“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan

Humeyrablk

Yeni üye
16 Ocak 2011
17
0
“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.


Hrant Dink’i ‘Türklüğe hakaret’ten mahkum ettiren cümlenin geçtiği 11 yazılık dizi.
Ermeni kimliği üzerine (1)
Kuşaklara dair
7 Kasım 2003
Bu hafta arka sayfamızda yer verdiğimiz “Dördüncü kuşağın ayak sesleri” yazısıyla,
Diaspora’da bir süredir sürdürülen “Ermeni kimliğinin korunması” tartışmalarını Türkiye
Ermenileri’nin bilgisine de taşıyoruz.
Salt bilgilendirmeyle de yetinmeyip bu yaşamsal konuyu sağlıklı bir tartışma ortamı
içerisinde bundan böyle sürekli gündemimizde tutmaya çalışacağız.
Türkiye Ermenileri’nin “Diaspora” olarak nitelenip nitelenemeyeceği bir yana, bu
tartışmalar ister Diaspora olarak adlandırılsın ister başka birşey hemen herkesi ve hatta
Ermenistan yurttaşları da dahil tüm Ermenileri yakından ilgilendiriyor.
Ermeni dünyasının ‘bundan sonrasının’ nasıl şekilleneceğine ilişkin ciddi bir sorgulama ve
özeleştiri sürecine ihtiyacı var ve bu süreç artık ıskalanmamalı.
***
Sorgulanması ve üzerinde konuşulması gereken süreç bir dizi soru içeriyor.
Sözgelimi...
Ermeniler’in dünyaya yayılmışlığı, kimliği korumayı bugüne değin ne kadar başardı? Bu
yayılmışlık gerçekten “Kimliğini kaybetmiş ve kimliğini arayan bir Diaspora” konumunda
mı?
Dünyanın dört bir yanına savrulmuş bir Ermeni dünyası Ermeni kimliğini korumayı
başarabilecek mi?
Yaşanılan bu dağılmışlık içinde asimile olmadan kimliği yaşatmak mümkün mü?
“Ermeni kimliği” tanımının içini hangi değerlerle doldurmalıyız? Bu değerler içinde
yaşadığımız çağa cevap verebiliyor mu?
Dağılmışlık kimliğin kaybı için gerçek bir tehdit mi? Dağılmışlığın kimliğin zenginleşmesi
açısından getirdiği avantajlar da var mı?
Yerellikle evrenselliği Ermeni kimliğinin hangi alanlarına yerleştirebiliriz.
Vesaire vesaire...
Hatta bazı kaygısızların dile getirdiği gibi işte daha radikal bir soru:
Kimliği korumak, Ermeni kalmak şart mı?
***
“Kaygıyla yaşamak” Ermeni kimliğinin son asırdaki vazgeçilmezi oldu.
Özellikle de yok olma, tükenme kaygısı bir müddet öncesine kadar Ermeni dünyasının baş
sorunuydu. Bu ruh hali Ermenistan’ın bağımsızlığına dek hem Diaspora’da hem de
Ermenistan’da varlığını sürdürdü.
Ermenistan’dakiler hakim Sovyet rejiminin ve kültürünün dayatması altında dinlerini ve
milliyetçiliklerini özgürce dile getiremedikleri için zamanla unutacaklarından,
Diaspora’dakiler de yaşadıkları ülkelerin hakim kültürünün etkisiyle Ermeniliklerini
yitireceklerinden endişe ettiler.
***
Diaspora Ermenileri’nin birinci, ikinci kuşakları dağılmış oldukları ülkelerde hiçbir zaman
özel olarak kimliği devam ettirme kaygısı taşımadılar. Yaşadıkları travmanın süregelen
etkisi zaten başlıbaşına bir kimlik uyarıcısıydı ve özel bir çabaya da ihtiyaç bırakmıyordu.
Üçüncü ve dördüncü kuşaklarda ise bu durum gerçekten belirgin bir değişiklik gösterdi.
1915’te yaşanan travmayı ortadan kaldırmak için ne dünya ne de travmanın sorumluları
kıllarını bile kıpırdatmamışlardı ama zaman acımasızdı, o kendi sürecini işletiyordu.
Kuşaktan kuşağa azalarak intikal eden travmanın izlerinin varlığına rağmen artık ciddi bir
kimlik erozyonu başlamış, Ermenilik bir tarafta unutularak, Amerikalılaşma, Fransızlaşma,
Ruslaşma hız kazanmıştı.
Karma evliliklerin çoğalması, Ermeni adlarının terkedilmesi, dilin unutulması, kilisenin
boşlanması hep bu kuşaklara musallat oldu.
Hele de kilisenin Sovyetlerde maruz kaldığı ateist dayatma, kimliksel çözünürlüğün en acı
kısmını oluşturuyor, yönetimlerin baskısı altında ağır aksak yürütebildiği hizmetleriyle
ancak kendi varlığını koruyabilen Kilise, toplumu üzerinde oynadığı o tarihsel rolü bir
türlü yerine getiremiyordu.
Oysa Ermeni kimliğinin içini doldurmada Kilise’nin payı büyüktü. Kilisenin güçsüzleşmesi
Ermeni kimliğinin güçsüzleşmesine yetiyor da artıyordu.
Ermeni kimliği üzerine (2)
Kilisenin rolü
14 Kasım 2003
Gerçi Kilise’nin varlığı dört bin yıllık kadim Ermeni tarihinin ancak son 1700 yılını kapsar
ama neredeyse tarihi Ermeni kimliğinin tamamını o doldurur gözükür.
Kilise öncesi dönemlerden pek bir şey kalmamış gibidir. Kalanlar ise halkın bir türlü
vazgeçmediği ve Kilise’nin de mecburen uyum gösterdiği geleneklerdir. Putperestlik
döneminin tapınaklarını, tanrı heykellerini, figürlerini ve hemen hemen bütün değerlerini,
ortadan kaldıran ve izlerini silen Kilise, önünü alamadığı gelenekleri bu kez kilisenin çatısı
altına alarak, Kilise’ye has bir ritüele dönüştürmüştür.
Bugün kutladığımız birçok yortu ve bayram putperestlik döneminden gelen geleneklerin
Hristiyanlığa adapte olmuş halinden başka birşey değildir.
***
Hazır geçmişten kalanlardan söz açmışken, bir saptama daha yapmak ve Ermeni kültür
tarihinin ne denli dinsel kalıntılarla yüklü olduğunu teslim etmek gerekir.
Bu durumu en iyi anlatan veriler hem bugünkü Ermenistan’da, hem de dünkü
Ermenistan’da (Anadolu’da) kalan tarihi eserlerdir.
Tarihi eserlerin büyük bölümü kiliselerdir, şapellerdir, manastırlardır ya da yine dinsel
dünyaya ait “Khaçkarlar”dır (mezar taşları). Yine bugün Ermenistan müzelerinin büyük
bölümünü ağırlık olarak Kilise’ye ait, Kilise’ye dair parçalar doldurur.
Öyle ki müzikte kilisenin rolü, edebiyatta kilisenin rolü, mimaride kilisenin rolü, resim
sanatında kilisenin rolü, ayrı ayrı sorgulanması gereken başlıklardır ve her biri ayrı ayrı
incelendiğinde içeriği hayli zengin ve Kilise’nin rolünü layıkıyla sergileyecek sonuçlara
ulaşılması kaçınılmazdır.
