Bu tarihi olay bizi gururlandırması gereken bir olaydır.Çok gurur verici inanılmaz bir olayımızdır fakat bu olay ne yazık ki unutturulmaya çalışılıyor.Adminlerimizden ricam bu olayı unutturmamak için sabite alınmasıdır.Teşekkür ederim.
GENEL ÖZET
GENEL ÖZET
29 Nisan 1916 tarihinde Osmanlı Ordusunun Irakın Kut bölgesinde İngilizlere karşı kazandığı büyük bir zaferidir. Kutul Amarede 13 bin 300 İngiliz askeri ile 13 general 481 subay esir alınmış ve 40 bini aşkın İngiliz askeri öldürülmüştür.
Osmanlı Ordusunun Birinci Dünya Savaşında çarpıştığı cephelerden biri, İngilizlere karşı oluşturulan Irak cephesidir. Osmanlı dönemi kaynaklarında Irak-ı Arap olarak adlandırılan bölge, Dicle, Fırat havzasında tarihteki Mezopotamyayı (Verimli Hilal) içine alır ve Basra Körfezine kadar uzanır.
Irak petrollerini ele geçirmeyi amaçlayan İngilizler, 6 Kasım 1914 tarihinde Basra Körfezinden Şattülarap ağzındaki Fav mevkiine asker çıkararak saldırıya geçmişler, ilerleyen aylarda bu saldırılarını kuzeye doğru genişletmişlerdir. İngilizler, 3 Haziran 1915 tarihinde Kutül-Ammareyi, Temmuz ayı sonlarına doğru da Nasıriyeyi işgal etmişlerdir. 23 Kasım 1915de ileri harekata geçen Türk birlikleri, General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu geri püskürterek Kut-ül Ammarede çember içerisine almayı başarmışlardır. Kutül-Ammareyi bir kale gibi savunan General Townshend, 29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmak zorunda kalmıştır. Türkler, Kutül-Ammarede İngilizlerden başta Tümen Komutanı General Townshend olmak üzere toplam 13 general, 481 subay ve 13.300 askeri esir almışlardır.
Tarihe Kut ül Amare zaferi olarak geçen savaşlar sırasında İngilizler 40 bin kayıp ve esir verirken Türk birlikleri ise 25 bin askerini kaybetti. Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916da Kut ül Amaredeki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.
Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917de işgal etmesine engel olamadı. Irakın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917de Bağdata ulaşarak kenti işgal etti.
Kutül-Ammare Zaferi, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusunun zor şartlar ve imkansızlıklar içerisinde, Çanakkaleden sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir. Halil Paşa, Kutül-Ammare zaferinden sonra 6ncı Orduya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:
Arslanlar!
Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.
Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kutu kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kutta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.
Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.
İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkalede, ikinci zaferi burada görüyoruz.
Avustralyalı araştırmacı Dr. Gaston Bodart tarafından Kutül-Ammare Zaferi, İngiliz prestijinin Birinci Dünya Savaşında yediği en büyük darbe olarak yorumlanmaktadır.
Halil Paşa, Kutül-Ammarenin teslim alındığı gün orduya bir tebrik mesajı yayımlamış ve bu günün Kut Bayramı olarak kutlanmasını istemiştir.
Osmanlı Ordusunun Birinci Dünya Savaşında çarpıştığı cephelerden biri, İngilizlere karşı oluşturulan Irak cephesidir. Osmanlı dönemi kaynaklarında Irak-ı Arap olarak adlandırılan bölge, Dicle, Fırat havzasında tarihteki Mezopotamyayı (Verimli Hilal) içine alır ve Basra Körfezine kadar uzanır.
Irak petrollerini ele geçirmeyi amaçlayan İngilizler, 6 Kasım 1914 tarihinde Basra Körfezinden Şattülarap ağzındaki Fav mevkiine asker çıkararak saldırıya geçmişler, ilerleyen aylarda bu saldırılarını kuzeye doğru genişletmişlerdir. İngilizler, 3 Haziran 1915 tarihinde Kutül-Ammareyi, Temmuz ayı sonlarına doğru da Nasıriyeyi işgal etmişlerdir. 23 Kasım 1915de ileri harekata geçen Türk birlikleri, General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu geri püskürterek Kut-ül Ammarede çember içerisine almayı başarmışlardır. Kutül-Ammareyi bir kale gibi savunan General Townshend, 29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmak zorunda kalmıştır. Türkler, Kutül-Ammarede İngilizlerden başta Tümen Komutanı General Townshend olmak üzere toplam 13 general, 481 subay ve 13.300 askeri esir almışlardır.
