365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
28082015.jpg


Mustafa Kemal Kıyafet Devrimi’ni anlattı

28.08.1925


Mustafa Kemal Paşa, Kastamonu’ya yaptığı gezi kapsamında, 28 Ağustos 1925 günü gittiği İnebolu’da Kıyafet Devrimi’nin gerekçelerini halka şu konuşmayla anlattı: Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkı medenidir. Tarihinde medenidir, hakikatte medenidir. Fakat… medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Velhasıl medeniyim diyen Türkiye’nin hakikaten medeni olan halkı, baştan aşağıya dış görünümüyle de medeni ve gelişmiş insanlar olduğunu fiilen göstermeğe mecburdur… Bu açıklamamı yüksek heyetinize, tamamınıza bir soru sorarak yapmak istiyorum. - Bizim kıyafetimiz milli midir? (Hayır sesleri) - Bizim kıyafetimiz medeni ve uluslararası mıdır? (Hayır, hayır sesleri) Size iştirak ediyorum. Hayır, hayır, hayır! Tabirimi mazur görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet ne millidir ve ne de uluslararasıdır. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu arkadaşlar? Böyle nitelenmeye razı mısınız arkadaşlar? (Hayır, hayır, katiyen sesleri). Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak dünya âleme göstermekte mana var mıdır?.. Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak gerekir. Bu doğaldır. Cevherin muhafazası için bir muhafaza yapmak lazımsa, onu altından veya platinden yapmak icap etmez mi?.. Arkadaşlar, medeni ve uluslararası kıyafet bizim için çok değerli, milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve doğal olarak bunları tamamlamak üzere başta siperli başlık. Bunu açık söylemek isterim ki bu başlığa şapka denir.


 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
29082015.jpg


Zafer, Türk ordusunun

29.08.1922

Yunan işgal kuvvetlerini Anadolu’dan atmak için uzun zaman sürdürülen hazırlıklar 1922 yazında tamamlandı ve “Büyük Taarruz” 26 Ağustos 1922 sabahı başladı. Bu kapsamlı harekât sonraki günlerde büyük bir başarıyla ilerledi ve 30 Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat idare ettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucunda Türk ordusu kesin bir zafer elde etti. Savaş sırasında dört taraftan sarılan düşman kuvvetleri tamamen yok edildi veya tutsak alındı. Zaferin ardından Mustafa Kemal Paşa, TBMM Başkanı ve Başkomutan sıfatıyla aşağıdaki bildiriyi yayınladı: Büyük Soylu Türk Milletine, Garp Cephesi’nde 26 Ağustos 1922’de başlayan taarruz harekâtımız Afyonkarahisar, Altuntaş, Dumlupınar arasında, büyük bir meydan muharebesi halinde beş gün, beş gece sürdü. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının yiğitliği, şiddeti ve hızı, Allah’ın yardımının kendisini göstermesine yardımcı oldu. Zalim düşman ordusunun ana kuvvetleri akıllara dehşet verecek bir kesinlikle yok edildi... En büyük komutanından en genç erine kadar ordularımıza egemen olan fikir, milletin gösterdiği görev uğrunda şehit olmaktır. Bunu muharebe meydanında yakından müşahede ederek milletime haber veriyorum. Milletimizin yapısındaki gücü ve ülküyü üç buçuk yıl önce mesai arkadaşlarımla birlikte ifade etmekten başlayarak, katlanılmaz zorluklar içinde süregelen mücadelemizin sonuçları beliriyor. Milletin reyine ve kararına dayanan bu işin sonunun millet için hayırlı ve mutlu olduğu kesindir. Milletimizin istikbali güvendedir ve ordularımızın ilahi yardımı elde edeceğine şüphe yoktur.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
29082015.jpg


