ATATÜRK Hakkında Herşey

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

MÜTAREKE DÖNEMİNDE MUSTAFA KEMAL

Mütareke Türkiyesi* aklın alamayacağı derecede karışık bir Türkiye'dir. Bölgesel direnme hareketlerine öncülük eden Müdafaa-i Hukuk* Muhafaza-i Hukuk* Redd-i İlhak gibi cemiyetlerin yanı sıra özellikle İstanbul'da güya kurtuluş çareleri arayan yüzlerce cemiyet kurulmuştu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti* Wilson Prensipleri Cemiyeti* Türk-Fransız Muhipleri Cemiyeti* Cemiyet-i Akvam* Müzaheret Cemiyeti bunlann başlıcalarıdır. Kurtuluş çareleri değişikti. Bir kısmı İngilizlerin* bir kısmı Fransızların himayesini istiyordu* bir kısmı Amerikan mandasını öneriyordu. Bir kısım kimseler de Mondros Mütarekesi gereğince padişah ve halife için hükümranlık hakkı tanınan küçük bir bölgede Osmanlı Devleti'ni sembolik olarak devam ettirme düşüncesinde idiler. Memleketin içinde bulunduğu karışıklıktan istifade çareleri arayan bazı cemiyetler de vatan toprakları üzerinde millî birliği parçalayıcı faaliyetlere girişmişlerdi.

Bu durum karşısında ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi.Tarih kültürü çok geniş olan ve tarihten sonuç çıkarmasını çok iyi bilen Atatürk* gerçek kararı sezmekte gecikmedi. Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da millî egemenliğe dayanan* kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak idi. Atatürk'e göre önemli olan "Türk milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıydı. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun* istiklâlden mahrum bir millet* medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemezdi. Yabancı bir milletin himaye ve efendiliğini kabul etmek* insanlık vasıflarından yoksunluğu* acizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildi. Halbuki Türk'ün haysiyet ve gururu çok yüksek ve büyüktü. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyiydi." Öyleyse Milli Mücadele'nin parolası "Ya istiklâl ya ölüm!" olacaktı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

MUSTAFA KEMAL* ANADOLU'DA

Artık Anadolu'ya geçerek Millî Mücadele bayrağını açmak gerekiyordu. İşte bu sıralarda* Mustafa Kemal Paşa'yı İstanbul'dan uzaklaştırmak amacıyla* kendisine Dokuzuncu Ordu Müfettişliği teklif edildi. Mustafa Kemal Paşa* kendisine geniş salâhiyetler tanıyan bu vazifeyi kabul etti.

16 Mayıs 1919 günü Bandırma vapuru ile İstanbul'dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa*19 Mayıs 1919 sabahı Samsun'da Anadolu topraklarına ayak bastı. Kendisinin Anadolu'ya gönderiliş gerekçesi* Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp incelemek ve tedbir almaktan ibaretti. Hükûmete verilen İngiliz raporlarında* bu bölgede Türklerin* Rumlara karşı gerilla hareketine giriştikleri ve bölgenin asayişini bozdukları bildirilmekte ise de durum tam tersine idi. Bu bölgede* Pontus Rum Devleti kurma amacına yönelik geniş bir Rum faaliyeti vardı. Baskı gören Rumlar değil* Türklerdi. Rum Patrikhanesinden idare edilen Mavri Mira Cemiyeti bu bölgede kurduğu çeteler vasıtasıyla Türk köylerini basıyor* katliamlar yapıyor* yerli halkı yıldırmak istiyordu. Bu girişimlere karşı vatansever Türkler de mukabil çeteler oluşturmuşlar; bölge Rumları ile mücadeleye başlamışlardı. Bütün bu gerçeklere rağmen Mustafa Kemal Paşa'ya verilen talimat gereğince bölge Türklerinin direnmeleri önlenecekti. Mustafa Kemal Paşa* görevi kabul için Ordu Müfettişliği sıfatı ve geniş salâhiyetler istedi. İstanbul Hükûmeti bu istekleri de kabul etti.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

MUSTAFA KEMAL* ANADOLU'DA

Saray ve İstanbul Hükûmeti* Mustafa Kemal Paşa'nın bu görevi yapacağını zannetmişti. Oysaki Mustafa Kemal'in düşünceleri tamamen başka idi. Ama bu görev* kuşkuları çekmeksizin Anadolu'ya geçmek için değerlendirilmesi gereken bir fırsattı. Kendisine verilen yetkileri de* geri alınıncaya kadar milletin menfaatleri adına kullanmak vicdanî bir davranış idi. Esasen olayların akışı da kısa zamanda bunu ispatlayacaktı. Mustafa Kemal Paşa* İstanbul'dan ayrılmadan önce başta sadrazam olmak üzere kabine azalarının hemen hepsi ile ve en sonunda Padişah'la görüşmüştü. Fakat bu kişilerin hiçbirinde memleketi içinde bulunduğu badireden kurtaracak bir enerji* bir ümit ışığı görmemiş* görememişti. İstanbul Hükûmeti'nin ve Padişah'ın davranışlarında İtilâf Devletleri'ni gücendirmemek görüşünün ağır ezikliğini hissetti. Oysaki onların kararlarına uymak değil* karşı koymak lâzımdı. İşte Anadolu'ya bu gaye ile gidiyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'dan ayrılırken yakın arkadaşlarına söylediği şu sözler bu bakımdan büyük önem taşımaktadır: "Düşman süngüsü altında millî birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarında memleketin istiklâli ve milletin hürriyeti için çalışılabilir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek üzere Anadolu'ya gidiyorum".

Mustafa Kemal Paşa* Anadolu'ya geçer geçmez plânını uygulamaya başladı. 21 Mayıs 1919'da Kâzım Karabekir'e telgraf çekti. Telgrafta bu davranışını şöyle belirtiyordu: "Umumî durumumuzun aldığı vahim şekilden pek müteessirim. Millet ve memlekete borçlu olduğum en son vicdani vazifeyi yakından müşterek çalışma ile en iyi şekilde yerine getirmek mümkün olacağı kanaati ile bu son memuriyeti kabul ettim".