***
Tüm bu sorgulamalar bizi şu sonuca vardırır:
Kilise’nin Ermeni kimliğinin tanımı üzerindeki payı öylesine büyüktür ki bugün bile
Ermeni dendiğinde Yahudiler gibi etnisitesi diniyle aynılaşmış tipik bir Doğu milleti
algılanır.
Ortodoks algılayışa göre “Ermeni eşit Hristiyan” demek de yetmez. Hristiyan dininin
kadim mezheplerinden Ortodoksluğun bir türevi olarak oluşmuş ve adını Ermeni
Kilisesi’nin kurucusu Aziz Krikor Lusavoriç’ten almış “Lusavorçagan” vurgulamasını
yapmak ve “Ermeni Lusavorçagandır” demek şarttır.
Öyle ki zaman içerisinde bu mezhepten kopmalar yoluyla oluşan Katolik Ermenilik ve
Protestan Ermenilik dahi uzunca süre Ermenilikten sayılmamış, dışlanmışlardır.
Ne var ki bu dışlamalar daha ziyade devlet yapılanmasının olmadığı, Kilise’nin milletin
başında devlet işlevi gördüğü dönemlere aittir ve bugün artık geçerliliğini yitirmiştir.
***
Devlet yapılanmasının yaşandığı şimdiki dönem artık yeni bir başlangıcın işaretçisidir.
Demokratik ve laik bir cumhuriyet olma iddiasındaki Ermenistan’da bugün artık din ve
vicdan hürriyeti geçerlidir ve Kilise istese de istemese de Ermeni kimliği yeni açılımlara
maruzdur.
Ermenistan’da pıtrak gibi çoğalan değişik mezhepler ve inanışlar bu açılımların
işaretçisidir.
Yarın öbür gün birilerinin ortaya çıkıp “Ben Müslümanım ama Ermeniyim” demesi dahi
şaşırtıcı gelmemelidir.
Çağın gereği olarak o kişi de Ermeni kimliğine kendi özelliğini oturtmak isteyecektir.
Ermeni kimliği üzerine (3)
Kaç Vartan’ın çocukları
5 Aralık 2003
Sonuçta Ermeniler de tam anlamıyla tipik bir “Şark milleti” olma özelliği taşırlar.
Dolayısıyla dinin Doğu toplumlarında oynadığı tarihsel rolün büyüklüğü Ermeniler için de
geçerlidir.
Dinin Ermeni milletinin yaşamındaki ağırlığı son yüzyıla değin kesintisiz sürmüştür. Din
ve milliyetçilik bu süreç içinde tamamiyle örtüşmüş, “Milli Kilise” bir milletin vazgeçilmez
öğeleri olan din ile milliyetçiliğin de ta kendisi sayılmıştır.
Öyle ki din ile milliyetçilik aynılaşmış, “Biri olmadan diğeri olmaz” duruma gelmiştir.
Din ile milliyetin ayrılmazlığını gösteren önemli örneklerin başında, Ermenilerin,
Hristiyanlıklarının başlangıç dönemlerinde putperest komşuları Perslerle yaşadıkları
“Vartanants Baderazm” ı (Vartanyanların Savaşı) gelir.
***
“Vartanants” Ermeni dünyasında iki şekilde tercüme edilir.
İlki (ve doğrusu), Pers egemenliğine karşı “Ermeni Halkının Kurtuluş Mücadelesi”dir.
İkincisi ve Kilise’nin öne çıkardığı ise, bunun “Dinin savunulduğu bir savaş” olmasıdır.
Sonuçta hangisi kabul edilirse edilsin, ‘Vartanyanların Savaşı’nın Ermeni kimliği üzerinde
oynamış olduğu milli ve dini rol yadsınamaz.
Şöyle ki, Ermeni kimliği üzerinde iz bırakmış iki önemli vakadan biri 1915’te yaşananlar
ise bir diğeri de M. S 451’deki bu savaştır.
1915 mazlumiyeti, 451 ise kahramanlığı simgeler.
Kahramanlık ve mazlumiyet ise yine Doğulu kimliklerin iki vazgeçilmezidir.
***
Vartanants’ın bugüne intikal eden anlamı Kilise’nin tercümesinin hakimiyet sağladığına
işaret eder.
Ateşe tapan Persler’in büyük baskısına direnerek muharebe meydanında can veren ama
dininden dönmeyen kahramanlar, bir yandan milliyetçi bir kimliğin oluşmasında
vazgeçilmez bir öğe olan kahramanlık olgusunu tamamlarken, Kilise’nin öneminin de artık
silinemeyecek bir şekilde kimliğe kazınmasını sağlamışlardır.
Sonuçta, Vartanayanlar’ın savaşı Ermeniler’in yenilgisiyle sonuçlanmış olsa da, dininden
dönmemenin bir simgesi haline gelmiş ve Hristiyanlığı Ermeni kimliğinin vazgeçilmezi
haline getirmiştir.
“Kaç Vartanlar”ın (Cesur Vartanlar) kahramanlıkları Ermeni tarihinden Ermeni kimliğine
akan, hemen her yıl yinelenen bir ritüeldir.
Diaspora ve Ermenistan’daki Ermeni okullarındaki sınıflarda bir duvarda 1915 anlatılırsa,
diğer duvarda da Kaç Vartanlar anlatılır.
***
Milliyetçiliğin dinden bağımsız bir görünüm arzetmesi ise nispeten son yüzyılda görülür.
“Dinsiz Ermeni kimliği” denemesi üç çeyrek asırlık Sovyet döneminin bir ürünüdür. Bu
dönemde hem yerel milliyetçilikleri hem de dinsel inanışları sosyalist öğretinin materyalist
felsefesiyle yoketmeye çalışan sistemin elde ettiği başarının, kabul etmek gerekir ki, bir
ayağı topaldır. Materyalist felsefenin bir miktar insanları dininden imanından ettiği görülse
de milliyetçilik aynı akıbeti yaşamaz. Sonuçta koca Sovyet dağılır ve bu milliyetçi
direnişler Asya kıtasında yeni ve bağımsız cumhuriyetlere dönüşür.
***
Sovyet dönemi, bağımsızlığını kazanan diğer halklar için olduğu gibi, Ermeniler için de
yeni bir kültürün temellerinin atıldığı süreçtir.
Bu dönemde sosyalist, dinsiz ve de milliyetçi aydınların sayısı artar.
Ermeni kültürü ve sanatında kilisenin etkisinden uzak bağımsız eserler verilir. Ermeni
kültürü ve sanatı yerelliğinden sıyrılır ve evrensel değerlerle buluşur. Evrensel düşünebilen
ve eserler veren temsilciler bu dönemde ortaya çıkar.
Doğrudur, Sovyet dönemi Kilise’yi ezmiştir ancak Ermeni kültürünün de evrensel
boyutlara heveslenmesine yol açmıştır.
***
Bugün Ermenistan’da yaşayan Ermeniler’in büyük bölümünün kilise ile araları mesafelidir.
Onun içindir ki Kilise bağımsızlık sonrası tüm performansını bu mesafeyi azaltma
hamlelerine adamış, toplum üzerinde kaybettiği etkinliğini yeniden tesis etmek için yoğun
bir çaba içine girmiştir.
Kilise’nin çabası kendi içinde anlaşılır olmakla birlikte artık kabul etmek gerekir ki, hiçbir
şey eskisi gibi olmayacaktır.
Bundan böyle Ermeni kimliğini geçmişteki değerlerle tanımlamak yetersiz kalacaktır.
