasitesi yeterki zaten. Hele birde yüzlerce yıl öncesinde ?
 

J700

Adanmış Üye
20 Ocak 2011
6,905
11
alanya
Kur’ân’ın Mucizeliğinin İstatistiksel Delillerinden Bir Kısmı:

Kur’ân’da, ay manasındaki “eş-Şehr” kelimesi 12 defa geçer. 1 yıl, 12 aydır.

Gün manasındaki “yevm” kelimesi 365 defa geçer. 1 sene 365 gündür.

Melek (Melâike) 88 defa, şeytan (şeyâtin) 88 defa geçer.

Dünya 115 defa, ahiret 115 defa geçer.

Erkek kişi anlamına gelen “recül” kelimesi 24 defa, kadın anlamına gelen “mer’e” kelimesi 24 defa geçer.

İblis 11 defa, istiâze (Allah’a sığınmak) 11 defa geçer.

Harp 6 defa, esir 6 defa geçer.

Mağfiret (affetmek) 234 defa, ceza ise 117 defa geçer. 117, 234’ün yarısıdır.

Allah’ın affı, Allah’ın gazabını geçer.

Sabır 12 defa, sıkıntı 12 defa geçer.

İyiler anlamındaki “ebrar” kelimesi 6 defa, kötüler anlamındaki “eşrar” kelimesi 3 defa geçer.

Güneş anlamındaki “şems” kelimesi 33 defa, “nur” kelimesi 33 defa geçer.

27 peygamberin ismi 513 defa tekrar edilmiştir. “Resul” kelimesi türevleriyle 513 defa zikir edilmiştir.

Zulüm anlamındaki “kıst” kelimesi 15 defa, adalet ise 15 defa geçer.

Rahmet 79 defa, hidayet 79 defa geçer.

Bitki 26 defa, ağaç 26 defa geçer.

Yaz 5, sıcak 5, kış 5 ve soğuk 5 defa geçer.

Hayat 145 defa, ölüm 145 defa geçer.

Fayda 50 defa, zarar 50 defa geçer.

Sihir 60 defa, fitne 60 defa geçer.
 

HayaLiST

Katılımcı Üye
21 Tem 2010
289
2
başlığı ilk başta yanlış okudum tartışmak için girecektim konuyu görünce yanlış okuduğumu anladım

bu arada paylaşım için teşekkürler çok güzel paylaşım
Rica Ederim Kardeşim. Dün Bir Konu Gördüm , Bu Sebeple Bilgilendirme Amaçlı Paylaştım.
 

HayaLiST

Katılımcı Üye
21 Tem 2010
289
2
kuran daki bilgileri hangi insanın aklı taşır kapasitesi yeterki zaten. Hele birde yüzlerce yıl öncesinde ?
yani Kardeşim. Kur'an Bir İnsan Kelamı Olsaydı Nasıl Olurda 1400 Yıl sonradan Haber Verebilirdi ki.
Bilimin Bile Hala Açıklayamadığı Bilgilerin Cevaplarını Nasıl 1400 Yıl Evvel Açıklık getirirdi ki..
 

HayaLiST

Katılımcı Üye
21 Tem 2010
289
2
Kur’ân’ın Mucizeliğinin İstatistiksel Delillerinden Bir Kısmı:

Kur’ân’da, ay manasındaki “eş-Şehr” kelimesi 12 defa geçer. 1 yıl, 12 aydır.

Gün manasındaki “yevm” kelimesi 365 defa geçer. 1 sene 365 gündür.

Melek (Melâike) 88 defa, şeytan (şeyâtin) 88 defa geçer.

Dünya 115 defa, ahiret 115 defa geçer.

Erkek kişi anlamına gelen “recül” kelimesi 24 defa, kadın anlamına gelen “mer’e” kelimesi 24 defa geçer.

İblis 11 defa, istiâze (Allah’a sığınmak) 11 defa geçer.

Harp 6 defa, esir 6 defa geçer.

Mağfiret (affetmek) 234 defa, ceza ise 117 defa geçer. 117, 234’ün yarısıdır.

Allah’ın affı, Allah’ın gazabını geçer.

Sabır 12 defa, sıkıntı 12 defa geçer.

İyiler anlamındaki “ebrar” kelimesi 6 defa, kötüler anlamındaki “eşrar” kelimesi 3 defa geçer.

Güneş anlamındaki “şems” kelimesi 33 defa, “nur” kelimesi 33 defa geçer.

27 peygamberin ismi 513 defa tekrar edilmiştir. “Resul” kelimesi türevleriyle 513 defa zikir edilmiştir.

Zulüm anlamındaki “kıst” kelimesi 15 defa, adalet ise 15 defa geçer.

Rahmet 79 defa, hidayet 79 defa geçer.

Bitki 26 defa, ağaç 26 defa geçer.

Yaz 5, sıcak 5, kış 5 ve soğuk 5 defa geçer.

Hayat 145 defa, ölüm 145 defa geçer.

Fayda 50 defa, zarar 50 defa geçer.

Sihir 60 defa, fitne 60 defa geçer.
Paylaşımın İçin Teşekkürler. Aşağıda ki Yazım Kur'an İnsan Kelamı Sorusunu Soranlara Cevabım..

Bir İnsanoğlu Gösterin ki Bu Matematiksel İstatiklerini yakalayarak; Bir Kitap Yazsın ve
Anlamlı Bir Kitap Yazabilsin.
Okuyucuya ve Dinleyiciye Huzur Versin.
Binlerce İnsan Ezberlesin..
Uğruna Cihanlar Kurulsun..
Uğruna Canlar Verilsin..
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.