Tarihe Kut ül Amare zaferi olarak geçen savaşlar sırasında İngilizler 40 bin kayıp ve esir verirken Türk birlikleri ise 25 bin askerini kaybetti. Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916da Kut ül Amaredeki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.
Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917de işgal etmesine engel olamadı. Irakın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917de Bağdata ulaşarak kenti işgal etti.
Kutül-Ammare Zaferi, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusunun zor şartlar ve imkansızlıklar içerisinde, Çanakkaleden sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir. Halil Paşa, Kutül-Ammare zaferinden sonra 6ncı Orduya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:
Arslanlar!
Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.
Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kutu kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kutta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.
Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.
İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkalede, ikinci zaferi burada görüyoruz.
Avustralyalı araştırmacı Dr. Gaston Bodart tarafından Kutül-Ammare Zaferi, İngiliz prestijinin Birinci Dünya Savaşında yediği en büyük darbe olarak yorumlanmaktadır.
Halil Paşa, Kutül-Ammarenin teslim alındığı gün orduya bir tebrik mesajı yayımlamış ve bu günün Kut Bayramı olarak kutlanmasını istemiştir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
Basradan Kuta uzanan muharebeler
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşına 29 Ekim 1914te girdi. Ama Britanya İmparatorluğuna ait Hint Tümeni 16 Ekim 1914te, o dönem İngilterenin sömürgesi olan Hindistanın Bombay limanından, Mezopotamya Seferi için Iraka doğru yola çıkmıştı. Hedef İranın Basra kıyısındaki petrol ve doğalgaz kuyularıydı.
İngilizler, 3 Kasım 1914te Basra Körfezine çıkarma yaptı ve İran'ın petrol yataklarının bulunduğu Abadana konuşlandı. İki gün sonra da Basranın hemen güneyinde yer alan, ikmal ve sevkiyat için stratejik öneme sahip Osmanlı Ordusu denetimindeki Fav Yarımadasını ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, bölgedeki askeri birliklerini, kendisi için daha hayati olan Çanakkale, Sarıkamış ve Filistin cephelerine kaydırmıştı. Irakın tamamı 38.Tümene bağlı az sayıda askere bırakılmıştı.
İngiliz güçleri çok zorlanmadan Basraya da girdi. Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği stratejik Kurna bölgesi de 9 Kasım 1914 tarihinde İngiliz güçlerin denetimine geçti. Osmanlı Ordusu yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışırken, İngiliz ordusu Bağdatı ele geçirme planları yapıyordu.
Osmanlı birliklerinin başına Teşkilat-ı Mahsusadan komutan
Osmanlı Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, Iraktaki kuvvetlerin başına Yarbay Süleyman Askeriyi atadı.
Osmanlının gizli servisi Teşkilat-ı Mahsusanın kurucularından olan Süleyman Askerinin daha önce Libyada yaptığı gibi, Iraktaki yerel aşiretleri organize ederek savunmayı güçlendirmesi umuluyordu.
Ancak Yarbay Süleyman Askerinin, 12 Nisan 1915te İngiliz mevzilerine doğru başlattığı taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. Yenilgiyi kaldıramayan Askeri, intihar etti. Osmanlı birlikleri Nasıriyeye doğru geri çekildi.
Savaş yeni komutanlarla devam ediyor
Süleyman Askerinin ölümünden sonra komutayı, daha sonra Kurtuluş Savaşında da önemli rol oynayacak bir isim, Albay Nurettin Bey (Nurettin İbrahim Konyar) aldı. Irak ve Havalisi Genel Komutanlığına getirilen ve Sakallı Nurettin lâkabıyla da tanınan Albay Nurettin Bey 19 Mayıs 1915te Bağdata ulaştı.
İngiliz güçleri de yeni birliklerle sayısını artırdı, bölgedeki askeri varlığını kolordu düzeyine çıkardı. İngiliz birliklerinin başında Orgeneral John Nixon vardı. Nixon da, İngiliz 6. Hint Tümeninin komutanlığına General Charles Vere Ferrers Townshendi getirdi. Townshende, çekilen Osmanlı birliklerini izleme ve mümkünse Bağdatı alma emri verildi.