Eğer yaşam bugün gelmiş 8 milyonluk Ermeni dünyasının 5 milyona yakınını dünyanın
dört bir yanına dağıtmış ve hemen hepsini birbirine benzemez “Çift kimlikliler” haline
dönüştürmüş ise, bugün bizatihi Ermenistan’daki yurttaşların büyük bölümü halen kendi
bağımsızlıklarını terkedip başka ülkelerde yeni yaşam biçimleri arıyor iseler, gayrı Ermeni
kimliğini Kilise’nin tanımladığı sınırlar içerisine hapsetmek çabaları abesle iştigalden
başka bir anlam taşımaz.
Kabul etmek gerekir ki, Ermeni kimliğini salt dinsel motifler ve milli söylemlerle
sınırlamak artık mümkün değildir.
Kimlikteki çeşnilik artmaktadır ve kimliğin tarifine de yeni cümleler gerekmektedir.
Ermeni kimliği üzerine (4)
Pratik kimliğin teorisi
19 Aralık 2003
Ermeni kimliğindeki çeşniliğin artmasının en önemli sebeplerinden biri Diaspora
olgusudur. Ermeni halkının dünyanın dört bir yanına savrulmuşluğunu anlatan bu kavram,
asırlarca Anadolu coğrafyasında birarada yaşamış kadim bir halkın çok büyük bir
bölümünün son yüz yıllık süreç içerisinde yaşadığı zorunlu göç serüveninin somut
ürünüdür. Diaspora olgusu sadece Ermeni halkının ana topraklarından kopuşunu ifade
etmez, bu aynı zamanda asırlarca birlikte yaşamış bir halkın coğrafi anlamda da birbirinden
kopuşunu anlatır. Bir ulusu oluşturan “toprak bütünlüğü”nün büyük oranda ortadan
kalkışına delalet eder.
Bunun ise ulusal kimlikte yaratacağı tahribat kaçınılmazdır.
Ve ne yazık ki Ermeni halkı son iki asırda bu tahribatı çok ağır bir şekilde yaşamıştır.
***
Bu tahribatın Ermeni kimliğinde yarattığı etkinin yansıyışını anlamak için bu noktada
Ararat’ın (Ağrı Dağı) Ermeni dünyasında oynadığı o simgesel role değinmek gerekir.
Bu simge, Ermeni halkının kaybettiği toprak bütünlüğüne olan hasretidir.
Ancak bu hasreti sadece “Bir toprak ya da dağ parçasına olan özlem” olarak tanımlamak
yetersiz kalır.
Ermeni halkı için Ararat’ın yaydığı gölge Ermeni halkının 4 bin yıllık varlığını simgeler.
“Nuh Nebi”den beri sonsuz bir varoluşun zirvesidir.
Sadece geçmiş değil aynı zamanda gelecektir.
O hasretin bittiği yerde kimliğin de biteceği sanılır.
O nedenledir ki Diaspora’daki tüm Ermeni okullarında, kiliselerinde, kulüplerinde,
derneklerinde ve hemen hemen her Ermeni evinde bir Ararat görseline ya da amblemine
rastlamak mümkündür.
Ermeni şarkıları ve şiirlerinin önemli bir bölümü hep Ararat’dan yankılanır. Ararat, bugün
Ermeni dünyası için sadece Erivanlılar’ın her sabah gözlerini onunla açtıkları bir uzaklık
değil, dünyanın beş kıtasındaki Ermeniler’in duvarlarına astıkları bir yakınlıktır.
***
Ermeniler’in Diasporalı oluşlarının başlangıç noktasını salt 1915’in yarattığı zorunlu göçle
anlatmak bir miktar haksızlık sayılır. Tipik bir Doğu milleti olan Ermeniler’in Batı’ya
eğilimlerinin diğer Doğu milletlerinin (özellikle de Müslümanlar’ın) önünde olduğunu
zikretmek ve Ermenilerin Batı’ya göçünün ekonomik ve ticari nedenlerle 19. yüzyılın
başlarına dek uzandığını da belirtmek gerekir.
Batı’ya yönelim Ermeni burjuvazisinin ve küçük burjuvazisinin eliyle Avrupa ve
Amerika’ya tek tük açılımlar sağlamış, bu açılımlar zamanla oralara yerleşmelere kadar
varmıştır.
Bu süreç içerisinde gerçekleşen Diasporalılık daha ziyade yaban ellerde oluşmuş gönüllü
Diasporalılığa tekabül eder ki bunun oluşmasında, Anadolu topraklarında etkin faaliyet
gösteren Misyonerler’in de azımsanmayacak rolü olmuştur.
Sonuç olarak, 20. yüzyılın başlarına gelirken artık Fransa’da Katolik Ermeniler’in,
Amerika’da Protestan Ermeniler’in oluşturdukları yerleşik Ermeni kolonilerine rastlamak
mümkündür.
***
Ermeni halkının Batı’ya yönelimi bir tür kimliksel özelliktir ve tek göstergesi de
Diaspora’ya göçü değildir. Asıl göstergeyi Batı kültürünün Doğu’ya akışında oynadığı
öncü rolde aramak gerekir. Ermeniler Batı’daki tüm çağdaş yeniliklerin Osmanlı
topraklarına akışında öncü rol oynamışlar, güzel sanatlardan, edebiyata, tiyatrodan müziğe,
mimariden teknolojiye, birçok alanda uygarlığın gelişen süreçlerini bu topraklara
taşımışlardır.
Ermeniler’in bu özelliğinin temelini sadece Hıristiyan olmalarıyla açıklamak eksik kalır.
Asırlardan gelen yerleşik toplum olma özelliğiyle, kentli olma kültürünün getirdiği
davranış biçiminin de Batı’yla kolay örtüşmede azımsanamayacak etkisinin olduğu
kuşkusuzdur.
Bugün dahi Ermeni dünyasının kimliğindeki çözülmede, bu Batılı değerlere çok kolay
intibak etme büyük rol oynar. Diaspora’da hatta Türkiye’de yaşayan orta ve yukarı sınıf
ailelerin büyük çoğunluğunun çocuklarının yabancı marka kolejlerde eğitim almalarının
sosyolojik verisi de ancak bu intibak hızıyla açıklanabilir.
Ne var ki, Ermeniler’in Batı’ya kolay adaptasyonu kimlik (‘yitirilmesi’ dememek için)
değişiminin de ta kendisi olmuştur.
***
Diasporalı oluş Ermeni kimliğine sonuçta yeni bir boyut getirmiş, bugün sayıları yaklaşık
beş milyonu aşan büyük bir nüfusu kendi içinde çift kimlikli bireyler haline
dönüştürmüştür. Bu çift kimliklilik salt hem Amerikalı hem Ermeni olmakla sınırlı bir
görünümü değil, daha ziyade yeni kimlikle- eski kimliğin çatıştığı, teorik bir kimlikle pratik
bir kimliğin çelişkisini ifade eder. Teorik kimlik Ermeni olma idealinin unutulmamasına,
pratik kimlik ise yaşanana tekabül eder.
Eski kimliğin yeri ne yazık ki nostaljiktir ancak buradaki “eski” tanımı artık “bitmiş olan”
ya da “eskiyen” anlamında değil “etkinliğini yitirmiş olan” anlamındadır... Bu haliyle de
yaşanan değil yaşatılamaya çalışılandır.
Yaşatılmaya çalışılanın yeri ise ne yazık ki günlük yaşamın ta kendisinde değil, her biri
özel gayret gerektiren günlük yaşamdan kotarılmış anlardadır.
***
Diasporadaki tüm kurumlaşmaların hedefinde işte bu teorik kimliği yaşatma azmi yer alır.
Başarının göstergesi ise pratik kimlikten teorik kimliğe aktarılanla orantılıdır.
Çocukları ve gençleri Ermeni okullarına gönderebilmek, Ermeni kurumlarında daha fazla
biraraya getirebilmek, birlikte dans partileri yapmalarını sağlamak, kiliseye gitmek,
derneklerde kültürel geceler düzenlemek, müzik ve folklor gösterileri yapmak, işte bu
pratik kimlikten çalınan zamanları anlatır.
Acı olan ise şu ki, bu özel etkinlikler, kimliği yaşamak için değil, kimliği yaşatmak adına
düzenlenir.
Ve nihayet kabaca bir tanım yapmak gerekirse...
Ermenistan kimliğin yaşandığı, Diaspora ise kimliğin yaşatılmaya çalışıldığı alandır.
Ermeni kimliği üzerine (5)
Batı: Cennet ve Cehennem
26 Aralık 2003
Yaşadığımız çağda bir diasporaya sahip olmak sadece ‘kaderin sillesini yemiş’ halkların
değil, hemen hemen yeryüzündeki tüm ulusların yaşadığı bir gerçekliktir. Küreselleşme
giderek yeryüzünü her zamankinden daha karışık bir yapıya dönüştürmekte, hiçbir milletin
birbaşına kendi içine kapanmasına ve kendi etnik homojenliğinde kalmasına izin
vermemektedir. Herkesin birbirine karıştığı, dünyanın giderek daha melezleştiği
günümüzde, son yıllarda keşfedilen ve çağın yaşam biçimi olarak benimsenmeye çalışılan
çokkültürlülük kavramı işte bu karışmanın dayattığı bir sonuçtur.
Bugün artık yeryüzündeki her milletin bir de diasporası vardır ve ana kimliğini
yaşayamamak salt Ermeniler’in değil tüm diasporaların kaderidir.
***
Yaşadığımız çağ, zorunlu göçlerin oluşturduğu “Klasik diasporalar”a bugün artık gönüllü
göçlerin oluşturduğu “Modern diasporalar”ı da ekleyerek, yeryüzündeki tüm halkları
birbirlerine doğru bir açılıma sürüklemektedir. Evrenselleşme ve dünya yurttaşlığı gibi
kavramlar, işte bu gidişatı anlatan terimlerdir.
Ne var ki bu dışa açılımla birlikte yaşanan içe kapanma da yine her diasporanın yaşadığı
temel paradokstur.
Kendi ulusal bütünlüklerini, terkettikleri vatanlarında bırakan diasporalılar, yeni yerleşim
bölgelerinde ana kimliklerini hiç olmazsa yaşatmaya çalışmak kaygısıyla birbirlerine
sığınmakta, ulusaldan grupsala inen kimliklerini, kapalılaşan bir mevzi alanla korumaya
çalışmaktadırlar.
Ne var ki bu kapalı alan, kimliği yaşamaya yetmemekte, bir zaman sonra ise doğru dürüst
yaşanamayan kimliğin bizatihi mezarı haline dönüşmektedir.
***
Farklı diasporalarda farklı tonların olduğu da bir diğer gerçektir.
Özellikle de klasik diaspora ile modern diaspora taşıdıkları kaygı açısından birbirlerinden
hayli farklılık gösterirler.
Sonuçta birincisi -Ermeniler’de olduğu gibi- diasporalığı kendi seçmemiş buna
zorlanmıştır, ikincisi ise kendisine yeni bir dünya yaratmakla ilgili gönüllülüğün
sonucudur. Yunan kolonilerinin Avustralya’daki, Çin mahallelerinin Amerika’daki, Fransız
burjuvazisinin Kanada’daki, Türk köylüsünün Almanya’daki varlığı modern diasporalılık
kavramının tipik örneklerinden sadece birkaçıdır.
Kaldı ki aynı etnik diasporalar içinde bile zamana ve nedene bağlı olarak farklı ruh halleri
sözkonusudur. Sözgelimi 1915 kuşağının ruh haliyle bugün Ermenistan’dan ekonomik
nedenlerle göç edenlerin hali arasında farklılıklar görülmesi çok doğaldır.
Örneğin, birincisinde ne yapıp edip ******nu bir Ermeni’yle evlendirmek kaygısı,
ikincisinde bir Amerikalı’yla evlenmeye ve an önce Amerikalı olmaya dönüşebilmektedir.
***
Ermeni kimliği üzerine düşünürken gerçekçi bir diaspora analizi şarttır, diaspora
Ermenileri’nin geçirdiği tarihsel evrelerin iyi incelenmesi gerekir çünkü bu evrelerin bugün
yaşanan kimlik sorunundaki rolü büyüktür.
Ermeniler’in iki yüzyıl öncesinde ticari ve dini reflekslerle başlayan diasporalılaşmaları,
1915 ile zorunluluğa, daha sonra Ortadoğu ülkelerinden Batı’ya süren bir devamlılıkla
kendi içinde ikinci bir göç hareketliliğine, Cumhuriyet döneminde Türkiye’den göçlerin
sürmesine ve nihayet bağımsızlığını kazandıktan sonra da Ermenistan’dan yarı gönüllü,
yarı zorunlu göçe kadar bir çok aşama içerir ve bu aşamaların herbirinin yarattığı kırılma
noktaları mevcuttur.
***
Ermeni diasporasının bugünkü fotoğrafına baktığımızda görülen manzara bu kırılma
noktalarının ne denli yokedici sonuçlara yol açtığını çok iyi gösterir.
Başta Rusya olmak üzere Sovyetler’den kopan birçok cumhuriyette toplam Ermeni
sayısının birbuçuk milyonu aştığı tahmin edilmekte ancak Rus ve Slav kültürünün etkisiyle
büyük bir kimlik erozyonu yaşanmaktadır.
Amerika kıtasında da yine bir buçuk milyonu aşkın nüfus olmasına rağmen, şiddetli bir
asimilasyon görülmektedir. Keza yine Avrupa kıtasında 800 bine yakın bir nüfus da, hem
okul hem de kilise sayısıyla kimliğini yaşayacak bir konumdan çok uzaktır.
***
Ermeni diasporasının kimliğini daha iyi koruyabildiği bölgeler -şaşırtıcı gelse de- daha
ziyade Orta Doğu’daki İslam ülkeleri olmuştur.
İran, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır gibi ülkelerde İslami cumhuriyetlerin tanıdığı kısmi
özgürlük ortamı içerisinde tam bir kapalı cemaat yaşantısı sürdüren bir milyonu aşkın
Ermeni, çok sayıda okullarıyla, kiliseleriyle, dernekleriyle Batı’daki diasporaya nispet
edercesine çok daha dikkat çekici bir biçimde kendi kimliğini korumayı becerebilmiş ama
ne yazık ki son otuz yıl içerisinde bölge ülkelerinde yaşanan sıcak savaş ortamlarının
verdiği güvensizlikle, buradakilerin büyük çoğunluğu da çareyi Batı’ya göçmekte
bulmuştur.
Bu örnekten bakıldığında şu sonucu çıkarmak olasıdır:
Batı’da kimliklere tanınan geniş özgürlükler ve olanaklar ne yazık ki bir tür kimliklerin
erimesini kolaylaştırıcı katalizör işlevi görmüş, Doğu’daki özgürlük kısıtlamaları ise
kimliklerin korunmasındaki inadın belki de baş sebebi olmuştur.
İhtimal ki Müslüman ülkede her gün dinlenen beş vakit ezan sesi aynı zamanda bir
Ermeni’ye “Sen bir Ermenisin ve Hristiyansın” çağrısıdır ve bu hiç de yabana atılmaması
gereken bir uyarıcıdır.
Görünen o ki, Batı’nın özgürlükler cenneti kimliklerin cehennemine dönüşmekte,
çokkültürlülük adına kimliklere tanınan kolaylıklar ise ne yazık ki bu cehennemin ateşini
söndürmeye yetmemektedir.
Ermeni kimliği üzerine (6)
Ermeni’nin “Türk”ü
23 Ocak 2004
Küresel ve evrensel değerlerin yerel değerleri tahakküm altına aldığı çağımızda, kültürel
kimliğini tam anlamıyla yaşamak bir yana, kimliğini bir nebze yaşatabilmek için dahi
Diasporanın özel çaba göstermesi gerekir.
Bu özel çabanın ise her zaman için özel nedenlere ve araçlara ihtiyacı vardır.
Ermeniler ve Yahudiler bu özel nedenlere sahip Diasporanın bilinen iki klasik örnekleridir.
Her ikisinin de özel nedeni aynıdır... Soykırıma uğramış olmak.
Dolayısıyla onlara kimliklerini korumayla ilgili insanlığın tanıdığı hak bir miktar ayrımcı
ve pozitiv durumda olmalıdır.
Hakikaten de, Yahudiler bu pozitiv hakkı layıkıyla kullanabilmiş ve kimliklerini korumada
onlara bahşedilen toleransı çok iyi değerlendirerek, dini inanışlarından aldıkları “Tanrının
ayrıcalıklı halkı” ünvanını dünyadan aldıkları “Yeryüzünün ayrıcalıklı halkı” noktasına
kadar taşımışlardır.
Ne var ki aynı durum Ermeni halkı için sözkonusu olmamıştır.
***
Dünya Yahudi soykırımına karşı gösterdiği hassasiyeti Ermeniler’den esirgemiş, bu ise
Ermeni kimliğinde en büyük tahribatın yaşanmasına sebep olmuştur.
“Hakkı esirgenmiş Ermeniler” bundan böyle kimliğini “Gerçekleri talep etme inad”ı
üzerinden yaşamaya çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin
temel düsturu haline dönüşmüştür.
Diasporanın ilk kuşakları için ayakta kalabilmenin, tükenmemenin adı olan bu inat, üçüncü
ve dördüncü kuşaklarla birlikte gerçekleri dünyaya kabul ettirme inadına dönüşmüştür.
İşte bu inadın ortaklaşmış hali Ermeni Diasporasının ruhsal pozisyonunu yansıtır.
Bu ruhu sürekli tutmak ise Ermeni kimliğini yaşatmanın temel aracı durumundadır.
***
Dünyanın gerçekleri hâlâ kabul etmemiş olması bir yana, Ermeni kimliğini asıl tahrip eden,
Türkler’in bu konuda kıllarını bile kıpırdatacak bir yaklaşım içinde olmamalarıdır.
Nitekim kıyaslandığında görülecektir ki, Yahudiler’in bugünkü seviyeye erişmesinde asıl
etken kendi becerilerinden ziyade, onlara soykırım uygulayan Alman halkının sonradan
oynadığı şefkatli roldür.
Soykırım sorumluluğunu üstlenen Almanlar’ın Yahudiler’den özür dilemesiyle birlikte bu
halk yaşadığı travmayı üzerinden atarak ruh sağlığına kavuşmuş ve ancak bundan sonra
kültürel kimliğinin açılımlarını sağlayabilmiştir.
Ne var ki Ermeni halkının travmatik hastalığı hâlâ sürmektedir ve kimliği asıl kemiren ve
tüketen de bu sağlıksız ruh halidir.
***
Ermeni kimliğini analiz ederken “İslam” ve “Türk” olgularının bu kimlik üzerinde oynadığı
rolün hakkını teslim etmek gerekir.
Sonuçta Ermeniler’in bin yılı aşkın süre İslamla ve Türklerle yaşanmış bir biraradalığı
mevcuttur.
Öyle ki, Ermenileri Batılı Hıristiyanlar’dan ayıran önemli özelliklerden biri, onların öteden
beri İslamlarla birlikte yaşamış olmalarıdır. Batılı Hıristiyanlar daha ziyade HıristiyanHıristiyan’a
yaşarken, Ermeniler çoğu kez İslamlarla yan yana, kimi zaman da iç içe
yaşayarak farklı bir deneyimin sahibi olmuşlardır.
Bugünün güncel tartışmalarında çok söylenegeldiği gibi Avrupalı Hristiyanlar,
Müslümanlar’ın da içinde yer aldığı çokkültürlü bir yaşam biçimine henüz yeni yeni adapte
olurken, Ermeniler Doğudaki Hıristiyan milletler gibi (Süryaniler, Keldaniler v.s) bu
realiteyi iyi ve kötü yönleriyle uzun süre yaşamışlardır.
Dolayısıyla asırlar süren bu İslamla biraradalığın Ermeni kimliğinin şekillenmesinde de
yadsınamaz bir rolü elbette olacaktır ancak Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını
şekillendiren ve Ermeni kimliğinde bir tür kanserojen tümör işlevi gören asıl etken “Türk”
olgusudur.
***
Ermeni’nin ve Türk’ün birbirleriyle ilişkileri ve birbirlerinden etkileşimleri öyle iki
kelimeyle geçiştirilecek bir sıradanlıkta değildir. Asırlar süren ilişkilerde birbirinden alınan
o kadar çok iyi ve kötü kimlik donanımları sözkonusudur ki, kimi zaman davranış
biçimlerinde birini diğerinden ayırmak hayli güçtür.
Yaşanılan birliktelik öylesine derindir ki bu birlikteliğin bozuluşunu ihanet olarak
tanımlamak her iki tarafın da kullandığı karşılıklı bir argümandır. Ermeni milletini Sadık
millet olarak adlandıran ancak daha sonra ihanet ettiklerini iddia eden Türk görüşü
karşısında, Ermeniler 1915’te yaşananları salt bir halkın topluca imhası olarak yorumlamaz,
bunun aynı zamanda asırlar süren ilişkiye ihaneti de içinde barındırdığını belirtirler.
Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler
birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler
de paranoyalarıyla.
İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama-
Ermeniler’in kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün
gözükmemektedir.
Özellikle Türkler 1915’e bakışlarında empatik bir yaklaşıma girmedikçe Ermeni kimliğinin
sancılı kıvranışı devam edecektir.
***
Sonuçta görülüyor ki işte “Türk” Ermeni kimliğinin hem zehiri, hem de panzehiridir.
Asıl önemli sorun ise Ermeni’nin kimliğindeki bu Türk’ten kurtulup kurtulamayacağıdır.
Ermeni kimliği üzerine (7)
“Türk”ten kurtulmak
30 Ocak 2004
Ermeni kimliğinin “Türk”ten azad olmasının görünür iki yolu var. Bunlardan biri,
Türkiye’nin (devlet ve toplum olarak) Ermeni ulusuna karşı empatik bir tutum içine girmesi
ve nihayetinde Ermeni ulusunun acısını paylaştığını belli edecek bir anlayış sergilemesidir.