Mustafa Kemal Paşa* Samsun'a çıktıktan 2 gün sonra* 21 Mayıs 1919'da Genelkurmay Başkanlığına Samsun ve çevresindeki asayişsizliğin sebeplerini açıklayan İstanbul Hükûmeti'nin ve İtilâf Devletleri temsilcilerinin hoşlanmadığı şu telgrafı çekti: "Rumlar bu bölgede* Pontus Hükûmeti teşkili gibi bir safsata etrafında toplanmış ve Rum çeteleri hemen kâmilen siyasî bir şekle dönüşmüştür". 22 Mayıs 1919'da Samsun'dan Sadaret'e gönderdiği raporu da şu cümle ile noktaladı: "Millet birlik olup hâkimiyet esasını* Türklük duygusunu hedef almıştır". Bu anlamlı ifadede Anadolu'da beliren Milli Mücadele azmini sezmemek mümkün değildir. İşte bu raporlar İstanbul'a geldikten sonradır ki İtilâf Devletleri temsilcileri İstanbul Hükûmetinden sordu: "Tanınmış bir Türk generalinin Anadolu'da ne işi vardır?" Bunun üzerine İstanbul Hükûmeti* Anadolu'ya gönderdiği müfettişi geri çağırma girişimlerine başladı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI

AMASYA

Artık* Anadolu'da başlayan Millî Mücadele* liderini bulmuş* dağınık ve bölgesel mukavemetler bir bayrak altında toplanmaya başlamıştı. Bunun ilk örneğini 22 Haziran 1919'da Mustafa Kemal imzasıyla Amasya'dan bütün memlekete duyurulan bir tamimde görüyoruz. Bu genelgede kutsal bir ses işitiliyordu: "Vatanın bütünlüğü* milletin istiklâli tehlikededir. Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır". Bu cümleler Milli Mücadele'nin örgütlü olarak fiilen başladığının onun imzası ile bütün cihana ilânı idi. Bu genelge diğer bir maddesiyle beliren millî tehlike karşısında izlenecek ilk yolu da belirtiyordu: "Her vilâyetten seçilecek milletin güvenini kazanmış delegelerle* Anadolu'nun en emin yeri olan Sivas'ta derhal bir millî kongre toplanacaktır".
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ERZURUM

Mustafa Kemal Paşa* Amasya Tamimi adıyla ünlü bu genelgesini yaptıktan sonra Erzurum'a geçmek üzere 27 Haziran 1919'da halkın sevinç gösterileri arasında Sivas'a geldi. Şehirde kaldığı 1 günlük süre içinde* Erzurum Kongresi'ni takiben Sivas'ta yapılacak Kongre için ilgililere gerekli direktifleri vererek Erzurum'a hareket etti. Atatürk* 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a geldi. Kendisi der ki "Benim Erzurum'a gelişim* bütün milletin ateşten bir çember içine alınmış olduğu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet bu çemberin içinden nasıl çıkılacağını düşünmekte idi".15 Temmuz 1919 günü Ilıca önlerinde Erzurumlular tarafından coşkun bir şekilde karşılandığı zaman Çukurova'da muhacir olarak bulunup Erzurum'a dönen ihtiyar Mevlüt Ağa ile aralarında geçen konuşma* bu ateşten çember içinden mutlaka çıkılması gerektiği fikrini Atatürk'te daha da perçinledi. İhtiyar* fakat dinç Mevlüt Ağa'ya Mustafa Kemal Paşa sordu: - Çukurova gibi verimli bir memleketten niye döndün? Yoksa geçinemedin mi? Mevlût Ağa derhal cevap verdi: - Hayır Paşam* geçimimiz çok rahattı. Son günlerde işittim ki İstanbul'daki ırzı kırıklar* bizim Erzurum'u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki göreyim* bu namertler kimin malını kime veriyorlar?

Bu sözler* milletle beraber* millet için çalışmak üzere Erzurum' a gelen Mustafa Kemal Paşa'yı çok duygulandırmış* gözlerini yaşarmıştı.Etrafındakilere döndü ve : -Bu milletle neler yapılmaz.

Atatürk* Erzurum'a gelişinden 5 gün sonra*8/9 Temmuz 1919'da "Sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak çalışmak üzere" çok sevdiği askerlik mesleğinden ve görevinden istifa etti. Artık* bir millet ferdi olarak* milletten kuvvet* kudret ve ilham alarak tarihî vazifesine devam ediyordu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ERZURUM

Askerlikten istifasını takiben Erzurumluların isteği üzerine Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesinin Heyet-i Faale Başkanlığına getirildi. Cemiyet* o günlerde daha evvelce alınan bir karar gereğince doğu illerini kapsayan bir kongrenin hazırlıkları içinde idi. Mustafa Kemal'in Heyet-i Faale Reisi olarak bu kongreye iştiraki mümkündü; fakat O* bu kongreye özellikle Erzurum'dan üye olarak iştirak etmek istiyordu. Ne çare ki Erzurum üyeleri evvelce seçilmişti; ama buna daBBir çözüm bulundu. Erzurum'un iki değerli evlâdı* Kâzım Yurdalan ve Cevat Dursunoğlu Erzurum üyeliğinden istifa etmek suretiyle yerlerini Mustafa Kemal ve Rauf Bey'e bıraktılar. Bu suretle Mustafa Kemal Paşa'nın kongreye girişi meşruluk kazandı.

Erzurum Kongresi* 23 Temmuz 1919'da tek katlı bir ilkokul salonunda 62 delegenin iştirakiyle toplanmıştı. Kongre* bir kurucu meclis gibi çalışarak 14 gün devam etti ve 7 Ağustos 1919 da çalışmalarına son verdi. Kongre'yi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış* delegelerin isim okunarak yoklaması yapıldıktan sonra başkanlık seçimine geçilmişti. Yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa* başkan seçildi.

Millî Mücadele'ye bayrak olan bir kongrenin Erzurum'da toplanışı bir tesadüfün eseri değildi; Mondros Mütarekesi'nden sonra müdafaa şuurunun en keskin bir şekilde meydana çıktığı bölgelerden biri Erzurum idi. Zira Mütareke hükümlerine göre asırlarca şehit kanıyla sulanmış Erzurum topraklarını da içine almak üzere bir Ermenistan kurulması isteniyordu. Bu durum* bölgedeki millî birlik ve mukavemet şuurunu daha da bileyledi. Keza* Kongre'ye Doğu Karadeniz il ve kasabalarını temsil etmek üzere 17 delege ile iştirak eden Trabzon'da da Pontus tehlikesi vardı. Bölge Rumları* Mondros Mütarekesi'nden faydalanarak Doğu Karadenız şehirlerini kapsayacak bir Pontus Rum Devleti kurma hayali içindeydiler. Bu bakımdan Doğu Anadolu şehirleri ile tehlike müşterekti.

