365 Gün Mustafa Kemal ATATÜRK

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
07112015.jpg


07.11.1936

Macar besteci Béla Bartók, Türkiye’de


Macar besteci ve halk müziği araştırmacısı Béla Bartók, Atatürk’ün isteği üzerine Ankara Halkevi’nin davetlisi olarak Türk halk müziklerinin kökenlerini araştırmak üzere 7 Kasım 1936’da Türkiye’ye geldi. Bartók, Ankara Halkevi’nde bir konferans verdikten sonra Kayseri ve Çorum’a, oradan da Adana, Mersin ve Osmaniye’ye geçti. Bu sırada ses kayıtları yaparak türküleri inceleyen Béla Bartók’a, bu gezisinde Ahmed Adnan Saygun eşlik etti. Bartók, Türkiye’de yaşadığı deneyimi, anılarında şöyle anlatır: Aşağı yukarı iki yıl kadar önce Türk resmi çevreleri Paul Hindemith’in yardımı ve yönlendirmesiyle Avrupa çizgisinde bir musiki eğitimi örgütlemeye başladılar. Ama Türk ulusal musikisinin, Türk halk musikisi temeli üzerinde nasıl geliştirilmesi gerektiğini anlatacak bir danışmanları yoktu... Halkevi’nin Ankara şubesince benim davet edilmeme karar verilmiş... Söylemek bile gereksiz, bu daveti büyük bir zevkle kabul ettim, çünkü gerçek Türk halk musikisi (Türk köy musikisi) üstüne o sırada hiçbir şey bilmiyordum... Asya kökenli olan Macar halk musikisi ile Türk halk musikisi arasında herhangi bir bağ olup olmadığını da çok merak ediyordum. Besteci Ahmet Adnan Bey, Halkevi tarafından bana eşlik etmek üzere görevlendirilmişti... Ondan başka, Ankara Konservatuvarı’nda bestecilik öğretmenleri olan Necil Kâzım Bey ile Ulvi Cemal Bey de, yerel ezgilerin yerinde nasıl derlendiğini görmeleri için Maarif Vekâleti’nin isteği üzerine bizimle geldiler... Bizimle o kadar ilgilendiler, bize o kadar yakınlık gösterdiler ki, o geziyi hatırladıkça gerçekten duygulanırım.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
07112015.jpg


08.11.1936

Macar besteci Béla Bartók, Türkiye’de


Macar besteci ve halk müziği araştırmacısı Béla Bartók, Atatürk’ün isteği üzerine Ankara Halkevi’nin davetlisi olarak Türk halk müziklerinin kökenlerini araştırmak üzere 7 Kasım 1936’da Türkiye’ye geldi. Bartók, Ankara Halkevi’nde bir konferans verdikten sonra Kayseri ve Çorum’a, oradan da Adana, Mersin ve Osmaniye’ye geçti. Bu sırada ses kayıtları yaparak türküleri inceleyen Béla Bartók’a, bu gezisinde Ahmed Adnan Saygun eşlik etti. Bartók, Türkiye’de yaşadığı deneyimi, anılarında şöyle anlatır: Aşağı yukarı iki yıl kadar önce Türk resmi çevreleri Paul Hindemith’in yardımı ve yönlendirmesiyle Avrupa çizgisinde bir musiki eğitimi örgütlemeye başladılar. Ama Türk ulusal musikisinin, Türk halk musikisi temeli üzerinde nasıl geliştirilmesi gerektiğini anlatacak bir danışmanları yoktu... Halkevi’nin Ankara şubesince benim davet edilmeme karar verilmiş... Söylemek bile gereksiz, bu daveti büyük bir zevkle kabul ettim, çünkü gerçek Türk halk musikisi (Türk köy musikisi) üstüne o sırada hiçbir şey bilmiyordum... Asya kökenli olan Macar halk musikisi ile Türk halk musikisi arasında herhangi bir bağ olup olmadığını da çok merak ediyordum. Besteci Ahmet Adnan Bey, Halkevi tarafından bana eşlik etmek üzere görevlendirilmişti... Ondan başka, Ankara Konservatuvarı’nda bestecilik öğretmenleri olan Necil Kâzım Bey ile Ulvi Cemal Bey de, yerel ezgilerin yerinde nasıl derlendiğini görmeleri için Maarif Vekâleti’nin isteği üzerine bizimle geldiler... Bizimle o kadar ilgilendiler, bize o kadar yakınlık gösterdiler ki, o geziyi hatırladıkça gerçekten duygulanırım.
 