Bu tutum hemen olmasa da, zaman içinde “Türk” unsurunun Ermeni kimliğinden
uzaklaşmasına yol açabilir.
Ne var ki bu şıkkın gerçekleşmesi şimdilik zor bir olasılık.
İkinci yol ise bizzat Ermeni’nin “Türk”ün etkisini kendi kimliğinden atması.
İlkine göre bu ikincisi, daha bir kendi iradesi ve inisiyatifine bağlı olduğundan,
gerçekleşme ihtimali daha fazla.
Esas olarak tercih edilmesi gereken yol da budur.
***
Ermeni dünyasının bunu nasıl başarabileceği ise tamamiyle mevcut duruma yeni bir
anlayışla bakabilmesiyle ilişkilidir.
1915’e bakmak örneğin...
Ermeni dünyası yaşadığı tarihi dramın gerçekliğinin farkındadır ve bu gerçeklik bugün
dünya ülkelerinin ya da Türkiye’nin kabul edip etmemesiyle değişecek değildir. Onlar
kabul etmese de Ermeni ulusunun vicdanında olan bitenin adı başından beri kazınmıştır.
Dolayısıyla Dünya’dan ne de Türkiye’den bu gerçekliğin tanınmasını beklemek Ermeni
dünyasının yegâne hedefi olamaz.
Gayrı herkesi kendi vicdansızlığıyla başbaşa bırakma zamanı gelip de geçmiştir.
***
Bu gerçekliği kabul edip etmemek esasen herkesin kendi vicdani sorunudur, bu vicdan da
temelini bizatihi insanlık denilen ortaklığımızdan -“İnsan” kimliğimizden- alır.
Dolayısıyla gerçeği kabul edenler, asıl olarak kendi insanlıklarını arındırırlar.
Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız’ın, Alman’ın, Amerikalı’nın ve ille de Türk’ün
soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık
terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve “Türk”ü Ermeni
kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir.
Ermeni kimliğinin çektiği bunca sancı artık yeterlidir, sancıyı bundan böyle biraz da
insanlık denen aleme terketmek gerekir.
***
Kimliksel dinginliğini “Türk”ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen Ermeni
dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden “Türk”e baskı uygulamaya ve
soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen koca bir zaman
kaybından başka bir şey değildir.
Ermeni dünyası, kimliğinin geleceğine bundan böyle, öylesi kavramlar yüklemelidir ki bu
kavramlar bu ulusun körelmiş üretim yeteneğini tekrar fişekleyebilecek iticilikte olsun.
İşte bu nedenle, “Kendi acısını sırtlayacak ve gerekirse mahşere kadar da onuruyla kendisi
taşıyacak” bir anlayışı Ermeni kimliğine hakim kılmak en temel yönelim olmalıdır.
Aksi durumda Ermeni dünyası kendini başkalarının gerçeği kabul edip etmeme insafına
zincirlemiş olur ki...
Bu da gerçek tutsaklığın ta kendisidir.
***
Ermeni dünyasının kendisini “Türk”ten kurtardığında, kimliğinde bir boşluk yaşayacağını
ve özellikle de Diaspora Ermenileri’nin kimliksel çözünürlüğünün hız kazanacağını
sananlar aldanırlar.
Ermeni kimliğinde “Türk”ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir
olgu sözkonusudur o da bizatihi bağımsız Ermenistan devletinin varlığıdır.
Bundan onbeş yıl önce var olmayan bu yeni heyecan, artık her türlü etkinin ve etkenin
üstünde Ermeni kimliği üzerinde büyük bir rol oynamaya namzettir.
Ermeni dünyasının geleceğini, bu minik ülkenin gelecekteki refahına ve içinde
yaşayanların mutluluğuna endekslemesi aynı zamanda kendi kimliğini rahatsız eden
sancılardan kurtuluşunun da bir işareti olacaktır.
***
Ermeni kimliğinin “Türk”ten kurtuluşunun yolu gayet basittir:
“Türk”le uğraşmamak...
Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır:
Gayrı Ermenistan’la uğraşmak.
Ermeni kimliği üzerine (8)
Ermenistan’la tanışmak
13 Şubat 2004
“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la
kuracağı asil damarında mevcuttur.
Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun.
Bu farkındalığın asıl sorumlusu ise Diaspora’ya yayılmış Ermenilerden ziyade Ermenistan
yönetimleridir. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluklarının bilincinde olmaları ve
gereğini yerine getirmeleri aslolandır.
***
Ne var ki 12 yıllık bağımsızlık döneminde Diaspora ile Ermenistan ilişkilerine
bakıldığında, Ermenistan hükümetlerinin henüz bu sorumluluğun bilincine yeterince
varmadıkları görülür. Birkaç gösterişli “Pan Armenian Buluşması” dışında işlevsel bir
“Diaspora-Ermenistan buluşması” mekanizması dahi kurulamamıştır.
Ermenistan’ın Diaspora ile ilişkileri bazen Diaspora’nın bazen de Ermenistan’ın
inisiyatifinde ağır aksak yürütülmüş, kalıcı ve daha ziyade Ermenistan merkezli bir
kurumlaşmaya gidilememiştir.
***
Oysa Ermenistan’ın çoktan özel ve çok güçlü bir Diaspora Bakanlığı kurmuş olması
gerekirdi. Bu bakanlık sayesinde de dünyanın en ücra köşelerine dahi dağılmış ve dağılacak
tek Ermeni bireyinin dahi nasıl kucaklanabileceği temel bir kaygıya dönüştürülebilir,
sonrasında bu kaygı doğrultusunda hareket edilir ve buna göre projeler geliştirilebilirdi.
Bunun yapılmamış olması hâlâ büyük bir eksik olarak gözüküyor. Bu kaygısızlığıyla
Ermenistan kendisinin ne denli bir ana kök olduğunun farkında değil ki Diasporadakiler’e
de bunu hissetirebilsin.
Bu da gösteriyor ki Ermenistan elbette layık ama Ermenistan yönetimleri henüz
Diasporalıya layık değil.
***
Ermenistan’ın Diasporalı bireyle kuracağı birebir ilişkinin Diaspora Ermeni’sinin
kimliğinde ve kimliğin yeni cümlelerinin kuruluşunda oynayacağı rol çok büyüktür ve
tartışmasızdır.
Bugün Diaspora’da açık tutulan Ermeni okullarının, dil kurslarının, sosyal ya da kültürel
kurumların ya da diğer tüm kollektif faaliyetlerin yegane amacı Ermeni kimliğini yeni
kuşaklara taşımak, korumak ve mümkünse geliştirmektir. Bu amaç için milyonlarca dolar
harcanır. Sonuçta elde edilen, bilinen ama konuşul(a)mayan bir dil ile arada bir kilisesine
giden ama o kadarla yetinen bir kimliktir.
Oysa diğer taraftan öyle bir gerçek vardır ki bunun gereğini yerine getirmek artık
kaçınılmazdır.
O da Ermenistan’la Diasporalı’nın kuracağı moral diyaloğun bizatihi kendisinin en doğal
okul olduğudur.
***
Diasporalı gencin bu okullarda okumamış, bu kiliselere gitmemiş olsa da bir kez
Ermenistan denilen doğal okulla tanışması kimliği için çok şey ifade eder.
Diaspora gencine on yıllar içinde eğitimle ve kiliseyle verilen Ermeni kimliğiyle, o gencin
Ermenistan’ı bir kez ziyaret ederek edineceği kimlik arasında ikincisinin lehine ağır basan
bir köklülük söz konusudur.
Bu dediğimizin ne denli doğru olup olmadığını denemek o denli pahalı bir şey değildir. Bir
kenara ayırılacak üç beş kuruşla bir gencin yıllık tatilinin 15 gününü Ermenistan
sokaklarında geçirmesi pekala sağlanabilir.
***
Ermenistan’ı ziyaret eden ve öncesinde Ermeni kimliğinden bir hayli de uzak gözüken
gencin, 15-20 günlük bu sürede edinmiş olduğu kimliğin nasıl damardan absorbe edildiği
görülecektir.
Artık o dakikadan itibaren gencin bu kimliğini dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun
unutması bir daha olanaksızdır.
Gayrı o kimlik ona damardan şırıngalanmıştır...
Dolayısıyla gençler için Ermenistan’a özel seyahat turlarının düzenlenmesi birincil
derecede kimlik kazandırıcı faaliyettir. Bu çalışmalar ne pahasına olursa olsun her yerde
yıllık programların başına alınmalıdır.
***
Ermeni kimliğin doğrudan Ermenistan’dan edinilecek cümleleri, kelimelerle
anlatılamayacak denli zengin kazanımlardır.
Bu durum, saksıda yetiştirilmeye çalışılan narin bir bitkinin kendi toprağı, kendi suyu ve
kendi güneşiyle tanışmasına da benzetilebilir.
Denemesi bedavadır... Herkese önerilir.
Ermeni kimliği üzerine (9)
Farklı halklar... Farklı haklar
30 Nisan 04
Ermeni dünyasının asırlarca süren, bağımsız bir devlete sahip olma arzusu her ne kadar
bugün gerçekleşmiş gözükse de, halen Ermeniler’de belli bir huzursuzluğun ve kaygının
varlığı göze çarpmaktadır. Bu yabana atılacak bir kaygı değildir ve Ermeni kimliğinde
belirleyici bir rol oynadığı gerçektir.
Ermenistan’ın bağımsızlığını koruyup koruyamayacağı, güvenlik içinde kalıp
kalamayacağı, en önemilsi de kendi içinde ve bölgesinde istikrar kurup kuramayacağı,
halkının ekonomik ihtiyaçlarını karşılayıp onları mutlu kılıp kılamayacağı bir yandaki
kaygılarsa, öte yanda da bizatihi Diaspora’nın geleceğinin ne olacağı diğer bir kaygıdır.
Gerçi oralarda çok uzaklarda bağımsız bir Ermenistan devleti mevcuttur ancak bu devletin
bugünkü konumu ile dünyaya yayılmış üçte iki çoğunluktaki Ermeni Diasporası’nın
sorunlarına da çözüm getirebileceği kuşkuludur.
***
O nedenledir ki henüz bağımsızlığın ardından kısa bir süre geçmesine rağmen o gün
bugündür Ermenistan’a yardım eden Diaspora artık kendi kendine sormaya başlamıştır.
“Peki bize kim yardım edecek?”
Bugün artık “Ermenistan’ı düşünmekten kendini düşünemeyen bir Diaspora”nın
varlığından sözedilmekte ve silkelenip bir miktar kendisine dönmesi tartışılmaktadır.
Üstelik de bu yardım kavramının sadece ekonomik boyutu değil, maddi manevi birçok
boyutu sözkonusudur.
Ermeni Diasporası’nın kimliğini ciddi şekilde bir kaygı bürümüştür ve bu kaygı değişik
renklerde yaşam içinden kendi pratiğini ortaya koymaktadır.
***
Ermenistan Diasporası’nın en büyük kaygısı ise kaygısız davranan Ermenilerdir.
Kilisesine, kültürüne, diline ve göreneklerine karşı ilgisiz ve kaygısız davarananların
varlığı ve çoğalması bugün Diaspora’nın en birincil sorunudur.
Bu sorunun sahiplerine göre, asimilasyonun doruk noktalarını yaşayan bu insanların böyle
davranmaya hakları yoktur. Onlar nasıl bir soydan geldiklerini ve daha doğuştan nasıl bir
ek sorumlulukla doğduklarını hiçbir zaman unutmamalılar ve bu sorumluluklarının gereğini
yerine getirmelidirler.
Hele de karma evliliğe tevessül edenler..! Bunlar Ermeni halkının geleceğine en büyük
kötülüğü etmektedirler!
***
Bu görüşe göre, bazı halkların evrensel olma ve evrensel değerlere yönelme hakları
şimdilik lükstür ve ütopyadır. Her halkın değil ama bazı halkların kaygılanma hakkı en
geçerli haktır.
Bugün bir Fransız’ın ya da Alman’ın ya da İngiliz’in karma evlilik yapması sorun bile
teşkil etmeyebilir ancak soyu büyük kayıplar vermiş bir ulusun evlatlarının eşdeğer bir
kaygısızlık içinde davranmaları asla kabul edilemez.
Soyunu korumak ve devam ettirmek bizatihi hemen her canlı varlığın temel içgüdüsü
olmasına rağmen, bir insan soyu ve kültürü için bunu görmezden gelmek nasıl mümkün
olabilir?
***
Elbette Ermeni ulusu da bugün diğer birçok ulus gibi erimekten, tükenmekten korkmayan
bir halk konumunda olmak ve bu türden kaygıları hayatından atmak isterdi ancak bugün
içine düşürüldüğü durumun vebali ona ait değildir.
O nedenle evrensel dünyanın evrensel insanlarının Ermeni dünyasının bu ruh halini
anlamaları ve ona hak vermeleri gerekmektedir.
Ermeni dünyasının gösterdiği bu hassasiyet evrensel değerlere karşı çıkış değil, yaşamın
bizatihi kendi doğasının gereği olan bir direniştir.
Ermeni kimliği üzerine (10)
Karma evlilikler
7 Mayıs 04
Ermenilerde karma evliliklere karşı duruşu bir direniş olarak görenlere dudak büken ve
hatta bunu ırkçı bir yaklaşım olarak tanımlayan yeni kuşak Ermeniler’in sayısı da hiç az
değildir. Bunlar sadece küreselleşmenin ve evrenselleşmenin de etkisiyle ulus yerine
çokulusluluğu, toplum yerine kendi bireyliğini yaşamayı tercih edenlerden ibaret değildir.
Hemen her türlü aidiyeti köreltici bir bağımlılık olarak niteleyen “Dünya vatandaşı
Ermeniler” de bunlara dahildir ve bu evrensel yaklaşımcılara Ermeni dünyasının
muhafazakâr kesiminin verebileceği cevap gerçekten yoktur.
Onlara göre, sorumluluk hissetmeyen birine sorumluluk yüklemek abesle iştigaldir ve bu
gibi insanlar zaten baştan birer kayıptır.
***
Ne var ki işin en acı yanı bu muhafazakâr kesimlerin karşısında yer alan evrenselci
kesimler elin yabancıları değil, kendi çocuklarıdır. Muhafazakâr kesimin asıl büyük
sıkıntısı başkalarına kimliği yaşamanın sorumluluğunu empoze ederken kendi çocuklarını
unutmasıdır. Muhafazakârlar en büyük sıkıntıyı kendi çocuklarından ve torunlarından
çekmektedir.