Albay Nurettin Bey, bölgedeki düzenli ordu birliklerinin yetersiz olduğunu biliyordu. İngiliz ilerleyişini yavaşlatan taktik muharebelerle, kontrollü bir şekilde askerlerini Bağdata doğru çekti. Haziran ayında Amare, Temmuz ayında ise Nasıriye İngilizlerin eline geçti. Kayıp vermeden geri çekilen Osmanlı birlikleri Kutül Amarenin hemen kuzeyinde yeni bir savunma hattı oluşturdu.
Osmanlı Ordusunun başına Alman Paşa
İngilizlerin harekâtı hem Osmanlı hem de müttefiki Almanlar için giderek ciddi bir sorun haline gelmeye başladı. Harbiye Nazırı Enver Paşa, İran ve Iraktaki güçleri yeni takviye birliklerle 6. Ordu adı altında topladı, başına da 72 yaşındaki Alman Mareşal Volmar von der Goltz'u getirdi.
İngilizler, 27 Nisan 1915te Nurettin Beyin Kutül Amarenin kuzeyinde oluşturduğu savunma hattına saldırdı. İki gün süren çatışmaların ardından İngilizler Kutül Amareyi ele geçirdi. General Townshend, bu noktayı Bağdata yönelik harekâtın merkezi olacak şekilde tahkim etti. Hendekler kazıldı, yüksek siperler inşa edildi ve ağır silahlar yerleştirildi.
Yanlış hesap Bağdattan döndü
Albay Nurettin Bey de emrindeki askerleri, son savunma hattı olarak belirlediği, Bağdatın güneyindeki Selman-ı Paka kadar çekti. Enver Paşanın emri ile destek amaçlı gönderilen, Doğu Anadoludaki 3. Ordu Sağ Cenah Grubu Komutanı Albay Halil Bey, beraberindeki iki tümenle 15 Kasımda Nurettin Beyin emrine girdi. Albay Halil Bey, Enver Paşanın kendisinden bir yaş küçük olan amcasıydı.
İngiliz General Townshend, 22 Kasım 1915te taarruz emri verdi. Gün boyu süren şiddetli çatışmalarda İngilizler ilerleme sağlayamadı ve geri çekilmeye başladı.
Osmanlı güçleri, kaçan İngiliz askerlerini takip etti. Nurettin Paşanın süvari birlikleri, çekilen düşman birliklerine sık sık saldırılar düzenledi. Townshend, çareyi Kutül Amareye sığınmakta buldu. İngiliz general yanında bulunan cephane ve yiyeceklerle iki ay dayanabileceklerini hesaplamıştı. Bu süre zarfında Basradan gelecek yardımlarla yeniden Bağdata taarruza geçebileceğini düşünüyordu. Ama işler düyündüğü gibi gitmedi.
Kutül Amare kuşatması
İngiliz birlikleri Kutül Amareye 3 Kasımda ulaştı. 6. Hint Tümeni kentteki mevzilerini güçlendirirken, Osmanlı birlikleri de onları kuşattı. Albay Nurettin Bey, Townshende bir mesaj göndererek teslim olmasını istedi. İngiliz komutan bu talebi reddetti. Bu arada, 7 Aralıkta Bağdata ulaşan Goltz, cephedeki durumu yerinde görmek üzere Kutül Amareya gitti.
Albay Nurettin Bey, Mareşal Goltzun oluşturulan 6. Ordu'nun başına atandığını duyduğunda buna karşı çıkmıştı. Gayrimüslim bir komutanın Müslüman bölge halkı üzerinde iyi bir etki bırakmayacağını düşünen Nurettin Bey, Osmanlı subaylarının İngilizlerle başa çıkabilecek deneyim ve bilgiye sahip olduğunu belirten görüşlerini İstanbula bildirmişti.
Nurettin Bey, Goltz ile savaş planları üzerine de fikir ayrılığına düştü. Nurettin Bey, hemen taarruza geçmek ve Kutül Amarede bulunan İngilizleri kesin yenilgiye uğratmak istiyordu. Goltz ise takviye güçler gelmeden böyle bir hamlenin yanlış olacağını düşünüyordu.
Nurettin Beyin emri ile gerçekleşen saldırı, Kutül Amaredeki İngiliz gücü tarafından püskürtüldü. Osmanlı ordusu ağır kayıplar verdi. Bunun üzerine Goltz, 6. Ordunun Dicle Grubu komutanlığını Nurettin Beyden alıp, Halil Paşaya verdi.
Hem kuşatma, hem muharebe
Halil Bey, bir yandan General Townshendin birliklerini kuşatma altında tutacak diğer yandan da Basradan gelecek yardım güçleriyle savaşacaktı.
Kutu kuşatan Osmanlı ordusu, kentin etrafına sağlam mevziler kazdı. Nehir yoluyla gelecek düşman birlikleri için engeller konuldu.
İngilizlerin Mezopotamya Seferi kumandanı Orgeneral Nixon, Kutta kuşatılan birlikleri kurtarması için General Fenton John Aylmer komutasında 19 bin kişilik bir güç gönderdi. General Aylmer, Ocak-Mart 1916 aralığında defalarca Osmanlı hatlarını aşmaya çalıştı. Ancak, çok ağır kayıplar veren Aylmerin güçleri geri çekildi. Bu başarısızlığın üzerine Orgeneral Nixon, Mezopotamya Seferi komutanlığından alındı ve yerine Orgeneral Percy Lake atandı.
Zorlu doğa koşulları ve hastalık
Askerler büyük çoğunlukla kızgın güneşin altındaydı. Harekâtın gerçekleştiği alanlar Dicle ve Fırat nehirlerinin arasında olduğu için bataklıklar, sazlıklar ve düzensiz taşkınlar askeri birliklerin intikalini zorlaştırıyordu. Bataklıklar ve sivrisinekler nedeniyle hastalık kol geziyordu.
Tifüs gibi bulaşıcı hastalıklar her iki ordunun da ortak düşmanıydı. Osmanlı 6. Ordu Komutanı Goltz Paşa da tifüse yakalanarak 72 yaşında Bağdatta öldü. Henüz 33 yaşında olan Halil Bey, bir süre vekâleten, 22 Nisan 1916da gelen emirle Tuğgeneralliğe terfi edince de asaleten 6. Ordu komutanı ve Irak Genel Valisi oldu.
Bir milyon sterlin rüşvet teklifi
Nurettin Bey bir, Halil Paşa da iki kez kuşatma altındaki General Townshende teslim olması için mektup gönderdi. İngiliz general her seferinde olumsuz yanıt verdi.
Umudu iyice azalan, askerleri açlık ve hastalık nedeniyle zayıflayan Townshend, Halil Paşaya farklı teklifler sundu. Esir düşmek istemeyen İngiliz general, bir daha Osmanlı ordusuna savaşmamak kaydıyla serbest bırakılmayı, tüm silahlarını teslim etmeyi ve Halil Paşanın şahsına bir milyon sterlinlik çek vermeyiönerdi. Onca savaştan sonra, esir alınmalarının bir gereklilik haline geldiğini belirten Halil Paşa, İngiliz silahlarının işlerine yaramayacağını belirtti. Townshendin 1 milyon sterlinlik rüşvet teklifini ise bir şaka olarak kabul ettiğini söyleyerek reddetti.
İngilizler birinci teklifleri reddedilince ikinci bir teklifle geldiler. Teklifin yazılı olduğu mektubu Halil Paşaya ulaştıran isimlerden biri dikkat çekiciydi. Arapları Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklanmaya kışkırtan ünlü İngiliz casusu Thomas Edward Lawrence, yani Arabistanlı Lawrance... İngilizler, Halil Paşanın para teklifinden rahatsız olduğunu anlamış, bu hatalarını düzeltmeye çalışıyordu. Yeni teklife göre, iki milyon sterlin değerinde para Osmanlı Devletine verilecekti. Diğer talepler aynıydı.
Julnar ile son deneme
Kutül Amarede sıkışan İngiliz birliklere son yardım çabası da Julnar buharlı gemisi oldu. Gemi 270 tonluk erzak ve cephaneyle Osmanlı birliklerinin ateş açmasını müteakip karaya otrudu. Türk askerleri, hedefine ulaşması halinde Townshendin iki ay daha dayanmasına yetecek malzemeyle dolu bu gemiye Kendi Gelen adını verdiler. Gemi, çalışır durumda, üç makineli tüfeği ile birlikte Osmanlı Ordusunun nakliye filosuna katıldı.
Kutül Amarede erzak sıkıntısı çeken İngiliz güçleri at ve katırları keserek beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu.
Açlık ve hastalığın yanı sıra İngiliz ordusunun cephanesi de git gide tükeniyordu. Townshend, elinde kalan silah ve mühimmatı imha ederek, 29 Nisan 1916 günü, 6sı general, 476sı subay toplam 13 bin 309 askerle teslim oldu. Bu, İngiliz ordusunun uzun zamandır esir düşen en kalabalık askeri gücüydü.
Halil Paşa, teslim olan General Townshendin kılıcı ve iki tabancasını kendisine geri verdi; bundan böyle esir değil, padişahın misafiri olduğunu söyledi.
Esir askerler Halep ve Anadolunun farklı kentlerine gönderildi. İngiliz general Townshend ve kurmayları ise 147 günlük kuşatmanın ardından kurmaylarıyla birlikte İstanbula götürüldü. Bağdattan İstanbula 22 günde getirildiler. Townshend , I. Dünya Savaşının sona erdiği Kasım 1918e kadar yaklaşık 2,5 yıl, Heybeliada ve Büyükadada sürgünde kaldı. Enver Paşa, Townshendi çok iyi karşıladı, esaretinin bir misafirlik havasında geçmesini sağladı. Polis takibi altındaydı ama serbest hareket edebiliyordu. Townshend, İstanbulda bulunan en yüksek rütbeli İngiliz askeri olması nedeniyle, I. Dünya Savaşı sona ererken, Mondros Mütarekesine katıldı. 1919 yılında Londraya döndüğünde ise, limanda sadece karısı Alice, büyük kızı Audrey ve köpeği Spottan başka karşılayan kimse yoktu. Dönüşü sonrası İngiliz ordusu ona yeni bir görev vermeyeceğini açıkça bildirdi. Townshend için Kutül Amare kuşatması kariyerinin sonu olmuştu.
Kutül Amareden sonra
Osmanlı İmparatorluğunun Çanakkale ve Irak cephesindeki zaferlerine rağmen başarı kalıcı olamadı. Irakta konuşlu güçlerine diğer cephelerden takviye gönderen İngilizler, sekiz ay sonra 50 bin kişilik orduyla yeniden Kutül Amareye saldırdı.
25 Şubat 1917de Kutül Amare yeniden İngilizlerin eline geçti. 11 Mart 1917de onu Bağdat izledi.
Zaferin komutanı Halil Paşa, soyadı kanununun ardından Kut soyadını aldı.
Kutül Amarede bacağına bir şarapnel parçası gelerek ciddi şekilde yaralanan Binbaşı Clement Attlee, 1945-1951 yılları arasında, İngilterenin başbakanı oldu.
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşına 29 Ekim 1914te girdi. Ama Britanya İmparatorluğuna ait Hint Tümeni 16 Ekim 1914te, o dönem İngilterenin sömürgesi olan Hindistanın Bombay limanından, Mezopotamya Seferi için Iraka doğru yola çıkmıştı. Hedef İranın Basra kıyısındaki petrol ve doğalgaz kuyularıydı.
İngilizler, 3 Kasım 1914te Basra Körfezine çıkarma yaptı ve İran'ın petrol yataklarının bulunduğu Abadana konuşlandı. İki gün sonra da Basranın hemen güneyinde yer alan, ikmal ve sevkiyat için stratejik öneme sahip Osmanlı Ordusu denetimindeki Fav Yarımadasını ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, bölgedeki askeri birliklerini, kendisi için daha hayati olan Çanakkale, Sarıkamış ve Filistin cephelerine kaydırmıştı. Irakın tamamı 38.Tümene bağlı az sayıda askere bırakılmıştı.
İngiliz güçleri çok zorlanmadan Basraya da girdi. Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği stratejik Kurna bölgesi de 9 Kasım 1914 tarihinde İngiliz güçlerin denetimine geçti. Osmanlı Ordusu yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışırken, İngiliz ordusu Bağdatı ele geçirme planları yapıyordu.
Osmanlı birliklerinin başına Teşkilat-ı Mahsusadan komutan
Osmanlı Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, Iraktaki kuvvetlerin başına Yarbay Süleyman Askeriyi atadı.
Osmanlının gizli servisi Teşkilat-ı Mahsusanın kurucularından olan Süleyman Askerinin daha önce Libyada yaptığı gibi, Iraktaki yerel aşiretleri organize ederek savunmayı güçlendirmesi umuluyordu.
Ancak Yarbay Süleyman Askerinin, 12 Nisan 1915te İngiliz mevzilerine doğru başlattığı taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. Yenilgiyi kaldıramayan Askeri, intihar etti. Osmanlı birlikleri Nasıriyeye doğru geri çekildi.
Savaş yeni komutanlarla devam ediyor
Süleyman Askerinin ölümünden sonra komutayı, daha sonra Kurtuluş Savaşında da önemli rol oynayacak bir isim, Albay Nurettin Bey (Nurettin İbrahim Konyar) aldı. Irak ve Havalisi Genel Komutanlığına getirilen ve Sakallı Nurettin lâkabıyla da tanınan Albay Nurettin Bey 19 Mayıs 1915te Bağdata ulaştı.
İngiliz güçleri de yeni birliklerle sayısını artırdı, bölgedeki askeri varlığını kolordu düzeyine çıkardı. İngiliz birliklerinin başında Orgeneral John Nixon vardı. Nixon da, İngiliz 6. Hint Tümeninin komutanlığına General Charles Vere Ferrers Townshendi getirdi. Townshende, çekilen Osmanlı birliklerini izleme ve mümkünse Bağdatı alma emri verildi.
Albay Nurettin Bey, bölgedeki düzenli ordu birliklerinin yetersiz olduğunu biliyordu. İngiliz ilerleyişini yavaşlatan taktik muharebelerle, kontrollü bir şekilde askerlerini Bağdata doğru çekti. Haziran ayında Amare, Temmuz ayında ise Nasıriye İngilizlerin eline geçti. Kayıp vermeden geri çekilen Osmanlı birlikleri Kutül Amarenin hemen kuzeyinde yeni bir savunma hattı oluşturdu.
Osmanlı Ordusunun başına Alman Paşa
İngilizlerin harekâtı hem Osmanlı hem de müttefiki Almanlar için giderek ciddi bir sorun haline gelmeye başladı. Harbiye Nazırı Enver Paşa, İran ve Iraktaki güçleri yeni takviye birliklerle 6. Ordu adı altında topladı, başına da 72 yaşındaki Alman Mareşal Volmar von der Goltz'u getirdi.
İngilizler, 27 Nisan 1915te Nurettin Beyin Kutül Amarenin kuzeyinde oluşturduğu savunma hattına saldırdı. İki gün süren çatışmaların ardından İngilizler Kutül Amareyi ele geçirdi. General Townshend, bu noktayı Bağdata yönelik harekâtın merkezi olacak şekilde tahkim etti. Hendekler kazıldı, yüksek siperler inşa edildi ve ağır silahlar yerleştirildi.
Yanlış hesap Bağdattan döndü
Albay Nurettin Bey de emrindeki askerleri, son savunma hattı olarak belirlediği, Bağdatın güneyindeki Selman-ı Paka kadar çekti. Enver Paşanın emri ile destek amaçlı gönderilen, Doğu Anadoludaki 3. Ordu Sağ Cenah Grubu Komutanı Albay Halil Bey, beraberindeki iki tümenle 15 Kasımda Nurettin Beyin emrine girdi. Albay Halil Bey, Enver Paşanın kendisinden bir yaş küçük olan amcasıydı.
İngiliz General Townshend, 22 Kasım 1915te taarruz emri verdi. Gün boyu süren şiddetli çatışmalarda İngilizler ilerleme sağlayamadı ve geri çekilmeye başladı.
Osmanlı güçleri, kaçan İngiliz askerlerini takip etti. Nurettin Paşanın süvari birlikleri, çekilen düşman birliklerine sık sık saldırılar düzenledi. Townshend, çareyi Kutül Amareye sığınmakta buldu. İngiliz general yanında bulunan cephane ve yiyeceklerle iki ay dayanabileceklerini hesaplamıştı. Bu süre zarfında Basradan gelecek yardımlarla yeniden Bağdata taarruza geçebileceğini düşünüyordu. Ama işler düyündüğü gibi gitmedi.
Kutül Amare kuşatması
İngiliz birlikleri Kutül Amareye 3 Kasımda ulaştı. 6. Hint Tümeni kentteki mevzilerini güçlendirirken, Osmanlı birlikleri de onları kuşattı. Albay Nurettin Bey, Townshende bir mesaj göndererek teslim olmasını istedi. İngiliz komutan bu talebi reddetti. Bu arada, 7 Aralıkta Bağdata ulaşan Goltz, cephedeki durumu yerinde görmek üzere Kutül Amareya gitti.
Albay Nurettin Bey, Mareşal Goltzun oluşturulan 6. Ordu'nun başına atandığını duyduğunda buna karşı çıkmıştı. Gayrimüslim bir komutanın Müslüman bölge halkı üzerinde iyi bir etki bırakmayacağını düşünen Nurettin Bey, Osmanlı subaylarının İngilizlerle başa çıkabilecek deneyim ve bilgiye sahip olduğunu belirten görüşlerini İstanbula bildirmişti.
Nurettin Bey, Goltz ile savaş planları üzerine de fikir ayrılığına düştü. Nurettin Bey, hemen taarruza geçmek ve Kutül Amarede bulunan İngilizleri kesin yenilgiye uğratmak istiyordu. Goltz ise takviye güçler gelmeden böyle bir hamlenin yanlış olacağını düşünüyordu.
Nurettin Beyin emri ile gerçekleşen saldırı, Kutül Amaredeki İngiliz gücü tarafından püskürtüldü. Osmanlı ordusu ağır kayıplar verdi. Bunun üzerine Goltz, 6. Ordunun Dicle Grubu komutanlığını Nurettin Beyden alıp, Halil Paşaya verdi.
Hem kuşatma, hem muharebe
Halil Bey, bir yandan General Townshendin birliklerini kuşatma altında tutacak diğer yandan da Basradan gelecek yardım güçleriyle savaşacaktı.
Kutu kuşatan Osmanlı ordusu, kentin etrafına sağlam mevziler kazdı. Nehir yoluyla gelecek düşman birlikleri için engeller konuldu.
İngilizlerin Mezopotamya Seferi kumandanı Orgeneral Nixon, Kutta kuşatılan birlikleri kurtarması için General Fenton John Aylmer komutasında 19 bin kişilik bir güç gönderdi. General Aylmer, Ocak-Mart 1916 aralığında defalarca Osmanlı hatlarını aşmaya çalıştı. Ancak, çok ağır kayıplar veren Aylmerin güçleri geri çekildi. Bu başarısızlığın üzerine Orgeneral Nixon, Mezopotamya Seferi komutanlığından alındı ve yerine Orgeneral Percy Lake atandı.
Zorlu doğa koşulları ve hastalık
Askerler büyük çoğunlukla kızgın güneşin altındaydı. Harekâtın gerçekleştiği alanlar Dicle ve Fırat nehirlerinin arasında olduğu için bataklıklar, sazlıklar ve düzensiz taşkınlar askeri birliklerin intikalini zorlaştırıyordu. Bataklıklar ve sivrisinekler nedeniyle hastalık kol geziyordu.
Tifüs gibi bulaşıcı hastalıklar her iki ordunun da ortak düşmanıydı. Osmanlı 6. Ordu Komutanı Goltz Paşa da tifüse yakalanarak 72 yaşında Bağdatta öldü. Henüz 33 yaşında olan Halil Bey, bir süre vekâleten, 22 Nisan 1916da gelen emirle Tuğgeneralliğe terfi edince de asaleten 6. Ordu komutanı ve Irak Genel Valisi oldu.
Bir milyon sterlin rüşvet teklifi
Nurettin Bey bir, Halil Paşa da iki kez kuşatma altındaki General Townshende teslim olması için mektup gönderdi. İngiliz general her seferinde olumsuz yanıt verdi.
Umudu iyice azalan, askerleri açlık ve hastalık nedeniyle zayıflayan Townshend, Halil Paşaya farklı teklifler sundu. Esir düşmek istemeyen İngiliz general, bir daha Osmanlı ordusuna savaşmamak kaydıyla serbest bırakılmayı, tüm silahlarını teslim etmeyi ve Halil Paşanın şahsına bir milyon sterlinlik çek vermeyiönerdi. Onca savaştan sonra, esir alınmalarının bir gereklilik haline geldiğini belirten Halil Paşa, İngiliz silahlarının işlerine yaramayacağını belirtti. Townshendin 1 milyon sterlinlik rüşvet teklifini ise bir şaka olarak kabul ettiğini söyleyerek reddetti.