Son düzenleme:

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
09112015.jpg


09.11.1922

Türk heyeti Lozan yoluna


Türkiye’nin eşitliğini ve egemenliğini diğer devletlere kabul ettirmek amacıyla Lozan Konferansı’na katılacak Türk heyeti 5 Kasım 1922 günü Ankara’dan, 9 Kasım’da da İstanbul’dan yola çıktı. Ankara’da bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından uğurlanan heyet, bu andan itibaren konferansla ilgili diplomatik beyanat ve temaslarına da başladı. İsmet Paşa ilk beyanatını yolda, gazetecilere verdi. İsmet Paşa, kendisine konferansta savunacakları esasların içeriği hakkında soru soran bir gazeteciyi şöyle yanıtladı: Bizim sulh şartlarımız dünyaca bilinmektedir. Bu şartları birçok kereler, farklı vesilelerle ilan etmekten geri kalmadığımız için onları herkes bilir. Bizim uğrunda senelerden beri her türlü fedakârlığa katlandığımız gayelerimiz çok mütevazı ve çok haklıdır. Bu gayeler iki kelime içindir: “Misak-ı Milli.” Kendilerine üç vagonlu özel bir tren tahsis edilen İsmet Paşa ve beraberindekiler, İstanbul’a giderken hat boyunca kalabalık halk toplulukları tarafından coşkuyla uğurlandı. Heyet mensupları, İstanbul’da kaldıkları süre içinde de halkın yoğun ilgi ve desteğiyle karşılaştı. İsmet Paşa, İstanbul’daki konaklamaları sırasında çeşitli diplomatik faaliyetlerde bulunduğu gibi, yabancı basına da demeçler verdi. İsmet Paşa, bu demeçlerin hepsinde, kapitülasyonlar başta olmak üzere, Türkiye’nin vazgeçilmez gördüğü konuları ve barış yapılması konusundaki arzusunu dile getirdi. Heyet, 13 Kasım’da başlaması planlanan konferansa katılmak üzere 9 Kasım günü Sirkeci Garı’ndan Şark Ekspresi ile hareket etti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
10112015.jpg


10.11.1938

Atatürk’e veda

Her zaman tekrar zorunluğunda kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir girişimde önayak olmuşsam, bu hizmet ve girişimin temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, yaşamımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, olağanüstü işler yapmaya yetenekli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir genel duygunun ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm yetenek ve gereksinimi belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu yetenek ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak… Bütün mutluluğum işte bundan ibarettir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
11112015.jpg


11.11.1938

Yeni Cumhurbaşkanı İsmet İnönü


Atatürk’ün ölümünden sonra 11 Kasım günü Abdülhalik Renda’nın başkanlığında toplanan TBMM, oturuma katılan 348 milletvekilinin oyuyla Malatya Milletvekili İsmet İnönü’yü Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni cumhurbaşkanı seçti. Oylamanın ardından yemin eden İnönü, Meclis’e hitaben şu konuşmayı yaptı: Bu anda Atatürk’ün hatırası, teselli bulmaz acılarla dolu olan kalbimizin aziz timsalidir. Atatürk’ün fevkalade hizmetlerini bugünkü Türk devletinin bünyesinde tam ve temiz eserler olarak ortaya çıkmış görüyoruz. Kadir bilen ve büyük evlat yetiştiren milletimizin yüreğinde, “Kemal Atatürk” adı, sevgi ve hürmet içinde ebedi olarak yaşayacaktır... Büyük ve kahraman bir milletin hizmetinde bulunuyoruz. Türk vatanının bölünmez, hiçbir tecavüze tahammül etmez, hiçbir zor karşısında milli haklarından vazgeçmez özelliği, her zamandan daha fazla taze ve canlıdır... Türk milletini az zamanda büyük bir medeniyet seviyesine yükseltmiş, Türk milletine en kısa yoldan temiz cemiyet hayatını, verimli ilerleme yollarını açmış olan inkılaplar, kalp ve vicdanımızın en aziz varlıklarıdır. Türk milletinin en kıymetli hazinesi Büyük Millet Meclisi’dir. Geçmişte bütün zorlukları yenmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, gelecekte de büyük saadetlerin, zafer ve muvaffakiyetlerin başlıca kaynağı olacaktır.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
12112015.jpg


12.11.1924

Türkiyat Enstitüsü kuruldu


Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle, 12 Kasım 1924’te Türkiyat Enstitüsü kuruldu. Cumhurbaşkanının Köprülüzâde Mehmed Fuad’dan (Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü) kurmasını istediği enstitü, Türk kültürünü ve medeniyetini dil, edebiyat ve folklor gibi sahalarda bilimsel yöntemlerle araştırmayı ve bu araştırmalardan elde edilecek sonuçları yayımlamayı amaçlıyordu. Yaklaşık bir yıllık hazırlık döneminin ardından, 12 Kasım 1924’te Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan Türkiyat Enstitüsü, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şubesi’ne bağlı olarak çalışacaktı. Türkiyat Enstitüsü, Türkiye’de bu yolla kurulan ilk ve tek bilimsel enstitüdür. Kuruluş, 1924-1982 arasında Türkiyat Enstitüsü, 1982-1991 arasında da Türkiyat Araştırma Merkezi adıyla faaliyet gösterdi. 1991 yılında ise Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü adıyla doğrudan rektörlüğe bağlı bir teşekkül olarak yeniden yapılandırıldı. Enstitünün en önemli yayını olan Türkiyat Mecmuası, 1925 yılından 1997 yılına kadar aralıksız yayımlandı. Enstitünün elinde meşale tutan bozkurt amblemi de Mustafa Kemal tarafından belirlenmişti. Enstitünün altıncı müdürü Ahmet Caferoğlu’na göre, Mustafa Kemal’in “bozkurt” amblemini seçmesindeki neden, Türklüğün yeniden doğuşunu simgelemesiydi. Meşale ise ilim ateşini temsil ediyordu.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
13112015.jpg


13.11.1938


Gençlik, Ata’nın izinden yürümeye ant içti


Atatürk’ün ölümünün ardından on binlerce genç, 13 Kasım 1938 günü Taksim’de Atatürk Anıtı’nın önünde toplanarak, Ulu Önder’in kurduğu Cumhuriyeti koruyacaklarına ant içtiler. Nadir Nadi, Ata’nın bir numaralı eseri saydığı gençliğin sergilediği kararlı ve vakur duruş hakkındaki gözlemlerini okurlarıyla şöyle paylaşıyordu: Taksim’deki Cumhuriyet Meydanı, dün içine sığmayan Türk gençliğinin ateşiyle, bir yanardağ kraterine benziyordu. Ebedi Şefimiz Atatürk’ün kendi eliyle yetiştirdiği çocukları orada, O’nun abidesi önünde, O’nun eserini yaşatmak azmiyle yüreklerinde taşıdıkları heyecanı haykırdılar… Gene binlerce ve binlerce ağızdan büyük, muhteşem bir yemin çıktı ve içindeki yüksek hakikati, yakıcı bir lav gibi ortalığa yaydı. “Biz, Türk gençliği, Atasının bıraktığı mirasa, O’nun Cumhuriyetine, O’nun inkılaplarına, O’nun kudretli ve kuvvetli rejimine daima sadık, toprağına kanımızı, istiklaline canımızı vermeye şerefimiz, gençliğimiz, namusumuz ve Türklüğümüz namına yüce abidenin önünde söz verip ant içiyoruz.” Dünkü vakur, vakur olduğu kadar da ateşli tezahüratta hazır bulunanlar şunu anlamışlardır ki, Atatürk’ü kaybetmiş olmanın en büyük tesellisini yalnız ve ancak Türk gençliğinde bulmak kabildir… İşte bütün millet iftihar içinde görüyor ki, Türk gençliğinde bu ateş vardır ve o, Atatürk inkılaplarının yılmaz bir bekçisi olmayı kendine ilk vazife bilmektedir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
14112015.jpg


14.11.1928

Prof. Jansen, Ankara imar projesini sundu


Ankara’nın başkent seçilmesinden sonra, kentin planlı bir şekilde büyümesini sağlamak amacıyla 1927 yılında Ankara Belediyesi tarafından sınırlı bir proje yarışması açıldı. Bu yarışmaya Avrupa’dan üç şehir planlamacısı, Hermann Jansen, Joseph Brix ve Leon Jausseley davet edildi. Şehrin nüfusunun 50 yıl içinde 300 bine ulaşacağı varsayımına göre yapılan planlar içinde, Hermann Jansen tarafından önerilen proje onaylandı. Bunun üzerine çalışmaya başlayan Alman şehir planlamacısı, 1928 yılında kendi adını taşıyan Jansen Planı’nı yönetime sundu. Bu plan, kentin esas gelişme yönünü güney olarak belirliyor ve eski Ankara’nın çevresinden üç yönde yeni yapılaşma öngörüyordu. Ankara Kalesi’ni kentin tacı kabul ederek, kale çevresinde yeşillendirilmiş alanlar yapılmasını da öngören plan, bakanlık binalarını yeni oluşturulan şehir bölgesine yerleştiriyor ve Ankara-Sivas demiryolu hattı güzergâhını da sanayi bölgesi olarak belirliyordu. Jansen’in projeye başlarken Mustafa Kemal’e sorduğu, “Bir şehir planını tatbik edebilecek kadar kuvvetli bir idareniz var mıdır?” sorusuna Gazi’nin çok kızdığı ve “Koca memleketi yedi düvelin elinden kurtarmışız, bir ortaçağ saltanatını yıkarak yerine yeni bir devlet kurmuşuz, bunca devrimler yapmaktayız… Bütün bunları başaran bir rejimin bir şehir planını tatbik edebilecek kuvvette olup olmadığı nasıl sorulabilir?” dediği söylenir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
15112015.jpg


15.11.1928

Prof. Jansen, Ankara imar projesini sundu


Ankara’nın başkent seçilmesinden sonra, kentin planlı bir şekilde büyümesini sağlamak amacıyla 1927 yılında Ankara Belediyesi tarafından sınırlı bir proje yarışması açıldı. Bu yarışmaya Avrupa’dan üç şehir planlamacısı, Hermann Jansen, Joseph Brix ve Leon Jausseley davet edildi. Şehrin nüfusunun 50 yıl içinde 300 bine ulaşacağı varsayımına göre yapılan planlar içinde, Hermann Jansen tarafından önerilen proje onaylandı. Bunun üzerine çalışmaya başlayan Alman şehir planlamacısı, 1928 yılında kendi adını taşıyan Jansen Planı’nı yönetime sundu. Bu plan, kentin esas gelişme yönünü güney olarak belirliyor ve eski Ankara’nın çevresinden üç yönde yeni yapılaşma öngörüyordu. Ankara Kalesi’ni kentin tacı kabul ederek, kale çevresinde yeşillendirilmiş alanlar yapılmasını da öngören plan, bakanlık binalarını yeni oluşturulan şehir bölgesine yerleştiriyor ve Ankara-Sivas demiryolu hattı güzergâhını da sanayi bölgesi olarak belirliyordu. Jansen’in projeye başlarken Mustafa Kemal’e sorduğu, “Bir şehir planını tatbik edebilecek kadar kuvvetli bir idareniz var mıdır?” sorusuna Gazi’nin çok kızdığı ve “Koca memleketi yedi düvelin elinden kurtarmışız, bir ortaçağ saltanatını yıkarak yerine yeni bir devlet kurmuşuz, bunca devrimler yapmaktayız… Bütün bunları başaran bir rejimin bir şehir planını tatbik edebilecek kuvvette olup olmadığı nasıl sorulabilir?” dediği söylenir.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
16112015.jpg


16.11.1922

Vahdettin İngilizlerden sığınma istedi


Anadolu’daki Milli Mücadele’nin kazanılması, Padişah Vahdettin ve hükümetini tedirgin etmişti. 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından Ankara Hükümeti tarafından temsilci olarak görevlendirilen Refet Paşa (Bele) İstanbul’a gelmiş ve halkın coşkun gösterileriyle karşılanmıştı. Aynı günlerde basında, Vahdettin aleyhine ağır yazılar çıkıyordu. Padişahın daha iki sene önce Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında idam fermanı imzalamış olması, onu vatan hainliğine kadar giden suçlamaların hedefi haline getiriyordu. 1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi, çıkardığı iki maddelik bir kanunla saltanatı kaldırdı. Bu karar Refet Paşa tarafından Vahdettin’e tebliğ edildi. Bunun üzerine 4 Kasım’da son sadrazam Ahmet Tevfik Paşa istifa etti. 5 Kasım’da da Refet Paşa, Babıali’deki bakanlıklara gönderdiği bir genelgeyle, işlerine son verildiğini duyurdu. Bu gelişmeler üzerine padişah Vahdettin, 16 Kasım günü İşgal Orduları Başkumandanı General Harington’a, “Müslümanların Halifesi” olarak imzaladığı aşağıdaki mektubu göndererek İstanbul’dan ayrılması konusunda yardımlarını istedi: İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devletine iltica ve bir an evvel başka bir mahale naklimi talep ederim efendim. Mehmed Vahdettin Vahdettin, 17 Kasım sabahı küçük oğlu Mehmet Ertuğrul ve haremiyle birlikte Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrılarak HMS Malaya adlı İngiliz zırhlısına bindi. İngiltere, sabık padişahın sığınma talebini kabul etmediğinden, padişah Malta’ya giderek bir süreliğine oraya yerleşti.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
17112015.jpg


17.11.1924

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu


Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Milli Mücadele’nin lider ve aydın kadrosunu oluşturan isimlerden Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay), Adnan (Adıvar), Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele), Sabit (Sağıroğlu) ve İsmail (Canbolat) tarafından 17 Kasım 1924’te kuruldu. Bu kişilerin Halk Fırkası’ndan kopmalarının ortak nedenleri arasında, partinin giderek daha fazla Mustafa Kemal Paşa’nın istekleri doğrultusunda hareket etmeye başlaması ve kendi konumlarının önemsizleşmesi yer alıyordu. Özellikle halifeliğin kaldırılması, yönetime karşı muhalefetin belirginleşmesinde etkili olmuştu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş bildirisinde partinin diktatörlüğe karşı olduğu belirtiliyor, liberal ve demokrat bir çizgi izleneceği taahhüt ediliyordu. Ayrıca yönetim ve hükümetin sıkı bir şekilde denetlenmesinin önemine dikkat çekiliyordu. Muhalefet partisinin doğuşu, Mustafa Kemal tarafından ılımlı karşılandı. Nitekim, sert yönetim tarzıyla bilinen İsmet Paşa’nın yerine, daha ılımlı bir isim olan Ali Fethi Bey (Okyar) başbakanlığa atandı. Fakat Şubat 1925’te Şeyh Said İsyanı’nın patlak vermesi üzerine başbakanlığa yeniden İsmet Paşa getirildi. 4 Mart’ta çıkarılan Takrir-i Sükûn yasası ise hükümete olağanüstü yetkiler tanırken, muhalefeti neredeyse nefes alamaz hale getirdi. Bu gelişmelerin ardından 4 Haziran 1925’te, dini gericiliği kışkırttığı gerekçesiyle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Böylece, Türkiye’nin ilk demokrasi girişimi de sekteye uğramış oldu.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
18112015.jpg