Erzurum Kongresi* güç şartlar altında toplanıyordu. Çünkü Kongre üyelerinin vilâyetlerce gerek seçiminde* gerekse seçilenlerin Kongre'ye gönderilmesinde büyük güçlükler çıkarılıyordu. Mülkî amirlerin büyük kısmı* İstanbul Hükûmeti'nin baskısı ile delegeleri korkutuyorlar* yola çıkmalarını engelliyorlar* hatta bazı vilâyetler kesin olarak delege göndermemekte direniyorlardı. Elâzığ* Diyarbakır ve Mardin illerinden seçilen üyeler valilik baskısı sebebiyle yola çıkmaktan alıkonulmuşlar* dolayısıyla Kongre'ye iştirak edememişlerdi. Bu sebeple Kongre'nin toplanabilmesi için Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesinin gayretleri yanında Mustafa Kemal Paşa tarafından da ciddî teşebbüslerde bulunmak icap etti. Vilâyetlerin herbirine açık telgraflar gönderilmekle beraber* bir taraftan da şifre telgraflarla valilere* komutanlara gerektiği şekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet yeteri kadar temsilci getirtilip Kongre'yi toplamaya muvaffak olundu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
HAYATI
ERZURUM

İşte bu şartların oluşturduğu hava içinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi* Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti'nin müştereken hazırladığı bir Kongre idi. O günkü mülkî taksimatta Trabzon'un kapsadığı Doğu Karadeniz il ve ilçelerinden 17* Erzurum'un kapsadığı il ve ilçelerden 25* Sivas'ın kapsadığı il ve ilçelerden 14* Bitlis'ten 4 ve Van'dan 2 delegenin iştiraki ile toplam 62 üye ile toplanmıştı. Bugünkü idarî taksimat göz önüne alındığı takdirde 30'a yakın Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz illerini ve bunların ilçelerini kapsamaktadır.

Erzurum Kongresi'nin toplanışı ve çalışmalarına başlamasıyla İstanbul da Saray ve Hükûmet tarafından* Anadolu'da yükselen bu kurtuluş sesini boğmak için yoğun bir faaliyet başladı. Ajanslarla Mustafa Kemal'in devlete başkaldıran bir asi olduğu* Erzurum Kongresi'nin kanunsuz toplandığı ilân edildi. Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamak için her türlü tedbire başvuruldu. İstanbul Hükûmeti* Erzurum Kongresi'nin dağılmasını* Kongre ye katılanların yakalanarak İstanbul Divan-ı Harbi'ne sevklerini emretti ise de millet fertlerini saran o zamanki millî hava içinde hiçbir makam bu emri yerine getirmeye teşebbüs edemedi.

İşte bu derece güç şartlar içinde gerçek bir vatan aşkıyla her türlü tehlikeyi göze alarak toplanan Erzurum Kongresi Türk tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Türk Kurtuluş Savaşı'nın ilk temelleri bu Kongre'de atılmış* alınan tarihî kararlar Millî Mücadele'nin temel kurallarını oluşturmuştu. Erzurum Kongresi kararları şu şekilde özetlenebilir:

1- Doğu illeri ile Trabzon ve Canik sancağı hiçbir sebep ve bahane ile Osmanlı topluluğundan ayrılması mümkün olmayan bir bütündür. Bu demekti ki doğu illeri Ermenistan sevdasıyla* Karadeniz illeri Pontus hülyasıyla ana vatandan ayrılamayacaktır. Bu karar* vatanı ve milleti bölmek isteyenlere karşı ilk esaslı ihtardı.

2- Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı* millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir. Bu madde ile milletin* her türlü işgal ve müdahaleyi kesin olarak reddettiği* birlik halinde direneceği bildiriliyordu. Vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahale* karşılıksız kalmayacaktı. Millet işgal ve istilâyı birlik halinde püskürtmeye kararlıydı.

3- Vatanın ve istiklâlin muhafaza ve teminine İstanbul Hükûmeti muktedir olamadığı takdirde* gayeyi temin için Anadolu'da geçici bir hükûmet kurulacaktır.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ERZURUM

İstanbul Hükûmeti'nin hali ve tutumu belliydi; güçsüz ve beceriksizdi. Memleketi Mondros Mütarekesi ile kayıtsız şartsız galip devletlere teslim etmişti. Ülkeyi uçurumun kenarından ancak ve ancak millî iradeye dayanan bir hükûmet kurtarabilirdi; bu mutlaka gerçekleştirilecekti. Esasen Erzurum Kongresi bu amaca yönelik ilk adımdı.

4- Kuva- i Millîye'yi amil ve irade-i mılliyeyi hâkim kılmak esastır. Kuva-yi Milliyeden kasdedilen millî kuvvetler* milletin bağrından çıkacak millî bir ordu idi. Bu ordu* milletin kutsal gayesi uğrunda milletin arzu ve eğilimleri yönünde mutlaka zafere ulaşacaktı. Millî iradeyi hakim kılmak aynı zamanda demokratik bir esastı. Bu esasta Cumhuriyet rejiminin ilk kıvılcımlarını sezmemek mümkün değildi.

5- Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozan imtiyazlar verilemez. Memleketteki azınlıklar yer yer siyasî egemenlik davasına kalkışmıştı. Memleket bütünlüğünü bozucu* vatanı parçalayıcı bu gibi davranışlara imkân verilmeyecekti. Azınlıklara sosyal dengemizi bozan ekonomik* hukuksal ve kültürel -her ne çeşit olursa olsun- ayrıcalıklar ve üstünlükler tanınmayacaktı.

6- Manda ve himaye kabul olunamaz. Türk milleti her şeyi göze alarak istiklâli için silâha sarılmıştı. Hiç kimseden lûtuf ve yardım beklemiyordu; yabancı devletlerden merhamet istemiyordu. Her ne pahasına olursa olsun istiklâl mutlaka gerçekleşecekti. Parola "Ya istiklâl ya ölüm" idi.

7- Millî Meclis'in derhal toplanmasına ve hükûmet işlerinin meclisin denetimi altında yürütülmesine çalışılacaktır. İtilaf Devletleri'nin baskısı ve Padişah fermanı ile kapatılmış olan Meclis derhal toplanmalı* hükûmetin millet ve memleketin mukadderatı ile ilgili vereceği her türlü karar böyle bir meclisin denetiminden geçirilmeliydi. Hükûmet kararları ancak bu şekilde meşruluk kazanacaktı.

8- Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil* fennî* sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Bu cümle ile Türk milletinin yeniliklere açık ruhu belirtiliyordu. Denilmek isteniyordır ki* Türk milleti insanî ve uygar amaçların değerini bilen ve kavrayan bir millettir. Nitekim Atatürk* milletin çehresini değiştiren büyük inkılâplara başladığı zaman "Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi* milletimizi her bakımdan uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılâplarmızın temel kuralı budur." diyecekti. Kararda geçen "Milletimiz fennî* sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder" ifadesinde de harap bir memleketi bayındır hale getirmek için gelecekte gerçekleştirilecek kalkınma hamlelerine işaret edilmekte idi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ERZURUM

Erzurum Kongresi* memleketin bütününü ilgilendiren bu tarihî kararlarıyla bölgesel bir kongre olmaktan çıkmış* kendisinden sonra gelişecek tüm olayları büyük ölçüde etkilemişti. Zira* Sivas Kongresi kararları* Erzurum Kongresi kararlarına dayandı. Misak-ı Millî'nin esasında Erzurum Kongresi kararları yer aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanış ve açılış gerekçesi Erzurum Kongresi kararlarına oturtuldu. Mudanya ve Lozan Antlaşmaları'nın bağımsızlığı savunan ruhu; ilhamını Erzurum Kongresi kararlarından aldı. Cumhuriyet rejiminin ruhu* irade-i milliyeyi hâkim kılmak esasında toplandı. Ve nihayet "Milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil eder." cümlesiyle Atatürk inkılâplarının ilk kıvılcımları Erzurum Kongresi'nde parıldadı.

Sonuçları bakımından bu derece önem taşıyan Erzurum Kongresi için Mustafa Kemal Paşa* kapanış konuşmasında "Tarih* bu Kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir." ifadesini kullandı.

Erzurum Kongresi* 7 Ağustos 1919 günü -kendisi adına bütün yetkileri kullanacak- 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçerek çalışmalarına son verdi. Şimdi Heyet-i Temsiliye'yi ve Onun Başkanı'nı büyük bir görev bekliyordu. Erzurum Kongresi'nde parlayan kıvılcımı söndürmemek* Sivas'ta onu meş'ale haline getirerek millî kurtuluşa daha emin adımlarla yürümek gerekiyordu. Bu sebepledir ki* Mustafa Kemal Paşa* doğu illerinin mukadderatı için toplanan Erzurum Kongresi'ni -gayesini daha da genişleterek- bu amaca yöneltmek istedi. Bu sebepledir ki* Erzurum Kongresi'ni Sivas Kongresi'ne bağlayarak Millî Mücadele'ye memleket yüzeyinde genişlik kazandırdı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
SİVAS

Sivas Kongresi günlerinde de memleketin içinde bulunduğu ağır mütareke şartları bütün acılığı ile devam ediyordu. Mondros Mütarekesi'nin milletimiz aleyhine haksız ve insafsız bir şekilde uygulanması* İzmir'e çıkmış olan Yunanlıların İtilâf devletlerinden aldığı cüretle Anadolu'nun içine doğru ilerlemesi* çeşitli şehirlerimizin işgali Sivas Kongresi günlerinde de birbirini izledi. İşte böyle bir hava içinde Mustafa Kemal Paşa* bir kısım Heyet-i Temsiliye üyeleriyle beraber Sivas Kongresi'ne iştirak etmek üzere 2 Eylül 1919'da Erzurum'dan Sivas'a geldi. Sivas* Millî Mücadele liderini emsalsiz sevgi gösterileri ve coşkun bir sevinçle karşıladı.

Sivas Kongresi* 4 Eylül 1919 günü o zamanlar "Mekteb-i Sultanî" olarak kullanılan bir binanın salonunda* 38 delegenin iştiraki ile toplandı. Kongre* 8 gün devam etti ve 11 Eylül 1919'da Heyet-i Temsiliye seçimini takiben bir beyanname yayımlayarak çalışmalarına son verdi. İlk oturumda yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa* başkan seçildi.

Erzurum Kongresi'ni takiben bütün memleketi temsil eden böylesine önemli bir Kongre'nin özellikle Sivas'ta toplanışı* şehrin stratejik durumu ile ilgili idi. Anadolu'nun ortasında yer alan bu şehrimiz -mütareke şartları gereğince İtilâf Devletleri'ni temsilen bazı subaylar bulunmasına rağmen- işgal altında değildi. Ulaşım bakımından Anadolu yollarının birleştiği bir kavşak durumunda idi. Ogünkü imkânların elverdiği ölçüde çeşitli Anadolu şehirlerine şu veya bu şekilde bağlanabiliyordu. Her ne kadar Fransızlar Adana üzerinden* İngilizler Samsun'dan şehri işgal tehdidinde bulunuyorlarsa da Mustafa Kemal Paşa* böyle bir işgalin düşmana çok pahalıya mal olacağını hesaplıyordu. Bütün bu avantajları yanında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Şubesi* şehirde oldukça iyi teşkilâtlanmıştı.

İşte bu şartların oluşturduğu hava içinde gerçekleşen Sivas Kongresi doğrudan doğruya Mustafa Kemal'in çağrısı üzerine toplanmış* bir millî kongredir. Kongre'nin 38 üyesinden 31'ini Batı ve Orta Anadolu illerinden gelen üyeler* 7'sini ise Doğu Anadolu illerini temsilen Erzurum Kongresi'nce seçilen Heyet-i Temsiliye oluşturmuştu. Böylece Batı ve Orta Anadolu illerinden seçilen delegelerle Doğu illerini temsilen gelen Heyet-i Temsiliye* Sivas Kongresi'ne memleket çapında bir genişlik ve bütünlük kazandırdı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
SİVAS

Tarihî bir gerçek olarak belirtmek gerekir ki Sivas Kongresi'nin toplanışı sırasında da Erzurum Kongresi'nde olduğu gibi İstanbul Hükûmeti ve idarecileri büyük engeller çıkardılar. Bu sebepledir ki Ankara ve diğer bazı şehirlerimizden valilik baskısı ile delege seçilemedi. Bazı vilâyetlerden seçilen delegeler de aynı baskı nedeniyle yola çıkmaktan alıkonuldu* dolayısıyla Kongre'ye iştirak edemedi.

Sivas Kongresi'nin toplanılmaması için Sivas'ta bulunan Fransız Jandarma Müfettişi Brüno da baskı yaptı. Vali Reşit Paşa ile görüşerek böyle bir Kongre gerçekleştiği takdirde Sivas'ın işgal edileceğini ve Kongre'nin dağıtılacağını bildirdi. İngilizler de Samsun üzerinden Sivas'ı işgal edecekleri tehdidinde bulundular. Fakat Mustafa Kemal'in her güçlüğü aşan azmi önünde* bütün bu tehditler sonuçsuz kaldı.

İstanbul Hükûmeti Erzurum Kongresi'nde yaptığı gibi Sivas Kongresi sırasında da bütün gücüyle Mustafa Kemal'i tevkife yönelmişti. Anadolu'nun hemen her valisine telgraflar çekilerek Mustafa Kemal'in ne pahasına olursa olsun tutuklanarak İstanbul'a gönderilmesi isteniyordu. Bunu gerçekleştirmek üzere valiliklere* mutasarrıflıklara yeni atamalar yapıldı. Fakat hiçbir idareci* şahlanan millî irade ve millî hava içinde İstanbul Hükûmeti'nin isteklerini yerine getirmek cesaretini gösteremedi.

Sivas Kongresi'nin diğer bir özelliği de delegelerin vatanın kurtuluşu ve milletin mutluluğundan başka hiçbir kişisel maksat izlemeyeceklerine* mevcut siyasî partilerden hiçbirinin amaçlarına hizmet etmeyeceklerine dair Kongre'de yemin etmeleri olmuştu. Bu suretle Millî Mücadele'nin hiçbir siyasî parti adına yapılmadığı* tamamen milleti ve memleketi kurtarma amacına yönelik bir hareket olduğu açıkça belirtilmiş oluyordu. Sivas Kongresi kararları şu şekilde özetlenebilir:

1- Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.

Evvelce toplanan Erzurum Kongresi* Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz vilâyetlerinin hiçbir sebep ve bahane ile ana vatandan ayrılamayacağını ilân etmişti. Sivas Kongresi sahip olduğu tam yetki ile bu karara bütün memleketi kapsayan bir genişlik kazandırdı.

2- Her türlü işgal ve müdahaleye karşı* millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
SİVAS

Erzurum Kongresi'ni toplanmaya davet eden başlıca tehlike* Doğu Karadeniz Bölgesinde kurulması düşünülen Pontus Rum devleti ile Doğu Anadolu illerini içine kalacak bir Ermenistan tehlikesi idi. Sivas Kongresi* batıdan gelen Yunan tehlikesini de göz önüne alarak* vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahalenin karşılıksız kalmayacağını mütecaviz düşmana açıkça bildiriyordu.

3- İstanbul Hükûmeti* haricî bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır. Bu madde ile İstanbul Hükûmetinin millet menfaatlerine aykırı herhangi bir karar veya davranışına milletin kayıtsız kalmayacağı* gerektiğinde millî iradeye dayanan bir hükûmetin derhal kurulacağı açıkça belirtiliyordu.

4- Kuva-yı milliyeyi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır. Erzurum Kongresi'nde belirlenen bu kural* Sivas Kongresi'nde perçinleştiriliyordu* Memleketi kurtaracak tek kuvvet* millî ordu idi. Bu ordu* milletin iradesi ve eğilimleri yönünde savaşacâk* bağımsızlık mutlaka gerçekleşecekti. Millet artık egemenliği ni kendi eline almıştı; kendi hâkimiyetinden başka hiçbir güç tanımıyordu. Bu esas* gelecekteki Cumhuriyet rejiminin esaslarını oluşturuyordu.

5- Manda ve himaye kabul olunamaz. Erzurum Kongresi'nde karar altına alınan bu görüş* Sivas Kongresi'nce de onaylanarak Millî Mücadele'nin temel kuralı haline getiriliyordu. Millî kurtuluş hareketinin parolası hiçbir devletin merhametine sığınmaksızın " Ya istiklal ya ölüm!" dü.

6- Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi'nin derhal toplanması mecburidir. Erzurum Kongresi kararlarında da belirtilen bu istek* artık bir mecburiyet olarak gösteriliyordu. Aksi takdirde hükûmet kararları millî iradeyi yansıtmayacaktı.

7- Aynı gaye ile millî vicdandan doğan cemiyetler "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirilmiştir
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
SİVAS

Erzurum Kongresi* Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerindeki millî cemiyetleri "Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adıyla bir merkezde toplamıştı. Sivas Kongresi* bu örgüte -bütün Anadolu ve Rumeli Cemiyetlerini de içine almak üzere- memleket çapında bütünlük kazandırdı.

8- Mukaddes maksadı ve umumî teşkilâtı idare için Kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir. Erzurum Kongresi* Doğu illerini temsilen 9 kişilik bir Heyet-i Temsiliye seçmişti. Sivas Kongresi'nce 6 kişi daha seçilmek suretiyle "Heyet-i Temsiliye" genişletilmiş* bu suretle Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıncaya kadar memleket mukadderatında yegâne söz sahibi bir kurul oluşturulmuştu.

Sivas Kongresi* Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek* bu kararlara bütün memleketi kapsayan bir nitelik kazandırması bakımından İnkılâp Tarihi'mizde büyük öneme sahip bir Kongre'dir. Üyelerinin* bütün memlekete şamil olması sebebiyle de Millî Mücadele başlangıcında Türkiye'nin mukadderatını çizen* bütün milletin tek vücut halinde birlik olduğunu dünyaya ilân eden millî bir Kongre'dir. Bunun içindir ki tesirleri Erzurum Kongresi'nden daha geniş oldu.

Sivas Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'nın amacı en kısa zamanda Anadolu'da millet temsilcilerinden oluşan bir meclis toplamak ve bu meclisin kuracağı hükûmet ile Millî Mücadele'yi bir merkezden idare etmek idi. Dâhi adam* bu büyük işi gerçekleştirmek üzere Sivas Kongresi'nden sonra da Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla millî teşkilâtın kuvvetlenmesi yolunda -bütün engelleri aşarak- azimle çalıştı. Bu devre esnasında Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye ile temas temini ve anlaşma zemini arayan İstanbul Hükûmeti* temsilcileri vasıtasıyla 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında Amasya'da onunla görüşmüş ve bir Millet Meclisi toplanmasına ikna olmuştu. Bu görüşme İnkılâp Tarihi'mizde "Amasya Mülâkatı" olarak bilinmektedir. Mustafa Kemal* Meclisin Anadolu'da toplanmasını istemesine rağmen* Meclis 12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Fakat İngilizlerin ve gerekse onlara âlet durumunda olan hükûmet adamlarının baskısı sebebiyle olumlu bir faaliyet gösteremedi. Sadece Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin esaslarını "Misak-ı Millî" halinde kabul ve ilân etti.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Mustafa Kemal Paşa* 27 Aralık 1919'da bir kısım arkadaşları ve Heyet-i Temsiliye üyeleri ile beraber Ankara'ya gelmişti. Artık Millî Mücadele Ankara'dan yönetiliyor* İstanbul'daki asker ve sivil birçok vatansever* Bağımsızlık Savaşı'nda görev almak üzere Ankara'ya geliyordu. Bir süre sonra*16 Mart 1920 tarihinde İstanbul* İtilâf Devletleri tarafından fiilen işgal edildi; şehir yabancılar tarafından tamamen askerî kontrol altına alınmıştı. Bu şartlar altında Meclis de faaliyet gösteremeyeceğini anlayarak dağıldı; zaten bu sıralarda milletvekillerinin bir kısmı da İngilizler tarafından tutuklanmış bulunuyordu.

Mustafa Kemal* İstanbul'un işgali üzerine valiliklere ve kolordu komutanlıklarına talimat vererek Ankara'da toplanacak fevkalâde salâhiyete sahip bir meclise yeni temsilciler seçmelerini bildirdi. Seçimler sür'atle sonuçlandi. Nihayet 23 Nisan 1920'de yurdun her bölgesinden gelen millet temsilcileriyle Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemal* millet iradesini ve egemenliğini temsil eden bu Meclis'e ve onun hükûmetine de başkan seçilerek artık Türk bağımsızlık mücadelesinin her bakımdan* askerî* siyasî ve sosyal lideri oldu. Ama memleketin içinde bulunduğu şartlar* kendisinin omuzlarına yüklenen görevi gerçekten çok ağırdı. Tarihten silinmek istenen bir milletin ölüm kalım savaşının* istiklâl mücadelesinin Iiderliğini yapıyordu.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Ankara'da Millet Meclisi'nin açılması* millî bir hükûmetin kurulması üzerine Padişah ve İstanbul Hükûmeti de millî mücadeleyi daha geniş ölçüde baltalama yollarına sapmıştı. Anadolu'da binbir fedakârlıkla oluşturulan millî kuvvetlere karşı halife ve padişah orduları kuruluyor* başta Atatürk olmak üzere Millî Mücadele kahramanları* asi sayılarak idama mahkûm edilmiş bulunuyordu. Diğer taraftan İzmir'e çıkan Yunanlılar da Anadolu içlerine doğru taarruza hazırlânıyordu. Mütareke ile örgütlü ordu resmen dağıtılmış* silâhları alınmış olduğundan* işgal altındaki yörelerde düşmana ancak mahalli kuvvetler ve gönüllü müfrezeler karşı koyuyordu. Bu düşman saldırılarının yanı sıra Anadolu'nun bazı yörelerinde Anzavur gibi* Çopur Musa gibi* Postacı Nâzım gibi aldatılmış kişilerin elebaşılık ettiği iç isyanlar devam ediyordu.

Bütün bu iç ve dış güçlüklere* zor şartlara rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti* kısa zamanda duruma hakim olarak düşman kuvvetlerine karşı çeşitli cephelerde büyük başarılar kazanmaya başladı. Doğu Cephesi'nde XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir komutasındaki kuvvetlerimiz büyük başarılar kazandı. Bu bölgede Oltu* Sarıkamış ve Kars'ı işgal suretiyle sınır şehirlerimize tecavüz eden Ermenilere karşı 28 Eylül 1920'de taarruza geçilerek* merkezi Erivan'da bulunan Ermeni Cumhuriyeti ordusu mağlup edildi ve 29 Eylül 1920'de Sarıkamış* 30 Ekim 1920'de Kars tekrar geri alındı. Ermenilerin barış isteği üzerine 2/3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi. Gürcistan'a da Ardahan ve Artvin vilâyetlerimiz tahliye ettirildi.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Güney cephesinde de Adana* Urfa* Antep ve Maraş bölgelerinde Fransız birlikleriyle mahalli kuvvetler arasında şiddetli çatışmalar oluyordu. Sonuçta Fransızlar 12 Şubat 1920'de Maraş'tan* 11 Nisan 1920 günü de Urfa'dan çekilmek zorunda kaldılar. 21 Ekim 1921'de Fransızlarla yapılan "Ankara Antlaşması" Adana* Mersin* Gaziantep ve diğer bazı şehirlerimizin kurtuluşuna uzandı.

Yunanlılar 1920 Haziranında* Ankara'da kurulan iki aylık yeni hükûmetin içinde bulunduğu güç şartlardan yararlanarak 22 Haziran 1920 günü Batı Cephesi'nde umumî taarruza geçmişler* büyük kısmı ile gönüllülerden oluşan Kuvay-ı Millîye cephesini yararak 8 Temmuz 1920 günü Bursa'yı* 29 Ağustos 1920 günü de Uşak'ı işgal etmişlerdi. Bu olaylar seyrederken Padişah ve İstanbul Hükûmeti de 10 Ağustos 1920'de İtilâf Devletleri'yle Sevr Antlaşması'nı imzalamak suretiyle dış düşmanlarımızla birleşmiş oluyordu.

Yunanlıların Batı cephesinde ilerleyişi* birçok bölgelerin kuvvet yetersizliği sebebiyle işgal edilmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa* cephe komutanları ile görüşmüş* artık gönüllü kuvvetler yerine düzenli bir ordu kurulması gereğini ilgililere bildirmişti. Çünkü olaylar gösteriyordu ki* Millî Mücadele'nin başarısı* bütün kuvvetlerin tek bir otorite altında toplanmalarına bağlı idi. Bu da millî müfrezelerin* milis kuvvetlerinin* gönüllü teşkilâtların ordu içinde düzenli kıtalar haline getirilmesini gerektiriyordu. Çete halinde dağınık savaşa son verilecek* bütün millî müfrezeler ve gönüllü kuvvetler ordu içinde disiplin ve eğitime tâbi tutulacaktı.

