Geleneksel Türk Sanatları

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
Tezhip...

Müzehhibe Dr. Hatice Aksu

Süsleme insanlık tarihinin herhangi bir noktasında ve kültür çevresinde görülebilmektedir. İlk çağlardan itibaren topluluklar halinde yaşayan insanların temel eğilimlerinden biri olan süsleme, mağara duvarlarında veya kayalar üzerinde görülmeye başlar. Çiziliş amaçları ne olursa olsun bu tutum insanların sosyal ihtiyaçlarından biri olarak görülmektedir.İnsan topluluklarının zaman içerisinde toplum, boy ve ulus olma sürecini yakalamaları,süslemeyi ülkelerin milli karakterlerini taşıyan, o ülke insanlarının kendine has zevk ve duygularının şekillenmesi olarak ortaya çıkar.

Kültür ve sanat unsurları ile birbirlerine bağlanan ve şuuruna varan fertlerin meydana getirdiği uluslar,dünya üzerinde güçlü sanat eserleri ve kültürler oluştururlar.2500 yıllık tarih devresinde Eski Dünya'nın her yerinde Türkler'in var olduğu görülür.Bu var olma yoğunluğu ve hızı eski devirlerin güç şartları içerisinde dikkat çekicidir.Altay'lardan kalkılıp diğer Türk ülkelerinin yurt edinilmesi insanlığın tarihi maceralarından biridir. Orta Asya kaynağı yeni Türk ülkeleri için bitip tükenmez bir merkez olmuş ve bu merkez asırlarca kendini oradan beslemiştir. Türk süsleme sanatının en eski örneklerini, Türklerin tarih sahnesine çıktıkları ilk devirlerden itibaren bu coğrafi konumlarda görmeye başlarız. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Fatih döneminin motifler ve renkler açısından olağan gelişmesinin yanısıra,Yavuz Sultan Selim (1512-1520) devri tezhib sanatında yenilik olarak, İran Seferi sırasında İstanbul'a gelen sanat*çıların, sanata yansıttıkları etkilerdir. Özellikle pars beneği (Çin temani, kaplan postu) kullanılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman Devri (1520-1566) tezhib sanatı açısından zirvede olan bir dönemdir. Zahriye, serlevha, sure başları ve hatime sahifelerinde zengin işçilik görülür, altın çok kullanılmış ve lacivert renk dönemin önemli rengi olmuştur.

Zahriye sahifelerinde formlar, altıgen, sekizgen, dörtgen şeklin*dedir. Desenlerin işçiliği artmış, bordürler çeşitlenmiş, tığlar en zengin örneklerini vermiştir. Stilizde motifler çok çeşitlenmiştir. Bu devrin önemli özelliğinden biri de saz yolu üslubunun görülmesi ve güzel örneklerini vermesidir. Saray nakışhanesinde doğulu sanatçıların etkileri saz yolu üslubunda olduğu gibi açıkça görülmektedir. Kanuni Sultan döneminin ekol yaratan ünlü nakkaşların başında Şah Kulu ve Kara Memi gelmektedir.1520-1526 yılları arasında faaliyet gösteren Şah Kulu Osmanlı Sanatında kitab bezemesinden kumaşa, çiniden kuyumculuğa kadar yaygınlaşan özgün bir üslubun, saz üslubunun yaratıcısı olmuştur. Onun öğrencisi olan Kara Memi ise, Osmanlı süsleme sanatının gelmiş geçmiş en önemli sanatçılarından biri olarak dikkati çeker. Aslında müzehhib olan Kara Memi kitab sanatının klasik kuralların dışına çıkan, yeni motiflerle o güne değin görülmemiş bir üslubun yaratıcısı olmuştur.[1]Kullanılan renkler ise altın ve laciverdin uyumu ile birlikte turuncu, yeşil, vişneçürüğü, pembe, sarı, eflatun, siyah ve bu renklerin çeşitli tonlarıdır. Çiçeklerde hemen hemen bütün renkler kullanılmıştır. Tabiattan yetiştiği şekilde alınan, gül, nergis, lale, sümbül, süsen, haseki küpesi, zerrin ve bahar çiçekleri kullanılmıştır. (Res.: 12).

17. yy'da tezhib sanatında pek yenilik görülmez. 16. yy. sanatının devamı niteliğindedir, motif renk ve kompozisyonlarda bir değişiklik olmamakla birlikte altının kullanımı artmıştır.Osmanlı tezhib sanatı bu dönemden sonra Osmanlı kültür ve sanatında başlayan Batılılaşma akımları etkisinde,gerek renk ,motif ve desen,gerekse kompozisyon düzeni açısından çok farklı özellikler göstermeye başlamıştır.

18. yy'da (III. Ahmed Devri) Batı sanatı etkisi daha bariz şekilde hissedilmeye başlamıştır. Fransız Rokoko sanatı Miladi 1721'den sonra Osmanlı sanatlarını etkisi altına almıştır.Bu etki altında gerek tezhib sanatında gerekse Türk sanatının diğer dallarında bu tarz tasrımlarla eserler verilmiştir. Ve Avrupa baroğuna Türk zevki katıldığından dolayı buna, Türk baroğu demek yanlış olmaz.[2]III. Ahmed döneminde başlayan değişim yaygınlaşıp 19. yy'ın başlarına kadar devam etmiştir. Klasik form tamamen terk edilerek, iri çiçekler, buketler, vazo, saksı veya sepet içinde buketler, kurdela ile bağlanmış çiçekler bolca kulla*nılmıştır. 19. yy. sonuna kadar aynı üslub devam etmiştir.

Türklerde yazı ve etrafında toplanan sanatları öğretmek üzere bir okul açılması fikri ne zaman doğmuştur. Bunu açıkça ifade etmek güçtür.Ancak örneğin Trablusgarp'ta bu amaçla bir mektep ancak açıldığını biliyoruz.Ülkemizde ise bu amaçla bir mektep ancak 1914'de "Medresetül Hattatin" adı ile açılmıştır. Mektebin yeri İran konsolsluğunun arkasındaki dar yokuşun başındaki Sübyan Mektebi binasıdır. İlk müdürü hattat Arif Bey olup, mektebin amacı yazı,tezhib,halı, cilt,ebru ve ahar gibi eski sanatlarımızın devamını sağlamaktı. Mektep, Cumhuriyete hatta harf inkilabına kadar önce medresetül hattatin sonra hattat mektebi olduğu bilahire Şark Tezyini Sanatlar Mektebi adı altında faaliyetini sürdürmüş ve nihayet 19836' da "Güzel Sanatlar Akademisine " bağlanmıştır.Şark Tezyini Sanatlar Mektebinin doğrudan doğruya Atatürk'ün direktifleriyle olmuştur. Şöyle ki: Şark Tezyini Sanatlar Mektebi Hocaları 1933'de Ankara'da bir sergi açarlar. Sümerbank Sanayi Dairesi başkanlarından olan Reşat Eğriboz'un teşvikiyle açılan bu sergiyi 2.11.1933 günü gezen Atatürk , orada illtifatlarda bulunduğu Türk sanatçılarına yerlerin behamehal adam yetiştirmelerini talimatını verir bugün Geleneksel sanatlar olarak adlandırdığımız bu sanatların devamının sağlanmasını ister.

Bunun üzerine Milli Eğtim Bakanı Saffet Arıkan'ın talimatı ile Akademi bünyesine alındığında kadrosunda bulunan öğretim elemanları şunlardır:

Yazı Hocası Kamil Akdik, (Reis-ül Hattain ),

Yazı Hocası İsmail Hakkı Altunbezer (Tuğrakeş)

Hakkak İsmail Yümni Sanver

Sedeffkar Vasıf

Müzehhib Bahaeddin Tokatlıoğlu,

Mücellid Necmeddin Okyay,

Müzehhib Yusuf Çapanoğlu,

Mücellid Necmeddin Okyay,

Müzehhhib Yusuf Çapanoğlu,

Bu kadroya Hattat Rakım Unan bilahire katılmıştır.

Bu elemanlardan oluşan Bölüm Öğretmenler kurulu ilk toplantısını
Akademi Müdürü Burhan Toprak'ın başkanlığında 20.7.1936 tarihinde yapmış ve
1936-1937 öğretim yılı başında öğretime başlamıştır.
Günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi,
Marmara Üniversitesi,
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi,
Erzurum Atatürk Üniversitesi,
Geleneksel Türk El Sanatları Bölümlerinde eğitim devam etmektedir.

alıntıdır..
 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
arkadaşlar

bu bölümde güzel çalışmalar ve değerli bilgiler var gördüğüm kadarıyla
bende en azından bir ucundan tutayım istedim.

ama sadece grafik tasarım demekle bu iş bitmez önemli olan bizim kültürümüzde
bulunan bizimle özdeşleşmiş Geleneksel Türk Sanatlarınıda tanıtmamız lazım

grafik tasarım bir sanattır
yetenek ister ,kabiliyet ister ,eğitim ister
kopyala yapıştır sistemi değildir olay

bu bir meslektir
herhangi bir forumdan aldığınız görsele yazı yazmak sanat değildir
grafikerlik bu değildir.
daha yapıcı daha yaratıcı olmanız lazım
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
TEZHİPLE İLGİLİ TERİMLER VE TEKNİKLER
Bir Yazma İçinde Kullanılan Süsleme Unsurları

Tezhib lügat manasına göre "altınlama" demektir. Eskilerin hüsnü-hat sanatı dedikleri güzel yazı niteliğindeki yazıların etrafı ve el yazması kitapların (Kur'an'lar, murakkalar, kıt'alar, divanlar) başlık sahifeleri ve diğer yerlerine çeşitli desen ve motiflerle yapılan süslemelere tezhib, bu sanatın ustalarına da müzehhib denir.

Arapçada altınlama manasına gelen tezhib sözü yalnız altın yaldızla işlenen işleri ifade etmez; boyalarla yapılan ince kitap tezyinatına da denir. Sırf altınla yapılan benzer işlere halkâri denilir ki altın yaldızla süslenmiş mânasına gelir. Müzehhibler ekseriya nakış (Fr. Enlumineur) yapan sanatkarlardır. Genel olarak güzel ve stilize kompozisyonlara "nakış" bunu yapanlara da "nakkaş" derler ki, bunların sadece tek ve çeşitli renklerle terkibini yapanlar demektir. Fakat bu sanatın mensuplarına nakkaş denmez, müzehhib olarak isim alırlar.

Yazma kitaplara baktığımızda genel olarak, zahriye sahifeleri, serlevhalar, surebaşları, hatime sahifleri ve ayetler aralarında bulunan duraklar, secde, cüz, hizip, aşır gülleri olmak üzere çeşitli bölümlere ayrılırlar. Şimdi bu bölümleri inceleyelim.

Zahriye Sahifeleri: Yazma eserlerin başlık bulunan ilk sahifesinden önceki, temellük veya vakıf kaydı bulunan, çoğunlukla tezhibli ve bazan da boş sahifelerine zahriye adı verilir. Bu sahifelerde bazan kitap başlığı, müellifi, meşhurların hükmü, bir beyit vb. yazılar bulunur.

Arapça'da zahr, sırt arka anlamındadır "zahriye" ise sırtlık demektir. Bulunduğu yer itibariyle bu ismi almıştır.

Zahriyeler devirlere göre değişiklik göstermektedir. Fatih devri kitaplarında zahriyelerin çift sahife olduğu görülürken, 16. yy.'da zahriyelerin tek sahife, fakat plan ve tezyinat itibari ile en mükemmel derecede olduğu görülür.

2. Serlevha Başlık Sahifeleri: Tezhibin kitaplarda tatbik edildiği kısım kitapların ilk sahifeleri başına yapılan ve başlık veya serlevha denilen süslemelerdir. Serlevha sahifesi karşılıklı iki sahifeden oluşur ve bu iki sahife simetriktir. Fatiha ve Bakara surelerini ihtiva eden bu sahifeler yoğun bir süsleme yapılarak mushafların en gösterişli sahifeleri haline gelmiştir. Serlevha sahifesinde sanatkar bütün ustalığını gösterir. Tezhibin başlıca amacı olan yazının ön planda, tezhibin ikinci planda olma ilkesi burada terk edilerek, tezhibin bütün ihtişamı serlevha sahifesinde sergilenmektedir.

Serlevha sahifelerinin yazma kitaplarda özellikle mushaflarda kullanımı devirlerine göre farklılıklar gösterir 16. yy'a kadar serlevhadan önce gelen zahriye sahifelerinde önem azalarak, bütün ağırlık serlevha tezhibine verilmiştir. Ayrıca serlevhalara mihrabiye veya dibâçe adı verilmiştir..

3. Sure Başları: Kuranı Kerimlerdeki sure başlarına veya kitaplardaki bahis başlarına yapılan süslemelere, sure başı veya fasıl başı denilmektedir. Sure başları mushaflarda genellikle serlevha sahifesinden sonra gelir. Bu sure başı kubbeli taç şeklinde olup üst taraflarında tığ denilen, dolu zeminden, boşluğa geçişinde gözü rahatlatan süslemeler bulunur. Kubbeli formların yanında, dikdörtgen formlu gibi çeşitli şekil ve kompozisyonlarda sure başı tezyin edilmiştir. Sure başlarında genellikle surenin ismi yazılıdır, bu yazı ekseriya beyaz renklidir ve çok kez altın üzerine yazılır.

4. Hatime Sahifesi: (Bitiş) Yazma kitaplarda müellifin eseri bitirirken yazdığı duaları, hattatını, varsa müzehhibini belirttiği yazıları kapsayan son yapraktır.[8] Hatime sahifeleri de devirlere göre değişiklik gösterir, ayrıca bu değişiklik, sanatkarın zevkine göre de çeşitlidir (Res.: 16).

5. Duraklar: Müzehheb çiçeklere verilen ad. Bunlar kitap süslemesinde genellikle ayetlerin başlarına veya sonlarına konulduğu için bu adı almıştır. Vakfe de denir.[9] Bir mushafda 6666 tane ayet bulunduğu için, duraklar zengin örneklere sahiptir. Devirlere göre farklılıklar gösterirler ve gözü dinlendirmek amacı ile de kullanılırlar. Yapıldıkları şekillere göre isim alırlar; "mücevher" nokta, geometrik olarak işlenenlerdir. "Şeşhane" nokta ise; daire formunda altı parçaya bölünmüştür. Üç yapraklılara "seberk", beş yapraklı duraklara "pençberk" denilir. "Helezon" durak, iki helezonun iç içe geçmesiyle elde edilen duraklardır. Muntazam biçimde yaprak formlarından yapılmış yuvarlaklarda "yaprak nokta" ismini alır. Altın zemin üzerine altınla yapılan noktalara ise "zerendezer nokta" denir.

6. Kenar Suyu ve Cetveller: Sahifelerdeki yazıların etrafına altınla iç ve dıştakiler ince ortadaki kalın olmak üzere cetvel tabir olunan çizgiler çizilir.[10] Cetvellerin başlıca amacı yazıya sınır oluşturup, göze ferahlık vermek ve iki desen arasında ayırıcı eleman olarak kullanılmasıdır. Eskiden yazma eserlerde cetvel işlerini "cetvelkeş" tabir olunan kişiler yapardı. Değişik sayı ve kalınlıklarda olabilen cetvellerde, üzerine uygulanan kenar sularına göre de isim alırlar. Zencerek, münhani, bitkisel desenli kenar suları, tezhib zencerek vb. Ayrıca iç pervaz ve ara pervaz olarak da isim alırlar.

7. Güller: Yazma kitapların sahife kenarlarında görülen, çevresi tezhiblenmiş, ortası boş, yuvarlak motifler. Ortalarına o sahifelerdeki konu yazılırdı. Çok çeşitli tarzda süslemeleri yapılmıştır. Daha çok Kur'anda, durulacak veya secde edilecek ayetler hizasında görülür.

