Türk devletlerinin tarihi -geniş çalışma-

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Kazan Hanlığı
İdil (Volga) Irmağı kıyısındaki Kazan şehrinde kurulmuş bir Türk Devleti. Kuzeydoğu Avrupa’ya göç eden Türkler tarafından 15. yüzyılda kurulup* 16. yüzyılın ortalarında Ruslar tarafından yıkıldı.
Kazan Hanlığı* Volga Bulgarlarının yaşadıkları bölgede* Altınordu Devleti'nin eski hanlarından Uluğ Muhammed Han tarafından* 1437 tarihinde kuruldu. Hanlığın ahâlisini* Orta Asya’dan gelme yerleşik ve yarı göçebe Türkler ve Finliler meydana getiriyordu. Uluğ Muhammed Han (1437-1445)* gelişmesini devleti için mahzurlu gördüğü Moskova Knezliği’ne karşı* 1439-1445’te sefere çıkıp* Rus kuvvetlerini bozguna uğrattı ve Knez Vasili’yi esir etti. Ruslar* Kazan Hanlığının hakimiyetini tanıyıp* harp tazminatı olarak her yıl haraç vermeyi* Kazan memurlarının Rus şehirlerinde vazife yapmasını ve Oka Nehri boyunu şehzade Kasım’a yurt olarak vermeyi kabul ettiler. Oka Nehri boyunda kurulan Kasım Hanlığı sayesinde* Moskova Knezliği kontrol altında tutuldu.

Teşkilâtçı* tedbirli* cesur ve akıllı bir idareci olan Uluğ Muhammed Hanın vefatıyla oğlu Mahmud Han (1449-1462)* Kazan Hanlığı tahtına geçti. Mahmud Han devrinde* Kazanlılar sulh* sükûn* huzur ve refah içinde yaşadılar. Mahmud Hanın* 1462’de vefatıyla* oğlu Halil (1462-1467) ve İbrahim (1467-1479)* Kazan Hanı oldular. İbrahim Han devrinde taht mücadeleleri başladı. İbrahim Hana karşı bazı beyler Kasım Hanlığının kurucusu Kasım’ı* Kazan Hanı olarak tanıdılar. Türklere karşı fırsat kollayan Moskova Knezliği* bu durumu değerlendirerek* İbrahim Hana karşı* Kasım Hanı destekledi. Hanedanlık meselesi* Moskova Knezliğinin kontrolünü gevşettiğinden Ruslar* Türklerin hakimiyetinden kurtulmak için faâliyete geçtiler. Papalık tarafından* Bizans sülâlesinden Sofya ile evlendirilen Üçüncü İvan* 1480’de Türk hakimiyetinden ayrılarak* istiklâlini ilan etti. Kazan Hanlığındaki taht mücadeleleri* 1552 tarihine kadar devam etti. Kazan tahtına sahip olmak isteyen prensler* Ruslar’dan da teşvik ve yardım alarak* iktidar mücadelesine devam ettiler.

Kazan Hanlığının iç işlerindeki karışıklıklardan* büyük ölçüde istifade eden Ruslar* 1487 yazında Kazan’a girdiler. Muhammed Emin (1502-1518)* Rus taraftarı görünerek* usta bir siyaset takip edip* 1506’da Rusları* Kazan’dan attıysa da* bütün tehlikeyi ortadan kaldıramadı. 1521’de Kırım sülalesinin* 1552’de Astırhanlıların hakimiyetine geçen Kazan Hanlığı* devamlı Rus saldırılarına uğradı. İlk "çar" unvanlı Moskova Knezi olan Dördüncü (Korkunç) İvan* Hıristiyan Avrupa’dan silah ve asker de alarak* 150.000 kişilik ordusu ve 150 top ile* Kazan Hanlığına karşı harekete geçti. Kazan’ı müdafaa eden* şehirdeki 33.000 asker ve dışarıdaki 15.000 atlı Hanlık kuvvetleri ile Ruslar arasında* 1552 yazında* şiddetli çarpışmalar meydana geldi. Kazan’daki müdâfilerin huruç harekâtı ve atlı kuvvetlerin saldırıları sonucu* Rusları yok etme metodu* Avrupa’dan getirilen toplar ve İngiliz mühendislerinin duvar altı lağım tekniği karşısında tatbik edilemedi. Ağustos başında Kazan’a giren Ruslara karşı* sokak muharebeleri yapıldı. Ruslara karşı en şiddetli mücadele* Kul Şerif Camii ve Medresesi çevresinde oldu. Seyyid Kul Şerif dahil bütün medreseliler şehid edildiler. Yadigâr Muhammed Han ve etrafındakiler esir edildi. Kazanlıların çok azı dışında* genç-ihtiyar* kadın-erkek katliama uğradı. Maddî ve manevî kültür eserleri imha edilerek* şehir ve devletin hazineleri* Ruslar tarafından yağmalandı. Kazan ülkesi* Rusların hakimiyetine girince* çeşitli tarihlerdeki istiklal mücadeleleri kanlı şekilde bastırıldı. Bugün* Kazan’da Rusya Federasyonuna bağlı Volga (İdil) Tatar Cumhuriyeti hakimdir.

1437-1552 tarihleri arasında* Kuzeydoğu Avrupa’da hakim olan Kazan Hanlığı* Türkler tarafından kurulmuştur. Ruslar* Türkleri sevmediklerinden buranın ahalisine* Moğollara izafen Tatar diyerek onları kötülemektedirler.

Hanlıkta* yerleşik Bulgar Türkleri ve yarı göçebe Kıpçak Türkleri hakimdiler. Hanlığın başında bulunan “Han”* boyları temsilen “Karacılar Dîvânı” ile idarede söz sahibi idarî* askerî ve dinî temsilciler* hükümeti meydana getirirdi. Saltanat* hanedandan en büyük oğulun hakkıydı. Bütün memleketi alâkadar eden meseleler için* temsilciler heyetinden meydana gelen Kurultay toplanırdı. Kazan Hanlığının iktisadî temeli* tarıma dayanırdı. İslavlara* hububat mahsulleri* meyve* bal* balmumu* balık ile çeşitli kürk ve eşyaları ihraç edilirdi. Kazan’da yabancı tüccarlar için ayrı bir bölge kurulmuştu. Her yıl* 24 Eylül günü* Volga Nehrindeki adada panayır kurularak* ülkenin her tarafındaki tüccarlar burada toplanır* alışveriş yaparlardı. Kazan’da saraylar ve camiler inşa edilerek* âlimlerin ve dinî müesseselerin bütün ihtiyaçları* devlet bütçesinden karşılanırdı. Dânişmend* derviş* hâfız* hâkim* kadı* molla yetiştirilerek* her Kazanlı* İslâm dininin esaslarını öğreninceye kadar* cami* mektep ve medreselerde okutulurdu. Kul Şerîf Camii ve Medresesi en meşhur Kazan müessesesidir. Kazan Hanlığı* Ruslar tarafından işgal edilince maddî ve manevî eserler yağmalanıp* tahrip edildi. Katliamlarda* devlet adamları ve âlimlerle birlikte* çocuklar ve kadınlar da insafsızca öldürüldüler.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Kırım Hanlığı
Kuzey Karadeniz kıyısındaki Kırım Yarımadasında kurulmuş bir Türk devleti.
Altınordu Devleti'nde hânedanlık mücadelesine katılan sülâle mensupları ve âsi kabile beylerinin sığınağı Kırım Yarımadasıydı. Burada 14. yüzyıldan itibaren başlayan hakimiyet kurma mücadelesi* 15. yüzyılda Hacı Giray tarafından gerçekleştirildi.

Hacı Giray* Cengiz Hanın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Tokay Timur soyundan gelmekteydi. Babasının* Kırım’daki taht mücadelesi sonunda Litvanya’ya göç ettiği ve Kral Vitold’un yanına sığındığı sıralarda dünyaya gelen Hacı Giray* büyüdükten sonra* Şirin kabilesinin yardımıyla Kırım’ı ele geçirdi.

Kırım Hanlığını kurma tarihi kesin olmamakla beraber* bastırdığı paranın 1441 tarihini taşımasından* belirtilen bu tarihten daha önceki yıllarda devleti kurmuş olduğu anlaşılmaktadır.

Hacı Giray da* diğer hanlar gibi üzerinde hak iddiâ ettiği Altınordu tahtını ele geçirmek için* Lehistan Kralı ve Moskova Rus Prensi ile anlaşma yapmaktan çekinmedi. Bu arada* Kefe Cenevizlilerine karşı* Fatih Sultan Mehmed Han ile de anlaştı.

Hacı Giray’ın 1466 tarihinde ölümünden sonra* oğulları Mengli Giray ile Nur Devlet arasında taht mücadelesi başladı. Mengli Giray* Osmanlı Devleti'nin yardımıyla* hanlık tahtını ele geçirdi. Fakat* vaad ettiği yardımı göndermemesi üzerine yakalanarak İstanbul’a götürüldü. Kardeşi Nur Devlet tahta geçti. 1478 tarihinde Mengli Giray’ın; Kırım Hanlarının tayin ve azil haklarını Osmanlı padişahına veren* padişahın açacağı seferlere Kırım hanının da katılmasını kabul eden bir antlaşma yapması üzerine* İstanbul’dan Kırım’a han tayin edildi. Mengli Giray’ın üçüncü defa Kırım hanı olması üzerine kardeşleri Nur Devlet ve Haydar* Moskova’ya kaçtılar. Mengli Giray* Osmanlı himayesinde tahtı ele geçirmesiyle* papalığın teşvik ve yardımlarıyla devamlı genişleyen Moskova Knezliğine karşı* Kırım Hanlığını garanti altına aldı. Kırım kuvvetleri* ilk defa* Sultan İkinci Bayezid Hanın* 1484 Akkerman Seferine katıldı. Osmanlılar ile münasebetini arttıran Kırım Hanlığı ile 18. yüzyılın sonuna kadar askerî* siyasî* iktisadî* kültürel işbirliği yapıldı. Kırım hanı* 1502’de Saray şehrine hücum ederek Altınordu Devletinin yıkılmasına sebep oldu. Moskova Knezliği* 1502 yılına kadar Altınorduluların korkusundan Kırım’a muhtaç olup* Mengli Giray ile iyi geçinirken* bu tarihten sonra Rusya* Mengli Giray’ın düşmanlarıyla anlaşarak Kırım’a karşı cephe almaya başladı. Mengli Giray da* Litvanya ve Lehistan Kralı Dördüncü Kazimir ile Rusya’ya karşı anlaşarak* Osmanlı Devletinden başka* bu Avrupa devletleriyle de ittifak kurdu.

Mengli Giray’ın 1514’te ölümüyle tahta geçen oğlu Mehmed Giray ile Kazan tahtına getirilen Sâhip Giray da* Rusya’ya karşı birlikte hareket ettiler. Mehmed Giray* 1521’de Moskova’yı kuşatıp* Rusları yenerek onları haraca bağladı. Ruslar* bu haracı* Deli Petro (1682-1725) zamanına kadar ödediler. Mehmed Giray’ın 1523 tarihinde Astrahan Seferinden dönüşünde* Nogayların yaptıkları baskınla öldürülmesinden sonra yerine geçen hanlar* Rusya ile mücadeleyi devam ettirdiler. Bu hanlar arasında Sâhip Giray (1532-1551) ve Devlet Giray (1551-1577) devrinde Ruslara karşı yapılan mücadele başarılı oldu. Devlet Giray’ın hanlığı sırasında Kazan ve Astrahan* Rusların eline geçti. Bu enerjik han* adı geçen şehirleri geri alabilmek için Ruslarla çetin çarpışmalar yaptı. Yine bu han zamanında* Kırım Hanlığı için tehlikeli görülen Nogaylar* Özi Irmağının batısına* Turla ve Tuna arasına yerleştirildi. Rus yayılmasına karşı tedbir alınarak* Doğu Avrupa’ya* Orta Asya’dan Türk boyları getirilerek yerleştirildi. Bucak’a (Besarabya) Müslümanlar yerleştirilerek* kuvvet dengesi sağlandı. Kafkasya’daki Çerkezler ve Kıpçak bozkırlarındaki yerli ahâli ile münasebetler kuvvetlendirilerek* Kırım hanının ve Osmanlı sultanının otoritesi buralarda hakim kılındı. Osmanlılar* Orta Asya’daki Türkleri Rusya’ya karşı desteklemek ve münasebet kurmak için Don-Volga kanal projesine başladılar.

Devlet Giray’ın 1577’de ölümünden sonra* Kırım’da taht mücadelesi başladı. 1588 tarihinde tahtı ele geçirmeyi başaran ve “Bora” unvanı ile tanınan İkinci Gâzi Giray Han* ülkede birlik ve beraberliği tesis ederek* Osmanlıya sadakatini arz etti. Daha sonra da rakibi Murat Giray’a yardım eden Moskova hâkimi Çar Feodor üzerine yürüdü. Fakat* Osmanlı Devletinin Avusturya ile yaptığı savaşa katılmak için* harbi bırakıp Ruslarla anlaşma yapmak zorunda kaldı (1592). Anlaşmaya göre Çar* on bin ruble vergi ve belirli hediyeler göndermeyi kabul etti.

İkinci Gâzi Giray* Osmanlı-Avusturya savaşlarında büyük başarılar kazandı ve Boğdan Beyinin itaat altına alınmasını sağladı. Osmanlı Devletinin 17. yüzyıl başlarında Avrupa’da yaptığı savaşlara katılan bu yiğit Han* 1607 tarihinde vebadan öldü. İkinci Gâzi Giray’ın ölümünden sonra Kırım’da hanlık mücadelesi* yıkılış tarihi olan 1792’ye kadar devam etti. Bu arada Kırım Hanlığı* 17. yüzyıl başlarından itibaren tesirlerini göstermeye başlayan Rus Kazaklarla da mücadele etti. Osmanlı Devletinin Lehistan’a karşı* Kazak Atamanı Droşenko’yu desteklemesi sonucunda* 1672’de Lehistan’la ve arkasından Ruslarla 1678’de yapılan savaşlarda* Kırım Hanlığının büyük yardımları görüldü. Ruslarla yapılan 1678 Savaşı sonunda* Osmanlı Devleti* Ruslarla görüşme yapma yetkisini Kırım Hanlığına verdi. O sırada tahtta bulunan Murat Giray* Rus temsilcileri ile yirmi yıllık bir barış antlaşması imza etti.

1683 tarihinde* Viyana Kuşatması sırasında* Murat Giray* sadrazamdan intikam almak gayesi ile* ilerleyen Jan Sobieski idaresindeki Leh kuvvetlerini önlemedi ve bozguna sebep oldu. Bu yüzden azledilerek* yerine İkinci Hacı Giray getirildi. Hanlığın şahsî sebeplerle Osmanlı kuvvetlerini Haçlılar karşısında yalnız bırakması* ileride başına gelen felâketlere sebep oldu. İkinci Hacı Giray’ın çok kısa süren hanlığından sonra* 1684’te Selim Giray* Rusların (1687-1689) ve Lehlilerin (1687-1688) yaptıkları saldırıları yiğitçe püskürttü.

Karlofça Antlaşması (1699) ile Azak Kalesini alan Ruslar* Kırım’a ödedikleri yıllık vergiyi de kestiler. On sekizinci yüzyılda* Rus ve Avusturya kuvvetlerinin* Osmanlı Devleti ile yaptıkları savaşlar sırasında* Ruslar* Haziran 1736’da Kırım Hanlığının merkezi Bahçesaray’ı yağma ve tahrip ettiler. Kırım’ın diğer bölgeleri ve şehirleri de bu tahripten kurtulamadı. 1768-74 Osmanlı-Rus muharebelerinde* Bucak (Besarabya) 1770’lerde* Kırım Yarımadası da 1771’de* Ruslar tarafından istilâ edildi. Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım* Osmanlı himayesinden çıkartılıp* siyasî ve mülkî idare bakımından bağımsız hâle getirildi. Ahalisi Müslüman olan Kırım* dinî bakımdan yine Osmanlı Devletine bağlı kalacaktı.

