[url=https://hizliresim.com/yqEZRN][/URL]
Sabır kelimesi sözlükte dayanma ve dayanıklılık anlamına gelir. Ahlâkî bir terim olarak sabır başa gelen musibetlerden dolayı şikâyetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak, nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen işler karşısında sükûnet ve dayanma gücü demektir.
Resûlullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatı boyunca türlü işkencelere, bela ve sıkıntılara mâruz kalmıştır. Ancak her birinde ****netini korumuş, yaşadığı üzücü ve ağır imtihanlara karşı sabır ve tahammül göstermiştir. Yaşadığı her zorlukta yüce Allahtan kolaylık yolunu dilemiş ancak sebepler dairesinde elinden geleni yapmıştır. Olayların sonucunu ise Cenâb-ı Hakka havale ederek tevekkül etmiştir. Musibet anlarında kendini tutmuş, en şiddetli savaş meydanlarının ortasında kaldığında bile en ufak bir şikâyet ve serzenişte bulunmamıştır.
Efendimizin(sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatı çile ile başlayıp çile ile devam etti ve çile ile bitti. Hayatta, bir kişinin yaşayabileceği birçok acıyı yaşarken sabrın selâmetli zirvelerine çıktı.
Zira daha doğmadan babası vefat etmiş, yetim olarak doğmuştu. Altı yaşında annesinin de vefatıyla öksüz kalmıştı. Sekiz yaşında kendisine bakan dedesi de vefat etmiş, amcasıyla yaşamak zorunda kalmıştı. Hayattayken Hz. Fâtıma(radıyallahu anhâ) hariç tüm evlatlarının vefatını görmüştü. Hüzün yılı diye bilinen yılda, hem de sadık eşi Hatice annemizi aynı sene kaybetmişti.
Elli iki yıl hayat sürdüğü Mekkeden ilerlemiş yaşına rağmen çıkarılmış, 500 kilometreye yakın çöl ve taşlık yolu geçerek Medineye hicret etmişti. Medineden Kâbeyi ziyaret için geldiğinde Mekkeye kabul edilmemiş, Kâbeye yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan Hudeybiyeden geri döndürülmüştü. Vefat ederken dahi tahammül edilemeyecek derecede yüksek ateşle vefat etmişti. Allah bir kavmi severse onları imtihan eder.(Tirmizî, Zühd, 56) hadisinin de beraberinde Allah Teâlâ en ağır imtihanları peygamberlerine, onların içinde de kendine en yakın olan habibine vermiştir. Resûlullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) iste tüm bunlara sabr-ı cemil göstermiş ve ashabına da, Hoşlanmadığın şeye sabırda büyük hayır vardır(Ahmed b. Hanbel, eş-Müsned, 1-307) diyerek sabrı tavsiye etmişti.
Sahâbe-i kiramın beyanlarına göre Resûlullahın evinde bazı aylar hiç ateş yakılmazdı, yiyip içtikleri sadece hurma ve su olurdu. Allahın resulü ve ailesi buğday ekmeğini üst üste üç gün doyuncaya kadar yememişti. İmtihanın her türlüsünü yaşayan Efendimiz imtihanların en ağırı olan açlıkla ömür boyu sınanmıştı. Efendimiz hiçbir zaman mükellef bir sofrada oturmamış, tam tok olarak hiçbir sofradan kalkmamıştı. Bir günde iki sefer yediyse biri mutlaka hurmaydı.
Resûlullah bazen de müminler tarafından sıkıntıya uğrardı. Huneyn Gazvesi ganimetlerini taksim ederken Resûl-i Ekrem(sallallâhu aleyhi ve sellem) hikmete binaen bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse vermiştir. Bazıları;
Vallahi bu taksimde hakkaniyet yoktur, Allah rızası da gözetilmemiştir! derler. Bu söz Resûlullahın kulağına gidince, haksızlık ve zulümle itham edilen Efendimizin kızgınlığından yüzü kıpkırmızı kesilip şöyle cevap verir:
Allah ve Resûlü de adalet etmezse hiç kimse adalet etmez. Allah, Musaya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama mâruz kalmıştı da sabretmişti.(Buhârî, Edep, 53)
Müminin durumu gıpta ve hayranlığa şayandır. Zira her işi hayırdır. Böylesi bir özellik, yalnız müminde vardır. Sevindirici bir işle karşılaşırsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Başına bir bela gelecek olsa sabreder, bu da kendisi için hayırlı olur.
Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem)
(Müslim, Zühd, 84)
Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
(Tirmizî )
Kardeşlerim,abilerim;paylaşalım,öğretelim,öğrenelim.
Alemlerin böyle Peygamberi (sallallâhu aleyhi ve sellem) var.Öğrenmezsek durum vahim!
Anamız babamız ona feda olsun yerde ve gökte Peygamberimizdir o (sallallâhu aleyhi ve sellem).
[url=https://hizliresim.com/nlR02B][/URL]
Peygamber Efendimiz'in(sav) Sıkıntılar Karşısındaki Sabrı
Sabır kelimesi sözlükte dayanma ve dayanıklılık anlamına gelir. Ahlâkî bir terim olarak sabır başa gelen musibetlerden dolayı şikâyetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak, nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen işler karşısında sükûnet ve dayanma gücü demektir.
Resûlullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatı boyunca türlü işkencelere, bela ve sıkıntılara mâruz kalmıştır. Ancak her birinde ****netini korumuş, yaşadığı üzücü ve ağır imtihanlara karşı sabır ve tahammül göstermiştir. Yaşadığı her zorlukta yüce Allahtan kolaylık yolunu dilemiş ancak sebepler dairesinde elinden geleni yapmıştır. Olayların sonucunu ise Cenâb-ı Hakka havale ederek tevekkül etmiştir. Musibet anlarında kendini tutmuş, en şiddetli savaş meydanlarının ortasında kaldığında bile en ufak bir şikâyet ve serzenişte bulunmamıştır.
Efendimizin(sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatı çile ile başlayıp çile ile devam etti ve çile ile bitti. Hayatta, bir kişinin yaşayabileceği birçok acıyı yaşarken sabrın selâmetli zirvelerine çıktı.
Zira daha doğmadan babası vefat etmiş, yetim olarak doğmuştu. Altı yaşında annesinin de vefatıyla öksüz kalmıştı. Sekiz yaşında kendisine bakan dedesi de vefat etmiş, amcasıyla yaşamak zorunda kalmıştı. Hayattayken Hz. Fâtıma(radıyallahu anhâ) hariç tüm evlatlarının vefatını görmüştü. Hüzün yılı diye bilinen yılda, hem de sadık eşi Hatice annemizi aynı sene kaybetmişti.
Elli iki yıl hayat sürdüğü Mekkeden ilerlemiş yaşına rağmen çıkarılmış, 500 kilometreye yakın çöl ve taşlık yolu geçerek Medineye hicret etmişti. Medineden Kâbeyi ziyaret için geldiğinde Mekkeye kabul edilmemiş, Kâbeye yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan Hudeybiyeden geri döndürülmüştü. Vefat ederken dahi tahammül edilemeyecek derecede yüksek ateşle vefat etmişti. Allah bir kavmi severse onları imtihan eder.(Tirmizî, Zühd, 56) hadisinin de beraberinde Allah Teâlâ en ağır imtihanları peygamberlerine, onların içinde de kendine en yakın olan habibine vermiştir. Resûlullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) iste tüm bunlara sabr-ı cemil göstermiş ve ashabına da, Hoşlanmadığın şeye sabırda büyük hayır vardır(Ahmed b. Hanbel, eş-Müsned, 1-307) diyerek sabrı tavsiye etmişti.
Sahabilerden Ebû Talha(radıyallahu anh) Efendimizin sabır âhlakını şöyle anlatmıştır: Resûlullaha(sallallâhu aleyhi ve sellem) açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste bir taş vardı. Resûlullah da(sallallâhu aleyhi ve sellem) karnını açtı, onda iki taş vardı.(Tirmizî, Zühd,39)
Sahâbe-i kiramın beyanlarına göre Resûlullahın evinde bazı aylar hiç ateş yakılmazdı, yiyip içtikleri sadece hurma ve su olurdu. Allahın resulü ve ailesi buğday ekmeğini üst üste üç gün doyuncaya kadar yememişti. İmtihanın her türlüsünü yaşayan Efendimiz imtihanların en ağırı olan açlıkla ömür boyu sınanmıştı. Efendimiz hiçbir zaman mükellef bir sofrada oturmamış, tam tok olarak hiçbir sofradan kalkmamıştı. Bir günde iki sefer yediyse biri mutlaka hurmaydı.