Bunlara vakıf, vakfe, secde, hizib, sure, cüz gülü gibi isimler verilir. Secde gülü, secde edilecek ayetlerin hizasına, hizib gülü her beş sahifede bir, cüz gülü her yirmi sahifede bir ve sure gülü de her surenin başına konurdu.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
TEZHİPTE KULLANILAN MALZEMELER

Altın: Tezhib sanatının başlıca malzemesidir. Bugün tezhib sanatı ile uğraşan müzehhibler altını varaklar halinde hazır temin etmektedirler.
Eski olan altının varak haline getirilmesi için çeşitli işlemlerden geçmesi gerekmektedir.
Yağsız kuzu derisi arasındaki altın parçaları, özel çekiç kullanılarak, dövülmek suretiyle ezilir.
Osmanlı altınının bu usulde hazırlanması çok zor ve yorucudur.
Bu işleri altın varakçılar yapar, mücellitler de bu varakları ezerek müzehhiblere hazırlarlardı.
Bugün altın ezme işi müzehhibler tarafından yapılmaktadır.

Altının fırça ile kullanılabilecek hale gelmesi için bazı aşamalardan geçmesi gerekmektedir.
Fazla çukur olmayan sırlı bir tabakta, bir parça arap zamkı veya süzme bal kullanılarak ezilir.
Parmak yardımı ile varak altın alınıp su ile yumuşatılmış arap zamkının üzerine konulur.
Önceleri donuk çamur renginde olan altın ezildikçe açılır ve altın rengini alır.
Ezilme işlemi tamamlandıktan sonra, üzerine su konulur, altının dibe çökmesi beklenir ve üstte kalan kirli su süzülür.
Ezildiği büyük tabaktan, kullanılacak olan küçük bir tabağa aktarılır.
Tekrar üzerine su konularak altın yıkanır ve dibe çöker.
Bu işlem tamamlandıktan sonra üstteki su süzülür.
Artık altın kullanılacak duruma gelmiştir.
Jelatinli su ile sulandırılarak işlenilecek yere fırça ile sürülür.

Altının ayar derecesine göre çeşitleri vardır.
Bu derecelerden doğan renk tonları ile değişik tonlamalar elde edilmiştir. Gümüş ilavesinden doğan fakat ayarı düşük olan yeşil altın da kompozisyonlara değişik tonlar kazandırmaktadır.

Fırçalar: Tezhibde kullanılan fırçalar, kullanıldıkları yerlere göre isim alırlar. Müzehhibler bugün samur kılından hazır fırçalar kullanmaktadır.
Eskiden kullanılan fırçaların, üç aylık kedinin ensesinden veya samurdan alındığı, ayrıca çulluk kuşunun ensesinden veya kanat ucundan alınan tüylerle yapıldığı söylenmekte ise de, kesin olarak bilinmemektedir.

Tahrir fırçası: Yalnız tahrir çekmek için kullanılan bu fırçanın, müzehhib için özel bir önemi vardır. Çok ince ve muntazam uçlu olmalıdır.

Zemin fırçası: Zeminin büyük ve küçüklüğüne göre kalınlıkları değişir.

Altın fırçası: Değişik kalınlıkları olan ve altın sürmede kullanılan fırçalardır. Sarı ve yeşil altın için ayrı ayrı fırçalar kullanılır.

Mühreler: Tezhibte altın kullanıldıktan sonra, parlatılarak boya görünümünden çıkarılır. Bu parlatmada zermühre kullanılır. Kağıt mühresi ve zermühre olmak üzere iki çeşit mühre vardır.

Zer Mühre: Altın parlatmaya yarayan ucu akik mühre.

Sivri mühre: Ucu eğri ve düz sivridir. İnce alanları parlatmada kullanılır.

Yassı mühre: Uç tarafı yassı olan mühredir, daha geniş alanları mührelemek için kullanılır.

Kağıt mühresi üç çeşittir.

Çakmak mühre: Her iki taraftan tutularak kullanılan ağaçtan yapılmış merdane biçimindeki mühre. Ellerin arasında kalan kısımda ağaç oyulmuş ve içine 45 cm. eninde, 1012 cm. boyunda, 11,5 cm. kalınlığında sert bir taş yerleştirilmiştir. Bu taş süleymaniye taşı, zebercent (yeşim) veya akiktir.

Cam mühre: Yumurta büyüklüğündedir, camdan yapılmıştır.

Böcek mühre: Deniz böceklerinin kabuğundan yapılmıştır.

Boyalar: Eski tezhib sanatımızda kullanılan boyalar, kök ve toprak boyalardan hazırlanırdı. Toprak boyalar arap zamkı ile iki mermer arasında ezilerek ince toz haline getirilir içine pekmez veya gliserin katılır ve zemin üzerine fırça ile tatbik edilirdi. En eski bilinen boyalar, balmumu isinden yapılan siyah, üstübeç beyazı, lapus lazili ve lahor çividi laciverdleridir.

Tezhibin en önemli bir elemanı olan altın çeşitli renklerde zemin olarak kullanılmıştır. En çok kullanılanları sarı, kırmızı, yeşil olmak üzere üç çeşittir. Varak halinde kullanılan altının yanı sıra toz olan altınlar da günümüzde kullanılmaktadır.

Kağıtlar: Kitap sanatlarında yazı malzemesi olarak kullanılan kağıtların en eskisi parşömendir. Özellikle mushaflarda bunlar kullanılmıştır. Daha sonra papirüs görülür. Papirüs yerini yavaş yavaş kağıda bırakmıştır. Osmanlıların yaptıkları kağıtlar Avrupada önemle aranan kağıt olmuştur. Daha sonra İslam dünyasında Avrupa kağıdı yayılmış özellikle İtalyan kağıdı tercih edilmiştir.

Tezhib sanatında kağıdın önemini bilen müzehhibler bunu titizlikle seçmişlerdir.
Tezhiblenmeden önce kağıt aharlama, mühreleme ve uzun süre bekletilme gibi aşamalardan geçirilerek, en elverişli duruma getirilerek kullanılır.

Kitap sanatlarında kullanılan kağıdın haricinde, levhalarda kullanılan, murakka denilen kartonu müzehhibler kendileri hazırlamaktadır.
Murakka müzehhibin tuvalidir.
Kağıtların suyuna göre çapraz ve üst üste gelerek, özel olarak hazırlanmış muhallebi (şap, jelatin ve buğday nişastası) ile yapıştırılmasından elde edilir.
Kağıtlar ve murakkalar çeşitli renklerde boyanarak kullanılmıştır..
Bu renkler tabiattan hazırlanan boyalardır. Çiçeklerden, köklerden, topraktan elde edilmektedir.
En çok kullanılan renkler, sarı, kırmızı (gül, nar çiçeği kırmızısı, kiremit kırmızısı), yeşil, mavi, siyahtır.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
TEZHİPTE KULLANILAN TEKNİK

Tezhib uygulanacak alanın ölçülerinin belirlenmesinden sonra yazının iriliği, cinsi ve karakteri göz önünde bulundurularak desen hazırlanır.
Desen, geometrik ve bitkisel kökenli motiflerden hazırlanarak, sanatkarın isteğine göre, gerekirse paftalara bölünür.
Bu işlem bittikten sonra desenin kağıda geçirilmesi gerekir.
İğneleme işlemi iki ya da daha çok nüsha üzerinde yapılır. İğnelenecek olan kağıtlar, şimşir veya çinko altlık üzerine konulup çizgiler bir iğne ile delinir.
Alttaki tahta, iğne batacak kadar yumuşak olursa deliklerin kenarlarındaki kısımlar çapak teşkil ederek delikleri tıkayacağından iyi sonuç elde edilmez.
İğnelenmiş desen kömür tozu yardımı ile kalıba geçirilir.
Bu şekilde kalıba geçirme işlemine desenin silkelenmesi denir.
Koyu olan zeminlerde bu silkeleme işlemi tebeşir tozu ile yapılır.

Bu işlem tamamlandıktan sonra zemine ilk önce altın tatbik edilir.
Altın tatbikinden önce, zemindeki yağ tebeşirlenmiş bir kumaş parçası ile silinir.
Altının zemine tatbikinden sonra, mührelenerek parlatılır.
Mat zemin olarak kullanılacak altın üzerine ince bir kağıt konularak mührelenir ve mat bir zemin elde edilir.
Motiflerin renkli kısımlarının tatbikinden sonra tahrirleme işlemi uygulanır. Zemin doldurularak, motiflerin renk tonlamaları ve ince ayrıntıları yapılır.
Böylece desenin renklendirme işlemi tamamlanmış olur.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
KOMPOZİSYON KAYNAKLARI

Kompozisyon bir yüzey üzerine arzu edilen şekilleri dengeli ve göze hoş görünecek bir tarzda yerleştirmeye denir.
Doğada görülen her şeyin bir dengesi olduğu gibi, kompozisyonda da dikkat edilecek nokta dengenin sağlanmasıdır.
Paftalar ne kadar dengeli ve estetik olursa, yerleşim o derece güzel ve başarılı olur.
Kompozisyonda dengeli bir ayrımı, düz, kırık, eğri çizgiler ve kare, üçgen, dikdörtgen, daire gibi geometrik şekiller sağlar.

Türk süsleme sanatlarında, bir kompozisyonun oluşmasında en önemli faktörlerden biri de sanatkarın kendine has tavrı ve tabiatı tetkik neticesinde aldığı izlenimler ile birikimini eserine aktarmasıdır.
İşte sanat eserlerinde, milletlerin kendine has karakter taşımaları, kendine özel olmaları bu yüzdendir.

Bilindiği gibi Türk tezhib sanatında kullanılan kompozisyon kurallarının ayrımı ise şu şekildedir.

1. Tek merkezli olanlar,

2. Bağımsız, serbest kompozisyonlar,

3. Simetrik olarak kullanılanlar,

4. Çok eksenli olanlar,

5. Başlangıcı ve sonu olmayan, ulama tarzındaki kompozisyonlar,

6. Belirli ve tek düzen kalıplar içinde olanlar,

7. Girift ve çok dolu görünümde olanlar,

8. Geometrik şekillerden oluşanlar,

9. Bitkisel, hayvansal ve her iki motifin birleşmesiyle meydana gelenler.

10. Her tür motifin uygulandığı kompozisyonlar,

11. Vazo gibi yardımcı elemanların kullanılmasıyla oluşturulan kompozisyonlar.

İncelediğimiz bu kompozisyon formları, devirlere göre farklılıklar göstermektedir.

Kompozisyon hazırlanırken uygulanan sahadaki doluluk ve boşluk oranlarının dengeli olması, kompozisyonun güzelliğini o oranda etkiler.

Kompozisyonda dik ve yatay çizgiler genellikle dengeyi temin eder.

Eğik çizgiler ise hareketi meydana getirir.
Kompozisyonlarda düz ve kırık çizgiler ne kadar sertlik ve hareketsizlik ifade ediyorsa, eğik çizgiler de, desene ve dolayısıyla tasarıma, daima yumuşak ve hareketli bir görünüm sağlamıştır. Özellikle doğaya uygun olarak bitkisel motiflerden meydana gelmiş kompozisyonlarda daima eğik çizgilerin kullanıldığı görülür.
Bitkisel kompozisyonlarda, doğada olduğu gibi, motiflerin dairesel hatlar üzerinde serbest olarak yerleştiği ve dalların rahat bir şekilde zeminde hareket ettiği görülür.
Bu dairevi kompozisyonların kullanımında da sembolik ifadeler vardır.
Hiçbirisi rastgele kullanılmamıştır. Bütün bunlar İslam dininin görkem ve güzellik doktrini ile yakından ilgilidir.
Görkem tam bir yansıma, güzellik de bir merkezden kollar halinde sonsuza uzantılar olarak sürekliliği belirtir.
Fakat bu iki kavram birbirine bağlıdır ve ayrılmaz.
Mesela kare ve dikdörtgenler yeryüzünü, daireler ve üçgenler gökyüzünü işaret etmektedir.
Aynı motiflerin devamlı şekilde tekrarı dünya ve evrendeki ritmi simgelemektedir.

Tezhib sanatında kullanılan motiflerin çoğu kendi hatları içinde, kendi bünyelerine uygun gelişme gösterirler.
Bitkisel ve rumi motifler, ayrı ayrı kendi hatları üzerinde bulunup süsleme unsurunu meydana getirdikleri gibi, diğer bazı motiflerde kümeler halinde veya çeşitli formlar meydana getirerek kullanılırlar.
Münhaniler ve bulutlar bu gruba dahildir.
Bulutlar ve münhaniler belirli hatların üzerinde kullanıldığı gibi kompozisyon içerisinde serbest dolaşarak da kompozisyonda bütünleşirler.
Bunların arasında yalnızca geometrik motiflerden oluşan kompozisyonlar, şematik olarak çizilen hatlara aynen uymak zorundadır.


...Alıntıdır.
 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
Tezhip çalışmaları

10389.jpg
10313.jpg

10397.jpg

10416.jpg
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
GELENEKSEL TÜRK SANATLARI BÖLÜM 2

VİTRAY

Renkli cam parçalarından yapılan ve pencereleri örten saydam - yarı saydam panellerin yapımı için cam kullanımı çok eski dönemlere dayanıyor.
Renkli camın mimarîye girişi ve kendine özgü bir sanat oluşturuşuna dair elimizdeki en eski buluntular XII. yy.a aittir.
Bu uygulamalar özellikle Doğu Akdeniz’de çok önceleri biliniyordu.
Roma ve ilk Hıristiyanlık dönemlerinde kullanılıyordu.
O zamanlar Roma resim sanatıyla rekabet eden vitray, çok parlak ve göz alıcı renklerde camlarla, perspektifsiz ve kabartısız olarak basit kompozisyonlar halinde yapılıyordu.

XII. yüzyılda Roma sitili yerini Gotik tarza bıraktı.
Bu yeni mimari anlayışta çatının bir dizi kolon ve kiriş sistemine taşıttırılması fazla ağırlık taşımayan duvarlarda daha çok ve geniş pencere boşlukları bırakmayı sağladı.
Böylece pencereleri örtmek için renkli cam paneller kullanılmaya başlandı.
Cam parçalarını birbirine tutturmak içinde kurşun çubuklar kullanılıyordu.
Vitray süslemesi kiliselerde mozaik süslemenin yerini aldı ve Vitray zanaatkarları zaman içerisinde cam ve kurşun ile birçok farklı teknikler geliştirdiler.

XIII. yüzyılın başlarında Fransa'da Chartres şehri vitray sanatının en büyük merkezi oldu.
Muhteşem Vitray süslemeleri 1200 ve 1236 yıllarında Chartres Katedralindeki 7000 m2 lik bir alanı kaplayan vitray süslemesi ortaçağ mimarisinin ve cam üstüne yapılan resim sanatının en büyük ve en önemli örneklerindendir.

Yapılara elden geldiğince bol ışık sokmak isteyen gotik çağ mimarları pencereleri gittikçe daha büyük yapıyorlardı.
Bu yüzden kilise süslemeleri, Roma kiliselerinin iç duvarlarını kaplayan fresklerden değil vitraydan oluşabilirdi.

O devirde renkli cam ustaları, renk düşkünü çağdaşlarının zevkini okşamak için renkleri elden geldiğince çeşitlendirmeğe çalışıyorlardı; bu yüzden Aziz Bernard, perhiz ve çile amacıyla kendi tarikatına giren keşişlerin bundan uzak durmalarını ve renksiz camları yeğ tutmalarını istemişti. Hıristiyan cam ustalarının bu renk araştırma düşkünlüğü biraz da İncil hikâyelerinden gelir.

Chartreslı ustaların ustalığı sayesinde Beauce, zamanla bir vitray odağı haline geldi ve vitraycılık buradan bütün Fransa'ya (Bourges, Paris, Tours, Le Mans, Rouen) ve komşu ülkelere, özellikle İngiltere (Canterbury) ve Almanya'ya yayıldı. 1300’lü yıllarda Antonio da Pisa adlı İtalyan vitray sanatına ait ilk kitabı yazdı.

Kitabında cam kesim teknikleri, camın renklendirilmesi, kurşun tekniği anlatılıyordu.
Renkli camların vitray yapımımda kullanılması İsa’dan sonra ilk yıllara rastlıyor.
Bu döneme ait en eski örnekler Ravenna’da İsa’dan sonra VI. Yüzyılda ortaya çıktı.
Ancak gerçek vitray sanatı en parlak dönemi IX. ve X. Yüzyıllar arasında yaşadı.

XIV. ve XV. yüzyılda vitray değişikliğe uğradı.
Renkli pencereler dana büyüdü, camlar daha aydınlık oldu.
Gümüş sarısının ve külrenginin baskın olduğu beyaz camlar üstünlük kazandı.
Resim gibi vitray da gerçeğe uygunluğu göz önünde bulundurmağa yöneldi.
XVI. yüzyılda çoğu oymalı çift kat camlar pek çok değişik tona olanak sağladı.
Ama vitray tek cam üstünde renkli bir resim olmağa yöneldi.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
VİTRAYIN TARİHÇESİ (2)

XVII. yüzyıldan itibaren bu sanat desenden çok etkilendi. Basit kompozisyonlardan ve az sayıda canlı renklerden oluşan vitray yapma zevki XIX. yüzyılda doğdu.

Büyük ressamlar (İngres, Delacroix) modeller yarattılar.
Geleneğe dayanan ya da yeni tekniklerden yararlanan vitray böylece anıtsal sanat içindeki yerini aldı.

İlk bilinen cam kesim tekniği önceden cam üzerine tebeşir ile çizilen desenin ucu ısıtılmış bir demir parçası ile kesilmesi tekniği idi.

Kesim sırasında cam soğuması için su ile ıslatılıyor ve işlem cam iyice kırılana kadar devam ediyordu.
Daha sonra Vitray ustaları daha küçük parçaların kolay kesilebilmesi ile kükürt tekniği ile kesim yapmaya başladılar.
Kesilen parçalar temizlenip kesim şekline göre yapıştırılıyordu.(Yapıştırmada tutkal kullanılmıyor.) Sonra camın üstüne desen işleniyordu.
Bezeme bittikten sonra camlar kurşun içine gömülüyor.
Yani H kesitindeki kurşun çubukların arasına yerleştiriliyor ve lehim ile kurşunlar kalaylanarak camlar sabitleştiriliyordu.

Uzun yıllar parlak dönem yaşayan vitray sanatı zaman içersinde kültürel ve sosyal nedenlerden dolayı eski önemini kaybetmeye başladı.

Yeniden önem kazandığı dönem 19. yy. da Antonio da Pisa nın kitabı örnek alınarak vitray restorasyonları yapıldı ve eski zanaatkarlar gün ışığına çıkartıldı.

Vitray sanatının yeniden doğuşu ilk olarak Fransa da başladı.

Ancak yüzyıl sonuna doğru Almanya vitray sanatının merkezi konumuna geldi.
Bu dönemde vitray sanatı özellikle dini yapıların dışında saray ve malikanelerde, büyük konakların kapı, pencere ve tavan süslemelerinde kullanılmaya başlandı.
Desenlerde tema olarak dini ve kutsal desenler işlenmiştir.
1890-1930 yılarında dini konuların dışında manzara, insan figürleri, zarif bezemeler, çiçek motifleri ve geometrik desenler vitray sanatında yeni ve dekoratif tekniklerle geliştirildi.

O tarihlerden bu yana daha yalın bir vitray anlayışı ortaya çıkıştır.

Notre-Dame du Raincy Kilisesi'nde Auguste Perret «oyuk duvarlar» yarattı, Maurice Denis buralara Ortaçağ'ınkiler kadar göz kamaştırıcı vitraylar yerleştirdi.
Chagall, Leger ve Bazaine gibi ressamlar da buna benzer vitraylar yaptılar, ister figüratif, ister soyut olsun vitraylar modern mimarîye uydurulmakta ve doğrudan doğruya betonarme içine yerleştirilmektedir.

Bu tekniklere farklı olarak Amerika da New York’lu ünlü tasarımcı Louis Comfort Tiffany vitray sanatı için farklı bir uygulama tekniği geliştirdi.

Kurşun çubuklar yerine bakır folyo şeritler kullanmaya başladı.
Ayrıca bazı farklı cam türleri geliştirdi. Opal, renkli opal ve sedefli camlar gibi.

Kullandığı camlar ve tekniği ile çok farklı aydınlatmalar da ortaya çıkardı.

Günümüzde onun çalışmalarından bir çok örnek taklit edilip uygulanmaktadır.

Türklerin Orta Asya'da yerleştikleri bölgelerde yapılan kazılarda ele geçen cam parçalan, onların bu sanat hakkındaki ileri bilgilerini ve ince kullanım biçimlerini kanıtlayıcı niteliktedir.

İran üzerinden Anadolu'ya gelirken Türkler bu sanatı getirdiler ve geliştirdiler.
Selçuklu mimarları, Artukoğullarında da görülen ve «şemsiye» denilen cam süslemeleri kullandılar.
Fakat Selçukluların son derece incelmiş ve gelişmiş vitray örnekleri, Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubadâbâd Sarayı kazılarında ele geçen cam parçaları ve alçı süslemeler vardı.

Vitray sanatı Selçuklular döneminde geliştirilmiş, Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’un fethinden sonra bir çok tarihi mimarilerde Vitray Tekniği ile muhteşem çalışmalar yapılmıştır.

Evlerde, cami, medrese, şifahane, saray gibi anıtsal binalarda vitraylar normal pencere dizisinin üstünde oluyordu.

«Kafa penceresi» denen bu nakışlı camlar, bitkisel ve geometrik şekillerle nefis bir bezeme biçimi oluşturuyordu.
Bu camlardan süzülen ışıklar yapı içinde değişik yansımalar yapıyordu. Osmanlı vitrayının en güzel örnekleri Süleymaniye, Rüstempaşa, Yeni Cami gibi büyük mabetlerde, Topkapı Sarayı, Hünkâr Kasrı v.b. saray, kasır ve yalılardadır.

Alıntıdır....
 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
GELENEKSEL TÜRK SANATLARI BÖLÜM 3

EBRU SANATI

Geleneksel Türk Sanatlarından, ebru, yoğunlaştırılmış su üzerine toprak ve toz boyalarla resim yapma sanatıdır.
Koyulaştırıcı bir madde ile kıvamı arttırılmış suyun üzerine, içine öd katılmış, suda erimeyen boyaların serpilmesi ve su yüzeyinde meydana gelen şekillerin bir kağıda geçirilmesiyle yapılır.


Ebru türleri

* Battal ebru : Su üzerine serpilen boyalara hiçbir müdahale olmaksızın yapılan ebru
* Gelgit ebru : Battal ebrudan sonra, önce enlemesine ,boydan boya, daha sonra yukarıdan aşağıya çizgiler çekildiğinde elde edilen ebru
* Şal ebru : Gelgit ebrudan sonra çapraz çizgiler çekilerek elde edilen ebru
* Somaki ebru
* Taraklı ebru
* Bülbül Yuvası
* Çiçekli ebrusuk
* Hafif ebru
* Koltuk ebrusu
* Hatip ebrusu
* Yazılı ebru :
* Akkase ebru : "Akkase" (عاكسه), "yansıma" veya "kalıp" manesidir. "Aks" (عكس) "negatif" Arapca dilde asli ve şimdi Farscadan Türkce'ye geldi.
Bir oyma kağıti kalıp veya Arap zamkı kullanılarak ebrunun figür ya da yazı şeklinde kapatılan yerlerinin ebru almaması sağlanarak yapılan figüretif ebru türü.
* Kumlu ebru : Yüzey gerilimi düşük bir teknede, sürekli aynı noktaya boya damlatarak yapılan ebru çeşidi.
* Neftli ebru : Battal ebru türünde tekneye atılan son boyanın içine neft katılarak yapılan ebru çeşidi.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
Ebru malzemeleri ve ön hazırlık

Kitre

Ebru yapımında kullanılan suyun belli bir yoğunluğa sahip olması ve özel olarak hazırlanan boyayı üzerinde tutabilmesi gerekmektedir, her hangi bir suyla ebru yapılamaz.
Ebrunun suyuna bu özelliği veren maddenin ismi kitredir.
Kitre, Türkiye'nin güney ve güneydoğu bölgelerinde kırlarda yetişen yabani bir dikenin özsuyudur.
Köylüler kırlarda geven dikeninin gövdesine bıçakla çizik atar, birkaç gün beklerler.
Bitkinin özsuyu çizik bölgeden akar ve kurur.
Bir ağaç kabuğuna benzer görünüm alır. Bu kabuklar tek tek toplanır.
Kabuk şeklinde olan kitre aktarlarda satılmaktadır.
Ebrunun suyu hazırlanırken musluk suyunun içine belli ölçülerde kitre konulur.
Su ağzı kapalı bir kapta bu şekilde bir süre bekletilir. Belli zaman aralıklarıyla çalkalanarak eriyen kitre özünün dağıtılması gerekir.
Suyun yeterli yoğunluğa ulaşmasından sonra, içinde kalan erimemiş kitre kalıntılarını ayırmak için, ebru suyu iyice süzülmelidir.

Kitre ebru yapımında kullanılan, suyun belli bir yoğunlukta olması için suya karıştırılan maddelerden biridir.
Ünlü Ebrucu Sacid Okyay ebru yapımında en iyi sonucu salebin verdiğini ancak kitrenin daha ucuz olması sebebi ile kitre kullandığından bahseder.


Ebruda boyalar

Ebruda boya hazırlamak için özel bir hazırlık gerekmektedir. Ebruda çok çeşitli özellikte boyalar kullanılmıştır.
Günümüzde bitkisel esaslı lahor, demir oksitler, oksit yeşil ve çeşitli sentetik-organik boyalar kullanılmaktadır.
Toz pigment mermer veya cam tezgah üzerinde suyla ezilmelidir.
Hazırlanan boyanın içine kasaptan alınan öd suyu eklenerek karıştırılarak bir süre bekletildikten sonra kullanılır. Boyanın içine katılan öd, boyanın yüzey gerilimini arttırarak yayılmasını ve şekil verilecek hale gelmesini sağlar;
ne kadar çok katılırsa boya o kadar çok yayılacağından eklenen öd miktarına dikkat edilmelidir.


Fırça, tarak, bız

Kullanılan fırçalar geleneksel ebrucuların kullandığı şekilde atkılı ve kuru ağaç dallarından imal edilebilir ya da ebru için satılan fırçalardan alınabilir.
Ebru yapımında kullanılan diğer malzemelerden tarak ve bız ise evde imal edilebilir ya da tığ şiş gibi bir çok araçla ikame olunabilir.
Ebru için hazırlanmış tekneye aktarılan özel sudaki hava kabarcıkları "bız" denilen ve figür yapımında da kullanılan araçla alınmalıdır.
Aksi takdirde kabarcık olan bölümde boya dağılamaz ve ebrunun alınacağı baskı yüzeyinin fonrengi yüzeyde leke şeklinde kalabilir.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
Tarihçe

Ortaya çıkış yeri ve tarihine ilişkin kesin bir delil bulunmamaktadır. Ancak, köklerinin 9. ve 10. yüzyıla kadar uzandığı varsayılmaktadır.
Bilinen o ki, bu sanat, kağıdın tarih sahnesine girmesiyle gelişmiştir. Çin'de liu-şa-cien, XII. asırdan itibaren Japonya'da suminagaşi ve beninagaşi isimleriyle sulu vasatta yapılan bir takım çalışmaların mevcudiyeti, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesi'yle ebre (ابره) adını alarak Türkistan'da ortaya çıkan bu sanatın tarihi gelişimi hakkında, müphem de olsa bir fikir vermektedir.
Türkistan'dan en geç XVI. asır başlarında İpekyolu'nu takiben İran'a geçişinde ebri (ابری) olarak isimlendirilen bu sanat, görünüşüyle gerçekten bulut kümelerine benzer şekiller taşıdığından, buluta nisbet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır.
Osmanlı ülkesinde de revaç bulan aynı isim, telaffuz zorluğundan son yüzyılda Türkçe'de ebru'ya dönüşmüştür.
Galat olmakla beraber, kaş gibi şekiller de ihtiva ettiğinden, bu sanata ebru denilmesi bir çelişki sayılmamalıdır; çünkü ebru kelimesi Farsça'da kaş manasına gelmektedir.
XVI. asır ortalarında Mir Muhammed Tahir (میر محمد طاهر) tarafından Hindistan'da yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuk, buradan İran'a ve sonra da İstanbul'a kadar yayılmıştır.
Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbul'dan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine ***ürülen ebru kağıtları önce Almanya'da, sonra da Fransa ve İtalya'da mermer kağıdı veya Türk mermer kağıdı, hatta sadece Türk kağıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır.
Zaman içinde İngiltere ve Amerika'ya da yayılan ebru kağıdı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir başkalık gösterir.
Bunda, kullanılan değişik malzemenin de rolü olmalıdır. Belgelenen en eski ebru örneği 16. yüzyıla aittir.
Kağıdın süslenmesinde, kıt'a ve levhaların iç ve dış pervazlarında, yazma ciltlerinde yan kağıdı olarak sıkça kullanılmıştır.

Ebru hakkında Türkçe kaleme alınmış bilinen en eski eser, 1615’ten sonra yazılan "Tertib-i Risâle-i Ebrî" (ترطيبِ رسالهِ ابری) adlı yazma kitapçıktır.

Günümüzde bilinen ebru tarzındaki eserler ilk kez Orta Asya - Osmanlı coğrafyasında ortaya çıkmıştır.
Ebrunun tarihi ile ilgili olarak sayın Uğur Derman (Türk Santında Ebrû), tarihi kestirilebilen en eski ebru olarak, üzerinde Mâlikî Deylemî’ye ait bir kıt’anın bulunduğu ve Gürcistan’da yazılmış olan 1554 tarihli bir ebruyu gösterir.
Bu ebrunun, hafif ebru olarak yapılmış olması ve hafif ebrunun ancak belli bir ustalaşmadan sonra yapılabildiği gözönüne alınacak olursa, ebrunun orijinin çok daha eskilere dayandığı düşünülmektedir.

Osmanlı döneminde başlıbaşına bir sanat ve iş kolu olan ebruculuk, 20.yüzyıl başlarına gelindiğinde unutulma noktasına gelmiştir.

Bu sanatın tekrar hayat kazanması, ebru sanatına 'çiçekli ebru'yu hediye eden büyük sanatçı Necmeddin Okyay sayesinde olmuştur.
Okyay'dan sonraki büyük merhale Mustafa Düzgünman'dır.
Mustafa Düzgünman'ın talebelerinden Niyazi Sayın, Sabri Mandıracı,Timuçin Tanarslan,Alparslan Babaoğlu,Fuat Başar bu sanatın yeniden yaygınlaşmasında büyük gayret sarfetmişlerdir.


Tarihteki ebru ustaları.

Ethem efendi, Sacid Okyay, Mehmet Necmedin Okyay, Mustafa Düzgünman


Günümüzde bilinen ebru ustaları;

Timuçin Tanarslan, Alparslan Babaoğlu, Fuat Başar, Köksal Çiftçi, Yılmaz Eneş, Recep Aydın Güleç, Sabri Mandıracı, Sedat Altınöz, Hüseyin Yalçınkaya, Füsun Arıkan, Hikmet Barutçugil, Hicabi Gülgen, Mukadder Kavas Siviloğlu, A.Burhan Ersan, Nilgün Çevik, Beki Almaleh, A.Mahmut Peşteli, Mehmet Selim Saygılı

Alıntıdır...
 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
BOYALAR

Türk ebru geleneğinde yalnızca suda erimeyen, asit ve kazein içermeyen ve ışıktan etkilenmeyen doğal boyalar kullanılır.

Boyalar yaklaşık 50x50 cm boyutlarında düz bir mermer üzerinde, destiseng (el taşı) ile ezilmek suretiyle kullanılır.
Destiseng, üzerinde boya ezilen mermerle aynı cins mermerden, aşağı yukarı 15 cm uzunluğunda, boyayı ezen yüzü 6-7 cm çapında bir yarım daire ve üstünde de kullananın tutması için bir tutamak bulunana bir taştır.
Yaklaşık bir avuç dolusu boya, mermerin ortasına yerleştirilir ve onun da ortası çukurlaştırılarak buraya su konur ve karıştırmak suretiyle boya çamur hale getirilir.
Destiseng, çamur haldeki boyanın üzerinde 8 çizer gibi dolaştırılarak boya ezilir. Dağılan boyalar zaman zaman bir spatula yardımıyla tekrar ortaya toplanır.
Boyanın ezilip ezilmediği ancak teknede anlaşılır.
Bir müddet tecrübeden sonra ebrucu, hangi boyayı ne kadar ezeceğini öğrenir.
Yeteri kadar sulandırıldığında ve doğru öd ayarı yapıldığında kumlanmadan açılan ve kâğıda akmadan tesbit olabilen boya yeterince ezilmiş demektir.

Geleneksel Türk Ebrusu'nda kullanılan ana renkler şunlardır ;

Çamlıca toprağı
Beyaz
Siyah
Sarı
Aşı Boyası
Kahverengi
Kırmızı
Lâhor Çividi
Çamaşır Çividi


Çamlıca toprağı, Lâhor Çividi ve Çamaşır Çividi dışında sözü edilen boyalar nalburlardan, Lâhor Çividi ve Çamaşır Çividi ise aktarlardan temin edilir.

Bu renkler kullanılarak elde edilen ara renkler ise şunlardır ;

Aşı Boyası + Lâhor Çividi = Koyu Kahverengi
Sarı + Lâhor Çividi = Yeşil
Çamaşır çividi + Kırmızı = Mor
Beyaz + Siyah = Gri
Beyaz + Lâhor Çividi = Açık mavi

Yukarıda sıralanan renkler, arzu nisbetinde birbirleriyle karıştırılarak asit ve kazein içermeyen, suda erimeyen ve ışıktan etkilenmeyen her tür renk elde edilir.

ÇAMLICA TOPRAĞI İstanbul'un Çamlıca Tepesi'nde bulunan kırmızı renkli topraktır. Bir elek ile taşlarından ayıklanarak toplanır. Ezildiğinde tütün rengine yakın bir renk verir. İsten elde edilen ve bundan dolayı çok hafif olan siyah boyaya katılır. Islah etmek üzere akan boyalara ilâve edildiği gibi serpmeli ebruların serpme boyası olarak ya da yalnız başına kullanılır.

BEYAZ Üstübeç. Yağsız olanı beyaz boya yapmak için, litopon üstübeci de denen yağlı olanı ise neftli boya hazırlamada kullanılır.

SİYAH İsten yapılır. Çok hafif olduğu için tek başına kullanılmaz. Çamlıca toprağı ile karıştırılır.

SARI Oksit sarı. İnorganik bir pigmenttir.

AŞI BOYASI Oksit kırmızı . İnorganik bir pigmenttir.

KAHVERENGİ Oksit kahverengi. Çeşitli tonları vardır. İnorganik bir pigmenttir.

KIRMIZI Suyla karışabilen pigment kırmızı. Organik bir pigmenttir. İnorganik olanı içerdiği kadmiyumdan ötürü son derece zehirlidir.

LÂHOR ÇİVİDİ Lahor çividi ya da bebe çividi adıyla bilinen ve bebeklerin ağzında oluşan aft hastalığının tedavisi için kullanılan ilacın hammaddesidir. Gevrek, taş gibidir. Bitkisel ve çok güçlü bir boyadır. Dövülerek toz haline getirilir.

ÇAMAŞIR ÇİVİDİ Beyaz çamaşırlar için ağartıcı olarak kullanılan mavi bir tozdur.

Boyalara eklenecek su ve ödün ayarı da şu şekilde yapılır.

Kitrenin kıvamının ayarı aşağıda KİTRE bahsinde belirtildiği gibi kontrol edilir.
Boya ayarına ödü en az boyanın ayarıyla başlanır.
Süt kıvamında sulandırılan boyanın içerisine, fırça kavanozun kenarına sıyrılıp tekneye serpildiğinde ebrucunun ustasından gördüğü miktar ölçüsünde açılana kadar öd ilave edilir.
Ödü fazla olan boyaların ayarları da ödü az olan boyaların üzerine serpmek suretiyle yapılır.
Çiçek ve hatip ebrusu yapımında kullanılacak olan boyaların ayarları ise zemin ebrusunun üzerine damlatmak suretiyle yapılır.
Boyaların ayarı konusunda bu sitenin muhtelif sayfalarında açıklamalarda bulunulmuştur.

Alıntıdır..


 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
teşekkür ederim
devam edecek yazılar daha anlatacak bize özgü o kadar çok konu varki
bunlar daha hiç bir şey değil








 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
Kitre Hazırlanışı:
Uygun bir kaba alınan 1.5 lt arıtılmış su veya memba suyunu karıştırırken içine 3 çay kaşığı Pebeo Marbling Thickener (ebru tozu) nu yavaş yavaş serperek eritiniz.
Eritme işlemini kitre tozunun su içinde topaklanmamasını sağlayacak şekilde yapmalısınız.
Kitre ne kadar uzun süre karıştırılarak hazırlanırsa kalitesi de o kadar iyi olur.
Yaklaşık 30 dk.

içerisinde koyu şerbet kıvanıma gelen kitreyi süzme torbasından süzerek ebru yapacağınız tekneye alınız.

2 saat dinlendikten sonra kullanıma hazırdır.
24 saat boyunca bozulmadan kullanılabilir.
 

Grafiks

Üye
31 Ağu 2011
60
0
cyprus
EBRU ÇEŞİTLERİ

Geniş ağızlı bir kap içerisinde belli ölçülerde hazırlanan "kitre" (Çalıdan çıkarılan bir tür zamk) su karışımı üzerine serilen özel toz boyaların, "biz" adı verilen ince bir çubukla şekillendirilmesi ile hazırlanan ebru deseni, üzerine yatırılan kâğıda aktarılır.

Kâğıdın ebru uygulamasına uygun olması ve sıvı üzerine yatırıp kaldırılması sırasında dikkatli olunması gerekir.

Ebru ustası, fırçalarını gül dalı ve atkuyruğundan kendisi yapar ve çoğunlukla geleneksel desenleri kullandığı kompozisyonlar üzerinde çalışır.
Eğer kendisi bir desen geliştirir ve bu kabul görürse bu desen o ustanın adını alır.

Bu şekilse ortaya çıkan ebru desenlerine örnek olarak barut ebrusu (Hikmet Barutçugil), Necmettin ebrusu (Necmettin Okyay) sayılabilir.

Akkase Ebru, Ebrulu Akkase, Battal Ebru, Somaki Ebru, Hafif Ebru, Taraklı Ebru, Gelgit Ebru, Tarz-ı Kadim Battal Ebru, Yazılı Ebru diğer ebru çeşitleridir.

A. Gelenekli Ebru

Ebrunun bilinen tarihi içinde, yetişmiş ustalar tarafından sıkça kullanılan desen çeşitleridir.
Başlıcaları Battal, Gelgit, Taraklı, Bülbül yuvası ve bunların bazı çeşitleridir.


1. Battal Ebru
Battal EbruEbrunun bilinen en eski tarzıdır.
Diğer bütün desenler, battal deseninden çıkar.
Bu desene kısaca ebrunun anası ya da atası diyebiliriz.
Yapımı, öd sıralarına göre, yani ödü az olan boyaları önce, çok olan boyaları sonra atma suretiyle yapılır.
Tek veya çok renkli olabilir.
Boyalar teknenin yüzeyine serpilir ve daha sonra kâğıda aktarılır.

• Tarz-ı Kadîm
Merhum Mustafa Düzgünman'ın geliştirdiği bir ebru tarzıdır.
Önce battal döşenmiş bir desen üzerine, mümkün olduğunca açık bir renkten iri damlalar halinde bir renk atılır.
Daha sonra, bunun üzerine, yine uygun bir renkte çok küçük, 2-3 mm hatta bazen 1 mm çapında serpme ebru yapılır.

• Zemin Battal
Az veya tek renk ile yapılır.
Bir rengin değişik tonlarının da kullanıldığı görülmüştür.
Ancak renkleri açıklı koyulu kullanma geleneksel olarak pek fazla görülmemektedir.
Bu desen Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman tarafından zemin olarak sıkça kullanılmıştır.

• Mustafa Düzgünman Battalı
Bu tarz, M. Düzgünman'ın geliştirdiği ve Nusret Hepgül'ün "Mustafa Düzgünman Battalı" adını verdiği bir tarzdır.
Bu tarzda, zeminde iki küçük renk kullanılmış, gel-git üzerine çok iri damlalar halinde bir desen, onun üzerine de çok ince bir desen serpme yapılmıştır.

• Ethem Efendi Battalı
Sarı gülbahar boyalar üzerine sarı-lacivert lahor kullanılarak yapılan bir tarzdır.
Lahor (indigo) bitkisel esaslı bir boyarmaddedir.
Son kat olarak atılan boyanın içine biraz fazla öd ve neft katılarak yapılır.

• Neftli Battal
Battal döşenmiş bir zemin üzerine içine birkaç damla neft (tercihen çam terebenti) katılmış boya serpilerek elde edilir.
Hareli görünüm verir.

• Somaki Battal
Genellikle iki renk yapılır.
İkinci renge fazla miktar öd katılarak birinci rengin iyice sıkıştırılıp, damarlar haline gelmesi sağlanır. Böylece somaki mermer görünümü elde edilir.

• Serpmeli Battal
Bilinen herhangi bir battal ebrusu yapıldıktan sonra zemine zıt bir renk ile genellikle açık renkte çok küçük damlacıklı son kat boya atılır.

2. Gelgit Ebru
Battal zemin atıldıktan sonra, bir çöp, iğne veya bız yardımıyla teknenin kenarlarına paralel olarak desenin çizilmesi ile oluşur.
Bu çizgi aralıkları istenilen genişlikte olabilir.
Kalın uçlar geniş alanı etkileyeceğinden paralellerin arası daha geniş, ince uçların arası daha dar olabilir.
Bu paraleller zıt yönlerde de birkaç defa tekrarlanabilir.
Bu işlem özel hazırlanmış tarak da kullanılabilir. Gelgit hareketi çapraz olarak da yapılabilir.

3. Şal Ebrusu
Gelgit yapıldıktan sonra teknenin çaprazına doğru, genellikle geniş aralıklı yapılan gelgit sonucu elde edilir.
Ayrıca Mustafa Düzgünman'ın yine gelgit üzerine dıştan başlayıp, ortaya doğru daireler çizerek yaptığı şal desenleri vardır.
Bu çapraz çizgiler yumuşak 'S'ler çizilerek de yapılabilir.

4. Taraklı Ebru
Battaldan sonra yapılan gelgit deseninin üzerine taraklar yardımı ile yapılan desen türüdür. Gelgit yapmadan da taraklar yardımı ile değişik desenler elde etmek mümkündür.

5. Bülbül Yuvası
Genellikle küçük taneli battal ebrusu yapıldıktan sonra dıştan başlayıp içe doğru istenilen çapta (genellikle 3-5 cm çapında) spiraller çizilir.
Bu spiraller içten dışa doğru da olabilir.
Ayrıca gelgit, taraklı gibi desenler üzerine de yapılabilir.
Bülbül yuvaları bir bız yardımı ile tek tek yada geniş aralıklı kalın uçlu bir tarak ile tüm tekneye yapılabilir.
Yapımı, öd sıralarına göre, yani ödü az olan boyaları önce, çok olan boyaları sonra atma suretiyle yapılır.
Tek veya çok renkli olabilir. Boyalar teknenin yüzeyine serpilir ve daha sonra kâğıda aktarılır.

6. Kumlu - Kılçıklı Ebrular
Kumlu ebruların en güzeli, bitkisel esaslı olan lahor çivitinden elde edilir.
Kumlu ebru elde etmek için teknenin ortasına lahor çividi damlatılmaya başlanır.
Bu işleme, teknenin bütün yüzü kaplanıncaya kadar devam edilir.
Birbirini iterek sıkışan boya, çatlamaya başlar.
Aynı işlem, teknenin bir kenarının ortasından diğer bir kenarının ortasına kadar, yavaş yavaş damlatılarak da yapılabilir.
Bu tarz, hattatların pervaz veya cetvel olarak çokça kullandıkları bir desendir.

7. Hafif Ebru
Genellikle üzerine yazı yazmak için hattatlar tarafından kullanılan açık, soluk renkli ebrulardır. Normal astar kıvamına aynı miktar su ilave edilerek astar cıvıklaştırılır.
Ayrıca, boyarmaddelerin su ve öd miktarları artırılarak da yapılabilir.
Böylece renkler kolay ve çokça açılacağından açık renkli olurlar.
Aynı kağıda iki veya daha çok ebru yapılmak istendiğinde de bu desen kullanılabilir.

8. Çift Baskılı Ebrular
Ebrulanmış kağıtları kuruduktan sonra tekrar başka bir desenle ebrulayarak elde edilir.
Gerektiğinde ikiden fazla desen aynı kağıda alınabilir.

9. Akkase Ebru
Aynı zemin üzerine birden fazla baskı yaparak yazı veya desen elde edilen ebru çeşididir.
Hafif ebru üzerine; geleneksel olarak arap zamkı ile hazırlanmış sıvı, yazı ise fırça yardımı ile sürülür veya kamış kalem ile yazılır.
Böylece hafif ebrunun yüzeyi arap zamkı ile kaplanmış olur.
Kuruduktan sonra daha koyu veya yoğun bir desen aynı kağıda tatbik edildiğinde, arap zamkı olan yerler boyayı almayacağından yazı veya desen gözükür.
Aynı teknikler şablonlama ile de yapılabilir.
Ayrıca arap zamkı yerine koyu kitre, silikon, çeşitli şeffaf sonuç veren yapıştıcılar da kullanılabilir.

10. Hatip Ebrusu
Kısaca "içiçe damlatılmış renklerden oluşan daireleri şekillendirmek " olarak tanımlanabilir.
Çiçekli ebrunun temeli sayılırlar.
Hatip Ebrusu'nu uygularken önce herhangi bir ebru türü zemin olarak yapılır.
Bu zemin üzerine kalın bir bız veya damlalık kullanarak, çapları 2-4 cm'yi geçmeyen eşit aralıklı daireler oluşturulur.
Görüntünün belirgin olması için, ilk renk genellikle koyu seçilir .
Daha sonra ikinci, üçüncü, hatta istenirse dördüncü renk konulur.
İnce bir uç, iğne veya bız yardımıyla desenleme yapılır.

B. Çiçekli Ebru (Necmeddin Ebruları)

Merhum üstâd Necmeddin Okyay'ın geliştirdiği ve kendi adı ile anılan ebru türüdür.
Bu tür ebrular ebru sanatının plastik sanatlar içinde yer almasında önemli bir yer tutar.
Daha önce bahsi geçen herhangi bir ebru deseni zemin olarak yapılır.
Genellikle hafif, açık renkli olamsına dikkat edilir.
Bu zeminlerin üzerine bir bız yardımı ile damlatılan boyaların şekillendirilmesiyle yaprak ve çiçek desenleri çizilir.
Bu türde bugüne kadar lale, karanfil, sümbül, menekşe ve papatya sıkça kullanılmıştır.
Şüphesiz başka çiçek türlerini de denemek mümkündür.

Alıntıdır.
 
Son düzenleme:
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.