Bugünkü görüntü göstermektedir ki muhafazakâr ve hayli iddialı kesimelerin bizatihi kendi
çocuklarının akibeti dahi benzer gidişattan kaçınılmaz değildir. Nice milliyetçi ve Ermeni
kimliğinin nöbetçisi insanların çocuklarının veya torunlarının da karma evlilikler yapıyor
olmaları bu kesimlerin de ister istemez hayatın gerçekleri karşısında boyunlarını
bükmektedir.
***
Bu yaşanan acı gerçekler karşısında ise yiğitliği elden bırakmamanın ve bir avuntu
bulmanın yolu dünden hazırdır ve Diaspora Ermeni toplumu “Buna da şükür” diyecek
kıyaslayıcı bir avuntuyu zorunlu olarak benimsemiştir. Karma evliliklere esasında etnik
köken itibariyle karşı çıkan bu kesimler etnik devamlılığı sağlayamadıkları çocuklarının bir
Almanla, bir İngilizle ya da Amerikalıyla yaptıkları evliliği “Hiç olmazsa bir Hıristiyan’la
evlendi” düşüncesiyle kötünün iyisi olarak değerlendirmekte, Ermeni kimliğinin bu kez
dinsel benzeşmesinde sığıntı aramaktadır.
***
Karma evliliklerde işin en can sıkıcı yanlarından biri ise Ermeni- Müslüman evlenmesinde
yaşanmaktadır. Batı Diasporasında az, Doğu ve Ortadoğu Diaspora’sında nispeten daha
fazla görünen bu tür karma evliliklerin artmış olması, etnik devamlılığını kaybeden
gençlerin sayısına dinsel devamlılığını kaybedenleri de eklemekte, bu da muhafazakâr
kesimin yanı sıra Kilise’yi de telaşlandırmaktadır.
Kilise kendi içinde bu tür karma evlilikleri nasıl karşılayacağına ilişkin bir çıkış yolu
aramaktadır. Gençleri hepten dışlamak gerçek bir kan kaybına yol açacağından, çiftleri
kazanma yöntemi daha mantıklı bulunmakta ve bunun için de kilise gelenek ve
göreneklerine bu tür karma evlilik yapanlara has yeni ayin biçimleri eklenmektedir. Ermeni
genciyle evlenmeyi kabul eden Müslüman damat ya da gelin adayları için özel vaftiz
törenleri düzenlenmekte, onlar için ritüelleri bir miktar azaltılmış ya da değiştirilmiş düğün
törenleri yapılarak asimilasyona karşı bir tür direniş sergilenmektedir.
Peki, bir Ermeni Türk’le evlendiğinde bu direniş ne hal almaktadır? İşte sorunun en
zorlanan yanı bu noktada başlamaktadır.
Ermeni kimliği üzerine (11)
Kaçınılmazı yaşamak
14 Mayıs 04
Ermeni muhafazakârlar açısından karma evliliklerin en ciddi ve çekilmez çelişkisi Türkiye
Ermenileri’ne has olan ve Ermeni-Türk karma evliliklerinde yaşanandır.
Bu tür evlilikler daha başlangıç anlarında her iki tarafın aileleri tarafından -istisnalar elbette
hariç- sorun yapılmakta, iki gencin evlililiği neredeyse iki ailenin, hatta iki milletin sorunu
haline dönüştürülmektedir.
Bu sorunun temelinde hep gizli bir karşı koyuş yer almaktadır.
Kabul etmek gerekir ki bu karşı koyuşta kendiliğinden bir refleksin varlığı sözkonusudur ve
bu refleks de kökenini tarihsel yaşanmışlıklardan almaktadır.
***
Ermeni-Türk karma evlilikleri esas olarak tarihten beri hep bir sorundur. Osmanlı
İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Ermeniler’in en fazla sızlandığı ve Devlet’e intikal
ettirilen temel sorunlarının başında Anadolu’daki kız kaçırmalar gelir. O tarihlerde dahi bu
tür karma evliliklere hoşgörüyle bakılmamış, daha sonra yaşanan tarihsel trajediler ise iki
milletin arasını daha da açmıştır.
“Biz birbirimize kız alır, kız verirdik” sözü Anadolu insanına ait bir gurursal söylem
olmasına rağmen, ne yazık ki Ermeni halkı bu sözü hiç de gururla söyleyebilmiş değildir.
***
İşte bu nedenledir ki tarihten gelen bu tedbirli olma hali önceki kuşak Türkiye
Ermenileri’nin algılamasına da sinmiş ve kendi ******nun bir Müslümanla hele de bir
Türk’le evlenmesini bir türlü yüreği kaldıramaz olmuştur.
Öte yandan ama, artık yeni kuşakların benzer bir kaygıyla hareket etmedikleri
gözlenmektedir. Türkiye’de sayıları giderek artan Ermeni-Türk karma evlilikleri bunun bir
göstergesidir.
***
Sonuç olarak, Türkiye’de ve Diaspora’da karma evliliklerin hızla arttığı kuşkusuzdur.
Genç Ermeni kuşakların önemli bir bölümü, muhafazakâr ve yaşlı kesimlerin önemli bazı
kaygılarını çok iyi anlamakla, onların doğuştan sırtlandıkları sorumluluğa saygı duymakla
birlikte bu kaygıya kendilerini mahkûm etmemekte ve bu kaygıları kimliklerinin temel
argümanı haline dönüştürmemektedir.
Evlilik konusunu tamamen iki gencin iradesinde bir konu olarak görmekte ve orada
belirleyici olanın her iki genç arasında yaşanan aşk, sevgi ve ortak bilinç olacağına
inanmaktadır.
***
Karma evliliklerin olumsuz yanlarını olumlu bir niteliğe dönüştürmek ve bunu Ermeni
kimliğinin yeni bir kazanımı saymak mümkün mü?
Karma evlilikler Ermeni kimliğinin dönüşümüne ve değişimine yeni bir ivme katabilir mi?
Ermeni kimliğinin en güncel tartışmalarını şimdi bu tür sorular oluşturuyor.
Bu sorulara olumlu yanıt verenler de var, olumsuz yanıt verenler de.
***
Olumsuz yanıt verenlerin, karma evliliklerin serbestçe konuşulmasının dahi gençleri
özendirici bir yanı olacağı nedeniyle, bu konuda bir tabu yaratmayı sürdürmesine karşın,
olumlu yanıt verenler açısından, ivmenin ille de kötü ve olumsuz yönde olacağını söylemek
için henüz vakit erkendir. Bunlara göre, melezleşmenin her zaman estetik ve kaliteli bir artı
değer kazandırdığı gözönünde tutulursa, karma evlilik yapmış gençlerin, kendi
kimliklerinin farkında olmaları halinde, Ermeni kimliğine olumlu değerler katması dahi
beklenmelidir.
***
Karma evlilik tartışmaları bu minvalde süredursun, Ermeni kimliğinin klasik yapısının içini
boşaltmaya başlayan diğer bir önemli gelişme ise, eskilerde Ermeni kimliğinde pek sık
rastlanmayan boşanmaların hemen her yerde artmaya başlamış olmasıdır. Bu boşanmaların
sadece karma evliliklerle sınırlı olmadığı da bir gerçektir.
Dolayısıyla diğer tüm toplumlar gibi Ermeniler de küreselleşmenin ve evrenselleşmenin
getirdiği nimetlerin yanı sıra külfetlerinin de muhatabı durumundadır ve payına düşen
kaçınılmazı yaşamaktadır.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.