18.11.1922

Abdülmecid Efendi halife seçildi


Sultan Vahdettin’in 17 Kasım 1922’de Türkiye’den ayrılması üzerine ertesi gün Abdülmecid Efendi TBMM tarafından halifeliğe seçildi. Hanedanlık kurallarına göre II. Abdülmecid olarak da anılan Abdülmecid Efendi, Sultan Abdülaziz’in oğlu olarak 1868’de dünyaya geldi. 1876’da babasının tahttan indirilmesinden sonra 1908’e kadar sanatla meşgul olarak yaşadı. Birçok kez resim sergileri açan Abdülmecid Efendi, 1909’da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin de fahri başkanıydı. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması nedeniyle Abdülmecid Efendi’nin veliahtlık sıfatı ortadan kalktı. Buna rağmen halife seçilmesi nedeniyle, eski rejim yanlılarının umudu haline geldi. Bundan güç alan Abdülmecid Efendi de, ileride hanlık iddiasında bulunabileceğine işaret edecek şekilde imzasını “Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han” olarak atmaya başladı. Bunun yanı sıra kendi başına törenler düzenlemeye başlaması ve İslam dünyasının siyasi önderi gibi davranmaya başlaması da Ankara Hükümeti’ni rahatsız etti. Halifenin, kendine ayrılan bütçenin artırılması ve yabancı siyasi konukları kabul etmesine izin verilmesi yönündeki talebi ise bardağı taşıran son damla oldu. Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1924’teki bütçe görüşmeleri sırasında halifeliğin kaldırılması yönünde bir tavır ortaya koydu. Bunun üzerine, 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılmasına ve tüm hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılmasına karar verildi. Abdülmecid Efendi, 5 Mart sabahı ailesiyle birlikte Türkiye’den ayrıldı.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
19112015.jpg


19.11.1927

Alman ressam Arthur Kampf Çankaya’da


Tarihi eserler ressamı olarak da tanınan Prof. Arthur Kampf, 19 Kasım 1927’de Çankaya’da Mustafa Kemal Paşa’nın portresini yapmaya başladı. Alman sanatçı, daha önce de 1918 yılında Türkiye’ye gelmiş ve Alman Sefarethanesi’nde, çoğu karakalemden oluşan resimlerini sergilemişti. Mustafa Kemal’in, portresini yaptırmak için Kampf’ı seçmesi de tesadüf değildi. Gazi, sanatçının resimlerini ilk kez Veliaht Vahdettin’le I. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya gittiği zaman, Berlin’deki müzelerde görmüştü. Sanatçının tarihi olayları konu alan tablolarına hayran kalan Mustafa Kemal, yıllar sonra Ankara’ya davet ettiği Kampf’a sadece portresini yaptırmakla kalmadı, aynı zamanda ondan Kurtuluş Savaşı’ndan bazı sahneleri de tuvale aktarmasını istedi. Arthur Kampf, Çankaya’da Mustafa Kemal’in mareşal üniformasıyla biri ayakta, diğeri at üstünde iki boy resmiyle, Türk bayrağı önünde sivil bir portresini yaptı. Bu arada karakalemle bir baş, bir de büst hazırladı. Ne var ki yaptığı boy resimler, bazı sanatçılar tarafından orantısız olduğu gerekçesiyle eleştirilere uğradı. Tablolarıyla Avrupa müzelerini zenginleştiren Arthur Kampf, uzun süre Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlük ve müdürlük yapmış, bu sırada çok sayıda sanatçı yetiştirmişti. Bunlar arasında, üçü kadın olmak üzere altı Türk ressamı da bulunuyordu. Fikret Mualla ile Hale Asaf, Arthur Kampf’ın öğrencilerindendi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
20112015.jpg


20.11.1938

Atatürk’ün naaşı Ankara’da


Atatürk’ün 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe gözlerini hayata yumması tüm ülkeyi derin bir yasa boğdu. Atatürk’ün naaşı 16 Kasım günü Dolmabahçe Sarayı tören salonunda Türk bayrağıyla örtülü bir katafalka konuldu ve halkın ziyaretine açıldı. Büyük kurtarıcısına son görevini yapmak için saraya koşan İstanbullular, kilometrelerce uzanan kuyruklar oluşturdular. Cenaze namazı 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı’nda kılındı. Aynı gün çok büyük bir kalabalığa sahne olan cenaze alayı, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı’na getirildi. Buradan Yavuz zırhlısına nakledilen cenaze, İzmit’te özel bir trene konularak akşam 20.30’da Ankara’ya yola çıkarıldı. Acılı halk, yol boyunca demiryolunun iki tarafında Atalarına son kez veda ettiler. Cenaze, 20 Kasım Pazar günü Ankara’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve devlet erkânı tarafından karşılanarak, TBMM önünde hazırlanan katafalka yerleştirildi. Ankaralılar Büyük Kurtarıcı’nın önünden geçmek için yine uzun kuyruklar oluşturdular. Cenaze töreni 21 Kasım Pazartesi günü, hafif yağan bir yağmur altında başladı. 12 milletvekili cenazeyi top arabasına yerleştirdi; 12 general de top arabasının iki yanında nöbete durdu. Törende, yabancı ülkelerin gönderdiği temsilciler ve askeri birlikler de hazır bulundu. Cenazeyi taşıyan top arabasını, yediden yetmişe, çok büyük bir kalabalık takip ediyordu. Atatürk’ün geçici kabir olarak Etnoğrafya Müzesi’ne götürülen naaşı, burada hazırlanan mermer lahdine yerleştirildi ve Anıtkabir yapılıncaya kadar on beş yıl burada kaldı. Atatürk, 10 Kasım 1953’te büyük bir merasimle ebedi istirahatgâhı olan Anıtabir’e nakledildi.
 

Lowindy

Kıdemli Üye
24 Eyl 2016
2,547
14
21112015.jpg


21.11.1923

Mustafa Kemal’e İstiklal Madalyası verildi


Mustafa Kemal Paşa, 21 Kasım 1923 tarihinde TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı. Gazi’nin askerlik yaşamı boyunca aldığı tüm nişan, madalya ve takdirnameler şu şekildedir: - Beşinci Rütbeden Mecidi Nişanı (25 Aralık 1906) - Dördüncü Rütbeden Osmani Nişanı (6 Kasım 1913) - Fransa Lejyon Donör Nişanı (11 Mart 1914) - Üçüncü Rütbeden Osmani Nişanı (1 Şubat 1914) - Bulgaristan St. Alexandr Nişanı Komandör Rütbesi (23 Mart 1915) - Gümüş İmtiyaz Madalyası (30 Nisan 1915) - Harp Madalyası (15 Temmuz 1915) - Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası (1 Eylül 1915) - Alman Demir Haç Nişanı (28 Aralık 1915) - Muharebe Altın Liyakat Madalyası (17 Ocak 1916) - Avusturya-Macaristan Üçüncü Rütbeden Muharebe Liyakat Madalyası (27 Temmuz 1916) - İkinci Rütbeden Mecidi Nişanı (12 Aralık 1916) - İkinci Rütbeden Osmani Nişanı (1 Şubat 1917) - Alman Birinci, İkinci Demir Haç Nişanları (9 Eylül 1917) - Avusturya-Macaristan İkinci Rütbeden Muharebe Liyakat Madalyası (9 Eylül 1917) - Birinci Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı (16 Aralık 1917) - Birinci Rütbeden Alman Kron Dö Prus Nişanı (19 Şubat 1918) - Fahri Yaver payesi verilmesi (23 Eylül 1918) - TBMM tarafından Gazilik unvanı verilmesi (19 Eylül 1921 ) - Aliyülala Nişanı (Afganistan tarafından) (27 Mart 1913) - Yeşil-Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası (21 Kasım 1923)
 
Üst

Turkhackteam.org internet sitesi 5651 sayılı kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında "Yer Sağlayıcı" konumundadır. İçerikler ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Turkhackteam.org; Yer sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir. Türkhackteam saldırı timleri Türk sitelerine hiçbir zararlı faaliyette bulunmaz. Türkhackteam üyelerinin yaptığı bireysel hack faaliyetlerinden Türkhackteam sorumlu değildir. Sitelerinize Türkhackteam ismi kullanılarak hack faaliyetinde bulunulursa, site-sunucu erişim loglarından bu faaliyeti gerçekleştiren ip adresini tespit edip diğer kanıtlarla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulununuz.