one Survivor, arkadaşlar, Silent Hill ve Resident Evil tam da köklerine ihanet edip bir avuç bulanık suda ne yaptıklarını bilemezken onlara korku oyunu nasıl yapılır, hangi elementler nasıl kullanılmalı öğretmeye geliyor bilgisayarlarımıza ve bağımsız yapım oyun kategorisine beklenmedik derecede iyi bir giriş yapıyor. Başlamadan önce hemen bir not düşüyorum, oyun tek bir kişinin elinden çıkma ve olabildiğince RETRO.
Benim adım... adımın ne olduğu sizi ilgilendiriyor mu?
Korkudan ödüm patladı ve ruhuma karıştı
Oyunumuzun konusu Resident Evildan ya da herhangi bir zombili oyundan (bom bili bili bom) çok da farklı değil. Şehrin üzerine illet bir salgın çökmüş ve ana kahramanımız kendini bir başına yüzünde kocaman bir maskeyle hayatta kalmaya çalışırken bulmuştur. Ama artık saklanmanın bir anlamı yoktur. Kendini iğrenç koridorlara atmalı, bir yandan acıkan karnını doyurmalı ve kendi gibi sağ kalan birileri var mı yok mu diye elinden geleni yapmalıdır.
Lone Survivorı açtığınızda karşınızda iki boyutlu sağdan sola doğru ilerlediğiniz eski mi eski, kutu kutu pense tadında grafikleri olan bir oyun gördüğünüzde sakın şaşırmayın. Lone Survivorın amacı sizi olabildiğince germek ve tüylerinizi diken diken yapmak olduğundan bu ilk intibanın kötü olmasını çok da önemsemenize izin vermiyor (acaba?) ve daha ilk andan sizi sesleri, müzikleri ve Silent Hill tadında bölüm tasarımlarıyla germeyi başarıyor.
Bir şey var şundan içeri
Her ne kadar oyun gerilim konusunda gerçekten çok başarılı olsa da benim şu Retro grafiklere bir çift lafım olacak müsaadenizle. Tamam, indie oyunları destekliyoruz, hatta ben gerçek bir bağımsız oyun taraftarıyım. Eski tarz grafikler de ciddi anlamda hoşuma gidiyor ama Lone Survivor bu işi biraz abartıya ***ürüyor bana kalırsa. Resimlere dikkatle bakarsanız ana kahramanımız sanki 32 dişini birden göstermiş sırıtıyor ama aslında suratındaki bir maskeden başka bir şey değil. Oyun boyunca grafiklerin bu kadar Retro oluşundan dolayı canım ziyadesiyle sıkıldı. Özellikle sağda solda bulduğunuz iki satır metini koca koca puntolarla size aktardığından 10 saniyede okuyabileceğiniz bilgiyi 60 saniyede okumak neden sorusunu kaçınılmaz kılıyor. Neyse, oyunun grafik olarak beni tatmin etmekten uzak olduğunu söyleyip devam edeyim en iyisi.
Benim adım... adımın ne olduğu sizi ilgilendiriyor mu?
Korkudan ödüm patladı ve ruhuma karıştı
Oyunumuzun konusu Resident Evildan ya da herhangi bir zombili oyundan (bom bili bili bom) çok da farklı değil. Şehrin üzerine illet bir salgın çökmüş ve ana kahramanımız kendini bir başına yüzünde kocaman bir maskeyle hayatta kalmaya çalışırken bulmuştur. Ama artık saklanmanın bir anlamı yoktur. Kendini iğrenç koridorlara atmalı, bir yandan acıkan karnını doyurmalı ve kendi gibi sağ kalan birileri var mı yok mu diye elinden geleni yapmalıdır.
Lone Survivorı açtığınızda karşınızda iki boyutlu sağdan sola doğru ilerlediğiniz eski mi eski, kutu kutu pense tadında grafikleri olan bir oyun gördüğünüzde sakın şaşırmayın. Lone Survivorın amacı sizi olabildiğince germek ve tüylerinizi diken diken yapmak olduğundan bu ilk intibanın kötü olmasını çok da önemsemenize izin vermiyor (acaba?) ve daha ilk andan sizi sesleri, müzikleri ve Silent Hill tadında bölüm tasarımlarıyla germeyi başarıyor.
Bir şey var şundan içeri
Her ne kadar oyun gerilim konusunda gerçekten çok başarılı olsa da benim şu Retro grafiklere bir çift lafım olacak müsaadenizle. Tamam, indie oyunları destekliyoruz, hatta ben gerçek bir bağımsız oyun taraftarıyım. Eski tarz grafikler de ciddi anlamda hoşuma gidiyor ama Lone Survivor bu işi biraz abartıya ***ürüyor bana kalırsa. Resimlere dikkatle bakarsanız ana kahramanımız sanki 32 dişini birden göstermiş sırıtıyor ama aslında suratındaki bir maskeden başka bir şey değil. Oyun boyunca grafiklerin bu kadar Retro oluşundan dolayı canım ziyadesiyle sıkıldı. Özellikle sağda solda bulduğunuz iki satır metini koca koca puntolarla size aktardığından 10 saniyede okuyabileceğiniz bilgiyi 60 saniyede okumak neden sorusunu kaçınılmaz kılıyor. Neyse, oyunun grafik olarak beni tatmin etmekten uzak olduğunu söyleyip devam edeyim en iyisi.