Zafer, Türk ordusunun

30.08.1922

Yunan işgal kuvvetlerini Anadolu’dan atmak için uzun zaman sürdürülen hazırlıklar 1922 yazında tamamlandı ve “Büyük Taarruz” 26 Ağustos 1922 sabahı başladı. Bu kapsamlı harekât sonraki günlerde büyük bir başarıyla ilerledi ve 30 Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat idare ettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucunda Türk ordusu kesin bir zafer elde etti. Savaş sırasında dört taraftan sarılan düşman kuvvetleri tamamen yok edildi veya tutsak alındı. Zaferin ardından Mustafa Kemal Paşa, TBMM Başkanı ve Başkomutan sıfatıyla aşağıdaki bildiriyi yayınladı: Büyük Soylu Türk Milletine, Garp Cephesi’nde 26 Ağustos 1922’de başlayan taarruz harekâtımız Afyonkarahisar, Altuntaş, Dumlupınar arasında, büyük bir meydan muharebesi halinde beş gün, beş gece sürdü. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının yiğitliği, şiddeti ve hızı, Allah’ın yardımının kendisini göstermesine yardımcı oldu. Zalim düşman ordusunun ana kuvvetleri akıllara dehşet verecek bir kesinlikle yok edildi... En büyük komutanından en genç erine kadar ordularımıza egemen olan fikir, milletin gösterdiği görev uğrunda şehit olmaktır. Bunu muharebe meydanında yakından müşahede ederek milletime haber veriyorum. Milletimizin yapısındaki gücü ve ülküyü üç buçuk yıl önce mesai arkadaşlarımla birlikte ifade etmekten başlayarak, katlanılmaz zorluklar içinde süregelen mücadelemizin sonuçları beliriyor. Milletin reyine ve kararına dayanan bu işin sonunun millet için hayırlı ve mutlu olduğu kesindir. Milletimizin istikbali güvendedir ve ordularımızın ilahi yardımı elde edeceğine şüphe yoktur.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
31082015.jpg


Üçüncü Dil Kurultayı sona erdi

31.08.1936


1932 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın talimatıyla kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti, hem dil politikasını belirlemek hem de dil konusunda yapılan bilimsel araştırmaları paylaşıp tartışmak üzere 1932, 1934 ve 1936 yıllarında üç kurultay gerçekleştirdi. 1936 yılında yapılan Üçüncü Dil Kurultayı, 24-31 Ağustos tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirildi ve bu kurultayda cemiyetin adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirildi. Atatürk, daha önceki kurultayda olduğu gibi bu kurultayın çalışmalarını da yakından takip etti. Kurultayın açılış törenini izleyen Atatürk, toplantıya yabancı ülkelerden katılan şarkiyatçı ve Türkologlarla da uzun bir sohbet gerçekleştirdi. Bu bilimadamlarından biri olan İngiliz dil bilgini Denison Ross, Atatürk’ün dil konularına hâkimiyetinden duyduğu şaşkınlığı, gazetecilere şöyle dile getiriyordu: Devlet başkanlığına yükselmiş bir kumandanın, dünyanın en yüksek oryantalist ve Türkologlarından bazılarını kendi ihtisas sahaları dahilinde bu derece yetkin bir şekilde münakaşaya çeken ve onlarla ilmi sohbette bulunan Atatürk’e karşı hepimiz şaşkınlıkla karışık hayranlığımızı saklayamadık.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
01092015.jpg


“İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

01.09.1922

30 Ağustos’ta gerçekleşen Dumlupınar Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı’nın seyrini tayin etmiş, zafer, büyük ölçüde kazanılmıştı. Ancak savaş henüz bitmemişti. Yenilgiye uğrayan Yunan ordusu, yaklaşık üç buçuk yıl önce işgali ilk başlattığı yere, İzmir’e çekilmişti. Anadolu’nun tamamen özgürlüğüne kavuşturulması için son adım olarak, işgalci askerlerin İzmir’den de çıkarılması gerekiyordu. Bu nedenle büyük zaferden iki gün sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül 1922 tarihinde çektiği bir telgrafla, savaşı tamamlamak üzere ordularına “Akdeniz’e” yürüme emrini şöyle veriyordu: Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları! Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun asıl muharebe birliklerini inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikri güçlerini, kahramanlık ve vatanseverliğini, birbirleriyle yarışırcasına göstermeye devam eylemesini talep ederim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!

 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
02092015.jpg


Sivil tayyareci Vecihi Bey büyük gezisine başladı

02.09.1931


Türk havacılık tarihinin belki de en renkli ve önemli ismi olan Vecihi Bey (Hürkuş), Türk Hava Kurumu yararına planladığı Türkiye turuna 2 Eylül 1931 günü Ankara’dan başladı. Uçağıyla Kızılcahamam, Gerede, Bolu, Ereğli, Zonguldak, Cide, Sinop, Samsun, Trabzon, Of, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Suşehri, Zara, Hafik, Sivas, Şarkışla, Akdağmadeni, Sorgun, Yozgat, Sungurlu ve Kalecik’e giden ve her gittiği yerde halka havacılık konusunda konferanslar veren Vecihi Bey’in Türkiye turu, yine Ankara’da son buldu. Vecihi Bey, bu gezinin ardından, 9 Kasım 1931 günü Ankara’dan başlayan ve İstanbul’da sona eren ikinci bir tur daha düzenledi. Vecihi Hürkuş, 1896 yılında İstanbul’da doğdu. I. Dünya Savaşı’nda yaralandıktan sonra Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girdi ve pilot oldu. Ardından Türk Hava Kuvvetleri’ne katıldı. Uçak düşüren ilk Türk tayyareci olarak tarihe geçti. Ruslara esir düştüyse de kaçmayı başardı. Kurtuluş Savaşı’na katılarak, kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve TBMM’den üç takdirname kazandı. Bu tarihten sonra daha çok uçak tasarımına ve eğitimciliğe yöneldi. 1923’te Yunanlılardan ele geçirilen motorlardan yararlanarak VECİHİ K-VI adını verdiği ilk Türk uçağını imal etti. Fakat ödül beklerken, izin almadan uçtuğu için cezaya çarptırıldı. Bunun üzerine askeri havacılıktan ayrılarak çalışmalarına sivil olarak devam etti. 1930’da ikinci uçağı VECİHİ XIV’ü inşa etti. 1931 yılında Türkiye turunu gerçekleştirdikten sonra 1932’de “Vecihi Sivil Tayyare Mektebi” adlı sivil havacılık okulunu açtı. İlk sivil uçağımız VECİHİ XIV, ilk eğitim ve spor uçağımız VECİHİ XV ve uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X’u üretti. 1954 yılında ise Türkiye’nin ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Havayolları’nı kurdu. 16 Temmuz 1969 tarihinde vefat etti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
03092015.jpg


Yunan Generali Trikupis, Mustafa Kemal’in huzurunda

03.09.1922

30 Ağustos 1922 tarihinde kazanılan Başkomutanlık Meydan Savaşı ile Yunan ordusu tam bir bozguna uğramış, darmadağın olmuştu. Cephenin yarılması üzerine Yunan Ordusu Başkomutanı Trikupis’in başında olduğu kol, Uşak’ın kuzeydoğusuna çekilmek zorunda kalmıştı. Burada 23. Tümen’le karşılaşan aç ve sefil durumdaki Yunan birlikleri, komutanlarının savaşma kararını dinlemeyerek teslim oldular; General Trikupis de yakalanarak tutsak edildi. Bundan sonra olanları, Trikupis’in kendi anılarından dinleyelim: Beni yakalayanlar hüviyetimi anlamakta güçlük çekmediler. Üzerimde bir revolver vardı. Derhal bunu aldılar…
Beni ilk evvela Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya götürdüler. Kendisi ile fazla bir şey konuşmadık. Paşa, beni yanına alarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıkardı. Mustafa Kemal, beni mert bir askere yaraşır bir şekilde kabul etti. Teessür ve heyecan içindeydim. İsmet Paşa beni kendisine takdim etti. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım: “Üzülmeyin General,” dedi. “Siz vazifenizi yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.” Hiç beklemediği bir muameleyle karşılaşan Trikupis’i derinden etkileyen bir başka şey de, hayatta olduğunu ailesine telgrafla bildirmesine izin verilmesiydi. General Trikupis, Yunanistan’da yönetimi ele geçiren ihtilalciler tarafından idam edilmesinden korkulduğu için, esir edilen diğer generallerle birlikte, savaştan sonra bir süre Kayseri’de tutuldu. Esirlerin karşılıklı mübadelesi konusunda anlaşma sağlandıktan sonra da ülkesine gönderildi.


 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
04092015.jpg


Sivas Kongresi toplandı

04.09.1919


Milli Mücadele’nin Mustafa Kemal Paşa liderliğinde olgunlaşması doğrultusunda Amasya Genelgesi ve Erzurum Kongresi ile başlayan süreç, 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi’nin toplanmasıyla yeni bir evreye girdi. Kongre, Erzurum Kongresi’nde seçilen Heyet-i Temsiliye üyelerinin yanı sıra Osmanlı vilayetlerinden seçilecek delegelerin katılımıyla toplanacaktı. Ancak Anadolu’daki güvenlik sorunları nedeniyle Sivas’a ancak 38 delege gelebildi. Delege sayısının görece az olmasına rağmen, Orta ve Batı Anadolu’dan da temsilcilerin bulunması nedeniyle, Sivas Kongresi ulusal bir kongre niteliği kazandı. Mustafa Kemal’in başkanlık yaptığı kongrede temelde Kurtuluş Savaşı’na önderlik edecek örgütün yapısı ve programıyla, manda konuları tartışıldı. Ayrıca Erzurum Kongresi’nde kabul edilen tüzük değiştirilerek, Heyet-i Temsiliye’nin tüm yurdu temsil ettiği hükme bağlandı. Böylece, daha önce sadece Doğu vilayetleri için ortaya çıkan irade, Sivas Kongresi’nde bütün ülkeyi içine alacak şekilde genişletildi. Sivas Kongresi, 11 Eylül’de Kurtuluş Savaşı’nın programı niteliğindeki kararları içeren bir bildirinin yayımlanmasıyla sona erdi. Bu bildiride, Mondros Mütarekesi imzalandığı anda Osmanlı toprağı olan bölgelerin bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı belirtiliyor, bunu çiğnemeye yönelik her türlü işgal ve müdahaleye silahla karşı koymak meşru sayılıyordu. Kurtuluş Savaşı’nın seyri bakımından çok önemli bir yere sahip olan Sivas Kongresi, TBMM’nin kuruluşuyla sonuçlanacak gelişmelere hız kazandıran bir basamaktı. Nitekim bunu gören İngiliz Yüksek Komiseri Amiral John de Robeck’in Lord Curzon’a gönderdiği rapor, Anadolu’da doğmakta olan yeni Türkiye’nin habercisiydi: Mustafa Kemal’in hareketi Anadolu’da müstakil bir cumhuriyete doğru gelişiyor!

 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
05092015.jpg


“Ordu vazifesini yapmıştır”

05.09.1923

Mustafa Kemal, 5 Eylül 1923 tarihinde Çankaya Köşkü’ndeki bir sohbet sırasında, gazeteci ve siyasetçi Suphi Nuri Bey’le (İleri), vatanı hür ve mutlu hale getirmeye dair düşüncelerini şöyle paylaşıyordu: Ellerimiz deniz kıyısında ve ellerimiz zincirlerle bağlı bir halde bulunuyor ve: “Ah bir kere hür olsak da şu denizde bir yüzsek” diyorduk. İşte bugün hürriyetimizi aldık ve zincirlerimizi kırdık, denizde yüzmemize bir engel kalmadı. Fakat bir türlü suya giremiyoruz. Ayağımızı denize sokuyoruz, soğuk var. Dalsak da yüzme bilmediğimiz için batacak, boğulacağız. Demek, amaç hür olmaktan ibaret değilmiş. İş, yüzmeyi öğrenmekte ve kurtulmanın çaresine bakmaktaymış. İşte meydan! Ordu vazifesini yaptı. Memleketin ilim ve bilgi sahipleri, memurları, milletvekilleri, işadamları iş başına geçtiler. Kendilerini göstersinler. Bu vatanı hür ve mutlu bir hale getirsinler. Biz çok müthiş ve amansız düşmanlara göğüs gerdik. Sonunda üstün geldik. Bugünkü idari zorluklarımız gerçekten çok büyüktür. Fakat çalışmakla biz bunları da, Yunanlıları olduğu gibi, tepeleyeceğiz ve sonunda üstün geleceğiz. Bu amacımıza ulaşılması için 5-10 yıl kâfi değildir. Bugünkü memurlarımız, fen adamlarımız, ilmimiz ve gücümüz de kâfi değildir. Galibiyete yavaş yavaş ulaşacak ve memleket, yetiştireceği memurlarıyla, fen adamlarıyla, eserleriyle, nihayet birçok yıl sonra barış ve ıslahat vadisinde muzaffer olacaktır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
05092015.jpg


“Ordu vazifesini yapmıştır”

06.09.1923

Mustafa Kemal, 5 Eylül 1923 tarihinde Çankaya Köşkü’ndeki bir sohbet sırasında, gazeteci ve siyasetçi Suphi Nuri Bey’le (İleri), vatanı hür ve mutlu hale getirmeye dair düşüncelerini şöyle paylaşıyordu: Ellerimiz deniz kıyısında ve ellerimiz zincirlerle bağlı bir halde bulunuyor ve: “Ah bir kere hür olsak da şu denizde bir yüzsek” diyorduk. İşte bugün hürriyetimizi aldık ve zincirlerimizi kırdık, denizde yüzmemize bir engel kalmadı. Fakat bir türlü suya giremiyoruz. Ayağımızı denize sokuyoruz, soğuk var. Dalsak da yüzme bilmediğimiz için batacak, boğulacağız. Demek, amaç hür olmaktan ibaret değilmiş. İş, yüzmeyi öğrenmekte ve kurtulmanın çaresine bakmaktaymış. İşte meydan! Ordu vazifesini yaptı. Memleketin ilim ve bilgi sahipleri, memurları, milletvekilleri, işadamları iş başına geçtiler. Kendilerini göstersinler. Bu vatanı hür ve mutlu bir hale getirsinler. Biz çok müthiş ve amansız düşmanlara göğüs gerdik. Sonunda üstün geldik. Bugünkü idari zorluklarımız gerçekten çok büyüktür. Fakat çalışmakla biz bunları da, Yunanlıları olduğu gibi, tepeleyeceğiz ve sonunda üstün geleceğiz. Bu amacımıza ulaşılması için 5-10 yıl kâfi değildir. Bugünkü memurlarımız, fen adamlarımız, ilmimiz ve gücümüz de kâfi değildir. Galibiyete yavaş yavaş ulaşacak ve memleket, yetiştireceği memurlarıyla, fen adamlarıyla, eserleriyle, nihayet birçok yıl sonra barış ve ıslahat vadisinde muzaffer olacaktır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
07092015.jpg


Bozkurt-Lotus Davası sonuçlandı

07.09.1927


Türk bayrağını taşıyan Bozkurt adlı kömür nakliye gemisi, 2 Ağustos 1926 gecesi Midilli açıklarında Fransız bayraklı Lotus ticaret gemisiyle çarpışarak battı. Lotus gemisi, ikiye bölünerek batan Bozkurt gemisinden, aralarında kaptanın da bulunduğu 10 Türk vatandaşını kurtardı. Kazada sekiz Türk gemicisi ise hayatını kaybetti. Kazadan sonra yoluna devam eden Lotus, 3 Ağustos’ta İstanbul limanına vardı. Açılan soruşturma üzerine Lotus gemisinin nöbetçi kaptanı Fransız uyruklu M. Desmond ile Bozkurt’un kaptanı Hasan Bey, mahkeme tarafından tutuklandı. Yargılama sonunda Fransız kaptan 80 gün, Türk kaptan da 4 ay hapse mahkûm edildi. Bu durum Fransız hükümetini ayağa kaldırdı. Türk mahkemesinin yetkisizliğini öne süren Fransızlar, Desmond’un hemen serbest bırakılmasını talep etti. Türk tarafı ise, uluslararası hukuk çerçevesinde Fransız kaptanı yargılamaya yetkili olduğunu savundu. Bu dava hem Fransız hem de Türk kamuoyunda aylarca tartışıldı. Buradaki esas konu, uluslararası topluma eşit bir üye olarak katılmak isteyen genç Türkiye Cumhuriyeti ile, Osmanlı dönemindeki kapitülasyonların avantajlarını sürdürmeye çalışan Fransa arasındaki uyuşmazlıktı. Dolayısıyla bu dava sadece basit bir gemi kazası olarak değil, milli bir mesele olarak ele alınıyordu. Sonunda her iki hükümet de uyuşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı’nda çözümlenmesi noktasında anlaştılar. Adalet Divanı, konuyla ilgili kararını 7 Eylül 1927’de açıkladı ve Türkiye’yi haklı gördü. Bu kararla genç Türkiye Cumhuriyeti, ilk uluslararası hukuk zaferini elde etti.

 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
08092015.jpg


İzmir’de “Dokuz Eylül Sergisi” açıldı

08.09.1927


1922 yılındaki büyük yangında harap hale gelen İzmir’de, savaştan sonra ticaret hayatı büyük kesintiye uğramış ve uluslararası ticaret yapan azınlığın önemli bir bölümü kenti terk etmişti. Yeni Cumhuriyet yönetimi tarafından kentin yeniden ayağa kaldırılması ve eski canlılığına kavuşturulması için düşünülen çareler arasında, uluslararası nitelikte bir ticaret sergisi düzenlenmesi de yer alıyordu. Bu sergilerin ilki, İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Reisi Hakkı Bey önderliğinde 8 Eylül 1927 günü açıldı. O zamanki adıyla Sanatlar Mektebi, bugünkü Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nde düzenlenen sergiye, 72’si yabancı olmak üzere 388 firma ve müessese katılmıştı. Oldukça ilgi gören sergi, sonraki yıllarda giderek gelişti. Örneğin, 1928 yılındaki İkinci Dokuz Eylül Sergisi’ne 155’i yabancı olmak üzere 515 firma katıldı. O yıllarda İzmir’in nüfusunun yaklaşık 100 bin civarında olmasına karşın sergiyi 87 bin kişinin gezmesi, organizasyonun ne kadar ilgi gördüğünün göstergesiydi. Dokuz Eylül Sergisi, 1933 yılından itibaren isim değiştirerek önce “İzmir 9 Eylül Panayırı”, 1937’den sonra da “İzmir Enternasyonal Fuarı” adıyla anılmaya başladı. Kültürpark’taki yeni yerine taşınan fuar, hem sağladığı ekonomik katkılar, hem de kentin sosyal hayatına getirdiği renk sayesinde İzmir’in ayrılmaz bir parçası oldu.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
09092015.jpg


Türk süvarileri İzmir’e girdi

09.09.1922

Büyük Taarruz sonrasında ummadığı bir yenilgiye uğrayan Yunan ordusu, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın ardından dağınık bir şekilde Batı’ya doğru çekilmeye başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi bu, kıtalar halinde bir geri çekilme değil, bir “ricat”tı. Bozgunun ardından düşmanı takip eden Türk ordusu da çok hızlı ilerleyerek 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e ulaştı. Türk birlikleri kente Ahmet Zeki Bey (Soydemir), Mürsel Paşa (Bakü) ve Albay Suphi (Kula) komutasında üç ayrı kol halinde girdiler. Onları, 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin Paşa komutasındaki birlikler takip etti. Türk bayrağının Hükümet Konağı ve Kadifekale’ye çekilmesiyle İzmir, 3 yıl 3 ay 24 gün aradan sonra, büyük sevinç gösterileri arasında yeniden özgürlüğüne kavuştu. 9 Eylül, sadece İzmir’in geri alındığı bir tarih olarak değil, aynı zamanda yok olmanın eşiğine gelmiş olan bir ülkenin, Mustafa Kemal önderliğinde bağımsızlık savaşını kazandığı bir tarih olarak da özel günler arasındaki yerini aldı. Başkomutan Mustafa Kemal, İzmir’in kurtuluşunu ordulara şu tarihi mesajla bildirdi: İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakârlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük zaferin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
10092015.jpg


Mustafa Kemal İzmir'de

10.09.1922

Türk ordusunun İzmir’e girdiği 9 Eylül 1922 günü Mustafa Kemal, karargâhı ile birlikte Yunanlıların ateşe verdiği Kasaba’yı (Turgutlu) geçerek Armutlu’ya ve oradan da Belkahve’ye vardı. Bir incir ağacının altında oturup uzun süre Kadifekale’de Türk bayrağının dalgalandığı İzmir’i seyretti. Mustafa Kemal, o geceyi Nif’te (Kemalpaşa) geçirdi. Ertesi gün yanında Mareşal Fevzi (Çakmak), İsmet (İnönü) ve Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşalarla İzmir’e girdi. Burada Fahrettin Paşa’yla (Altay) buluşarak doğruca Hükümet Konağı’na gitti ve balkondan Konak Meydanı’nı hıncahınç dolduran İzmirlileri selamladı. Mustafa Kemal, aynı gün öğleden sonra bir atın kuyruğuna bağlanmış, yerde sürünen bir Yunan bayrağı gördü. “Bayrağı yerde süründürmesinler, bu bizim âdetimize yakışmaz,” diyerek müdahale etti. Öğleden sonra Karşıyaka’da, onu konuk etmek için hazırlanmış eve gitti. Orada da kapının önüne ipek bir Yunan bayrağı serilmişti. İzmirliler, “Buyurunuz, geçiniz… Yunan kralı bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Lütfedin, o lekeyi silin!” dediler. Mustafa Kemal, yerde serili duran bayrağın önünde durdu, İzmirlilere baktı ve şöyle söyledi: O, geçmişte kötü etmiş. Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem!
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
11092015.jpg


Bursa’da halka sesleniş

11.09.1924

Mustafa Kemal Paşa, Bursa’nın işgalden kurtuluşunun ikinci yılı vesilesiyle, 11 Eylül 1924 günü Bursalılara seslendi. Sözlerine, “Efendiler, bu kurtuluş gününü size tebrik ederken bu dağlarda, bu ovalarda kanlarını döken şehitlerimizi ve vatanları için, milletleri için sıkıntı ve zahmet bilmeyen kahraman gazilerimizi saygıyla anarım,” diye başlayan Mustafa Kemal, Bursa’nın hak ettiği yere, yine Bursalıların çabalarıyla ulaşacağını söyledi: Saygıdeğer Bursalılar! Kederlerin, felaketlerin son bulduğuna işaret olan bu kurtuluş bayramında bu güzel beldeyi, bu verimli bölgeyi Türk Cumhuriyeti’nin büyük uygarlık merkezlerinden biri durumuna getirmek için üzerinize düşen görevin ne kadar büyük, ne kadar çaba ve özveri gerektirdiğini de söylemek isterim... Siz cumhuriyetin ayrılmaz uygarlık ve yenilenme yolunda yüksek eserler meydana getireceksiniz. Böylece Türk Cumhuriyeti’ni her gün daha çok destekleyen ve sağlamlaştıran unsurların, sürekli ileri saflarında bulunacaksınız. Bundan asla şüphe etmiyorum. Arkadaşlar! İnkılabımız Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğuna kefildir. Bize düşen onu anlayarak ve takdir ederek çalışmaktır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
12092015.jpg


Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandı

12.09.1921

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ile Türk ordusu karşısında başarı kazanan Yunan ordusu, elde ettiği üstünlüğü kullanmak amacıyla, 23 Ağustos 1921 günü Sakarya Irmağı’nın gerisinde bulunan Türk mevzilerine karşı saldırıya geçti. Askeri açıdan kendilerine son derece güvenen Yunanlıların başlıca hedefi, Milli Mücadele’nin merkezi olan Ankara’yı ele geçirmek ve Türk ordusunun direnme gücünü tamamen yok etmekti. Bu savaşta Türk ordusunun başında, TBMM tarafından üç ay süreyle başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa bulunuyordu. Mustafa Kemal, bu görevi kabul ettikten sonra halkın ve ordunun tüm imkânlarını seferber etmiş ve kesin sonuçlu bir meydan muharebesi için tüm birlikleri Sakarya nehrinin doğusuna çekmişti. 23 Ağustos sabahı başlayan savaş, yaklaşık 100 km genişliğinde ve 25 km derinliğinde bir vatan toprağında cereyan etti. Çarpışmalar tüm şiddetiyle devam ederken Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta birliklere tarihi emrini verdi: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” Harp tarihinde eşsiz bir yere sahip olan ve klasik cephe savaşının dışında, savaşı tüm sahaya yayan bu strateji sayesinde, Yunan ordusu büyük zayiat vererek Eskişehir-Afyon hattına doğru çekilmeye başladı. Gece gündüz 22 gün süren Sakarya Meydan Muharebesi, 13 Eylül’de Türk ordusunun kesin zaferiyle sona erdi. Milli Mücadele açısından bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk ulusunun dişini tırnağına takarak, kendi öz gücüyle kazandığı bir zaferdi. Bu savaş sonunda Başkomutan Mustafa Kemal’e, TBMM tarafından mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verildi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
12092015.jpg


Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandı

13.09.1921

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ile Türk ordusu karşısında başarı kazanan Yunan ordusu, elde ettiği üstünlüğü kullanmak amacıyla, 23 Ağustos 1921 günü Sakarya Irmağı’nın gerisinde bulunan Türk mevzilerine karşı saldırıya geçti. Askeri açıdan kendilerine son derece güvenen Yunanlıların başlıca hedefi, Milli Mücadele’nin merkezi olan Ankara’yı ele geçirmek ve Türk ordusunun direnme gücünü tamamen yok etmekti. Bu savaşta Türk ordusunun başında, TBMM tarafından üç ay süreyle başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa bulunuyordu. Mustafa Kemal, bu görevi kabul ettikten sonra halkın ve ordunun tüm imkânlarını seferber etmiş ve kesin sonuçlu bir meydan muharebesi için tüm birlikleri Sakarya nehrinin doğusuna çekmişti. 23 Ağustos sabahı başlayan savaş, yaklaşık 100 km genişliğinde ve 25 km derinliğinde bir vatan toprağında cereyan etti. Çarpışmalar tüm şiddetiyle devam ederken Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta birliklere tarihi emrini verdi: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” Harp tarihinde eşsiz bir yere sahip olan ve klasik cephe savaşının dışında, savaşı tüm sahaya yayan bu strateji sayesinde, Yunan ordusu büyük zayiat vererek Eskişehir-Afyon hattına doğru çekilmeye başladı. Gece gündüz 22 gün süren Sakarya Meydan Muharebesi, 13 Eylül’de Türk ordusunun kesin zaferiyle sona erdi. Milli Mücadele açısından bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk ulusunun dişini tırnağına takarak, kendi öz gücüyle kazandığı bir zaferdi. Bu savaş sonunda Başkomutan Mustafa Kemal’e, TBMM tarafından mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verildi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
14092015.jpg


Milli Mücadele’nin ilk gazetesi İrade-i Milliye

14.09.1919


Milli Mücadele’nin ilk yayın organı olan İrade-i Milliye gazetesi, 14 Eylül 1919 tarihinde yayın hayatına başladı. Gazete, bir anlamda Sivas Kongresi’nin bir ürünüydü. Kongrenin sona erdiği 11 Eylül günü Rauf Bey (Orbay) propaganda için bir gazete çıkarılmasının yararlı olacağını öne sürmüş, Mustafa Kemal de bu düşünceyi kongre üyelerinden muallim Rasim Bey’e (Başara) açmıştı. Rasim Bey, gazeteyi hazırlamakla 22 yaşındaki öğrencisi Selahaddin Bey’i görevlendirmişti. Sonradan “Ulusalerk” soyadını alan Selahaddin Bey, anılarında o günleri şöyle anlatır: Sivas Kongresi’nin fikirlerini neşretmek üzere bir gazetenin çıkarılması ve imtiyazının adıma alınmasını Büyük Ata bana emrettiler... Derhal mahalli hükümete müracaat ettim. Başvurumuzu inceleme bahanesiyle geciktiriyorlardı… Nihayet Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin beyannamesinin işlemleri yapılırken, bir yandan da bizim imtiyazımızı verdiler. Gazete 30x50 santimetre genişliğinde, dört sayfadan ibaretti. Başlığı da, elde mevcut harflerin en büyüğü ile dizilmişti… Sivas Kongresi’nin kapanmasından üç gün sonra yayımlanan ilk sayıda, Mustafa Kemal’in kongrede yaptığı açılış konuşması ile padişaha, sadrazama ve İtilaf Devletleri’ne hitaben yazılan mektup ve muhtıralara yer verilmişti. İrade-i Milliye gazetesi bir süre Sivas’ta yayımlanmaya devam etti. Daha sonra, 10 Ocak 1920 tarihinde Ankara’da kurulan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi aynı misyonu devraldı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
15092015.jpg


Mustafa Kemal ve Latife Hanım Doğu Karadeniz’de

15.09.1924


Cumhuriyetin ilanından sonra, Mustafa Kemal’in eşi Latife Hanım’la birlikte “Sonbahar Gezisi” adıyla yaptığı büyük yurt gezisi Dumlupınar’dan başladı. Buradan Bursa’ya geçen Gazi, 12 Eylül 1924 günü Hamidiye kruvazörü ile Mudanya’dan yola çıktı ve İstanbul Boğazı’ndan geçerek 15 Eylül sabahı Trabzon’a ulaştı. Trabzonlular tarafından heyecanla karşılanan Mustafa Kemal, aynı akşam, kendilerine tahsis edilen köşkte verilen yemekte şunları söyledi: Arkadaşlar, beş sene evvel ilk defa Samsun’a ayak bastığım zaman bana kalp kuvveti veren vatandaşlarımın ilk safında kahraman Trabzonluların bulunduğunu asla unutmayacağım. Sakarya kanlı savaşına Üçüncü Tümen ile yetişen Trabzon evlatlarının muharebe meydanında gösterdikleri fedakârlığın kıymetli hatırası daima dimağımda canlı kalacaktır. Mustafa Kemal ve Latife Hanım, Trabzon’dan sonra yine Hamidiye kruvazörü ile 18 Eylül’de Rize’yi, 19 Eylül’de Giresun’u ve 20 Eylül’de Samsun’u ziyaret etti. Gazi, tarihe geçen şu ünlü sözlerini de Samsun’da, öğretmenler tarafından Ticaret Mektebi’nde şerefine verilen çayda söyledi: Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
16092015.jpg


Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası açıldı

16.09.1935


Rusya’dan alınan krediyle yine Ruslar tarafından inşa edilen Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası, 16 Eylül 1935’te büyük bir törenle açıldı. Açılışta Ekonomi Bakanı Celal Bayar ile Sovyetler Birliği Büyükelçisi Leon Karahan hazır bulundular. Yaptığı konuşmada Cumhuriyetin sanayileşme ülküsünden söz eden Celal Bayar, 1937 yılında Nazilli Basma Fabrikası’nın da açılacağını müjdeledi. Kayseri Bez Fabrikası’nın temeli, 20 Mayıs 1934 tarihinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından atıldı. Rus mimar İvan Nikolaev tarafından tasarlanan tesisin inşası 16,5 ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Kayseri Bez Fabrikası, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında 1933-1936 yılları arasında büyük ilerleme kaydeden işbirliğinin bir sonucuydu. Bu dönemde Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye düşük faizli kredi desteğinin yanı sıra yoğun teknoloji transferi sağlandı. Kayseri ve Nazilli dokuma fabrikalarını inşa etmek, fabrikalarda kullanılacak makineleri temin etmek ve çalışacak kişilerin eğitimini sağlamak üzere Sovyetler’de Turkstroy adında bir kamu şirketi kurulmuştu. Bu kuruluşun Türk muhatabı ise Sümerbank’tı. Halk tipi ucuz pamuklu kumaş üretmek için kurulan Kayseri Bez Fabrikası, toplam 922.500 metrekarelik kapalı alana sahipti ve hizmete açıldığı yıllarda 2.100 işçi ile 155 memur istihdam etmekteydi.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.