Rusya* Kırım’daki Osmanlı kuvvetlerini çektirmeye Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla muvaffak olunca “sıcak denizlere inme” siyaseti dolayısıyla* bütün harp metotlarını tatbik etmeye başladı. Kırım’da başlayan hanlık mücadelesine karışan Ruslar* 1777’de Rus taraftarı olan Şahin Giray’ın han olmasını sağladılar. Osmanlı taraftarı olan Bahadır Giray* hanlık mücadelesinde Şahin Giray karşısında başarılı olamadı. Tam manâsıyla Rus taraftarlığı yapan ve Ruslar gibi yaşamaya başlayan Şahin Giray’a Kırımlılar* “kâfir” gözüyle bakmaya başlayıp* onu istemediler. Sonunda* Kırım’dan Türkiye’ye göçler başladı. Bu durumu değerlendiren Ruslar* Türklerin boşalttıkları yerlere* yetmiş beş bin Rus göçmeni yerleştirdiler. 1779’da yapılan Aynalıkavak Antlaşması ile* Kırım hanlarının serbestçe seçilmesi* Rus askerlerinin Kırım’dan çekilmesi* Osmanlı Devletinin Şahin Giray’ı tanıması maddelerinin kabul edilmesine rağmen* antlaşma kâğıt üzerinde kaldı. Çünkü Ruslar* antlaşmaya uymadılar ve askerlerini çekmediler. Kırım’ı ilhak edebilmek için* Kırım ahalisini tahrik yoluna gittiler. Osmanlılar da Çerkez ve Kuban Türklerini Rus tahriklerine karşı desteklediler.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Şahin Giray* Ruslardan da yardım alarak Kırım’ı Osmanlılardan ayırıp* Rus tipi bir ordu ve idarî teşkilatlanmaya gitti. Kırımlılar buna karşı çıkıp* harekete geçtiler. Şahin Giray* Ruslara sığındı. Osmanlıların desteklediği Bahadır Giray* 1782’de tahta geçti. Fakat Rus Generali Potemkin ile geri dönen Şahin Giray* 8 Nisan 1785’te hanlığı tekrar ele geçirdi. Bu arada Rus askerleri* otuz bin Kırımlı Türkü acımadan öldürdüler. Aynı tarihte Ruslar* Kırım’ı ilhak ettiklerini de resmen ilan ettiler. Osmanlı Devleti* bu tarihte içinde bulunduğu durum dolayısıyla Rusya’ya karşı yeni bir sefer tertip edemedi. Şahin Giray* ihanetlerinin mükâfatı olarak* Ruslardan* hanlığını devam ettirmelerini beklerken* işlerine yaradığı müddetçe büyük itibar göstermiş olan Ruslar* Kırım’ı ilhak ettikten sonra* ona yüz vermediler. Şahin Giray* İstanbul’a gitmek mecburiyetinde kaldı. Fakat* önce Rodos’a sürüldü. Sonra da idam edildi (1787). Osmanlı Devleti* Kırım’ın kurtarılması için* Ruslarla yeni bir harbe girişti ise de muvaffak olamayıp* 1792 Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhakını kabul etti. Osmanlılar* Kırım’ı Rus istilâsından kurtarmak için çok uğraştılarsa da* bir türlü muvaffak olamadılar. 1853-1855 tarihleri arasında yapılan Kırım Savaşı'nda da istenilen netice sağlanamadı. Rus işgâlindeki Kırım* 1918’de Almanlar tarafından işgal edildi. Daha sonra Beyaz Rus hükümetinin merkezi oldu. 1921’de* Muhtar (Özerk) Kırım Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Ancak* İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanlarla işbirliği yaptıkları iddiasıyla Cumhuriyet dağıtılıp* halkı sürgün edildi (1945). Kırım Türklerinin başlattığı anayurda dönüş mücadelesi* doksanlı yıllarda hâlâ devam etmekteydi. Kırımlı liderlerden Mustafa Cemiloğlu ve birçok Kırımlı aile* Kırım’da kurdukları çadırkentlerde yaşama mücadelesi vermektedir.

Kırım Hanlığının kültür ve teşkilâtı* Altınordu ve Osmanlı Devletinde olduğu gibidir. On beşinci yüzyıldan itibaren; Kırım Yarımadası* Kabartay* Kıpçak ve Taman bölgelerinde hâkimiyet süren Kırım Hanlığının merkezi* Bahçesaray şehridir. Hanlık dîvânındaki Karaçi Beyleri Altınordu ananesine göre hareket ederlerdi. Hanlığın birinci veliahdına “Kalgay”* ikincisine “Nûreddîn” denirdi. Devlet işleri* Hanın başkanlığında; Kalgay ve Nûreddîn’le birlikte* Bucak* Yedisar ve Kuban seraskerleri* Şirin Beyi* müfti* uluağa denilen vezir* kadıasker* hazînedarbaşı* defterdar* aktaçıbey* kilercibaşı* dîvân efendisi* kâdıasker nâibi* Bağçesaray kadısı ve kullar ağası tarafından idare edilirdi. Toprak* Han ailesi ve mirzalar arasında timar olarak dağıtılırdı. Buna karşılık timar sahipleri* Kırım Hanlığına asker beslerdi. Kırım askerleri* umumiyetle atlı olup ateşli silahları* Osmanlılardan temin edilirdi. Kırım süvarileri* Moskof üzerine akın yapmakta gayet usta muhariptiler. Kırım hanları* kuvvetli zamanlarında Moskova’dan ve Lehistan’dan “tıyış” adı verilen yıllık vergi alırlardı. Osmanlı seferlerine* Kırım kuvvetleri de katılırdı.

Kırım hanları* pek çok mimarî eserler bırakmışlardır. Gözleve’deki Han Camii* 1552’de Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Karagöz kasabasındaki Koleç Mescidi* Karasu’daki Şor Camii* kervansaray ve büyük hamam* Yenikale surları* Kerç’te Bayezid Camii* Mustafa Çelebi Camii* medrese ve hamam* Bahçesaray’daki Han Sarayı ve civarında bulunan türbe* 16-17. yüzyıllarda yapılmış belli başlı Kırım eserleridir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Kasım Hanlığı
Moskova yakınındaki Oka Irmağının kuzey kıyısında hüküm süren bir Türk hanlığı. Hanlığın ismi burasının ilk hakimi Kasım bin Uluğ Muhammed’e izâfeten verilmiştir.
Altınordu eski hükümdarı Uluğ Muhammed* 1436’da tahtından indirildikten sonra 1437’de Kazan Hanlığı'nı kurdu. 1445’te* Moskova Prensi Vasily ile yaptığı savaşı kazanarak* onu esir aldı. Yapılan antlaşma ile Kasım* Yılatom* Şatsk ve Temnik kazalarını içine alan bölgenin* oğlu Kasım’a verilmesi sonucunda* prensi serbest bıraktı. Böylece kurulan hanlığın başına Uluğ Muhammed’in oğlu Kasım Han getirildi.

Kasım’ın* Rus topraklarının ortasında kurduğu devletin masrafları* Moskova hazinesinden ve diğer Rus şehirlerinin gelirlerinden sağlanıyor* Kazan Hanlığı adına Moskova kontrol altında tutuluyordu. Fakat enerjik hükümdar Uluğ Muhammed Hanın* kısa bir müddet sonra vefatı* oğulları arasında taht kavgalarına yol açtı. Fırsatı değerlendiren Moskova Büyük Knezi* Kasım Hanı destekledi. Rus yardımcı kuvvetleriyle desteklenen Kasım Han* kardeşi İbrahim’e karşı harekete geçti ise de* başarı kazanamayarak geri döndü. Bu hâdiseden sonra* zaten Rus topraklarının ortasında kalan Kasım Hanlığı* Rus knezlerinin* Kazan Hanlığını karıştırmak için kullandığı bir âlet durumuna düştü. Devlet* kuruluş gayesinden tamamen uzaklaştı. Kırım Hanları ve Astırhanlar Sülalesinden hükümdarlar başa geçti. Ancak* hiçbiri* Rusların kontrolünden çıkamadı. Rusların çeşitli bölgelere düzenledikleri seferlere* Kasım Hanları da iştirak ettiler. Gittikçe zayıflayıp benliğini kaybeden Kasım Hanlığı* 1681 yılında tamamen ortadan kaldırıldı.

Kasım halkı arasında kalan Müslümanlar* daha sonra İslâm memleketlerine göçtüler. Bir kısmı ise günümüze kadar orada kaldılar.

Devletin merkezi olan Kasım şehri* Oka Nehrinin sol sahili yamacında Oka’ya dökülen iki küçük derenin arasında kurulmuştu. Kasım Han* burada bir taş cami inşa ettirdi. Tahrip edilen bu caminin yerine* 1768 senesinde iki katlı başka bir cami yapıldı. Eski minaresi ise ayakta kalmıştır. Şehirde* hanlık döneminde yapılmış bir çok eser* Ruslar tarafından yakılıp yıkıldı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Astrahan (Astırhan) Hanlığı (1466-1577)
Astrahan Hanlığı* İtil (Volga) Nehri'nin Hazar Denizi'ne döküldüğü yerde* Astrahan şehrinde kurulmuştur (1466). Astrahan şehrinin asıl adı Hacı Tarhan idi. Altın Ordu hanlarından Küçük Muhammed'in torunu Kasım Han tarafından kurulan bu hanlık* ancak 91 yıl bağımsız kalabildi.
Astrahan mıntıkası* Orta Asya ile Güneydoğu Avrupa bozkırları arasında tabiî bir geçit teşkil ettiği için* asırlarca Türk kavimlerinin doğudan batıya doğru giden akınlarına ve bunlar tarafından kurulan birçok devlet teşkilâtlarına sahne olmuştur. Biz burada* 5. asırda Bulgarlar'ı* 7-10. asırda Hazarlar'ı* 10. asırda Peçenekler'i* 11. asırda Kumanlar'ı buluyor ve nihayet 13. asırdan itibaren* Moğollar'ın rehberliği altında harekete geçen* yeni ve kuvvetli bir dalganın gelmesiyle* Altın Ordu adı altında büyük bir devletin kurulduğunu görüyoruz.

15. asrın sonlarına doğru* merkezî kuvvetin zayıflaması ile* dağılmak mecburiyetinde kalan Altın Ordu devleti sahasında* Kazan* Kırım hanlıkları ile Nogay Ordası yanında* payitahtı Astrahan olmak üzere* Küçük Muhammed'in torunu* Mahmud oğlu Kasım Han tarafından bir de Astrahan Hanlığı tesis edilmiştir (1466). En mühim ticaret yolu üzerinde bulunduğu ve zenginliği yüzünden komşu devletler ile göçebe kabileleri celbederek* bunların daimî hücumlarına maruz kaldığı için* iç istikrarını bulamayan bu Türk hanlığı* güçlü ve devamlı bir varlık gösterememiştir. Ahalinin büyük bir kısmının göçebe olup* merkezî hükümetten ziyade* kendi beylerine bağlı kalmaları da* Hanlığın zayıflamasına sebep olmuştur.

Astrahan Hanlığı* Kasım Han (1466-1490) ile kardeşi Abdülkerim Han (1499-1504) devirlerinde* merkezi Saray olmak üzere* eski Altın Ordu'nun bir kısmında hüküm süren amcaları ile işbirliği temini sayesinde* nispeten sakin bir hayat yaşamışsa da* devletin son devirleri* bilhassa Kırım Hanı Mengli Giray'ın* Saray'ı tahribinden sonra (1502)* komşu Kırım Hanlığı ile Nogay Orda'sının* bu mıntıkayı kendi nüfuzları altında bulundurmak için yaptıkları mücadeleler içinde geçmiştir. Bu mücadelelerin* iç vaziyeti ne kadar sarsmış olduğunu* hanların sık sık değişmeleri de açıkça göstermektedir.

Rus Çarı IV. İvan* Kazan Hanlığı kuvvetlerini mağlûp edip* Kazan'ı zaptettikten sonra (1552)* Astrahan üzerine asker sevk ederek kendi tabii sıfatıyla Şeyh Haydar oğlu Derviş Han'ı tahta geçirmiş (1554)* fakat Derviş Han'ın* Ruslar aleyhine Kırımlılarla münasebete girişmesi üzerine* tekrar asker sevk edip* Astrahan Hanlığını* Çarlığa ilhak etmiştir (1557). Derviş Han* kaçarak* Azak kalesine sığınmıştır.

Gerek yerli Türk kuvvetleri ve gerek Kırım ve Türkiye* Ruslar'ın buralara kadar uzanarak* Türkler'in arkasına düşmelerinin iyi bir netice vermeyeceğini anlamışlar ve mühim mıntıkanın Türkler elinde kalması için çalışmışlardır. Fakat kuvvetlerin birlikte hareket etmelerinin temin edilememesi* bu yoldaki teşebbüsleri neticesiz bırakmıştır. Bu yüzden Kanunî Sultan Süleyman'ın 1563'te yapmak istediği sefer* Malta seferi de araya girdiği için* yapılamamıştır.

II. Selim Han devrinde* Sokullu Mehmed Paşa* gerek İran seferi için nakliyatı ve gerek Türkiye ile Türkistan arasında ulaşımı temin etmek için* Don ile İdil (Volga) nehirleri arasında bir kanal açarak* Karadeniz ile Hazar denizini birleştirmek istemişti. Bu maksatla Astrahan seferine karar verilmiş ve 1567'de seferin maddî ve manevî bakımdan zarurî olduğu izah edilerek* Kırım Han'ına yazı gönderilmişti.

Nihayet 1569 senesinin ilkbaharında* Kefe Beyi Kasım Bey kumandasında* 3000 yeniçeri ile 20.000 sipahi gönderilmiş* Silistre* Niğbolu* Köstendil* Amasya* Canik ve Çorum alay beyleri ve 30.000 asker ile Devlet Giray da onlara katılmışlardı. Bu kuvvetler himayesinde* kanalın kazılması* ancak başlanmakla kalmıştır. Karadan hareket eden kuvvetler* Eylülde Astrahan yakınlarına gelince* kışlamak üzere bir istihkâm da yapılmağa başlanmıştı. Fakat asker arasında yayılan haberlerden kuşkulanan Kasım Bey* Devlet Giray'ın da teşviki ile* ağaçtan yapılmış olan istihkâmları yakarak* 20 Eylül'de Kırım'a geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır.

III. Murad Han zamanında* Astrahan meselesi tekrar gündeme gelmiş* Rus Çarı nezdinde teşebbüsler yapılmış ve nihayet bir sefere karar verilmişse de* bunun da arkası gelmemiştir. Böylece* düşmanın kuvvetinden ziyade Türk zimamdarlarının kendi aralarında anlaşamaması yüzünden* bu Türk ülkesinin mukadderatı* uzun bir zaman için tayin edilmiş oldu.

Astrahan şehri* Altın Ordu Devleti'nin başlangıçlarında* eski Hazar Devleti'nin merkezi olan İtil şehri civarında* şehrin sağ sahilinde kurulmuş ve ticaret limanı olarak ehemmiyetini bugüne kadar muhafaza etmiştir.

İbn Battuta'nın "büyük çarşıları havi* pek güzel bir şehir" diye tarif ettiği bu şehrin* o zamanlarda hanların yazlık ikametgâhları olduğu anlaşılıyor. A. Kontarini* şehrin* hanın üç yeğenine ait olduğunu ve bunların da burada yalnız kışın birkaç ay kaldıklarını* alçak duvar ile çevrilmiş olan bu büyük şehrin* evlerinin pek iyi olmadığını ve yakında tahrip edilmiş olmaları icab eden büyük binaların harabeleri bulunduğunu zikrettikten sonra* şehrin evvelce mühim ticaret merkezi olup* Bizans'tan Don yolu ile her nevi malın geldiği söylendiğini kaydediyor.

Şehir 1395/1396'da Timur Han tarafından tahrip edilmişse de* 15. asırda* bilhassa Altın Ordu'nun payitahtı olan Saray'ın inhitatından sonra* tekrar* ticaret merkezi olarak eski ehemmiyetini kazanmıştır.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Nogay Hanlığı (Ordası)
Altın-Ordu kumandanlarından Nogay (veya Nohay)* 1259'dan 1299'a kadar* yaklaşık 40 yıl* bu devletin mukadderatına hakim olmuş* ancak* Cengiz sülâle geleneğine saygısı yüzünden tahta geçmediği halde* komşu yabancı devletlerin birçoklarında o* Altın-Ordu hükümdarı gibi kabul edilmiş* elçiler ve hediyeler kabul etmiştir. Elçileri de hükümdar elçisi gibi karşılanmıştır. Aslında o* resmen Don ile Dinyeper arasındaki bölgeleri idare eden bir tümen beyinden başka bir şey değilken* 1259 ve 1296'da Galiçya'da* 1261/63'de Kafkasya seferlerinde kazandığı üstün zaferlerle sivrilmiş ve Karadeniz'in doğu ve kuzeyinde yaşayan boyları Altın-Ordu merkezinden ayıracak şekilde kendi hakimiyeti altında birleştirmiştir.
Nogay* Balkanlar'da Bulgar ve Bizans işlerine karışmış ve savaşlarda yenmiş olduğu Bizans İmparatoru Mihail Paleologos'un kızı ile evlenerek* arkasını emniyet altına aldıktan sonra* Rus Knezleri üzerinde de hakim bir duruma gelmiştir. Rus yıllıklarında* ilk olarak 1276'da bahsi geçmiştir. 1288'de Rus Knezleri* Nogay'ın Lehistan'a karşı seferine iştirak etmişlerdir.

Nogay'ın şahsî başarıları büyük olmakla beraber* Altın-Ordu tahtına oturmayıp* devlet içinde devlet gibi hareket etmesi* Altın-Ordu'nun iç savaşlarla sarsılarak zayıf düşmesine sebep olmuştur. Diğer hükümdarlar gibi* 1291'de yine Nogay'ın himayesinde Altın-Ordu tahtına geçen Tohtu* sonra ona karşı cephe almış* bu duruma son vermek maksadıyla* uzun süren bir mücadeleye girişmiş ve neticede Nogay yenilerek öldürülmüştür (1299).

Nogay idaresinde toplanan boylar* onun ölümünden sonra bu ad ile tanınmışlar ve Altın-Ordu'nun parçalanması üzerine "Nogay Hanlığı" ismi altında* ayrı bir devlet meydana gelmiştir.

Adını* Altın-Ordu Devleti'nin (1223-1502) büyük kumandanlarından Nogay'dan (ölm. 1299) alan ve bu devletin çöküşünden sonra kurulan Nogay Hanlığı* Volga'dan İrtiş'e ve Hazar Denizi'nden Aral gölüne kadar uzanan sahaları içine alıyordu. Merkezi* Yayık nehrinin mansabındaki Saraycık şehri idi.

Ahalisinin esas unsurunu Kazan* Kırım* Astrahan ve Sibir hanlıklarında olduğu gibi* Kıpçak zümresine ait Türk boyları teşkil etmekte olup* bunların içinde Türkleşmiş bir Moğol kabilesi olduğu tahmin edilen Mangıtlar* sivrilmiş durumda idi.

Kazan ve Astrahan Hanlıklarının Rusya'ya tabi olmasından sonra (1552-1557)* Nogay Hanlığı birkaç zümreye ayrılmış* Kafkasya'nın kuzeyindekiler "Küçük Orda"* Emba gölü civarında bulunanlarına "Altıkul Ordası" denmiş* İsmail Han'ın idaresinde kalanlar ise "Büyük Nogay Ordası" adı altında birleşmiş ve IV. İvan'ın hakimiyetini tanımışlardır (1555-1557).

Küçük Orda Nogayları üzerinde Rus nüfuzu* ancak 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlamış* bunlar Kazaklar tarafından batıya göçmeye zorlanarak "Bucak Ordası"* "Yedisan Ordası"* "Canıbuyluk Ordası"* "Yedikul"* "Azak"* "Kuban" gibi bölümlere ayrılmış ve Kırım Hanlığı'na tabi olmuşlardır. Sonraları mühim bir kısmı* Türkiye'ye göç ederek Anadolu'da iskân edilmişlerdir.

Rusya'da kalanlar* bugün Kuzey Kafkasya'nın çeşitli bölgelerinde yaşamaktadırlar
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Hive Hanlığı
On altıncı yüzyılda* Harezm’de kurulan ve 1920’ye kadar fasılalarla devaam eden hanlık.
Şeybânî (Özbek) hâkimiyeti sonrasında Safevî işgâline uğrayan Harezm bölgesi halkı* Yadigâr Han soyundan İlbars’ın liderliğinde birleşip* 1511 yılında* Gürgenç merkez olmak üzere* Hive Hanlığı'nı kurdular.

Yadigâr Han soyundan gelen Hive Hanları* bir asırdan fazla başta kaldılar. Osmanlılarla anlaşıp* zaman zaman İran topraklarına akınlar yaptılar. 1576’da Amuderya (Ceyhun) Nehrinin yatak değiştirip* Aral Gölüne akması neticesi ortaya çıkan kuraklık ve Kalmuk istilâsı* devletin iktisadî durumunu alt-üst etti. Hakimiyet* Özbek kabile reislerine geçti. Arab Mehmed Han (1603-1623)* kuraklığa uğrayan Gürgenç’i terk edip* Hive’yi başkent yaptı (1603). Bunun oğlu Ebülgâzi Bahadır Han (1643-1665) ve torunu Enuşe Han (1663-1687)* ilme düşkün kimselerdi. 1717’de Rus Çarı Petro’nun ordusu* Hive ordusunu mağlûp etti. İranlı Nâdir Şah tarafından işgal edilen hanlık* onun ölümüne (1747) kadar İran’a bağlı kaldı. Kongratlardan Mehmed Emin İnak (1770-1791)* Yadigâroğullarının hanlığına son verip kendi hanedânını kurdu.

Mehmed Rahim Han (1806-1825) zamânında Ruslarla dostça ilişkiler kuruldu. Buna rağmen* Osmanlılar'ın* İngilizler ve diğer devletlerle savaşmasından istifade eden Ruslar* her fırsatta Hive Hanlığı topraklarına saldırdılar. 1873’te yapılan savaş sonunda hanlığın toprakları Rus işgaline uğradı. Yapılan antlaşmayla Rus himayesi kabul edildi. Rus himayesini kabul eden İkinci Mehmed Rahim Han'dan (1864-1910) sonra* oğlu İsfendiyar Töre (1910-1918) ve sonra da onun oğlu Abdullah (1918-1920)* Han oldu. Ruslar* 1920 Şubatında Abdullah Hanı Moskova’ya götürüp* günlerce aç bırakarak öldürdüler. Yerli komünistler* Rus desteğinde Harezm Halk Cumhuriyetini kurdular. 1924 yılında* Harezm toprakları; Türkmenistan* Özbekistan ve Kazakistan cumhuriyetleri arasında taksim edilip* her yönüyle Rus sömürgesi hâline getirildi.

Kuruluşundan işgaline kadar 27 hanın başa geçtiği Hive Hanlığı* devlet idaresinde çifte hükümdarlık* dört bey ve dört vezir (mihter* kuş beyi* mahrem ve dîvân beyi) usulü hakimdi. Hive Hanlığını meydana getiren kabilelerin başında beyler vardı. Arazi sulama işlerine bakanlara Mirab* askerî işlere bakanlara Daruga* iç işlere bakanlara ise Ağa denirdi. Bozkırdan gelip yerleşen Özbekler* yerli halkı kültür bakımından etkilemişlerdi.

Hive hanları* zamanlarının büyük kısmını iç isyanlar ve düşmanlarla uğraşarak geçirmelerine rağmen* hakim oldukları topraklarda birçok cami* medrese ve kütüphane inşa ettiler. Kültürü yaygınlaştırmak için matbaa kurdular. Toprakları sulayıp* ziraatı arttırmak için kanallar açtırdılar. Hive hanlarının yaptırdıkları mimarî eserlerin bir kısmı* Rus istilâsından kurtularak günümüze kadar ulaşmıştır. Rus istilâsından bir süre önce* Mûnis Mihrab ile Muhammed Rıza Algehî tarafından yazılan ülke tarihine dair eserin bir nüshası* İkinci Mehmed Rahim Han tarafından İstanbul’a gönderilerek* Osmanlı padişahına hediye edilmiştir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Bakü Hanlığı
Azerbaycan'da bugünkü Bakü'nün doğusunda kurulmuş olan Türk hanlığı.
İran hükümdarı Nadir Şah'ın öldürülmesi üzerine* 1747 yılında Mirza Muhammed tarafından kuruldu. Mirza Muhammed* 1768 yılında ölünceye kadar devletin bağımsızlığını korudu. Ölümünde yerine küçük yaştaki oğlu Mehmed geçti. Bu yüzden hanlık* Mirza Muhammed'in hemşiresi ve Kuban hanı Feth Ali'nin hanımı Tuti Bike tarafından idare edildi. Feth Ali Hanın ölümünden bir müddet sonra Bakü* Ruslar tarafından işgal edildi (1796). Mehmed'in oğlu Hüseyin Kulu Han* tam yirmi iki yıl (1806-1828) Ruslarla mücadele etti ise de* Bakü'yü almaya muvaffak olamadı. Neticede hanlık tamamıyla Rus hakimiyeti altına girmiş oldu.

Sibir Hanlığı
İrtiş boyu* I. yüzyıldan beri çeşitli Türk-Kıpçak boylarının yaşadıkları bir saha idi. Sibir'in doğu kısmında hâkimiyet süren İnal adlı bir Kırgız hanı* Çingiz'e (Cengiz) tabi olduktan sonra* burası Moğol İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi* sonraları ise Coçi (Cuci) Ulusu'na ve dolayısıyla Altın-Ordu'ya bağlandı.
Altın-Ordu'nun parçalanmasından sonra kurulan (batı) Sibir (Sibirya) Hanlığı'nın bilinen ilk hükümdarı* Mamık oğlu Taybuga'dır. Çingiz ona* İrtiş* Tobul* İşim ve Tura ırmakları boyunu verdi; bu hanlığın merkezi* bugünkü Tümen şehri (veya ona yakın bir yer) olsa gerektir; o zamanki adı "Çinki-Tura" (veya Çimki) idi. Sonraları buraya sadece "Tura" denmiştir.

Taybuga'dan sonra* oğlu Hoca Han* sonra da onun oğlu Mar Han* tahta çıkmıştır. Kazan Hanlığı'na bağlı küçük bir beyliğin başında bulunan Opak'ın kız kardeşi ile evlenen Mar Han* aralarında çıkan mücadelede ölünce* Mar'ın oğulları Opak'ın sarayına alınmış ve Sibirya Hanlığı* bunun idaresine geçmiştir. Mar Han'ın torunları Muhammed ile Angış* kaçarak dedelerinin memleketini ellerine geçirmişlerdir. Muhammed Han* eski merkezi bırakarak* daha emin bir yer olan* İrtiş nehri üzerindeki (bugünkü Tobolski'nin 17 km. yukarısında) "İsker" (İskir veya Kışlak) şehrini başkent yapmıştır. Bu ailelerin sonuncusu olan Yadigâr'ın saltanatı* Kazan Hanlığı'nın Ruslar tarafından istilâsı zamanına rastlar.

Batı'daki en kuvvetli kale olan Kazan'ın düşmesinin (1552)* Sibirya'ya büyük tesiri olmuştur. Bu durum karşısında Yadigâr Han* bir taraftan* yaklaşan Rus tehlikesini hafifletmek* diğer taraftan* güneydeki Türk Kazak-Kırgız bozkırlarından gelen hücumlara karşı koyabilmek maksadıyla* 1555'te* Moskova'ya elçiler göndererek Rus Çarı İvan'ı başarısından dolayı tebrik etmiş ve kendisinin de onun tabiiyetine girmek istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine Moskova elçisi İsker'e gelmiş ve 1556'da Moskova'ya dönüşünde* Yadigâr'ın bir elçisi ona refakat etmiş ve 1557'de karşılıklı elçiler gidip gelmiştir. Bu sıralarda Yadigar* Sibir'de hakimiyet sürebilmek için* bazı bozkır hanlarıyla mücadeleye tutuşmuştu. Yadigâr'ın en büyük rakibi* Çingiz sülâlesinden Şiban neslinden olduğu rivayet edilen Küçüm Han idi.

1556'dan az sonra* Küçüm ile Yadigâr arasında mücadele başladı ve 1563'te* İrtiş nehri üzerindeki "İsker" şehri ve Batı Sibir Hanlığı'nın idaresi* Küçüm'ün eline geçti.

Küçüm Han* İrtiş boyundaki Türk (Tatar) kavimleri* Şaman dininde olup eski âdetlerine bağlı idiler. Küçüm Han* Buhara Hanı Abdullah Han'a müracaat ederek* İsker şehrine* İslâmiyeti öğretecek hocalar gönderilmesini rica etti; bunun üzerine Buhara tarafından bazı din âlimleri ve şeyhler geldi ve İslâmiyet'in yayılmasına yardım ettiler.

Türk uruglarının bir kısmı* hele İrtiş ve Obi nehirleri ile Altay dağlarına yakın sahadakiler* yine de Şamanlıkta kalmışlardır. Küçüm Han'ın gayreti sayesinde İsker şehri ve civarı ahalisi* oldukça yüksek bir medeniyet seviyesine çıkabildiler. Fakat* hanın bu hayırlı faaliyeti* Rus hücumu ile sekteye uğradı ve han* medeniyeti yaymak yerine* memleketini Ruslara kaptırmamak için savaşmak zorunda kaldı.

Novgorod'dan gelen Rusların kıymetli kürkler arayarak* 1032'de Urallara kadar vardıkları* fakat "Yugralar"ın hücumuna maruz kalarak çekildikleri biliniyor. Bundan sonra uzun zaman Novgorodluların "Yugra"ya karşı hareketlerinden bahsedilmiyor.

Fakat tabii* bu yıllar içinde Ruslar* bu bölgedeki hedeflerinden tamamen vazgeçmiş değillerdi. Nitekim* Toktamış Han'ın 1391'de Betkuk adlı bir Tatar başbuğunu gönderip Vyatka şehrindeki Ruslara hücum ettirmesi* Toktamış Han'ın* Kama boyunu Rus tehlikesinden korumak istediğini göstermektedir. Fakat* Altın-Ordu'nun yıkılması üzerine* Rusların Urallara doğru yayılmalarını durduracak bir kuvvet kalmadı; Kazan Hanlığı ise bunu yapacak durumda değildi. Novgorodluları Ural bölgesine çeken unsur* kıymetli kürklerdi.

Novgorod'un nüfuzu azalınca* onun "kolonileri" de Moskova'nın eline geçti. Bundan sonra Moskova hükümeti* Yuğra arazisine asker göndermeğe başladı. 1465'de Moskova kuvvetleri* Yuğra'ya sevk edildiler. Nitekim Ruslar* 1483'de Uralları aşarak Vogul arazisine girdiler. Knez Kurbskiy'nin kumandasında yapılan bu hareket* Rusların* Uralların ötesine yaptıkları ilk büyük seferdi.

Ruslar* Vogulları* Pilim ırmağı civarında yenerek* oradan Tavda ırmağı boyunca İrtiş'e indiler ve Obi nehrine vardılar. 1499'da* yeniden bir sefer açıldı* fakat mesafenin uzaklığı ve sahanın ormanlık ve soğuk olması yüzünden* burada daimî bir Rus hâkimiyeti kurulamadı. Yuğra'da ve Sibir'de Rus hâkimiyetinin yerleşmesinde* Stroganovlar adlı bir tüccar-kolonizatör ailenin faaliyeti* çok mühim rol oynamıştır.

Stroganovlar ailesinin kökeni* katiyetle tespit edilemiyorsa da* atalarından birinin Altın-Ordu mirzalarından Rus hizmetine giren ve Ortodoksluğa geçen bir Tatar olması* kuvvetle muhtemeldir. Bu kişinin çocuğu ve torunları* Novgorod şehrinde yerleşmişlerdir. Az sonra* bu aile* büyük bir servet sahibi olmuş* Novgorod'un kuzey Rusya'daki kolonilerinde büyük bir ticaret faaliyeti göstermeğe başlamıştır.

1445'de Moskova knezi Vasiliy Vasilyeviç* Kazan Hanı Uluğ Muhammed tarafından esir edildiğinde* hana ödenecek kurtuluş parasının* Stroganovlar tarafından verilmiş olması* Stroganovların bu sıralarda çok zengin olduklarını gösterdiği gibi* bu ailenin Moskova knez ailesi ile sıkı münasebetini açığa vurmaktadır. Zaman içinde bu ailenin nüfuzu giderek artmış ve sonuçta Stroganovlar ailesinden iki birader* Kama nehrinin baş kısmı ve Çusovaya nehri boyunu* Ural dağlarına kadar elde etmiştir; inşa ettirdikleri müstahkem noktalar* Rus hâkimiyeti için birer dayanak yeri oldu.

1573'te Sibir hanı Küçüm'ün biraderi Muhammed Kul'un* Kama boyuna kadar bir akın yapması üzerine* Stroganovlar daha esaslı müdafaa tertibatı almaya başladılar. Moskova'ya yaptıkları müracaat neticesinde* Çar onlara* Tahçı ve Tagıl ırmakları boyunda* müstahkem şehirler inşâ etmelerini ve yerli Vogul* Ostyk* Samoyed ve Yugralar'dan başka ücretli hizmette kullandığı Kazaklardan kıtalar kurarak* Sibir Hanlığı'na karşı harbe başlamalarını bildirdi. Sibir'in Rus hâkimiyetine girmesinde* işte bu aile ön ayak olmuş* Sibir'e karşı* büyük ölçüde ilk seferi bunlar tertip etmişlerdir
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
XV. yüzyıldan itibaren* Rusya'nın güneyinde "Kazak" adiyle bir zümre türemişti. Bunlar* Rus boylarının ve knezlerinin zulmünden kaçan aşağı tabaka* bilhassa soylu zümrelerinden teşekkül etmekte idi. Bilhassa Don nehri ve Özü ırmağı boylarındaki muhtelif semtleri yurt edinen bu kaçaklar* "kanun ve hâkimiyet tanımayan" kimseler manasına gelen ve aslen Türkçe bir söz olan "Kazak" adını almışlardı. Rus Kazaklarından önce* güney Rusya'da "Kazak" adiyle Türk zümrelerinin bulunduğu anlaşılıyor; Rus "Kazakları"* işte bu Türk "Kazak"larının yaşayış tarzlarını ve teşkilâtlarını taklit etmişler* ona bazı Rus hususiyetlerini katmışlardı.

Geçim vasıtaları* Don ve Dnyeper boyunca yaptıkları balıkçılık* mahdut miktarda ziraat olmakla beraber* en mühim faaliyetleri* çapulculuktu. Lehistan-Litvanya arazisinden başka* Don ve Dnyeper boyunca inerek Karadeniz'e kadar çıktıkları ve hattâ Anadolu sahillerinde çapulculuk yaptıkları olurdu.

Moskova'dan Azak ve Kefe şehirlerine gidip gelen Rus tüccarları da* bu Kazakların hücumuna maruz kalırdı. Kazaklar* kendi aralarından seçtikleri başbuğlarının (atamanlarının) idaresinde* birkaç bin kişilik kitle halinde harekete geçerler* komşu yerleşik memleketlerde soygunculuk ederlerdi. Don boyundaki Kazakların birçoğu yakalandı ve öldürüldü; bir kısmı da İdil yakınına kaçtılar ve buradan yukarıya çıkarak Kama boyuna geldiler. Bu zümrenin şefi* sonraları "Sibir fatihi" adını alacak* Yermak Timofeyeviç idi. Hakikî adının ne olduğu tespit edilemiyor* ancak Türkçe bir kökten geldiği tahmin edilen "Yermak" adının sonradan uydurulduğu anlaşılıyor.

İşte bu Kazak "atamanı"* 1577 yılının sonbaharında* maiyetindeki birkaç bin kişiyle* Stroganovların hâkim oldukları sahaya geldi. Stroganovların* Çar İvan'dan aldıkları berata göre "hırsız ve kaçak olan kimseleri" kabul etmeleri yasak olduğu halde* Yermak'ı yanlarında alıkoydular. Yermak ve arkadaşlarının esas gayeleri* yağma ve soygunculuk yapmaktı; Kazaklar* Uralların arkasında kolayca yağma yapmak imkânını öğrenince* Sibir arazisine gitmeğe hazırlandılar. Stroganovlar tarafından inşâ edilen müstahkem mevkilerden hareketle* 1578* 1579 ve 1580 yıllarında Uralları aşarak* Sibir'e ulaşan nehirleri takiben Batı Sibir sahasına çıktılar ve buraları yağma etmeğe başladılar.

Kazakların* önce 5.000 kişilik bir kitle teşkil ettikleri anlaşılıyor; bunlardan mühim bir kısmı ateşli silâh* yani tüfekle donatılmışlardı. Fakat yıl geçtikçe* Yermak'ın yanındaki Kazakların adedi azaldı.

Yermak* 1580 yılının Ağustosunda Tura ırmağı üzerindeki Çimki (veya Tümen) şehrini zaptetti. Yermak* bu defa kışı geçirmek için Ural sahasına dönmedi* Tura boyunda kaldı. Bu saha* Küçüm Han'a tâbi idi. Küçüm Han* Yermak'a karşı savaşmağa karar verdi ve kuvvetlerini toplamağa başladı.

Yermak ve Kazakları* Küçüm Han'ın arazisini ele geçirmek maksadıyla* 1581 yılının yazında katî harekete geçtiler. Küçüm Han* Tavda ırmağı civarındaki "Baba Hasar" adlı bir köy yakınında Kazakları durdurmak için* büyük bir kuvvet gönderdi. Çarpışmalar beş gün sürdü. Kazakların adedi 2.000 kişi bile olmadığı halde* ateşli silâhları sayesinde üstün geldiler. 21-26 Temmuz günlerinde cereyan eden bu "Baba Hasan" muharebeleri* Sibir'in mukadderatını tayin etmiştir. Yermak* Eylül ortalarında seferine devamla* Tobul nehrinden İrtiş ırmağına geçmeye muvaffak oldu. Bu sırada Kazakların* ancak 545 neferi kalmıştı. Küçüm Han* İrtiş'in doğu tarafında* Tobul'un mansabından 2-3 km. mesafedeki "Çuvaş" adlı küçük bir şehri Yermak'a kaptırmamak için* mühimce bir kuvvet ile hücuma geçti ise de* muvaffak olamadı. Küçüm Han'ın* hattâ iki topu bile vardı; fakat topçuları bunları kullanmasını bilmediklerinden* bunlardan fayda temin edilemedi.

Sibir hanının yenilmesi üzerine* hana tabi olan ve birlikte Kazaklara karşı savaşan Ostyaklar ve Vogullar* Küçüm Han'dan ayrıldılar. Kendi yurtlarına gittiler. Bu durum neticesinde* Küçüm Han'ın kuvveti büsbütün azaldı ve maneviyatı kırılmağa başladı. Vaziyetin çok hassas bir safhaya girdiğini gören Küçüm* 1581 yılının 25/26 Ekim gecesi* payitahtı olan İsker şehrinden gizlice kaçtı. Ertesi gün burası* Kazaklar tarafından işgal edildi. İsker veya Kışlak şehri* İrtiş nehrinin yüksek bir yamacı üstünde yapılmış* müdafaası gayet kolay bir mevki idi; fakat* Küçüm Han'ın askerleri* Kazakların tüfekleri karşısında korkuya kapıldıklarından* payitahtı müdafaa edemediler. Yermak'ın İsker şehrini ele geçirmesi ve burada yerleşmesi üzerine* etraftaki Ostyak ve Tatar ahali* kendisine vergi ödemeği kabul ettiler. Serseri Kazak güruhunun atamanı* bu suretle* adeta bir hükümdar derecesine yükselmiş bulunuyordu.

1581 yılındaki hareketler ve savaşlar sonunda* Yermak'ın yanında gayet az asker kalmıştı. Bu kadarcık adamla* tüfeklere rağmen* Rusya'dan çok uzak bir yerde* arkadan yardımın gelmesi için yolları çok uzun ve çetin olan bir memlekette* uzun zaman tutunamayacağını biliyordu.

Bundan ötürü* Moskova Çarı'na elçi gönderip* ele geçirdiği bu geniş ülkenin idaresini* Rus Çarı'na vermek teklifinde bulundu ve bunun mukabilinde evvelce işlediği suçlarının affını diledi. Bu maksatla* Kazak başbuğlarından Kotso'yu* yanına 50 kişi katarak* 1581 sonunda Moskova'ya gitmek üzere yola çıkardı. Yermak* Sibir ülkesinin idaresi için valinin tayinini ve askerî yardım gönderilmesini de rica edecekti.

Moskova'da* Yermak'ın Sibir'deki muvaffakiyetlerinden kimsenin haberi yoktu. İvan* Yermak'ın ubudiyet-nâmesini alıp* Kazakların Sibir'deki muvaffakiyetlerini öğrenince ve gönderdiği birçok kıymetli hediyeyi görünce* suçlarının affedildiğini bildirdi. Sibir'in zaptı münasebetiyle* Moskova kiliselerinin bütün çanları çalındı* Rusya'ya "yeni bir padişahlığın" katılmış olduğu ilân edilerek* büyük şenlikler yapıldı. Yermak'a ve Kazaklarına kıymetli hediyeler götürmek üzere* Koltso* Sibir'e gönderildi.

Yermak* İsker şehri ve çevresini eline geçirmekle beraber* etraftaki bir çok Tatar uruğu* fırsat düştükçe Kazaklarla çarpışmaktan geri kalmıyordu. Bilhassa* Küçüm Han'ın biraderi Muhammed Kul* Kazaklara karşı çetin mücadeleye girişmişti.

Kahramanlığı ile tanınan Muhammed Kul* Yermak için büyük bir tehlike teşkil ediyor* Kazakların* İsker'deki hâkimiyetlerini gün geçtikçe şüpheli bir duruma sokuyordu. Sibir'de tutunabilmek için* her şeyden önce bu Tatar başbuğunu ortadan kaldırmak şarttı.

Muhammed Kul* maiyetindeki kuvvetleriyle âni baskınlar yapıyor ve çabucak çekilip gidiyordu; bu yüzden yakalanması müşküldü. Kazaklar* Sibir'e gelmelerinden önce de Tatar beyleri arasında birlik olmadığı biliniyordu. Kazakların galebesi üzerine Küçüm Han'ın ve taraftarlarının düşmanları büsbütün arttı; ihanetler baş gösterdi. Mirzalardan Sinbahtı adlı bir hain* Yermak'a bir adam göndererek* Muhammed Kul'un nerede bulunduğunu bildirdi. Kazak atamanı oraya hemen askerlerini gönderdi* ve âni bir baskınla Muhammed Kul'u yakalattı.

Muhammed Kul'un esir edilişi* Küçüm Han için ağır bir darbe oldu. Bu vakadan sonra birçok Tatar büyüğü* Han'ı terk ettiler. Sibir yurdunda durum büsbütün karıştı. O sırada Sibir'in eski hanı Yadigâr'ın biraderi Bekbulat oğlu Seyyid Ak* hanlık iddiası ile ortaya çıktı. Küçüm Han'ın bir "karaca"sı (en büyük mirzalarından biri) Tura ırmağı boyuna göç etti ve Han'dan ayrıldı.

Bu suretle* Sibir Tatarları* tarihlerinin en müşkül anında* müşterek düşmana karşı el birliğiyle savaşacakları yerde* ancak kendi şahsî menfaatleri peşinde koşuyorlar* buna ulaşmak için ihanetten* entrikalardan ve kardeş harbinden geri durmuyorlardı. Onlar* bu hareketleriyle* Sibir'e gelen bir avuç Rus Kazağı'nın işini* büsbütün kolaylaştırıyorlardı.

Yermak'ın elçileri* Moskova'ya gidip geldikleri sırada (1581 Aralık-1582 Mart)* Yermak* kendisi İrtiş ve Obi nehirleri boyunda bazı seferler yaptı. Ostyaklar ve Vogullar* itaat altına alındı.

Nihayet 1552 Mart'ında* Koltso ve arkadaşları* Moskova'dan döndüler. Çar'ın cevabı* Yermak'ın durumunu tamamıyla kuvvetlendirdi. Moskova hükümeti tarafından tayin edilen umumî vali (namestnik) Bolhovskiy ve muavini Gluhov ile birlikte* 1583 yılı Kasım ayında* 500 kadar Rus askeri* İsker şehrine geldiler. Bununla* Sibir'de Rus hâkimiyeti kurulmuş oldu. Mamafih* mücadele bitmiş değildi; İsker'e yakın yerlerde bile Rus nüfuzu teessüs etmemişti. Yukarda adı geçen "karaca" mirza* İsker'e bile hücumlarda bulunuyordu. 1584 Martında vuku bulan böyle bir hücum* Kazaklar tarafından püskürtüldü.

İsker şehrindeki Kazakları ve Rus askerlerini beslemek için yiyecek kalmadığından ve bunları etraftaki ahaliden almak da mümkün olmadığından* Ruslar arasında müthiş bir kıtlık ve hastalık baş gösterdi; hattâ* ölenlerin lâşeleri (leşleri) yendiği bilinmektedir. Bu yüzden* İsker şehrindeki Rus ve Kazaklardan birçoğu ve ilk Rus valisi Bolhovskiy de hastalanarak öldü. İdare işleri* bu yüzden* yardımcısı Gluhov'un eline geçti.

Yermak* hem iaşe durumunu düzeltmek* hem de henüz itaat altına alınmayan bazı Tatar uruglarına boyun eğdirmek maksadı ile* İrtiş nehrinin yukarısına doğru bir sefer açtı. Tatarlar* İrtiş ırmağı mansabında şiddetli bir mukavemette bulundularsa da* Kazaklar önünde kaçmak zorunda kaldılar. Buralardaki uruglar* Küçüm Han'a tabi idiler.

Yermak* İrtiş nehrinin batı tarafındaki "Kullar" adındaki bir kaleyi almak teşebbüsünde bulundu ise de* muvaffak olamadı ve İrtiş nehrini takiben yukarı çıkmağa başladı. Bir müddet sonra* fikrini değiştirdi ve geri dönmek kararını verdi. Kazak kayıkları* İrtiş boyunca aşağıya inmekte iken* "Buhara'dan bir tüccar kervanının gelmekte olduğu" haberi alındı.

Yermak* bu kervanı yağmaya karar verdi; bu maksatla* İrtiş'e akan Vagay nehri boyunca hızla ilerlemeğe başladı; fakat kervana bir türlü tesadüf edilmedi. Kazaklar* çok yorgun olduklarından "Atbaş" adlı bir yere gelince* geceyi burada geçirmeğe karar verdiler ve oradaki küçük adaya çıktılar.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Yermak ve Kazakları* oralara yakın bir yerde bulunan Küçüm Han tarafından dikkatle takip ediliyorlardı; gece olup* Kazaklar derin bir uykuya dalınca* Küçüm Han'ın askerleri Kazaklar üzerine anî bir baskın yaptılar ve bir Kazak müstesna* hepsini kılıçtan geçirdiler. Yermak da öldürülenler arasında idi. Bu olay 5/6 Ağustos 1584 tarihinde cereyan etti. Yermak'ın Küçüm Han tarafından öldürüldüğüne bir türlü inanmak istemeyen Rus tarihçileri* onun "kayığa binmek için İrtiş nehrine atladığını* fakat Çar tarafından hediye edilen kürkü giymiş olduğundan* baskın esnasında Tatarlar tarafından öldürüldüğü* daha ciddî tetkiklere göre* muhakkak sayılmaktadır.

Yermak'ın öldürülmesi* İsker'deki Kazaklar'ın ve Ruslar'ın durumunu tamamıyla fenalaştırdı. Bu sıralarda* zaten* İsker'deki Rus valisi Gluhov'un yanında ancak 150 asker kalmıştı. Bu kadarcık bir kuvvetle Sibir'de tutunmak imkânsızdı. Bu vaziyet karşısında Ruslar* Sibir'den kaçmağa mecburdular.

Nitekim* Gluhov Kazakları ve Rus askerlerini alarak* 15 Ağustos 1584 tarihinde* İsker'den çıktı ve Rusya'ya dönmek üzere hareket etti. İsker şehri ise az sonra Bekbulat oğlu Seyyid Ak tarafından işgal edildi.

Tam bu sıralarda* Moskova'dan Sibir'e gitmek için* vaktiyle Hıristiyanlığa geçmiş olan Tatar mirzalarından Mansurov adlı birinin kumandasında* 100 Rus askeri ve birkaç top yola çıkarılmıştı. Mansurov* Obi nehrine ulaşınca* Ostyaklar'ca tapılan ve büyük bir mukaddesattan sayılan "putları" top ateşine tuttu ve yıktı. Bunun üzerine Ostyaklar büsbütün korkuya kapıldılar ve Rus hâkimiyetini tanıdılar. Bu defa Sibir ülkesi* kuzey tarafından Ruslar'ın eline geçmeye başladı.

Gluhov* Moskova'ya dönüp Sibir'deki durum hakkında izahat verince* Mansurov'un 100 kişilik bir kuvvetle fazla bir şey yapamayacağı anlaşılmıştı. Bu defa Sibir'e 300 kişilik bir kuvvet ve toplar gönderilmesi kararlaştırıldı. Bunlar 1586 kış başında yola çıkarıldılar.

Sibir'in kati olarak ele geçirilmesi ve Rus hâkimiyetinin teessüsü için* yeni bir plân tatbik edilecekti. Evvelâ mühim istinat noktaları* tahkimli mevkiler yapılacaktı. Rus kıtaları* mukavemet görmeden* Tura nehrine kadar geldiler.

İlk iş olarak* eski Tatar başkenti olan Çingidin şehrine yakın bir yerde* Tura nehri kıyısında "Tümen" adıyla bir şehir ve bir kale kuruldu. Burası* Ruslar'ın Sibir'de yaptıkları ilk şehirdir.

Ertesi sene* buraya* Moskova'dan 500 kişilik bir kuvvet geldi. 1587'de* İrtiş nehrinin sağ kıyısında* Sibir Hanlığı başkentinden 16-18 km. mesafede* İrtiş ile Tobul ırmaklarının birleştiği bir yerde* Tobolsk şehri kuruldu. Burada iki kilise ve kışlalar inşâ edildi.

Küçüm Han* bütün muvaffakiyetsizliklere bakmaksızın* Ruslar'a karşı savaşa devam etti. Onun* bir aralık (1590'da) hattâ Tobolsk şehrine kadar ilerlediği biliniyor. Moskova'dan Sibir'e* sürekli yeni kıtalar gönderildiğinden* Ruslar gün geçtikçe kuvvetleniyorlardı; yeni şehirler ve kaleler inşa ediyorlardı. Moskoflu Rus askerlerinden başka Tobolsk şehrine* esir alınan Polonyalı ve Litvanyalıların ve Dinyeper boyundan Kazakların da getirildiği biliniyor. Bu faaliyete uygun olarak* İrtiş nehrinin batı kıyısında* Tura nehrine yakın ve "Tara" adını taşıyan üçüncü bir şehir daha kuruldu. Tara şehrinin kumandanına* Küçüm Han'a karşı harekete geçmesi emri verildi.

Küçüm Han'a tabi Tatar urugları* 1584-1595 yıllarında birkaç defa Rusların baskınına uğradılar; fakat Küçüm Han ele geçirilemedi. Nihayet 1598 yılının Ağustosunda* Küçüm Han* Obi nehrine yakın "Urmin" mevkiinde Rusların hücumuna uğradı. Çarpışma esnasında Küçüm Han'ın yakınları* Rusların eline düştü; Küçüm Han'ın kendisi ise* yine kurtuldu. Ruslar* Küçüm Han'ın esir edilen aile efradını* Moskova'ya gönderdiler. 1598 Ağustosundan sonra* bu kahraman Türk hanı hakkında* kaynaklarda malûmat verilmiyor.

Zaten bu müthiş darbe ile* Küçüm Han'ın siyasî ve askerî faaliyeti sona erdirilmişti. Küçüm Han* aile efradını* hanlığını ve varını-yoğunu Ruslara kaptırmıştı. Bundan sonra* onun* Sibir'in güney sahasına çekildiği anlaşılıyor. Fakat* Ruslara karşı mücadele edecek kuvveti kalmamıştı. Onun* Çar Feodor İvanoviç ile münasebete giriştiği biliniyor. İrtiş boyundaki bir mıntıkanın* kendisine bırakılmasını rica etmişti. Moskova Hükümeti ise* Küçüm Han'ın Moskova'ya gelerek Çar'ın hizmetine girip* "rahat etmesini" teklif ediyordu. Fakat ihtiyar han* böyle bir zillete katlanmak istemedi* Moskova'da "rahat etmektense"* kendi ilinde kalmayı tercih etti.

Ebülgazi Bahadır Han'ın verdiği malûmata göre; Küçüm Han* Buhara'ya gitmiş* Mangıtlar arasında kalmış* gözleri kör olmuş ve 1003 hicrî tarihinde (1595 ?) ölmüştür; fakat bu tarihin yanlış olduğu tahmin ediliyor. Çünkü 1598'de* Küçüm Han'ın Ruslarla savaştığı* Rus kaynaklarınca tespit edilmiştir. Bundan sonra Ruslar* Baykal gölüne kadar ilerlediler; Baykal gölünü de aşarak Amur nehri vasıtasıyla* Japon denizine kadar varmak imkânını elde ettiler. Ancak Çin hududuna ulaştıktan sonra* toplarla donanmış Çinlileri gördüler ve durakladılar. Kuvvetin ancak kuvvetle durdurulabileceği hakikatini* bu münasebetle bir daha görmüş oluyoruz.

Bu suretle* Kazan Hanlığı'nın çöküşünden otuz yıl bile geçmeden* Rusya'nın doğu sınırları* bir hamlede 1.000 km'den fazla genişledi ve birkaç milyon kilometre kare arazi* Moskova hâkimiyeti altına alındı; dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Sibir ülkesi* Rus hâkimiyetine geçmiş oldu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Buhara Hanlığı (1599-1785)
Ruslar* 1554'de Astrahan Hanlığı'nı topraklarına kattıkları zaman* hanedan mensubu Yar Muhammed Han* kaçıp Buhara'ya gelmişti. Yar Muhammed'in oğlu Can* Buhara hâkimi olan Şîbanoğulları'ndan İskender'in kızı ile evlendi. Bu evlilikten doğan Bakî Muhammed* Özbek Hanlığı* Safevîler'e yenilip ortadan kalkınca* 1599'da* kendini Buhara Hanı ilan etti. Böylece kurulan Buhara Hanlığı* 185 yıl kadar* bağımsız bir devlet olarak varlığını korudu.
Büyük merkezlerden Fergana* 1700'e; Belh ise 1740'a kadar* Buhara Hanlığı'na bağlı kaldılar.Bu sırada İran tahtına* Oğuzların Avşar boyundan olan Nadir Şah geçmişti. Bu şah* 1740'ta Maveraünnehir'e girdi. O dönemde Buhara Hanı olan Ebül Faiz* İran'ın hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı ve Belh'ten çekildi. Buhara Hanlığı* fetihler peşinde koşan bir politika takip etmedi. Sadece varlığını korumaya çalıştı.

Buhara Hanlığı'nın son hükümdarı Ebül Gazi zamanında* 1758-1785 yılları arasında* ülke* Moğol asıllı ama Türkleşmiş Mangıt'lara geçti. Maveraünnehir* Türkmenistan* Horasan'ın bir kısmı ve Güney Türkistan'a hâkim olan Mangıtların başbuğu Miranşah Murad* Buhara hanlık tahtını işgal etti. Böylece Buhara Hanlığı'nda hanedan değişmiş oluyordu.

Mangıtlar zamanında devletin sınırları daralmaya başladı ve giderek Buhara-Semerkand bölgesinden ibaret kaldı. 19. yüzyıl sonlarına doğru* Türkistan içlerine gittikçe yayılan Ruslar* Mangıtlara ait toprakları da işgal ettiler. Komünist ihtilâlinden sonra* Buhara da öteki Türk illeri gibi Rus topraklarına katıldı. Buhara ve Semerkand* Özbekistan Cumhuriyeti sınırları içine alındı.

Buhara* İslâm hâkimiyetinin ilk çağlarında dünyanın sayılı büyük şehirlerinden ve kültür merkezlerinden biri idi. Burada pek çok bilim adamı ve edib yetişmiştir. Bilim adamlarının en büyüğü ve en meşhuru Hâdis âlimi Ebû-Abdullah Muhammed Buharî'dir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Kaşgar-Turfan (Çağatay) Hanlığı
Onbeşinci yüzyılın başlarında* Doğu Türkistan ve eski Uygur bölgesinde* Çağatay Hanedanı hüküm sürüyordu. Bunlar* Müslümanlığı benimsemiş ve Müslüman olmayan Oyrat ve Kalmuklarla savaşmakta* cihad etmekteydiler.
Çağatayların hükümdarı Veyis Han* 1418-1428 yılları arasında bir yandan iktidarı sürdürüyor* bir yandan da sulama kanalları açarak tarımı geliştirmeye çalışıyordu. Kaşgar* Yarkent ve Hotan çevresine tamamen hâkimdi.

Veyis Han* 1429'da öldü ve oğulları Esen Buğa ile Yunus Beğ arasında taht kavgası başladı. Emir Doğlat Seyyid Ali* Esen Buğa'yı destekledi ve Esen Buğa* tahta çıktı. Bilgin ve edib olan kardeşi Yunus Beğ ise* Timuroğulları'ndan Uluğ Bey'e sığındı.

Yunus Beğ* tahttan vazgeçmemişti ve ele geçirmek için fırsat kolluyordu. Esen Buğa* 1462'de ölünce* aradığı fırsatı buldu ve Timurlu Ebu Said hanın desteği ile* bütün batı Çağatay bölgesini ele geçirdi. Ama Kaşgar* Yarkent ve Hotan civarı* şeklen Çağatay Hanına bağlı olan Türk Doğlat ailesinin elinde kaldı.

Timurlu Ebu Said ölünce* oğulları birbirine düştüler. Bu kavgalara Yunus Han da karıştı. 1484'de Taşkent'i Timurlulardan alarak* başkentini Tufan'dan buraya nakletti. 1486'da ölen Yunus Han'ın yerine* oğlu Ahmed Han geçti. Oyratlara ve Kalmuklara karşı başarılı seferler yapan Ahmed Han* Kaşgar ve Yenihisar'ı ülkesine kattı. Kendisi Aksu ve Turfan'da* yani Eski Uygur bölgesinde hüküm sürüyor* kardeşi Mahmud Han ise Taşkent'te oturuyor* ülkenin batı bölgesini idare ediyordu.

Bu sırada* Mahmud Han'a bağlı ve onun hizmetinde bulunan Muhammed Şibanî (Şeybanî)* Türkistan'da hanlığını ilân etti ve Semerkand'a girdi. Bunun üzerine Ahmed Han ve Mahmud Han kardeşler* kuvvetlerini birleştirerek Şibanî'nin üzerine yürüdüler. Fakat* önceki bölümde de gördüğümüz gibi* bu savaşta Şibanî galip geldi* Ahmed ve Mahmud Han kardeşleri esir aldı. Şibanî* Taşkent ve Sayram'ı ülkesine kattıktan sonra* esir kardeşleri serbest bıraktı. Ahmed Han* 1503'te öldü ve yerine* oğlu Mansur geçti. Mansur* Uygur Hanı olarak tanınıyor* Kaşgar* Yarkent ve Hokand'ı* kardeşi Said Han idare ediyordu. İki kardeş* İslâmiyeti yaymak için çaba harcadılar.

Uygur (Turfan) Hanı Mansur* 1543'te öldükten sonra taht kavgalara başladı ve Çin de bu kargaşalığı körükledi. Fakat* zayıflayarak da olsa* Turfan Hanlığı veya Sultanlığı uzun zaman devam etti.

Hanlığın Kaşgar koluna hükmeden Said Han'dan sonra* yerine oğlu Abdürreşit geçti (1565). Fakat* Doğlatların* Kırgız-Kazakların saldırılarına uğrayan hanlık gittikçe küçülüyordu ve 16. yüzyılın sonunda Kaşgar'dan ibaret kalmıştı. Bu bölge de* Mançu sülalesi zamanında (1644-1911) Çin'e bağlandı. Fakat* ayaklanmalar devam etti.

1866'da Yakub Bey'in başlattığı isyan* Türkistan'a bağımsızlık kazandırmak amacına yönelikti. Yakub Bey* "Atalık Gazi" unvanı ile anılır. Çin'e bağımlılığı reddederek kendini Kaşgar Hanı ilan etmişti. Doğudan Çinliler* kuzeyden Ruslar* güneyden İngilizler Doğu Türkistan'ı tehdit ediyordu.

Yakub Han* bu devletler kendisine her türlü vaadde bulunur* bir yandan da ülkesini işgal etmek için fırsat kollarlarken* asıl bağlanacağı devletin Osmanlı İmparatorluğu olacağını biliyordu ve 1870'te elçiler göndererek* Sultan Abdülaziz'e bağlılığını bildirdi. Osmanlılar* Kaşgar'a askerî öğretmenler ve bir miktar silâh göndermekten başka bir yardım yapamadılar. Çünkü* kendi durumları da iyi değildi.

Yakub Han* 1877'de öldü ve direniş kırıldı. Çinliler* bu tarihte Kaşgar-Turfan (Çağatay) Hanlığı'nı topraklarına kattılar ve bu bölgeye "Yeni Fethedilmiş Ülke" anlamına gelen Sinkiang (Sincan) adını verdiler
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Hokand Hanlığı (1710-1876)
Şibanoğulları'ndan olan Şahruh* 1710 yılında* Fergana'da bir hanlık kurdu. Bu hanlığın merkezi Hokand idi. Fergana* Özbekler zamanında Maveraünnehir'e bağlı kalmıştı. Daha sonra peygamber soyundan geldiklerini iddia eden ve Hoca denen Seyyidler tarafından idare edilmişti.
Şibanoğulları'ndan Şahruh'un kurduğu hanlık* 1758'de kısa bir süre Çin hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. 19. yüzyılın ilk yarısında Âlim Muhammed ve Mehmed Ali Han'lar zamanında hanlığın sınırları* Taşkent ve Yesi şehirlerini içine alıyor ve Balkaş Gölü'ne kadar uzanıyordu.

Hokand Hanlığı* tıpkı Buhara Hanlığı gibi* 1868'de Rus himayesini kabul etmek zorunda bırakıldı. 1876'dan itibaren de* tamamen Rus hakimiyetine alınarak ortadan kaldırıldı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Gence Hanlığı
Âzerbaycan’ın Gence yöresinde hüküm sürmüş olan hanlık.
İran hükümdarı Nâdir Şah* 1735’te* Gence’yi ele geçirdi. Nâdir Şâh'ın öldürülmesinden sonra* Gence de* diğer Âzerbaycan hanlıkları gibi İran toprağı olmaktan çıkarak* 1747’de bağımsızlığını ilan etti.

Ziyâdoğulları Hanedânını kuran Kalaç Türklerinden Şahverdi Han* Gence’nin ilk hanı oldu. Şia’nın Câferî koluna mensup olan Ziyâdoğulları Hanedânı* Türkçe konuşuyordu. 1781-83 yılları arasında Gence* Karabağ hanlarının eline geçtiyse de geri alındı.

On dokuzuncu yüzyılın başlarında Gürcistan’ı işgal eden Rusya* Gence ile birlikte bütün bağımsız Âzerbaycan hanlıkları için tehdit unsuru oldu. Bu hanlıklar* büyük tehlikeye karşı aralarında birleşmeyi başaramadılar. Rusya* bu sırada Dağıstan ve Kuzey Kafkasya’da bulunan hanlıklarla savaş hâlindeydi. Âzerbaycan’daki coğrâfî durum* Rusya’nın* Dağıstan’ı ve Kuzey Kafkasya’daki hanlıkları ele geçirmesini güçleştiriyordu. Kafkasya’daki Rus orduları kumandanı general Sisyanov* 1803’te* Tiflis’ten hareket ederek Gence’yi kuşattı. Gence Hanı Cevad Han* Ruslarla yaptığı* yenildiği ve devletini kaybettiği muharebede öldürüldü. Oğlu ve veliahdı Hüseyin Han da* babası ile aynı günde Ruslar’ın top ateşi ile öldürüldü. Cevad Hanın ve Hüseyin Hanın öldürülmesi üzerine* iki koldan şehre giren Ruslar* yağma yaparak* halkı öldürdüler. Gence Hanlığını ortadan kaldırdılar. Buranın adını da Çariçelerinin onuruna Elizabethpol olarak değiştirdiler (1804). Hüseyin Hanın kardeşi Uğurlu Han* bu tarihten 22 yıl sonra* Gence’yi Ruslardan geri alıp* 2 yıl Gence Hanlığı yaptı. Fakat Ruslar* ülkeyi tekrar istilâ ederek Gence Hanlığını tamamen ortadan kaldırdılar. Gence de* Türkmençay Antlaşmasıyla Rusya’ya ilhak edildi. Komünist idâre* Gence’ye* Kirovabad adını verdi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Dımaşk Atabegliği (Tuğteginliler veya Böriler)
Suriye Selçukluları'nın ortadan kalkmasından sonra* Dımaşk yani Şam’da kurulan hânedanlık. Atabeg Emir Zahîreddin Tuğtegin’in kurduğu bu hânedanlığa* kurucusunun adından dolayı Tuğteginliler de denir.
Sultan Alparslan’ın oğlu olan Tâcüddevle Tutuş* babasının vefâtından sonra Suriye Melikliğine tâyin edilmişti. Tutuş* komutan Atsız Beyin de hizmetleri ile Fâtımîleri bölgeden çıkardı. Güney ve kuzey Suriye’ye hâkim oldu. Ağabeyi Melikşâh’ın vefât ettiği 1093 yılında* hizmetinde bulunan Tuğtegin’le birlikte Diyarbakır’a gitti. Tutuş* orada Tuğtegin’i oğlu Dukak’a Atabeg tâyin ederek* Meyyâfârikîn (Silvan) Vâliliğine gönderdi. 1095 yılında Sultan Berkyaruk ile Tutuş arasında yapılan savaşta* Tutuş öldürüldü. Tuğtegin* esir düştü. Daha sonra yapılan esir mübâdelesinde* serbest bırakıldı. Bu sırada Tutuş’un oğlu Dukak da* Dımaşk’ta hükümdarlığını ilân etti.

Tuğtegin* Dımaşk’a (Şam’a) gelince* halkın ve idarecilerin sevgi gösterileri ile karşılandı. Kendisine ordu komutanlığı verildi. Melik Dukak’ın annesi Safvet-ül-Mülk Hâtunla evlenince* Melik Dukak dahi onun sözünden çıkmaz oldu. Bu sıralarda Halep Meliki Rıdvan ile kardeşi Dımaşk Meliki Dukak arasında* bazı hırslı emîrlerin kışkırtması sonucu mücadele başladı. İki kardeş arasındaki mücadeleden istifade eden Şiî Fâtımîler* Kudüs’ü ele geçirdiler. Çok geçmeden Anadolu’ya giren Haçlı kuvvetleri de Suriye topraklarına kadar ilerlediler. Ağır bir mide rahatsızlığından muzdarip olan Melik Dukak* Tuğtegin’i bir buçuk yaşındaki oğlu Tutuş’a Atabeg tâyin ettikten bir süre sonra* 1104 yılında vefat etti. Tuğtegin* idareyi ele aldı. Dukak’ın oğlunun ölmesi* onun işini daha da kolaylaştırdı.

Tuğtegin* önce aleyhinde çalışanları Şam’dan uzaklaştırdı. Sonra da bölgedeki muhaliflerini itaate mecbur etti. İçte durumunu sağlamlaştırdıktan sonra* Haçlılarla mücadeleye başladı. 1105 senesinde Haçlıların elinde bulunan Rafeniyye’yi fethetti. 1108 senesinde Taberiyye üzerine yürüdü ve Haçlılarla yaptığı savaşta onları hezimete uğrattı. Kudüs Kralı Birinci Baudouin* bu zaferden sonra* Tuğtegin’e antlaşma teklifinde bulundu. İki taraf arasında yapılan ve on sene süreyle geçerli olan bu antlaşma* daha çok malî ve ticarî konuları ihtiva etmekteydi. Fakat bu antlaşma* 1113 senesine kadar devam etti. Daha sonra Haçlılar* Suriye’de büyük başarılar kazandılar.

1113 senesinde Musul* Sincar ve Artuklu askerlerinden müteşekkil Selçuklu ordusu* Emîr Mevdûd komutasında Tuğtegin’e yardım etmek için Hıms şehrinin kuzeyine geldi. Tuğtegin ile Emir Mevdûd arasında yapılan görüşmeler sonucu* Kudüs Krallığı üzerine yürünmesine karar verildi. Türk kuvvetlerinin üzerine geldiğini ve onlarla tek başına savaşamayacağını gören kral* Antakya ve Trablus’dan yardım istedi. Türk kuvvetlerinin âni baskını ve üst üste taarruzları sonunda* Haçlılar ağır bir yenilgiye uğradılar. Bütün savaş ağırlıklarını bırakarak Taberiyye’ye çekildiler. Ele geçen ganimetlerin bir kısmı* zafer armağanı olarak* Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Muhammed Tapar’a gönderildi.

Atabeg Tuğtegin bundan sonra* Selçuklu sultanının emriyle Haçlılara karşı birçok başarılı seferler yaptı. İlgâzi ve Dilmaçoğlu Toğan Arslan’la birleşerek* 1119 yılında Ensârib ve Zerdâna kalelerini fethetti. Tuğtegin ve İlgâzi* 1120 senesinde Haçlılar ile Tell-Danis’te karşılaştılar. Küçük çaptaki çarpışmalardan sonra* Haçlılar geri çekildi. Bu kadar başarılar elde etmesine rağmen* Fâtımîlerin idaresindeki Sûr şehrinin 1124 senesinde Haçlıların eline geçmesine mâni olamadı. Ertesi sene* Musul Atabegi Aksungur Porsukî* Haçlılara karşı harekete geçerek* Tuğtegin’den yardım istedi. Tuğtegin’in de katıldığı Selçuklu kuvvetleri* 1125 senesi Mayıs ayında El-Azâz’da* Haçlılarla karşılaştı. Haçlıların kazandığı muharebede* her iki taraf da ağır kayıplar verdi. Haçlılar ile başarılı mücadeleler yapan Atabeg Tuğtegin* 1128 senesi Şubat ayının on ikisinde* Şam’da vefat etti.

Tuğtegin’in yerine oğlu Böri geçti. Böri* gençliğinden itibaren atabegliğin çeşitli merkezlerinde değişik vazifelerde bulunmuştu. Böri Tegin zamanında Dımaşk’ı tehdit eden en önemli meselelerden biri* Bâtınîler idi. Tuğtegin zamanında da vezir olan Tâhir el-Merdeganî* Bâtınîler ile işbirliği yapıyordu. Dımaşk’ta bulunan Bâtınîlerin* şehrin kapılarını açmak ve karşılığında da Sûr’u almak için Haçlılarla anlaştıklarını haber alan Böri* derhal harekete geçerek veziri öldürttü. Daha sonra halkın da katılmasıyla* şehirde Bâtınî temizliği başlattı. Altı binle yirmi bin arasında Bâtınî öldürüldü. Bu karışıklıklardan faydalanmak isteyen Kudüs kralının idaresindeki bir Haçlı ordusu* Dımaşk üzerine yürüyünce* Böri hızla harekete geçerek* yiyecek bulmak için ordudan ayrılmış olan Haçlı birliğini* ağır bir yenilgiye uğrattı. Kışın yaklaşması ve yenilmeleri* Haçlıları* Dımaşk’ı kuşatmaktan alıkoydu.

Böri zamanında* Dımaşk Atabegliğini tehdit eden diğer bir tehlike ise* Musul Atabegi İmâdeddin Zengi idi. Zengi* bütün Suriye’yi kendi idaresi altında toplamak istiyordu. Bir süre sonra bir hile ile Böri’yi zayıf düşürerek* 1130 senesi Eylül ayının 24’ünde Dımaşk’a bağlı Hama’yı zaptetti. Daha sonra Hıms şehrini muhasara altına aldı ise de* kışın yaklaşması üzerine Halep’e döndü. Dımaşk’ta olan olayları unutmayan Bâtınîler* çok sıkı korunmasına rağmen bir fırsatını bularak 1131 senesinde Böri’yi yaraladılar. Böri* aldığı yaralar yüzünden* 7 Haziran 1132 tarihinde vefat etti. Bâtınîleri temizlemekle İslâmiyet'e büyük hizmet eden Böri* Bâtınîlerin suikastı ile şehid oldu.

Ölümünden sonra yerine geçen İsmail* önce Baalbek’e hakim olan kardeşi Muhammed’i itaat altına aldı. Sonra da Haçlıların eline geçen Banyâs üzerine yürüyerek* birkaç günlük kuşatmadan sonra şehri ele geçirdi. Musul Atabegliği’nin* Haçlılar ve Abbasî halifesi ile olan mücadelelerinden faydalanan İsmail* gizlice yaptığı hazırlıklar sonunda Hama üzerine yürüdü ve daha önce Zengi’nin hakimiyeti altına giren bu şehri* 7 Ağustos 1133 tarihinde geri aldı. Ardından Şeyzer’i kuşattı ise de verilen büyük haraç karşılığında kuşatmayı kaldırdı. Onun bu başarıları* Haçlıları harekete geçirdi. Kudüs Kralı Fulk* 1134 senesinde Havran’ı zaptetti. Buna karşılık İsmail* Haçlı idaresindeki şehirlere akınlar düzenledi. Başarılarına rağmen* İsmail* halka kötü davrandığı ve ağır vergiler koyduğu için* öldürüleceği korkusuna kapıldı ve Musul Hakimi Atabeg Zengi’ye başvurarak şehri teslim etmek istedi. Durumdan haberdar olan asker ve halk* buna karşı çıktı ve 1 Şubat 1135 tarihinde* İsmail öldürüldü.

İsmail’in yerine kardeşi Şihâbeddin Mahmud geçti. Zengi* İsmail’in mektubu üzerine* Dımaşk önlerine gelerek* şehri kuşattı. Fakat kuşatmanın ve beklemenin bir faydası yoktu. Tarafların görüşmesi ve halifenin* Zengi’den Musul’a dönmesini istemesi üzerine anlaşma yapıldı. Zengi’nin Dımaşk’tan ayrılmasından sonra* antlaşma şartları yerine getirilmedi. Atabeg Zengi’den korkan Hıms Vâlisi Humartaş* şehri 1135 senesi Aralık ayının otuzunda Şihâbeddin Mahmud’a teslim etti. Atabeg Zengî* bir süre sonra Hıms önlerine gelip* şehri kuşattı. Ancak* buranın kolay kolay ele geçirilemeyeceğini anlayarak* Mahmud ile antlaşma yapıp* 1137 yılında kuşatmayı kaldırdı. 1139 senesinde Mahmud* Banyâs havalisini yağmalayan Haçlılar üzerine yürüdü. Aynı sene Dımaşk’a dönen Mahmud* 23 Haziranda kendi adamları tarafından öldürüldü. Mahmud’un öldürülmesinden sonra* atabegliğin kudretli emirlerinden Muîneddin Üner’in desteği ile Mahmud’un kardeşi Cemaleddin Muhammed başa geçti. Muhammed’in kardeşi Behram Şâh* Zengî’nin yanına kaçtı ve onu ülkesi üzerine tahrik etti. Zengî* bu fırsatları hakkıyla değerlendirdi ve iki aya yakın bir kuşatmadan sonra 1139 senesi Ekim ayının 10’unda Baalbek’i ele geçirdi. Dımaşk üzerine yürüdü ise de zaptetmeye muvaffak olamadı. Cemâleddin Muhammed ise* 29 Mart 1140 tarihinde* yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak öldü.

Muhammed’in yerine oğlu Mucireddin Abak başa geçti. Ancak* atabegliğin bütün gücü* Muhammed’in annesi ile evlenen Vezir Üner’in elinde idi. Vezir Üner* Emir Zengî’nin ölümünden faydalanarak Musul Atabegliğinin idaresinde olan Baalbek’i ele geçirdi. Daha sonra Halep Atabegi Nureddin Mahmud’un yardımı ile Busra ve Serhat şehirlerini zaptetti. Yine Halep Atabegi Nureddin Mahmud ile beraber Haçlılara karşı taarruza geçerek* El-Arima Kalesini ele geçirdiler. Devlete başarılı şekilde hizmet eden Vezir Üner* 19 Ağustos 1149 tarihinde ölünce* Abak bütün yetkileri eline aldı. Bu arada aleyhine birçok isyanlar patlak verdi ise de* duruma hakim oldu. Bundan sonra Halep Atabegi Nureddin Mahmud* Dımaşk’ı ele geçirmeye çalıştı. 1150 ve 1151 senelerinde* şehri iki defa kuşattı ise de başarılı olamadı. Nihayet* Nureddin Mahmud* 26 Nisan 1154 târihinde* şehri ele geçirerek Dımaşk Atabegliğine son verdi. Atabegliğin son hükümdarı olan Abak ise* 1169 senesinde Bağdat’ta öldü.

Kültür ve medeniyet: Selçuklu devlet teşkilâtına benzer bir teşkilâtla yönetilen Dımaşk Atabegliği emirleri* başkent Dımaşk’ta mescitler* medreseler* hastaneler ve hamamlar inşâ ettirdiler. Yeni mahalleler ve imalât bölgeleri kurdular* su kanalları yaptırdılar. Dımaşk’ın ilk hastanesi olan Dârüşşifâ* Melik Dukak zamanında yaptırıldı. Safvet-ül-Mülk Hâtunun yaptırdığı mescit* Mescid-i Hâtun-ı Zümrüd olarak bilinmektedir.

Şeyh Burhâneddin Ebü’l-Hasan* Ali el-Belhî* Şeyh Şeref-ül-İslâm Abdülvâhid* Necmeddîn eş-Şîrâzî* Zeynüddîn el-Fattalî* Cemâleddîn İbn-ül-Müslim es-Sülemî* Kâdı’l-Kudât Müntehibeddîn Ebü’l-Meâlî Muhammed gibi büyük âlimler* Tuğteginliler zamanındaki belli başlı âlimlerdir. Yine Dımaşk’ta yetişen iki büyük târihçi İbn-i Kalânisî ve İbn-i Asâkir de bu atabeglik zâmanında yetişmiştir.

Tuğteginliler* Suriye’deki deri sanayiini büyük ölçüde geliştirdiler. Kâğıt üretimi endüstrisinde de büyük gelişme görüldü. Pamuklu ve ipekli kumaşlar ile tahıl ticaretinde mühim gelişmeler oldu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Erbil Atabegliği
On iki ve on üçüncü yüzyıllarda* merkezi Erbil olmak üzere* Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu’da Zeyneddin Ali Küçük bin Begtigin tarafından kurulan beylik.
Bunun için Begtiginliler de denilmektedir. Zeyneddin Ali* Musul atabeglerinden İmâdeddin Zengî’nin kumandanlarından idi. İmâdeddin Zengi* 1131 senesinde Erbil’i ele geçirince* bölgeyi Zeyneddin Ali’ye verdi. 1144 senesinde Musul nâipliğine tayin edilen Zeyneddin Ali* Zengi’nin ölümünden sonra* onun evlâdını ve hükümetini koruyanların başında yer aldı. Elindeki kuvvetlere rağmen* velînimetine sadakat göstererek* Zengi’nin oğlu Seyfeddin’e ve onun ölümünden sonra da Kutbeddin’e bağlı kaldı. Erbil* Şehrezûr* Tikrit* Sincar* Musul ve Harran gibi şehirler onun hâkimiyetindeydi. Ömrünün sonlarına doğru Zeyneddin Ali* oğlunun Erbil’de yerine geçmesini emniyet altına alarak* idaresi altındaki yerleri Musul Atabegi Kutbeddin’e bıraktı. Cesur* âdil* cömert ve ilim sahiplerinin koruyucusu bir zat olan Zeyneddin Ali* 1168 senesinde Erbil’de vefat etti.

Zeyneddin Ali’nin yerine* on dört yaşındaki Gökböri geçti. Fakat Erbil valisi ile arası açık olduğundan* vali Kaymaz onu ülkeden uzaklaştırıp* yerine kardeşi Zeyneddin Yusuf’u geçirdi. Gökböri* Musul Atabegi İkinci Seyfeddin Gâzi’nin hizmetine girdi. Bunun üzerine Gökböri’ye iktâ olarak Harran bölgesi verildi. 1183 senesinde* düşmanı olan vali Kaymaz* Musul valiliğine getirilince* Gökböri* Selâhaddin Eyyûbî’ye tâbi oldu. Selâhaddin Eyyûbî* kız kardeşi ile evlendirerek* Urfa ve Samsat’ın idaresini ona verdi. Gökböri* Selâhaddin Eyyûbî’nin* Haçlılara karşı yaptığı savaşlarda* Suriye ile Filistin’in zaptında önemli rol oynadı.

Erbil hâkimi olarak görünen Zeyneddin Yusuf’un ilk devrelerinde yönetim* fiilen vali Kaymaz’ın elindeydi. Kaymaz* Musul’a vali tayin edilince* Yusuf* Atabegliğin idaresini ele aldı. Onun da 1190 yılında ölümü üzerine Muzafferüddin Gökböri* Atabegliği tekrar eline geçirdi.

1193 senesinde Selâhaddin Eyyûbî’nin ölümüne kadar Eyyubîler'e bağlı kalan Gökböri* önce Zengîler'in Musul kolunu zayıf düşürmeye çalıştı. Bu hususta* Eyyûbîler ile ittifak kurdu. Ahmedîlilerden Alâeddîn Kara Sungur ile birleşerek* İldeniz Atabegi Ebû Bekr bin Pehlivan’ın idaresindeki Âzerbaycan’a sefer düzenledi. Fakat Irak-ı Acem hâkimi Şemseddin Aydogmuş’un müdahalesi ile geri döndü. Sonraları genişleme siyaseti gütmekte olan Eyyûbîleri tehlikeli görmeye başladı ve onlara karşı olan ittifaklarda yer aldı. Musul’da idareyi ele geçiren Atabeg Bedreddin Lü’lü ile mücadele etti. 1220 senesinde Moğol tehlikesiyle karşı karşıya kalan Gökböri* Celâleddin Harezmşah’a tabi oldu ise de ülkesini tahrip olmaktan kurtaramadı. 1232 senesinde Erbil’de vefat eden Gökböri* erkek evlâdı olmadığından* ülkesinin halifeye verilmesini vasiyet etti. Onun ölümü üzerine* Bağdat’taki Abbâsî halîfesinin kuvvetleri Erbil’e gelerek şehri teslim aldılar.

Erbil Atabegliğinde Muzafferüddin Gökböri* kültür ve imar faaliyetlerinin yanısıra* sosyal yardım müesseseleri kurmakla da dikkati çekti. Camiler* hankâhlar* medreseler ve hastaneler yaptırdı ve bunların masrafını karşılamak için vakıflar tahsis etti. Erbil surlarını tamir ettirdi. Çarşılar yaptırıp sokakları düzelttirerek* Erbil’i büyük bir şehir haline getirdi. Bir kültür ve sanat merkezi olan Erbil’de her yıl* peygamber efendimizin doğum günü* muhteşem merasimlerle kutlanırdı. Dört bir taraftan gelen âlimler* insanlara vaaz ve nasihat eder* mevlid merasimlerine ayrı bir renk verirlerdi.

Gökböri* Haçlılarla bizzat savaşmasının yanında* esir düşmüş Müslümanları da fidyesini vererek kurtarırdı. Yaptırdığı hastaneyi haftada iki defa ziyaret eder* hastaların muhtaç akrabalarına nafaka gönderirdi. Bir dul hanımlar evi ile yetimhâne yaptırdı. Annesiz süt çocuklarına süt anneleri tuttu.

İlim sahiplerini gözeten Muzaffereddin Gökböri’nin sarayında Mübârek bin Ahmed* Erbil Târihi’ni* İbn-i Hallikân Vefeyât-ül-A’yân’ını yazdı.

Erbil Atabeglerinde* Büyük Selçuklular'a benzer bir teşkilâtın bulunduğu anlaşılmaktadır. Hükümdar ile hükümet arasındaki irtibatı temin eden görevlilere hâcib* bunların başkanlarına da hâcib-ül-hüccâb denirdi. Saray teşkilâtında hâcib-ül-hüccâb’dan sonra en yetkili görevli üstâd-üd-dâr idi. Bu şahıs saraya ait umumi masraflardan ve mutfağın denetiminden sorumluydu. Sarayın ve hükümdarın korunması ile görevli muhafız birliği olan cândârların reisine emîr-i cândâr denirdi.

Beyliğin en önemli işlerinin görüldüğü* bir büyük dîvân vardı. Bu dîvânın vezir dışındaki üyeleri; müstevfî* müşrif* münşî ve ârız-ül-ceyş idi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Zengîler (Musul Atabeyliği) (1127-1259)
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh’ın kumandanı* Aksungur’un oğlu İmâdeddîn Zengî tarafından el-Cezîre ve Sûriye’de kurulan atabeylik.
Irak Seçlukluları Sultanı Mahmud* iki oğluna atabeg tayin ettiği Zengî’yi* 1127 senesinde Musul Valisi yaptı. Atabeg Zengî* Musul’a hâkim olunca* büyük ve kuvvetli bir devlet kurmaya çalıştı. Niyeti* önce bölgeyi hâkimiyeti altına alıp* sonra Haçlılarla mücadele etmekti. Bu yüzden Diyarbekir ve Suriye’nin* Arap ve Türk hakimlerine karşı bir fetih siyaseti takip etti. Aynı siyaseti* Haçlılara karşı da uyguluyordu. Arzusunu gerçekleştirmek için harekete geçen Zengî; Sincâr* Habr* Nusaybin ve Harran’ı ele geçirdi. Arkasından Halep’e hâkim oldu (1128). Bu durum Haçlıların Halep üzerindeki arzularına da son verdi. Zengî’nin* Dımaşk’ı (Şam’ı) alması için* önce Hama ile Humus’u ele geçirmesi gerekiyordu. 1130 senesinde Hama’yı ele geçirdi ise de* Humus önünde başarılı olamayarak* Musul’a döndü.

Zengî’nin genişleme hareketleri karşısında* toprakları tehdit altında kalan Artuklular birleştiler. İki taraf arasında yapılan muharebede Zengî* Artuklu ordusunu geri çekilmeye mecbur etti. Bir süre sonra iki taraf arasında barış yapıldı ve 1130 yılında antlaşma imzalandı. Daha sonra Artuklulardan Davud ile mücadeleye başlayan Zengî* Amid’i (Diyarbekir) ele geçirdi ve şehri* adına hutbe okumak şartıyla* Artuklulardan Timurtaş’a bıraktı (1141). Zengî’nin idaresi altına almak için çalıştığı devletlerden birisi de Böriler idi ve bir müddet sonra* onlar da Zengî’nin hâkimiyetini tanımak mecburiyetinde kaldılar. Böylece* bölgede güçlü bir hâkimiyet tesis ettikten sonra Haçlılarla mücadeleye başladı ve Esârib Kalesini kuşattı. Kudüs kralının yardıma gelmesine rağmen Haçlıları yendi ve kaleyi ele geçirdi. Sonra* Haçlı Kontluğu işgalindeki Urfa üzerine yürüdü. Çünkü Urfa Kontluğu* Zengîler Devletini ikiye ayıran bir durumda ve ticaret yolu üzerinde çok mühim mevkideydi. Nice bir siyasetle Hıristiyanları birbirinden ayırıp* Haçlılar arasında çıkan anlaşmazlıktan faydalanan Zengî* Katoliklerden memnun olmayan Ermenilerin de desteğiyle* 1144 senesinde Urfa’yı ele geçirdi ve zaferi* bütün İslâm dünyasında sevinçle karşılandı. Urfa’nın Müslümanlar eline geçmesi* Hıristiyan âleminde büyük şaşkınlığa sebep oldu. Papanın teşvikiyle Hıristiyan âleminde İkinci Haçlı Seferinin hazırlığı başlatıldı.

Atabeg Zengî’nin* Irak Selçuklu sultanları ve Abbâsî halîfeleriyle olan münâsebetleri* zaman zaman değişik bir seyir tâkip etti. 1146 senesinde Caber Kalesini kuşatan Zengî* muhâfızlarından biri tarafından öldürülünce* toprakları oğulları Nureddin Mahmud ve Seyfeddin Gâzi arasında bölündü. Nureddin Mahmud* Suriye’nin idaresini alıp* Halep’i başşehir yaparken* Seyfeddîn Gâzi* el-Cezîre bölgesini idaresi altına alarak Musul’u başşehir yaptı. Böylece Zengîler ikiye ayrıldı.

İmadeddin Zengî’nin ölümü üzerine* Selçuklu şehzâdelerinden Alp Arslan bin Mahmud* atabeyliğin idaresini ele geçirmeye çalıştı ise de* başarılı olamadı. Seyfeddin Gâzi* Musul’a gelerek babasının yerine geçti; kardeşi Nureddin ile anlaştı. Kardeşinden aldığı kuvvetlerin de yardımıyla Urfa üzerine yürüyen Nureddin Zengî* şehri kolayca ele geçirdi. Halep bölgesine hâkim olup* Hıristiyanların elinde bulunan Keferlâsâ ve Artah’ı aldı. 1148’de Seyfeddin Gâzinin* Musul’da vefat etmesi üzerine* yerine* ağabeyi Kutbeddîn Mevdûd geçti. Kardeşi Nûreddîn’le birlikte hareket eden Mevdûd* Haçlılardan Antakya* Harim* Famiye* Irka ve Cebele kalelerini aldı. Daha sonra Mısır işleri ile ilgilenen Nureddin Zengî* emirlerinden Şirkûh ve yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi bölgeye gönderdi. 1169 yılında Şirkûh* Mısır’da hâkimiyeti ele geçirdi. Selâhaddîn-i Eyyûbî* Nureddin Zengî’nin emriyle 1171 yılında Fâtımîleri tamamen ortadan kaldırdı (Bkz. Eyyûbîler). Kutbeddîn Mevdûd’un 1170 senesinde ölümü üzerine oğulları İmâdeddîn ile Seyfeddin Gâzi arasında anlaşmazlık çıktı.

İmâdeddîn* amcasından yardım isteyince* Nureddin* Musul üzerine yürüyerek* şehri kısa bir kuşatmadan sonra ele geçirdi. Seyfeddin Gâzi ile barış antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya göre* Seyfeddin Gâziye Musul* İmâdeddîn’e Sincar veriliyordu. Bu anlaşmazlıktan en kârlı Nureddin çıktı. Nusaybin ve Habur gibi yerleri kendi topraklarına kattı. Böylece Seyfeddîn* resmen amcasına bağlanmış oldu. Nûreddîn Zengî* 1173 yılında Anadolu’ya girerek* İkinci Kılıç Arslan’a ait bazı kasabaları ele geçirdi. Bu esnada Bağdat Abbâsî halîfesi tarafından; Musul* el-Cezîre* İrbil* Hilât* Suriye* Mısır ve Konya hükümdarlığını tasdik eden bir menşûr verildi. Fakat çok geçmeden* Sultan Nureddin Zengî* bir boğaz iltihabından* Şam’da vefat etti (1174). Kendi yaptırdığı Nûriye Medresesine defnedildi. 1147-1149 yılları arasında gerçekleşen İkinci Haçlı Seferlerini netîcesiz bırakan Türk-İslâm kahramanlarından biri olan Nureddin Zengî* kurduğu eğitim kurumları ve sosyal tesisler* yaptığı imar faaliyetlerinin yanında güçlü bir devlet kurucusu olan Selâhaddin-i Eyyûbî’yi yetiştirmesiyle de tanınmaktadır. Halep* Şam* Hama* Humus* Baalbek* Menbic ve diğer şehirlerde büyük medreseler* câmiler* imâretler* kervansaraylar* hastane ve dâr-ül-hadîsler yaptırıp* masraflarının karşılanması* tamirâtı ve yaşatılması için büyük vakıflar bıraktı. Şam’da yaptırdığı büyük hastane* devrin en meşhur mütehassıs doktorlarının hizmet verdiği bir sağlık kurumu idi. Hadis üniversitesi mahiyetindeki ilk dâr'ül-hadîsi o kurdu ve pek çok kitap vakfetti. Rasathâne kurdurarak* güneş saati yaptırdı. Dindar olup* ilim adamlarının hâmisiydi. Karargâhında dahi Kur’ân-ı kerîm okutup* hürmetle dinlerdi. Haksızlıkların önüne geçmek ve devletin menfaatlerini korumak için* hassas bir haber alma teşkilâtı kurdu. Sultanlığı devrindeki siyâsî hâdiseler büyük* bulunduğu çevre çok karışık bir yapıya sahip olmasına rağmen* halkının sağlığını ve huzurunu korudu.

Nureddin Zengî’nin vefatından sonra* on bir yaşındaki oğlu Melik-üs-Sâlih İsmâil tahta çıkarıldı ise de* Mısır’da güçlenen Selâhaddîn-i Eyyûbî* toprakların büyük bir kısmına hâkim oldu. Nureddin Zengî’ye bağlı olarak Musul’u idare eden ve ötedenberi* amcasının Haçlılara karşı yaptığı bütün seferlere katılan yeğeni İkinci Seyfeddin Gâzi de* daha önce kendisine ait olan Harran* Nusaybin* Urfa* Habur ve Suruç gibi şehirleri geri almaya çalıştı. Dımaşk emirleri* Dımaşk’ı da alması için onu davet ettiler. Fakat o* bu davete uymadı. Dımaşk emirleri de şehri Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye teslim ettiler (1174). Bunun üzerine Seyfeddin Gâzi* Selâhaddîn Eyyûbî’ye karşı sefere çıktı ise de Cibâl-üt-Türkmân denilen mevkide yapılan savaşı kaybederek Musul’a çekildi (1176). Kısa bir süre sonra da hastalanarak öldü.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
İldenizliler (Âzerbaycan Atabegleri)
Âzerbaycan’da* Irak Selçukluları Devletine tâbi olarak kurulan Atabegler sülâlesi (1141-1225). Sülâleye* kurucusunun adıyla İldenizliler denildiği gibi* Âzerbaycan Atabegleri de denilmektedir.
Kıpçak Türklerinden olan Şemseddin İldeniz* Irak Selçuklu Sultanı Mesud (1134-1152)* Karabağ (Arran) valisiyken Gürcülere karşı başarılı savaşlar yaptı. Sultan da onu* kardeşi ve selefi Sultan İkinci Tuğrul'un (1132-1134) dul hanımı Mü’mine Hâtun ile evlendirdi. İldeniz* Sultan Mesud’un ölümüyle çıkan taht kavgalarına karıştı. Üvey oğlu Arslan-Şah’ı tahta oturttu (1161). Kendisi de atabeg unvanıyla hâkimiyeti ele geçirdi.

İldeniz’in ölümü üzerine* yerine oğlu Nusreddin Cihân Pehlivan* atabeg oldu (1175). Arslan-Şah’ın sultanlığı sembolik olarak devâm etti. Cihân Pehlivan* Arslan-Şah’ın ölümü üzerine* oğlu Üçüncü Tuğrul’u tahta geçirdi. Fars* Huzistan* Musul* Ahlat ve Erzurum’da Sultan Üçüncü Tuğrul adına hutbe okundu. Atabeg Pehlivan* Selâhaddin Eyyûbî karşısında* Musul hâkimiyetini elinden çıkardı. Cihân Pehlivan’ın ölümü üzerine* kardeşi Kızıl Arslan* atabeg oldu. Kızıl Arslan* Sultan Üçüncü Tuğrul’a karşı mücâdele etti. Hattâ* bir ara Üçüncü Tuğrul’u haps ve kendi sultanlığını da ilan etti. Fakat* 1191 yılında öldürüldü. Yerine Cihân Pehlivan’ın oğlu Kutlug İnanç* atabeg oldu. Kardeşi Ebû Bekr ile Sultan Tuğrul’a karşı yaptığı saltanat mücadelesini* Harezmşah Tekiş’in yardımı ile kazandı. Tuğrul’u bertaraf etti. Irak Selçuklu Devletinin yıkılmasından (1194) sonra* Harezmşah Tekiş* Kutluğ İnanç’ı* Cibâl valisi tâyin etti. Fakat* Abbasî halîfesi Nasır’la işbirliği yaparak* Harezmşah yönetimindeki Hemedan’a saldırdı (1195). Ancak* bir sene sonra Harezmşahlılar tarafından öldürüldü. Yerine* kardeşi Ebû Bekr geçti. Kardeşi Özbek’le birlikte Harezmşahlılara ve Gürcülere karşı mücadele etti. Meraga’yı aldıktan sonra öldü (1210). Yerine geçen kardeşi Özbek* Harezmşah Sultanı Muhammed’e tâbi oldu. Moğollar* Tebriz surları önünde görünmeleri üzerine* fidye vererek kurtuldu (1221).

Moğolların ikinci gelişinde Özbek* şehri terk etti. Halk* fidye vererek Moğollarla anlaştı (1222). Özbek* Harezmşahlılara yenildi (1223). Moğollara* 1224’te ağır bir haraç daha verdi. Harezmşahlı esirleri de Moğollara teslim etti. Celâleddin Harezmşah’a karşı Gürcülerle işbirliği yaptı. Harezmşah da gelip Tebriz’i aldı (1225). Özbek* Nahcivan civarındaki Alıncak Kalesinde öldü. Yerine sağır ve dilsiz olan oğlu Kızıl Arslan Hâmuş geçti. Hâmuş* Celâleddin Harezmşah’a giderek itaatini bildirdi (1228). Alamut Seferine katıldı. Bu seferden bir ay kadar sonra Kızıl Arslan’ın ölümüyle* hânedân sona erdi.

İldenizlilerin saray çevresinde* Nizâmî* Şirvânlı Hâkânî* Şirvanlı Felekî ve Kıvâmî gibi şâirler yetişti. Atabeg İldeniz* Hemedan’da türbe ve medrese yaptırdı. Ebû Bekr* âlimleri severdi. Câmi ve medrese inşâ ettirdi. Atabeg Özbek* Tebriz’de bir köşk yaptırmıştı. Mü’mine Hâtun adına Nahcivan’da inşa edilen türbe* bu hânedâna ait mimarî eserlerin en güzel örneklerinden biridir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Salgurlular (1147-1284)
İran’ın Fars bölgesinde* Oğuzların Üçoklar boyuna mensup Salgur veya Salur Kabilesi tarafından kurulan bir devlet. Devletin kuruluşu sırasında başta bulunanlar atabeg unvanını kullandılar. Bu unvan* daha ziyade hanedanların tesisi için bir basamak oldu* daha sonra sultan ve hükümdar karşılığında kullanıldı.
Fars bölgesinin fethine* hazret-i Ömer zamanında teşebbüs edilmiş* 649 (H. 29) yılında Basra Valisi Abdullah bin Amr tarafından bölgenin tamamı İslâm topraklarına katılmıştı. Abbasîler zayıflayınca* bölge Saffârîlerin eline geçti. Daha sonra Büveyhîler hakim oldu. Tuğrul Bey zamanında Selçuklu Türklerinin eline geçti. Fakat dağlık bölgeler* bölgenin yerli hâkimleri olan Şebânkârelerin elinde kaldı. Selçuklu Emîri Atabeg Çavlı* onlarla uzun yıllar mücâdele etti. Bölge* Irak Selçukluları'na bağlı atabeglerin hâkimiyetine geçti.

Bu sırada Fars bölgesi* Salgurluların büyük bir göç hareketine sahne oldu. Cemaatin başında bulunan Emir Mevdûd* Atabeg Bozaba tarafından yerine nâip olarak tâyin olundu. Bozaba’nın ölümü ile Irak Selçuklularından Melikşâh* Fars bölgesine hâkim oldu. Aynı yıllarda ölen Mevdûd’un yerine oğlu Sungur geçti. Sungur* bölgeye hâkim olan Melikşâh’a atabeg unvanı ile yardımcı oldu. Keyfî hareket eden Melikşâh* devlet işlerinden uzak duruyor* halka karşı kötü davranıyordu. Bir bahane ile Atabeg Sungur’un kardeşini öldürttü. Sungur* kabilesi Salgurluları da yanına alarak* Şîrâz’dan çıkıp gitti. Melikşâh’ın tekliflerini reddedip baş kaldırarak* onu yendi. 1148’de Şîrâz’ı ele geçirip merkez yaptı ve devletin temelini attı.

Fars hâkimiyetini kaybeden Melikşâh* amcası ve Irak Selçuklu Sultanı Mesud’dan yardım istedi. Aldığı yardımcı kuvvetlerle Fars üzerine yürümesine rağmen* tekrar yenildi. Bu husustaki seferlerinin hepsi neticesiz kaldı ve her defasında Sungur’a mağlûp oldu. Böylece Fars bölgesi* tamamen Atabeg Sungur’un hakimiyetine girdi. Atabeg Sungur* Kirman Selçukluları Sultanı Birinci Muhammed ile dostluk kurdu.

Sungur* on üç sene saltanat sürdükten sonra Margzâr-ı Beyzâ’da 51 yaşında öldü (1161). Şîrâz’da kendi adıyla anılan Sunguriyye Medresesine defnedildi. Adaletli* dindar* hayırsever ve mütevazı bir sultandı. Oğlu Tuğrul* küçük yaşta olduğu için yerine kardeşi Zengî geçti.

Atabeg Zengî* bir müddet sonra Abbâsî halîfesinin vezîri Yahyâ bin Hubeyre’nin teşvikiyle Irak Selçuklu Sultanı Arslanşâh’ın yerine şehzâde Mahmud bin Melikşâh adına hutbe okuttu. Lâkin müttefiki Rey Valisi Emir İnanç; Sultan Arslanşâh’a itaatini bildirince* Zengî yalnız kaldı. Sultan ve Atabeg İldeniz* onu sulh yoluyla kazanmak istediklerinden* Zengî’ye haber göndererek huzura çağırdılar. Önce gitmek istemeyen Zengî* sonra İsfahan’da bulunan Sultan Arslanşâh’ın huzuruna varıp itaatini bildirdi. Böylece Salgurlu Devleti* 1165 yılında Irak Selçuklularına resmen tâbi oldu.

Atabeg Zengî’nin* bir müddet sonra Fars halkına kötü davranmaya başlaması* halkın Huzistan Hâkimi Şumla’yı bölgeye davet etmesine sebep oldu. Fars bölgesine sefer düzenleyen Şumla* Zengî’yi yenerek Şebânkârelilere sığınmaya mecbur bıraktı ve Fars bölgesine hâkim oldu. Fakat o da halka iyi davranmadı. Salgurlu askerleri* yaptıklarına pişman olup Zengî’nin yanında toplandılar. Askerleriyle Fars’a giren Zengî* bölgeye yeniden hâkim olunca* Şumla bölgeyi terk etmek mecburiyetinde kaldı. Zengî* Kirman Selçuklu Sultanı Melik Tuğrulşâh’ın ölümünden sonra meydana gelen taht mücadelelerine karıştı ve yardımıyla İkinci Turanşâh* tahtı ele geçirdi. Bu tarihten itibaren Salgurlular* Kirman Melikleri tarafından yardım hususunda başvurulan ilk merci durumuna gelmişlerdi. Kirman siyaseti üzerinde ve meliklerin tahta geçişlerinde Salgurlu tesiri büyüktü. Bu* onların bir müddet sonra Kirman eyaleti üzerinde kuracakları hakimiyetin ilk belirtileriydi.

Atabeg Zengî’nin 1178 senesinde ölümü üzerine yerine beş oğlundan* daha önce veliaht tâyin ettiği Tekle geçti. Tekle’nin ilk senelerinde* Âzerbaycan Atabegi Cihan Pehlivan* Fars’a akın düzenleyerek Şîrâz’ı yağmaladı ve halktan birçok kişiyi öldürdü (1180). Bir süre sonra Tekle’ye karşı amcasının oğlu Tuğrul* saltanat iddiâsında bulundu ise de* başarılı olamayarak Şebânkâre emîrlerine sığınmak mecburiyetinde kaldı. Tekle* akrabalıktan dolayı Tuğrul’u affetti. Tuğrul* bu sefer Irak’a gitti ve Âzerbaycan Atabegi Cihan Pehlivan’dan yardım sağlayıp Fars üzerine yürüdü ve bunu iki üç sefer tekrarladı. Fakat* başarılı olamadı ve 1181 senesinde esir alınarak öldürüldü.

Harezmşâhlar'ın* Merv ve Serahs şehirlerini ele geçirmeleri üzerine buralarda yaşayan Oğuzlar* Fars ve Kirman’a göç ettiler. Salgurluların kuvveti karşısında* bunlardan Fars’a gelenler* seslerini çıkaramadılar. Kirman’a giden Oğuzlar ise* Kirman Selçuklularının zayıflığından faydalanarak bölgeye hâkim oldular. Devlet ileri gelenleri* Tekle’den yardım istedilerse de* gönderilen yardımcı kuvvetten faydalanamadıklarından* Kirman Selçukluları* tarihe karışmış oldu (1187). Âdil* kanâatkâr ve sabırlı bir sultan olan Tekle* yirmi sene saltanat sürdükten sonra* 1197 senesinde Bidek-i Fesâ’da öldü.

Tekle’nin yerine kardeşi Sa’d geçti. Sa’d’ın zamanı* Salgurlular için parlak bir dönem oldu. Sa’d* başa geçtikten bir süre sonra* Fars’ta büyük bir kıtlık olduğu gibi peşinden de veba salgını çıktı. Arka arkaya gelen bu âfetlerin* Fars üzerinde meydana getirdiği çöküntünün tesirlerini ortadan kaldırmaya çalışan Sa’d* topraklarını genişletmek için sefere çıktı.

Bu sırada Kirman’a* Oğuzlardan sonra* Harezmşâhlar hâkim olmuştu. Fakat* bölgede Oğuzlar* karışıklıklara sebep oluyorlardı. Şebânkâre emîrleri de zaman zaman hadiselere karışıyorlardı. Neticede Şebânkâre Emîri Nizâmeddîn Mahmud* Berdesîr’i ele geçirdi. Bunun üzerine Kirman emîrleri ve Türkler ayaklandı. Şehre Oğuzlar hâkim oldularsa da* Atabeg Sa’d’ın kuvvetinden çekinerek* Berdesîr’i Salgurlu ordusuna teslim ettiler. Böylece Salgurlular için Kirman hakimiyetinin ilk adımı atılmış oluyordu (1204).

Sa’d* İsfahan ve Hemedan’ı ele geçirip topraklarını genişletmek istiyordu. Hazırlıklarını tamamlayıp İsfahan üzerine yürüdü ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girdi. Sa’d’ın bu sefer sırasında Şîrâz’ı boş bırakması* Salgurluların rakibi İldenizliler ve Şebânkâre emîrleri için bulunmaz fırsattı. Bundan faydalanmak isteyen İldenizlilerden Atabeg Özbek* Şîrâz; Şebânkâre Emîri Mübâriz de* Kirman üzerine başarısız seferler yaptılar.

Sa’d* Kirmanlı bir devlet adamının teşvikiyle* bölgedeki hâkimiyetini kuvvetlendirmek için sefere çıktı ve 9 Ocak 1209’da Kirman’ın başşehri Berdesîr’e girdi. Oğuzları itaat altına almak için* Bem’i kuşattı. Bu sırada Nişâbur Valisi Kezlik Han* Muhammed Harezmşâh’a isyan etmiş* karşısında duramayacağını anlayınca* hâkimiyet sahası bulmak için Kirman üzerine yürümüştü. Sa’d* bir hile ile Kezlik Hanı* Kirman’dan kaçırdı. Daha sonra* Oğuzlarla anlaşarak Şiraz’a döndü. Sa’d* Kirman’da kaldığı beş ay zarfında burayı düzene sokmuş ve büyük kısmını da itaati altına almıştı. Fakat daha sonra bölgeyi ihmal edince* 1213 senesinde Harezmşâhlar* Kirman’ı ele geçirdiler. Sonra Fars bölgesinden Şiraz’a kadar uzanan seferler düzenlediler.

Harezmşâhların Irak-ı Acem valisini Bâtınîler öldürünce* bölgeyi ele geçirmek isteyenler arasında yeni mücadeleler başladı. Bir yandan Atabeg Sa’d* diğer yandan da Atabeg Özbek* Irak-ı Acem’e hâkim olabilmek için harekete geçtiler. Sultan Muhammed Harezmşâh da* bu bölgeyi onlara bırakmak niyetinde olmadığından* büyük bir ordu ile* her iki atabeğe mâni olmak için* batıya yürüdü. Sa’d* sultanın ordusu ile Rey civarında karşılaştı. Yapılan savaşta mağlûp oldu ve esir düştü (1217). Daha sonra Sultan* Sa’d’ı affetti ve iki hükümdâr arasında anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Sa’d* Fars’ın iki müstahkem kalesi İstahr ve Eşkenvan’ı ve ülke gelirinin üçte birini haraç olarak verecekti. Ayrıca* bütün topraklarında hutbe* Harezmşâh adına okunacaktı. Sa’d* yanında Harezmli kuvvetlerle Şîrâz’a dönünce* kendisini şehre sokmak istemeyen oğlu Ebû Bekr’i mağlûp ederek içeri girdi. Sa’d yirmi dokuz senelik bir saltanat devresinden sonra* 1226’da Bihâtzad’da öldü. Halka adaletle muâmele eder ve âlimleri korurdu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
Yerine hapisten çıkarılan oğlu Ebû Bekr geçti. Ebû Bekr* saltanatının ilk senelerinde Şebânkârelerle mücadele ettiyse de başarılı olamadı. Sultan Celâleddîn Harezmşâh* İsfahan önünde Moğollarla karşılaştığı zaman* yardımcıları arasında Ebû Bekr de bulunuyordu. Ebû Bekr* yaklaşan Moğol tehlikesini bertaraf etmek için* Moğol hükümdârı Ögedey’e kardeşini elçi gönderdi ve itaatini bildirdi. Ögedey memnun olarak* Fars idaresini ona bıraktı. Buna karşılık Ebû Bekr* senelik otuz bin dînâr verecekti. Ebû Bekr* Hürmüz Adası hâkimiyle anlaşarak düzenlediği sefer sonunda* Basra Körfezindeki Kays Adasına hâkim oldu (1229). Basra Körfezindeki hâkimiyetini* Arabistan sahillerine kadar genişletti. Bazı Hind ülkelerinde adına hutbe okundu. Moğollara karşı olan sözünü yerine getirerek* dostâne münasebetlerini devam ettirdi. Ancak* verilen haraçlar* yeni vergilerin konulmasını gerektirmişti. Ebû Bekr* Şîrâz’da hastalanarak* 1260’ta yetmiş yaşında öldü. Yerine oğlu İkinci Sa’d geçtiyse de* on iki günlük bir hükümdârlıktan sonra öldü. Yerine* henüz çocuk yaşta olan oğlu Muhammed geçti. Yaşının küçüklüğü sebebiyle nâipliği annesi Bibi Terken Hâtun’a verildi. Terken Hâtun* devlet idaresini doğrudan doğruya ele aldı ve halkın refahını sağlamaya ve ülkeyi karışıklıklardan korumaya çalıştı. Muhammed* iki sene yedi aylık bir saltanattan sonra* 1262 yılında sarayın damından düşüp öldü.

Muhammed’in yerine devlet erkânı ve ordunun kararı ile Muhammedşâh geçti. Muhammedşâh* tahta geçer geçmez duruma hâkim oldu. Terken Hâtun’un sözlerine iltifat etmeyip* otoritesini engelledi. Muhammedşâh* İlhanlı Hükümdârı Hülâgu’nun çağrısına uymayıp* yanına gitmemesi üzerine* bu fırsatı kaçırmayan Terken Hâtun* emîrlerle birleşerek Muhammedşâh’ı tahttan uzaklaştırdı ve Hülâgu’nun yanına gönderdi.

Sekiz aylık bir saltanattan sonra tahttan indirilen Muhammedşâh’ın yerine Selçukşâh geçti. Selçukşâh* tahta geçince devlet için zararlı gördüğü bir kısım devlet adamını ortadan kaldırdı. Devlet idaresinde kuvvetli duruma gelen Terken Hâtunla evlenen Selçukşâh* onu öldürtünce* Salgurlu Devletinin yıkılışına sebep olacak hadiseler birbirini kovaladı. Selçukşâh* daha sonra Şirâz’daki Moğol komutanlarını öldürtünce* Hülâgu* üzerine bir ordu gönderdi. 1263 yılında Kâzerûn’da yakalanarak öldürüldü.

Selçukşâh’ın ölümünden sonra tahta İkinci Sa’d’ın kızı Abiş Hâtun geçti. Abiş Hâtunun ilk aylarında* Kadı Şerefeddîn İbrâhim ayaklandı ise de* isyan kısa sürede bastırıldı ve taraftarları da dağıtıldı. Abiş Hâtun* daha sonra Hülâgu’nun yedi yaşındaki oğlu Mengü Timur ile göstermelik olarak evlendirildi. Daha küçük yaşta olan Abiş Hâtun* idarî işlere karışmıyordu. Bu sırada Fars’ta* tam bir Moğol hâkimiyeti sürmekte; devleti* İlhanlı hükümdârlarının gönderdiği komutanlar idare etmekteydi. Sultan Ahmet Teküdâr* Fars’ın devamlı karışıklık içinde bulunması ve bölgedeki Moğol devlet adamlarından memnun olmaması üzerine* sarayında bulunan Abiş Hâtun’un Şîrâz’a dönmesine izin verdi (1284). Bir süre sonra* Moğollar tarafından bölgeyi idare etmek için gönderilen Seyyid İmadeddin’in öldürülmesi üzerine* Abiş Hâtun* hükümdâr Argun tarafından huzuruna çağırıldı. Tebriz’de muhakeme edilen Abiş Hâtunun* yeniden Şîrâz’a dönmesine izin verilmedi. Nihayet 1286 senesinde ölünce* Fars’ta Salgurlu hakimiyeti son buldu ve bölge* resmen Moğol idaresi altına girdi.

Salgurlu devlet teşkilâtı* Büyük Selçuklu Devleti'nin bir kopyasıdır. Devletin başında sultan veya hükümdâr yerine atabeg unvanı taşıyan bir hânedân üyesi bulunmaktaydı. Lakapları genellikle muzafferüddîn idi. Salgurlu saray mensupları arasında* “hâcibler* silâhdâr* taşdâr* hansâlâr* hazînedâr* nedîmler* sâkîler* ferrâşlar* çomakdâr ve hadimler” bulunurdu. Dîvân-ı Âlâ veya Dîvân-ı Atabegi adıyla anılan büyük dîvân* vezirin başkanlığında vazîfe yapmaktaydı. Ayrıca Dîvân-ı Tuğra* Dîvân-ı İşraf ve Dîvân-ı Ârız isminde dîvânlar vardı. Ordu teşkilâtı da Selçuklu ordu teşkilâtı gibiydi. Salgurlu ordusu* üç ana kısımdan meydana geliyordu. Bunlar; gulâm (köle)* Türkmenler ve vassal devlet kuvvetleriydi.

Salgurlu atabegleri* kültür ve imar faaliyetlerine büyük önem vermiştir. Özellikle Şîrâz’da mescitler* ribatlar ve hastaneler yapılmış* şehir* bağ ve bahçelerle süslenmişti. Atabeg Sungur’un Şîrâz’da yaptığı eserlerin başında kendi adına inşa ettirdiği Sunguriye Medresesi gelmektedir. Ayrıca Şîrâz yakınında su kanalları ve yolları açtırdı. Atabeg Sa’d’ın yaptırdığı en önemli eserlerden biri* bugün bile Şîrâz’da mevcut olan Mescid-i Nev veya Mescid-i Atabegi adıyla meşhur Câmi-i Cedîd-i Şîrâz’dır. Bundan başka birçok mîmârî eser inşâ ettirmiştir. Vezir Amideddîn Ebû Nasr da kendi adına izâfeten Âmîdiye adıyla meşhur bir medrese yaptırmıştır.

Moğolların* Harezmşâhları tarih sahnesinden silmesi* Salgurluların Moğol itaatine girmesine sebep olmuştu. Bu siyâsetleri uzun müddet bölgeyi Moğol taarruzundan uzak tutmuş ve Salgurlu başşehri Şîrâz* onların önünden kaçan birçok ilim adamı ve edibin sığınağı olmuştur. Salgurluların ilim ve sanat hâmîliği* Şîrâz’ı bir kültür merkezi hâline getirmiştir. Ebü’l-Mübârek Abdülazîz bin Muhammed* Zeyneddîn Muzaffer bin Rûzbihan* Ebü’l-Feth en-Nîzîrî* Ebü’l-Abdurrahîm bin Muhammed es-Servistanî* Kâdı Sırâceddîn Ebü’l-Izz Mükerrem* Kâdı Şerefeddîn Muhammed* Şihâbüddîn Feyzullah Tûdepuştî* Sadreddîn Ebü’l-Meâlî* Emir Asıleddîn Abdullah* Fakîh Müşerrefeddîn* İzzeddîn Mevdûd* Kâdı Cemâleddîn Ebû Bekr* Kâdı Mecdüddîn İsmâil* Fakih Saineddîn Hüseyin* Şeyh Necibeddîn Ali* Kâdı Beydâvî* Kutbeddîn Şîrâzî* Sâdî-i Şîrâzî gibi pek çok âlim ve edip* Salgurlu hâkimiyeti altında yetişmiş ve hizmetlerini sürdürmüşlerdir.

Âdil idareleri sebebiyle halk tarafından sevilen Salgurlu sultanları* Selçuklulardan sonra* Türk hâkimiyetinin yüz otuz sekiz sene Fars’ta devam etmesini sağlamış olmaları sebebiyle* Türk tarihi açısından önemlidir
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.