Artık* Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa* Millî Savunma Bakanı Fevzi Çakmak Paşa ve Genelkurmay Başkanı ve aynı zamanda Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey* bütün çalışmalarını düzenli ordunun gerçekleşmesine vermişlerdir. Bu aylar* Millî Mücadele tarihimizin gerçekten en buhranlı* en çetin aylarıdır.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Şimdi 1920 yılının Aralık sonlarındayız. Bir çok millî müfreze* gönüllü örgüt sür'atle millî ordu içinde toplanmaktadır. Ne çare ki ellerinde bir kısım kuvvet bulunan Çerkez Ethem ve kardeşleri* Batı Cephesi kuvvetlerine bağlı kalmak istememişler* başlarına buyruk bir siyaset izleme yoluna gitmişlerdi. Bunlar* Millî Mücadele'nin güç zamanlarında başardıkları bazı işlerin verdiği şımarıklıkla bulundukları bölgelerde sivil memurları diledikleri gibi azlediyor* değiştiriyor* kendilerine göre atamalar yapıyorlardı. Batı Cephesi* tek komuta altında örgütlendikçe* düzenli kuvvetler haline geldikçe* Ethem ve kardeşlerinin huzurları daha da kaçıyor* Batı Cephesi yanında Ankara Hükûmeti'ne* hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne dil uzatmaktan çekinmiyorlardı. Artık tutumları* millî hükûmete karşı bir isyan halini almıştı.

Durum gerçekten nazikti. Binbir emek ve fedakârlıkla kurulan düzenli orduda emir ve komuta birliğini temin bakımından bu sorunun* kesin şekilde çözümlenmesi gerekiyordu. Zira Ethem müfrezesi* ordu içinde kaldıkça hiçbir zafer kazanılamayacağı gibi* aksine bu asi kuvvetler her başarıda orduya ayak bağı olacaktı. Bu sebeple hükûmet* Çerkez Ethem kuvvetlerinin ortadan kaldırılmasına karar verdi.

29 Aralık 1920 günü Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey'le Güney Cephesi Komutanı Albay Refet Bey* Çerkez Ethem ve kuvvetlerini ortadan kaldırmak üzere ileri harekete geçtiler. Kütahya yörelerinde bulunan Çerkez Ethem kuvvetleri* Batı Cephesi kuvvetleri'nin Kütahya'yı işgali üzerine Gediz'e çekildi. Millî kuvvetler* asileri takiple 5 Ocak 1921 günü Gediz'i de işgal edince Çerkez Ethem müfrezesi Simav yönüne çekilmek mecburiyetinde kaldı.

İşte şimdi Millî Mücadele'nin en dramatik anları yaşanmaktadır. Batı Cephesi kuvvetleri Çerkez Ethem isyanını bastırmak üzere* eski harp mevzilerinden çok uzaklaşmışlar* Gediz'e kadar ulaşmışlardır. Çerkez Ethem'i takip sebebiyle cephelerin boşaltıldığını* askerlerin mevzilerden uzaklaştığını haber alan Yunanlılar* içinde bulunduğumuz bu iç buhranı* Ankara Hükûmeti'nin bu çetin ve zor ânını kendileri için büyük bir fırsat bilerek 6 Ocak 1921 günü hem Bursa* hem Uşak cephelerinden sür'atle ileri yürüyüşe geçtiler. Amaçları* Türk kuvvetlerini* zayıflayan mevzilerinde anîden bastırıp mağlup etmek* bu suretle Eskişehir ve Afyon'u ele geçirerek kendilerine Ankara yolunu açmaktı. Bu plân gerçekleştirildiği takdirde* henüz sekiz aylık millî hükûmeti doğduğu yerde boğmak* kolayca ortadan kaldırmak güya mümkün olacaktı.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Düşmanın* taarruz hedefi olarak seçtiği Eskişehir de* Afyon da askerî yönden önemli kavşaklardı. Bu şehirlerimizin elden çıkışı* önemli demiryollarının da düşman eline geçmesi demekti. Hele* Bursa ve Uşak Cepheleri'nden ilerleyen düşman kolları* Kütahya önlerinde birleşme imkânı bulursa* Çerkez Ethem'e karşı geride bırakılan kuvvetlerimizi de arkadan vurabilirdi. İşte mağlubiyetimiz halinde ortaya çıkacak korkunç tablo bu idi.

Düşman taarruzu ile gelişen bu kritik durum üzerine* Batı ve Güney Cephesi komutanları vaziyeti görüşerek* ister istemez Çerkez Ethem'in takibine ara vermeyi ve Kütahya ve Gediz'e kadar gelmiş olan kuvvetlerimizin büyük kısmını vakit geçirmeksizin İnönü ve Dumlupınar mevzilerine sevk etmeyi kararlaştırdılar. Ancak Batı Cephesi kuvvetlerinin şimdi bulundukları Gediz ve Kütahya yöreleri ile İnönü mevzileri arasında 3 günlük bir yol vardı. Eğer Yunanlılar* bizden daha önce İnönü mevzilerine ulaşabilirlerse mukavemetsiz* Eskişehir'e kadar yol almış olacaklardı. O halde yapılacak iş* son sür'atle İnönü mevzilerine yetişerek ilerleyen düşmanı burada durdurmak olacaktı. Bu amaçla Çerkez Ethem ve kardeşlerine karşı bir kısım kuvvet* Kütahya yöresinde bırakılarak* geri kalan kuvvetler İnönü mevzilerine hareket ettirildi. Keza üç misli düşman kuvvetine karşı İnönü mevzilerini daha da takviye etmek üzere* Ankara'da yeni kurulmakta olan 4. Tümen de Cepheye çağrıldı. Ethem'in takibine ara vererek Kütahya'dan hareket eden 11. Tümen de 9 Ocak sabahı* İnönü mevzilerine varmıştı.

Öte yandan Yunanlılar sürâtle ilerleyerek* 8 Ocak 1921 günü Çivril ve Pazarcık'ı* 9 Ocak sabahı da Bilecik ve Bozüyük'ü işgal ettiler. Fakat bütün bu işgallere* güç şartlara* iki ayrı düşmanla savaş mecburiyetine rağmen sonucun zaferle biteceği hususunda başta Atatürk olmak üzere Millî Mücadele liderlerinin inançları asla sarsılmamıştı. Atatürk* 8 Ocak 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şunları söylüyordu: "Efendiler! Dahilde ve hariçteki düşmanlarımız ister çok* ister az olsun* faaliyetlerinin genişliği ne olursa olsun* kesin başarı* son başarı meşru bir amaç izleyenlerde olacaktır."
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

I. İnönü Muharebesi* 9 Ocak 1921 günü öğleden sonra Yunanlıların Bozüyük yönünden şiddetli taarruzu ile başladı. Ufak bir köyden ismini alan İnönü* şimdi Türk Kurtuluş Savaşı'nda dönüm noktası olacak bir muharebeye sahne oluyordu. Ve yıllar sonrâ bu muharebeyi idare eden komutana* Atatürk tarafından "İnönü" soyadı verilecekti.

Muharebenin ilk günü Batı Cephesi kuvvetleri ile Yunanlılar arasında çok çetin çarpışmalar oldu. Yunanlıların her taarruzu* karşı taarruzla cansiperane püskürtülüyor* ilerlemelerine imkân verilmiyordu. Anlaşılan düşman* umduğunu bulamamıştı. İnönü mevzilerinde boş cepheler yerine* Türk kuvvetlerinin piyade ve topçu ateşiyle karşılaşmaları* onları gerçekten şaşırtmıştı.

Muharebe*10 Ocak günü de sabahtan akşama kadar bütün şiddetiyle devam etti. Bu sabah* Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey de Gediz'den muharebe meydanına gelmiş* savaşı bizzat ateş hattında idareye başlamıştı. Bir ara bir alay kadar düşman kuvveti* mevzilerimizdeki bir boşluktan istifade ederek Batı Cephesi'nin karargâhı bulunan İnönü istasyonunun kuzeyvine kadar sokulmaya muvaffak oldu. Bu kritik vaziyet karşısında cephe karargâhı istasyondan alınarak sür'atle İnönü köyüne nakledildi ve cephenin bu kesimi kuvvet kaydırarak takviye edildi.

Askerlerimiz bugün de* aralıksız devam eden düşman taarruzlarını* bir an gerilemeksizin göğüslüyorlar; Yunanlıların ilerlemesine imkân bırakmıyorlardı. Şüphesiz ki ordumuz* bu taarruzlar karşısında ağır zayiat veriyor; ama canından aziz bildiği kutsal vatan topraklarını her ne pahasına olursa olsun* savunmadan geri kalmıyordu. En nihayet tükenen* gücü kırılan düşman oldu. 2 gündür devam eden taarruzlarından bir başarı elde edemediğini* edemeyeceğini anladı. Artık bu safhada onlar için yapılacak bir şey vardı: Geri çekilmek! Gerçekten Yunan kuvvetleri*10 Ocak 1921 gecesi verdikleri kararla 11 Ocak günü sabahından itibaren Bursa yönünde geri çekilmeye başladılar.

Bu zafer müjdesi üzerine*11 Ocak 1921 günü Atatürk* Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey'e şu telgrafı çekiyordu: "Bu başarının* mukaddes topraklarımızı düşman istilâsından tamamen kurtaracak olan kesin zafere hayırlı bir başlangıç olmasını Allah'tan diler* Batı Cephesinin bütün subay ve erlerini kazandıkları bu zafer dolayısıyla tebrik ederim". Gerçekten I. İnönü zaferi* Atatürk'ün ifadesiyle kesin zafere hayırlı bir başlangıç olmuş* onu II. İnönü* Sakarya* 26 Ağustos ve 30 Ağustos gibi daha büyük zaferler izlemiştir.
 

C0M!S3R-eX

Uzman üye
14 Kas 2006
1,174
27
ATATÜRK'ÜN HAYATI
ANKARA VE BİR MİLLETİN ŞAHLANIŞI

Artık sıra* Çerkez Ethem kuvvetlerinin de bırakılan yerden takibine gelmişti. Sür'atle ileri harekâta geçilerek bu asi kuvvetler de tamamen ortadan kaldırıldı. Çerkez Ethem ve kardeşleri son çare olarak Yunanlılara sığındılar. Bu isyanın bastırılması ile artık millî orduda emir ve komuta birliği de tam olarak sağlanmış oldu.

I. İnönü Zaferi içerde ve dışarda büyük etkiler yarattı; büyük siyasî gelişmelere sebep oldu. Bu zaferden sonradır ki* ümitsizlikler boğulmuş* yeni kurulan devlet* sarsılmaz temeller üzerine oturmaya başlamış* 20 Ocak 1921 günü ilk Anayasamız* Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmişti. Yine bu zaferle içerde asayiş ve güven sağlanmış* muntazam ordu kurma çalışmaları daha da kolaylaşmıştı.

I. İnönü Zaferi'nin dışardaki etkileri de önemliydi. Bu zaferle düzenli ordu* düşman karşısında ilk sınavını veriyor* dost ve düşman önünde yenilmez iradesini sergiliyordu. Bu zafer* yabancı devletlere de artık* millî hükûmetin hatırı sayılır bir varlık olduğunu gösteriyordu. Bu gelişmeler sebebiyledir ki İtilâf Devletleri* 21 Şubat 1921'de toplanan Londra Konferansı'na İstanbul Hükûmeti ile beraber Ankara Hükûmeti'ni de çağırdılar. Ancak zaferin gerçek sahibi Ankara Hükûmeti idi. Bu sebeple Ankara delegeleri* Osmanlı heyeti içinde yer almayıp millî davayı savunmak üzere ayrı bir ekip oluşturdular. O kadar ki Osmanlı baş delegesi Sadrazam Tevfik Paşa* konferansta söz hakkını Ankara Hükûmeti temsilcilerine bırakmak mecburiyetinde kaldı. İşte bu gelişmeler sonucu İtilâf Devletleri yeni bir barış teklifi hazırlamak zorunda kaldılar. Yine I. İnönü Zaferi'nin millî hükûmete kazandırdığı dış itibar sayesinde 16 Mart 1921 tarihinde Sovyet Rusya ile "Moskova Antlaşması" imzalandı. Londra'da da Fransa ve İtalya ile barış yolunda bazı müzakereler oldu.

Ancak Yunanlılar* bu mağlubiyetten ders almayarak kısa süre sonra 23 Mart 1921 günü aynı cephelerden tekrar ileri harekâta geçtiler. 27 Mart 1921 günü Yunanlıların İnönü mevzilerine taarruzu ile başlayan* II. İnönü muharebesi'nde de düşman taarruzları birincisinde olduğu gibi durduruldu. 31 Mart 1921'de Batı Cephesi kuvvetlerinin karşı taarruza geçmesi sonucu Yunanlılar geri çekilmeye başladılar. Nihayet 1 Nisan 1921 günü binlerce ölü ile doldurdukları muharebe meydanını tekrar silâhlarımıza terk etmek zorunda kaldılar. Bu suretle Batı Cephesi'nde düşmana karşı II. İnönü Zaferi adını alan bir büyük başarı daha kazanıldı. Mustafa Kemal Paşa* Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya gönderdiği kutlama telgrafında: "Siz orada yalnız düşmanı değil* milletin ters talihini de yendiniz!" diyordu.
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.