Efendimizin(sallallâhu aleyhi ve sellem) en zor yılları Mekke yıllarıydı. Amcası Ebû Tâlib ölünceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygambere(sallallâhu aleyhi ve sellem) dokunamamışlardı. Ancak onun ölümünden sonra Efendimize hakaret ve işkence etmeye başladılar. Resûlullah(sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisine gösterilen eziyet, şiddet ve hakaretlere sabır gösterirken çektiği sıkıntıyı şöyle dile getirmişti:
- Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi. (Ebû Nuaym, Hilyeül-Evliyâ, 8/308)
- Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi. (Ebû Nuaym, Hilyeül-Evliyâ, 8/308)
Hz. Peygamberin büyük bir soğukkanlılık ve tahammül gösterdiği en ağır imtihanlarından biri de Uhud Savaşıdır. İslâm ordusu 1000 kişidir. Müşrikler ise tam üç katıdır. Bunu gören ordunun içindeki münafıklar daha savaşın başında Müslümanları terkeder. Sayıları 300e ulaşır. Peygamber ordusu artık 700 kişi kadardır. 3000 kişilik teçhizatlı orduyla savaşmak durumunda kalırlar. Hz. Peygamberin amcası Hz. Hamza da bu savaşta hunharca şehid edilir. Yüzüne müsle(Savaşlarda düşmanın burnunu, kulak ve dudaklarını kesme âdeti) yapılır. Ciğeri sökülür. Savaş öyle şiddetlidir ki bir ara Efendimizin etrafında sadece on beş kişi kalır. Efendimize küfrün elinde sayısız ok gönderilir. Sahabiler kendilerini feda ederler ancak iki tanesi onları da aşarak âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Efendimizin yüzünü koruyan miğfere gelir. Miğferin iki demir halkası okların şiddetinden Hz. Peygamberin mübarek dişlerine saplanır. Âlemlerin kendi hürmetine yaratıldığı Resûlullahın kanı akmaya başlar. O an Peygamberimiz kadar, onu ne pahasına olursa olsun koruyacaklarına söz vermiş sahabenin de canı yanmıştır.(Gazâlî, Fıkhüs-Sîre, s.294)
Resûlullah bazen de müminler tarafından sıkıntıya uğrardı. Huneyn Gazvesi ganimetlerini taksim ederken Resûl-i Ekrem(sallallâhu aleyhi ve sellem) hikmete binaen bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse vermiştir. Bazıları;
Vallahi bu taksimde hakkaniyet yoktur, Allah rızası da gözetilmemiştir! derler. Bu söz Resûlullahın kulağına gidince, haksızlık ve zulümle itham edilen Efendimizin kızgınlığından yüzü kıpkırmızı kesilip şöyle cevap verir:
Allah ve Resûlü de adalet etmezse hiç kimse adalet etmez. Allah, Musaya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama mâruz kalmıştı da sabretmişti.(Buhârî, Edep, 53)
Müminin durumu gıpta ve hayranlığa şayandır. Zira her işi hayırdır. Böylesi bir özellik, yalnız müminde vardır. Sevindirici bir işle karşılaşırsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Başına bir bela gelecek olsa sabreder, bu da kendisi için hayırlı olur.
Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem)
(Müslim, Zühd, 84)
Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
(Tirmizî )
Kardeşlerim,abilerim;paylaşalım,öğretelim,öğrenelim.
Alemlerin böyle Peygamberi (sallallâhu aleyhi ve sellem) var.Öğrenmezsek durum vahim!
Anamız babamız ona feda olsun yerde ve gökte Peygamberimizdir o (sallallâhu aleyhi ve sellem).
[url=https://hizliresim.com/nlR02B][/URL]
Saygı ve sevgilerimle...
İslam Ve Türk Edebiyatı Kulübü
[ame="https://www.youtube.com/watch?v=KHt7bHvqVyU"]https://www.youtube.com/watch?v=KHt7bHvqVyU[/ame]
Son düzenleme: