Osmanlı'da Türk olmak

cagri_ts

Uzman üye
23 Tem 2008
1,144
1
Ötüken - Tanrı Dağları
- İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk'e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirldiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.

- Geçmiş yüzyılda Jön Türkler'in kendilerine bilinçli olarak Türk demelerinden önce, Türk kelimesinin ''geri kalmış köylü'' anlamında kullanıldığını okumuştum.

- 1912 yılında Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda ''Türk'' kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyordu. ''Türk hükümeti'', ''Türk Ordusu'', ''Türk ülkesi'' deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu.

- 1913 tarihli ''Mecmuai Ebuzziya'' dergisinin 94. sayısında, ''Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler, yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız'' denilmektedir.

- Üniversitede profösörlük yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı ''İslamda Davai Kavmiye'' adlı kitabında, Türk'e karşı savaş açmış ve ''Türkün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzüm ve ihtiyaç yok, gerekli olan şeriatı öğrenmektir'' demiştir.

- 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türk'e Türklük benliğini vermek isteyenlere ''soysuzlar'' yakıştırmasında bulunmuştur.


Atatürk de bir hatırasını şöyle anlatıyor:

''Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu ******nun iki damla göz yaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.'' (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü, s.19).


Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri veriyor:

''Bu milletin yakın zaman kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiç bir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti''(s.34).

''Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, yüzlerce milletleri siyasi idaresine aldıkça idare edenlerle idare olunanlar iki ayrı sınıf haline geliyorlardı. İdare eden bütün kozmopolitler Osmanlı sınıfını, idare olunan Türkler de Türk sınıfını teşkil ediyorlardı. Bu iki sınıf birbirini sevmezdi. Osmanlı sınıfı kendini millet-i hakime (egemen ulus) suretinde görür, idare ettiği Türklere millet-i mahkure (aşağı ulus) nazarı ile bakardı. Osmanlı Türk'e daima eşek Türk derdi...'' (s.27).


Falih Rıfkı Atay, Batış Yılları adlı eserinde şunları yazıyor:

''Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve 'Osmanlı' idik. İlmihallerde baş dersimiz 'Din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti.

Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum. Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, 'Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık.

... Okullarda da Arab'a Arap, Arnavut'a Arnavut, Rum'a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.''


Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken (1880) ilçeleri teftişe çıkıyor. Paşa, uğradığı bir ilçede, halkla sohbet ederken, etnik kökenlerini soruyor; aldığı cevaplar, konuştuklarının Çerkez, Arnavut, Boşnak, Gürcü vb. olduklarını gösteriyor. Sorduğu soruya utanarak, cevap vermek istemeyen bir ihtiyara, ''hangi milletten'' olduğunu ısrarla söyletmek isteyince, o, bir kabahat ifşa ediyormuş gibi ürkek, titrek bir sesle, ''Ben Türküm Efendim'' diyor. Bunun üzerine Paşa ''Niçin sıkılıyor, saklanıyorsun? Türk olmak kabahat mı? Bak ben de Türküm'' diyor. O titrek ihtiyar birden canlanarak, ''Sahi sen de Türk müsün? Demek Türk'ten Paşa da olurmuş ha'' diye sevinçle karışık hayret ifade edince, Vefik Paşa ''Paşa da kim oluyormuş, Padişah da Türk, Padişah da'' diye haykırıyor. Sonra, imparatorluğun iki dertli ihtiyarı, sakallarını ıslatan yaşlar birbirine karışarak sarılıp, Türkün hazin kaderi için ağlaşıyorlar. (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü Yayını, s.238).


Şair Fuzuli bir şiirinin son beytinde şöyle diyor;

Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok
Yürü var gel, ya Araptan ya Acemden


Not: Vural Savaş'ın, Milliyetçilik: Neden Şimdi? adlı kitap için yazdığı makaleden derlenmiştir.
 

alamba

Üye
6 Ağu 2009
108
0
yazınızı okudum fakat taraflı buldum tarih boyumca hiç bir devlete düşmanlık beslemeyen Osmanlı kendi kurucu milletine mi düşman olacak. Tarihimiizn bu şekilde yanlış yorumlanmasının nedeni cumhuiryetle başlayan Osmanlı düşmanlığıdır Osmanlıyı ve koskoca Abdülhamit Han'ı bitiren o Türklüğüyle övünen jön Türkler değil midir? Aşağıdaki yazı bazı gerçeklerin anlaşılmasında yardımcı olacaktır.
Osmanlı ve Türk kimliği
On soruda
Osmanlı ve Türk kimliği


'Türklüğün ağır bastığı bir Müslümanlık olarak tanımlanabilecek Osmanlı kimliği. İmparatorluk var oldukça, egemenliğini sürdürmüştür. Türklük ise,''doğumu zaruret nedeniyle ve ihtiyatla geciktirilmiş'' bir kimlik olmuştur.
1-Osmanlı, Türk düşmanı mıydı?
Bazı Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde Türkler için , 'etrak-ı bi-idrak' yani 'idraksiz Türkler' denilmesinden hareket eden kimi araştırmacılar, Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk devleti olmadığını iddia ederler.
Bu, tutarsız bir yaklaşımdır. Bu iddiayı öne süren yazarlar incelendiğinde , bunun etnik bir yönü ifade etmek için değil , sosyolojik ve siyasi bir durumu belirtmek için kullanıldığı görülür.Ayrıca bu ifade ile kötülenenler , genellikle devlete karşı kimi hadiselere karışmış olan Türkmenler ile Şah İsmail'e katılan Türkmenlerdir. Düşman olarak görülen bir devlete yapılan bu katılımları aşağılamak için kullanılan bir ifade söz konusudur.
'Türk' ve 'Türkmen' sözcüklerinin olumsuz ifadelerle anılması, yalnızca Osmanlı dönemi tarihçilerine özgü bir davranış değildir. Selçuklu tarihçilerinin de Türkmenler aleyhine bu şekilde olumsuz sözleri vardır.
Osmanlı döneminin bazı tarihçileri bu olumsuz ifadeleri, Türk kimliğini değil, köylü ve göçebeleri kötülemek için kullanırlar. Özellikle yarı göçebe hayat yaşayan Türkmenler devlet düzenine ayak uyduramamaları ve yerleşik hayata zarar vermeleri nedeniyle eleştirilmektedir.
Fatih Kanunnamesi’nde bir ceza bahsinde geçen ''Türk veya şehirli olsa'' ifadesi, Türk kelimesinin göçebe Türkmenler ve köylüler için kullanıldığını açık bir biçimde ortaya koyar.
Osmanlı tarihçilerinin eserleri incelendiğinde , 'Türk' ve 'Türkmen' isimleri aleyhindeki ifadelere, genellikle Osmanlı yönetimine karşı yürütülen mücadelelerin anlatıldığı bölümlere rastlanır. Fetret Devri’nden, Şeyh Bedreddin ayaklanmasına, Safevi devletinin Anadolu'daki faaliyetlerinden Celalî isyanlarına dek, hadiseler aktarılırken, Osmanlı tarihçileri 'kaba Türk' veya 'cahil Türkmen' gibi tanımlar kullanmışlardır.
2. Osmanlı tarihçileri Türklerden nasıl bahseder?
En önemli Osmanlı tarihçilerinden olan ve uzun süre şeyhülislâmlık yapan Hoca Sadeddin, 'Tacü't -tevârih' adlı eserinde, Osmanlı fetihlerini anlatırken 'Türk yiğitleri' , 'Zaferleri gölge edinmiş Türk askerleri' gibi ifadelerle, Osmanlı ordusunu över.
17. Yüzyıl tarihçilerinden Solakzâde Mehmet Hemdemi de tarihinin birçok yerinde Türk adını olumlu olarak kullanır ve Cem olayını anlatırken, onu ''Konstantiniyye'yi fetheden Türk'ün oğlu'' diye anar.16. Yüzyıl'ın en büyük tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Ali ise 'Künhül-ahbâr' adlı dünya tarihinde, Türk kabilelerini anlatırken bunları ''seçkin millet, güzel ümmet'' olarak zikreder. Birçok Osmanlı tarihçisinde bu tür ifadelere rastlanır.
3. Hanedan, Türklüğünün farkında mıydı?Osmanlı tarihleri incelendiğinde, Orta Asya'dan geldiklerinin ve Türklüklerinin farkında oldukları görülür. Bu kitaplarda Osmanlı Hanedanı, Oğuz Han'a bağlanır. Osmanlılar Oğuz neslinden ve Kayı boyundandır. Osmanlı tarihi Türk tarihinin bir parçası olarak ele alınır.
Nitekim Şehzade Cem'in oğluna Oğuz Han, İkinci Bayezid'in oğluna ise Korkut isimlerinin verilmesi, bir rastlantı değil, dönemin siyasi yapısı içinde, bilinçli bir tercihtir.
Osmanlı bir millet ismi değildir. Osmanlı adı; Selçuklu, Karahanlı, Gazneli isimleri gibi, bir hanedanın adıdır. Selçuklular, Karahanlılar, Gazneliler gibi Osmanlılar da bir Türk devletidir. Ancak hiç unutulmaması gereken, Osmanlı Hanedanı'nın bir 'İmparatorluk' kurmuş olmasıdır.


4. Türklük ne zaman ön plana çıktı?
II. Murad dönemi kültürel bakımdan oldukça önemlidir. Timur istilasından sonra Anadolu'da aşiret kültürü tekrar canlanmıştı. Osmanlı’lar Timur'un halefleri karşısında meşrutiyetlerini sağlamak ve Türkmen çevrelerinde nüfus kazanmak için, daha önce pek ön plana çıkarmadıkları Oğuzların Kayı koluna mensubiyetlerini, II. Murad döneminde iyice vurguladılar. Paralara ve toplara Kayı kolunun damgası vuruldu.
Bu dönemde Arapça ve Farsça'dan, Türkçe'ye yapılan tercümenler Osmanlı-Türk kültürünün gelişmesi bakımından oldukça önemlidir. Bu eserlerin önemli bir kısmı II. Murad'ın emir ve teşvikleriyle tercüme edilmiştir. II. Murad zamanında Türkçe ön plana çıktı ve edebi bir dil olarak gelişti.
II. Murad zamanındaki bu hava, Fatih döneminde bir süre devam etmiştir. İmparatorluğun büyümesi ve Timur tehlikesinin sona ermesi ile Türk kimliği bir daha bu kadar ön plana çıkarılmamıştır.

5. Yöneticiler Türk olmayanlardan mı seçilirdi?
Osmanlı İmparatorluğu'nda, Fatih'ten itibaren bütün yöneticilerin Türk olmayan devşirme kökenlilerden seçildiği, yaygın bir inanıştır. Ancak bu yanlıştır. Fatih döneminde Çandarlı Halil Paşa'nın öldürülmesinden sonra Türk kökenli idareciler bir müddet veziriazamlığa getirilmemiştir. Ancak bu bir denge siyasetinin sonucu idi. Nitekim devşirmelerin nüfusunun artması üzerine Fatih, veziriazamlığa bir Türk’ü, Karamanlı Mehmed Paşa'yı tayin etmişti.
Fatih'in ölümünden sonra veziriazamın çıkan isyan sırasında katledilmesi tekrar devşirme hakimiyetini başlattı. Ancak tamamen devşirmeler veziriazam olmadı; Türk kökenli veziriazamlar da vardı. Fakat Türk kökenli veziriazamların çoğalması 1680'ler den sonra oldu. Bu tarihten itibaren veziriazamlığa gelenlerin büyük çoğunluğu Türk kökenlidir. Osmanlı veziriazamları incelenirse, devşirme-Türk oranının yaklaşık olarak yüzde 56’ya, yüzde 44 olduğu görülür.
Veziriazamlığa veya vezirlik makamına bakarak, Türklerin yönetimden uzak tutulduğu gibi bir sonuç çıkarılır. Ancak devlet idaresi sadece bunlardan ibaret değildir. Devşirmelerin ağırlıklı olarak görev yaptıkları bir yer de Saray’dır. Bunun dışında devletin diğer kademelerinde Türkler çoğunluktadır.
6. Osmanlı, Anadolu'yu ihmal mi etti?
Sıkça dile getirilen bir iddia da ,Osmanlı'nın Anadolu'yu ihmal ettiğidir.Anadolu, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, devletin topraklarından sadece bir kısmı idi. Osmanlı Beyliği, Söğüt ve çevresinde kurulmuş bir beylik olduğu için, Anadolu kökenli kabul edilip, burası İmparatorluk topraklarının ana çekirdeği olarak görülürse, mesele anlaşılmaz.
Osmanlı İmparatorluğu'nun dünyanın en büyük imparatorluklarından birisi olarak tarih sahnesine çıkması, Anadolu sayesinde değil, siyasi direnişlerin az olduğu ve zengin Rumeli sayesinde olmuştur.
Osmanlı Beyliği'nin Rumeli'de kuvvetlendikten sonra Anadolu'yu içine aldığına dikkat etmek gerekir. Devletin ana siyasi organizasyonunu sağladığı bölge de Rumeli'dir. Osmanlı İmparatorluğu, Rumeli 'de öylesine sağlam bir yapı kurmuştur ki, Fetret Devri'nde Anadolu toprakları çok kısa sürede elinden çıkarken, Osmanlı büyük bir bölümü elinde kalan Rumeli toprakları sayesinde varlığını sürdürebilmiştir. Timur istilasından sonra Osmanlılar Rumeli'yi gerçek yurtları saymaya başladılar ve Ankara Savaşı'na kadar, başkent Bursa iken, bu gelişmeler sonucunda, Edirne başkent oldu.
Dikkat edilmesi gereken bir husus da, Osmanlı devlet teşkilatında kurulan ilk yönetim birimlerinin Rumeli adını taşıması ve teşrifatta daha sonra kurulan Anadolu adlı birimlerden önde gelmesidir. Örneğin, Rumeli Beylerbeyliği Anadolu Beylerbeyliği’nden, Rumeli Kadıaskerliği Anadolu Kadıaskerliği'nden üstündü.
P. Wittek, Rumeli'nin Osmanlılar için 'varlık nedeni' olduğunu, Balkan Harbi sonunda Osmanlıların bu varlık nedenlerini yitirdiklerini söyler.
Sofya'nın 1385’te, buna karşılık Erzurum'un 1518’de, Selanik’in 1387’de; buna karşılık Van’ın 1530’larda Osmanlı egemenliğine girdiği düşünülürse, durum daha iyi anlaşılabilir.
7. İmparatorluk'ta, Türkçe ihmal mi edildi?
Osmanlılardan önce Türkiye Selçuklularının resmi dili Farsça idi. Daha sonra kurulan beyliklerde de bu durum uzun süre devam etti. Osmanlı ise Türkçe'yi ilk dönemlerden itibaren resmi dil olarak kabul edip, yazışmalarında Türkçe'yi kullanmıştır. Edebi ve bilimsel eserlerdeki Arapça ve Farsça egemenliği de Osmanlı döneminde giderek azalmıştır. Astronomi ve matematik alanlarında var olan ama sonraları giderek azalan Arapça ağırlığı da, Arap bilim adamlarının bu dallardaki öncülüklerinden kaynaklanır. Coğrafya ve tarih alanlarında ise, Osmanlı döneminde baştan sona Türkçe'nin egemenliği vardır.
Osmanlı'dan önceki Türk devletlerinde yazılan bilimsel eserlerde Türkçe'nin adı bile yoktur. Nitekim Osmanlı'dan çok önce yaşamış iki büyük Türk bilim adamı, İbn Sina ve Farabi'nin eserlerinin Arapça olduğunu unutmamak gerekir.
8. Osmanlıca farklı bir dil midir?
Osmanlıca, Osmanlı döneminde kullanılan ve Arap harfleriyle yazılan Türkçe'dir.Ayrı bir dil değildir. Bazı yazarların eserlerinde aşırı derecede Arapça ve Farsça kullanmalarından hareket edenler, Osmanlıca’yı farklı bir dil gibi takdim ederler.
Devletin resmi yazışmaları incelendiği zaman, lâkaplar çıkarıldığında, kullanılan dilin anlaşılmasında fazla bir güçlük yoktur.
Tabii bu noktada, günümüzün sadeleştirilmiş Türkçe'siyle Osmanlı dönemi Türkçe'si arasındaki farkın varlığını da vurgulamak yerinde olur.
9. İmparatorluk'ta milliyetçi anlayış niçin yoktu?
Osmanlı İmparatorluğu'ndan, modern zamanların milliyetçilik anlayışını beklemek, yanlış olur. Bugünün kavramlarını geçmişte var olmaması , çok doğaldır.
Modern kavram ve kurumları tarihte aramaya kalkmak ve olmayacak ve bu bakış açısıyla geçmişi eleştirmek, Osmanlı İmparatorluğu'nu yargılamak, son derece hatalı bir düşünce biçimidir.
Bir imparatorluktan, milli bir devlet gibi davranması beklenilemez.
Örneğin , İlber Ortaylı bu konuda , ''Türklük , İmparatorluk var oldukça , doğumu zaruret nedeniyle ve ihtiyatla geciktirilmiş bir kimlikti.Yıkım anında ise , derhal patladı. Kozmopolit bir 'Osmanlı' eliti vardı; yeni dünya düzeninin şartlarında derhal Türk oldular. Osmanlı kimliği, salt bir Müslüman kimliği olarak kalmamıştır. Sadrazam Said Paşa'nın ve benzerlerinin girişimlerinde olduğu gibi, Türklüğün ağır bastığı bir müslümanlıktır'' demektedir.

10. Avrupa, Osmanlı’yı nasıl adlandırırdı?
11. Yüzyıl'dan itibaren kullanılan 'Türkiye' sözcüğü, Osmanlı döneminde daha da yaygınlaştı. Osmanlı topraklarına giren seyyahlar, eserlerinde bu bahsi anlatırken , ''Türkiye'ye girdik'' demekteydiler. Avrupa’da yazılan kitaplarda, yapılan haritalarda, Osmanlı İmparatorluğu, 'Türk İmparatorluğu' diye zikredilir. Osmanlı , 'Türk' diye adlandırılırken, padişaha ''Türkler'in Sultanı'' denilirdi. Özellikle 16. Yüzyıl'da 'Türk korkusu' nedeniyle Avrupa'da binlerce kitap kaleme alındı. Bu kitapların hepsinde Osmanlı , 'Türk' olarak zikredilirdi. Bunların en önemlilerinden birisi olan Richard Knolles'in 1603 yılında yayımlanan eseri 'The General History of the Turks' (Türklerin Genel Tarihi) adını taşıyordu. Bu kitabın ilk cümlesi ise , ''Türklerin Muhteşem İmparatorluğu, çağımızın dehşeti...'' şeklindeydi.
Osmanlı'nın Türk kimliği Avrupa'ya o kadar tesir etmişti ki, İmparatorluk’tan giden her şey 'Türk' adını alıyordu. Yemen kahvesinin Türk kahvesi olarak adlandırılması gibi. Hatta Avrupalılar, Müslümanlığı kabul edenleri , ''Türk oldu'' şeklinde anmaktaydılar. Uzun süre Osmanlı ülkesinde kalan ve onun kültüründen etkilenen bazı seyyahlar ülkelerine döndüklerinde Türkleştikleri suçlamasıyla hapse atıldılar.

KAYNAK : Popüler Tarih / Kasım 2003 / Erhan AFYONCU
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.