İngilizler birinci teklifleri reddedilince ikinci bir teklifle geldiler. Teklifin yazılı olduğu mektubu Halil Paşaya ulaştıran isimlerden biri dikkat çekiciydi. Arapları Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklanmaya kışkırtan ünlü İngiliz casusu Thomas Edward Lawrence, yani Arabistanlı Lawrance... İngilizler, Halil Paşanın para teklifinden rahatsız olduğunu anlamış, bu hatalarını düzeltmeye çalışıyordu. Yeni teklife göre, iki milyon sterlin değerinde para Osmanlı Devletine verilecekti. Diğer talepler aynıydı.
Julnar ile son deneme
Kutül Amarede sıkışan İngiliz birliklere son yardım çabası da Julnar buharlı gemisi oldu. Gemi 270 tonluk erzak ve cephaneyle Osmanlı birliklerinin ateş açmasını müteakip karaya otrudu. Türk askerleri, hedefine ulaşması halinde Townshendin iki ay daha dayanmasına yetecek malzemeyle dolu bu gemiye Kendi Gelen adını verdiler. Gemi, çalışır durumda, üç makineli tüfeği ile birlikte Osmanlı Ordusunun nakliye filosuna katıldı.
Kutül Amarede erzak sıkıntısı çeken İngiliz güçleri at ve katırları keserek beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu.
Açlık ve hastalığın yanı sıra İngiliz ordusunun cephanesi de git gide tükeniyordu. Townshend, elinde kalan silah ve mühimmatı imha ederek, 29 Nisan 1916 günü, 6sı general, 476sı subay toplam 13 bin 309 askerle teslim oldu. Bu, İngiliz ordusunun uzun zamandır esir düşen en kalabalık askeri gücüydü.
Halil Paşa, teslim olan General Townshendin kılıcı ve iki tabancasını kendisine geri verdi; bundan böyle esir değil, padişahın misafiri olduğunu söyledi.
Esir askerler Halep ve Anadolunun farklı kentlerine gönderildi. İngiliz general Townshend ve kurmayları ise 147 günlük kuşatmanın ardından kurmaylarıyla birlikte İstanbula götürüldü. Bağdattan İstanbula 22 günde getirildiler. Townshend , I. Dünya Savaşının sona erdiği Kasım 1918e kadar yaklaşık 2,5 yıl, Heybeliada ve Büyükadada sürgünde kaldı. Enver Paşa, Townshendi çok iyi karşıladı, esaretinin bir misafirlik havasında geçmesini sağladı. Polis takibi altındaydı ama serbest hareket edebiliyordu. Townshend, İstanbulda bulunan en yüksek rütbeli İngiliz askeri olması nedeniyle, I. Dünya Savaşı sona ererken, Mondros Mütarekesine katıldı. 1919 yılında Londraya döndüğünde ise, limanda sadece karısı Alice, büyük kızı Audrey ve köpeği Spottan başka karşılayan kimse yoktu. Dönüşü sonrası İngiliz ordusu ona yeni bir görev vermeyeceğini açıkça bildirdi. Townshend için Kutül Amare kuşatması kariyerinin sonu olmuştu.
Kutül Amareden sonra
Osmanlı İmparatorluğunun Çanakkale ve Irak cephesindeki zaferlerine rağmen başarı kalıcı olamadı. Irakta konuşlu güçlerine diğer cephelerden takviye gönderen İngilizler, sekiz ay sonra 50 bin kişilik orduyla yeniden Kutül Amareye saldırdı.
25 Şubat 1917de Kutül Amare yeniden İngilizlerin eline geçti. 11 Mart 1917de onu Bağdat izledi.
Zaferin komutanı Halil Paşa, soyadı kanununun ardından Kut soyadını aldı.
Kutül Amarede bacağına bir şarapnel parçası gelerek ciddi şekilde yaralanan Binbaşı Clement Attlee, 1945-1951 yılları arasında, İngilterenin başbakanı oldu.
Alıntıdır.
Son düzenleme: